Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Beştepe Kültür ve Kongre Merkezindeki 19. Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları Kura Töreninde konuştu.
Bakan Bozdağ’ın konuşmasından başlıklar şöyle:
YARGI BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIYA GÜVEN
Ben, mesleğe yeni başlayacak olan hakim ve savcılarımıza, bir kez de bu grup içerisinde ifade ediyorum ki vicdanınız daima Anayasamıza bağlı olsun, kanunlarımıza bağlı olsun, hukuka bağlı olsun. Göreceksiniz verdiğiniz her karar doğru olacaktır. Ve insanlar, aleyhine en ağır iddianameleri tanzim etseniz dahi, sizin vicdanlı oluşunuzdan, kurallara sadakatinizden, bağlılığınızdan dolayı, size sadece saygı duyacaklardır. Onun için de vicdanımızı nereye bağlayacağımızı, nerede tutacağımızı çok çok iyi bilmemiz lazım. Hani bazen diyorlar ya vicdan yolsuzluğu, işte vicdan yolsuzluğu anayasa, yasa ve hukuktan korkmakla ortaya çıkar. Fetöye veya başka başka terör örgütlerine eğer bağlı bir vicdan olursa, işte o vicdandan hayır çıkmaz, adalet çıkmaz, doğru bir şey asla çıkmaz.
Değerli hakim ve savcılarımız, yargıya güven konusunda Türkiye’de çok ciddi tartışmalar yapılıyor. Bu tartışmaları hepimizin yakın takip etmesi ve bu tartışmaları sona erdirecek kararlar alması, adımlar atması lazımdır. Eğer biz, yargıya güveni tesis edecek kararlar alamazsak, o zaman bu konunun yargıya bakışı, zedelendiği gibi, adalete olan inancı da zedelenir. Onun için biz yargıya bakışı değiştirecek adımları hep beraber atmamız lazım. Yargıya güveni hep beraber inşa etmemiz lazım. Yargıya güven nutuk atarakinşa edilemez. Yargıya güven, twitterdan, sosyal medya hesaplarından, hakim ve savcıların birbirine yazışmalarıyla asla inşa edilemez. Yargıya güven, hukuk dışı kararlarla da inşa edilemez. Demin de ifade ettim, yargıya güven ancak, anayasa, yasa ve hukuka uygun bir vicdan ile verilecek adil kararlarla inşa edilecek. Bunu asla unutmamalıyız. Medya ile ilişkilerimiz son derece önemli. Biz, yargının aleyhine oluşan algı operasyonlarını ve algıları ortadan kaldırmak, etkisizleştirmek için, basın sözcülükleri kurduk, neden kamuoyuna olay intikal ettiği, yanlış anlaşılabiliyorsa, böyle bir durumda, ne yapacak ilgili yerler, savcılıklarımız, mahkemelerimiz, adalet komisyonlarımız, basın açıklaması yapmak suretiyle, o yanlışın doğrusunu tamamlayacaklardır. Doğruyu paylaşacağız ki yanlış hükümler olmasın. Doğruyu paylaşacağız ki yanlış doğru yerine ikamet edilmesin. Bunu, basın sözcülükleri vasıtasıyla yapmamız lazım. İşte bir terlik attı, anneniz kadar ceza verin diye haberler yapıldı. Bunun üzerine ne yapacak, ilgili yer hemen bir açıklama yapacak. Olayın aslı gazetenin yazdığı gibi değildir, olayın aslı şöyledir veya gazetenin yazdığı doğruysa, biz şu gerekçeyle bunu yaptık diye bunun bir izahı lazım. Ama bu hakim ve savcılara, eğer siz bir savcı olarak siz veya hakim olarak siz verdiğiniz her karardlaran sonra, basına o kararın ne anlama geldiğini açıklama ihtiyacı duyuyorsanız, bilin ki yanlış karar alıyorsunuz. Kararınız doğru olabilir, o zaman bilin ki gerekçeniz yanlış. Çünkü esasında verilen gerekçeler, yazılan gerekçeler, o karara karşı olanları, o kararın doğruluğuna ikna etmeye yetmelidir. Eğer bizim gerekçemiz yetmiyorsa, gerekçemiz yanlış ya da kararımız yanlış. Onun için ben mesleğe yeni başlayan siz değerli hakim ve savcılarımıza diyorum ki öyle gerekçeler yazın ki basın açıklaması yapma ihtiyacını hayatınız boyunca asla duymayın. Ben kararımı verdim, gerekçemi yazdım, merak eden oradan okur alır ve okuyanlar ikinci defa dönüp ne demek istiyorsunuz diye size sormasın. Onun için iyi gerekçeler yazmanızı ben hepinizden özellikle rica ediyorum. İddianame yaparken hazırlarken de aynı şekilde mütalaa hazırlarken de aynı şekilde, hakim olduğunuzda karar verirken de aynı şekilde, hareket etmekte çok ama çok büyük fayda var. Lekelememe hakkı, savcılarımızın üzerinde duracağı ve koruyacağı en önemli haklardan. Siz bir insan gidip soruşturmadan numara verip esasa kaydeder etmez bizim hukukumuzda insanlar şüpheli olur. İkna edebilmenin hükmü ise gazetelerle televizyonlarla onunla mümkün. Sonra takipsizlik verdiniz, sizin verdiğiniz takipsizliği kimse görmedi. Kamu davasının açılmasını, ertelenmesini karar verdiniz, bunu da kimse görmedi. Onun için savcıların lekelenmeme hakkı konusunda üzerine düşen sorumluluk, herkesin üzerine düşenden bin kat daha fazla büyük bir konu. Esasa kaydetmeden önce mutlaka tahkik edin. Esasa kaydetmeye değer mi değmez mi? Her söyleneni kaydettiğinizde çok büyük sorunlarla karşı karşıya kalırsınız. İnsanları zorla ifadeye çağırmadan önce, ifadeye çağırmaya gerek var mı yok mu bunu iyi inceleyin. Hemen birileri gelir gelmez arkasından alın getirin bana şu adamı dediğinizde bilin ki iyilik yapmıyorsunuz, adalete hizmet etmiyorsunuz. Belki itiraz kabul edilecek, belki pek çok yalan vardır, belki yargıyı kullanarak birbirlerini karalamak istiyordur. Onun için ne yapacağız, o dilekçeyi alacağız, onunla ilgili şöyle bir bakacağız. Bu iddialar nedir, ne değildir, elimizdeki kaynaklarla, onun marifetiyle, bana şüpheli diye gitmeden onu çağırmadan, bir olayı incelemek lazım. Ondan sonra siz eğer şüpheliyi çağırmaya gerek duyuyorsanız, şüpheliyi ondan sonra çağırın. Çünkü bizim ceza muhakememiz, sanıktan delile değil, delilden sanığa giden bir esası gerektirir. Bu esası yaşamak bizim elimizde. Tersine çevirmeniz, o da büyük bir yanlıştır. Onun için diyorum ki lekelenmeme hakkı masumiyet karinesi kadar önemli, hatta bundan daha haklı bir haktır. Bunu savcılarımızın koruması son derece önemli. Ben bütün savcılarımıza, bu noktada hassasiyet göstermelerini her zaman istiyorum. Yeni başlayacak savcılarımızdan da benim en önemli isteklerimden birisi budur. Sadece benim değil esasında, bu her bir vatandaşımızın ortak hissi.
YARGI MENSUPLARININ SOSYAL MEDYADA SİYASİ PAYLAŞIMLARI
Bir başka konu, değerli arkadaşlar, sosyal medya, sanal dünya esasında yalan bir dünya. Bu yalan dünyaya girdiğinizde, güvenilirliğinizi de bitiriyor. Ben kendi adıma söylüyorum, bir hakimin savcının sanal dünya denilen siyasal ideolojik paylaşımlar yaptığını görünce, fevkalade rahatsız oluyorum. Bir davam olsa, o hakimin düşmesini asla istemem, o savcının düşmesini asla istemem. Eğer siz çok başarılı hakim ve savcı olmak istiyorsanız, siyasal görüşlerinizle, siyasi fikirlerinizle ideolojilerinizle, sanal medyadaki yalan dünyanın peşinden koşmakla değil, demin ifade ettim, adil doğru kararlar verdiğinde paylaşım yapmalısın.Onun için ben sanal medyayı kullanmayın demiyorum. Ama lütfen sanal medyada siyasi paylaşımlar, hakim ve savcılarımız yapmasın. Benim ifade hürriyetim var, amenna hepimizin ifade hürriyeti var. Ben siyasi görüşünü medyada paylaşan hakimden de korkuyorum, savcıdan da korkuyorum. HSYK başkanı, adalet bakanı, yetkim olsa siyasi görüşünü medyadan paylaşanı 1 saat değil, 1 saniye bu meslekte ben tutmam. Cübbesini alır, sen git partilere üye ol, hangi partide siyaset yapıyorsan yap. Emin olun, benim bir tane paylaşı gördüğümde, benim anayasal yetkim olsun, tek bir paylaşım gördüğümde ben onun meslekte 1 saniye kalmasına izin vermem. Ama benim böyle yetkim yok. Hem siyasetçi hem bir bakan olarak diyorum ki mesleğe yeni başlayacak genç arkadaşlarıma, lütfen siz bazılarının yaptığı bu yanlışa düşmeyin. Onun için bunu yaptığınızda bilin ki size olan güven zedelenir. Eğer insanlar bu hakim falan görüşte, bu savcı filan görüşten diye, davaları getirirken, şikayet yaparken veya kovuşturmayı takip ederken, düşünmeye başladıysa, orada hukuksuzluk komple başlamıştır, buna bizim fırsat vermememiz lazım. Buna bizim meydan vermememiz lazım. Onun için de ben bütün arkadaşlarımdan, bu konularda özellikle hassasiyet göstermelerini, kendilerinden rica ediyorum. Kendiniz için hassasiyet gösterin. Hukuk için hassasiyet gösterelim. Adalet için hassasiyet gösterelim. Yargıya güven için lütfen ama lütfen hassasiyet gösterelim.
HDP MİLLETVEKİLLERİNİN İFADE VERMEYE GİTMEMESİ
Hukukun işlemesi, doğru işletilmesi, hepimizin vazifesi. Ama en önce yargı görevi yapanların, hukuku doğru işlettiğimizde bizim doğru işler yapmamızdan rahatsız olanlar elbette ki olacaktır. Ama değil mi ki bizim yaptığımız iş, anayasa ve yasalarımıza uygun kullandığımız tahkir hakkına uygunluğunun gereği olarak yerinde ve zorunluysa o zaman hiç endişe etmeye mahal yok. Bakın, Türkiye’nin son günlerde yaşadığı tartışmaya geldiğimizde işte burada tam bunu görüyoruz. Savcılarımızın bir soruşturma yaparken, şüpheli durumda olan kişileri, ifade için çağırması, anayasal bir gereklilik midir, yasal bir gereklilik midir, gerekliliktir. Çağırdığı zaman her vatandaşın gidip ifadesini vermesi, hukuk devletinin gereği midir, gereğidir. Hukuka saygımız varsa, gidip ifade vereceksiniz. Çağrıyı eleştirebilirsiniz, kızabilirsiniz, şöyle diyebilirsin, böyle diyebilirsin ama sonunda gidip onun gereği neyse onu yapmanız lazım. Bildiğiniz gibi, 20 Kasım’da milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldıran bir anayasa değişikliği olacak. Daha doğrusu, anayasamıza bir madde eklendi. Ne getiriyordu madde, seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen milletvekilini, meclisin kararı olmadan tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz kuralını dokunulmazlığı
Son olarak şunu ifade edip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Tabi milletvekillerinin tutuklanması konusu, tamamen yargı durumu. Yargılama sürecinde tutuklama kararını kim veriyor, ceza hakimleri, soruşturma içerisinde Türk ceza hakimleri. Yargılama sürecinde de ilgili mahkeme bunun kararını veriyor. Savcılar, soruşturma öncesinde sadece talepte bulunuyor. Dolayısıyla burada savcıların talebi üzerine bağımsız yargı tarafından verilmiş kararlar bunlar. Bu tamamen hukukun içinde, hukukun işleyişine uygun bir bicimde verilen bir karar. Doğrudur eğridir, bunun tartışması ayrı bir noktada yapılmalı. Ama bu kararlar yargının verdiği kararlardır. Ve Anayasaya da aykırı değil. Dün bir açıklama yapıldı, orada da bunlar anayasa aykırıdır şeklinde değerlendirmesi yapıldı. Ben buradan çok net ifade ediyorum. Anayasaya aykırı, herhangi bir durum söz konusu değil. Neden çünkü geçici madde 883. Maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin dokunulmazlığı kaldıranlar hakkında uygulanmayacağını ifade eder. Bu ne demektir, tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz, negatif yasaklarının bunlar açısından kaldırıldığı, yargı karar verdiği taktirde bunların hepsinin, dokunulmazlığı kaldırılanlar hakkında uygulanacağı anlamına geliyor. O nedenle burada bir Anayasaya aykırılık olmadığını çok açık yüreklilikle ifade etmeliyiz. Anayasa mahkemesinin de bugüne kadar bu yönde verilmiş bir kararı olmadığını da buradan açık yüreklilikle ifade etmek istiyorum. Geçici madde, anayasanın koyduğu bu imtiyazı, daha doğrusu dokunulmazlık zırhını, dokunulmazlığın kaldırılanlar tarafından kaldırıldığı için, herkes hangi muameleye tutuluyorlarsa, onlar da aynı muameleye tabi tutulmuşlardır. Burada bir anayasaya aykırıklık söz konusu değildir.