BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BOZDAĞ`DAN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Habertürk TV’de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Bakan Bozdağ’ın açıklamalarından bazı bölümler şu şekilde:

ÜST DÜZEY YETKİLİLERİ AYM’NE GİDECEKLERİNİ SÖYLEDİ

CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurmamasını beklemiyordum. Çünkü beyanlar esastır. Anayasa değişiklik paketi TBMM’nin gündemine geldikten sonra  gerek komisyon sürecinde gerekse genel kurul sürecinde CHP adına konuşan hatipler ve CHP yetkili temsilcilerin yaptığı pek çok açıklama var. Bu Anayasa Mahkemesi’ne götürülecek bir konu, Anayasa’ya aykırılık var, siz ihanet ediyorsunuz, bu büyük bir ihanettir, bunu parlamento yapamaz diye hatta meclisi, vekilleri herkesi hainlikle suçladılar. O dönemde hatırlarsanız, meclisin içinde fiilen TV oluşturdular, bütün oylamaları ve görüşmelerin hepini kendileri özel kasete aldılar ve her maddenin oylaması öncesi veya sonrasında tutanaklara oylamaların Anayasa’ya uygun yapılmadığını zapta geçirdiler. Hatta oylamalar sayım yapılırken divanda tutanağa muhalefet şerhi düşmek istediler. Usulüne uygun yapılmadığına ilişkin orada bir sürü tartışmalar oldu. O zaman da biz bu yaklaşımın doğru olmadığını söyledik. CHP Anayasa Mahkemesi’ne müracaat öncesinde sahte delil üretiyor diye açıklamalarımız oldu. Bütün açıklamalar CHP adına yetkililerin açıklamaları, meclisteki müzakereler, bütün tutumlar Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğinin çok net ifadesi. Benim merak ettiğim şu CHP bu kadar yüksek perdeden en üst düzey temsilcileri vasıtasıyla biz bu işi Anayasa Mahkemesine götüreceğiz deyip de sonradan neden vazgeçtiler. Bunu CHP genel başkanına ve yetkilerine sormak lazım.

VATANDAŞIN VİCDAN TERAZİSİ DÜZGÜNDÜR, AYARI SAĞLAMDIR

Bunan önce de Anayasa Mahkemesi’ne her değişikliği götürdü. Bu bir ilk benim şahsi değerlendirmem şu: Burada Anayasa Mahkemesi’ne götürülecek bir husus yok, Anayasa Mahkemesi’ne götürülmüş olsaydı mahkemenin bu davayı reddeceği gün gibi ortada. Bunu bilmek için Anayasa Mahkemesi Başkanı veya üyesi olmaya gerek yok. CHP muhtemelen referandum sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin vereceği kararı öngörmek suretiyle bundan vazgeçtiğini düşünüyorum. Bunu referandumda kendi aleyhine kullanacak. ‘Bak işte millete değil de mahkemeye koştu’ gibi bir durumun aleyhine kullanılmasından rahatsızlığı var.

SAMİMİ DEĞİL, HESABA DAYALI BİR DÖNÜŞ

Onun için de böyle bir argümanı ‘Evet’ diyenlere vermemek masadıyla, gidince de netice alamayacaklar, şimdi plağı çevirdiler, biz halka güveniyoruz diyorlar.  CHP’nin gerekçesi ne olursa olsun Anayasa Mahkemesi’ne gitmekten vazgeçmesini ben olumlu değerlendiriyorum. Bizim de dediğimiz tam da budur. Bu konuda hakemliği yapacak halktır, kararı verecek halktır. Halka gidelim, herkes derdini anlatsın, vatandaşımızın vicdan terazisi düzgündür ayarı sağlamdır hep doğru tartmıştır. Bu tartının sonucuna göre hepimiz saygı duyalım. CHP’nin durumunu olumlu buluyorum fakat Bunun samimi dönüş olduğunu düşünüyorum, hesaba dayalı bir dönüş.

GİZLİLİK İHLAL EDİLMEDİ

Oyların gizliliği usule dair bir düzenleme Anayasa’da. Anayasa’da iptal gerekçelerini düzenleyen madde de nelerin iptal gerekçesi olduğu açıkça yazıyor. Diyor ki; teklif verebilme sayısı 184. Yazılı teklif olacak 184 kişi olacak. İki defa görüşülme olacak, belirli aralıkla görüşülecek. Üçüncüsünü de karar nisabı. 330 veya üstü olacak. Bu üçünü denetler Anayasa Mahkemesi. Çok açık. Ama Anayasa’da 1987’de zannedersem yapılan değişiklikle o dönemde oyların gizli kullanılması kuralı getirildi. Bu kuralın gelmesi daha sonradır. Bu kuralı koyan yasama organı o zaman Anayasa’nın 148. Maddesine müdahale etmiyor. Halbuki oraya da oyların gizli kullanıp, kullanılmadığını da denetler diye bir koymaları lazım. Esas gerekçe milletvekillerinin korkudan, baskıdan, endişeden uzak bir şekilde rahatça oy kullanmasını sağlamak içindir. Bu onun için konulmuştur. Ama oylamanın gizliliğinin nasıl olacağına dair de iç tüzükte hüküm var. Orada pulu alır getirir sandığın içine koyar diyor. Kabine girer diye bir kural yok. Bu kabin meselesi 1995 yılında bir tartışma üzerine öyle uygulanıyor ama iç tüzüğün hükmü değil. Burada önemli olan oyun gizli kullanılmasıdır. Onlar kabine girdi, girmedi, perdeyi çekti, çekmedi, zarfı dışarıda tuttu, tutmadı. Burada milletvekilinin kullandığı oyun renginin görülmemesi esastır. O rengini göstermeden insanlar gizli oy pekala kullanabilir. Kabine girmeden de gizli oy kullanabilir, girerek de gizli oy kullanabilir, bu tamamiyle o milletvekilinin takdiriyle ilgili, kabine girmeyi şart koşan bir tüzük hükmü yok, uygulama da yok. Onlar buradan acaba biz bir şey yapabilir miyiz diye baktı Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte verdiği bir karardan hareketle bunu yaptılar sonuca etkili olup olmama konusunda hareketle yaptılar ama bunun ispatı mümkün değil, çünkü bunu orada herkes görüyor, televizyon kaydediyor, herkes takip ediyor. Eğer oylar açık kullanılmış olsa herkes o açık kullananları görürdü, açıklığı fotoğraf kameralar basın takip ediyor, yakalardı. Televizyonlar çekim yapıyor yakalarlardı, bizzat CHP kendi çekti yakalarlardı. Oyların gizliliğinin ihlal edilmediğini biliyorum. Ama onlar bu iddialarına güç kazandırmak için bunu kullandılar. Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş olsaydı hem gizlilik bakımından hem de şekil şartlarına ilişkin Anayasa’nın koyduğu kural bakımından bunu reddederdi. Çünkü her şey Anayasanın öngördüğü usule ve şekil şartlarına uygun olarak yapıldı. O yüzden CHP gitmekten vazgeçti. Eğer gitseydi tabi bu aleyhine kullanılacaktı. AYM Reddedince mahkeme reddetmiş olacaktı şimdi aleyhine bunun kullanılmasını önlemiş oldu. Millete güvendiğini söyleyerek oradan da bir vatandaştan olumlu bir not alacağını hesap ediyor. Ama bunun tabi değerlendirmesini vatandaşımız yapacak. Ben gerekçesi ne olursa olsun CHP ‘nin AYM ye başvurmasından vazgeçmesini olumlu görüyorum, ama samimi bir vazgeçme değil. Onu da ifade edeyim.

GİZLİ OY , AÇIK OY TARTIŞMASI

Bu psikoloji bir şeye etki etmez. İçeride kırmızı pul hani yeşil pul almak istediğinizde, bir sürü kırmızı pul, yeşil pul var. Oraya baktığınızda orada bir sürü kırmızı pul yeşil pul var. Yani buna yönelik grupların üyelerinin oy vermesini kontrol etmeleri mümkün değil.

Orada kimse bunu yapamaz. Kimin ne yaptığını kimsenin görmesi mümkün değil. Ben kullandım, benim oyumu kimsenin gördüğünü zannetmiyorum. Ben kimseye oyumu göstermedim. Gizli kullandım ama kabine de girmedim. Kabinin yanından geçtim, oyumu kullandım, oyumu verdim. Önemli olan oyun gizi kullanılmasıdır buna riayet edilmesidir.  Anayasa kuralı olduğu için riayet edilmesi gerekmektedir. Bana göre esasında açık kullanılması gerekmektedir. Anayasa bu kuralı yapmış neden ? Anaysa kadar bu kadar önemli bir oylamada oylamanın gizli yapılmasını ben işin doğrusu doğru görmüyorum. O günün şartlarının da bu baskı kurmak için getirilmiş doğru ama milletvekili oyunun rengini açıklayabilmeli. Ben hangi yönde oy kullandığı aziz milletim bilmeli beni ona göre değerlendirmeli. Evet diyorsam evet diyenler desteklemeli ama hayır diyorsam hayır diyenler de benim hayır dediğimi görmeli onlar da ona göre karar vermeli. Ama şimdi Anayasa gibi bir oylamada kimse kimin ne yönde oy kullandığını bilmiyor ve Milletvekillerinden oyunun gizli kullanması söylüyoruz. Bence bu kadar büyük oylamalarda herkes oyunu açık kullanmalı net olması, millet de onun oyunu görmeli ve ona göre karar vermelidir. Ama Anayasa kuralı gizli olduğu için biz oyumuzu gizli kullandık.

AK PARTİ OLARAK DAİMA AYNI TUTUMU SERGİLEDİK 

Ben bu tür değerlendirmelerin hiç birini kim yaparsa yapsın doğru görmüyorum. Sayın Kılıçdaroğlu daha önce kan olmadan olmayacağını söyledi. Mecliste tüm vekillerinin yasamayı hainlikle ihanetle suçladı şimdi de bazı konuşmacılar bunu yapıyor. AK Partiden de bazı kendini bilmez ne konuştuğunu tam anlamamış, belki nereye gittiğini de tam bilmeyen birisi bunu çıkıp konuşabiliyor. Bunlara bizim insanların ağzına fermuar çekme imkanımız yok ama partilerin tutumu şurda ortaya çıkar birisi böyle bir yanlış yaptığı zaman parti bunu sineye çekerse, sukut geçerse ona bir işlem yapmazsa o zaman bu eylemden dolayı o partinin dolaylı bir onaması çıkar ortaya. Parti bunu yapana tavrını ortaya koyacak ve diyecek ki: “Biz bu görüşe katılmıyoruz, disipline sevk ettim, partiden ihraç ettim ve ya istifaya ettirdim” bir yaptırım uygulaması lazım. Biz AK Parti olarak milletin değerleri ile AK Partinin tüzük ve programlarıyla bağdaşmayan eylem ve söyle içerisinde bulunanlar ile ilgili daima aynı tutumu sergiledik. Geçmişte bir Milletvekili trafikte sarhoş bir vaziyette trafik polisi ile bir tartışması oldu ve kameralara yansıdı. Ve o zaman Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığıydı, talimatı üzerine biz hemen disiplin kuruluna sevk ettik, parti ile alakasını kesilmesini istedik.  Partiler de siyaset yapanlar benim şahsi görüşüm var ben parti gibi düşünmüyorum dediği zaman partinin ilkelerine uymayacaksa bağımsız olur partiden ayrılır gider istediğini söyler. Parti adına konuşan kişilerin parti adına konuştuğu bilinciyle konuşması lazım. Onun içinde partinin temel ilkelerini gözetmesi lazım. Gözetmiyorsa partinin ona gerekli yaptırımları uygulaması gerekir. Uygulamadığı zaman sorun. Biz AK Parti olarak bunun pek çok örneğini gösterebiliriz.

EVET, HAYIR KIYMETLİ OLMASA REFERANDUM ZATEN YAPILMAZ

Esasında ‘Hayır’ da demokratik bir haktır, ‘Evet’ de demokratik bir haktır. Bunun hangisini kim kullanmak istiyorsa kendi kararını kullanır. Biz halk oylamasını niçin yapıyoruz? İnsanlar ‘evet’ diyorsa evet, ‘hayır’ diyorsa hayır desin. Biz de ona göre yolumuzu görelim, Anayasa değişikliği oldu mu, olmadı mı ona bakalım. Evet kıymetli olmasa hayır kıymetli olmazsa referandum yapılmaz. Bir defa bunu koyalım bu bir. İkicisi de propaganda süresince ‘evet’  diyenlerle ‘hayır’ diyenler bazı konuları zaman zaman farklılaştırıyor. Bazen çarpıtıyor bazen abartıyor. Kimse ‘hayır’ diyenlere terörist demedi, AK Parti’den hiçbir konuşmacı demedi. Ama öyle bir algı hem medya da hem siyasette oluşturuyor ki sanki AK Parti ‘Hayır’ diyeni terörist diye damgalamıyormuş gibi bir algı yapımlıya çalışılıyor. Bunun amaç ‘Hayır’ cephesini çoğaltmak ve buna karşı toplumun tepki göstermesini ve tepkilerin bir yerde buluşarak hayırları çoğaltmasını temin etmek için yapılıyor. Biz bunu hiç söylemedik. Ama şunu söylüyoruz: Kimler evet diyor? Herkes bunu konuşuyor. Kimler hayır diyor herkes bunu konuşuyor. Türkiye’nin geleceği için istikbali, istiklali, istikrarı için Cumhuriyet döneminin en büyük tarihi reformunu yapıyoruz. Bu reformu yaparken ‘hayır ‘ diyenler kimler buna bakmamız lazım. Niye bu adam evet, bu adam hayır diyor. Evet diyen de açıklıyor, hayır diyen de açıklıyor. Öbürleri de açıklıyor. O zaman vatandaşımız hayır diyenlerle, evet diyenlere bakıp birdeğerlendirme yapacak mı? Yapacak. O zaman bunu vatandaşın dikkatine getirdiğimiz de bundan dolayı suçlanmamamız lazım. Evet diyenleri CHP’liler vatandaşın dikkatine getirdiğinde de bizim bundan rahatsız olmamız lazım. Çünkü sonuç da vicdan terazisine biz bir şey koyuyoruz. O terazi bunu tartacak. Şu anda Türkiye’de bu anayasa değişikliğinin reddedilmesi için uğraşanlar partiler var mı? CHP ‘ben hayır diyorum’ diyor, saygı duyarım. HDP ‘ben hayır diyorum’ diyor ona da saygı duyarım. AK Parti ‘Ben evet derim’ diyor, MHP ‘Ben evet derim’ diyor onlara da saygı duyarım. Bunların söylenmesi ve propagandasını yapması doğru şeylerdir. 

SİYASİ AHLAKLA BAĞDAŞMAZ, ETİK DEĞİL

PKK terör örgütü ‘hayır’ diyeceğini açıkladı. Hayırın PKK terör örgütü için bir ölüm kalım meselesi olduğunu dile getirdi. Terör örgütünün bütün gücüyle buna çalışmasını söyledi. Bunu ben söylemedim. Onlar söylediler, medya bunu yayınladı. Fetullahçı terör örgütü öyle diğer terör örgütleri öyle. Ben burada şunu söylüyorum, eğer bu anayasa değişikliği bu ülkeye ihanetse ülkeyi bölecek, karanlığa götürecekse, bu güne kadar Türkiye’yi bölmek için askerimizi, polisimizi şehit eden Türkiye’nin aleyhine sonuçlar çıkarmak için uğraşan terör örgütü niye hayır için uğraşıyor. Vatandaşlarımızın bunu sorması lazım. Bu ülkenin, Türk halkının milli çıkarları için mi ‘hayır’ diyor? Bunu sorgulamamız lazım. Ben kendi adıma sorguluyorum. Diğerleri de sorgulasın. ‘Terör örgütleri öyle diyebilir, öyle demesi benim kararımı değiştirmez çünkü ben terör örgütü öyle dediği için değil, ben bunun ülkem için böylesinin doğru olduğuna inandığım için böyle diyorum’ diyebilir. Öbürü de başka bir şey diyebilir. Buradaki demokratik bir tartışma ortamı içerisinde bu tür evet ve hayırda buluşanları, bir masada anlaşarak değil, ama bir şekilde buluşuyorlar, buluşanları elbette halkımız değerlendirecek ve takdirini yapacak, ona göre oyunu kullanaaktır. Buradan kalkıp bir algı operasyonu ile ‘hayır’ diyenlere AK Parti terörist diyor sonucunu çıkarmak siyasi ahlakla bağdaşmaz, etik bir şey kesinlikle değil, kimse öyle bir şey demedi. Öyle bir şey düşünen de kimse yok.

TERÖR ÖRGÜTÜNÜ MUHATTAP KABUL EDEN KİMSE YOK

Terör örgütlerini muhatap kabul eden kimse yok. Öyle şey olur mu? Bu da bir algı operasyonu. Kim onu kabul ediyor. Terör örgütünü ile en etkin mücadele şu dönemde yürütülüyor. Hendek terörünü gördük. Bakın CHP, PKK’nın görüşlerini o hendeklerle ilgili gittiler ziyarette bulundular. Bakın Kandil’deki açıklamalara onların o hendek ziyaretinden sonraki yazdıkları raporla alın yan yana koyun bakalım. Oranın açıklamasına da bakın buranınkine de. Ben Türkiye’de siyaset yapıyorum. Bir ana muhalefet partisi Türkiye’nin terörle etkin mücadelesi sürerken, terör örgütü ülkenin bazı bölgelerinde özerk yönetimler ilan edip işgaller yaparken, hendek kazarken güvenlik güçleri orada büyük bir mücadeleyi yürütürken oraya gidiyor bir rapor hazırlıyor, bu raporu incelediğimde ana muhalefet partisi görüşmelerini açıkladığında PKK’nın görüşleri ile rapordaki görüşlerin büyük bir oranda örtüşmesini gördüğümde bunu söylemeyecek miyim? Bunu söylediğimde bu PKK’yı meşrulaştırmak mı olacak? Olmaz. Bunu yapıyor. Terör örgütlerinin hayır demesi, diğer terör örgütlerinin hayır demesinin toplumda dikkate getirilmesinden niye rahatsızlık duyuluyor. Hayır diyor mu bunlar? Diyor. Hayır için örgüt bütün imkanlarını seferber ediyor mu? Ediyor. O zaman şimdi ben bunu ‘Terör örgütü yapıyor aziz milletim bu işin Türkiye’nin yararına olup olmadığını bunların tutumuna da bakın ona göre değerlendirin.’ Bunu demek terör örgütünü muhatap kabul etmek değil, meşrulaştırmak değildir. Bu kesinlikle kabul edilebilecek bir şey değil AK Parti üzerine dönük algı operasyonudur.

2 ÖRNEKLE İLGİLİ GEREKEN YAPILDI, ÜCÜNCÜ ÖRNEK YOK

AK Parti adına konuşulan konuşmalar Türkiye’nin dört bir yanında kayda alınıyor. Şu ana kadar AK Parti adına konuşulan konuşmalardan kaç tane toplumu rahatsız dene konuşma çıktı? AK Parti bu örnekler hakkında ne yaptı. Örneklerin 2’si hakkında hemen gerekli işlemleri yaptık. İki örnek, üçüncü bir örnek yok. İki örnek olmuş, ikisine de tavır koymuşuz, gereğini yapmışız, üçüncü bir örnek burada yok ama ne yapılıyor? Öyle bir örnek veriliyor ki sanki AK Parti adına konuşan herkes ve AK Parti sözcülerinin tamamı topluma korku pompalıyor veya agresif konuşuyor. Kötü bir dil kullanıyrlar gibi bir yaklaşım onu da kabul etmemiz mümkün değil. Biz kötü örnek olan, yanlış yapanlarla ilgili eğer gereğini yapmazsak o zaman bizim sorunumuz ortaya çıkar. Şu ana kadar böyle bir şey olup da gereğini yapmadığımız hiç kimse yok. Çok net bir şekilde ifade etmekte fayda görüyorum.

MANEVİ DEĞERLERİ KABUL EDİP, SAYGISIZLIK YAPMAMAK LAZIM

CHP’den meclis üyesi çıktı konuştu ‘Şu ezanlar ki şahadetleri yurdumun üstünde inlememeli’ dedi. Rahatsız oluyorum dedi. AK Parti olsaydı, onun partiyle yollarını o gün ayırırdık. Neden bu milletin manevi değerlerini kabul et ya da etme, belirli bir grubun değil, hangi gruptan olursa olsun saygısızlık birisi yaptığı zaman bizim onun karşısına çıkmamız lazım. Aksi takdirde bu tür şeyler çoğalır. Radikal olan, aşırı olan, toplumun tepki verdiği fikirlere, görüşlere karşı aklı selimi, sağ duyuyu hepimizin koruması lazım. Bizim tabanımız, başka tabanlar ne derse desin bu yanlıştır. Bu yanlıştır. Biz buna katılmıyoruz. Buna izin vermeyiz dememiz lazım. O zaman herkes kendine biraz daha çeki düzen verecekti. Ama bizim mahalleden bunu söyledi, şu mahalleden şunu söyledi dediğimizde olmaz.

HAYIRCILARIN YENİ YALANI ‘GÖZALTI’

Evet kampanyasına katılanları linç yapıyorlar. Diyelim ki sporcular, sanatçılar dediler neleryaptılar. Acayıp bir mahalle baskısı var. Bir tane 'hayır' dediği için gözaltına alınmış varsa hemen bana söyleyin ben bugün, bu görevden ayrılırım. Yok öyle bir şey, yok öyle bir örnek. Şimdi ne yapılıyor, birtakım kurgular var. Başka başka eylemler var, başka şeyler var. Oradan çıkılıyor deniliyor ki bu adam 'hayır' dedi, gözaltına alındı. O zaman bu kadar hayıra çalışan insanlar var. On binlerce insan konuşuyor, sosyal medyada hayır yazıyor, mitingler yapıyor, kapalı solan toplantıları yapıyor, başka başka çalışmalar yapıyor. Madem hayır denenler gözaltına alınıyor da bu kadar insan her bir yerde bunun çalışmasını yapıyorlar onlara neden bir şey olmuyor. Sistematik olarak da yok. Böyle bir şey yok. Bu hayırcıların yalanıdır. Hayırcıların hayırı çoğaltmak için yaptığı bir algı operasyonudur. Yok böyle bir şey. Birisi çıksın desin şu isim bizde çıkalım o isme dair dosyasını getirelim konuşalım. Ben Adalet Bakanı olarak söylüyorum diyorum ki: Nerede varsa gelsin biz üzerine gitmezsek hayır denildi de birine böyle bir muamele yapıldı. O zaman herkes bizi sorumlu tutsun. Ama böyle bir şey yok. Böyle bir şey varmış gibi algı operasyonu var.

BELİSİZLİK OLACAĞINA DAİR NEREDE HÜKÜM VAR

Böyle bir zorluğumuz bizim yok ki yani neden hayır çıkarsa ne yapacaksınız evet çıkarsa ne yapacaksınız? Hayır çıkınca ne olacağı anayasada yazıyor evet çıkınca ne olacağı da anayasada yazıyor. Hayır çıktığında bir belirsizliğin olacağına dair nerde bir hüküm var. Şimdi mevcut anayasamız var. Biz ülkeyi neye göre yönetiyoruz? Anayasaya göre yönetiyoruz. Evet dendiği zaman nasıl bir anayasa değişikliği yapılacağı milletin onayına sunuluyor millet eğer evet dediği zamanda ne olacağı belirli. Millet hayır dediği zamanda ne olacağı belirli. Ortada ne olacağının muamma olduğu bir şey yok ki. Her şey gayet açık gayet gün gibi ortada. Yani böylesi bir açıklık varken bunu ısrarla niye böyle yapmıyorsunuz niye öyle yapmıyorsunuz şeyleri esasında şu mesajı vermek istiyorlar AK Parti adına, hükümet adına ‘Bunlar toplumu tehdit ediyorlar evet çıkmazsa ha’ algısının altına odun atıyorlar. Ateş biraz daha harlansın daha iyi yansın diye. Öyle bir şey yok. Ben buradan çok net söylüyorum. Evet çıktığında ne olacağı milletin evetiyle ortaya çıkacaktır. Çünkü anayasa değişikliği anayasa hükmü olacaktır. Ona göre Türkiye yönetimine devam edecektir. Hayır çıktığında da ne olacağı zaten anayasada yazılıdır. Türkiye’nin ne yapacağı da bellidir. Bunu tartışma konusu yapmak kadar abest bir şey olmaz.

RAKAM TELEFUZ ETMEYİ VATANDAŞ İRADESİNE SINIR KOYMAK OLARAK GÖRÜYORUM

Ben böylesi büyük bir referandum öncesi rakam vermeyi doğru görmüyorum. Esasında bundan önceki hiçbir seçimde ve halkoylamasında da rakam vermedim. Çünkü rakam belki bizim kendi özel çalışmalarımızda neredeyiz, neler yapmamız lazım onları görmemiz için bize bir veri sağlar, ondan istifade ederiz ama bunu telaffuz etmeyi ben halkın iradesine sınır koymak olarak görürüm. Vatandaşımızın iradesi sandıkta çıkacaktır. Bunun şu olur bu olur onu biz hepimiz beraber göreceğiz. Şuanda evet diyenlerle hayır diyenler yanında kararsız olanlar yok mu onlarda var her seçimde olur. Bunların oranı biraz az olur biraz çok olur ama seçim veya halkoylaması süresi içerisinde her geçen gün bu oran azalır. Sonunda da bir sonuç çıkar. İşin doğuruşu kararsızların çok büyük bir olduğunu düşünmüyorum. Bundan önceki seçim tecrübelerimden hareketle seçim davulu çaldıktan itibaren milletin nasıl bir oy kullanacağı üç aşağı beş yukarı belli. Halkoylamalarında da aynı şey söz konusu arada bir kararsız olan seçmen var. O seçmende propagandalara da bakıyor, pek çok şeye bakıyor kendi değerlendirmesini yapıyor ve sonunda onlarda bir karar veriyor. Ben kararsızların çok fazla olduğunu düşünmüyorum. 

DOĞRU DİLDE DOĞRU BİÇİMDE ANLATACAĞIZ

Bizim anayasa değişikliğini milletimize doğru bir dilden iyi bir biçimde anlatmamız gerekiyor ve bunu yapıyoruz. Her yerde çalışıyoruz. Bu süre içerisinde de çalışacağız. Biz bu anayasa değişikliğinin Türkiye’nin istiklali, istikbali ve istikrarı için şart olduğuna inanıyoruz. Doğru sistem olduğuna inanıyoruz. Türkiye bakın çok zor bir coğrafyada ve bu coğrafyada siyasi istikrarın sürekli olması, güçlü iktidarlar Türkiye’nin yönetilmesi, önünde belirsizliklerin olmaması gerekir. Suriye belli, Irak belli, Türkiye’nin içinden olan dışından Türkiye’yi yönlendiren terör belli. Bizim pek çok zorluklarımız var.

PARLAMENTER SİSTEM DAİMA SİYASİ İSTİKRAR KURMUYOR

Bizim 15 yıllık AK Parti şunu gösterdi Türkiye bu bölgede bu kadar yangının arasında dimdik ayakta durması ancak siyasi istikrar ve güçlü iktidarlarla mümkün şuan da AK Parti böyle bir istikrarı ve güçlü iktidarı temsil ediyor. Ama AK Partinin milletimizden aldığı oya baktığımızda bunun sayın Cumhurbaşkanımızın şahsında milletimizin büyük bir teveccühü, AK Parti’nin yaptıkları ve buna dair milletimizin olumlu yaklaşımı sonucu ama her zaman Tayyip Bey gibi Türkiye’de milletiyle böyle güçlü bağ kuran liderler gelmeyebilir. AK Parti gibi milletten her seçimde oyunu artırarak oy alan partiler gelmeyebilir. Parlamenter sistem daima siyasi istikrar, güçlü iktidar kurmuyor. Onun için diyoruz ki; Türkiye’nin bu zorlukları aşması bundan sonraki süreçlerde de her seçinde sandıkta zorunlu siyasi istikrar sistem doğurması lazım ve güçlü iktidarı sandıkta sistem çıkarması lazım. Halkın iradesiyle çıkması lazım. AK Parti döneminde kurulmuş olan milletin sandıkta kurduğu istikrarı sistemin doğası gereği sürekli hale getiriyor. Güçlü iktidarı da sürekli hale getiriyor ve bu hızlı karar alma, hızlı karar uygulama ve etkin bir yönetimi de hayata geçirecektir. Hani hepimiz diyoruz ya üst düzey bürokratlar iktidarla gelmeli iktidarla gitmeli. Esasında baktığınızda bunun içerisinde oda var. Geldi halk iktidarı verdi. Ona göre bürokraside de ona göre ayarını yaptı. 5 yıl çalıştı. Millet beğendi bir daha seçecek. Beğenmedi onu gönderecektir. Ama sandık daima istikrar çıkaracak, daima güçlü iktidar kuracaktır.

SAĞDAN YADA SOLDAN SEÇİLSİN HER DAİM TÜRKİYE KAZANACAK

Bu sistem Türkiye’de bundan sonra zayıf iktidarların olma yolunu tamamıyla kapatıyor. İstikrarsızlıkları da kapatıyor. Daima güçlü liderler Türkiye’yi yönetmiş olacak, güçlü iktidarlar yönetecek. Sağdan seçilsin, soldan seçilsin her daim Türkiye kazanacak. Biz Türkiye için esasında istiyoruz. Bugün yasamayla yürütme arasındaki ilişki hepimizin üzerinde hassas olduğu ilişki. Kuvvetler bir mi, ayrı mı? Kuvvetler bir elde mi toplanıyor? Yoksa ayrılıyor mu? Şuan ki anayasamıza göre Türkiye’de yasama ve yürütme kuvvetleri ayrı değil. Anayasa ortada, iç tüzük ortada üye tam sayısının salt çoğunluğundan iktidar çıkıyor. Komisyonlarda çoğunluk orada. Genel kurulda çoğunluk orada iktidara rağmen parlamentonun ne yasama denetimi yapması mümkün nede bir yasayı değiştirmesi nede bir konuyu gündemine alması mümkün. Kimse bunun aksini söyleyemez.

İLK DEFA SANDIKTAN DOĞRUDAN İKTİDAR ÇIKACAK

Vatandaş iktidar seçimi yapmıyor Türkiye’de. Türkiye’de tek seçim var. Yasama üyeliği seçimi vardır. Yürütme seçimi yok. Anayasa millete doğrudan yürütmeyi seçme hakkı yetkisini vermiyor. Sen yürütmeyi seçecekleri veya yürütmeye güvenoyu verecekleri seç diyor. Onlar geliyor içinden yürütme çıkıyor, güvenoyu alıyor öyle gidiyor. Ne getiriyor bu sistem? ‘Kuvvetlerin yürütmenin kontrolünde bir araya gelmesi uygulamasına son veriyorum.’ Yasama ve yürütmeyi birbirinden tam ayırıyor ve ilk defa Türk halkı doğrudan ülkeyi yönetecek iktidara oy verecektir. Sandıktan doğrudan iktidar çıkaracaktır. Bugüne kadar yok. Bu milli egemenliği de güçlendiren bir şey. Yasamaya ayrı oy verecek yürütmeye ayrı oy verecek ve ikisinin meşrutiyeti de doğrudan halktan olacak ve halka doğrudan dayanacak ve bu halkın iradesinin daima iktidar olmasını ve halka rağmen Türkiye’de kimsenin iktidar olmamasını temin edecek. Biz bunu söylüyoruz. Halkın iktidarı için böyle. Milletin seçtiği yürütmenin doğrudan milleti yönetmesi için bu sistem değişikliğinin önemli olduğunu, kuvvetlerin tam ayrılığı içinde öyle.

TÜRKİYE GÜÇLENEREK HIZLA GELECEĞE TAŞINACAK

Herkes diyor ya eş zamanlı seçim oluyor, eş zamanlı seçimde niçin yapılıyor; yürütme ile yasama birbirine uyumlu olsun, çoğunluklar ona göre dengelensin diyor. Bakın halk bunu farklı yapabilir. Belediye meclisinde gördük. Başkan ayrı, belediye meclis üyeleri ayrı ayrı. 1999’da bunu çok iyi yaşadık. Fazilet Partisi’nin aldığı belediye meclisindeki belediye başkanlıklarındaki oy oranı ile milletvekilliğinde aldığı oy oranı çok farklı. Demokratik Sol Parti iktidar oldu Başbakan çıkardı. Ama Türkiye’de kazandığı belediyelere baktığınızda çok az sayıda belediye kazandı. Belediye meclislerinde de çok az bir güç aldı. Millet ne yapıyor; orada kime güç vereceğiyle burada kime güç vereceğini de ayarlıyor. Bakın sandıkta ikinci tura diyelim Cumhurbaşkanlığı seçimi kaldığı zaman eş zamanlı seçimde olmuyor. İkinci tura kaldı yasama ikinci tura kalmıyor ilk sandık kurulduğunda çıkan sonuç neyse ona göre seçiliyor. İkinci turda uzlaşmalar oldu. Partiler bir araya geldi. Bu sefer yasamada geldiği çoğunluğun dışında bir iktidar tayin edebilir. Yasamayı ayrı birine verebilir, yürütmeyi ayrı birine verebilir yasamadaki çoğunluk farklı olur, oda farklı olabilir. Bunun tamamen ayarını halkımız yapacaktır ve nitekim de yaptı bunları. Dolayısıyla yasama yürütme ayrı ayrı seçileceği için bunların güçleri ayrı kullanılacağı için ve bunlar birbiriyle de uzlaşarak çalışmaya zorlayacak mekanizmalar da içerdiği için Türkiye’nin geleceğinde gerçekten milletin ve devletin yararına çok önemli sonuçlar doğuracak Türkiye’yi daha da güçlendirecek hızla geleceğe taşıyacak büyük bir reformun oylamasını yapacağız.

YASAMA DA YÜRÜTME DE MİLLETİN GÜVENİNE DAYANACAK

Anayasa değişikliği teklifi esasında kuvvetlerin yasama ve yürütmenin tam ayrı birbirine karşı da tam bağımsızlığını öngörüyor çünkü yasama seçimi bugüne kadar Türkiye’de yapılıyordu, yürütme seçimi yapılmıyor. Şimdi millet hem yasamayı ayrı seçecek hem de yürütmeyi ayrı seçecek. Yürütme de milletin güvenine dayanacak yasama da milletin güvenine dayanacak. İkisi de gücü ve yetkiyi anayasa ve milletten alacak. Bir defa bu kuvvetler ayrılığının tam sağlanması bakımından son derece önemli. Bu sadece güçlü yürütme öngörmüyor güçlü yasama da ön görüyor. Hem yasama güçlü olacak hem yürütme güçlü olacak. Mukayeseli vermek isterim. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Komisyon ve Genel Kurulu iktidara göre ayarlıdır. İktidara rağmen orada bir şey olmaz. Meclis’te ve komisyonlarda yasaların yüzde 99’u kanun tasarısı hükümet hazırlar, komisyonda genel kurulda hükümeti savunur. Yüzde 1’i tekliftir bu tekliflerin tamamına yakını da ya hükümet verdirmiştir ya da bir milletvekili vermiştir ama hükümet onay vermiştir ona. Yani hükümete rağmen Meclis’in yasama yapması veya gündemine bir konuyu alıp görüşmesi bugün mümkün değil. Yasama yürütme ayrıdır deniyor ya ayrı olmadığını söylemek için burada ayrı değil işte. Muhalefetin dediği de yanlış çünkü yasama yürütme ayrı değil her şey hükümetin kontrolünde bugün.

YASAMA KONUSUNDA MÜNHASIR YETKİ MECLİSE AİTTİR

Şimdi ne yapıyoruz ayırıyoruz. Seçimleri ayırdık şimdi faaliyetleri de ayırıyoruz. Şimdi hükümetin yani yürütmenin Cumhurbaşkanının kanun teklif etme yetkisini kaldırıyoruz. Tasarı yok sadece bütçe teklifi verecek. O da bir tane iki tane değil. Bütün kanun tekliflerini münhasıra milletvekilleri verecek. Kanun tekliflerini komisyonda görüşürken bakan olmayacak, genel kurulda bakan olmayacak. Bunları değiştirmek kabul, ret konusunda hükümetin hiçbir iradesi olmayacak. Tamamen yasama yürütmenin tekelinde olacak, yasamanın kontrolünde olacak şey yasamanın tekelinde olacak ve yasama üyeleri tarafından yerine getirilecektir. Cumhurbaşkanının diyelim bir kanuna ihtiyacı oldu. Ne yapacak Meclis’e mesaj gönderecek. Meclis’te Ekim başında yapacağı konuşmada neleri isteyeceğini anlatacak ya da Meclis başkanlığına yazacağı bir mesajla şu şu kanunlara benim ihtiyacım var diyecektir onları ekleyip gönderecektir ama yasama konusunda münhasır yetki meclise aittir. Bu dolayısıyla milletvekillerini güçlendiriyor, Meclis’i güçlendiriyor.

CUMHURBAŞKANINA ETKİN DENETİM OLACAK

Cumhurbaşkanının hem yasama denetimi hem siyasal denetimi hem de hukuken itham yoluyla cezai yolu açma konusundaki denetim de tamamen bugün meclisin elindedir. Şuanda mevcut sistemde Cumhurbaşkanın siyasi sorumluluğu yok. Bu diyor ki Cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğu olacak. Siyasi sorumlu kim yapacak? Seçimde halk gereğini yapacak. Hem belediye seçimi partili olacağı için hem vekil seçimi, hem meclis seçimi hem Cumhurbaşkanı seçimi olacak. Yasama da bunu yapacak. Soruyla bu yapacak, genel görüşmeyle yapacak, meclis araştırmasıyla yapacak, meclis soruşturmasıyla yapacak. Bu da yürütmeyi yasamanın etkin bir şekilde denetlemesini sağlayacaktır. Şu anda parlamentoda iktidar grubu çoğunluk olduğu için yasama denetimini iktidara rağmen etkin bir şekilde yapma imkanı yok. Esasında bugün iktidarın bugün izin verdiği kadar yasama denetimi var ama şimdi tam ayrı olduğu için orasıyla burası birbirinden ayrı olduğundan dolayı etkin bir denetim olacaktır. Bu da meclisi güçlendiriyor.

CUMHURBAŞKANI SEÇİM YENİLERSE KENDİ DE SEÇİME GİDECEK

Bugün Cumhurbaşkanının meclisi, seçimleri yenileme yetkisi anayasada var mı? Var. Meclisin hiçbir müdahalesi yok. Hükümet belli bir süre içerisinde kurulamadığı takdirde meclis başkanına istişare bir görüş soruyor o uygun görüş değil, istişare görüş ister versin, ister vermesin bağlayıcılığı da yok. Cumhurbaşkanı meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verebiliyor. Yaptı mı bunu Cumhurbaşkanı? Yaptı. 7 Haziran seçimleri yenilendi. Peki, Cumhurbaşkanı kendi seçimini yeniledi mi? Yenilemedi. Şimdi ne yapılıyor, değişiklik diyor ki Cumhurbaşkanı meclis seçimlerini yenileyebilir yine muhafaza ediyor ama diyor seçimleri yenilerse kendide seçime gidecek şimdi bir müeyyide getiriyor. Yani bunun keyfi kullanılmasının önüne geçmek için bir müeyyide getiriyor. Seçime gittiği zaman kendi görev süresini sonlandırmış olacak. Bir daha seçilip, seçilememe riskini satın almış olacak. Seçilemediği zaman da Cumhurbaşkanlığı sona ermiş olacak. Bu bir sigortadır. Şu anda Cumhurbaşkanı kendi seçimini yenileme durumu yok. Şimdi diyor ki seçimi yenileme hakkını koruyor ama diyor bundan sonra yenilersen kendinde seçime gideceksin diyor. Bu kötü mü? Bu yasamayı güçlendirmiyor mu? Güçlendiriyor. Şu anda meclisin Cumhurbaşkanının görevine son verme yetkisi yok Cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesini sağlama yetkisi de yok ama bu anayasa değişikliği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kendi seçimini yenilemek kararı almak şartı ile Cumhurbaşkanının görevine son verme ve Cumhurbaşkanının seçimini yenileme hakkı getiriyor. Bu da Cumhurbaşkanına karşı meclisi güçlendiren bir başka şeydir.

CUMHURBAŞKANI KARARNAMESİ 3 AY İÇİNDE GÖRÜŞÜLMEZSE YÜRÜRLÜKTEN KALKIYOR

Cumhurbaşkanı OHAL ilan edildiğinde şuanda anayasaya göre kanun hükmünde kararname çıkarabiliyor Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu. Şimdi yeni sistemde de aynen muhafaza ediliyor ama ikisi arasına önemli bir fark getiriliyor, meclisi güçlendiren fark getiriliyor. Cumhurbaşkanı başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri 3 ay içinde mecliste görüşülmek zorunda. Meclis bunu değiştirebilir, reddedebilir veya hiç görüşmeyebilir. Meclis bunu görüşmediği zaman 3 ay sonra Cumhurbaşkanın çıkardığı olağan üstü hale ilişkin kararname kendiliğinden yürürlükten kalkacak bakın şu anda böyle bir düzenleme yok. Biz mecliste o hal KHK’larını görüştük, görüşüyoruz ama buna meclisi zorlayan ne bir anayasa hükmü var ne de bir iç tüzük hükmü var ama şimdi zorunlu hale getiriyor. OHAL döneminde Cumhurbaşkanının çıkardığı Cumhurbaşkanlığı kararnameleri var ya bunlarla ilgili diyorum. Şu anda böyle bir şey yok, zorunluluk yok ama şimdi meclisin 3 ay içinde görüşme zorunluluğu getiriliyor. 3 ay içerisinde Meclis gündemine almaz görüşmezse yürürlükten kendiliğinden kalkıyor. Bu da meclisi güçlendiriyor, yürütme karşısında.

CUMHURBAŞKANI SINIRLI KONULARDA KARARNAME ÇIKARABİLİR

Cumhurbaşkanın çıkardığı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yeni bir şey değil şu anda anayasada Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği teşkilat görev ve usulleri Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile düzenlenir diyor şuanda var. Bu bunu genişletiyor başka konularda getiriyor. Ne getiriyor içerisine bakanlıkların teşkilat kuruluş görev ve yetkileri, taşra ve merkez teşkilatı üst düzey kamu görevlilerinin atanmasına ve görevden alınmasına ilişkin sınırlı sayıda konuda. Peki, neyi yapamayacak bakın neyi yapamayacak yapamayacağı şey şu mecliste kanunla düzenleneceği belirtilen hiçbir konuda Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılamayacak. Ne var onun içerisinde yasama var yasamaya dair Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkaramayacak. Yasamaya ilişkin çıkaramayacak, yargıya ilişkin çıkaramayacak, insan haklarına ilişkin çıkaramayacak, siyasi haklara ilişkin çıkaramayacak anayasada kanunla düzenleneceği belirtilmiş ki bu tam 82 maddede kanunla düzenlenecek diyor bunlara dair de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkaramayacak. Şimdi her konu kanunla düzenlenmiş. Orada demin dediğim iki konu açıkça yazdığı için onlarla ilgili çıkaracak ama öbürlerine ilişkin çıkarma yetkisi yok. İki tane konu öne çıkıyor. Birisi üst düzey görevlilerin atanması, görevden alınması bir diğeri de bakanlıkların merkez taşra teşkilatlarına ilişkin çıkaracağı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi. Bu kararnamelerde meclisin denetimine tabi. Meclis bu kararnameleri görüşerek kaldırabilir, değiştirebilir. Anayasa Mahkemesi’nin denetimine tabi Anayasa Mahkemesi bunu iptal edebilir. Bu aynı şekilde mümkün o da aynı şekilde yapılabilir. Dolayısıyla bu da denetimsiz bir alan değil bu da aynı şekilde denetime tabi. Bütün bunlar meclisi güçlendiren önemli düzenlemeler.

İŞLEDİĞİ BÜTÜN SUÇLARDAN DOLAYI SUÇLANABİLECEK

Cumhurbaşkanı yürütmede şuan da yine yürütmenin başı ama siyasi sorumluluğu yok. Meclis şimdi siyasi sorumluluğunu ortaya koyabilecek. Meclis araştırma, soruşturma işte yazılı soru önergesi genel görüşme gibi yöntemleri kullanarak bunu yapabilecek ve Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet ile suçlandırılabiliyor bundan sonra meclis Cumhurbaşkanının işlediği iddia edilen bütün suçlardan dolayı suçlayabilecek. Şu anda 413 milletvekilin kararıyla yüce divana gönderebiliyor bu yasa değişikliğinden sonra vekil sayısı 600’e çıktığı halde 400 vekilin kararıyla gönderebilecek. Yüce Divan’a sevkini de ne yapıyor, kolaylaştırıyor. Bu da meclisi yürütme karşısında güçlendiriyor.

YARGIDAKİ ÇİFT BAŞLILIK SON BULUYOR

Yargıya ilişkin gelince yargıya ilişkin burada gerçekten reform sayılacak düzenlemeler var. Bir defa yargının bağımsızlığı yanında tarafsızlığı bir anayasal güvenceye, dayanağa kavuşturuluyor. Biz de yürütme çift başlı ama yargıda çift başlı bir yandan askeri yargı var bir yandan sivil yargı var. Bir yandan askeri ceza kanunu var bir yandan sivil ceza kanunu var. Bir askeri ceza yargılama var bir yandan CMK var. İki ayrı yargı, iki ayrı hakim savcı sınıfı, iki ayrı usul, iki ayrı kanun var. Adeta iki ayrı devletmişiz gibi. Hukuk devletinde iki ayrı yargı olur mu? Şimdi bu ne yapıyor hukuk devletinin gereğini bir araya getiriyor askeri yargı ile adli yargıyı birleştiriyor, yargı birliğini sağlıyor. Yargıdaki çift başlılığa son veriyor. Bu da büyük bir reformdur. Büyük bir demokratikleşme adımıdır.

CUMHURBAŞKANINA YARGI YOLUNU AÇIYOR

Cumhurbaşkanı resen imzaladığı bütün emir ve kararlara karşı yargı yolu bugün kapalı ne kadardır bunlar bilen yok. Hangi konulardır onu bilen yok. Şimdi resen imzaladığı bütün kararlara yargı yolu açılıyor. Tek başına imzaladığı bütün işlemlere karşıda yargı yolu kapalı şuandaki düzenleme Cumhurbaşkanın düzenlediği her türlü yazıya karşı, yaptığı her türlü eylem ve işleme karşı yargı yolunu açıyor. Yürütmeyi tam yargının denetimine açıyor. Yargı denetimi dışında olan yürütmeyle ilgili hiçbir alan yok.

UZLAŞMA OLMAZSA KURA İLE BELİRLENECEK

Burada büyük bir çarpıtmayla karşı karşıyayız o da şuradan kaynaklanıyor. Şimdi Anayasa Mahkemesini diyor Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin bu düzenlemelerin içerisinde yeni bir şey yok. Üye sayısı 17’den 15’e iniyor. Üyelerin seçim usulüne dair herhangi bir değişiklik burada yapılmıyor. Askeri yargıyla, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kalktığı için oradan gelen üyeler azaltılmış oldu. 17 idi 2 üye oradan geliyordu 15’e düştü ama diğeri değişmedi. Yargıtay’a ilişkin bir değişiklik yok.  Danıştay’a ilişkin bir değişiklik yok. Sadece nerede değişiklik var Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na ilişkin değişiklik var. Ne yapıyor 22 üyeyi 13’e indiriyor, 3 daireyi 2’ye indiriyor ve doğrudan seçimi kaldırıyor. TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçme imkanı getiriyor. Meclisi de halk seçiyor, Cumhurbaşkanını da halk seçiyor. Demokratik meşruiyeti daha güçlü bir yapı halkın idaresinin oraya yansıması sağlanmış olacak. Cumhurbaşkanı kaç tane seçiyor 4 tane. Peki, eski sistemde kaç seçiyordu yine 4 seçiyordu. Cumhurbaşkanına ilave bir seçme yetkisi verildi mi? Verilmedi geriye kalan 7 kişi meclis tarafından seçiliyor. Meclis bunun üçünü Yargıtay’dan birini Danıştay’dan diğer üçünü de avukatlar ve öğretim üyeleri arasından seçecek. Anaysa Komisyonu’nda üçte iki çoğunluk, genel kurulda üçte iki çoğunluk sadece ilk turda sağlanamadığı takdirde beşte üç çoğunluk bu da sağlanamadığı takdirde kurayla en çok oyu alan kişiler arasında kurayla belirleme imkânı getirilecek. Bu büyük bir rakam 600’e çıktığı zaman 360 kişiyle bunu yapabiliyorsunuz. Yani bu tek bir partinin bu kadar büyük bir çoğunluğu ele geçirme imkânı kolay gözükmüyor. Mecliste bir uzlaşmayı zorunlu kılacaktır. Uzlaşma olamadı o zaman kurayla belirlenecek. Yani burasının kurayla belirlenmesi hem komisyonda da kura çekilecek. Uzlaşma yapamadılar orada da kura çekilecek. Yargı denetimi, yasama denetimi bugünkünden 10 kat daha güçlü

CUMHURİYETİN RUHUNA UYGUN BİR BİÇİME GETİRİYORUZ

Şimdi bir defa Türkiye’deki güçlü iktidarla bizim kastettiğimiz Suriye’deki Irak’taki gibi bir rejim değil. Türkiye’nin rejimi ile oranın birbiriyle mukayese bile yapılması Türkiye’ye büyük bir haksızlık olur. Türkiye bir cumhuriyettir. Cumhuriyetin literatürdeki esas tanımı nedir? Tanım şu; ülkeyi yönetenlerin veraset yoluyla gelmemesi, halkın iradesiyle belirlenmesidir. Özü bu. Şimdi Türkiye’yi yönetenler verasetle gelmiyor bugün, halkın iradesiyle doğrudan seçiliyor mu? Seçilmiyor. Çünkü yasamayı seçiyoruz, yürütme yasamanın içinden çıkıyor. Dolaylı halkın iradesi. Şimdi bu düzenleme neyi getiriyor? Yürütmenin doğrudan halk tarafından seçilmesini getiriyor. Cumhuriyetin ruhuna uygun bir biçime getiriyoruz biz ve yürütmeyi doğrudan halk seçecek. Rekabetçi, serbest bir seçim, demokratik bir ortam. Türkiye böyle bir ortamda seçimlerini yapıyor ve iktidarlar geldi gitti 65 iktidar değişti bütün belediyeler değişti Türkiye’nin bir demokratik kültürü ve halkın bir demokratik anlayışı var. 15 Temmuz da bunun zirvesidir. Darbelere karşı, demokrasiye, milli iradeye karşı olana bu millet ölümüne demokrasi ve milli iradeyi korumuş ve cumhuriyetine sahip çıkmıştır. Onun için bir defa bu kıyaslamaları yapmayalım. Bunu yapanlar Suriye’yi göstererek Türkiye’nin içerisinde milletin bu büyük reforma hayır demesini isteyenler yapıyor. Algı operasyonu yürütüyorlar ama bu etik değil doğru da değil.

MEVCUT ANAYASA BAŞBAKANA BAKANLARINI SEÇME YETKİSİNİ VERMİYOR

Türkiye’de çift başlılığın olmadığını söyleyen bir Allah’ın kulu var mı? Olmadığı bir dönem var mı? Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında kavganın olmadığı bir dönem, tartışmanın olmadığı bir dönem var mı? Kimisi gün yüzüne çıkmış kimisi çıkmamış ama her dönemde tartışmalar var. Bu anayasanın içerisine baktığımızda diyor ki başbakan milletvekilleri arasından cumhurbaşkanı tarafından atanır. Peki kim başbakan olacak? Seçime gittik en çok oyu alan partinin genel başkanı mı? İkinci partinin genel başkanı mı? Oda vekil. Cumhurbaşkanı kimi isterse o başbakan olacak nitekim Yalım Erez’i getirdi Sayın Cumhurbaşkanı arkasında hiçbir sayı olmadığı halde başbakan olarak atadı hükümeti kurma görevini verdi mi? Verdi. Ne oldu? Kuramadı. Niye bunu koydu? O zaman vesayet 28 Şubat’ı yapanlar hükümet kuracak çoğunluğu arıyorlar o çoğunluğu oluşturamadılar zamana ihtiyacı var geçici dönemdi. Sonra DYP’ye operasyon yapıldı ve bölündü. Hükümeti parçaladı kim parçaladı? 28 Şubat parçaladı. Sayın Demirel de rahmetli de onlara yardım etti sonunda geldi bir hükümet kuruldu. Bu milletin istediği bir hükümet miydi? Hayır değil millet istemedi. Peki, kurdu başbakanlığı verdi bakanları kim atayacak? Anayasa diyor ki başbakanın teklifi cumhurbaşkanının onayı ile atanır. Görevden kim alacak? Başbakanın teklifi cumhurbaşkanının onayı ile alınacak. Mevcut anayasa başbakana bakanlarını seçme yetkisini vermiyor. Beğenmedi veya başarısız gördü görevden alacak ama cumhurbaşkanı bakanı tutuyor görevden alma yetkisi de vermiyor. Yani cumhurbaşkanı ne yapıyor? Yukarıdan hükümeti kontrol ediyor. Şimdi çok net anayasa hükmü. Bütün üst düzey atamaların tamamı üçlü kararname ile çıkıyor. Cumhurbaşkanının imzası olmadan çıkmıyor nitekim Sayın Sezer döneminde kararnameleri imzalamayınca devlet vekaletlerle yönetilmeye başlandı.

MEMLEKET KRİZ VE KAOSLARDAN BEDEL ÖDEDİ

1961 anayasası bir nevi cumhurbaşkanı vasıtasıyla milletten alınamayan iktidarın paylaştırılması sevk ve idaresini alıp oraya veriyor. Geçmişte Demirel ile Tansu Hanım arasında tartışmalar kavgalar oldu mu? DYP’yi Demirel kurdu yönetti ve cumhurbaşkanı oldu Tansu Hanım başbakan oldu. Peki Rahmetli Özal ile sayın Mesut Yılmaz arasında oldu mu? Oldu. Sayın Rahmetli Ecevit ile Sayın Sezer arasında oldu mu? Oldu. Bunun olmadığı bir dönem yok. Bundan kim kazandı? Bir anayasa fırlatıldı memleket dünya kadar bedel ödedi kim kazandı kim kaybetti? Bu ne yapıyor işte bu kavgaların hepsine son veriyor. Bakın Cumhurbaşkanı seçimi halk tarafından yapılana kadar her cumhurbaşkanlığı seçimi bu ülkede kriz ve kaosa neden oldu. Peki, 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimi krize, kaosa neden oldu mu? Olmadı. Neden? Artık krizle kaosla belirleme imkanı ayak oyunu imkanı kalktı. Halkın iradesi geldi sandıktan cumhurbaşkanı milletin oyuyla çıktı sorun bitti. Şimdi bakın bu düzenlemelerden sonra bir çift başlılık ortadan kalkacak. Yürütmenin çift başlılığından kaynaklı yetki ve sorumluluklar veya sorumsuzluklar nedeniyle ortaya çıkan pek çok sorun çözülecek. Çatal kazık yere batmıyor bundan sonra o daha net olacaktır ve milletin dediği iktidar olacaktır.

YENİ SİSTEMDE KABİNE YOK DİYENLER YALAN SÖYLÜYOR

Kabine yok diyenler yalan söylüyor. Burada kabine var millet kimi seçiyor cumhurbaşkanını seçiyor. Bugün kimi seçiyor meclisi seçiyor. Kabineyi kim kuruyor başbakan kuruyor. Kim onaylıyor cumhurbaşkanı onaylıyor. Şimdi sistem o bizde yazıyor mu anayasada yazıyor mu yazıyor. Peki şimdi ne var halk bu sefer doğrudan cumhurbaşkanını seçiyor, yürütme yetkisini ona veriyor. Peki cumhurbaşkanı bu yetkiyi kiminle kullanacak anayasa diyor ki cumhurbaşkanı yardımcıları var. Milletvekili seçilme yeterliliğine haiz olanlar arasından olacak diyor, bakanlar olacak diyor. Yazıyor bakanlarla ilgili siyasi, cezai sorumluluk nasıl olacak, yasama denetimi nasıl olacak, bakanlar hangi niteliklere sahip olacak, yemini nerede yapacak bu açıkça yazmıyor mu yazıyor. Sonuçta cumhurbaşkanı seçildikten sonra bir kişi ülkeyi yönetmeyecek yetki orada olacak ama o kişi yürütme yetkisini cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlarla beraber yapacak. Bugün de aynısı var sadece Bakanlar Kurulu ibaresi geçmiyor anayasada yoksa bakan ve cumhurbaşkanı yardımcısı var ve cumhurbaşkanı kararnamesiyle bunların işleyişi düzenlenecek. Ben cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçtikten sonra da Bakanlar Kurulu toplantıları yine olacak, yine istişareler olacak yine konuşulacak. Sanki şimdi öyle bir hava veriliyor ki milli savunmayla ilgili, milli eğitimle ilgili hiç bir araya gelinmeyecek. Bir kişi ne derse o olacak. Yok öyle bir şey.

HÜKÜMETİ MİLLET DIŞINDA KİMSE YIKAMAZ

Hepimizin bildiği Türkiye’de cumhurbaşkanı ile başbakanlar arasında yaşanmış bir sürü hikaye var. Demin söyledim Özal-Yılmaz, Demirel-Çiller, işte merhum Ecevit-Sezer, merhum Erbakan-merhum Demirel arasında yaşanmışlıklar o kadar taze ki bunların bütün bedelini Türkiye ödedi. Cumhurbaşkanlarıyla hükümetler arasındaki tartışmaların. Şimdi bu sistem bunu ortadan kaldırıyor. Neresi kötü? Şu anda diyelim zayıf iktidarlar olduğunda mesela bu sistem geldi 280 ile iktidar oldu bu iktidar cesur, güçlü kararlar alabilir mi? Sermayeyi veya güç odaklarını rahatsız eden ama milletin yararına olan tasarruflarla ilgili kararlar alabilir mi? Alamaz. İki tane milletvekilinin istifasıyla iki tehdit, şantaj, kasetle hükümetler dağılıp gitti. Türkiye’de bir sürü hükümet yıkıldı. Ama şimdi bu sistemde hükümeti millet dışında yıkacak güç yok. Yetkiyi millet veriyor Ankara’da başka bir yerde kimse hükümeti yıkamaz. Hükümet gücü milletten alıyor cesur kararlar alacak ve uygulayacak bundan da millet daima kazançlı çıkacaktır. Bundan yana milletin herhangi bir sıkıntısı olmayacaktır. Bu son derece önemli bütün bu tartışmaları, krizleri, kaosları sona erdirecek.

HEPİMİZ FANİYİZ AMA TÜRK MİLLETİ PAYİDAR

Şimdi eğer biz bunu bir şahıs için Tayyip Bey için istemiş olsaydık veya AK Parti’nin şahsı manevisi için istemiş olsaydık bizim bu sistemi istemiyor olmamız gerekirdi. Neden? Cumhurbaşkanı, hükümet, yasama Ak Parti’de. Biz bunu niye istiyoruz? Biz bunu Türkiye için istiyoruz. Diyoruz ki Türkiye’deki istikrar dönemleri geçici dönemler. Onar yıllık aralıklarla geliyor işte ilk defa bizim dönemimizde biraz uzun sürdü ama baktığımızda onar onar geliyor ve her zaman güçlü liderler döneminde oluyor. İşte Menderes’e bakıyorsunuz çok partili hayatta, işte Özal’a bakıyorsunuz öyle işte Tayyip Bey öyle. Bir dönem bakıyorsunuz işte sonra Türkiye yeniden istikrarsızlıklara yürüyor. Ak Parti kalıcı ilahini hay devam edecek bir parti değil, insanlar gibi. Hepimiz faniyiz gideceğiz. Ama Türkiye ve Türk milleti inşallah kıyamete kadar payidar kalacak. Onun için bu milletin sürekli güçlü iktidarlara, güçlü yasamaya siyasi istikrara ve bu bölgede dimdik her açıdan güçlü olarak yaşamaya ihtiyacı var. Bunu sistemin doğrudan sağlaması gerek.

GEÇMİŞ YÖNETİMLER DE İSTEDİ

Bakın Türkiye’yi yönetmiş veya yönetmeye talip olmuş insanların hemen hemen büyük bir çoğunluğu sistem değişikliğini söylüyor. Merhum Erbakan ile merhum Türkeş siyasi hareketlerinin başında tek başlı yürütmeyi istiyorlar. Ayrı yasama, ayrı yürütme ama tek başlı bir yürütmeyi ikisi de savunuyor. Şimdi rahmetli Özal ve rahmetli Demirel iktidarda belli bir süre kaldıktan sonra hem başbakan hem cumhurbaşkanlığı tarafında görev yaptıktan sonra bu mevcut sistemin Türkiye’ye nelere mal olduğunu, kaybettirdiğini gördükten sonra ikisi de ne yapıyor? Hükümet değişikliği sistemini ortaya koyuyor. Ama Sayın Rahmetli Özal ve Demirel’in sistem değişikliği istediği zaman bunu yapacak gücü kudreti yoktu o zaman istediler.

GÜCÜMÜZÜN ZİRVESİNDE TÜRKİYE İÇİN İSTİYORUZ

İlk defa Ak Parti kendi gücünün zirvesinde olduğu dönemde tek başına gücü yetmese bile her türlü gücü elinde bulundurduğu bir dönemde bunu Türkiye için istiyor. MHP’nin desteğiyle beraber bu büyük reformu milletin önüne getirdik. Bu bizim Türkiye için istediğimiz Türk milleti için istediğimiz bir sistemdir. Daima istikrar, güçlü iktidar olsun Türkiye krizlerle, kaoslarla boğuşmasın. Bu coğrafyada milletimiz ve devletimiz yasamasıyla, yürütmesiyle güçlü bir şekilde varlığını devam ettirsin diye istiyoruz. Yoksa yapamadığımız bir şeyi yapmak için istemiyoruz. Bu nihayetinde bizden sonra uygulanacak bir sistem. Bu sistemin bir özelliği de o.

SİYASAL AKTÖRLER SÜREKLİ DEĞİŞECEK

Kaybeden hemen 5 senede gidiyor. Kazanan 10 senede gidiyor ve bu sistem değişimi sürekli hale getiren bir sistem. Türkiye’yi yöneten siyasal aktörler sürekli değişecek. Kolay kolay kimse bırakmıyor ama bu sistemde ne olacak? 2019’da seçim oldu kaybeden siyasal bir aktör kendiliğinden çekilecektir. Kazanan da çok başarılı olursa 10 sene sonra çekilecektir. Kaybetti 5 sene sonra gidecek. Yani Türkiye her 10 yılda bir yeni siyasal aktörlerle yeni liderlerle karşılaşacak ve dinamizm ve değişimden de Türkiye daima kazanacaktır. Yani biz siyasal ve yönetimdeki değişimin sürekliliği için de bu büyük reformun kabul edilmesinin önemli olduğuna inanıyoruz.

GÜLEN İLE İLGİLİ STENİLENDEN DAHA FAZLA DELİL VAR

Bizim FETÖ terör örgütü ele başı Gülen ile ilgili ABD yetkili makamlarına gönderdiğimiz 4 tane iade dosyası var. 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili gönderdiğimiz geçici tutuklama talebi var. Bu geçici tutuklama talebine ilişkin dosya içerisinde yeteri kadar delil var. Zaman zaman ifade ediyorum, istenilenden daha fazla delil var. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız ve ilgili diğer bakan arkadaşlarımızın ziyaretlerinde ana gündemlerinden birisi bu oldu. Ben de bizzat ABD’ye gittim. Dönemin Adalet Bakanı sayın Loretta Lynch ile bu konuyu görüştük. Türkiye için bunun ne anlam ifade ettiğini anlattık. Hatta onlara ABD ve ABD halkı için Usama Bin Ladin ne anlam ifade ediyorsa, Türkiye ve Türk halkı için de Gülen aynı anlamı ifade ediyor, o yüzden bunun iadesi Türkiye ve Türk halkı için son derece önemli olduğunu söyledik. Şu ana kadar bir işlem yapılmadı.

DOSYALARIMIZ ADLİ MAKAMLARA GÖNDERİLMEDİ

Hiç olmazsa bizim geçici tutuklama talebimizin gereği yapılsın dedik. Onlar da bize şunu söylediler ‘Biz Türkiye’nin avukatlığını yapıyoruz, işimiz sağlam olsun istiyoruz. Reddedilmek istemiyoruz’ Biz de dedik ki ‘Bu dosyanın içindekiler kuvvetli deliller, belki şimdiye kadar geçici tutuklama talebi yapılan kişiler hakkında en güçlü delillere sahip dosya bu dosya. Eğer buradan bir geçici tutuklama çıkmayacaksa hiçbir dosyadan çıkmaz. Siz bizim talebimizi adli makamlara gönderin reddediyorlarsa onlar reddetsin. Kabul ediyorsa kabul etsin. Biz talebimize güveniyoruz. Gönderin dedik ama o günden bu güne bizim geçici tutuklama talebimiz adli makamlara gönderilmedi hala duruyor ve Obama döneminde zamana oynandı. ‘İş yapıyoruz, çalışıyoruz, çok güçlü olsun istiyoruz, biz de buna önem veriyoruz.’ laflarının ötesine gitmedi.

TÜRK YARGISININ ÖNÜNDE MİLLET ADINA HESAP VERMESİNİ SAĞLAMAK İSTİYORUZ

Bu terör örgütü delil karartma ve uydurma konusunda usta bir örgüt. ABD’nin elinde Pelsinvanya’daki görüşmelere ilişkin önemli deliller olduğuna ben inanıyorum. Daha önce de bunu ifade ettim. Çünkü böylesi bir örgütün ABD istihbarat birimleri tarafından takip edilmediğini düşünmek saflık olur. Hatta söyledim. Darbe teşebbüsüne ilişkin Adil Öksüz’ün oradaki istişareleri ve görüşmeleri ve başka kişilerle ilgili orada kayıtlar var mıdır? Olabilir. Çünkü ABD gibi büyük bir devlet böyle bir örgütü takip etmemesini ihtimal dışı görüyorum. ‘Bizden daha çok sizin elimizde bu örgütün oynadığı ispat eden deliller vardır’ diye söyledim onlara. Öncelikle geçici tutuklanmasını ve arkasından iadesini istiyoruz. Çünkü Türk yargısının önüne çıkarmak burada onun millet adına hesap vermesini sağlamak istiyoruz. Tabi bu geçici tutuklama talebine ilişkin dosyada henüz iadeye ilişkin adım atılmadı. O da atılacaktır. Önümüzdeki günlerde ABD yetkili makamlarına göndereceğiz. Soruşturma makamları böyle bir talepte şimdiye kadar bulunmadılar. Bulunduğu zaman biz onu da ABD yetkili makamlarına ileteceğiz.

YENİ BAKAN’A MEKTUP YAZDIM

Amerika’nın yeni Adalet Bakanı görevine başladı. Ben kendisine bir mektup yazdım. Önümüzdeki hafta da kendisiyle bir telefon görüşmesi yapacağım. Bu konuyu da görüşmemizde ele alacağız. Sayın Bakanı Türkiye'ye de davet edeceğim. Gerekirse bizzat kendim de bir kez daha gidip yeni Bakana da bu konuyu anlatacağım. Türkiye'nin beklentilerini, hassasiyetlerini birinci elden iletme imkanı olacak.

YARGI HIZLI ÇALIŞIYOR 

Yargı bana göre hızlı çalışıyor. 15 Temmuz’dan bu güne geçen zamana baktığınızda gerçekten çok yoğun geçti. Pek çok kişi hakkında adli tahkikat yapıldı, ifadeler alındı, tutuklamalar-tahliyeler oldu, gözaltılar oldu. Pekçok delil toplandı. Hem yazılı hem de elektronik ortama ilişkin deliller toplandı. Tabi bunların deşifresi, analizi, değerlendirmesi bütün bunlar zaman alan işler. Kamu oyunda bunlar iki dakikada çözülür gibi bir beklenti oluyor ama işin doğası gereği bu dijital verileri çözmeden, analiz etmeden ve diğer bütün delilleri değerlendirmeden atacağınız bir adım yanlış sonuçlara neden olabilir. Onun için yargı kılı kırk yararak bütün delilleri en iyi şekilde değerlendirerek hazırlıklarını yürütüyor. Şu ana kadar 1500 civarında dava açılmış durumda. Ana dava da önümüzdeki günlerde açılacaktır. Biliyorsunuz pek çok dava açıldı.

2017’DE FETÖ YARGILAMALARIN ÖNEMLİ BİR KISMI TAMAMLANIR

Darbe Teşebbüsüyle ilgili davaların irtibatı olanlar birlikte açılıyor ama daha ziyade lokal çalışılıyor. Genel Kurmay’a yapılan ayrı, meclise yapılan ayrı, özel harekata yapılan ayrı, Kulliye’ye yapılan ayrı, vatandaşlarımızın üstüne tankların sürülmesi, silahlardan ateş açılması ayrı dava konuları. Bunların hepsi ayrı ayrı dava konusu yapılıyor şu anda bu hem adil yargılamanın yapılması, hem de yargılamaların kısa sürede yapılması hem de kişilere daha fazla savunma imkanı verilmesi bakımından son derece önemli adımlar. Öyle zannediyorum ki 2017 yılı içerisinde ilk derece mahkemelerindeki yargılamaların önemli bir kısmı da tamamlanmış, İstinaf Mahkemesi aşamasına da geçilmiş olacaktır. Cumhurbaşkanına suikastle ilgili Muğla’da görülecek dava da 20 Şubat’ta yapılacak diye biliyorum.

 YOĞUNLUK VAR AMA SIKINTI SÖZ KONUSU DEĞİL

Şuanda bir düzenleme söz konusu değil. Ceza ve tutuk evlerinde de bir yoğunluk var. Bu bir gerçek ama şu anda kapasitemiz müsait bir sıkıntı söz konusu değil. İçeride olan tutuklu ve hükümlülerden her gün tahliyelerde oluyor. Çünkü kimisi cezasının infazı tamamlandığı için tahliye oluyor, kimisi tutukluluğuna gerek kalmadığını mahkemeler kararlaştırarak tahliyeler yapıyor. Bir yandan dışarı çıkanlar olduğu gibi bir yandan girenler de olmaktadır. Bu kendi içerisinde bir dengeyi de koruyor. Şuanda cezaevlerimizde yoğunluk var ama henüz bir sıkıntı söz konusu değil.

OHAL SÜRECİNDE ŞEFFAF DAVRANILIYOR

Türkiye’de OHAL ilanından bu yana geçen sürede yapılanlar milletin gözü önünde yapıldı. Türkiye demokratik bir ülke, şeffaf bir biçimde yapıldı. Ne yapıldıysa Resmi Gazetede yayınlandı. Eğer bir kişi kamudan uzaklaştırılmışsa herkesin gözü önünde yapılıyor aleni, şeffaf bir biçimde oluyor. Eğer bir dernek kapatılmışsa bunlarda aynı şekilde, üniversiteler kapatılmışsa onlarda aynı şekilde şeffaf bir biçimde bunlar yapılıyor. Bir defa Türkiye’ye ayıran bir yön bu gizli, kapaklı, saklı bir iş yapılmıyor.

KHK’LAR MECLİS KABULÜYLE YASALAŞTI

KHK’ların hepsi aynı şekilde TBMM’ye de gönderildi. Mecliste de bir yasama denetimi yapılması söz konusu. Bunların hemen görüşülmesini zorunlu kılan bir düzenleme yok. Ancak şuana kadar sayıda yanlışlık olmaz aklımda kaldığı kadarıyla 7 civarında bir KHK, TBMM’de görüşüldü. Gündem nedeniyle şuanda diğerleri henüz görüşülmedi. Ama önemli bir kısmı görüşüldü. Özellikle kamudan arındırmaları düzenleyen KHK’lar meclisin kabulüyle yasalaşmış oldu. Orda sadece Fetullahçı terör örgütüyle ilişkin düzenlemeler yok. Bütün terör örgütlerini kapsayan düzenlemeler var. Yani terör örgütleriyle irtibatı veya iltisakı olanların kamudan arındırılmasını düzenleyen hükümler var ve bu çerçevede atılmış adımlar var. Buna dair eleştiri yapanlar var. Olacaktır bunlar ama Türkiye Cumhuriyeti devleti, kamuda çalışanların anayasasına ve devletine sadakatini arama hakkına sahip. Avrupa Birliği ülkeleri de bunları sorgulamıyor. Kendileriyle bizim görüştüğümüzde de herkes şunu söylüyor: Her devlet çalıştırdığı kamu görevlilerinden sadakat arama hakkına sahiptir. Biz bu hakkı sorgulamayız ve değerlendirmeyiz de diyorlar. Nitekim Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra komünizmden ayrılan ülkelerin neredeyse tamamı arındırma politikaları izlediler, kanunlar çıkardılar ve Almanya’da sadece yaklaşık 500 bin civarında kişinin kamudan ilişiği kesildi. Bu başka ülkelerde de olağan şeyler.

OHAL İŞLEMLERİNİ İNCELEME KOMİSYONU KURDUK

Biz bu konuyla alakalı ikinci bir adım attık. En son çıkan KHK’lardan birinde OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu diye bir komisyon kuruldu. Üyeleri bugün yarın netleşecektir. O üyelerin 3 Başbakan tarafından, 1’i Danıştay, 1‘i Yargıtay tetkik hakimleri arasından HSYK tarafından, 1’i İçişleri Bakanı, 1’i Adalet Bakanının önereceği kişilerden oluşuyor ve özerk bir yapı. Bu OHAL döneminde kamudan ilişiği kesilen kişiler, kapatılan dernekler ve diğer işletmelerle, üniversitelerle ilgili her türlü itirazı, şikayeti inceleyecek, değerlendirecek ve ona göre bir karar verecektir.

KURUL, NASIL İŞLEYECEĞİNİ KAMUOYU İLE PAYLAŞACAK

Kurulun oluşumu bir ay içerisinde tamamlanmış olacak. Zannedersem sona doğru yaklaşıldı. Sonra bu kurul çalışma usul ve esaslarına ilişkin bir yönerge yayınlayacak. Neyi, nasıl yapacağına da Türkiye kamuoyuna da deklare etmiş olacak ve bu çerçevede işlemler yürüyecek. Bunun en önemli faydası nedir? Oda şu: KHK’larla yapılan düzenlemeler yargı denetimine kapalı bildiğiniz gibi bu OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’na müracaattan sonra bunların tamamına idari yargı yolu açılmış olacaktır. Çünkü bunların vereceği karar idari birer işlem olacaktır, ret yönünde karar verirse bütün vatandaşlarımız bunu İdari Yargıtay’a, İstinaf Mahkemeleri’ne, Danıştay’a, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruya ve AHİM’e götürme haklarını elde etmiş olacaktır. Burada yapılan çalışmalar esasında bu çerçevede yürüyor.

FETÖ’NÜN GİZLİ YAPISI NEDENİYLE OHAL UZATILDI

Terör örgütleriyle irtibat ve iltisak nedeniyle bunlar değerlendirmesi yapılıyor. Fetullahçı terör örgütü diğer terör örgütlerine benzemiyor çok farklı bir örgüt. Örgütün yapısı, işleyiş tarzı, kullandığı yöntemler bunlara baktığınız zaman bu örgütle mücadele için OHAL’in uzatılması gerekti. Atılması gereken adımlar var ve buna dair yapılması gereken işler var. Bu nedenle uzatıldı. Yeni dönemde ihtiyaç duyulması halinde elbette yine değerlendirilebilir. Ama bu örgütün giriftliği, yapısı, gizliliği, kullandığı yöntemler nedeniyle OHAL uzatılmıştır. Onun bilinmesini isterim.