Erişilebilirlik Menüsü

Ekran Okuyucu

Seçili Alan Okuyucu

Bağlantı Vurgula İkonu

Bağlantı Vurgula

Metni Büyüt İkonu

Büyük Metin

Metni Sola Hizala

İmleç

Okuma Kılavuzu

Okuma Maskesi

Disleksi Dostu

Kontrast

Solgunlaştırma

Düşük Doygunluk

Yüksek Doygunluk

BOZDAĞ BÜTÇEDE KONUŞTU
06.12.2016

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TBMM Genel Kurul 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe görüşmelerinde konuştu.

Bozdağ'ın açıklamalarından başlıklar şöyle:

AK PARTİ HÜKÜMETLERİNİN YATIRIMLARI

Bugün 65'inci Türkiye Hükûmetinin ilk bütçesini, AK PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı 15'inci bütçeyi müzakere ediyoruz. AK PARTİ hükûmetlerinin hazırladığı bütün bütçeler olduğu gibi 2017 bütçesi de insanımızın ve ülkemizin refahını ve daha ileri gitmesini esas alan, samimi, güvenilir, tutarlı, açık, net, gerçekçi ve gerçekleştirilebilir hedefleri içeren bir bütçedir. Bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.

İktidarda olduğumuz on beş yıllık sürede aziz milletimizin refahını artırmak, ülkemizi bölgesinde ve dünyada güçlü bir aktör yapmak için gece gündüz demeden çalıştık. Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırdık, demokrasimizi güçlendirdik. İnsan hak ve hürriyetlerini daha güçlü teminatlara kavuşturduk. Ekonomimizi yaklaşık 3 kat büyüttük, insanımızın ve ülkemizin refahını da 3 kat artırdık. Millî iradeye, demokrasiye, istikrarımıza, huzurumuza ve güvenliğimize yönelik bütün saldırılar karşısında dik durduk, eğilmedik ve bütün saldırıları bertaraf ede ede bugünlere geldik. Geleceğe de aynı inanç ve kararlılıkla yürüyoruz, yürümeye de devam edeceğiz.

MİLLİ İRADEYE SAYGI

Millî iradeyi, milletimizin sandıkta verdiği emaneti hep namusumuz ve canımız gibi aziz bildik. Çiğnemedik, çiğnetmedik, ölümüne muhafaza ve müdafaa ettik. Halkımızın sandıkta verdiği oya Ankara'da başkalarının ortak olmasına asla izin vermedik. Vesayetin her türüne karşı çıktık. Milletimize verdiğimiz her sözün takipçisi ve icracısı olduk. 3 Kasımda milletimiz bize sadece iktidar olma yetkisini vermedi, aynı zamanda, Türkiye'nin 11'inci Cumhurbaşkanını seçme yetkisini de vermişti. Türkiye'de her Cumhurbaşkanlığı seçimi kriz, kaos ve istikrarsızlığa neden olmuş; nitekim, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde de aynı bildik hastalık tekrar etmiş, Ankara'daki vesayet odakları ayağa kalkmış, "Size Cumhurbaşkanı seçtirmeyiz.", biz de "Seçeriz." dedik ve bir sürü hadise yaşandı. 27 Nisan e-bildirisi, yırtıp çöpe attık; 367, Anayasa Mahkemesinin verdiği utanç kararı. Demokrasinin, millî iradenin ve hukuk devletinin yolu maalesef Anayasa Mahkemesinin verdiği Anayasa'ya aykırı bu kararla kesildi, yolu açmaya gücümüz yetmedi. Bunun üzerine, seçim kararı aldık, milletimizin huzuruna gittik, milletimizin desteğini talep ettik ve milletimizin verdiği güçle demokrasi, millî irade ve hukuk devletinin önüne Anayasa Mahkemesi tarafından konulmuş taşı kaldırdık, kapanan yolu açtık ve milletimizin istediği Cumhurbaşkanı seçildi Türkiye'de. İlk defa vesayet odaklarına rağmen ve milletin emanetine sahip çıkarak milletin iradesi doğrultusunda bir seçimi gerçekleştirdik. Esasında, bu, millî iradenin vesayet odaklarına attığı bir Osmanlı tokadıdır, bir millî irade zaferidir. Ayrıca, halkın doğrudan Cumhurbaşkanını seçmesinin önünü açtık. Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri kriz ve kaos nedeni olmasın diye tarihî bir değişime imza attık çünkü Türk milleti bugüne kadar hiçbir dönemde devlet başkanını doğrudan seçme imkânı bulamamıştı, bu imkânı getirdik ve bu hakkı verdik, 10 Ağustos 2014'te de Türk milleti kendi devlet başkanını doğrudan ilk defa seçme onurunu yaşadı ve AK PARTİ Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı Türk milletinin tarihte doğrudan seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olma onuruyla onurlandırdı ve Cumhurbaşkanlığı seçimi kriz olmaktan çıktı.

AK PARTİ 2008'de kapatma davasıyla muhatap oldu. Esasında, vesayet odaklarının emriyle hazırlanmış olan kapatma iddianamesi demokrasiye ve millî iradeye vurulmuş en büyük darbelerden bir tanesidir. Düşünebiliyor musunuz, seçim olmuş, seçimden yaklaşık sekiz ay sonra hem de oyunu yüzde 34'ten yüzde 47'ye çıkarmış, 341 milletvekili kazanmış, tek başına iktidar olmuş bir partiye, onun genel başkanına, Başbakana, Cumhurbaşkanına ve 71 kişiye beş yıl siyasi yasak talep eden bir iddianameyle karşı karşıya kaldık. Dünyada iktidar partisini tamamen kapatmaya ve iktidardan düşürmeye, Cumhurbaşkanına, Başbakanına yasak getirmeye dönük böyle bir iddianame asla yoktur, böyle bir örneği de yoktur. Bir de düşünün, finans krizi var, siz yolda gidiyorsunuz son sürat, sizin iradeniz dışında birisi arabanın frenine basıyor. Bu frene basanlar, Türkiye'nin arabası uçurumdan yuvarlansın ve pert olsun ve Türkiye kaybetsin diye bunu yaptılar. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları gitsin ama kıyamet koparsa kopsun diye yaptılar. Ama başardılar mı? Başaramadılar. Neden? Çünkü arabanın şoförü usta bir şofördü, araba kaza yapmadı, yoluna devam etti.

Eğer Anayasa Mahkemesi kapatma kararı vermiş olsaydı, Başbakana yasak getirmiş olsaydı, -Başbakanın düşmesi Anayasa'mıza göre hükûmetin düşmesi demektir- 50'ye yakın milletvekiline yasak getirmiş olsaydı AK PARTİ yeni hükûmeti kuramayacak demekti. Ne yaptık? Bütün bunların karşısında dik durduk, bereket ki Anayasa Mahkemesi bu vesayet odaklarının darbe teşebbüsüne geçit vermedi. 367 ayıbını bu millete yeni bir ayıp daha yaşatarak tekrar ettirmedi, büyük bir darbe teşebbüsünden Türkiye kurtulmuş oldu. Ama bitmedi, pek çok hadise oldu. Gezi hadiseleri, 17-25 Aralık hadisesi, 6-7 Ekim olayları, çukur terörü, bunların tamamı Türkiye'de iktidar değişikliğini neticelendirmek için kurgulanmış kirli tezgâhlardı. 

15 TEMMUZ KANLI DARBE GİRİŞİMİ

Bütün bu tezgâhları da aziz milletimizin desteğiyle bozduk ve en nihayetinde 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü bunların en kanlısı ve Türkiye'ye yapılmış en büyük ihanet teşebbüsü olarak tarihe geçti. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi hiç şüphesiz Sayın Cumhurbaşkanımızın ölümü göze alan cesur liderliğinde, Meclisimizin, Başbakanımızın ve Hükûmetimizin, siyasi partilerimizin, medyamızın, sivil toplum örgütlerimizin, dahası da görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakan 79 milyon aziz vatandaşımızın demokrasiye, hukuk devletine, iradesine ve seçtiklerine sahip çıkması nedeniyle başarısız kılınmıştır. Ama bu sırada 248 vatandaşımız şehit oldu, 2.194 vatandaşımız yaralandı. Ben bu vesileyle, hem 15 Temmuz şehitlerimizi hem bu vatanı bize emanet eden bütün şehitlerimizi ve rahmete intikal etmiş gazilerimizi bir kez daha rahmet, minnet, şükran ve duayla yâd ediyorum. Rabbim bir daha Türkiye'ye 15 Temmuzları göstermesin, yaşatmasın diyorum.

15 Temmuz, Türkiye'de başarısız olmuş tek darbe teşebbüsüdür. Daha öncekileri de saydım, onları koymuyorum bir kenara ama silahlı, kanlı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisindeki FETÖ'cü hainlerin ve onlara katılanların iş birliğiyle yapılmış ama başarısız olmuş tek darbe teşebbüsüdür. Neden başarısız oldu? İşte bunun ana sırrı bu Parlamentoda yatıyor, bu Hükûmette yatıyor, bu millette yatıyor.

Bakın, geçmişte Türkiye'de darbe teşebbüsleri olmuş ama ne olmuş? 9/4/1963'te bir kanun çıkarılmış, denmiş ki: "Hürriyet ve anayasa bayramı 26 Mayıs öğleden sonra başlar ve 27 Mayıs günü devam eder." Darbenin olduğu günü bayram ilan eden Parlamento kanun çıkarmış ve 1980 darbesine kadar bu uygulanmış. Yine, 12 Mart 1971 muhtırası hem Millet Meclisinde 12 Mart 1971 Cuma günü okunmuş, arkasından da Cumhuriyet Senatosunda 13 Mart 1971 Cumartesi günü okunmuş; muhtırayı Divan okutmuş ve burada bütün siyaset bu muhtırayı dinlemiş ve tavır koyamamış. Ama bakın, aradan geçen zaman sonra darbeciler bomba yağdırırken Başkanlık Divanı Parlamentoyu açmış, siyasi parti farkı gözetmeksizin milletvekilleri, gruplar ölümü göze alarak Parlamentonun içerisinde durmuş ve millî irade nöbetini halk sokakta tuttuğu gibi onlar da burada tutmuştur ve sonuçta milletimiz kazanmıştır, devletimiz kazanmıştır, demokrasimiz kazanmıştır; hainler ve iş birlikçiler kaybetmiştir. Allah'a hamdediyoruz, böylesi bir Parlamentonun üyesi olmaktan, mensubu olmaktan dolayı çünkü bu Parlamento gerçekten kuruluşun ve kurtuluşun yapıldığı dönemde nasıl büyük bir kahramanlık ve gazilik örneği gösterdiyse 15 Temmuz'da da aynı gaziliği göstermiştir. O zaman Türk milleti Kurtuluş Savaşı'nı veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün arkasında istiklal ve istikbali için nasıl bir araya gelmişse bu sefer de Türkiye'nin lideri, Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafında demokrasiyi, hukuku, millî iradeyi korumak için bir araya gelmiştir; büyük bir demokrasi zaferine, büyük bir başarıya da imza atmıştır. Ben, bu vesileyle tekrar 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünde darbecilere karşı duran sokaktaki vatandaşımızdan, Parlamentodaki milletvekilimize kadar herkese gönülden şükranlarımı sunuyorum; sağ olsun, var olsunlar. Eğer bugün Parlamento açıksa bu büyük mücadele sayesindedir.

Görüldüğü gibi, AK PARTİ hükûmetleri döneminde millî irade, demokrasi ve hukuk devletine yapılan her saldırı ve her ihanet girişimi başarısız olmuştur. AK PARTİ hükûmetleri millî irade, demokrasi ve hukuk devletini daima güçlendirmiş, müdafaa etmiş, kurulan ihanet tuzaklarını boza boza, her tür ihanet saldırısını da bertaraf ede ede bugünlere gelmiştir. AK PARTİ hükûmetleri, millete ve millî iradeye saygısı olmayanlara milletin ve millî iradenin kıymetini, millete ve millî iradeye saygıyı öğrete öğrete bugünlere gelmiştir, bilmeyenlere öğrete öğrete de bundan sonra yoluna devam edecektir. Milletin iradesinden geriye dönüş ve milletin iradesine saygısızlık yapanlar karşısında saygıyı öğretmek için en büyük çabayı bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

Bu darbe teşebbüsünden sonra çok ciddi adımlar atıldı. Bir defa yeni darbelerin olmaması için kararlar alındı. Bugüne kadar Türkiye'de darbeler olmuş ama -demin arz ettim- 1980'e kadar da darbenin yapıldığı gün Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlanmış. Yeni darbelerin olmaması için tedbirler alınmamış, adımlar atılmamış. Şimdi biz tedbir alıyoruz, adım atıyoruz, darbelerin tekrar edemeyeceği bir Türkiye ve Türkiye demokrasisi olsun diye uğraşıyoruz; bundan dolayı suçlanıyoruz. Takdir edilmek gerekmez mi? Ne tedbir aldılar bizden öncekiler? Hiçbir tedbir almadılar. Tanklar yürüdü tedbir yok, darbeler oldu tedbir yok. Yahu, neden oluyor bu darbeler, hangi güç ve imkânla bunlar yapılıyor? Bizim vazifemiz tedbir almak değil mi? Almaktır. Yapıldı mı? Yapılmadı. İlk defa, "Türkiye'de bundan sonra darbeler olmasın." diye tedbir alan hükûmet AK PARTİ Hükûmetidir, ilk defa bizim Hükûmetimiz tedbir almıştır ve almaya da devam edeceğiz. Bundan sonra Türkiye'de kimse darbe rüyası göremeyecek, görenlerin rüyası kâbusa dönecektir. Bundan hiç kimsenin endişesi asla olmamalıdır.

KAMUDA FETÖ İHRAÇLARI

Darbeyi yapan Fetullahçı terör örgütü ve bunlarla irtibatlı, iltisaklı olanlarla mücadele de bu Parlamentonun ve Hükûmetimizin asli vazifesidir. Türkiye devletinin içine yuvalanmış bu terör yapısıyla mücadele etmeyecek miyiz? Edeceğiz. İşte OHAL'i biz bir yandan yeni darbe teşebbüsleri olmasın, yeni tekrarlar yapılmasın diye koyarken, öte yandan da Türkiye'de darbelerin olmayacağı bir altyapı oluşturmak için kullanıyoruz ve devletin içerisinde yuvalanmış bu yapıyı devletten ayıklamak için de kullanıyoruz. Ve şu anda yaptığımız o. Ne yapıyoruz? Bir terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı olanlarla ilgili adım atıyoruz. Her devlet, çalıştırdığı insanlarda devlete sadakati arar. Sadakatinden şüphe ettiği kişilerle çalışmama hakkına sahiptir. Sovyetlerin dağılışı üzerine bunu biz Batı'da gördük; onlar yaptılar, ayıklama kanunları çıkardılar. Onlar yapınca doğru, biz yapınca yanlış mı oluyor?

Bizim yaptığımız, devletimizi ve demokrasimizi korumak için doğru adımları atmaktır.

Bakın, Fetullahçı terör örgütüyle ilgili burada Sayın Genel Başkan konuştu, âdeta örgütün suç ortağı AK PARTİ yapmak için bir gayret içerisinde konuştu. Çok net söylüyorum, çok net, açık bir şekilde, Fetullahçı terör örgütüyle bugüne kadar AK PARTİ dışında etkin, açık, net bir mücadele vermiş ikinci cumhuriyet hükûmeti var mıdır? Yoktur. 

İlk defa bu terör örgütüyle mücadeleyi biz yapıyoruz. Bu örgütün gerçek kimliği ortaya çıktıktan sonra örgüte tavır alan biziz, örgütle mücadele eden biziz ama 17 Aralıktan sonra, bütün milletin bu örgütün çirkin yüzünü öğrenmesinden sonra bu örgütün kumpas kasetlerini burada millete kim seyrettirdi? Seçimlerde bu örgütle kim ittifak yaptı?
Hâlâ bu örgütün mağduriyet edebiyatını, hâlâ bu örgütün uluslararası çevrelerde yaymaya çalıştığı fikirlerin müdafiliğini kim yapıyor?

Terör örgütünün kimliği, vasfı ortaya çıktıktan sonra bu örgütün söylemlerinin Türkiye'de takipçisi kim?

Adil Öksüzle ilgili burada konuştu Sayın Genel Başkan.

Ben, bu buradan soruyorum. Adil Öksüz'le ilgili elinizde bir bilgi, belge var mı, yok mu? Dedi ki: "Ajan." O zaman biz de dedik ki: "Ajansa buyurun, açıklayın." Bak, kürsü burada, niye açıklamadınız? Peki, ben buradan soruyorum Sayın Kılıçdaroğlu'na: Adil Öksüz'le ilgili size yurt içinden veya yurt dışından herhangi bir bilgi geldi mi, gelmedi mi? Bu bilgi geldiyse siz bu bilgiyi nereyle paylaştınız? FETÖ "tiyatro" diyor. Bu işin tiyatro olduğunu ispat etmek de sanki CHP'ye düşmüş gibi.

Bakın, Adil Öksüz üzerinden yapılmak isteneni bütün Türkiye görüyor, bilecektir. Bununla ilgili soruşturma açıldı, gereği yapılıyor, hâkimler açığa alındı. Kollukla ilgili İçişleri Bakanlığı da soruşturma yapıyor, onlar da gereğini yapacaklar. Ama öte yandan bunu başka bir noktaya çekmek için gayret etmek fevkalade yanlıştır.

Bakın, bir şey daha söyleyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmadan AK PARTİ hükûmetlerini sorumlu tutmak büyük bir insafsızlıktır. 

Bakın bakın, kim karar veriyor terfilere? YAŞ karar veriyor. YAŞ'ın 15 üyesi var, 13'ü asker, 2'si sivil, birisi Başbakan birisi Millî Savunma Bakanı. Karar veriyorlar, parmakla karar veriyorlar, Hükûmetin dediğini yaparak değil. Şimdi konuşuyor bazı emekli generaller de.

"FETÖ'cüleri biz atıyorduk da bunlar koymuyordu." Ya, sen namaz kılanı FETÖ'cü diye atıyordun, oruç tutanı atıyordun, eşi başı kapalı olanları atıyordun. Ama FETÖ'cüler size kendilerini yutturmak için namaz da kılmıyor, oruç da tutmuyor, eşinin başını da açıyor, alkol de kullanıyor. Sen "FETÖ'cü temizliyorum." diye FETÖ'cülere alan açtın, alan. Ve onları doldurdu oraya.

Ama bakın YAŞ'ın yapısını biz değiştirdik işte. Sivillerin ağırlıkta olduğu biz YAŞ yapısı koyduk ki orada da millî iradenin dediği olsun diye adım attık. Bu adımı da biz attık. Ama bakıyorsunuz oradan suçluyor. Diyor ki: "Ben nereden bileceğim." Ya, sen emrinde… Bazı askerler diyor: "Biz nereden bileceğiz?"

Senin emrinde çalışan kişilerin kim olduğunu bilmez misin? Bilirsin ama bunlara ilişkin gelince "MİT bize bilgi verdi mi, vermedi?" Peki, senin alay komutanın, bölük komutanın, tabur komutanın bunlar senin emrinde çalışanlarla ilgili, bunlar falan terör örgütüyle irtibatlı, iltisaklı diye hiç bilgi getirmedi mi? Ama gelen bilgiler başka, onlara alan açıldı. O yüzden biz bu alanla ilgili de adımlarımızı attık, atmaya da devam edeceğiz.

CUMHURBAŞKANI ANAYASAYA AYKIRI BİR İŞ YAPMAMIŞTIR

Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı işlerle ilgili burada değerlendirme yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı her iş Anayasa ve yasalara uygundur. Anayasa ve yasaya aykırı bir işi Sayın Cumhurbaşkanımız yapmamıştır, yapması da söz konusu değildir.

Devletin başıdır, milletin birliğini temsil eder, organların uyumlu çalışmasını ve Anayasa'nın doğru uygulanmasını takip eder. Şimdi, dış politikada bir bürokrat konuşacak, siyasetçi konuşacak, gazeteci konuşacak, akademisyen konuşacak, Türkiye'nin Cumhurbaşkanı konuşunca ayıplanacak. Böyle bir şey olabilir mi? Elbette Türkiye'nin Cumhurbaşkanı dış politika üzerinde de konuşacak, başka konularda da konuşacak.

Bundan önceki cumhurbaşkanları da konuştu, Sayın Sezer de konuştu, başkaları da konuştu, Meclisin açılış günlerinde alın bakın neler söylediler; ekonomiden dış politikaya kadar, teröre kadar, her konuda milletvekillerine hitap ettiler. Onlara mubah olanın Türkiye'nin Cumhurbaşkanına haram edilmeye çalışılmasını anlamak mümkün değildir.

Bu kabul edilemez bir şeydir. Bunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

CEZA EVLERİNDE İŞKENCE İDDİALARI

Cezaevlerinde işkence ve kötü muamele olduğuna ilişkin iddialar dile getiriliyor.

Kim getiriyor bu iddiaları? Bir: FETÖ'cüler getiriyor, uluslararası alanda, her yerde onlar getiriyorlar.

PKK terör örgütü bunu söylüyor ve bunlarla irtibatlı olanlar bunu söylüyor ve Türkiye'nin düşmanları bunu söylüyor. Ben de diyorum ki: Türkiye cezaevlerinde kötü muamele ve işkence olduğunu söyleyen, cezaevinin adını söyleyecek, yapanı söyleyecek, zamanını söyleyecek, nerede oldu söyleyecek. O zaman eğer Hükûmet gereğini yapmazsa bizi o zaman suçlayacaksınız. İsim verin. Vermiyorlar. Nerede yapıldı? Söylemiyorlar. Ne zaman yapıldı? Onu da söylemiyorlar. "Türkiye'de kötü muamele ve işkence vardır." Bu terör örgütlerinin bildik ezberleridir. Bu ezberlere alet olmak bu Parlamentonun altında bulunanlara yakışmaz. Ben örnek istiyorum; isim verin. Bazı örnekler gösteriliyor, fotoğraflar. Darbe teşebbüsü gülle mi bastırıldı? Elbette orada, darbe teşebbüsü yapanlara karşı bir müdahale yapıldı; halkın müdahalesi var, kolluğun müdahalesi var. Bu müdahale sırasında yapılanları cezaevinde veya gözaltında yapılmış gibi göstermek fevkalade büyük bir yanlışlıktır, Türkiye'ye karşı da büyük bir ayıptır.

Bakın, çok net söylüyorum: Biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15'inci maddesine göre işkence ve kötü muameleyi askıya almadık, onunla ilgili delegasyon da koymadık.

Yine, aynı şekilde, biz Birleşmiş Milletlerle ilgili sözleşmenin işkence ve kötü muameleyle ilgili kısmını da kaldırmadık çünkü şeyin oraya konma imkânı yok. Çok açık, burada yazılıyor.
 Türkiye'nin hangi maddelerle ilgili şey koyduğunu ve açık açık yazıyor. İşkence ve kötü muamele de bunun içerisinde yoktur. Çok net bir şekilde bunu buradan bir kez daha ifade ederim. İşkence ve kötü muamele delegasyon verilemeyecek maddelerle alakalıdır.
Hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bakımından hem de Birleşmiş Milletlere verdiğimiz beyan bakımından da aynı şekildedir, bunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

İşkenceye sıfır tolerans uygulamasını biz getirdik, zaman aşımını biz kaldırdık. Bu dönem değil ne zaman gelirse gelsin bunlarla ilgili işlemlerin gereği yapılacaktır.

EGE ADALARI MESELESİ

Ege Adalarıyla ilgili, AK PARTİ hükûmetleri döneminde Ege Adalarının hukuki ve fiili statüsünde herhangi bir değişiklik olmamıştır, bizden önceki hukuki ve fiili durum neyse aynıdır. Bunun aksini söyleyen doğru söylemiyor. Hilafıhakikat bir beyanda bulunuyor bunu kabul etmemiz mümkün değildir. 

Bakın, Annan Planı'nı biz kabul ettik, Türkler de kabul etti, referandumda Rumlar reddetti. Niye reddettiler? "Ya, bu Türkler haklarını savunamadı, bize fazla şey verdiler. Reddedelim de daha sonra onlar daha çoğunu alsın." diye mi yaptılar? Aleyhlerine gördükleri için reddettiler. Biz Kıbrıs'ta da, bütün uluslararası alanda da milletimizin ve devletimizin hukukunu koruduk, bundan sonra da korumaya devam edeceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Eğer Türkiye'nin Ege'de kaybettiği yerlerle ilgili sorumlu aranacaksa o sorumlu biz değiliz ha, onu da söyleyelim. 10 Şubat 1947 Paris Antlaşması'yla On İki Ada Yunanlılara bırakıldı. O zaman Başbakan kimdi?

Merhum İsmet İnönü'ydü.

Ve Paris Antlaşması'na Türkiye delegasyon bile göndermedi, katılmadı, katılmadı "Askerimiz yok, mali durumumuz iyi değil." diye. Şimdi oradaki, Türkiye'nin burnunun dibindeki bu yapılar bizim eserimiz değil, sizin eserinizdir.
Ve biz bununla ilgili de gereken neyse, bunları bugüne kadar yaptığımız gibi bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz, bunu da buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili buradan başka şeyler de söylendi. Daha önce de ifade ettim, işte "Cumhurbaşkanı dolar çağrısı yapıyor, kendisi dolarda hesap tutuyor." Bak, işte dekont burada. Cumhurbaşkanına vurmak size prim yaptırmaz. Vuran kaybediyor, vuran kaybediyor, kaybediyor. Bak, Avrupa'da da vuran gidiyor, dokunan yanıyor. Seçimde de millet hesabının görüyor. Onun için de buradan size ekmek çıkmaz, onu da buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.

DOKUNULMAZLIK TARTIŞMALARI

Parlamentoda milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı, hem AK PARTİ'den hem CHP'den hem de MHP'den milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırıldı, 154 milletvekilinin 810 dosyada dokunulmazlığı kaldırıldı ve milletvekillerinin bir kısmı gitti, ifadelerini verdiler, bir kısımları gitmedi.

Şimdi, biz bir hukuk devletiyiz. Hukuk devletinde kanun önünde herkes eşittir. Kimseye farklı bir muamele yapılması beklenemez. Eş genel başkanlar çok net açıklamalar yaptılar, "Biz tıpış tıpış gitmeyeceğiz. Bizi zorla almak istiyorsanız öyle alın veya nasıl istiyorsanız öyle alın." dediler. Siz hukuku tanımazsanız, hukuka uymazsanız, uymayacağınızı da açık açık söylerseniz hukuk sizi bulur, bulunduğunuz yerden alır, savcının da, mahkemenin de huzuruna götürür. 

Bu ülkenin hukukunu sen de tanıyacaksın, senin arkandakiler de tanıyacak, tanımayanlara tanıtmak da bizim boynumuzun borcudur, borcudur. Hiç endişe etmeyin, herkes tanıyacak.

Bu Parlamentonun çatısı altında duracaksınız, "Biz bu hukuka uymayacağız." diyeceksiniz. Var mı öyle şey? Herkes hukuka uyacak.
Hukuka uymayan vatandaş nasıl zorla götürülüyorsa milletvekili de zorla götürülecektir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; terörle araya mesafe koymak siyaset yapan herkes için birinci esastır. Mesafe koyacaksınız. Hendek kazanları kutsamak, hendeklerin arkasındakilere destek olmak ve onların aleyhinde konuşmayı menetmek, "Onlara destek vermeyene soruşturma açarım." demek ne şey oluyor? Bunu kim söyledi? Şimdi, hendekleri kazdılar, çukurları kazdılar, bombaları koydular, tuzakları kurdular, sokakları, caddeleri, mahalleleri yaşanmaz hâle getirdiler; bölgede yaşayan insanları zorla göçe mecbur ettiler.

Siz gidip bu teröristlere "Neden hendek kazıyorsunuz? Niye bomba koyuyorsunuz? Niye tuzak kuruyorsunuz?" dediniz mi? Demediniz.

Oradaki vatandaşların güvenliğini sağlamak, huzurunu sağlamak ve orada yeniden kamu düzenini tesis etmek için mücadele eden güvenlik güçlerini engellemek için uğraştınız. Teröristler sıkıştığı zaman imdadına koştunuz. Devleti katliam yapmakla suçladınız, teröristleri masum gibi gösterdiniz. Böyle bir şey olabilir mi?

Bakın, canlı bombalar oldu ve bu canlı bombalar çocuk, kadın, sivil onlarca insanın şehit olmasına, pek çoğunun yaralanmasına neden oldu. Ben şimdi soruyorum; bu Parlamentonun altında milletvekilliği yapan birisi canlı bombanın cenazesine hangi iyi işi yaptı diye gider? 

Hangi iyi işi yaptı diye gider? Patlatıp öldürdüğü masum insanlarla ilgili bir vicdan azabı duydunuz mu?

Dünyanın hangi demokratik hukuk devletinde canlı bombaların, teröristlerin cenazesine gidip onları kahraman gibi göstermeye çalışanlara müsamaha edilebilir, hoşgörüyle bakılabilir? Böyle bir şey olabilir mi?

Elbette olmaz, olması da mümkün değil.

Bakın, Herri Batasuna kararı var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin. Ben adaletten yanayım, terörden yana değilim; ben hukuktan yanayım, hendekçiden yana değilim; ben milletten yanayım, Kandil'den yana değilim. 

Bakın, Herri Batasuna kararı çok net. Orada açıkça diyor ki mahkeme; bazı sloganlar atılıyor, yürüyüşler yapılıyor, bunu teröre ve şiddete destek olarak görüyor. Parti üyelerinin ve liderlerinin amaçlarına ulaşmak için kuvvet kullanımını reddetmediklerini ve bunun teröre dolaylı bir destek olduğunu söylüyor.

Siz bugüne kadar PKK terör örgütünü kınadınız mı? "Bu şiddeti durdurun, bu terörü durdurun, ölümlere son verin." dediniz mi? Demediniz. Terörü bitirmek için uğraşanlara hep kara leke sürmeye, iftira atmaya çalıştınız."

Adres

06659 KIZILAY / ANKARA

Telefon

90 (0312) 417 77 70

E-Posta

basinisaretadalet.gov.tr