BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
MİLLETİMİZİN HAKEMLİĞİ BU MESELEYİ ÇÖZECEKTİR

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, TBMM Anayasa Komisyonunda Cumhurbaşkanlığı sistemi kanun teklifi üzerine hükümet adına konuştu.

Bozdağ’ın konuşmasından başlıklar şöyle:

ELEŞTİRİLERE YANIT

 “Türkiye’de terör varken, bu olaylar olurken böylesi bir gündemle görüşme ve müzakere yapmak doğru değildir.” değerlendirmeleri oldu; buna katılmadığımızı ifade etmek isteriz. Çünkü, Türkiye’nin ilk Anayasası olan 1921 Anayasası Kurtuluş Savaşı yıllarında yürürlüğe konmuş bir anayasadır. Atatürk ve arkadaşları “Şimdi Kurtuluş Savaşı veriyoruz, sırası değil, bunu bir kenara koyayım.” dememiştir.1924 Anayasası yine kurtuluşun hemen arkasından, Türkiye’nin çok darda ve zorda olduğu dönemde Türkiye’nin önünü açmak, istikametini tayin etmek ve ileri taşımak için konmuştur. Hakeza, 1921 Anayasası da o günkü dönemde son derece önemli, büyük bir reformdur, tarihî bir adımdır ve o şartlarda yapılmıştır, bugün Türkiye’nin şartları her zamankinden daha iyi bir noktadadır, o nedenle bunları görüşmek bizim vazifemizdir. Eğer biz terör olaylarına göre devletin faaliyetlerini askıya alırsak, Meclisimizin çalışmalarını durdurursak, teröre göre kendimizi ayarlamış oluruz ki bu, terörün ekmeğine yağ sürmektir. Terörle mücadele edecek bizim güvenlik güçlerimiz var, devletimizin ilgili birimleri var, devletin diğer organları da vazifelerini yapacaktır. Terör Türkiye’nin rutinini ortadan kaldıramayacaktır ve Türkiye Meclisiyle, yürütmesiyle, yargısıyla, devletin b ütün organlarıyla çalışmalarını sürdürecektir.

KOMİSYONDA TARİHİ OTURUMDUR

Bugünkü başlayan oturum Anayasa Komisyonumuzda tarihî bir oturumdur. Gerçekten, 1982 Anayasası’nda çok önemli değişiklikler yapıldı, 18 defa değişikliğe uğradı ve 113 değişiklik yapıldığını görüyoruz. Bu değişiklikler içerisinde en önemli değişikliği şu anda görüşüyoruz. Bence tarihî bir değişiklik, milletimizin ve devletimizin hayatında son derece olumlu gelişmelere ve değişmelere sebebiyet verecek tarihî oturumları yaptığımızı buradan ifade etmek isterim. Türkiye’deki sistem tartışmaları hiç eksik olmadı. Bugüne kadar geçmişte de pek çok tartışma yapıldı. İktidara gelmiş bütün partiler, hatta iktidara gelmemiş siyasi partiler de programlarına bunu koymuşlar ve buna dair değerlendirmeler yapmışlardır. 80 sonrasına baktığımızda Turgut Özal iktidarda başkanlık sistemi önermiş. Sayın Demirel “kişiye sistem” diye eleştirmiş, daha sonra Cumhurbaşkanlığı döneminde o da sistem değişikliğini önermiş. Yine, AK PARTİ hükûmetlerine baktığınızda, AK PARTİ de sistem değişikliğini öneriyor. Geçmiş dönemlerde hükûmet ortağı olmuş Milliyetçi Hareket Partisinin kurucu lideri merhum Alparslan Türkeş’in başkanlık sistemini Türkiye’ye önerdiğini görüyoruz. Yine, merhum Sayın Necmettin Erbakan, onun da hükûmet programında başkanlık sistemini önerdiğini görüyoruz. Yani, Türkiye’de sistem tartışması, hükûmet sistemi tartışması bugünün tartışması değildir, onlarca yıllık süregelen tartışmadır. Bu tartışma da sağdan iktidara gelenler veya sağdan iktidarı paylaşanlar Hükûmet sistemi değişikliğini önemsemiş ve bunun Türkiye için gerekli olduğunun altını çizmiş. Ama, soldan iktidara gelip iktidarı paylaşanlar da hep buna karşı çıkmış. Geldiğimiz noktaya baktığımızda, Türkiye’nin bir hükûmet sistemi değişikliğine ihtiyacı olduğu çok açıktır. Çünkü, Türkiye’nin siyasi istikrar doğuran, güçlü iktidar kuran, hızlı karar alan ve hızlı adım atan bir yapısal değişime ve dönüşüme ihtiyacı olduğu çok açıktır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı tarihî çağrı esasında Türkiye’nin önünü açacak, büyük bir değişimi ve dönüşümü sağlayacak sürecin de başlangıcı olmuştur.

MİLLETİMİZİN HAKEMLİĞİ BU MESELEYİ ÇÖZECEKTİR

Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi partilerimiz Hükûmet sistemi tartışmasını Anayasa boyutunda yerine getirir ve bu tartışmayı milletin huzurun a götürürse milletin hakemliği bu tartışmalara son noktayı koyacak ve netice ortaya çıkacaktır. Ben onun için bütün partilerimizin bu sistem tartışmalarına katkı vermesini ve milletin hakemliğinden çekinmememiz gerektiğini buradan ben özellikle ifade etmek istiyorum. Çünkü, milletimizin hakemliği bu meseleyi çözecektir. Türk milletinin basireti ve sağduyusu yüksektir, vicdan terazisi de doğru tartar, düzgün tartar, zira bu terazinin ayarı da düzgündür. Onun için, millete inanalım, milletimize güvenelim ve bu süreci milletin hakemliğine hep beraber götürelim diyorum. Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızda öngörülen, bu teklifle öngörülen cumhurbaşkanlığı sistemi esasında Türkiye’ye özgü yeni bir hükûmet sistemi ortaya koymaktadır. Çünkü, baktığınız zaman, başkanlık sistemlerinden çok farklı ve ayırıcı özellikleri olduğu gibi yarı başkanlık sisteminden ve parlamenter sistemden de ayırıcı özellikleri var, bunlardan bazı özellikleri de bünyesine alıyor ve bizim kendi yapımıza ait bazı özellikleri de bünyesinde taşıyarak Türkiye’ye özgü bir cumhurbaşkanlığı sistemini öngörmektedir. Hükûmet sistemleri tartışmasına baktığımızda, esasında kuvvetlerin ilişkisine göre hükûmet sistemleri tartışması yapılıyor. Kuvvetlerin ilişkisine göre, kuvvetlerin tam birbirinden sert ayrılığı, yumuş ak ayrılığı sistemlere isim veriyor. Baktığınızda kuvvetlerin birbirinden tam ayrı olduğu yapı başkanlık sistemi; yumuşak ayrılığı öngören yapı parlamenter sistem. Öte yandan, kuvvetlerin birleştiği noktaya göre -bazen Mecliste birleşiyor, bazen yürütmede birleşiyor- ona göre de ayrı ayrı Hükûmet sistemleri olduğunu görüyoruz. Bizim Anayasa’mızın 1’inci maddesi çok açık bir şekilde, devletin şeklini tanımlıyor, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.” 2’nci maddesi ise bu cumhuriyetin niteliklerini düzenliyor. Baktığımız zaman, cumhuriyetin nitelikleri demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir diğer niteliklerinin yanında. Yani, demokratik bir hukuk devletinden bahsediyor, cumhuriyetimiz demokratiktir. Peki, bu teklif cumhuriyeti devlet şekli olmaktan çık arıyor mu, çıkarmıyor mu, orada bir tartışma var mı? Yok.

- Peki, bu teklif cumhuriyetin demokratik niteliğini zayıflatıyor mu, güçlendiriyor mu?

– Cumhuriyetin demokratik olma niteliğini güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu? Esasında bizim tartışmayı buradan yapmamız lazım. Bu teklif, cumhuriyetin demokratik devlet niteliğini güçlendiren bir tekliftir. Çünkü, şu andaki bizim parla menter sistem uygulamamıza baktığınızda kuvvetler ayrılığının tam olmadığı ortada. Yeni öngörülen cumhurbaşkanlığı sistemi esasında kuvvetleri birbirinden ayırıyor, yasamayı ayrı bir noktaya koyuyor, yürütmeyi ayrı bir noktaya koyuyor; ikisini de halkın doğrudan seçmesine imkân veriyor, doğrudan 2 müesseseye de meşruiyetini halkın iradesi veriyor. Yasamada, yeni sistemde, cumhurbaşkanlığı sisteminde komisyonlarda hükûmeti temsilen kimse olacak mı? Olmayacak. Mecliste Genel Kurulda kimse olacak mı? Olmayacak . Hükûmet tasarısı sunulacak mı? Sunulmayacak. Sadece bütçe tasarısını Cumhurbaşkanı sunacak.

Peki, yasaları kim yapacak? Meclis yapacak, Meclis. Yasaları Meclis yapacak ve bütün yetki Mecliste olacak. Bu çok net bir şekilde yasamayı güçlendiriyor; bir. Güç zehirlenmesi falan değil, güçleri dengeleyen ve birbirine karşı fren mekanizmalarını da içeren bir yapı öngörülüyor.

YASAMA GÜÇLENECEK

Ve bakın, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği zaman çok net söylüyorum, parti içi disiplinlerde de zaman içerisinde gevşemelerin olacağını ve bir orada da rahatlamanın olacağını herkes görecek. Çünkü, bu sistem parti içi disiplini de biraz zayıflatıyor, öte yandan milletvekillerini güçlendirecek, daha etkin bir yasama faaliyeti, daha etkin bir denetim faaliyeti olacaktır. …Yasamayı oldukça güçlendirecektir. Yasamayı, yürütmeyi birbirinden tam ayrı kılan, birbirine karşı tam bağımsız kılan bir sistem öngörüyor. Niye siz yasamanın, yürütmenin birbirinden tam ayrı olmasını, birbirine karşı tam bağımsız olmasını istemiyorsunuz? İstememiz lazım. Bu, birbirinden ayrı, birbirine karşı muaftır. İki: Kuvvetler ayrılığını yok etmiyor, kuvvetler ayrılığını tahkim ediyor ve kuvvetler ayrılığını güçlendirecek.

– İkincisi, Sayın Başkanım, bu sistem siyasi istikrar öngören bir sistem. Parlamenter sistemde siyasi istikrar sistemin doğal sonucu değil. Ama, burada cumhurbaşkanlığı sisteminde siyasi istikrar sistemin doğal ve zorunlu sonucudur. Halk isterse sandıkta bugünkü sis temde tek başına iktidar kurabiliyor, siyasi istikrar tesis edebiliyor ama halk istemediği zaman koalisyon da kurabiliyor. Siyasi istikrarı halkın iradesi ortaya koyuyor. Ama, öngörülen bu sistemde, cumhurbaşkanlığı sisteminde siyasi istikrar sistemin doğal ve zorunlu sonucu sandıktan doğrudan iktidar çıkıyor. Yüzde 51’i alan iktidar oluyor. Yüzde 51’i alan iktidar oluyor ve doğrudan iktidar ve istikrar çıkıyor. Bakın, 7 Kasımda Türkiye’de sandıktan tek başına iktidar çıkmadı, birtakım sorunlar yaşadık. Ve bu sistem siyasi istikrarı getirdiği gibi güçlü iktidar da kuruyor, koalisyon dönemine son veriyor ve bu anlamda zayıf hükûmetler dönemine de son veriyor.  Milletvekili transferine de son veriyor.  İktidar ortağı olanların “Şu dediğim olursa ben hükûmeti bozarım, bu olmazsa hükûmette kalırım.” diye birbirini tehdit etmesine de son veriyor. Esasında iktidarı hukuk dışı ve ahlak dışı her türlü operasyona karşı koruyan bir mekanizması da var. İktidarı sandıkta halk veriyor ve sandıkta iktidarı halk alıyor. Bu açıdan da son derece önemli olduğunu buradan ifade etmek isterim. Burada yasamanın güçlendirildiğini demin söyledim. Yasama denetimi de güçleniyor, milletvekilleri de bugünkünden daha da güçlü hâle geliyor, bunu çok net bir şekilde ifade etmekte…

Biz, Hükûmet olarak veya AK PARTİ olarak kendimize ...Hani deniyor ya “Şahsa ait bir şey isteniyor, şahısla ilgili değerlendiriliyor.” Bu mesele bir şahıs meselesi değil. Geçmişte hükûmet sistemi değişikliği iktidarların güç kaybettiği dönemde hep olmuş. Ama, şimdi baktığınızda güçlü bir döneminde AK PARTİ bunu istiyor. Neden? Çünkü bu, Türkiye için lazım, Türk milleti için lazım. Bundan sonraki dönemlerde Türkiye’nin siyasi istikrarsızlıklara, belirsizliklere girmemesi için de böylesi büyük bir değişikliğe ihtiyaç olduğu çok açık. Şimdi, bu öngörülen sistemde hesap soran belli; halk. Hesap veren de belli; Cumhurbaşkanı. Eğer parlamenter sistemde koalisyon ortaya çıkarsa koalisyonda hesabı soran belli; halk. Ama, hesabı verecek kişiler hesabı birbaşkasına ciro edebiliyor, diyor ki: “Sen beni tek başıma iktidara getirseydin, ben bunları yapardın ama getirmedin.” diye hesaptan kaçabiliyor. Ama, baktığınızda…Ama, baktığınızda öngörülen cumhurbaşkanlığı sistemi hesap soranı belli ediyor, hesap verecek olanı da belli ediyor, hesaptan kaçışın bütün yollarını da değiştiriyor. Tabii, öngörülen sistemde baktığınızda seçime giderken oy isteyen ile iktidar olan aynı oluyor. Oy istenen program ile iktidar olan program da aynı program oluyor. Koalisyon olduğu zaman, halka taahhüt edilen seçim beyannameleri ile koalisyon protokolü tamamen başka oluyor. Halk size oy veriyor, A beyannamesine, B beyannamesine ama koalisyon kurulunca hükûmet programı halktan oy almamış bir program oluyor. Ama baktığınızda, cumhurbaşkanlığı sisteminde halkın oy verdiği program iktidar olursa uygulanan program oluyor. Halkın aldatılması söz konusu değil. Diyelim ki parlamenter sistemde koalisyon çıktığında birinci partiye veriyor ama bakıyorsunuz, koalisyon olduğunda dönüşümlü başbakanlık, başka şeyler oluyor.

BU SİSTEM HALKIN TAMAMINI KUCAKLAYACAK

– Halk onu başbakan yapmadı, yürütmenin başına getirmedi ama şimdi cumhurbaşkanlığı sisteminde halka rağmen birinin başbakan olması veya cumhurbaşkanı olması, hükûmet olması mümkün değil. Halkın oy vermediği biri iktidar olamıyor, halkın oy verdiği kişi iktidar olacaktır, bu sistem bunu ortaya koyuyor. Buradan bir şeyi daha ifade etmekte fayda görüyorum: Bu sistem diktatörlük falan değil. Kim ki cumhurbaşkanlığı sistemine “diktatörlük” diyorsa işi çarpıtıyor, başka bir noktaya çekiyor demektir. Şimdi, düşünün, halka gideceksiniz, halkın yüzde 51’nin asgari oyunu alacaksınız ve dört senede, beş senede bir seçim yapacaksınız, halk buna “diktatörlük” diyecek. Olacak şey mi? – Bakın, yarışmacı bir seçim var, bütün partiler seçime aynı şartlarda giriyor, bütün adaylar aynı şartlarda girecek, yüzde 51 oy alacak. Kenan Evren’in seçimi ile bu bir değil, herkes eşit yarışıyor. – Bakın, 2014’te seçim oldu. Ne oldu? İki aday seçime gitti, biri cumhurbaşkanı seçildi. Halkın iradesiyle oluşuyor. Asgari yüzde 51’in oyunu alan biri dilini de üslubunu da görüşlerini de uygulamalarını da halkın tamamını kucaklayacak şekilde yapacaktır. Çünkü, bakın, bu cumhurbaşkanlığı sistemi -çok net söylüyorumkutuplaştırmaları da ortadan kaldıracaktır. Cumhuriyet Halk Partisinden bir adayın cumhurbaşkanlığı sisteminde başkan seçilebilmesi için ne lazım? Yüzde 51 lazım. Peki, bu yüzde 51’i tamamlamak için kimden oy alması lazım? Cumhuriyet Halk Partisine oy vermeyen diğer seçmenlerden de oy alması lazım; MHP’den, HDP’den, AK PARTİ’den. O zaman, politikalarını ortaya koyarken, yüzde 51’i hesap ederken diğer partilerin de hoşuna gidecek, oradan da seçmen akışını sağlayacak bir politika oturtmak zorunda kalacaktır, bu sistem bunu zorlayacaktır. Diğer partiler için de öyle; AK PARTİ’nin ortaya koyduğu aday… Şu anda 49 AK PARTİ’nin oyu, son anketlerde biraz arttı gözüküyor. Ne yapıyor? Başka partilerden de destek alması için onun da a ynı açılımı yapması gerekecek. Bu, partilerimizi daha çok merkeze yaklaştıracaktır, merkezi güçlendirecektir ve üslubu da daha ileri bir noktaya taşıyacaktır. Kutuplaştırma siyasetini güdenlerin başkanlık sisteminde şansı olmaz çünkü yüzde 51’i kutuplaştıran bir dile halk vermez. Onun için de herkesin kucaklayıcı bir üslubu tercih etmesi gerekecektir ve herkesin kendini de sorgulamasına yol açacaktır. Bakın, cumhurbaşkanlığı sisteminde kazanan en başarılı kişi on yıl görev yapacak, kaybeden hemen gidecek. Şimdi, Türkiye’de bu, siyasal iktidar bakımından hem dinamizmi hem de değişimi beraberinde getirecektir. On senede bir yeni kadrolar Türkiye’nin yönetiminde söz sahibi olacaktır. Bu ne demektir? Yeni kadro, yeni ekip, bir dinamizm, bir büyük değişim demektir. Bunu halk sağlayacaktır. Siyaset kendi içinde yenilenecektir. Kendi değişimini de sağlayacaktır, kimse kaybede kaybede koltuğunda oturamayacaktır; kaybeden gidecek, kazanan kalacak, kazanan çok başarılı olursa o da aynı şekilde bırakıp gidecektir

KUTUPLAŞMA ORTADAN KALKACAK

Bu sistem kendi içinde de büyük bir değişimi ortaya koymaktadır. Bu sistem kesinlikle kutuplaşmayı, orta noktada buluşmayı, toplumu orta noktaya çekmeyi ve birlikte hareket etmeyi zorlayacaktır. Çünkü, iktidara gitmenin yolu buradan geçiyor. O zaman marjinal yapıların siyasette partileri etkisi altına alması da azalacaktır. Ortak bir dilde, ortak bir noktada toplumu buluşturmayı da bu sistemin ben sağlayacağına yürekten inanıyorum. Parlamento seçimlerinde bir değişim yok. Bugünkü Parlamento seçimleri nasıl oluyorsa aynı şekilde olacak. Partiler gene Parlamentoya istedikleri gibi adaylarını gösterecekler, orada seçilecekler, yarışacaklar, çoğunluklarını oluşturduklarında da burada gelip politikalarını anlatacaklar. Cumhurbaşkanlığı seçimi ayrı yapılacaktır ve cumhurbaşkanlığı seçiminde de herkes görüşünü söyleyecek, millet seçecek. Milletin seçeceği cumhurbaşkanından niye korkuyoruz, niye çekiniyoruz? Yüzde 51’le cumhurbaşkanı seçilme imkânı veriliyor. Bakın, ben bir şey söyleyeyim: Bu cumhurbaşkanlığı sistemi herkese iktidar yolunu açan bir sistem, herkesi iktidara getirebilir bu sistem.  Neden? Şundan getirir: Şimdi, diyelim sağdan bir iktidar seçti, başarısız oldu, bir daha seçti, başarısız oldu, o zaman soldan bir aday geldiği zaman iyi biri olduğunda onu seçilme ihtimali daha yüksek. Onun için de bu sistem hem değişimi kendi içerisinde getiriyor hem de kaliteli, halkla buluşan, halk ın düşünceleriyle örtüşen bir aday ortaya çıktığı zaman bu adayla ilgili de halkın onu iktidara taşımasının yolunu açıyor. O açıdan da siyasetimizi de güçlendirecektir. Tabii, Hükûmet olarak biz Türkiye’nin hayrına olduğu için bu sistemi arzu ediyoruz. Hani, şimdi bizim telaşımıza düştü ya bakanlar ne olacak, başbakan ne olacak? Biz eğer kendimizi düşünmüş olsak karşı çıkarız bu işe. Ama biz Türkiye’yi düşünüyoruz, Türk milletini düşünüyoruz, Türkiye’nin geleceğini düşünüyoruz ve Türkiye’nin daha güçlü bir şekilde geleceğe yürümesini istiyoruz. Onun için de bakanlıklar, Başbakanlık, diğer görevlerin sona ermesi Türkiye’nin yeni sisteme geçilmesi bakımından gerekli ve hayırlıdır. Yeni sistem Türkiye’mizi daha güçlü bir şekilde geleceğe taşıyacaktır.

TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR SİSTEM OLACAK

Bu sisteme baktığımızda, cumhurbaşkanlığı sistemi esasında Türkiye’ye özgü yeni bir sistem. Neden diye baktığınızda, bir defa, Parlamentonun denetim yollarına baktığınızda Mecliste yazılı soru önergesi sistemin içerisinde var; iki, Meclis araştırması, sistemin içinde var, aynı şekilde oluyor; üçüncüsü, genel görüşme, sistemin içinde var. Gensoruyu millet verecek artık, bundan sonra sandıkta millet verecek. Bakın, cumhurbaşkanlığı sisteminin özü güven oyunun sandıkta halktan alınmasıdır. Halk güven oyunu verecek. Halkın seçtiklerinin güven oyuna burada ihtiyacı yok, güven oyun u gidecek cumhurbaşkanı adayı halkın terazisine koyunca tartacak, halk orada verecek, orada verdiği güvenle gidecek. Diğer mekanizmalar aynen devam ediyor çünkü cumhurbaşkanlığı sisteminde Meclisin hükûmeti düşürme, milletvekilleri transferi yoluyla çoğunluk değiştirerek netice alma şeyi ortadan kalkıyor. O yüzden, birtakım kirli yollarla hükûmet rüyası kuran herkes buna karşı çıkıyor çünkü bu sistem böyle bir yolla iktidar elde etme imkânını da ortadan kaldırıyor. Tabii, bir tanesi bu, Türk tipi olmasının şeyi, denetim yolu. İkincisi, teklif verme şeyi. Sadece cumhurbaşkanı –yanılmıyorsambütçe teklifi veriyor, onun dışında bir teklif vermeyecek, bu da ayrı bir şey. Üçüncüsü: Meclisin seçim kararı alması hâlinde cumhurbaşkanı seçiminin, cumhurbaşkanı seçim kararı alması hâlinde Meclisin seçiminin yenilenmesi zaruretinin de olması bize özgü bir denetim, fren sist emi getiriyor ve bu da ayrıca önemli ve farlı bir şey ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları, hakeza, bakanlar kurulu baktığınızda, dünyadaki benzer örneklerinden çok farklı. Cumhurbaşkanı bir kabine kuracak, orada bakanlar olacak, cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. O zaman ne oluyor? Bu, gene bize özgü oluyor. Başka örneklere baktığınızda aynısı değil, orada farklı şeyler var, bizim öngörülen bu teklife baktığınızda Türk tipi, Türkiye’ye özgü bir cumhurbaşkanlığı sistemi ortaya konulduğunu görüyoruz. O n edenle, bu sistem yürürlüğe girdiği zaman milletimiz daima siyasi istikrarı görecektir, güçlü iktidarı görecektir, krizler, kaoslar Türkiye’de birilerinin körüklemesiyle oluşamayacaktır, birtakım karanlık odalarda iktidar pazarlığı yapılamayacaktır; halkın dediği olacaktır, halkın dediği de iktidar olacaktır. Biz aziz milletimize güveniyoruz, inanıyoruz. Eğer Parlamentomuz ve Komisyonumuz milletimizin hakemliğine bu meseleyi götürdüğünde milletimiz bunu en iyi şekilde değerlendirecek ve karar bağlayacaktır. Kim çıkarsa sandıktan başımızın üzerinde yeri var. Cumhurbaşkanlığı sistemi…

PARTİSİ DE GÜÇLÜ, CUMHURBAŞKANI DA GÜÇLÜ OLACAK

Bu sisteme geçilerek yürütme tek başlı, vatandaşımızın oy verdiği her renk Parlamentoda olacaktır. Parlamentoda bir değişiklik bu şeyde öngörülmüyor. Onun için de çok net, çok açık bir şeklide milletimizin, devletimizin hayrına ve lehine olduğuna biz inanıyoruz ve bu sistem değişikliği Türkiye’nin yeni dönemde önünü açacak, daha güçlü bir şeklide daha emin adımlarla geleceğe yürümesine katkı sağlayacaktır. Türkiye bu değişiklikle sıçrama yapacaktır ve daha ileri ülkeler arasında yer almak için kendinde ayrı bir güç bulacaktır diyorum.