Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kanal 24 Televizyonu canlı yayınında Melik Yiğitel’in sorularını yanıtladı. Bakan Bozdağ, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun iddialarına “Namuslu, şerefli bir insan olduğunu söyledin, biz de sizinle aynı kanaati paylaşalım. Gelin istifa edin. Söylediğiniz şeyi ispat edemediniz. Çünkü bu rutin bir yazışmadır.” diyerek cevap verdi.
Bozdağ'ın açıklamalarından başlıklar söyle:
KILIÇDAROĞLU’NUN YAPTIĞI ÇOK BÜYÜK BİR ÇARPITMADIR, MİLLETİ ALDATMADIR
Yargıya talimat iddiası ile ilgili bende merak ettim ilk açıklamayı duyunca acaba ne söyleyecek dedim. Çünkü bir iddia ortaya attı. ‘Eğer ben ispat edemezsem namuslu ve şerefli bir adamım görevden ayrılırım. Siz namuslu ve şerefli biriyseniz, görevden ayrılmak için söz veriyor musunuz?’ gibi çok kendi kendini bağlayan önemli bir iddiada bulundu. Ben Adalet Bakanı olarak merak ettim acaba ne söyleyecek diye. Elinde ne var. Ertesi gün elinde olanı açıkladı. Bir Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nden yazılan yazı. Yazının konusu suç duyurusudur. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Yardımcılığı’nın, Cumhuriyet Savcılığına gönderdiği yazının konusu suç duyurusu. Buradaki ‘gizli’ ibaresi normal yazışmalarda adettendir. Çok gizli aman kimsenin haberi olmasın diye değil. Kimsenin haberi olmasın denen şey Cumhuriyet Savcılığı’na yazılır mı? Bunlar dosyaya giriyor. Şikâyet edilen kişi hakkında suç duyurusunda bulunan kimse onlar bu dosyalara vakıf oluyorlar ve arkasından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bununla ile ilgili soruşturma başlatıyor ve soruşturmanın sonucunda da burada savcılık kavuşturmaya yer olmadığına dair karar veriyor. Bu ne biçim bir talimat ki, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunuyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bu talimata aykırı hareket ediyor, kovuşturmaya yer olmadığına karar veriyor. Bu Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çok büyük bir çarpıtmadır, milleti aldatmadır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan döneminde savcılıklara yapılan suç duyuruları sadece Genel Sekreterlikten yapılmıyor. Avukatlar vasıtasıyla da suç duyurusu var. Ben merak ettim acaba bundan önceki Sayın Cumhurbaşkanları döneminde yazılan yazılar nasıl diye? Onu da araştırmadım. Sayın Gül döneminde de önceki Cumhurbaşkanları döneminde de yazılan yazıların formatı aynı. Suç duyurusunu yapıyor, sonucundan da bilgi istiyor. Hep böyle. Devletin işleyişinde bu, rutininde olan budur. Adalet Bakanlığı’ndan herhangi bir yere yazı yazıldığında bu savcılığa yazılan yazı da olabilir herhangi bir yere de yazılan yazı olabilir. Yazıldığında orada da aynı şey şekildedir. Çünkü devlet yaptığı işlemlerle ilgili bilgi sahibi geri olmak ister. Ayrıca kaldı ki savcılık kavuşturmaya yer olmadığına dair karar verdiği zaman suç duyurusunda bulunan, ihbarda bulunan kişi kimse o kararı ona zaten kendisi gerisin geri tebliğ ediyor. Sadece Cumhurbaşkanlığı değil sokaktan herhangi bir vatandaşımız kendisine dair bir suç işlendiğini görürse veya herhangi bir suça şahit olursa bunlar ile ilgili vatandaşlarımızın tamamının savcılıklara suç duyurusunda bulunma hakkı vardır. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği Yardımcılığı’nın yaptığı suç duyurusuyla benim vatandaş olarak yaptığım suç duyurusu arasında hiçbir fark yok. Vatandaşlar suçları savcılıklara ihbar edebilir istediği zaman. Kaldı ki sonucunda da yer olmadığına dair karar veriyor. Bunlar devletin rutin yazışma formatlarıdır.
GELİN İSTİFA EDİN
Bülent Tezcan hataya düşüyor. Böyle hukukçulara danıştığı için Sayın Kılıçdaroğlu altından kalkamayacağı laflar ediyor. Sonra da altında kalıyor. Bende ifade ettim; ‘O zaman namuslu, şerefli bir insan olduğunu söyledin, biz de sizinle aynı kanaati paylaşalım gelin istifa edin. Söylediğiniz şeyi ispat edemediniz. Çünkü bu rutin bir yazışmadır.’ Kaldı ki önceki Cumhurbaşkanları döneminde de aynı var. Adalet Bakanlığı ile ilgili bir vekil dile getirdi. Adalet bakanlığı yazışmalarında da aynı usul var. Bakıyorsunuz aynı format aynı usül.
Adalet Bakanlığı Türkiye’deki bütün vatandaşlarımızın dilekçe gönderdiği yerlerden biridir. Cumhurbaşkanlığı’na da geliyor. Örneğin CİMER’den geliyor. Şimdi ben bunlara söylüyorum. Bilmiyorlar devlet yönetiminin nasıl olduğunu. BİMER’den başbakanlığa, CİMER’den Cumhurbaşkanlığına veya doğrudan Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa yazılan yazılar var. Adalet Bakanlığına yazılan yazılar var. Eğer bu yazılar bir suç isnadını içeriyorsa bakanlıklar bu yazıyı incelemekle görevli ve yetkili gereğini yapmakla görevli ve yetkili kimse oralara havale ediyor. Bize vatandaşlarımız pek çok konuyla ilgili binlerce dilekçe gönderiyor. Bizim ilgili birimlerimiz bu dilekçeleri inceliyor. Eğer suç soruşturması ve kovuşturmasıyla ilgili bir şey ise Ceza İşleri Genel Müdürlüğümüz var, hukuk yargılamalarıyla ilgili bir şey ise Hukuk İşleri Genel Müdürlüğümüz var. Onlar bunu inceler ona göre ilgilisine göre kimi ilgilendiriyorsa o dilekçeyi oraya gönderir. Bu vazifesidir bunun, görevidir. Böyle bir dilekçe geldi gereğinin takdir ve ifası diye gönderir. Bu emir ve talimat değil, yazışmaların formatıdır bu. Peki, neden böyle yapıyorlar? Cehaletten yapıyorlar ya da aldatmak için yapıyorlar. Halkın kafasını karıştırmak için bilerek yapıyorlar. Uzun süre devlet yönetiminden uzak olunca Cumhurbaşkanlığında yazışmalar nasıl bilmiyorlar, Bakanlıklarda yazışmalar nasıl bilmiyorlar.
KENDİSİNİ TEKZİP EDEN BELGE ORTAYA KOYDU
Ben Kılıçdaroğlu’na istifa çağrısı yapıyorum. Çünkü Kemal beyin iddia ettiği şey kendini bağladı ve iddiasını doğrulamak için ortaya koyduğu belge de kendisini tekzip eden belge. Bu bir talimat değil. İnsan şuna bakar; burada suç duyurusu yapıyor. Sonucundan bilgi diyor ya işte talimat veriyor. Ne diyor? Ceza mı ver diyor? Bunu hemen al şöyle yap böyle yap mı diyor. Yasalar böyle bir suç işleyen ile ilgili neyi emrediyorsa usul kuralları onu yap diyor. Şu kararı ver, bu kararı ver demiyor. Ne yapmış savcılık? Yasanın emrettiği şikâyeti işleme koymuş, ihbarı işleme koymuş ondan sonra da gereğini yapmış. Ne diyor? Davacı Kamu Hukuku, ihbar eden Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği, mağdur Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı. Şüpheliyi veriyor ve arkasından da savcılık bununla ilgili bununla ilgili takipsizlik kararı veriyor. İnceliyor, soruşturuyor her şeyi yapıyor. Açıklanan nedenlere unsurları oluşmayan müspet suçtan şüpheli hakkında kamu adına kavuşturmaya yer olmadığına diyor, karar veriyor. Cumhuriyet savcısının da imzası var. Kılıçdaroğlu talimat verdi diyor. Peki, talimat vermiş olsa böyle bir karar çıkar mı? Bu rutin bir iştir. Suç ihbarında bulunmak her vatandaşın yapabileceği bir iştir. Nitekim vatandaşlarımız ihbarda bulunuyor, şikayetlerde bulunuyor ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği de Cumhurbaşkanlarıyla ilgili bir suç olduğu zaman ihbarda bulunmak onların kendi yapması gereken asli işlerden bir tanesidir. Ayrıca Cumhurbaşkanlığına CİMER üzerinden doğrudan gelen binlerce rakamını bilmiyorum belki milyonlarca yazı oluyor. Onları da Cumhurbaşkanlığı ilgili yerlere havale ediyor.
YOLDA YÜRÜYEREK MAHKEME KARARI DENETLENMEZ
Kılıçdaroğlu’nun Enes Berberoğlu ile ilgili kararı tanımıyoruz demesi suç oluşturmaz. Bu bir eleştiridir. Ben bu karar ile ilgili kararı doğru bulmuyorum diyebilir, yanlış diyebilir, eksik diyebilir. Bunların hepsi bir eleştiri. Ama şunu diyemez; ‘Bu kararı verenler sarayın sopasıdır, sarayın tetikçisidir. Bu kararı verenler çetedir. Bu kararı verenler onursuzdur. Bunlardan yargıç olmaz.’ Bu sözler hakarettir, tehdittir ve aşağılamadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına baktığınızda ne yapıyor? Yargı görevi yapanlara hakaret ediyor, tehdit ediyor. Hem hakaret hem tehdit bizim kanunlarımızda çok açıkça suç. Ben sadece bir tanesini söyledim. Geçen Yüksek Seçim Kurulu Sayın Başkanı ve üyeleri ile ilgili yaptığı açıklamalar var. Benim okurken yüzüm kızarıyor. Ama Türkiye’nin ana muhalefet lideri kalktı orada neler söyledi. Diyor ki; “Yüksek Seçim Kurulu’nda görev yapan 10 hakim yasalara uymamışlardır. Yasalara uymayıp eylem yapanlara, yasalara aykırı karar verenlere bizim hukukumuzda “Çete” denir. Orada oturan, karar veren 10 yargıç, yargıç değil Yüksek Seçim Kurulu’nun çetesini oluşturmaktadır. Ben, bir yerden emir alırım, bir tek adamdan emir alırım, oradan talimat alırım. Onun önünde iki büklüm eğilirim. Benim cüppemde ilik de var, düğme de var diyor. Ben hâkim değilim, ben çeteyim ve başımdaki kişi de çete reisiyim diyor. Senin çeteliğini göstereceğiz sana. Yargıç dediğin onurlu bir insandır; kimsenin önünde eğilmez; yasaları uygular, hukukun üstünlüğüne inanır. Gerdan kıran adama yargıç mı denir? Kanunları ben tanımam diyen insana yargıç mı denir? Birer çete mensubunun üyeleri olarak tarihe geçecek onlar, birer çete mensubunun üyeleri olarak.” diyor. Şimdi Yüksek Seçim Kurulu’nun Başkanı ve üyeleri hepsi çok saygın insanlar. Yargıtay’dan, Danıştay’dan seçilerek geliyorlar ve dünya görüşleri de birbirinden çok farklı insanlar. Sayın Kılıçdaroğlu gibi düşünenler de var, onun gibi düşünmeyenler de var. Bu kadar iyi yetişmiş saygın ve ahlaklı görevlerini dürüst yapanlara Türkiye’nin ana muhalefet partisi liderinin söylediklerine bakın. Bütün yargıya hakaret ediyor, yargı görevi yapanlara hakaret ediyor. İstediği gibi bir karar çıktı o yargıcı övüyor. İstemediği gibi bir karar çıktı o yargıcı yerin dibine geçiriyor, tehdit ediyor, hakaret ediyor. Bizim hukukumuzda tehdit de suçtur, hakarette suçtur. Sayın KIlıçdaroğlu bu yaptığı hakaret ve tehditlerle suç işlemektedir. Tabi ayrıca da yargılama süreçlerini etkilemeye teşebbüs de hukuka aykırı yol ve yöntemler de suçtur. Yargı kararlarının denetiminin yolu bellidir. İtiraz yoluyla bir kararı denetleyebilirsiniz, istinaf yoluyla denetleyebilirsiniz, temyiz yoluyla bireysel başvuru yoluyla, AHİM yoluyla denetleyebilirsiniz. Yolda yürüyerek mahkeme kararı denetlenmez. Sokaklarda mahkeme kararı denetlenmez. Çünkü bu ilkel bir anlayışın ifadesidir.
SUÇUN İŞLEYENİN SIFATINA GÖRE BAĞIŞIKLIK OLMAZ
Enes Berberoğlu ile ilgili konu yargıda olduğu için ben Adalet Bakanı olarak işin muhtevasına girip Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı yanlışı yapmak istemem. Bunu doğru da görmem ama şu kadarını ifade etmekte fayda görüyorum. Mahkemeler görevlerini yaparken anayasaya, kanun, hukuka uygun kararlar verirler. Hakimler de bu kararları oluşturur ve anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle kararlarını oluştururlar. Neye bakar hakimler? Dosyaya bakarlar. Dosyadaki delilere bakarlar. Tarafların savunmalarına, iddia makamının iddiasına bakarlar ve ona göre bir karar verirler. Şimdi bu dosyayı inceleyen heyet, iddianameye bakıyor, sanığın savunmasına bakıyor, dosyadaki delilere bakıyor ve ona göre suçun nitelendirilmesini yapıyor ve nitelendirmeye göre de cezayı takdir ediyor. Suçu kim işlerse işlesin o suçun işleyenin sıfatına göre bağışıklık olmaz. Milletvekillerine tanınan bağışıklık bellidir. Kürsü bağışıklığıdır. TBMM Genel Kurul kürsüsünde ve meclis faaliyetleri çerçevesinde siz bir şey yaparsanız o zaman onun mutlak bir cezai bağışıklığı vardır. Ama onun dışında bir milletvekili suç işlediği zaman bunun bir cezai bağışıklığı yoktur. Ben bir milletvekili kalktı adam öldürdü. Bir milletvekili adam öldürdü vekil diye buna ceza takibat yapılmayacak mı? Elbette yapılacak. Başkaca suç işledi cezai takibat yapılmayacak mı? Elbette yapılacak. Kaldı ki dokunulmazlıklar biliyorsunuz milletvekilleriyle ilgili anayasa 1983’te var. Neden? Vekiller görevlerini çok rahat yapsınlar diye var. Parlamentoda dokunulmazlıklarla ilgili tartışmalar oldu. Yine hatırlarsanız dokunulmazlık konusunda CHP’nin söylediği çok ileri sözler var. Hepsini tamamen kaldıralım, şöyle yapalım, böyle yapalım şeklinde ve bu dokunulmazlıklar gündeme gelmeden önce de hem HDP hem CHP getirin hepsini kaldıralım dediler. Hatta HDP’liler meclis başkanlığına 25. dönemde dilekçe verdiler “Biz bunların kaldırılmasını istiyoruz”. Hatta bazıları milletvekillerinden adaylık sürecinde taahhütname aldılar. Şimdi bütün bunlar ortada. Meclise geldi dokunulmazlıkların kaldırılması bir anayasa değişiklik teklifi olarak. Ek madde konmak suretiyle yapılmak istendi. AK Parti ‘Dokunulmazlıkların mecliste dosyası olan herkes için kaldırılmasını istiyoruz’ dedi. Ayrım yapmadı. Kim varsa herkes için kaldırsın. Ak Partili, MHPli, CHPli, HDP’li, bağımsız hepsi için dedi. MHP’de aynısını söyledi. Buna HDP karşı çıktı açıkça ama CHP hem karşı çıktı hem de son oylamada anayasa değişikliğinin 367 ile parlamentodan geçmesini sağlayacak desteği CHP verdi. Siz hem bütün suçlar için dokunulmazlık kaldırılsın diyeceksiniz ve kaldırılacak. Bu sürece de omuz vereceksiniz son kısmında o zaman dokunulmazlık kalkınca olacak şeyler belli. Soruşturmalar kaldığı yerden yürür. Davalar kaldığı yerden yürür. Tutuklamayı gerektiren bir şey varsa tutuklanabilir. Mahkûmiyeti gerektiren bir şey varsa mahkûm olabilir. Bu sürecin hem önünü açacaksın sonra da süreç işleyince neden böyle oldu diye şikâyet edeceksiniz.
MİT TIRLARI HADİSESİ TÜRKİYE’YE İHANET PROJESİDİR
FETÖ terör örgütü aldığı taşeron görev çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti devletini teröre yardım ve yataklık eden, destek veren bir ülke olarak göstermek için yargının içindeki FETÖ’cü hakim-savcılar ve Jandarmadaki, istihbarattaki FETÖ örgüt mensuplarının işbirliği içerisinde başlayan bir süreç var orada. Neyi yapmak istiyorlar? Bir Türkiye’yi teröre yardım eden ülke konumuna koymak, iki Türkiye’yi yönetenleri bu nedenle uluslararası mahkemelerde yargılatmak, üç Türkiye’ye terör nedeniyle uluslararası bazı yaptırımların uygulanmasının önünü açmak. Baktığımızda böyle bir gerekçe çok net ortada gözüküyor. Adana’da büyükelçilerin toplantı yaptığı bir dönemde de bu yapılıyor. Şimdi düşünün. Siz bir ülkeyle ilgili böyle bir iftirayı ortaya atıyorsunuz. O iftirayı doğrulamak için o ülkenin yargısı, emniyeti, jandarması harekete geçiyor ve sizin iftiranızı doğrulayan bir takım şeyler ortaya koymaya çalışıyor. O zaman ne yapıyorsunuz? Bak işte Türk yargısının verdiği karar var, bak işte Türk hukukuna göre alınmış bir durum var Türkiye buradan şöyle olacak böyle olacak şeklinde bir yönlendirme var. Bu çok net bir şekilde MİT tırları hadisesi vatana büyük bir ihanet hadisesidir. Ben o gün akşam o dönemdeki başsavcıyı yaptıklarıyla ilgili aradım. Fakat daha sonra görüntüleri izleyince o MİT mensuplarımıza yapılan hakareti ve muameleyi görünce benim kanım dondu. Ben bir Türk vatandaşı olarak çok zedelendim, çok incindim. Bu bir düşmanın dahi yapamayacağı bir iştir. Savaşta dahi yapılmayacak bir iştir. Şimdi senin bir yandan yargının içindeki terör gurubu üyeleri, ordunun içindeki o zamanki terör mensupları ve emniyetin içindeki terör mensupları bir araya gelmişler bunu yapıyorlar ve kanunları da çiğneyerek ihanet yapıyorlar. Efendim benim yetkim var, şuyum var buyum var. Yetkisi olan her şeyi memlekete ihanet maksadıyla kullanarak bunu yapıyor. Buradaki şey bu. Türkiye’nin Suriye ile olan hadiselerden dolayı yaptıkları ortadadır. Hem bu Suriye’nin meşru muhalefetine karşı uluslararası toplumla işbirliği içerisinde Türkiye ne yapıyorsa onun hepsini yapan ülkeler de biliyor. Ben bu tartışmanın içerisine haklı haksız bandından girersem yanlış olur ama şu kadarını söyleyeyim. Bir örgüt üyesi adına suç işlediği zaman zaten örgüt üyesidir. Oradan bir ceza alır ama insanlar örgüt üyesi olmadan da örgüt adına suç işlemiş olabilir mi? Olabilir. TCK’nın 220. -221. maddelerine bakıldığında bunu ifade ediyor. Orada da bunu görmek mümkündür. Bu MİT tırları hadisesi Türkiye’ye ihanet projesidir. Bunun mimarı FETÖ’dür. Bu projeye destek olan herkes de FETÖ’ye yardımcılık yapıyor. Türkiye’yi suçlamak için Türkiye’yi uluslararası alanda mahkum ettirmek için yapıyorlar. Vatanını seven, milletini seven, devletini seven hiçbir siyasetçi hiçbir kişi kendi ülkesinin uluslararası alanda mahkum edilmesine yol açacak bir sürece kim ne derse desin destek vermez, veremez vermemelidir.
BU FİKRİ ACZİYETİN İFADESİDİR
Sayın Kılıçdaroğlu Türkiye’nin ana muhalefet lideri amenna. Milletimiz patisini ana muhalefet yaptı oda onu lideri. Üslubuna bakıyorsunuz işte yargıya karşı küfür ve hakaret bir düşünce yok. Bir basitlik var. Bir ana muhalefet lideri eleştiri yapamaz mı? Yapar. Küfür etmeden yap, tehdit etmeden yap. Adam küfür etmeden, hakaret etmeden, tehdit etmeden konuşamıyor. Bu fikri acziyetin ifadesidir. Kendine güvenen, fikrine güvenen kişi hakarete, tehdide, küfre başvurmaz. Ne yapar? Oradan kullanır.
FETÖ’NÜN MÜDAFİLİĞİNİ YAPIYOR
Bakın bir tablo çizmek istiyorum size. Biz dershane ile ilgili konuyu gündem getirdik Türkiye’de 2013 yılında. Dershanelere kim karşı? FETÖ karşı. Peki, siyasette bunun karşısında kim durdu? CHP durdu. Çıkardık kanunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdü ve iptal yedi. 17-25 Aralık süreci oldu. Türkiye’ye yargı ve emniyet içerisindeki FETÖ terör örgütü mensupları darbe vurdu ve hükümete hukuk yoluyla darbe teşebbüsünde bulundu. O zaman bu darbe teşebbüsünde bulunan çevrelerin ortaya attığı düzmece, kumpas, montaj kasetleri getirip TBMM partinin gurup salonunda canlı yayında kim yayınladı? Onlar yayınladı. Bunların hepsi suç. Dışarıda niye yapmıyor? Soruşturma gizli, suç olacak. Onun için ana muhalefet lideri getirdi bir terör örgütünün operasyon yapıyor Türkiye’de meşru hükümete karşı her türlü hukuk ilkelerini çiğneyerek bunu da hukuku kullanmak suretiyle yapıyor ve şimdi ana muhalefetin lideri demokrasiye, hukuka sahip çıkacağına buradaki iftiraları, kumpas, montajları alıp getirdi. CHP gurup genel kurulunda bunları dinletti. Bütün Türkiye buna şehitlik etti. Kime yardım etti? Demokrasiye mi yardım etti? Hukuka mı yardım etti? FETÖ terör örgütüne mi? çok açık arkasından MİT tırları hadisesi oldu 19 Ocak. O günden bu güne o MİT tırları konusunda FETÖ ne düşünüyorsa CHP aynısını düşünüyor mu, düşünmüyor mu? Hala sayın genel başkan FETÖ’nün söylediklerinin avukatlığını en üst düzeyde yapıyor mu, yapmıyor mu? Arkasından biz HSYK’yı getirdik yargı işgal altında. HSYK kanunu değiştirelim dedik. Buna en büyük direnci kim gösterdi? CHP gösterdi. Mecliste gösterdi. Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Bazı televizyonlara, gazetelere kayyum atandı. Milletvekilleri gitti orada kayyumlar görevi teslim almaya geldiğinde ona karşı FETÖ’cülerle birlikte hareket etti. Darbeyi hep beraber yaşadık 80 milyon bu darbenin şahididir. İçinde yaşadık. Ben mecliste konuşurken başıma bomba atıldı. Yanımda CHP’li arkadaşlarım da vardı. Sayın Levent Gök vardı. Sayın Bülent Tezcan vardı, diğerleri vardı, MHP’li arkadaşlar vardı. Hep beraberdik. Bombayı beraber yedik biz. Beraber yaşadık o gün ne olduysa ve bizim şahitliğimizde oluyor hepsi ama FETÖ terör örgütü elebaşı terörist başı Gülen darbenin başarısızlığını öğrendikten sonra ilk açıklamayı o yaptı. Tiyatro dedi. Daha sonra kontrollü darbe şeyi geliştirildi. Amerika’dan buraya bir takım yazılar, mailler gönderildi ve ondan sonra bir baktık. İlk kontrollü darbe açıklamasını Türkiye’de yine Sayın Kılıçdaroğlu yaptı ve şuanda FETÖ’nün projesi olan kontrollü darbe iftirasını Türkiye’de genel başkan düzeyinde müdafiliğini yine Sayın Kılıçdaroğlu yapıyor.
YÜRÜYÜŞÜ GERÇEKTEN BERBEROĞLU İÇİN Mİ YAPIYOR
Sayın Kılıçdaroğlu bu yürüyüşü gerçekten Berberoğlu için mi yapıyor, yoksa başka hesapları da burada var mı? Onu açıklaması lazım. FETÖ için yapıp yapmadığını da açıklaması lazım. FETÖ’cülere ümit olsun diye yapıp yapmadığını da açıklaması lazım. Baktığınızda burada herkesin gözü önünde olan şey. Ya öngörüsüzlükten yapıyorlar ya cehaletten yapıyorlar. Yani bu kadar etkin ve yetkin görevlerde olan bunca siyasal birikim, tecrübe sahibi olan insanlar için bunu söylemek doğru olabilir mi? Olmaz. Ama buradan çok net bir şekilde gözüküyor ki bu terör örgütünün projeleri AK Partiye belki zarar verebilir, hükümete buradan bir darbe indirebiliriz diye alıp onları kullanıyor. Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur. O terör örgütlerinin ortaya attığı iftiralara siyaset kendi kendine karşı durması ve onları kullanmaması lazım. Onlara karşı durması lazım. Ama şimdi durmuyor. Darbe ile ilgili komisyona muhalefet şerhi korken bile bunları söylüyor. Peki, anlatıyor burada anlattığı bir şey var mı? Bir şey yok. Aynen şu talimat meselesinde de olduğu gibi rutin... Şimdi Kılıçdaroğlu da söylüyor. İşte diyor; savcı niye görevden alındı? Savcı orada git sor. Bende buradan çağrı yapıyorum ilgili savcı arkadaşa, niçin görev değişikliği yapıldığını lütfen açıkla. Kendi de açıklayabilir. Başsavcı değişmiş, yeni başsavcı gelmiş her yerde yeni iş bölümü yapıyor, kendi çalışma arkadaşlarıyla birlikte. Her yerde rutin olarak yapılan iş bu. Rutin olan bir işte, efendim bunlar çıkarıyordur. Ben buradan söylüyorum. Adalet bakanı alarak söylüyorum, HSK başkanı olarak söylüyorum. Hiç kimde bizim şu iddianamenin şuraya geliyor, buraya gidiyor, şuara gitsin diye müdahale ettiğimi söyleyemez, kimsede gösteremez böyle bir şeyi. Yok, böyle bir şey çünkü. Biz darbeyle ilgili her konunun en geniş kapsamda araştırılmasını, her noktaya ulaşmasını, nereye kadar gidiyorsa bir karanlık kalmasın bütün gerçek ortaya çıksın. Bizim bütün dediğimiz o. Böyle bir şey olabilir mi? Darbeyi yiyen benim, o gece şey yapan benim. Düşün şimdi adam diyor ki ben şimdi Adalet Bakanı’yım orada konuşuyorum nasıl bir kontrol ki oraya bomba atıyor. Altında bir sürü arkadaşlarımız var, meclis başkanımız o gün var, bizler varız, başka arkadaşlarımız var ve kendimizi bombalatıyoruz. Yani Külliye’de bütün bir sürü milletvekili var orada. Vatandaşlarımız var orada herkes var, böyle bir saçmalık olabilir mi? Allah’tan korksun, Allah’tan korkmuyorsa kuldan utansın.