Erişilebilirlik Menüsü

Ekran Okuyucu

Seçili Alan Okuyucu

Bağlantı Vurgula İkonu

Bağlantı Vurgula

Metni Büyüt İkonu

Büyük Metin

Metni Sola Hizala

İmleç

Okuma Kılavuzu

Okuma Maskesi

Disleksi Dostu

Kontrast

Solgunlaştırma

Düşük Doygunluk

Yüksek Doygunluk

BAKAN BOZDAĞ, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN DAHA ETKİN KORUNMASI PANELİNDE KONUŞTU
08.12.2022

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELEYE SIFIR TOLERANS POLİTİKASINI TAVİZSİZ UYGULAMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye’de cezaevlerinde işkence ve kötü muameleye asla izin verilmeyeceğini vurgulayarak, “İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikasını tavizsiz uygulamaya devam edeceğiz” dedi.

Ankara’da düzenlenen Temel Hak ve Özgürlüklerin Daha Etkin Korunması Paneli’nin açılış konuşmasını yapan Bakan Bozdağ, temel hak ve hürriyetlerin daha etkin kullanılması için birçok düzenlemenin hayata geçirildiği, çok sayıda kurum ve kurulun oluşturulduğunu kaydetti.

En önemli düzenlemelerden birinin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılabilmesinin olduğunu ifade eden Bakan Bozdağ, bu konuda bakanlık olarak yeni çalışmalar da başlattıklarını belirterek, “Bakanlık olarak çalıştığımız konular var. Bu konuları da vatandaşlarımızın lehine olacak şekilde çözüme kavuşturacağımızı yeni düzenlemeler üzerinde çalışıyoruz. Şu anda Anayasa Mahkememizde bireysel başvuruda bulunan kimi dosyaların Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu’na aktarılması konusunda da hazırlığımız var. İnşallah en kısa zamanda Meclisimizin gündemine getirilecektir.” diye konuştu.

Adalet Bakanı Bozdağ, “Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ilk imza atan ülkeler arasındadır, ancak İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bugün bir kağıt parçasından maalesef öte gidememiştir. Sadece yazılı bir belge olarak ortada durmaktadır” ifadelerini kullandı.

Yargısal süreçlerde yeterli görülmeyen iddianamelerin iade edilmesini müessesinin etkin işletilmesi hususunun da temel hak ve özgürlükler açısından büyük önem taşıdığını aktaran Bakan Bozdağ, yasaların usulünün temel hak ve hürriyetler açısından Anayasa’nın uygulanması olduğunu ve bakanlık olarak yeni dönemde bu konunun üzerinde duracaklarını kaydetti.

Bakan Bozdağ’ın açıklamalarından bazı bölümler şu şekilde;

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİ ETKİN BİR ŞEKİLDE KORURKEN, HÜRRİYETİ KISITLANMIŞ İNSANLAR İÇİN DE KORUMAMIZ LAZIM

Temel hak ve hürriyetleri etkin bir şekilde korunurken sadece hürriyeti olan insanlar için değil hürriyeti kısıtlanmış olan insanlar için de bizim bunun etkin bir şekilde korumamız gerekir. Anayasa, yasalar kimlerin hürriyetinin ne şekilde kısıtlanacağına dair hükümler ortaya koyuyor. Tutuklu ve hükümlüler şu anda cezaevlerimizde bulunuyorlar ve biz devlet olarak, hükümet olarak, cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin kendilerine isnat edilen suçlardan bağımsız olarak her birinin ailelerinin devletimize birer emaneti olarak görüyoruz ve ona göre davranıyoruz. Cezalarının infazı sağlanırken diğer temel hak ve hürriyetleri mahkeme kararı çerçevesinde kısıtlananlar dışında onların tamamını etkin bir biçimde kullanmaları için gerekenleri yapıyor, gerekli adımları atıyor, bu konuda en ufacık bir ihmale savsamaya göz yummuyoruz.

İŞKENCE VE KÖTÜ MUAMELEYE SIFIR TOLERANS POLİTİKASINI TAVİZSİZ UYGULAMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Herhangi bir şikayet geldiğinde gereğini yapıyoruz. İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikasını hayata geçirdik. Örnek olsun diye söylüyorum daha önce işkence, kötü muamele iddiası olduğu zaman soruşturma mülki idare amirinin iznine bağlı. İzin verirse soruşturma var. Kaldırdık, yok şimdi resen soruşturma var. Ceza aldı, cezası ertelenebilir. Kaldırdık erteleme yok ya da paraya çevrilebilir cezası, paraya çevirmeyi de kaldırdık. Alt sınırı çok az, biz alt sınırını üç yıla çıkardık. Üst sınırı yüksek cezanın. Zaman aşımı var. Şimdi zaman aşımı da kaldırdık. Her bir sene, beş sene, on sene seksen yaşına da gelse, emekli de olsa eğer böylesi bir fiili irtikap ettiyse ve buna ilişkin şikayet var, delil var ise hukukun karşısına çıkmaktan hiçbir zaman kurtulamayacaktır. Biz bu konuda lafta değil icraatıyla da samimiyetini ortaya koymuş bir iktidarız. İşkence ve kötü muameleye sıfır tolerans politikasını tavizsiz uyguladık, uyguluyoruz, bundan sonra da tavizsiz uygulamaya devam edeceğiz. Türk cezaevlerinde tekrar söylüyorum işkence iddiaları geldiği zaman araştırıyoruz. Gerekirse kontroller gönderiyoruz. Gerekirse müfettiş gönderiyoruz.

CEZAEVLERİ YALANLARLA İFTİRALARLA KARALANAMAZ

Ayrıca bizim cezaevlerimiz, ulusal ve uluslararası denetimi açık. Meclis İnsan Hakları Komisyonumuz denetliyor. Meclisimiz denetliyor. İnsan hakları kurumları, İnsan Hakları Eşitlik Kurumu İzleme Kurulları var onlar denetliyor. Uluslararası akredite edilmiş kurumlar var onlar denetliyor. Denetime açığız sonuna kadar. Bugüne kadar denetim için gelip de bizim izin vermediğimiz hiç kimse yoktur. Çünkü biz rahatız bu konularda her türlü denetime açığız. Denetimin sonucunda olumsuz bir şey çıktığında da onun üzerine gideriz. Bugüne kadar bize söylenip de üzerine hiçbir hadise yoktur. Ama şu kadarını söyleyeyim bugüne kadar cezaevleriyle ilgili işkence iddialarının şu ana kadar aslı çıkan bir tane örneğine yakın zamanda rastlamadık. Onun için de çok net söylüyorum, en ufacık bir kötü muameleye veya işkenceye veya başka başka yaklaşıma Türkiye'nin cezaevlerinde göz yumulması, izin verilmesi veya bunların kullanılması söz konusu değildir. En ufacık bir şey olduğunda onu çok önemsiyor ve onunla ilgili önce kontroller gönderiyorum baktım yetmedi Bakanlık müfettişlerini gönderip inceletiyor bazen açığa almamız gerekirse açığa alıyoruz. Onun için de çok net söylüyorum, bu konularda çok samimi ve samimiyiz ve samimi mücadelemiz de devam edecektir. Yanlış yapan karşısında hukuku bulacaktır. Yanlış yapan karşısında yanlış yaptın diyen bir iradeyi görecek ya kendini savcılıklarda ya da kendisini hukuk neyi emrediyorsa orada görecektir. Bunun lamı yok, cimi yok, bunu örten yok, bunu gizleyen yok, gizlemek isteyen de yok. Çok net söylüyorum bunu herkese söylüyorum. Hem görevlilerimize söylüyorum hem bu iddiaları dile getirenlere söylüyorum ve herkese ifade ediyorum. Tabii terör örgütleri 2022 yılını cezaevlerini karalama yılı da ilan ettiklerini buradan ayrıca ifade etmek isterim. Cezaevleri yalanlarla iftiralarla karalanamaz. Çünkü hiçbir yalan hiçbir iftira, hakikatin yerini tutmaz diyorum.

TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN KORUNMASI SON DERECE ÖNEM ARZ ETMEKTEDİR

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü, bu vesileyle de 10 Aralık İnsan Hakları Gününü gönülden kutluyorum. İnsan hakları sadece bir güne sığacak, sığdırılacak haklar değil. İnsan hakları sadece bir güne sığacak sığdırılacak haklar değil. Esasında dünyanın kurulduğu var olduğu günden beri insanın var olduğu andan beri daima gündemde olmayan, gündemden inmeyen asırlardır süregelen milyarlarca yıldır var olagelen çok önemli bir husustur, önemli bir konudur. Ama ne gariptir ki milyarlarca yıl da sürse, asırlar da sürse, ne de olsa sorun hala dipdiri yaşanıyor. Dünyanın pek çok yerinde insan hakları ve hürriyetleri konusunda nice sorunları hep birlikte yaşıyoruz. Temel hak ve hürriyetlerin korunması ulusal düzeyde olduğu gibi uluslararası düzeyde de son derece önem arz etmektedir. Bugün dünyanın dört bir yanında temel hak ve hürriyetlerin etkin korunmadığını, aksine etkin ihlal edildiğini söylersek abartmış olmayız. Her yer her tarafta kan var. Her tarafta terör var. Her tarafta savaş var. Ayrımcılık var,  hak ihlalleri var. Pek çok insan haklarıyla bağdaşmayan hadiseler var. Hepsini birlikte yaşıyoruz.

TÜRKİYE ANLAŞMAYA İLK İMZA KOYAN ÜLKELER ARASINDADIR

Esasında insanlık tarihi geldiği noktada Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesini imzalamış ve Birleşmiş Milletleri insan hak ve hürriyetlerini koruma, yaşam hakkı dahil pek çok uluslararası haksızlığı önleme konusunda ciddi görevler yüklemiş. Türkiye'de bu anlaşmaya ilk imza koyan ülkeler arasındadır. Ama bugün şunu söylemek lazım insan hakları evrensel beyannamesi bugün bir kağıt parçasından maalesef öte gidememiştir. Sadece yazılı bir belge olarak ortada durmaktadır. Bırakın etkin uygulanmasını, uygulamasını doğru dürüst müzakeresinin dahi yapılamadığı bir uluslararası belge durumundadır. Baktığım zaman ben buna belgeden öte bir şey demiyorum. Belki varaka desek biraz itibar etmiş oluruz. Ama ondan öte bir laf da söylemek işin doğrusu içimden gelmiyor. Dünyanın dört bir yanına baktığınız da insan hakları evrensel beyannamesindeki yazılanların gözümüzün önünde. Her gün nasıl ihlal edildiğini birlikte görüyor, birlikte yaşıyoruz.

DOĞU AKDENİZ BÜYÜK BİR GÖÇMEN MEZARLIĞINA DÖNMÜŞ DURUMDADIR

Bugün Doğu Akdeniz adeta büyük bir göçmen mezarlığına dönmüş durumdadır. Ege, göçmen mezarlığına dönmüş durumda. İnsanlar milyonlarca insan yerinden, yurdundan edilmiştir. Pek çoğu ailelerini kaybetmiş, yaşam hakları ihlal edilmiştir. Aylan bebeğin sahile vuran o masum bedenini dünya görmedi. İnsan Hakları Beyannamesi görmedi. Bu beyannameyi savunanlar görmedi. Kimyasal silahlar Suriye'ye atıldığında yine görmediler. Terör, Aybüke öğretmeni vurduğunda görmediler. Masum çocukları hedef aldığında görmediler. Avrupa'nın göbeğinde Bosna Hersek'te yedi bin beş yüzden fazla masum insan Birleşmiş Milletlerin gözetim ve denetimi altında olan bir yerde adeta soykırıma uğradığında soykırım bitene kadar kılını kıpırdatmadılar. Dünyanın dört bir yanında kan ve gözyaşı hakim durumdadır. Myanmar'da öyle, Afganistan'da öyle, işte aynı şekilde Irak'ta, Suriye'de pek çok yerde aynı durum var. Şimdi bakıyorsunuz bizim bir de Birleşmiş Milletlerimiz var, İnsan Hakları Evrensel Beyannamemiz var. Bütün bunların karşısında dur diyecek, yapamazsın diyecek, yaparsan biz karşındayız diyecek bir güç var kimsenin bunu maalesef bugüne kadar uyguladığını göremedik.

İNSANLIĞIN, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİNE YENİDEN ÖZÜNE DÖNER GİBİ DÖNMESİ LAZIM

Konuşuyorlar, konuşuyorlar. Sonuç yok. Karar alıyorlar, sonuç yok. Alınan yüzlerce karar, binlerce karar infazı bekliyor, infaz edeni yok. O zaman uluslararası planda insan haklarının, temel hak ve hürriyetlerin, etkin korunması söz konusu olabilir mi? Onun için Sayın Cumhurbaşkanımız pek çok defa açıklıkla ifade ediyor. Dünya beşten büyüktür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesinin iki dudağı arasına siz bütün dünyadaki temel hak ve hürriyetleri yaşama hakkını, güvenlik hakkını her türlü hak ve hukukun ihlali karşısında tavır koymayı bağlarsanız orada temel hak ve hürriyetlerin etkin korunduğundan da adil korunduğundan da bahsedemeyiz. Bir de oy birliğiyle karar gerekiyor. Biri veto etti mi dördünün evet demesinin de bir kıymeti yok. O zaman dünyada temel hak ve hürriyetlerin evrensel anlamda etkin bir biçimde kullanıldığını yaşanıldığını iddia edebilir miyiz? İnsanlığın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine yeniden özüne döner gibi dönmesi lazım. Böyle bir noktaya gelmesi için ikinci bir dünya savaşına ihtiyaç yoktur. İnsanlık, Birinci Dünya Savaşı'nın, İkinci Dünya Savaşı'nın yıkımlarını görüp kanlı bedellerini ödedikten sonra yeniden, yeniden böyle savaşlar olmasın, yaşam hakları ihlal edilmesin, herkes daha özgür ve daha güven içerisinde yaşasın diye yeni bir dünya kurmak için esasında bu tarihi adımı attılar. Ama kağıt üzerinde dünyayı fiiliyatta hayata geçirmeyi maalesef başaramadılar. Uluslararası alanda eğer temel hak ve hürriyetler etkin bir biçimde korunur ve yaşatılırsa ulusal anlamda da bunların korunması ve yaşatılması daha etkin hale gelecektir. Ama maalesef bugün bunu tam göremiyoruz.

SESİMİZİ, İNSAN HAKLARI YERİNE İNSANLARIN DÜŞMANLIĞINA DOĞRU YÖNELTEN ANLAYIŞLARA KARŞI YÜKSELTMEMİZ LAZIM

Bugün Avrupa'da ve pek çok ülkede bazıları İslamofobi diyor. Ama ben şahsen İslam düşmanlığı diyorum. İslam düşmanlığı adeta toplumlar tarafından benimsenen bir anlayış haline getirilir, her gün beslenir, büyütülürken, bunun karşısında sesini çıkarmayanlar, yabancı düşmanlığı karşısında sesini çıkarmayanlar, ayrımcılık karşısında sesini çıkarmayanlar, ırkçılık karşısında sesini çıkarmayanlar bir zaman sonra çok pişman olacaklar. Çünkü bu hastalıkların yaygınlaşması, insanların birlikte yaşamasını, birlikte mutlu olmasını, birbirlerine ve birbirlerinin hak ve hürriyetlerine saygı duyma anlayışını her geçen gün tahrip etmekte, zayıflatmakta bir zaman sonra böyle devam ederse bu anlayış daha da zor yaşar hale gelecektir. Onun için sesimizi, insan hakları yerine insanların düşmanlığına doğru yönelten anlayışlara karşı da bizim yükseltmemiz lazım. İnsanları ayıran, insanların kimlikleri, inançları, memleketleri, vatandaşlıkları üzerinden saygıya layık olup olmadığını değerlendiren ilkel anlayışlara karşıda yekvücut bir mücadele şarttır. Sadece Türkiye'nin huzurlu olması yetmez. Etrafımızın da bir huzur ve mutluluk çemberi olması lazım ki Türkiye'deki herkes daha rahat etsin. Onun için dünyanın her açıdan iyi olması, iyi yaşaması son derece önemli. Ama görüyoruz ki bugün Müslüman eşittir terörist lafını Avrupa'da, Amerika’da pek çok yerde normal bir kavram gibi kullanmaya devam ediyorlar. Ama biz hiçbir yerde Hristiyan ifadesini kullanmadık.

İNSANLIĞIN BU ÇİFTE STANDARDI ORTADAN KALDIRMASI LAZIM

Bir yandan suç ve ceza şahsidir. Bir yandan hiç kimse, hiç kimsenin suçundan dolayı itham edilemez, masumiyet ilkesi lekelenmeme hakkı deriz. Ama öte yandan da bakıyoruz, lekelemedik insan ve kirletmedik insan bırakmıyorlar. Sadece kimliklerinden dolayı, sadece inançlarından dolayı belli bir noktaya doğru götürüldüğünü görüyoruz. Esasında insanların renklerine ten renklerine, dillerine, inançlarına, kültürlerine ve kendileri gibi yaşam tarzına sahip olanlara sahip çıkmayı insan haklarına sahip çıkmak, insan hürriyetlerini teminat altına almak olarak gören Batı ve diğer anlayışlar insanlığa da kendilerine de en büyük kötülüğü yapıyorlar. Bakıyoruz uygulamalara o uygulamalar çok net bir şeyi gösteriyor. Oda şu evrensel beyanname ortada. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ortada. İnsan haklarına ilişkin diğer metinler ortada. Ama uygulamaya gelin, bir de beraber bakalım. Uygulama nasıl şekilleniyor? Adil mi uygulanıyor? Yoksa ayrımcı bir uygulama mı var? Herkese eşit mi? Yoksa herkese farklı bir uygulama mı var? Elinizi vicdanınıza koyun. Dünyanın dört bir yanındaki bu uygulamalara bakın. Ten rengi, lisanı, hayat görüşü sadece batı menşeili olanların hakkını koruyan diğerlerinin hak ve hukukunu konuşan bir uygulama var. Türk vatandaşlarının hakkını hukukunu konuşuyorlar. Başka ülke vatandaşlarının hakkını hukukunu konuşuyorlar. Ama demin dediğin gibi ten rengi lisanları dinleri yaşam tarzları ve kültürleri kendi gibi olanların temel hak ve hürriyetlerini haklarını hem konuşuyorlar hem de etkin bir şekilde koruyorlar. Bu büyük bir çifte standarttır. İnsanlığın bu çifte standardı ortadan kaldırması lazım ki ulusal düzeyde de temel hak ve hürriyetlerin daha etkin bir biçimde kullanılması sağlansın.

AYRIMCILIK BÜYÜK BİR KASIRGAYA DÖNÜŞME NOKTASINA DOĞRU GİDİYOR

Bugün Almanya'da, Fransa'da, Avusturya'da ve pek çok batı ülkesinde bizim vatandaşlarımızın kurduğu dernekler ve vakıflara dönük her yıl yüzlerce saldırı yapılmaktadır. Yüzlerce. Sadece derneği kuranlar Türkler sadece o derneğe gidenler Müslümanlar diye sadece bu kimlik nedeniyle dernekler tahrip edilmekte, bu derneğe gidenler düşmanlaştırılmakta ve buralara saldırılar yapılmaktadır. Maalesef soruşturmalara baktığınızda, yargılamalara baktığınızda bunlarla ilgili soruşturmaların ve yargılamaların Adil bir şekilde işlemediğini de görüyoruz. NSU davası diye bildiğimiz meşhur davanın nasıl karartıldığını o büyük canavarlığı işleyenlerin nasıl yakalanamadığını, nasıl olayın üstünün örtüldüğünü hep beraber gördük, yaşadık. Birebir failler kayboldu. Olayın arka perdesi bir türlü açılamadı. Bu işin arkasında kim olduğunu herkes gördü, herkes bildi. Ama bir türlü söyleyemedi. Yeri gelince Türkiye'ye insan hakları ve hürriyetleri konusunda ders verenlerin adil yargılanma konusunda ders verenlerin dönüp bir de bunlara NSU davasını sorması adil yargılanma hakkı nerede diye haykırması icap etmez mi? Ama maalesef bakıyoruz burada bunları göremiyoruz. Ayrımcılık ayrı aldı bir büyük bir kasırgaya dönüşme noktasına doğru gidiyor. Irkçılık da aynı şekilde. Eğer uluslar, milletler, devletler bu hastalıklara karşı tedbir almazsa çünkü bunlar hastalık diye düşünüyorum. Tedbir alınmazsa bu hastalıklar yaygınlaşacak ve sıhhatli insanlar için de tehdit ve tehlike oluşturma boyutu daha da yükselecektir. İnsan Haklarını Korumak. Etkin bir şekilde onlara sahip çıkmak daha da zorlaşacaktır.

BİZ TÜRKİYE OLARAK ULUSLARARASI ALANDA ATTIĞIMIZ HER İMZANIN ARKASINDA DURDUK

Türkiye'de ve dünyanın her yerinde her türlü ayrımcılığa karşı, ırkçılığa karşı insanların dinlerine, dillerine, diğer farklılıklarına karşı yapılan düşmanlığa karşı her yerde insan hakları diyenlerin dilinin bir olması, tutumunun bir olması aynı duruşu hayata geçirmesi son derece önem arz etmektedir. Biz Türkiye olarak uluslararası alanda attığımız her imzanın arkasında durduk. Nerede bir mazlum, nerede bir mağdur, nerede bir hak ihlali varsa orada Türkiye'nin olduğunu bir dünya gördü. Belene kampları vardı. Türkiye o kamplarda mağdur edilen soydaşların yanındaydı. Slevlerika vardı. Türkiye onların yanındaydı. Halepçe katliamı vardı. Türkiye onların yanındaydı. Myanmar'da hadiseleri yaşandı. Türkiye onların yanındaydı. İşte Suriye'de iç savaş Türkiye onların yanında. Kim mazlumsa, kim mağdursa onun yanında durmayı vazife gören, hakça bir duruşu, insan hak ve hürriyetlerini esas alan insanın hukukunu yücelten bir duruşu Türkiye ortaya koydu. Bundan sonra da ortaya koymaya devam edeceğiz. Yalnız kalsak da eleştirilsek de hakça tutumumuzu sürdürmek Türkiye'nin büyüklüğüne, Türk milletinin asaletine yakışan bir tutumdur. Her ne kadar zaman zaman bu tutumumuz eleştirilse de biz biliyoruz ki bizim binlerce yıllık süre gelen tarihimiz, süregelen tarihimiz ve ecdadımızın bize bıraktığı miras bu konularda bizim daha iyi davranmamızı, insani tutum almamızı hakça yol yürümez bize emrediyor ve biz bu emrin gereğini yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Dün Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaptı. Dün rahmetli Özal yaptı, bugün Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanımız yapıyor. Ben eminim ki yarın onların yerinde olan başka bu devletin büyükleri de aynı yolu yürümeye devam edecekler. Bu yol hakça bu yol, bu yol insan haklarına ve hürriyetlerine saygı duyan insanları yücelten bir yol, bizi de devletimizi de büyütecek bir yoldur. Değerli katılımcılar, Türkiye'mizin insan hak ve hürriyetlerini etkin bir şekilde korunması son derece önemli. Uluslararası alandaki aksaklıkları kısmen dikkatlerinizi arz etti. Ama bizim kendi ülkemizin içinde de temel hak ve hürriyetlerin varlığı, bu var olan haklara bu hakları yaşatmak fiiliyatta var kılmak ayrı bir şey. Bunlara dönük saldırılara karşı bu hakları ve bu hakların sahiplerini etkin korumak daha ayrı bir şeydir. Bizim anayasamıza baktığımız zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alıp da Anayasa yer almayan hak yok.

BU ANAYASA BİZİ TAŞIMIYORSA ANAYASA’YI DEĞİŞTİRECEĞİZ

Kanunlarımıza baktığımızda da temel hak ve hürriyetleri koruma konusunda yeteri kadar hüküm olduğunu görüyoruz.  Mesele sadece Anayasa’nın ya da yasanın iyi olması değil aynı zamanda Anayasa ve yasaları uygulayanların da anayasa ve yasaların ruhuna sahip çıkıp aynı anlayışla onları uygulamasıdır. Zamanın ruhuna göre Anayasaların ve yasaların yorumu değiştiği takdirde o zaman biz büyük bir hatayı yapmış oluruz. O zaman anayasayı değiştireceğiz. Zaman değişti, bu Anayasa bizi taşımıyorsa Anayasa’yı değiştireceğiz. Kanun taşımıyorsa kanunu değiştireceğiz ama kanunu bir tarafa koyup yeni bir anlayışı onun yerine koyduğumuzda da daha başka sorunlarla karşı karşıya kalıyoruz. Onun için uygulamanın bu konuda son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim. Türkiye'de yaşanan hak ihlallerinin insan haklarına ilişkin sorunların büyük bir kısmının uygulama kaynaklı olduğunu zannedersem herkes ifade eder. Başörtüsü demin gördük. Bizim anayasamızda insanların başını örterek üniversiteye gitmesini yasaklayan bir şey var mı? Yasalarımızda var mı? Aksine Yüksek Öğretim Kanunu'nun ek maddesi kanunlara aykırı olmamak kaydıyla Yüksek Öğretim Kurumları'nda kılık kıyafet serbesttir. Açıkça yazıyor mu? E buna rağmen bu ülkenin evlatları sadece kıyafeti nedeniyle ayrımcılığa, haksızlığa, hukuksuzluğa, uğramadı mı? Sesini çıkaranların gücü bu haksızlığı durdurmaya yetmedi. Eğer biz hep birlikte ona yapılan haksızlık bana yapılmıştır diye ayağa kalksaydık bu haksızlığı Türkiye'de onaylayan bir Anayasa Mahkemesi olabilir miydi? Bir Danıştay çıkar mıydı? Bir siyasetçi çıkıp bu haksızlık doğrudur diyebilir miydi? Bir rektör bunu uygulayabilir miydi? Ama siyasi görüşleri farklı olunca bunlar bizim görüşümüze ters insanlar buna bu haksızlığa muhatap olursa onları görmeyip ya da hak ediyorlar deyip geçinirsek o haksızlık gün olur döner döner bizi de vurur. Onun için biz kendimize yapılmayanı, yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkalarına da yapmayı hak göremeyiz.

SORUŞTURMANIN ETKİN YÜRÜTÜLMESİ, TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN ETKİN KORUNMASI BAKIMINDAN SON DERECE ÖNEMLİ

Türk Ceza Kanunu ve onun uygulamasını nasıl olacağını gösteren Ceza Muhakemesi Kanunu esasında Anayasa’nın uygulamasını da gösterir. Temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması bakımından ceza muhakemesi kanununun uygulanmasının Anayasa ve yasalarla uyumlu bir şekilde seyrinin son derece önemli olduğu aşikardır. Etkin koruma bize yetkileri veren usulü tayin eden bu kuralların etkin ve doğru, kararlı, istikrarlı uygulanmasıyla ancak sağlanabilir. Lekelenmeme hakkının korunması, masumiyet karinesine riayet edilmesi pek çok insanın adli süreçlerde adil bir şekilde yargılanması bütün insanların affedersiniz yargılanması hep bu usul yasalarının doğru uygulanmasıyla alakalıdır. Onun için hakim ve savcılarımıza bu usul yasalarının Anayasa ve yasalarımızdaki temel esaslar gözetilerek dosdoğru uygulanmasının Türkiye'nin yaşadığı pek çok hak ihlali eleştirilerini ve haksız bazı uygulamalara son vereceğine yürekten inanıyorum. Uygulamanın doğru olması son derece önemli. Soruşturmanın etkin yürütülmesi son derece önemli temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması bakımından. Onun için, iddianamenin iadesi müessesesinin sağlıklı işletilmesi temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması bakımından son derece büyük bir öneme sahiptir. Diyelim kolluk getirdi bir evrakı, baktı savcı, dosya boş, deliller yok iade etmesi lazım. Bu dosya eksik şunları, şunları, şunları tamamla, getir demesi lazım. Eksik dosya ile adım atılmaması lazım. Attı o zaman mahkeme hakimi ya da heyeti iddianamen eksik diye savcıya geri göndermesi lazım. Ama maalesef savcı etkin soruşturma yapmadığında mahkeme savcılık görevini yapıyor. Soruşturmayı tevsi, tahkikat, tevsi, tahkikat mahkemenin görevi esasında ortaya çıkan deliller üzerinden karar vermek zaruret varsa tevsi tahkikat yoluna gitmek. Ama tevsi tahkikatın zaruret hali hariç usul haline gelmesi temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması uygulamasının en başından burada ihlali anlamına geliyor.

CEZA YASASININ USULÜ TEMEL HAK VE HÜRRİYETLER BAKIMINDAN ANAYASA’NIN UYGULANMASIDIR

Onun için de Yargıtay’ımızın içtihatlarında bu konunun uygulanmasının temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması bakımından son derece önemli olduğunu buradan aziz milletimizin huzurunda bir kez daha ifade etmek isterim. İddianameler iade edilsin zaten HSK ona göre değerlendirmesini yapacak, bakın soruşturmalar daha etkin, temel hak ve hürriyetlerin korunması daha etkin yürüyor mu yürümüyor mu? Kolluk daha iyi çalışıyor mu çalışmıyor mu? O zaman Yargıtay yargıyı bu konuda bozmayla sıkıştırdığında yargı savcıyı, savcı, kolluğu herkes birbirini sıkıştıracak, soruşturmanın etkin ve dosdoğru usule, nizama uygun yapılması yeterli delil varsa ancak davaya dönüşmesi yeterli delil yoksa bir de hakim görsün bir de mahkeme görsün sonra bakalım dendiği zaman temel hak ve hürriyetleri etin koruyamayız. Onun için de burada Yargıtay’ımıza büyük iş düştüğüne yürekten inanıyorum. Çünkü bu müessesenin sağlıklı uygulanması Yargıtay’ımızın içtihatlarında ortaya koyacağı yaklaşımla son derece önem arz etmektedir. Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum iddianamenin iadesi müessesesi soruşturmanın etkin usul ve uygun yürütülmesi konusunda yaşanan aksaklıklardan edindiğimiz tecrübelerle biz bu konularda yeni adımlar atacak yeni düzenlemeler için çalışmalarımızı yürütecek ve Türkiye Büyük Millet Meclisimizin saygın üyelerine çalışmalarımızı arz edeceğiz. Çünkü buralarda aksamaların yaşandığını görüyor. Bundan herkes gibi rahatsız olduğumuzu buradan yüksek sesle ifade etmek istiyorum. Bunları ortadan kaldırmak hepimizin vazifesi. O yüzden ceza yasasının usulü temel hak ve hürriyetler bakımından Anayasa’nın uygulanmasıdır. HMK usulü hakeza. İdari Yargılama Usul Kanunu hakeza. Esasında bu usullere biz riayet ettiğimizde tam tekmil bunlara uygun davrandığımızda yaşanan pek çok sorunun daha başlangıç aşamasında soruna dönüşmeden bertaraf edildiğini hep beraber göreceğiz. İnşallah yeni dönemde bu konunun üzerinde Bakanlık olarak duracağımızı buradan ifade etmek isterim.

BİZ İNSAN HAKLARININ ETKİN KORUNMASINI SAĞLAMAK İÇİN ÖNEMLİ REFORMLAR YAPTIK

Biz insan haklarının etkin korunmasını sağlamak için önemli reformlar yaptık. Sadece haklar, yeni haklar Anayasamıza koymakla kalmadık, Meclisimizin iradesiyle Anayasa’mızda yaptığımız değişikliklerle bir yandan Kişisel Verileri Koruma Kurumu, bir yandan Kamu Denetçiliği Kurumu, bir yandan İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, bir yandan Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurumu. İdari birtakım kurumlar ve kurullar oluşturmak suretiyle temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması konusunda yaşanan sorunların çözümü için yeni hak arama kapıları gösterdik. Buralara müracaat edin. Bunlar sizin hakkınızı korur, ilgili kurumlara tavsiyelerini kararlarını iletirler, suç varsa suç duyurusunda bulunurlar. Haklarınızı etkin koruyun ve vatandaşlarımızın haklarını ne olduğunu bilmesi ve bunların etkin korunması bakımından yaptığımız bu düzenlemelerin farkındalığı arttırdığını görüyoruz. Ombudsmanlıkta diğer kurumlarda müracaat sayılarına baktığımızda bunun fevkalade önemli olduğunu ifade etmek isterim. Zaman zaman siyasi eleştiriler yapılarak bak şu kadar müracaat var siz arttırdınız, bizim dönemde bu müracaatlar var doğru ama dün Türk vatandaşının müracaat edebileceği bir İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu mu vardı? Yani ombudsmanlık vardı da müracaat mı etmedi? Kişisel verileri koruma kurumu vardı da müracaat mı etmedi? Bilgi edinme ve değerlendirme kurulu vardı da müracaat mı etti? Yoktu ki bunlar. İlk defa biz getirdik. Temel hak ve hürriyetlerin etkin korunması ve güven içerisinde kullanılmasının temini için biz getirdik bunları ve en önemlileri de Anayasa Mahkememize bireysel başvuru hakkını getirmemizdir. 2013’ten bu yana etkin bir şekilde uygulanıyor ve bundan sonra da inşallah etkin bir şekilde uygulanmaya devam edeceğiz. Biz biliyoruz bireysel başvuruyla ilgili konularda bazı sıkıntılar var. Mahkememizin bize ilettiği konular var. Bizim bakanlık olarak çalıştığımız konular var. Bu konuları da vatandaşlarımızın lehine olacak şekilde çözüme kavuşturacağımızı ve yeni düzenlemeler bireysel başvuruyla ilgili yapma hazırlığı içinde olduğumuzu buradan ayrıca ifade etmek isterim. Şu anda Anayasa Mahkememizde bireysel başvuruda bulunan kimi dosyaların Adalet Bakanlığı Tazminat Komisyonu'na aktarılması konusunda da bir hazırlığımız var. İnşallah yakında Meclisimizin bilgisine arz edilecektir.

Adres

06659 KIZILAY / ANKARA

Telefon

90 (0312) 417 77 70

E-Posta

basinisaretadalet.gov.tr