BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
“TÜRKİYE’DE YARGI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZDIR”

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Uluslararası İstanbul Hukuk Kongresi’nin Ankara’da gerçekleştirilen tanıtım toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.  

Bozdağ’ın açıklamalarından başlıklar şöyle:

HSYK SEÇİMLERİ

“Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsızdır. Yargının bağımsız ve tarafsızlığının sigortası HSYK’dır. HSYK mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kurulan ve görev yapan yüksek bir kuruldur. Bugün Türkiye HSYK’sının seçim kaynaklarına baktığınız zaman Avrupa’daki benzerlerine göre kaynak çeşitliliği son derece önemli, her kaynaktan HSYK’ya üyeler seçiliyor. İdari yargı, adli yargı, hakim ve savcıları seçtikleri gibi doğrudan Yargıtay doğrudan seçiyor, aynı şekilde Danıştay doğrudan seçiyor ve Adalet Akademisi doğrudan üye seçimi yapıyor. Cumhurbaşkanımızın atadıklarıyla çoğulcu bir yapı HSYK’nın içerisinde oluşuyor. Bu çoğulculuk demokrasinin de bir gereğidir. Ama Türkiye’nin yaşadığı sorunlar bize bir şeyi gösterdi. O da şu; HSYK’nın seçim usulü bu çoğulculuğun güzelliği yanında sağladığı katkı yanında mutlaka gözden geçirilmesi gerekmektedir. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız da çok açık ve net olarak ifade etti. Bu seçim usulü mutlaka değiştirilmelidir. Geçmişte biz doğrudan seçim usulünün getirmenin, hakim ve savcılarımızın kendileri hakkında atama, disiplin, meslekten ihraç gibi çok önemli kararlar veren kurulu doğrudan belirleme yetkisi vermenin doğruluğuna olan inancımızdan dolayı bunu yaptık. Ama gelinen noktada gördük ki seçim hakim ve savcılarımız arasında ayrışmaya, rekabete, kutuplaşmaya, yargının selameti için arzu etmediğimiz bazı kötü sonuçların ortaya çıkmasına yol açıyor. HSYK Başkanı ve Adalet Bakanı olarak net söylüyorum 2018 yılında yapılacak HSYK seçiminin bu usulle yapılması HSYK’da, yargıya da çok büyük zarar verecektir. Sayın Cumhurbaşkanımız gibi buradan bütün siyasi partilerimizin sayın genel başkanlarına, grup milletvekillerine ayrı ayrı sesleniyorum. Lütfen bu konuda bir ortak zemini beraber bulalım uzlaşalım, HSYK’nın her şeyini değiştiremiyorsak hiç olmazsa doğrudan seçim usulünü kaldırıp yeni bir usulde seçimi getirelim. 2018’de HSYK’nın yeniden seçim yapmasının önüne beraber geçelim. Bunun faydasına bütün partiler inanıyor, milletvekilleriyle yaptığım görüşmelerde hangi partiden olursa olsun arkadaşlarımız aynı şeyleri kaydediyorlar. Ama bir takım gerekçelerle bu konuda bir uzlaşma henüz meydana gelmedi. Ben diliyorum ki partilerimiz bu konuda bir uzlaşmayı yaparlar Türkiye’nin 2018 HSYK seçiminin bugünkü yapılmasının önüne geçerler. Hukuk devletimiz içinde yargımızın geleceği içinde bunun son derece önemli olduğunu ifade etmek isterim.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ülkemizde 2012 Ekim’inde yapılan seçimden sonra büyük bir çoğulcu anlayış olmuştur. Gerçekten Türkiye’nin her görüşünün, her fikrinin adeta yansıması çoğulcu bir yapı orada oluştu. Bu yapı birbiriyle hukuk içerisinde uyumlu bir biçimde yargımızın daha ileri gitmesi için başarılı çalışmalar yapıyor. Yargıya olan memnuniyetin yargıya olan güvenin artması yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının korunması buna müdahalelere karşı yargının muhafaza edilmesi konusunda da çok ciddi tedbirler aldı adımlar attı. Türk yargısının üzerinde FETÖ’nün oluşturduğu gölgeyi ve yargının içerisinde yaratmak istediği esareti görüp müdahale ettik. Yargının bağımsız ve tarafsızlığı hepimiz için bir sigortadır. Eğer yargının içerisinde bazı hakim ve savcılar mensup oldukları veya irtibatlı oldukları terör örgütünün ele başının veya bu örgütle iltisaklı irtibatlı üyelik ilişkisinde bulunanların sözleri beyanları talimatları doğrultusunda hukuku eğip bükmeyi haksızlığı hak olarak ikame etmeyi ve pek çok yanlışı yapmayı kendilerini cennete götürecek bir ibadet gibi görüyor ve sizde bu müdahaleyi seyrediyorsanız o zaman hukuk devletine inanmıyorsunuz demektir. Hukuk devletini korumuyorsunuz demektir. Yargı bağımsızlığına ve tarafsızlığına siz gölge düşürmeye rıza gösteriyorsunuz demektir.

YARGIYA YÜRÜTMENİN MÜDAHALESİ YOK

Türkiye’de yargıya yürütmenin bir müdahalesi dünde yok bugünde yok yarın da olmayacaktır. Herkes konuşuyor yürütmeye müdahale ediyor veya eder diye. Yürütmede bulunan AK Parti böyle bir güce sahip olmuş olsaydı 2008’de AK Parti’ye Türkiye’de herhangi bir yargı mensubu kapatma davası açabilir miydi ? AK Parti’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere ben dahil 72 kişinin siyasetten yasaklı olma talep etme cesaretini gösterebilirmiydi ?

Eğer yürütmenin yarıya müdahalesi olmuş olsaydı, 367 gibi bir utanç kararını yargı verebilirmiydi. Eğer yürütmenin yargıya müdahelesi olabilmiş olabilseydi MİT müsteşarına Fetullahçı terör örgütünün yargı içerisindeki elemanlarını kullanmak suretiyle operasyon yapması mümkün olabilirmiydi. Eğer yürütmenin yargıya müdahelesi olsaydı, cumhurbaşkanımız bakanlarımız pek çok kişiye karşı kumpas sahte yön ve yöntemlerle hukuku çiğneyerek  17-25 aralıkta hukuk darbesi yapma cürreti ortaya konabilirmiydi. Eğer böyle bir şey olsaydı Türkiye’nin DEAŞ karşı en etkili müdahale yapan bir ülke olmasına rağmen, DAEŞ’e yardım yapıyor propagandalarına destek olmak için Türkiye’nin hakim ve savcıları Türkiye’nin düşmanları ile işbirliği içerisinde Türkiye’yi mahkum etmek için, bakanlarına, milletlerine, devletlerine anayasalarına ihanet içerisinde olabilirmiyiz. Hani nerede yürütmenin müdahalesi ortaya bir şey yok herkes konuşuyor yürütmenin müdahalesi diye. Baktığınız bir sürü olay var, hepsini buradan söylemeyeyim. Yargının yürütmeye müdahelesi kesinlikle yoktur. Yürütmenin yargıya eleştirileri diğer partilerin olduğu gibi elbette zaman zaman olmaktadır ama bizim söylediğimiz şey şu bir terör örgütü yargıya müdahele ediyor. Yargıyı dizan ediyor. Fetullahçı terör örgütü danıştay, Yargıtay, HSYK, ilk derece mahkemesi üst derece mahkemesi herşeye müdahele ediyor, peki hukuk devletine inanan bir iktidar ve hukuk devletini korumaya yemin etmiş bir bakan bir hükümet olarak bizler bir terör örgütünün yargının içerisinde cirit atmasına aman ha yanlış anlaşılır diye gözmü yumalım, gözümüzü kapatalım hakim ve savcılar FETÖ nün emrine girsin ondan sonra o nederse onun talimatlarıyla kumpaslar kurulsun bizde o kumpasları kabulmü edelim ne yapacağız tabiki tedbir alacağız. Hukukumuzu korumak için yargımızını tarafsızlığını bağımsızlığını tanımak için korumak için tedbir alacağız bunu yapmazsak ozaman görevimizi yapmamış oluruz, herkes yargıya müdahele diyor, örnekler veriyor bu örnekleri kim yaptı. Kimler yaptı hangi saikle yaptı çok açık net Fetullahçı terör örgütü ile  bu örneklerin doğrudan irtibatı ortada. O zaman bu Fetö ile ilgili yapılara müdahele etmenin anlamı  nedir diye sorduğumuzda çok net bir cevap çıkıyor hukuk devletini korumak yargının bağımsızlığına ve tarafsızlığına gölge düşüren yargımızı rehin almak isteyen FETÖ’ye yargıyı teslim etmemek. Bu yapıya karşı  Yargının özgürlüğüne tarafsızlığına destek olmak bunu korumakdır. Bu noktada HSYK’nın yaptığı şey tamda budur. Anayasamızın kendilerine    verdiği görevi mahkemelerin bağımsızlığıyla hakimlik teminatı esaslarına göre yapmışlardır. Yargıyı rehin almak isteyen terör yapısına hayır demişlerdir, karşı durmuşlardır. Bu takdir edilmesi gereken bir durumdur. Sadece türkiye içinde değil Türkiye dışında da takdir edilmesi gerekir. Dünyanın hangi ülkesinde terör örgütleri ile üyelik veya irtibat varlığı değerlendirilen herhangi birinin yargı görevi yapmasına izin verilmez. Öyle bir ülke yoktur. Soruyorum ABD, İngiltere, Almanya ve diğer AB  ülkeleri ile diğer dünya ülkeleri DEAŞ terör örgütü üyesi üyeliği bilinen birine ve böyle değerlendirilen birine, ceza vermek için demiyorum ama halkta böyle bir kabulde var böyle değerlendiriliyor. Böyle değerlendirilen birine hakimlik savcılık yaptırırlarmı yaptırmazlarmı? ABD, DAEŞ yada El-kaide ile irtibatlı birine hakimlik yaptırırmı yaptırmazmı. Almanya Fransa ve diğer ülkelerinin hiçbirisi yaptırmaz ama mesele Türkiye olunca birden bire bunlar başka noktaya geçiyorlar. Sizin için doğru ve hak olan Türkiye için niye hak olmuyor niye doğru olmuyor. Avrupa yargı kurulları ağı diye bir ağ var. HSYK bu ağda gözlemci statüsünde. Bunlar Türkiye HSYK’sını karalamak için açıklamalar yapıyorlar. Türkiye’nin HSYK ‘sına hukuku yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını koruma konusunda gösterdiği hassasiyetten dolayı hukuk ve adalet ödülü vermesi gerekirken, HSYK’yı gözlemcilikten çıkıracağına dair açıklamalarda bulunuyor. Avrupa birliğinin üzerinde yükseldiği değerlerin anlamı nedir? Tarafsızlık, objektiflik, bağımsızlık bunlardan biri yargısız infaz yapmamakta bunlardan biri Türkiye’nin HSYK sını dinelemeden Türkiye’de olup bitenler nelerdir diye Türkiye’ye gelip bunları görmeden. Yargısız infaz ediyorlar. Hem FETÖ’cülerin hemde Türkiye’ye düşmanlık eden bazı çevrelerin oraya gidip onları enforme etmesi, dünyanın neresinde iddia üzerine karar veriliyor. Suçlanan kişiye sormazmısınız sizinle ilgili böyle böyle diyorlar, görüşünüz nedir diye sormazmısınız? Anlatmak istediğimizde de dinlemiyorlar. Terör örgütlerinin talebine göre karar vereceklermiş. Terör örgütlerinin talebine göre karar veren bir yer bizim gözlemci statüsümüzü kaldırsa ne yazar, kaldırmasa ne yazar.

Avrupa yargı kurumları ağı nı tarafsızlığa davet ediyorum. Objektif davranmaya davet ediyorum. Bağımsız davranmaya davet ediyorum. Türkiye’nin düşmanlarının veya bazı terör örgütlerinin söyledikleriyle yargısız infaz yapmaktan vazgeçmeye davet ediyorum. Vicdanlı insaflı ve savundukları Avrupa birliği değerlerinin gerekleri neyse ona göre davranmaya davet ediyorum. Bir taraftan AB değerleri diyeceksiniz, objektiflik diyeceksiniz,  her şeyi yerinde görerek değerlendirme diyeceksiniz sonra işinize geldiği zaman bunların hiçbirisinin gereğini yapmayacaksınız  şu anda yaptıkları bu. Bu konuda Biz Avrupa birliğinden çok ilerdeyiz. Türkiye’nin aleyhine olan her konuyu çabuk kabullenme, her iddiaya hemen inanma alışkanlığından uluslar arası yargı ağları ve Avrupa birliğinin ilgili kurullarıda ilgili söz söyleme yetkisi olanlarda vaz geçmediler, Türkiye’yi dinlemediler. Türkiye ile ilgili bütün konularda tarafları da dinlemeleri gerekir ama dinlemiyorlar. Biz hep şunu söylüyoruz, bizimle ilgili rapor hazırlayabilirsiniz buna saygımız var. Değerlendirmek isteyen elbette değerlendirir. Bizim istediğimiz tek şey bu raporların objektif olması, tarafsız olmasıdır. Eğer siyasi nedenlerle sübjektif rapor hazırlanırsa, eğer başka nedenlerle Türkiye’nin aleyhine gerçek olmayan bir rapor hazırlanıyorsa, kusura bakmayın  bu raporu kim hazırlarsa hazırlasın. Bizim açımızdan böyle bir raporun saygınlığı olmaz. Ama eğer objektif hazırlanırsa Türkiye dinlenerek, Türkiye ile ilgili gerçekten objektif bir rapor hazırlanırsa, adalet bakanlığı olarak bizde bu raporları titizlikle inceliyor ve kendi açımızdan da olumlu olanları hayat geçiriyoruz. Biz buna özen gösteriyoruz ve bundan sonrada özen göstermeye devam edeceğiz ama Türkiye’nin aleyhine raporlar hazırlayıp sonrada bunu Türkiye’ye dayatıp sonrada Türkiye’yi yargılamaya kalkarsanız kusura bakmayın bizim için bu raporların bir kıymeti yoktur. Türkiye’de Türkiye’nin hakkını, hukukunu, haklılığını bütün dünyaya söyleyecek, bütün dünya üzerinde savunacak bir millet iradesi vardır biz bu iradenin gereğini yaparız. Onun için ben buradan Avrupa yargı ağına diyorum ki FETÖ’nün yada başka terör örgütlerinin veyahutta hükümet düşmanlığını yargı bağımsızlığı zanneden bazı zavallıların iddiaları üzerine Türkiye’ye karşı lütfen taraflı karar vermeyin, objektif olun, tarafsız olun ona göre karar verin. Geçenlerde FETÖ’cülerden bir tanesi AHİM’e tedbir istemli dava açtı. Yalan söyleyerek dava açıyor; “benim hakkımda tutuklama kararı verdiğim insanlarla beni aynı koğuşa koydular” o nedenle tedbir talep ediyorum. Böyle bir şey yok. Bu oradakilerini etkilemek için yapılıyor. Avrupa insan hakları mahkemesi tedbir talebini ret ediyor. Onun içinde oradakilerini etkilemek içinde çok büyük organizasyonlar var, çok büyük harcamalar yapılıyor ama her şeye rağmen Türkiye haklı olduğu konularda haklılığını sonuna kadar savunmaya devam edecektir.

BAŞKANLIK SİSTEMİ

Sayın Devlet Bahçeli dün önemli bir açıklama yaptı. Türkiye’nin başkanlık sistemine dair önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye’de kim ne derse desin iktidarla, Cumhurbaşkanının aynı partiden olduğu dönemde esasında fiili bir başkanlık sistemi olmuştur. Atatürk dönemi fiili başkanlık sistemidir, Menderes dönemi fiili başkanlık sistemidir. Daha sonra baktığınızda doğru yol ile parti ve sayın merhum  Demirel arasında ihtilaflar oldu olmadı. Şimdi Ak Parti döneminde de Cumhurbaşkanı ile başbakan aynı partiden seçildi çok net parlamento çoğunlukta orada o zaman bizim bu gerçeği görüp bu işin adını koymamız kadar doğru olacak ne olabilir.  Şimdi CHP farklı düşünüyor öbürleri farklı düşünüyor. Siz farklı düşündüğünüzde durum değişiyormu Türkiye’de bugün sayın Bahçeli’nin dediği gibi bir fiili başkanlık durumu yokmu,  istediğiniz  kadar yok deyin var. Ortada çok net CHP’de dese dediği gibi değil sayın Bahçeli başka türlü desede gerçek öyle değil. Gerçek çok net açık ortada öyleyse bizim bu gerçekle yüzleşmekten kaçmamızın bize ne faydası var. Ülkemize ne faydası var, hiçbir faydası yok. Geçmişte de cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi bir sistem değişikliğini gerektirir diyen pek çok hukukçu oldu. Doğrudan yarı başkanlık sistemidir diyenlerde oldu. Türkiye’de bir anda Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin bir anayasa değişikliği oldu öte yandan Anayasa’da Cumhurbaşkanına tanınmış olan yetkilere baktığımızda gerçekten çok büyük yetkiler var bu yetkilerle beraber değerlendirdiğinizde, iktidar çoğunluğu da aynı  partiden olduğu zaman durum çok net ortada onun için ben aynı şeyi söylüyorum siyasi partilerimiz bu konuyu meclise getirmeli ve tartışıp görüşmeli. Meclis 330’un üzerinde bir çoğunlukla kabul ettiğinde de halkımıza hep beraber biz bunu sormalıyız, eğer Türk halkı başkanlık sistemine geçmeyi kabul ederse, tartışmayı bitirir başkanlık sistemine geçeriz. Eğer Türk halkı başkanlık sistemine geçmeyi ret ederse tartışmayı bitirip ondan sonra Türkiye olarak biz yolumuza devam ederiz. Biz bu tartışmalarla ilahi nihai yolumuza devam edemeyiz. Gelin bu tartışmalara hep beraber noktayı koyacak adımı birlikte atalım ben o nedenle sayın Bahçelinin bu açıklamalarını çok önemsiyorum. Ülkemizin geleceği bakımından da güçlü bir siyasi iktidar ve etkin karar alma ve uygulama bakımından da son derece önemli olduğunu buradan bir kez daha ifade ediyorum. Umarım ki siyasi partiler bu konuda bir uzlaşma zemini bulurlar. Eğer uzlaşamıyorlarsa bile anayasa değişikliğinin halkın önüne gitmesine imkan verecek kapının aralanmasına yardımcı olurlar. Halk bu sorunu çözer çünkü halk hangi soruna el attıysa o sorunu tereyağından kıl çeker gibi çözüyor ben emininki sistem tartışmalarını da çözecek yine Türk haldır. Sayın bahçelinin bu açıklamalarından sonra herhalde Türk siyasetine bu konuyu yeniden ve sorumluluk içerisinde birkez daha ele alma ve bunun gereğini gecikmeksizin yapma yükümlülüğü düşmektedir. Umarım devletimiz milletimiz için hayırlı olur diyorum. Sözlerime son verirken İstanbul hukuk kongresinin hayırlı olmasını diliyorum.