BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BASIN AÇIKLAMASI ( 16.02.2017 )

BASIN AÇIKLAMASI

Alman hukukuna göre kurulan, faaliyetlerini Alman mevzuatına uygun olarak Alman makamlarının denetimi altında sürdüren ve resmi kurumlarla diyalog içinde çalışan Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), İslam’ın evrensel değerlerini vurgulayan mesajlar vermek ve vatandaşlarımız başta olmak üzere diğer Müslümanlara yol göstericilik yapmak suretiyle kamuoyunun takdirini kazanmış örnek bir sivil toplum kuruluşudur.

Diyanet İşleri Başkanlığı ise, Almanya başta olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde, o ülkenin hukukuna uygun faaliyette bulunan ve DİTİB başta olmak üzere, bütün sivil toplum örgütlerinin din görevlisi ihtiyaçlarını karşılayan anayasal bir kuruluştur. Bu görevliler, söz konusu ülkelerin hukukuna uygun bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedir.

Din ve vicdan hürriyeti, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerde ve Alman anayasasında teminat altına alındığı halde, dört din görevlisinin evlerinde yapılan aramalar, uluslararası anlaşmaların ve Alman anayasasının açıkça ihlalidir.

Almanya’da Türkiye aleyhine faaliyet gösteren eli kanlı PKK, DHKP-C ve FETÖ gibi terör örgütleri hakkında sayısız delil bulunmasına rağmen hukuk devletinin gereklerini yerine getirmeyen Alman makamlarının, Türk din görevlileri ve Türkiye aleyhindeki iftiraların doğruluğunu tahkik ihtiyacı dahi duymadan ithama dönüştürerek soruşturma başlatması ve operasyonlar yapması hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmadığı gibi açık bir çifte standart örneğidir. Hiç bir hukuk devleti, terör örgütlerini himaye edip onların iftiralarıyla masum insanları suçlayamaz ve suçlu ilan edemez.

Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü gerçekleştiren Fetullahçı Terör Örgütünün Türk din görevlilerine yönelik ajanlık iftirasının ardından başlatılan bu soruşturma ve yapılan baskınlar, Alman makamlarının Türkiye'nin aleyhine çalışan terör örgütlerinin ve teröristlerin iddialarına ne kadar kolay itibar ettiğini göstermektedir.

Hukuka açıkça aykırı bu soruşturma hakkında Federal Adalet Bakanı Heiko Maas’ın yaptığı açıklamalar, yürüyen soruşturmaya müdahaledir; soruşturmanın hukuki temelden yoksun olduğunun itirafıdır ve bu soruşturmanın siyasi saiklerle yapıldığının açık bir göstergesidir.

 Alman hükümeti ve yetkili makamlarının, ülkedeki yabancılara ve müslümanlara karşı artan ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve islamofobi gibi hastalıklarla mücadele etmesi gerekirken ve bu kapsamda 2016 yılında camilere yönelik olarak gerçekleştirilen 91 saldırının faillerinin tespiti, yargılanması ve hak ettiği cezayı almaları konularında somut ilerlemeler sağlaması beklenirken, aksine bu sakat anlayışların zemin bulmasına ve güçlenmesine yarayacak adımlar atması anlaşılır ve kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.

Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarını katledenlerin yargılandığı NSU davasında gerçek faillerin tamamının yargı önüne çıkarılmamış ve kamuya ilişkin sorumluların hala tespit edilmemiş olması bir yana tespit edilen faillerle ilgili yargılamaların da sonuçlandırılmamış olması, Avrupa Birliğinin ve Almanya'nın üzerinde yükseldiği hukuk devleti ve insan hakları değerlerini anlamsız kılmaktadır.

Türk din görevlileri hakkında yürütülen haksız, mesnetsiz ve keyfi uygulama ve soruşturmanın, iki ülke arasındaki dostluk ilişkilerine zarar vereceğinde şüphe yoktur.

Almanya’da görev yapan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı din görevlilerinin evlerine yapılan baskınları kınıyor ve Alman makamlarını, Türk din görevlilerine yapılan haksız, hukuksuz, insan hak ve hürriyetlerine aykırı keyfi uygulamalara bir an önce son vermeye davet ediyoruz.

BEKİR BOZDAĞ

ADALET BAKANI