Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, şiddete karşı tedbir alması gereken tüm kurumların ortak hareket etmesinin önemini belirterek, “Bir kadının bile kendini mağdur ve çaresiz hissetmediği, şiddete güçlü bir şekilde 'dur' diyeceğimiz bir aşama, hepimiz için en büyük başarı, en büyük sonuçtur” dedi.
Adalet Bakanı Gül, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun da katıldığı Dikmen Hakimevi’nde düzenlenen Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi 2021 Yılı 15. Toplantısı'na katıldı. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda geçen dönemde atılan adımların değerlendirileceğini anlatan Bakan Gül, kurumlar arası iş birliğinin daha da artırılmasının önemini vurguladı.
KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİ BİR İNSANLIK BORCUDUR
Bir dünya sorunu olarak gördükleri kadına karşı şiddeti önlemenin ve ortadan kaldırmanın herkes için bir insanlık borcu olduğunu vurgulayan Bakan Gül, "Kadına karşı şiddeti amasız fakatsız lanetliyor ve reddediyoruz. Sadece şiddeti değil şiddeti meşru göstermeye çalışan her davranışın her refleksin de karşısındayız ve en güçlü şekilde karşı durmaya devam edeceğiz. Zira şiddet, aile ve çocuklar başta olmak üzere hepimizi olumsuz etkilemekte ve toplum yapımıza yıkıcı bir etki ortaya koymaktadır. Bu zorbalık, bu zalimlik mahrem bir mesele de değildir." diye konuştu.
Şiddet mağduru kadınlar için adalet kapısının daima açık olduğunu ifade eden Gül, devletin bu meselede, bütün kurumlarıyla müteyakkız olduğunu bildirdi.
SUÇ MAĞDURU KADININ BEYANI UZMAN DESTEĞİ İLE ALINIYOR
Bakan Gül, 6284 Sayılı Kanunun uygulanmasının Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve bu konudaki tüm paydaşlarla değerlendirdiğini belirterek, Adalet Bakanlığınca koordine edilmesi gereken hususlarla ilgili çalışmaların yapıldığını kaydetti. Bakan Gül, 2019 yılında 6284 Sayılı Kanunun Uygulanmasına Dair bir genelgenin yürürlüğe girdiğini hatırlatarak, tedbir kararı verilmeden önce mutlaka tarafların tedbir geçmişinin de sorgulanması gerekliliğini bu genelgede ortaya koyduklarını kaydetti. Bakan Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Genelge ile öncelikli olarak tekrarlanan şiddet vakalarının gözden kaçırılmamasına odaklandık, Mağdur daha önce şikayetçi olmuş mu, adliyeye gelmiş mi, bir adliye hikayesi var mı, bu konuda bunun dikkate alınması, değerlendirmeye tabi tutulması ve mutlaka kontrol edilmesini istedik. Süregelen şiddet vakası tespit edilmiş ise şüpheli hakkında eylemle orantılı koruma tedbirlerine başvurulmasına işaret ettik. Tedbir kararı verilmeden önce mutlaka tarafların tedbir geçmişinin de sorgulanması gerekliliğini ortaya koyduk. Şiddet mağduru hakkında koruyucu tedbirler yanında, şiddet uygulayana yönelik önleyici tedbirlerin de uygulanması gerektiğine işaret ettik. Mağdurun hayati tehlikesinin bulunması halinde talebi beklenilmeksizin mülki amire bilgi verilerek hemen koruma altına alınması gerekliliğine vurgu yaptık. Kaygı düzeyi yüksek suç mağduru kadınların beyanlarının mutlaka uzman desteği ile adli görüşme odalarında alınarak psiko-sosyal destek verilmesini istedik.”
TEDBİR KARARLARI TEDBİR MAHKEMELERİ TARAFINDAN VERİLİYOR
Mağdur odaklı adalet politikalarının önemli bir parçasının kadına şiddetle mücadele olduğu anlatan Bakan Gül, 2020 yılı başında Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından alınan kararla kadına yönelik şiddet vakalarına ilişkin soruşturmaların belirli Cumhuriyet savcıları ve Tedbir Mahkemeleri tarafından takip edilmeye başlandığını kaydetti. Kadına yönelik şiddet vakalarında tedbir kararlarının 81 il ve 473 ilçe adliyesinde bulunan 763 hakim tarafından verildiğini vurgulayan Bakan Gül, böylece hem uygulama birliğini sağlamayı, hem de tedbirlerin etkinliğinin arttırılmasını amaçladıklarını belirtti. Aynı uzmanlaşmayı soruşturma aşamasında da gözettiklerini aktaran Gül, “Yine 81 il, 134 ilçe adliyesinde Aile İçi ve Kadına Yönelik Şiddet Soruşturma Büroları kurduk. Gerek Cumhuriyet savcılarına gerekse hakimlere uygulama birliğinin sağlanması için düzenli olarak hizmet içi eğitimler verildi. 6 bin 656 hakim ve savcı bu eğitimleri aldı. Öte yandan, tekrarlanan şiddetle etkin mücadele etmek için de bazı uygulamalar geliştirdik” dedi.
ŞİDDET HEMEN HAREKETE GEÇİLMESİ GEREKEN BİR ALANDIR
Taraflar hakkındaki tedbir geçmişinin artık sistem tarafından otomatik olarak ekrana yansıtıldığını aktaran Bakan Gül, “Böylece, mağdur beyanı, risk durumunu gösterir kolluk olay kayıt formu yanında uyarı ekranları da dikkate alınarak vakaya uygun tedbirlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Buna yönelik hazırlıklar ve teknik alt yapılar tamamlanmıştır.” diye konuştu. 2020 yılı itibarıyla tedbir kararlarının kolluk birimleri tarafından tebliğ edilmesinin sağlandığını anlatan Bakan Gül, şiddet ve şiddet tehdidiyle ilgili derhal harekete geçilmesi gerektiğini kaydetti.
AGO SAYESİNDE MAĞDUR VE FAİL YÜZ YÜZE GELMİYOR
Kadınların mağdur edildiği suçlardan tutuklu veya hükümlü olanların tahliyesine ilişkin bilgilerin de, gerekli tedbirlerin alınması için yine kolluk birimlerin bildirilmesinin de bu süreçte gerçekleştiğini anlatan Bakan Gül, bu şekilde şiddet vakası sonrasında görev alan hâkim, savcı, polis, jandarma ve uzman arasında bütüncül bir yapı oluşturulduğunu kaydetti. Bakan Gül, 2017 yılında kurulan Adli Görüşme Odalarının sayısının 110’a ulaştığını belirterek, bu sayede mağdurların failleriyle yüz yüze gelmeden, uzman desteği ile ifade verdiğini belirtti. Bakan Gül, “Bugüne kadar bu şekilde 39 bin 50 ifade alınmış durumdadır ve böylece bu kadar olayda fail ve mağdur yüz yüze getirilmemiştir.” dedi.
KADINA ŞİDDETTE SIFIR TOLERANS İLKESİNİ BENİMSİYORUZ
Adalet Bakanı Gül, elektronik kelepçe uygulamasının bu yıl içerisinde önemli bir şekilde uygulandığına dikkati çekerek sözlerine şöyle devam etti:
“2021 yılı içerisinde 686 kişi hakkında toplam bin 28 ayrı teknik yöntemle elektronik kelepçe uygulaması kararı verildiğini görüyoruz. Bu rakam 2020 yılının aynı döneminde 224 kişi hakkında 319 tedbir kararı şeklindeydi. Yüzde 300'ün üzerinde elektronik kelepçe konusunda kararların da arttığını görüyoruz."
Kadına yönelik şiddet konusunda "sıfır tolerans" ilkesini, ana yaklaşım olarak gördüklerini belirten Gül, "Uygulamalar neticesinde, özellikle kadına karşı işlenen suç soruşturmalarının ortalama tamamlama süresinin de son 3 yılda yarı yarıya azaldığını görmekteyiz. Örneğin kasten yaralama suçlarına ilişkin soruşturma süresi 2017 yılında ortalama 134 gün iken 2020 yılında 76 güne düşmüştür. Cinsel saldırı suçunda 2017 yılında soruşturma süresi ortalama 153 gün iken 2020 yılında 81 güne düşmüştür. Yine, tedbir mahkemelerimiz tarafından 2021 yılında bugün itibarıyla 254 bin 994 kişi hakkında tedbir kararı verildiğini görüyoruz. 2020 yılında bu rakam 221 bin 57 idi. Bu kararların önemli bir bölümünü önleyici tedbir kararları ihtiva ediyor." dedi.
ŞİDDETİN KARŞISINDA DURMAYA DEVAM EDECEĞİZ
İnsan Hakları Eylem Planı'nda (İHEP) ısrarlı takibin ayrı bir suç olması ve bu cezanın artırılmasının ayrı bir başlık olarak yer aldığını dile getiren Gül, "Halihazırda tek taraflı ısrarlı takip, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu olarak değerlendirilmekte ve bu da üç aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmaktadır. Ancak gelinen noktada bu cezayı, caydırıcılık ve ıslah açısından yeterli görmediğimizi paylaşmak isterim. Bir kadın iş yerinden, fabrikasından, kafeden, parktan, üniversiteden çıkıp evine giderken ya da trafikte, ısrarla takip ediliyor ve bunu sadece kişilerin huzur ve sükununu bozma olarak değerlendirmenin, cezanın üç aydan bir yıla kadar hapis olarak verilmesinin caydırıcı olmadığını, yeterli olmadığını düşünüyoruz. Bu eylemin farklı bir suç haline getirilerek cezasının da daha nitelikli bir şekilde yapılması hususunda bu toplantıda da değerli fikirlerin çıkacağına inanıyoruz. Yasamanın da bu konuda adım atacağına inancımız tamdır. Bir kadının bile kendini mağdur ve çaresiz hissetmediği ve şiddete güçlü bir şekilde 'dur' diyeceğimiz bir aşama, hepimiz için en büyük başarı, en büyük sonuçtur. Tabii ki en önemli konu şiddet faili. En ağır cezayı elbette alacaktır ama öncelikli olan, bir kadının hiçbir şekilde ve surette şiddete maruz kalmadan bunun önlenmesidir. Kim olursa olsun, kimden gelirse gelsin ve kime yönelirse yönelsin şiddetin karşısında durmaya devam edeceğiz. Bu konudaki hassasiyetli çalışmalarımızı sürdüreceğiz." diye konuştu.
KADINA ŞİDDET MESELESİNİ DÜNYADA EN İYİ ÇÖZEN MİLLET, EN İYİ ÇÖZEN ÜLKE OLMAK ZORUNDAYIZ
İçisleri Bakanı Süleyman Soylu, yaptığı konuşmada, ‘25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ nedeniyle bir araya geldiklerini, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda tüm bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte hareket ettiklerini söyledi. Kadına şiddet meselesini dünyada en iyi çözen ülkenin Türkiye olması gerektiğini vurgulayan Bakan Soylu, "Pandemiyi biz oluşturmadık ama pandemi dünyanın küresel bir sorunu. Göçü de biz oluşturmadık. Dikkat edin, çok uzun yıllardan beri birlik olmaya çalışan Avrupa'yı sadece bir göç sorunu sarsıyor. Birbirlerine girmiş durumdalar. Bizim başımıza gelenin onda biri onların başına gelse herhalde birbirleriyle saç saça baş başa bir durumla karşı karşıya kalırlar. Her zaman söylüyorum. Bize ataerkil toplum derler ama biz anaerkil bir toplumuz. Bunu hiç unutmadan, kadına şiddet meselesini dünyada en iyi çözen millet, en iyi çözen ülke olmak zorundayız." dedi.
TOPLUMSAL BİRLİĞİ SAĞLAMAK ADINA TAM BİR KENETLENME VE DAYANIŞMA, BİZİM İÇİN VAZGEÇİLMEZ BİR HEDEFTİR
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık da şiddet olaylarının münferit hadiselerle izah edilemeyeceğini belirterek, "İnsanı hayata hazırlayan bütün kurumların hakkaniyet anlayışı kazanması, unuttuğu değerleri hatırlaması gerekiyor. Tam da bu sebeple biz, kadınların haklarına ve eşit imkanlara ulaşmasını bir çatışma alanı olarak görmediğimizi özellikle vurguluyoruz. Adaletin sağlanması, farklılıklar arasında kurulan birliğe dayanır. Farklı ihtiyaçlara hak ettiği imkanları sunamayan sistemler, toplumda ayrımcılık ve haksızlık yaşanmasına yol açarlar. Dolayısıyla fırsatlara eşit düzeyde erişim, toplum hayatında bir birlik ve huzur ortamı tesis edecek, çatışma ve şiddeti dışarıda bırakacaktır. Bu anlamda çalışmalarımız yalnızca kadınları değil, dezavantajlı bütün grupları kapsamaktadır. Toplumsal birliği sağlamak adına tam bir kenetlenme ve dayanışma, bizim için vazgeçilmez bir hedeftir" dedi.
Toplantıya milletvekili, yargı mensubu, akademisyen, sivil toplum kuruluşu yetkilisi, uzman ve akademisyen olmak üzere çok sayıda kişi katıldı.