BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BAKAN GÜL: YARGI HERKESİN YARGISIDIR, MİLLET ADINA KARAR VERİR

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Türk yargısının hakaret içeren eleştirilerle yıpratılmak istendiğini belirterek, “Bazı sıkıntılı örnekler üzerinden yargıyı töhmet altına almak ve hakarete varacak şekilde ifadeler kullanmak asla kabul edilebilir bir durum değil. Yargı herkesin yargısıdır, millet adına karar vermektedir" dedi.

Abdulhamit Gül, NTV’de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Yargıya yönelik haksız eleştirilere değinen Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Türkiye'de hakimleri kategorize etmek, 'şuranın yargısı', 'buranın yargısı' demek Türk yargısına ağır bir hakarettir. Ana muhalefet partisinin ağzına yakışmayacak bir sözdür. Eğer bunu bilinçli yapıyorsa da yargı kurumunu, yargıçlarımızı, savcılarımızı rencide edecek, hakarete uğratacak çok galiz ifadeler kullanmaktadır. Bu açıklamaları şiddetle kınıyoruz. Türk yargısı, en zor zamanda darbeye karşı 15 Temmuz gecesinden beri mücadele eden, demokrasinin hukukun ve anayasanın çizdiği çerçevede yargılamasını yapan bir yargı organıdır. Türkiye'de yaklaşık 6-7 milyon dosya mahkeme önüne gelmektedir. Üç beş dosyada yanlışlık olur mu, olabilir. Yargı mensupları da hata yapabilir ama bir mahkemenin verdiği karara bir üst mahkemede itiraz imkanı vardır. Yanlış yapanlarla ilgili teftiş müessesi vardır, ihraç olanlar sadece FETÖ'den ihraç olmuyor... Bazı sıkıntılı örnekler üzerinden yargıyı töhmet altına almak ve hakarete varacak şekilde ifadeler kullanmak asla kabul edilebilir bir durum değil. Yargı herkesin yargısıdır, millet adına karar vermektedir."

SINIR GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMA KONUSUNDA MUKTEDİRİZ

Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlama konusunda muktedir olduğunu vurgulayan Bakan Gül, bu konudaki bir tehdidin asla kabullenilmeyeceğine kaydetti. Bakan Gül, "Bu açıklama, genel itibarıyla bakıldığında, böyle bir açıklamayı yapması önemli bir beyan ama şunu görmek lazım, 'Hiçbir şekilde böyle bir ordu yok ama oradaki sivillerle, vatandaşlarla şu olacak' yani tersine isim konulmadan da sınırlarını ve güvenliğini tehdit edecek hiçbir oluşuma Türkiye asla sessiz kalamaz. Burada ABD'nin göndermiş olduğu binlerce TIRda bölgeye getirilmiş silahların, teçhizatın iade edilmesi, toplaması lazım. Aksi takdirde Türkiye kendi güvenliğini tehdit eden ve bu tür oluşumlara, hazırlıklara karşı elbette kendi meşru müdafaasını yapacaktır. Elbette böyle bir tehdidin olmaması dileğimizdir." diye konuştu.

GÜÇLÜ, MİLLİ BİR MUTABAKATI SAĞLAYACAĞIZ

İttifak konusu da değerlendiren Bakan Gül, "Tüm bu çalışmaların nihai hedefi nedir? Milli mutabakatın sağlanması. Yani milli mutabakatı, milli ve yerli olan bütün katılımcıları toplayacak, bir toplumsal merkez olacak şekilde bir çalışmayı sürdüreceğiz. Yasal olarak neler yapılması gerekiyor, bir kez daha diğer buna benzer düzenleme gereken hususlar nelerdir, bunların hepsini konuşup değerlendireceğiz MHP ile" ifadesini kullandı.

Partilerin kendi kurumsal kimlikleri, amblemleriyle seçime girmelerinin kendi seçmenleri açısından da doğru bir beklenti olduğunu aktaran Gül, demokratik katılımın en güçlü şekilde yapılacağı ve demokrasinin daha da güçleneceği bir formülün konuşulacağı, bunun kamuoyuyla da paylaşılacağını bildirdi.

Adalet Bakanı Gül, bu ittifakta yer almayanların "gayri milli olduğu" yönündeki yorumlarla ittifakın Kürt seçmeni nasıl etkileyeceğine yönelik değerlendirmesi sorulması üzerine, AK Parti'nin Kürtlerden en fazla oyu alan parti olduğunu belirtti. Bakan Gül şöyle konuştu:

“AK Parti Kürtlerden en fazla oy alan partidir. En büyük Kürt Partisidir aynı zamanda. Türkiye partisidir. Türkiye'nin her yerinden her kesminden oy alan partidir. Bizim temelimizde merkezimizde demokrasi ortak tarih, ortak gelecek duygusu ve 80 milyonu eşit birinci sınıf vatandaş gören bir anlayış var. Siyasal tarzımızın merkezi bu şekilde. Dolayısı ile burada milli derken, mutabakat derken, uzlaşmadan, bir araya gelişten bahsediyoruz. Milliden kasıt da bu ülke yaşayan herkesin, bu ülke önceliklidir diyen bir çağrıdır, birlikteliktir. Bu nedenle bu duyguya sahip olan toplumun herkesimine yönelik bir mutabakattır. Bir bölgeye dair yada bir etnik gücü dair değildir. Bir kesime yönelik değil. Herkesime yönelik çağrı ve mutabakat zeminidir. Bunu AK Parti de zaten kuruluşundan beri uygulamaları ile teorisi ile bağlılığı ile göstermiştir. Bu mutabakatı genişleterek toplumsal, milli mutabakatı sağlayarak çağrımızı sürdüreceğiz. Partilerin tabanlarından da destek alacak güçlü milli bir mutabakatı sağlayacağız”

TARTIŞMA HUKUK EKSENİNDE DEĞERLENDİRİLECEKTİR

Anayasa Mahkemesinin tutuklu gazetecilere yönelik ihlal kararına karşı yerel mahkemenin "tahliye yok" demesine yönelik tartışmalar hatırlatılan Bakan Gül, yargıda, mahkemelerde hiyerarşinin olmadığını belirtti. Her mahkemenin yetkisini anayasa ve kanunlardan aldığını vurgulayan Gül, bireysel başvuruyu AK Parti hükümetinin getirdiğini hatırlattı. Anayasa Mahkemesinin temel hak, hürriyetlerle ilgili ihlal olup olmadığına baktığına değinen Gül, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Ama yerel mahkeme, dosyanın gittiği mahkeme Anayasa Mahkemesi kararını aldıktan sonra dosyaya nihai olarak kararı verecek merci ilk derece mahkemesi. Dava devam ediyor daha istinafa, Yargıtay’a gidecek. Tüm bu yargılamalarla ilgili delilleri değerlendirerek bir esas karar verme, nihai karar verme merci elbette ilk derece mahkemesidir. İlk derece mahkemesi 'Ben dosyadaki delillerime göre baktım ve bu şekilde bir karar verdim ya da gerekçeyi henüz görmedim' şeklinde bir karar vermiştir. Bütün yargı kararları elbette hukuk çerçevesinde tartışılabilir ama hiçbir mahkemeyi bu tartışmayı hukuku zeminin dışarısına götürmek, mahkemeleri, kurumları bu anlamda yaralamak doğru değil. Tartışma hukuk ekseninde değerlendirilecektir, değerlendirilmektedir ve ilk derece mahkemesi de kendi delillerine göre yaklaşımını ortaya koymuştur, bir karar vermiştir. Bunların hepsi Türkiye hukuk sistemidir, kendi içinde itirazları, değerlendirmeleri, içtihatları oluşacak bir müessesedir. Dolayısıyla bu konuda bir içtihat ortaya konulduğunu söyleyebilirim."

Bakan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Anayasa Mahkemesi de ilk derece mahkemeleri de yüksek mahkemeler de verdikleri kararlar çerçevesinde elbette eleştirilebilir, verdikleri karar ama bu mahkemeyi yok sayma, tanımama, kurumu ve bu bireysel başvuruyu göz ardı etme anlamına gelmez. Burada Anayasa Mahkemesinin sınırı bir nihai yargılama yapan, dosyanın sahibi gibi yapıp bir beraatla sonuçlanacak ya da mahkumiyetle sonuçlanacak şekilde bir yargılama yapamaz. Çünkü yargılamanın yapılacağı yetkili yer ilk derece mahkemesinde dava devam ediyor. Dolayısıyla hiçbir şekilde bir sınırları aşmamak gerekir. Burada Anayasa Mahkemesi temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırı, ihlal var mı o boyutuyla sınırlı bir duruma bakacak ama dosya gelecek, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamak, 'tanımıyorum' gibi bir konu elbette gündeminde olamaz. İlk derece mahkemesi de dosyasını açıp delillerine, tanık beyanlarına, yüz yüzelik ilkesine göre yaptığı muhakemedeki kanaatine göre bir yargılama yapacak. Dolayısıyla bu sınırlar anayasa, kanunlarda belirlenmiş sınırlardır, bu sınırlara göre de yargılamalar yapılır."

BİN 823 KİŞİ KHK İLE GÖREVLERİNE İADE EDİLDİ

Bakan Gül, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Güler'in koruma subayı yüzbaşı Burak Akın'ın FETÖ üyesi olduğunu kabul etmesiyle başlayan itiraf sürecini nasıl değerlendirdiğinin ve bunun yeni bir taktik olup olmadığının sorulması üzerine, şunları söyledi:

"Elbette hepsine karşı müteyakkız olmak lazım. Bu örgüt, a tipik bir terör örgütlerinden farklı olarak kripto bir örgüt. Takiyeyi merkeze almış, bunu din gibi gören sapkın bir anlayış. 'İtirafçı' diye gelip de tutuklanan da var, serbest kalan da var. Bu süreçleri biz de kamuoyundan takip ediyoruz. Dolayısıyla bu kararı verenler, ilgili yargı organları. İtirafçılığın Türk Ceza Kanunu'nda bir yeri var. Bunlarla ilgili unsurlar varsa takdirini mahkeme yapıyor. Her 'itirafçıyım' diyene 'sen serbest kal' denilmiyor."

Bakan Gül, mağduriyetlerin giderilmesi konusunda da şöyle konuştu: "Türk yargısı, Türkiye Cumhuriyeti, FETÖ'nün mağdur ettiği vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için büyük bir çaba içerisindedir. Adalet esasen hak edene hak ettiğinin verilmesidir. Suçlu ise suçunu çekecek, suçsuzsa da suçsuzluğunun gerekeni yapılacak."

Bakan Gül, FETÖ'nün bilişim teknolojisini çok yoğun kullanan bir örgüt olduğuna dikkati çekerek, şu bilgileri verdi: "Bunların, ByLock sistemine yerleştirmiş oldukları bir tuzak var. Teknik olarak esasen o program indirilmiş ByLock merkezine gitmiş bazı numaralar var. Bu tespit üzerine 11 bin 480 kişi belirlendi. Önemli olan FETÖ'nün mağdur ettiği kişilerin devlet tarafından mağduriyetlerinin giderilmesi. CHP Genel Başkanı, '11 bin kişiyi tutukladınız' diyor. Bu doğru değil. 11 bin kişilik listenin sadece bin 287 kişisi tutukluydu. ByLock delillerden bir delildir ama güçlü bir delildir. 'ByLock olmayanlar örgüt mensubu değildir' gibi bir varsayım olmaz. Buna yargı organları karar verecek."

FETÖ'nün tuzaklarıyla bazı mağduriyetlerin yaşandığına işaret eden Gül, bin 823 kişinin Kanun Hükmünde Kararname ile görevlerine iade edildiğini bildirdi.

ARABULUCULUK UYGULAMASI

Yargıda reform paketine de değinen Gül, "Yargıya güven ve yargının hızlanması anlamında çok önemli çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Hem bazı suçlarla ilgili hem de suçların onarıcı adalet kapsamında caydırıcılığını ortaya koyması anlamında birtakım düzenlemeler var. Adli mekanizmalarla ilgili dava iş yükünün mahkemelere çok fazla gitmeden sulh yolunun, alternatif çözüm yolunun artırılmasına yönelik çalışmalarımız var. Tüm bunlarla ilgili çalışmalarımız, kurumlara görüş göndermeye matuf hale geldi. Tabii bu reformlar hemen ya da acil yapılacak şeyler değildir. Bunların hepsini Yargıtay'ın uygulamalarını, üniversitelerimiz görüşünü dikkate alarak çok iyi bir çalışmayla yapacağız." diye konuştu.

Bakan Gül, işçi ile işveren arasındaki arabuluculuk uygulamasının 1 Ocak itibarıyla yürürlüğe girdiğini anımsatarak, "İşçi işveren uyuşmazlığı anlamında arabuluculuğa ulaşan 844 dosyanın 724'ü anlaşmayla sonuçlanmış. Yüzde 80 oranında anlaşmış, yüzde 20 oranında mahkemeye başvurma var." dedi. Kamuoyunda çocuğa ve kadına karşı işlenen suçlarda iyi hal indiriminin yapılmaması yönünde bir talebin olduğunun anımsatılması üzerine Gül, "Bunun sınırları aşacak şekilde yorumu mağdur aleyhine yapmak doğru değil. Cinsel suç ve kadına şiddet konusunda sınırları çok esnek kullanmamak gerektiğini bir hukukçu olarak ifade etmek isterim. Bu yöndeki uygulamalar Fransa ve Almanya'da nasıl, bizim Yargıtay uygulamalarında nasıl, buna bakıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.