Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Konya Sivil Toplum Kuruluşları Platformu tarafından düzenlenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi konulu konferansa katıldı. Gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunan Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
GEÇMİŞTEN DERS ALIP, ÜZERİMİZE DÜŞENLERİ YAPACAĞIZ
Rabbim bir daha milletimize 27 Mayıs 1960’ları, 12 Mart 1971’leri, 12 Eylül 1980’leri, 28 Şubat 1997’leri 15 ve Temmuz 2016’ları yaşatmasın. İnşallah bizler bunlar bir daha yaşanmasın diye mücadelemizi başarılı bir şekilde yürütürsek bu dönemlerde hayat bulmak isteyen milletimize ve devletimize büyük zararlar veren bu hainler grubu hiçbir zaman Türkiye toprakları üzerinde hayat hakkı bulamayacaktır. Biz geçmişten ders alır, bunları unutmaz, unutturmazsak, bunlar olmasın diye üzerimize düşenleri yapar yapmak zorunda olanları yapmaya zorlarsak Türkiye bir daha asla böyle günlere ve dönemlere gelmez.
BÜTÜN DARBECİLER UŞAK, TAŞERON VE ALÇAKTIR
Ülkemiz, çok partili siyasi hayata geçtiği günden bu yana demokrasisi ve hukuku kesintilere uğramış, milli iradesi değişik zamanlarda rehin alınmış bir ülkedir. Darbe ayıpları, siyasi parti kapatmaları ve pek çok hukuksuzluklarla Türkiye dünyada kötü örnekler arasında en başta yer almaktadır. Millet rahmetli Erbakan ve arkadaşlarını iktidara taşıdı, 27 mayıs 1960’da milletin iradesine darbeciler el koydu. Burada bir hususun altını özellikle çizmek isterim darbeyi kim yaparsa yapsın, bütün darbeciler birer uşak, taşeron ve alçaktır. Başka güçlerin hizmetkarıdır. Zaman zaman kullanırlar, emir konuta içinde, emir komuta dışında. Emir komuta içinde yapan da yaptıranda alçak, emir komuta dışında yapan da yaptıran da alçaktır. Darbe darbedir, zincir içi zincir dışı yok. Hepsi gayri meşrudur, hepsi gayri hukukidir, hepsi bu millete bu devlete bu topraklara yapılmış apaçık birer düşmanlıktır. Zaman zaman bakıyorsunuz efendim şöyle olursa böyle olur veya şu şekilde olursa böyle olur gibi değerlendirme yapanlar var. Onların hepsini bir tarafa koymak lazım. Bunun lami yok cimi yok.
DARBE MİLLETE YAPILMIŞ EN BÜYÜK İHANETTİR
İster yukardan aşağı, ister aşağıdan yukarı, ister içerden bir grup tarafından kim tarafından yapılırsa yapılsın darbe darbedir, hukuk dışıdır, gayri meşrudur. Millete ve devlete yapılmış en büyük ihanettir. 60 darbesini yapanlar milleten bekledikleri tepkiyi görmediler, darbe sonrası yeni darbeler olmasın diye siyasal iktidarlar herhangi bir tedbir almadı, her darbe bir dahaki darbe için geri sayımın adeta başladığı tarih oldu. Yıl 1971 12 Mart, bu çok büyük zillet içinde olduğumuzu gösteren bir tarihtir. Meclis açık, darbeciler muhtıra gönderiyorlar, hem dönemin Cumhurbaşkanına hem TBMM Başkanlığına, o zaman Cumhuriyet Senatosu var, Millet Meclisi var. TBMM iki kanattan oluşuyor, Askerin verdiği muhtira o gün TBMM’de ve Cumhuriyet Senatosunda başkanlık divanı tarafından okutuluyor ve dönemin milletvekilleri kafasını aşağıya eğip o muhtırayı kuzu kuzu dinliyorlar. Birisi de kalkıp, ‘Yahu burası milletin meclisidir siz kim oluyorsunuz?’ diye bir ses yükseltmiyor. Bütün partiler var ayrım yapmıyorum parlamentoda. Yine tedbir yok. Bir daha olmasın diye yine kimse üzerine düşenin A’sını dahi yapmıyor.
TERBİR ALMADILAR
Yıl 1980 12 Eylül darbesi oluyor. Yine siyaset yok meydanda, liderler yok. Tabi öndeki piyasaya çıkmazsa, arkadaki de piyasaya çıkmaz ve darbe kasıp kavurdu, buldozer gibi Türkiye’nin kazınmalarını geleceğini aldı götürdü. Normal siyasal düzene geçildi, dönemin iktidarları darbenin bir daha olmaması için ne tedbir lazım diye sormadılar bile. Hiçbir tedbir almadılar. Dünmenin başına geçtiler bu gemi böyle gider dediler. Gitmedi. 28 Şubat 1997 tarihi geldiği zaman adete 1971’in farklı postmodern bir tekrarı ile Türkiye karşı karşıya kaldı. Tanklar yürüdü, balans ayarı yapıyoruz dendi, ama kimsecikler ‘Sen kime balans ayarı yapıyorsun?’ diye soramadı, böyle bir cümle kuramadılar.
MİLLET BUNLARI UNUTMAZ
Dönemin başbakanı merhum Necmettin Erbakan hocamız, siyasi partileri gezdi, ‘Dayanışma içinde olalım, bu muhtıraya karşı duralım’ dedi hatırladınız mı? Bütün genel başkanlara tek tek gitti. ‘Arkandayız, demokrasinin yanındayız, hukuk devletinin yanındayız, milli iradenin temsilcisiyiz, bu milli iradeye ihanet edenlere karşı milli irade emanetini namusumuz, şerefimiz bilir canımız gibi aziz bilir koruruz’ diyen bir gür ses çıkmadı. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, onunda ölüm yıldönümü, merhum Erbakan hocamız onunda ölüm yıldönümü onları da bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Onlar ve Tansu hanım buna destek verdi. Başkası yok. Millet bunları unutur mu? Unutmaz. İnşallah kıyamete kadar da unutmayacağız.
KİMSE MUHTIRAYA SES ÇIKARMADI
28 Şubat sürecinde Türkiye’nin medyası da iyi bir imtihan vermedi. Peki 12 Eylül’de verdi mi? Vermedi. 12 Mart’ta verdi mi? Vermedi. 27 Mayıs’ta verdi mi? Vermedi. Peki akademisi verdi mi, yargısı verdi mi? O da vermedi. Siyasetçisi verdi mi? O da sınav vermedi. Elimde benim bir sürü o dineme ait bilgiler var. İşte balans ayarı yaptık diyor Çevik Bir. Kimse bir şey söylemiyor. Bir paşa Başbakanımız merhum Erbakan’a sinkaflı sayılacak nitelikte çok büyük bir edepsizlik, terbiyesizlik ahlaksızlık yapıyor, kimse çıkıp da ‘Be hey ahlaksız, be hey terbiyesiz’ demedi, diyemedi. Onu kulağından tutup, Türk Silahlı Kuvvetleri Peygamber ocağıdır, Peygamber’in ocağında böyle bir alçak olmaz diyemedi. Doğru mu? Olmadı. Sayın rahmetli Ecevit ve şimdi demokrasi havarisi Baykal ne diyor Başbakana, ‘Ya uy, ya çekil’. Kim diyor? Siyasi partilerin genel başkanları. Neye uyacak muhtıraya uy, uymuyorsan çekil. Sen nesin? Siyasal bir partisin. Parti nedir? Demokratik hayatın vazgeçilmez bir unsuru. Peki neden dönüpte o dönemde muhtırayı verenlere karşı ‘Siz nasıl oluyor da milletin iradesiyle oluşan parlamentoya o parlamentodan çıkan hükümete onu yapıyorsunuz’ diye sesi yükseltmiyor. Herkes sesi merhum Necmettin Erbakan hocamıza yükseltiyor. Ve gerekirse silah bile kullanılacaktır diyen bir üst düzey komutan.
İSTİFA ETMEK ZORUNDA BIRAKILDI
O dönemde beceremediniz, bırakınız gidin diyen 2016 darbe teşebbüsünü yapan FETÖ terör örgütünün ele başı Gülen var. 28 Şubatçılarla el ele kol kola dönemin iktidarını indirmek için her şeyi yaptılar. Merhum Necmettin Erbakan hocamız direndi, direndi, direndi. Sonra imzaladı. Siyaseti, demokratik güçleri yanında göremedi. Avrupa değerleri, demokrasi, hukuk devleti, insan hakları diyen AB üyesi ülkeleri, AB konseyini her zaman Türkiye’ye ders vermeye kalkan insan hakları savunucularını yanında göremedi. Ve istifa etmek zorunda bırakıldı. Esasında orada iradi bir istifa yok, zorladılar istifa etti ve yeni bir hükümet kurma süreci başladı. Hükümet kurma beceremeyince Doğru Yol Partisi’ne operasyon yaptılar. Doğru Yol partisi doğrum yaptı, Hüsamettin Cindoruk’u getirip doğurtan ebeler başına koydu. Hala gezer milletin içinde, nasıl milletin yüzüne bakıyor bu adam ben anlamıyorum. Milletten nasıl itibar görüyor bu insanlar emin olun ben anlamış değilim.Darbecilerin istediği bir hükümet kuruldu, Refah Patisi kapatıldı. Yeni bir parti kuruldu Fazilet Partisi. İmam hatiplerin orta kısmı kapatıldı, lisesi de kendi kendini yok edecek bir hale getirildi. Üniversiteye girişin önü kapatıldı, orta kısmı kapatıldı. Kuran kurslarına gidiş yasaklandı. Hafızlık müessesi adeta yok edildi. 12 yaşını doldurmayan birinin örgün kuran eğitimine alınması, 15 yaşını doldurmayan birinin de hafızlık eğitimine müracaatı kanunen yasaklandı. İmam hatip lisesi mezunları ile İlahiyat fakültesi mezunlarının polis akademisine girişleri ve polis olmaları kanunen yasaklandı. Üniversitedeki başörtüsü zulmü katmerlerdi, büyüdü. Bir çok evladımız eğitim hayatının sonunda okulları bırakmak zorunda kaldı ve o zaman demokrat geçinen bazı siyasiler, siyasal hayatıma mal olsa dahi ben bu imam hatiplerin kökünü kazıyacağım dedi. Hamdolsun kazıyamadılar ama millet onların kökünü çok iyi kazıdı.
GAYRİMEŞRU OPERASYONLARA AÇIK BİR SİSTEM
Fazilet Partisi kuruldu ama yine bu anlayış tarafından yaşatılmadı yeni bir kapatma davasıyla kapatıldı. 1999 milletvekili seçimi var o dönemde çok ilginçtir o da. Merve Kavakçı seçildi, başı örtülü adaylığı kabul edildi, milletvekili oldu, parlamentoya geldi, yemin edecek, yemin ettirilmedi. Merhum Ecevit Bakanlar Kurulunda oturduğu yerden kalktı, milletin kürsüsü olan yere çıktı ‘Bura devlete meydan okunacak yer değildir. Bu adına haddini bildirin diye kürkledi. Hatırladınız mı? Yine parlamentoda herkes vardı. Ses çıktı mı? Sen kim oluyorsun da milletin parlamentosunda milletin vekiline milletin başbakanı sıfatıyla haddini bildirin diye kürklüyorsun diyen yok. Önce milletvekilliği düştü vatandaşlığı gitti. Çocukları okulda tartaklandı. Kendisine Türkiye dar edildi ve bambaşka bir ülkeye gitmek zorunda kaldı. Ne adına? Baktığınızda demokrasi adına mı hayır, hukuk adına mı hayır. Bambaşka şeyler adına ve Türki’ye 2002’ye gelirken başka bir operasyona daha sahne oldu. DSP büyük bir operasyona maruz kaldı. Hatırlarsanız bir yandan merhum Ecevit’in en yakınındaki Hüsamettin Özkan istifa ediyor öte yandan başka bakanlar istifa ediyor, bir yandan ABD’den ithal edilen bakan istifa ediyor milletvekilleri de son dakika son dakika diye ekrandan geçiyor. Siz istifanın birini dinlerken öbür kanal başka bir istifayı gündeme getiriyor. Neden? Operasyon çekiyor birileri. İçerideki işbirlikçileri ile beraber merhum Ecevit’in başında olduğu iktidarı alaşağı etmek için. Çünkü parlamenter sistem birazdan değineceğim. Her türlü ahlak ve hukuk dışı gayrimeşru operasyona açık bir sistem.
AZİZ MİLLET BU KADROYA YOL AÇTI
Yediğimiz bütün bu operasyonlar bunu gösteriyor. O da operasyon çekenlere seçim kararı alarak operasyon çekti. Millet de en büyük operasyonu sandıkta yaptı. Parlamentoda kim varsa parlamentonun dışına gönderdi. Dışarıdan yeni iki siyasal aktörü parlamentoya koydu. Millet el koydu da gidişatın kötüye gitmesinin önüne geçildi. Eğer milletimiz el koymamış olsaydı acaba Türkiye’nin istikameti ne olurdu hepimizin iyi değerlendirmesi lazım. Ak Parti dönemlerinde de kolay geçmedi yıllar. Milletvekili listeleri daha açıklandı. Sayın Cumhurbaşkanımız İstanbul’dan aday. Adalet diyoruz ya arkada. Diyarbakır’dan bir karar alınıyor. Alınan karara itiraz yapılıyor. İtiraz reddediliyor. Hukukçu kardeşlerimin hepsi çok iyi bilir ki itiraz üzerine verilen karar kesindir, temyiz edilemez. Ankara’dan bir el uzanıyor temyiz ediyorlar. Özel uçakla dosya Ankara’ya geliyor. Dosyalar yıllarca Yargıtay’da beklerken temyizi kabil olmayan bir dosya temyiz dosyası haline geliyor. Bütün dosyaların önüne geçiyor. Hemen karara bağlanıyor ve o karar kaldırılıyor. Verilen karar hemen kesinleştiriliyor. YSK’ya gönderiliyor. Cumhurbaşkanımız Tayyip Bey’in milletvekili listesinden adı siliniyor. Hatırlar mısınız daha öncesi de vardı. Tayyip Bey hapse giderken muhtar bile olamaz diye manşetler atılmıştı. Şimdi baktılar ki muhtar bile olamaz dediler vekil oluyor. Arkasından vekillik listesinden sildiler. Ama Allah’a şükür aziz millet sandıklara oylarıyla yüklenip dualarıyla bu kadronun arkasında desteği koyunca yüzde 34,50 oy ve 363 milletvekili ile TBMM’de neredeyse anayasayı referandumsuz değiştirecek bir çoğunluğu aziz millet bu kadroya verdi ve yol açıldı. Ama bitti mi bitmedi.
HUKUK DIŞI ÇALIŞMALARA TÜRKİYE SAHNE OLDU
Ergenekon’dur Balyozdur pek çok başka hukuk dışı çalışmalara Türkiye sahne oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde cumhuriyet mitingleri ile Türkiye’nin sokakları karıştırılmak kriz ve kaos ortamından yine başka başka sonuçlar devşirilmek istendi. Cumhurbaşkanı seçtirmeyiz dedi. Sayın Baykal çıktı kim cumhurbaşkanı olamaz diye bir konuşma yaptı. İmam hatip mezunu biri cumhurbaşkanı olamaz. Ailesinde sakallı biri varsa o da cumhurbaşkanı olamaz. Hacı biri varsa o da olamaz. Öyle şeyler saydı ki ben dedim ki o zaman CHP’lilerin de kimse olamaz. Aileye baktığınızda onların ailelerinde de başörtülüler var, sakallılar var besmele çekenler var. Öyle bir şey sayıldı ki. Biz ne dedik? Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak dedik yola çıktığımızda. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının işaretlerinden biri bu. Seçtirmeyiz dediler cumhurbaşkanı biz 3 Kasımda yetki aldık. Seçeceğiz dedik. Meclise geldik. Sayın Gül’ü aday gösterdik. 367 ucubesi çıkardılar direndiler. Anayasa mahkemesine gidildi. O zaman 27 Nisan e-bildirisi verildi. Farklı farklı yerler farklı şeyler. Biz ne dedik? Hem 27 Nisan e-bildirisini yırttık çöpe attık. Biz sizi tanımıyoruz dedik. Bize talimatı aziz Türk milleti verir. Biz de talimatı ondan aldık cumhurbaşkanı seçeceğiz dedik. Anayasa engeli çıkınca da gücümüz yetmedi milletimize gittik.
SABIRLA YOLUMUZA YÜRÜDÜK
Hukukun demokrasinin milli iradenin önündeki taşı beraber kaldıralım dedik. Milletimiz kaldırdı bize büyük bir güç verdi. Sayın Gül’ü cumhurbaşkanı seçtik. Özal’dan sonra milletin istediği bir Cumhurbaşkanını Çankaya’ya gönderme şerefini bu kadro o gün yaşadı ve büyük bir mutluluk yaşandı bütün Türkiye’de. Arkasından baktığınızda neler oldu. Türkiye’de bu darbeler bir daha olmasın. Darbelerle darbecilerle bu millet yüzleşsin diye önemli adımları tek tek biz attık. Hepsini biliyorsunuz ama toplu birlikte 28 Şubat’ın arifesinde izniniz olursa burada tekrarlamak isterim. Türkiye demokratik bir hukuk devletidir. Ama demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye’de muhtıra vermiş olanlar, darbe yapmış olanlar, darbeye teşebbüs etmiş olanlar bizim dönemimize gelinceye kadar yargı önüne çıkarılıp hesap verdiler mi vermediler. 12 Eylül 2010 anayasa değişikliğini yaptık. 12 Eylül 1980 darbesini yapan Kenan Paşa ve arkadaşları milletin yargısının önüne çıkıp milletin yargısına hesap verdiler mi? Verdiler. Merhum Necmettin Erbakan hocamız ve hükümetine karşı millete karşı 28 Şubat post modern darbesini yapanlar milletin yargısının önüne çıkıp hesap veriyorlar mı? Yargılamaları devam ediyor. Bütün Türkiye’de bu hesap sorma sürecini yakından takip ediyor. Herkes demokrasi havariliği yapıyor. Ben şimdi soruyorum. Darbecileri önden arkadan gelirken giderken alkışlayıp da biz darbelerden en büyük zararı gören kadroyuz diye timsah gözyaşı dökenler mi demokrat, yoksa darbecileri yargının önüne çıkarıp millet adına hesap vermesini sağlayanlar mı daha demokrat. Şimdi konuşuyorlar Tayyip Bey’e bir sürü iftira yapıyorlar. Tek adamlık, diktatörlük vesayire. Sorarım size hangi diktatör tek adam bunu yapar? Demokrasiye kast edenleri hukukun önüne çıkarır? Hukuku katledenleri yargının önüne çıkarır? Yok, bunun örneği. Peki, üniversitelerde başörtüsü kalktı mı kalktı. Kamuda başını örtmek memuriyetten ihraç nedeniydi doğru mu? 2008 yılının Ocak ayında anayasanın 10 ve 42. Maddelerinde başörtüsü yasağını ortadan kaldırmaya zemin hazırlayacak düzenlemeler yaptığımızda AK Parti’ye kapatma davası açılmıştı. O zaman grup başkanvekiliydim. Sordular ortaöğretimde kamuda başörtüsü serbest olacak mı Türkiye’nin iklimi o kadar kötüydü ki o dönemde bunun olacağını açık açık söyleme imkanı kolay gözükmüyor. Ama ne yaptık? Sabırla yolumuzu yürüdük. MHP ile beraber el ele verdik. Anayasayı değiştirdik ancak bu darbeci zihniyet orada da kendini gösterdi. Türkiye Anayasa Mahkemesi büyük bir utanç kararının altına anayasanın bütün kuralların ayaklarının altına alıp çiğneye çiğneye imza attı. Ama vazgeçmedik.
DEVLETİN SİGORTASI MİLLETTİR
Doğru olduğumuza haklı olduğumuza inanıyorduk. Vazgeçmedik. Şimdi Türkiye’de Türkiye’nin üniversitelerinde ortaöğretimde, ilköğretimde, kamusunda başörtülüye bir sorun kaldı mı? Başı açık kardeşlerimizle başı örtülü kız kardeşlerimiz arasında herhangi bir ihtilaf var mı yok. Bizim başı açık başı örtülü bütün kadınlarımız kardeş. Onların arasında bir ihtilaf bir sorun yok. Ama birileri ihtilaf varmış gibi sorun varmış gibi araya fitne fesat sokmaya kalktılar başaramadılar. Bu milletin kadınlarını bu milletin insanlarını birbirinin karşısına dikemediler. Arada sıkıntı yok. Ama bazı hastalıklı beyinlerde problem vardı. Onlar da tedavi oldu gitti. Tedavi olmayanların da artık milletimiz ayar vermeye devam ediyor. İnşallah onlar da tedavi olur. Peki, parlamentoda başörtülü vekil var mı var. Peki, kimse bu kadına haddini bildirin diye kükreme cesareti gösterdi mi parlamento? Yok, niye gösteremedi? Çünkü milletin emanetine canı pahasına sahip çıkan bir anlayış var. Millet de o anlayışın arkasında duası de desteği ile dağlar misali duruyor. O yüzden muvaffak olamadılar netice alındı ve bugün parlamentoda bir sıkıntı yok. İmam hatiplerin katsayı engeli kalktı mı? Orta kısmı açıldı mı? Kuran kurslarının önündeki engeller kalktı mı? Hasılı hepsi kalktı. Hepsi bambaşka bir noktaya doğru gitti. Peki, darbe teşebbüslerine Türkiye’de iktidarlara ayar verme teşebbüslerine karşı ne yapıldı? Bu dönemde çok net söylüyorum. Milletin emanetine sonuna kadar sahip çıkıldı. İşte cumhurbaşkanlığı seçim süreci. O dönemi yaşadık hepimiz bu salondakiler gayet iyi biliyorlar. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu diyor ya. Cumhurbaşkanı diyor devletin sigortasıdır diyor. Devletin sigortası Cumhurbaşkanı olursa yandık yani. Bir kişi sigorta olursa yandık. Devletin sigortası kimdir biliyor musun Sayın Kılıçdaroğlu? Bu devletin sigortası seksen milyon Türk milletidir, Türk milleti. Bu memleket dört bir yandan işgal edildiği zaman Anadolu’yu aydınlatan ve bu memleketi dört bir yanına çökmüş karanlığı ortadan kaldırmak için Atatürk’ün arkasında şaha kalkan aziz Türk milletinin atalarıydı dedeleriydi büyükleriydi. Onlar ayağa kalktılar. 15 Temmuz’da darbe teşebbüsünü gerçekleştirenlere karşı yine karanlığa karşı aydınlığı temsil edip ayağa kalkan yine seksen milyon aziz Türk milleti olmuştur. Eğer bir devletin sigortasını sadece bir kişiye birileri indirgediğinde, bir makama indirgediğinde o makam o kişi sıkıntı gördüğünde devlet de sıkıntıya düşer. Bu millet bu devletin sigortası tekrar tekrar söylüyorum aziz milletimizdir. Peki, cumhurbaşkanı neyin sigortasıdır. CHP zihniyetinde CHP’nin halktan iktidar yetkisini almamış olmasına rağmen sürekli ve değişmez iktidar ortağı olmasının hep sigortası olmuştur. Nasıl diyeceksiniz? Çok açık. Anayasa diyor ki, başbakan cumhurbaşkanı tarafından milletvekili arasından atanır.
ALGI OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORLAR
Mevcut sistemde kimin başbakan olacağı belli değil. En çok oy alan partinin vekil seçilmişse genel başkanı başbakan olur mu? Bu anayasada olur diye yazmıyor. En az oy alan partinin milletvekiliyse genel başkanı olur mu o da yazmıyor. Vekil olacak. Nitekim Sayın Demirel Yalım Erez’e verdi bunun bir örneğini Türkiye’ye göstermiş oldu. Peki, bakan kimden olur? Anayasa yazıyor diyor ki başbakanın teklifi cumhurbaşkanının onayıyla bakanlar atanır diyor. Başbakan bakanı görevden alacak onu da anayasa yazıyor. Başbakanın teklifi Cumhurbaşkanının onayıyla görevden alınır diyor. Bunun daha açık ifadeyle anlamı nedir anlamı şudur. Türkiye’nin bugünkü demokratik sisteminde mevcut anayasaya göre başbakanın istediği kişiyi bakan yapma, beğenmediği ya da başarısız bulduğu birini bakanlık görevinden alma yetkisi bu anayasada yok başbakanda. Bu anayasa başbakana böyle bir yetkisi vermiyor. Siz getirdiniz iktidar ettiniz Ak partiyi. Sezer oturuyor yukarıda. İstemediği Sezer’in birini biz başbakan yapabildik mi yapamadık. Önceki dönemde Demirel’in istemediklerini dönemin başbakanları bakan yapabildi mi onlar da yapamadı. Özal döneminde de önceki dönemlerde de olmadı. İşte sandıktan iktidar yetkisini alamayınca cumhurbaşkanı nasıl olsa bizim ediğimiz şekilde birisi olacak. Onun vasıtasıyla milletin vermediği iktidara Ankara’da daima ortaklar çıkıyor. Sandıktan çıkanın Ankara’da ortakları var ve buradan iktidarı milletin iradesine göre değil bu ortakların iradesine göre sevk eden bir anlayış daima güç sahibi oluyor. Bu anlayışı bozan cumhurbaşkanları oldu mu oldu. Rahmetli Özal oldu. Ama ömrü vefa etmedi. Bu bir yol kazası öyle bakıyorlar. Özal dediğin yedi sene sonra yok. Yedi sene sonra bizim dümenimiz yine aynen devam edecek diyor. Nitekim Demirel geldi Sezer geldi dümen aynen devam etti. Şimdi Tayyip Bey bir başka yol kazası onlar öyle bakıyorlar. Şimdi gerçi herkes Tayyipçi kesildi. Yeni sistemi Tayyip Erdoğan için istiyorsanız can kurban ama ya sonrası diye herkes Tayyipçi kesildi. Onlar niye bunu diyorlar biliyor musunuz? Tayyip Erdoğan neticede bir fani. Bir gün o da aramızdan ayrılacak ve görevi sona erecek kendi bırakacak veya bir şekilde bitecek. Bırakmadı cumhurbaşkanlığı işte on yıl 5 sene sonra gidecek. Sonra yine bizim dümen bizim olacak. Halk sandıkta kime hükümet verirse versin biz bir aradan sonra yeniden düzenimizi kuracağız ve yeniden milletten alamadığımız iktidara Cumhurbaşkanımız vasıtasıyla ortak olup iktidar olmaya devam edeceğiz. Onun için herkes el birliği ile bu yeni sisteme karşı büyük bir direnç içerisinde mücadele ediyor. Sebepleri hiç de demokratik değil. Algı oluşturmaya milleti kandırmaya dönük çok ciddi propagandalar yapıyorlar. Ama işin altında bu darbe anayasalarının kurduğu vesayet düzenini millete rağmen milleti yönetme anlayışının devam etmesinden başka bir şey istedikleri yoktur.
ZAYIF İKTİDARLAR GÜÇLÜ KARAR ALAMAZ
Onun için de yeni dönemde Türkiye’de öyle bir sistem kurulmalı ki bu sistem her türlü hukuk dışı ahlak dışı gayrimeşru yol ve yöntemlere kapalı olsun. Milletin iradesinin Ankara’da ortağı olmasın. Millet kimi istiyorsa o iktidar olsun. Zayıf iktidarların daima her türlü komplikasyona çık olduğunu da hep beraber görüyoruz. İşte Ak Parti dönemlerinde bizim attığımız adımlar milletin Ankara’daki sesini daime hür ve gür ve cesur yapan adımlar olmuştur. 2007’de o güne kadar sürekli krize neden olan Cumhurbaşkanlığı seçimi cumhurbaşkanı seçim sistemini değiştirdik biz. Halk cumhurbaşkanı seçme kararı verdi. Peki, 2012’de cumhurbaşkanı seçiminde Türkiye bir kriz yaşadı mı bir kaos yaşadı mı? Sayın Baykal Sayın Kılıçdaroğlu veya başkaları şunlar şunlar cumhurbaşkanı olamaz aday olamaz diye konuşma yaptılar mı? Yapmadılar peki ne dediler? Tayyip Bey’in karşısına kimi koysak kazanırız dediler. Kafa kafaya verdiler. Türkiye’de aday aradılar aday bulamayınca ithal bir aday getirdiler. Biz bununla kazanırız, halk bunun üzerinden bizim istediğimiz birisini Cumhurbaşkanı seçebilir. Dayatmaya değil halkın gönlünü almaya dönük bir arayışın içine girdiler. Çünkü millet bir noktada karar veriyorsa o zaman milletin gönlünü alacak yola gitmeniz lazım. Şimdi Türkiye’de cumhurbaşkanı krizi var mı yok. Bundan sonra olacak mı olmayacak. Peki, hükümet krizleri var mı var. Sürekli Türkiye’de hükümet krizleri oluyor. Nasıl kriz oluyor? Zayıf hükümet krizleri var bizde. Parlamentoda tek başına iktidar olabilirsiniz. Ama 280 ile 290 ile tek başına iktidar olduğunuzda sizin bırakın Türkiye’nin her tarafı cesur milletin ve devletin yararına karar almayı, kendi vekillerinizin baskısı nedeniyle bunların büyük bir çoğunluğunu yapmayı düşünce olarak bile aklınızdan geçiremezsiniz. Gelir bir vekil veya bir grup vekil veya bir yapı, bir efendim medya grubu sermaye grubu başka odaklar, bak falan konuda bir düzenleme yapacaksınız. Bunu yapmayın bak bir daha düşünün sizin için iyi olmaz ha. İşte genç subaylar rahatsız ha haberiniz olsun. Nedir? Çıkar bir hesap var. Ayar veriyor siz adım attığınızda merhum Erbakan nasıl operasyon yediyse öyle operasyon yiyorsunuz. Merhum Ecevit nasıl operasyon yediyse öyle operasyon yiyorsunuz. Hemen bambaşka bir yapıyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Sizi iktidardan indiriyorlar. Tansu çiller hanımefendiyle medya patronlarının kavgasını biliyorsunuz canlı yayınlarda falan. Ne oldu? Ayağına bastığınızda herkes sizin karşınıza geçiyor. Zayıf iktidarlar cesur kararlar alamazlar. Bakın Ak Parti zayıf iktidarlar olsaydı yani vatandaş bize 363 ile verdi 340 ile verdi. Şimdi 317 ile verdi. 280 ile vermiş olsaydı Ak Parti böylesi cesur kararları alıp hayata geçiremezdi. Pek çok operasyon bize de çekildi. İçimizden pek çok kişilerin ayağı kaydırıldı. Aldatıldı kandırıldı tehdit edildi. Ne derseniz deyin. Başka başka yerlere gittiler bizi de indirmeye başka yollara gerek kalkmadan cesaret ederlerdi. Ne yaptılar? Yapamadılar. Biz cesur kararlar aldık ve onun için bölünmüş yollar hızlı trenler şehir hastaneleri her ilde üniversiteler, üç buçuk kat büyüyen bir Türkiye ekonomisi oldu. Cesur karar aldık kimseden korkmadık. Milletin menfaati varsa, devletin menfaati varsa gözünü karartıp onun peşinden koşmalı.
DAİMA İSTİKRAR VE GÜÇLÜ İKTİDAR
Güçlü olursanız yapıyorsunuz onun için zayıf iktidar isteyenler zayıf iktidarlardan servetleri üzerine serbest katanlar bu yeni sistem aman gelmesin diye gayret ediyorlar. Türkiye zayıf iktidarlara imkan vermeyecek bir sisteme geçmesi lazım. Şimdi güçlü bir iktidar var ama bu dönemsel. Biz onu hep açıkça ifade ediyoruz. Ak Parti neden istiyor bunu? Biz Ak Parti olarak kendimiz için bunu istemiyoruz. Bugün tek başına iktidar var amenna. Mecliste biz çoğunluğuz amenna. Cumhurbaşkanı bizim kurucu liderimiz. Hükümet bizde o da doğru. Ama bu sürekli bir şey değil. Mevcut parlamenter sistemin doğası sürekli siyasi istikrar, sürekli güçlü iktidar doğurmuyor. Sistemin doğası bunu zorunlu kılmıyor. Vatandaş bazen zayıf iktidarların parçalanmış iktidarların bedelini ödemekten bıkıyor. Güçlü bir iktidar getiriyor sonra o güçlü iktidardan önceki bütün zorlukları sıkıntıları unutuluyor her şey çok güzelmiş diye bakılıyor birden bire yeniden parçalı iktidarlara yeniden zayıf iktidarlara dönüyor. Güçlü iktidar döneminde kazandıklarımızı zayıf iktidar döneminde kaybediyoruz. Özal’la kazandık sonrasında Ak Parti’ye kadar kaybettik. Şimdi AK Parti ile kazandık 7 Haziran’da iklim bir değişti Türkiye’nin havası da ekonomisi de güvenliği de her şeyi de baştan aşağı değişti. Biz diyoruz ki güçlü iktidarları güçlü liderlerle ancak sağlayabiliyoruz. Özal güçlü bir liderdi. Darbecilere rağmen millet onun etrafında bir araya geldi. Anavatanı tek başına iktidar yaptı. Tayyip Erdoğan da güçlü bir lider milleti ile gönül bağı güçlü bir şekilde kurabilmiş birisi. Ama Türkiye siyasi istikrar güçlü iktidar için sürekli Tayyip Erdoğan, Turgut Özal gibi güçlü liderleri beklerse o zaman işimiz çok zor. Biz öyle bir sistem kurmalıyız ki güçlü liderler geldiği zaman siyasi istikrar güçlü iktidarla ülkemiz daha da ileri gitsin. Ama öyle liderler olmadığı zamanda bile bu ülkede siyasi istikrar olsun güçlü iktidar olsun onun için de biz AK Parti’den sonraki dönemde de Türkiye’nin daima istikrar, daima güçlü iktidar ama tereddütsüz ve ortaksız millet iktidarı için sistem değişikliğinin gerekliliğine hep vurgu yapıyoruz. Son derece bunun önemli olduğunu buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.
SİYASETİN DİNAMİZME İHTİYACI VAR
Türkiye’nin siyaseti değişime direnen de bir siyasetimiz var. Dinamizme de bu siyasetin ihtiyacı var. Bir yere birisi geldi mi onu göndermenin imkanı yok. Ya kendi bırakıp gidecek ya rahmete kavuşup gidecek. Yoksa siyasette yenilenme kolay kolay olmuyor. Yerel aktörler genel aktörler bütün siyasal dengeler bakımından da bir yenilenmeyi Türkiye’nin sağlaması lazım. Tecrübe ile yeniliği bir harmanlayıp bu ülkenin ve milletin yararına ileriye taşıması lazım. Yeni sistem diyor ki kaybeden kaybettiği an gidecek. Kazanan başarısız olursa 5 sene sonra gidecek. Çok başarılı oldu. Millet bir 5 yıl daha ona yetki verdi. Ama çok başarılı bir daha aday olsa bir daha yetki verir. Fakat ona da yetki vermiyor. Diyor ki çok başarılı bir cumhurbaşkanı da olsa 10 sene sonra o da gidecek. Bu demektir 10 yılda bir azami Türkiye’yi yöneten siyasal kadroların baştan aşağı yenilenmesi demektir. Değişim demektir. Dinamizm demektir. Kuşakların uzun yıllar bekledikten sonra ülke yönetiminde etkin ve söz sahibi olması değil kısa bir sürede sürekli yeni kuşakların Türkiye’nin her alanda daha güçlü daha kudretli ve daha kuvvetli olması için son derece önemli ve büyük bir reform. Bakın adı bile yetti değişim için. Sayın Kılıçdaroğlu anayasa mahkemesine gitmek CHP’nin anayasa değişmez değiştirilmez, değiştirilmesi teklif edilemez bir anayasa maddesi gibiydi adeta. Her şeyi mahkemeye götürüyordu. Peki, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gelince de götürdü mü mahkemeye götürmedi. Niye götürmedi? Mahkeme reddedeceğini biliyor halkın yanında kötü duruma düşecekti kötü duruma düşmeyelim. İkincisi de artık kararı halk verecek. Gördü bundan sonra hakem halk karar verici halk, hemen halkın gözüne şirin gözükmek için neler yapmaya başladılar. Başörtülü bir hanımefendiye hakaret eden kişi oldu. Ona şiddet uyguladı birisi başörtülünün koşa koşa evine gitti. Bir başkası Ak Parti’ye AKP demeyelim bundan alınıyorlar Ak Parti diyelim diyemiyorsak Adalet ve Kalkınma partisi diyelim. İşte 28 Şubat’ın arifesindeyiz koşa koşa merhum Necmettin Erbakan hocamızın anma törenine gitti. Neler yaptınız neler nasıl gitti de oraya. Gitmesi çok iyi bir şey ama niye gidiyor biliyor musunuz? Vallahi de billahi de eğer cumhurbaşkanı sistemi halk oylamasına gidiyor olmasaydı Kılıçdaroğlu ’nu hiçbir güç oraya götürüp onlarla yan yana oturtamazdı. Sistemin adı bile yetti. Sistemin adı bile yetti neden? Artık halk karar verecek. Kendi oyları yetmiyor. Yüzde 25-26 ne lazım? Yüzde 25 başkasının oyu lazım. Onun için de ne yapıyor ona göre bir kendini değiştirme yenileme ve farklı bir noktaya taşıma gayreti içine girdiler. Bu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin daha şimdiden Türkiye’ye kazandırdığı önemli bir faydadır diye düşünüyorum. Umarım bu yolda devam ederler.
DEĞİŞİMİN ÖNÜNÜ AZİZ MİLLETİMİZ DAİMA AÇMALIDIR
Tabi değişim sadece cumhurbaşkanı ile sınırlı kalmayacak 10 yılda. O değişince siyasal diğer aktörler de değişecek. Vekiller yerel yöneticiler. Bu yukarıdan aşağı doğru sirayet edecek. Kötü bir şey mi bu? Gayet iyi bir şey. Değişimin önünü aziz milletimiz daima açmalıdır. Ben inanıyorum ki bu millet değişimden yanadır ve bugüne kadar her şeyi aziz milletimiz değiştirdi. Ben inanıyorum ki yeni sistemle de bu değişimi daha güçlü bir noktaya aziz milletimiz taşıyacaktır. Bu sistemin bir başka özelliği o da şu. Güçlü liderlik özellikleri olan kişilerin demin söyledim Türkiye’yi yönetmesine zemin hazırlıyor. Çünkü halkın elli artı birinin oyunu alabilecek bir kişi sıradan bir kişi olamaz. Ne yapacak bütün partiler başka partilerden de oy alabilecek. Güçlü liderlik özelliklerine sahip birilerine arayıp bulacak ve kendi içinden onu aday gösterecek. Belediye başkanlarında öyle yapmıyorlar mı? Her yerde il başkanları aday oluyor mu olmuyor. Bakıyorlar herkes nereden adam buluyor. En iyi kim halkla kim buluşuyor, halk kimi korsak oy verir kiminle rahat kazanırız kim yüzümüzü ak eder diye arıyor tarıyor getirip onu aday yapıyoruz doğru mu? İşte bu yeni sistem onu getirdi. Sağdan soldan ortadan yandan kimden aday çıkarılırsa çıkarılsın cumhurbaşkanı adaylarımızın her biri güçlü liderlik vasıflarına sahip adaylar olacak. Hangisi kazanırsa kazansın Türki’ye kazanacaktır. Memleketimize büyük hizmetler yapma başarılı hizmetler yapma konusunda gerçekten kendinde büyük güç olan kişiler olacaktır.
BÜYÜK ÇARPITMA İÇİNDELER
İşte 2014’de bunun uygulamasını fiilen gördük bundan sonra bu uygulaması 2019’da göreceğiz ve ondan sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hepsinde yine bunu göreceğiz. Bakın su sistemin bir başka özelliği de şu. Şimdi herkeste bir değerlendirme var. Ya bu yetkiler falanların eline geçerse ne olur? Şimdi özellikle bunu hayırcılar söylüyor. İşte siz Tayyip Bey için bunu yapıyorsunuz ya başka birinin eline bu yetkiler geçerse ne olur falan diye. İşin tabi büyük bir çarpıtması bu. Deminde söyledim biz bunu bir şahsa mahsus yapmıyoruz. Bu memleket için Türkiye için yapılıyor. Rahmetli Özal, rahmetli Erbakan ve Rahmetli Türkeş daha siyasal hayatlarının başında tek başlı yürütme demişler. Ama yapacak güçleri yok. Türkiye için büyük bir ideal olarak hedef koymuşlar. Rahmetli Özal ve Rahmetli Demirel cumhurbaşkanı olduktan, hem başbakan hem cumhurbaşkanı olarak Türkiye’yi yönetme tecrübesini yaşadıktan sonra Türkiye’nin bu sistemle yola daha fazla devam edemeyeceğini söylediler. Sistem değişikliğini istediler. Ama bu seferde onların yapacak gücü yoktu. İlk defa hem başbakan hem de cumhurbaşkanı görevinde bulunan hem de bunu yapabilecek siyasal güce sahip olan bir kadro Ak Parti kadrosu ve Cumhurbaşkanımız MHP ile beraber Türkiye’de bu sistemi değiştirelim diyor ve değiştirme iradesi ile ortaya çıkıyor. Bu Türkiye’yi yönetme tecrübesinin bize öğrettiği en büyük derstir. Tek başlı bir yürütmeyi Türkiye hayata geçirmediği zaman bu ülke sürekli belli bir dönem istikrardan sonra krizlerle kaoslarla kavgalarla boğuşmak zorunda kalacaktır. Onun için diyoruz ki Türkiye’nin geleceği daha iyi olması bakımından da böylesi bir sistem değişikliğine Türkiye’nin ihtiyacı var. Bu gerçekten de millet devlet beka meselesidir. Ben bütün Konyalı hemşerilerime soruyorum. 2002’de milletimizin iradesi ile Ak parti iktidara gelmemiş olsaydı veya gelse de zayıf bir iktidar olsaydı böyle güçlü bir iktidar olmazdı. Irak’ta bu yaşananlar Suriye’de yaşananlar Gezi hadiseleri kapatma davaları, dünya finans krizi 17-25 Aralık hadiseleri MİT TIRları Rusya krizi arkasından Kobani olayları, 7 Haziran seçimleri sonra kaos 3 milyon mülteci PKK terörü, DEAŞ terörü, DHKP-C terörü bütün bunları yan yana koyun ve bunun üzerine 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü koyun Türkiye’nin hali nice olurdu herkes bunu vicdan terazisinde tartsın.
MEVCUT SİSTEM BABA İLE OĞULU BİRBİRİNE HASIM EDER
Ekonomi şehridir Konya. Türkiye’nin ekonomisi nasıl olur? Maneviyatın değer verilen şehridir Konya. Türkiye’nin maneviyatı nasıl olur? Eğitime değer veren bir şehirdir Konya. Eğitim nasıl olur? Sağlık nasıl olur, güvenlik nasıl olur? Bütün bu yangınlarını ortasında Türkiye bugün eğer güçlü kudretli kuvvetli ekonomisi dayanıklı etrafında bütün hadiselere yön vermek için uğraşıyor ve bunun için emek veriyorsa ve netice alıyorsa bunun en önemli sebebi halkın sandıkta tesis ettiği siyasi istikrar ve güçlü iktidardır. 7 Haziran bunun ehemmiyetini bize bir kez daha gösterdi. 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’ye sistem değişikliğinin gündeme gelmesinin bütün bu olaylardan bağımsız düşünülmemesi lazım. Türkiye stratejik bir coğrafya. Bu coğrafyanı üzerinde pek çok hesaplar var pek çok kavgalar var. Dışımızda dönen ama bu coğrafyayı da hesaba katan pek çok vekalet savaşları da devam ediyor. Onun için biz Türk milleti ve Türkiye devleti olarak bu topraklarda inşallah kıyamete kadar var ve bir olarak, hür olarak istikrarlı kuvvetli kudretli bir biçimde yaşamak istiyorsak bu topraklarda daime siyasi istikrara daima güçlü iktidarlar oluşturacak bir sistemi bu millete ve bu devlete kazandırmak zorundayız. Onun için bu adımı atıyoruz. Bazıları diyor neden? Eğer geç kalırsak daha başka sıkıntılar Türkiye’nin geleceğinde olacaktır. Daha iyi olsun milletimiz daha olsun, devletimiz daha iyi olsun diye bu adımları atıyoruz. Mevcut sistemin bir özelliği daha var onu da söyleyeceğim. Ondan sonra birkaç tane de sistemin özelliklerinden diğer maddelerden anlatacağım. Çift başlılık var. Türkiye cumhurbaşkanlarıyla başkanlar arasındaki kavgalardan çok çekti. Bak çok net söylüyorum. Türkiye’deki mevcut parlamenter sistem baba ile oğlu birbirine hasım eder hasım. Birbiriyle baba ile oğlu bu sistem kavga ettirir. Ettirdi mi ettirdi. Merhum Özal ile Sayın Mesut Yılmaz etti mi etti. Merhum Demirel ile Sayın Tansu Çiller etti mi etti. Sayın Sezer’i nasıl getirmek için uğraştılar getirdiler. Sayın Ecevit’e yapmadığını bırakmadı kavga etti mi etti. Peki, bu kavgaların faturasını kim ödedi hep millet ödedi. Efendim bir şey olmaz ya yaşayan bilir bir şey olmaz değil. Her zaman bu sistem buna müsait bir sistem. Eğer değiştirmezsek bu kavgalar yarın yine olur. Öbür gün yine olur. Çok yakın olanlar bile burada biri başbakan biri cumhurbaşkanı olsa bu sistem nedeniyle emin olun çok büyük tartışmalar çok büyük kavgalar Türkiye’de olur ve bedeli dün ödediği gibi de aziz milletimiz öder.
CUMHURİYETİN RUHUNA TAM MANASIYLA RUHUNA UYGUN
Onun için de kardeşlerim bu sistemi el birliği ile değiştirmemiz lazım ve anayasa değişikliği parlamentodan geçti şimdi sizin önünüzde evet dediğinizde milletimiz yeni bir dönemin kapısını sonuna kadar aralayacaktır. Cumhuriyetimizin tam manasıyla lafzına ve ruhuna uygun bir şekilde hayata geçirilmesidir bu değişim. CHP’liler diyor rejim değişikliği benim hocalarım var burada üniversiten hukuktan da değerli hocalarım var burada onlarda bize öğrettiler biz de öyle biliyor. Cumhuriyet devlet yöneticilerinin miras yoluyla belirlenmediği halkın iradesi ile belirlendiği yönetimin adıdır. Peki, ben Konyalılara soruyorum Türkiye’de yönetim halkın doğrudan iradesinden mi çıkıyor? Biz Türkiye’yi yöneten hükümeti belirlemek üzere bir seçim yapıyor muyuz? Herkesin kafasında yapıyoruz gibi bir cevap var. Hayır yapmıyoruz. Türkiye’de sadece milletvekilliği seçimi var. Yasamayı seçiyoruz. Yürütme seçimi Türkiye’de yok, hükümet seçimi yapmıyoruz. Biz milletvekillerini seçiyoruz milletvekillerinin içinde salt çoğunluğu alan parti veya kişi hükümeti kurma ve Meclis’ten güvenoyu alma imkânı buluyor. Biz hükümeti seçecekleri seçiyoruz. Mevcut anayasa Cumhuriyetin vasfına ve ruhuna uygun bir şekilde bu millete doğrudan hükümetini özgür iradesi ile seçme yetkisini vermemiştir. Bu neyi getiriyor Cumhuriyet devlet şeklinin vasfına ve ruhuna uygun bir şekilde devleti yönetecek, yürütme yetkisini kullanacak Cumhurbaşkanının yani hükümetin doğrudan halk tarafından seçilmesini getiriyor. Bu halk oylamasının milletimize yönelttiği esas soru Ey Türk Milleti Türkiye’yi yönetecek hükümeti doğrudan seçmek istiyor musun, istemiyor musun? Milletimizden ben bu ülkeyi yönetecek hükümeti doğrudan seçmek istiyorum diyenler evet diyecekler. Hayır, ben seçmek istemiyorum ben bir aracı bulayım da o benim adıma bu işi yapsın diyenler hayır diyecektir. Milletin önüne kullanmak üzere bir yetki konuluyor. Aziz milletimize devlet şekli olan Cumhuriyetin tam da gereği olan Türkiye’yi yönetecek olan hükümeti doğrudan seçme hakkı getiriliyor. Bu reddedilir bir hak değil ama herkes aziz milletimizin önüne çıkmış aman ha siz hükümeti biz seçmek istemeyiz deyin böyle bir karar verin diyor.
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR
Bu CHP zihniyeti her şeyin karşısına çıkıyor. Eğer biz bunların dediğine uysak Boğaz Köprüsü’nü yapamazdık. İkincisini, üçüncüsünü yanına koyamazdık. Şehir hastanelerini yapamazdık, her şehre üniversite kuramazdık. Bölünmüş yollarla, hızlı trenlerle, havaalanları ile Türkiye’yi donatamazdık. Hangi adımı atıyorsak karşılar. Ellerinde dilekçe Mimarlar Odası’dır bilmem Tabipler Odası’dır bunların peşinde olduğu bu zihniyeti taşıyan herkes mahkemelerin kapısında eğer onların engellemesi olmasaydı mahkemeler de o engellemeleri itibar etmemiş olsaydı bugün Türkiye’nin şehir hastanelerinin tamamı bitmişti. Bunlar her şeyi engellemeye çalışıyorlar sonra da şehir hastanelerine gidip orada bakıyorlar vicdanlı olan herkes Allah razı olsun diyor. Bize önce hayır diyorlar sonra Allah razı olsun iyi ki bize uymamış diyorlar. Biz onlara uymadığımız için Türkiye’yi son 15 yılda üç buçuk kat büyüttük. Şimdi burada da biz bunlara uymuş olsak yine Türkiye için bir şey yapmamış olacağız. Onun için bu memleketin önünü açmak bakımından da dediğimiz gibi milletin yürütmeyi doğrudan seçmesi son derece önemli bana göre de Cumhuriyet tarihinin en önemli reformlarının başında gelir. Cumhuriyetin başında yapılan reformlardan sonra en önemli Anayasa reformu tartışmasız 16 Nisan’da yapacağımız Anayasa Halk Oylaması’dır. Bundan hiç ama hiç şüphem yok. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Hani deniyor ya arkada yazıyor, doğru ama anayasada diyor ki egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama millet bu egemenliğini anayasanın koyduğu kurallara göre yetkili ve görevli olan kişiler eliyle kullanır. Kim yetkili, km görevli her şeyi doldurmuşlar. Milletin dışında herkes yetkili görevli. Egemenliği anaysa millete veriyor, millette egemenlik konusunda vekaletini kime istiyorsa ona verecek. Onun için şimdi diyoruz ki biz egemenlik madem kayıtsız ve şartsız millete aittir o zaman bu millet yürütme yetkisini kullanacağı kişiyi de doğrudan seçmelidir. Bu egemenlik hakkı üzerine kayıtsız şartsızlığına rağmen anayasada konulmuş kayıtların ve şartların kaldırılması anlamına gelir. Egemenliğin kapsamının kullanım alanının millet bakımından genişletilmesi anlamını taşımaktadır bu da son derece önemli son derece büyük bir adım. Demin söyleyecektim ama geçti orada bu sistemin bir özelliği Türkiye’deki bütün farklılıklara saygı ve sevginin daima iktidar olmasını sağlayacak olmasıdır. Şimdi deniyor ya tam tersi biri iktidara gelirse ne olacak, hiçbir şey olmaz. Neden tam tersi birinin iktidara gelme şansı burada yok.
TOPLUMUN BÜTÜN DEĞERLERİNE SAYGI DUYMAK ZORUNDA
Ak Partili birisi bizim oyumuz yüzde 49 bunun içinde başka partilerden olup bize oy veren aziz vatandaşlarımız da var. Biz onların gönlüne giren yolu bulduğumuz için bize oy veriyorlar. Şimdi o gönülleri kırdığımızda bize oy verir mi, vermez. CHP’nin Cumhurbaşkanı seçmesi için 25 puana daha ihtiyacı var bunu kimden alacak? Ak Parti’nden, MHP’den, HDP’den alacak. MHP’nin de başkalarından oya ihtiyacı var. Bu neyi zorunlu kılacak bütün siyasi partilerin programlarında, konuşmalarında, çalışmalarında, faaliyetlerinde toplumun inançlarına, farklılıklarına, kabullerinde, retlerine ve değerlerine saygı duymayı esas almayı herkesi zorlayacaktır. Yoksa bu millet öyle birisine iktidar imkânı vermez. Yani düşünün ordu göreve diye pankartların arkasında yürümüş birisini şu sistem olsa Türkiye’de herhangi bir siyasi parti başkan adayı gösterebilir mi? Gösteremez, göstermeyi aklının ucundan geçirebilir mi? geçiremez. Üniversitelerde 28 Şubat’ta ikna odaları kurmuş başı örtülü kızların başını açmak için onlara manevi işkence uygulamış olan birini getirip Türkiye’nin karşısına işte bizim Cumhurbaşkanı adayımız diyebilir mi? diyemez. Irkçı biri aday olarak gösterilebilir mi? gösterilemez. Bölücü biri aday olarak gösterilebilir mi? gösterilemez. Ne olacak bütün adaylar sadece kendi aday gösteren partisinin ve ya kişilerin değerlerine saygı duyan biri olmayacak aynı zamanda toplumun bütün kesimlerinin değerlerine de saygı duyan biri olmak zorunda. Onun için bu sistem yeni 28 Şubatlar yaşanmasın, seçilene kadar muhafazakâr, seçildikten sonra 28 Şubat’ın organizatörlüğüne dönüşmesin diye başında ta aday gösterilirken net, samimiyetiyle, yaptıklarıyla yaşadıklarıyla, cesaretiyle millete kendini kabul ettirmiş birileri olacaktır. Onun için toplumumuzun muhafazakâr kesimleri de, milliyetçi kesimleri de, laik kesimleri de, liberal kesimleri de başka başka düşüncelere inançlara sahip olan bütün kesimleri de bugünkünden daha fazla saygı göreceklerdir çünkü sistemin doğası onlara saygı göstermeyenin siyaset yapmasına izin vermiyor.
SAYGI SİYASETTE DAHA GÜÇLÜ BİR YERE OTURACAK
Eğer cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türkiye’de faaliyete geçmiş olsaydı geçen CHP’den bir parti meclisi üyesi dedi ki şu ezanlar ki şahadetleri dinimin temeli ancak benim yurdumun üstünde inlememeli dedi. CHP o gün onu kapının önüne kordu. Kusura bakma ben bu milletin manevi değerleri ile kavga eden birini partimde tutamam. Sen benim parti meclisi üyemsin benim bu milletin değerleri ile sorunum yok milletle arama duvar örme git bu görüşlerini nerede söylüyorsan söyle. Ama benim parti meclisi üyeliğimi sıfatını taşıyarak bunu yapamazsın derdim. Şimdi demiyor niye demiyor? Çünkü sizin oyunuza ihtiyacı yok. İktidar diye bir derdi de yok. Nasıl olsa mecliste kimi koyarsa koysun oyu değişmiyor. Çalışsa da oyu değişmiyor çalışmasa da oy değişmiyor. İyileri de getirse de oy değişmiyor, kötülerini getirse de oy değişmiyor. Niye çalışsın bu parti? Şimdi bu sistem siyaseti ataletten tembellikten de kurtaracak büyük bir değişimi büyük bir dönüşümü de beraberinde getirecek. Çalışmayana bu sistemde yer yok. Artık terli siyasetçi olacak. Koşacak milletle buluşacak. Milletin değerlerini öğrenecek. Her seçim başarısızlığını oyları kömüre sattılar makarnaya sattılar iftirasıyla millete hakaretle izah etmeyecek. Göbeğini kaşıyan adam bidon kafalılar okuma yazma bilmiyor cahiller o yüzden biz iktidar olamıyoruz diye kendi cehaletlerini ve başarısızlıklarını aziz millete hakaret ederek gideremeyeceklerdir. Yapamaz onu. Ama şimdi ne yapıyor bunu yapanlar siyaset yapıyor partilerde. Ama yeni sistemle böyle lafları ima yoluyla dahi söyleyenlerin siyasi hayatı sona eriyor. Bu dili de temizleyecek. Hani kutuplaşmaları ayrışmaları ortadan kaldıracak. Dili medeni dilimize ahlak dilimize hukuk dilimize uygun bir dile görüştürecektir. Saygıyı siyasette daha güçlü bir yere oturtacaktır.
KUVVETLER AYRILIYOR
Bu sistemin böyle bir siyaseti ve siyasetçiyi hizaya getirme terbiye ettirme yönü de var ve bu sistem en önemli özelliği parlamentonun ve yürütmenin birbirinden tam ayrı olmasıdır. Birbirine karşı da tam bağımsız olmasıdır. Kuvvetleri ayırıyoruz biz anlıyor musunuz? Kuvvetler birliği tek elde toplanıyor ya bunu demek yalanın büyüğünü milletin gözüne baka baka utanmadan arlanmadan söylemekten başka bir anlam ifade etmez. Yürütmeyi ayrı seçiyorsunuz, yasamayı ayrı seçiyorsunuz tek elde toplanıyor diyor. Bir defa seçimini ayırdık biz ayrı ayrı seçiliyor. İki, vatandaş bundan sonra cumhurbaşkanını ayrı partiden bir adaya yasamada ayrı partiden bir adaya oy verebilir mi verebilir. Belediye seçimlerinde biz bunu yaşıyor muyuz yaşıyoruz. Mecliste ayrı, başkanda ayrı il genel meclisinde ayrı oy kullanıyor. İşte en son 1999’da vekil seçimi ile beraber yapıldı yerel seçimler, merhum Ecevit Türkiye’nin başbakanı oldu ama çok az sayıda belediye kazandı. Merhum Erbakan partisi o dönemde fazilet partisi iktidardan daha çok vekil kazandı. Doğru mu? Halk ne yapıyor ayırıyor. Belediyede ayrı partiye vekilde ayrı partiye veriyor. Ya bu millet senden de benden de çok akıllı. Vallahi ayırır billahi ayırır. Hem de tereyağından kıl çeker gibi ayırır herkesi yerli yerine kor. Ama yok diyor yapamaz. Yaptı ya. Her seçimde yapıyor önümüzdeki seçimde de yapar. Bakın ne olacak eş zamanlı seçim yapılıyor. Şu anda insanlar Türkiye’de siyasi istikrar olsun diye istemediği bir partiye de oy verebiliyor. Ya benim partim iktidar olamayacak oyum boşa gidecek ama falanlar da gelmesin diye ne yapıyor Ak Parti’ye oy veriyor veya başka bir partiye oy veriyor.
UZLAŞMAYA ZORLAYAN MEKANİZMALAR VAR
Ama şimdi ne olacak yürütmeyle yasama seçimi ayrı olunca yürütmede siyasi istikrarı kurdun, güçlü bir iktidarı da kurdun onun için a adayına oy verdim. Yasamaya gelince de gönlünden geçen nereyse oraya götürüp oyunu vereceksin. Yasamada yürütme ile aynı çoğunluğun bu sistemde ben kolay kolay olacağına ihtimal vermiyorum. Ayırdık biz ayrı ayrı ellerde olabilir. Kaldı ki eş zamanlı seçim dedik. İlk turda cumhurbaşkanı seçilemedi. İkinci tura kaldı. Yasama seçimi de ikinci turda yapılmıyor. Yasama seçimi tamamlanmış oluyor. Bu sefer iktidar belli oldu yasama nasıl olacak. Pardon yasama belli oldu, çoğunluk kimde oldu. İktidar nasıl olacak? Partiler uzlaşacaktır belki yasamanın dışında başka bir çoğunluğa sahip olanlar yürütme yetkisini milletten alabilecektir. Onun için bir ayrılık getirildi. Bu çok önemli peki bunlar arasında ihtilaf çıkarsa anlaşmazlık çıkarsa, birbirinden tam ayırıyorsunuz kavga dövüş olmaz mı olabilir. Nasıl çözeceksin? Uzlaşmaya zorlayan mekanizmalar getirildi. Nedir o? Cumhurbaşkanlığının meclis seçimlerini yenileme yetkisi, meclisin de cumhurbaşkanlığının görevine son verip cumhurbaşkanlığı seçimini yenileme yetkisi var. Şimdi buradan alıp deniyor ki Atatürk’e verilen verilmeyen bir yetki veriliyor cumhurbaşkanına. Ya arkadaşlar şu anda Türkiye cumhurbaşkanının anayasanın 116. maddesine göre meclis seçimlerini yenileme yetkisi var. 7 Haziran seçimlerinden sonra hükümet kurulamayınca bu maddeyi uyguladı ve seçimleri yeniledi. Yeni verilen bir yetki söz konusu değil olan bir yetki var. Peki, burada yeni olan ne? Cumhurbaşkanı 7 Haziran sonrası secimi yeniledi ama kendi seçimini yenilemedi. Kendi seçime gitmedi. Şimdi bunda ne getiriliyor? Diyor ki cumhurbaşkanı seçimi yenilerse kendi seçimini de yenileyecek. Öyle oturmayacak orada. Şimdi diyelim bu sistem olsaydı 7 Hazirandan sonra cumhurbaşkanı seçimi yenileme kararı almış olsaydı görev süresinin bitimine 4 yıl kala kendi seçimini de yenilemek kendi seçimini de sona erdirmek zorunda kalacaktı. Peki, cumhurbaşkanı o zaman seçimi yenileme yetkisini kullanır mı sizce? Yenilediğinde gitmek var gelememek var. Doğru mu? Ne için getirildi? Cumhurbaşkanı bu yetkisini keyfi kullanmasın diye getirildi. Seçimleri yenileme yetkisine bir müeyyide kondu. Ülkenin ve milletin yararı yoksa buna gitmeyeceksin. Yani birisi kendisini infaz diyor. O zaman karşı tarafa da aynısını yapıyor. Böyle bir durum varsa zaten seçimlerin yenilenmesi ülkenin yararınadır. Zorlamamak lazım. Peki, yeni olan nedir başka? İlk defa TBMM’ye cumhurbaşkanının görevine son verme yetkisi veriliyor. Şu anda TBMM yeni pakete göre meclis seçimlerinin yapılması kararı alması halinde, cumhurbaşkanı seçimi de resen yapılacak. Cumhurbaşkanı görevine son verme yetkisidir bunun başka tanımı. Bu neyi getirecek? Meclisle hükümeti oluşturan yürütmeyi elinde bulunduran cumhurbaşkanının uzlaşmasını getirecek. İki tarafı uzlaşmaya zorlayacak. Kavga değil uzlaşın anlaşın meseleleri çözün. Bu millete uzlaşarak hizmet edin demektir bu. Uzlaşamadınız o zaman bana gelin, karar alın bana gelin. Sana da yetki veriyorum, sana da yetki veriyorum. Bu her gün seçim anlamına gelmez. Şimdi düşünün cumhurbaşkanlığı seçimi olmuş hemen yeni oluşmuş eş zamanlı yapılıyor millet iradesini koymuş ne gerekçe ile cumhurbaşkanı hemen bir gün sonra seçimi yenileme kararı alacak? Parlamentoda çoğunluğu almadı. Aldığı zaman ne olur? Halk onu bir daha seçmez. Millet zaten eş zamanlı sana yürütmede güç vermiş yasamada da başkasına güç vermiş. Bilinçli bir tercih yapıyor. Bu tercihi değiştirmeye gittiği zaman cumhurbaşkanı ne yapacak? Dört beş yıllık görev süresini belki iki üç aya indirmiş olacak oradan inecek. İki dönem seçilme yetkisi var. Seçilemezse bırakıp gidecek. Seçilirse beş yıl yapacak on yıl yapmadan mahrum olacak. Peki, cumhurbaşkanı o zaman bu yetkiyi keyfi kullanabilir mi? Kullanamaz. Ama birileri sadece başka yönden bakıyor. Bu da parlamentoyu cumhurbaşkanına karşı güçlendiren, cumhurbaşkanlığının meclis seçimlerini yenileme yetkisini kullanma konusunda cesaretini kıran bir düzenlemedir.
MİLLETVEKİLLERİ GÜÇLENİYOR
Şu anda TBMM’nin kabul ettiği yasaların yüzde doksan dokuzu kanun tasarısıdır. Bakanlar kurulundan gelir. Yüzde biri kanun teklifidir. O da hükümetin ya verdirdiği yada onayladığı bir tekliftir. TBMM komisyon ve genel kurulunda hükümete rağmen bir konunun gündeme alınması da görüşülmesi de değiştirilmesi de reddedilmesi de kabulü de kesinlikle mümkün değildir. Bakan komisyonda oturmazsa muhalefette aman bakan yok diye kanun görüşüyor. Genel kurulda oturmazsa muhalefet kanunu görüşmüyor. Yasama yürütmeden tam ayrımı kim diyorsa ki bugün Türkiye’de yasama yürütmeden tam ayrı o zaman gerçeği görmüyor demektir. Tam ayrı olamaz. Çünkü hükümet nereden çıkıyor yasamadan çıkıyor. Nasıl üye tam sayısının salt çoğunluğu ile çıkıyor. Kararlar nasıl alınıyor salt çoğunlukla alınıyor. Şimdi komisyonda genel kurulda salt çoğunluk kime ait hükümete ait. Hükümete rağmen bir şey çıkabilir mi çıkamaz. Onun için de TBMM’nin yasama faaliyeti hükümetin yönettiği bir faaliyettir. Meclis sadece bu faaliyetin icra alanı gibi durmaktadır. Peki, bu yeni düzenleme neyi getiriyor cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. İşte meclisi tam da yasama alanında tartışmasız yetkili hale getiriyor. Kanun tasarısı artık hükümet veremeyecek. Kanun teklifi veremeyecek. Sadece bütçe kanun teklifini verecek komisyonlarda oturmayacak genel kurulda oturmayacak müzakerelere katılmayacak, teklifi vekiller verecek, komisyonda, genel kurulda, müzakeresini değiştirilmesini kabulünü reddini tamamını milletvekilleri yapacak. Peki, ben soruyorum bu parlamentoyu zayıflatır mı güçlendirir mi? Milletvekillerini zayıflatır mı güçlendirir mi? Güçlendirir. Ama ne diyorlar tam tersini söylüyorlar. Peki, cumhurbaşkanı bir kanuna ihtiyaç duyarsa ne yapacak? Meclis başkanına mesaj gönderecek benim şu kanuna ihtiyacım var diyecek. Cumhurbaşkanını meclis başkanına mesaj gönderen bir konuma getiriyor. Peki, bir başka konu. Şu anda OHAL var. OHAL’de çıkan kanun hükmünde kararnameler cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan bakanlar kurulunca çıkarılıyor. Cumhurbaşkanının kararnamesi OHAL döneminde de yine aynı usulde çıkarılacak. Ama bugün OHAL’de çıkarılmış bir Kanun hükmünde kararnamenin mecliste kaç günde görüşüleceğine daire görüşülmemesi halinde ne olacağına dair bir müeyyide veya düzenleme yok. Yeni sistemde ne geliyor? Cumhurbaşkanının OHAL’de çıkaracağı cumhurbaşkanlığı kararnamesi üç ay içinde parlamentoda görüşülmek zorunda. Görüşülmediği zaman resen yürürlükten kalkacak. Şimdi hiçbirini biz görüşmek istemesek parlamentoda görüşmeyiz. Kimsede niye görüşmüyorsunuz diye sorabilir ama netice alamaz veya bizi suçlayamaz. Ama ne getiriliyor müeyyide getiriliyor. Üç ay içinde bunlar mecliste görüşülecek. Meclis gündemine almadı, kendiliğinden yürürlükten kalkacak. Gündemine aldı değiştirecek. Peki, bu parlamentoyu zayıflatıyor mu? Öyle bir korku veriyorlar ki her şeyi bunlar yapacak. Bu yalanın alasıdır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi üzerinden büyük tartışmalar yapılıyor. Yasama yetkisi cumhurbaşkanına devredilmiş.
PARLAMENTO DAHA DA GÜÇLENDİRİLMEKTEDİR
Efendim her şeyi cumhurbaşkanı bir kararname ile hallediyor. Hapis cezası verebilecek şu yapacak bu yapacak büyük büyük yalanlar söylüyorlar. Geçen bir genel başkan yardımcısı kalkmış benzer şeyler söylüyor canlı yayında. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi insan hakları konusunda çıkarılamaz. Yasama konusunda çıkarılamaz. Siyasi haklar ve ödevler konusunda çıkarılamaz. Yargıya ilişkin konularda çıkarılamaz devlet memurları ile ilgili konularda çıkarılamaz. Anayasada kanunla düzenleneceği belirtilen konulardaki seksen iki yerde geçer çıkarılamaz. Şu anda yürürlükte bulunan kanunlarla düzenlenmiş konuların hiçbirisinde de çıkarılamaz. Geriye ne kaldı? Anayasada özel yazan şey. Pakette özel olarak ne yazıyor? Cumhurbaşkanlığı bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatlarının görev ve yetkilerine dair bir kararname çıkarabilir. Üst düzey memurların sadece atanması ve görevden alınması memurluğa giriş değil diğer memurlarla alakası yok. Yani bölge müdürlüğünü Konya’da kuralım mı kurmayalım mı. Şeflikleri nereye kuralım? Buna dair düzenlemeler yapacak. Orada yapılacak bölge müdürlüğü hangi işlere baksın hangi işlere bakamasın. Bunu ne yapıyor devletin diyor yapısını diyor cumhurbaşkanı kararnamesi ile değiştirecek. Ya insaf devletin yapısı belli. O maddede de herhangi bir düzenleme yok. Kanun hükmünde kararname ile de oranın düzenlenmesi mümkün değil. Bölge müdürlükleri devletin yapısı oldu. Ama diyorum ki buradan bu millet bu algı operasyonlarını yapanlardan hadiseyi daha yakından takip etmekte ve daha da iyi bütün konuları bilmektedir. Parlamento bütün bu çerçevede baktığınızda daha da bugünküne göre güçlendirilmektedir. Hem vekil sayısı 550’den 600’e çıkarılacak hem seçilme yaşı 25’den 18’e indirerek yapılıyor bunlar da parlamentoyu güçlendiriyor. Türkiye’de milletvekili sayımızın 550 olduğu zamanki nüfusumuzla bugünkü nüfusumuz fazla çok fazla. O dönemli seçmen sayısı ile bugünkü seçmen sayısını mukayese ettiğimizde bir kat daha fazla seçmeni var bugün Türkiye’nin onun için buralarda temsilin adil olması bakımından düzenleme yapılıyor.
9 MİLYON GENCİMİZİN ÖNÜNÜ AÇIYORUZ
18’e seçilmenin indirilmesine dönük eleştiriler yapılıyor ama bugün tam 56 ülkede seçilme yaşı 25’in altında. Dünyanın demokratik ülkelerinin neredeyse tamamında 25’in altında. Ne getiriyoruz biz bununla? Gençlerimize siyasete daha erken katılma imkânı getiriyoruz. Şimdi parlamentoda 25 yaşında milletvekilleri olabiliyor. Bütün vekiller 25 yaşında mı? Belediye başkanlarının hepsi 25 yaşında mı 30 yaşında mı 35 yaşında mı? Ama öyle bir propaganda yapılıyor ki parlamentonun hepsi 18 yaşından gençlerle oluşacak. Biz parlamentonun bütün dönemlerde tecrübe ile dinamizmi birbirine nasıl karıştırdığını bunun Türkiye için nasıl bir enerjiye dönüştürdüğünü hep görüyoruz. Yeni dönemde de 18-25 yaş aralığında şu anki rakamlara göre yaklaşık 9 milyon civarında gencimiz var. Bunların önünü açıyoruz. Fatih İstanbul’u fethettiğinde 21 yaşındaydı. Bunlar evlatlarına güvenmiyor. Biz eğer oğullarımıza kızlarımıza güvenmezsek bu ülkenin gelecekte büyük bir ülke bu milletin daha üçlü bir millet olmasını da sağlayamayız. Oğullarımıza kızlarımıza torunlarımıza güvenmeli ve onların bizim elimizde imkânların olduğu güçlü olduğumuz dönemlerde bu ülkeye daha iyi hizmet etme konusunda imkânlar vermeli biz de onların arkasında dağlar gibi durmalıyız. Şimdi ne diyorlar. Gençlere aman sizi milletvekilliği seçilme hakkı getiriliyor. Sakın ha biz seçilmek istemiyoruz diye hayır oyu verin diye propaganda yapılıyor. Sen bu ülkeyi yönetmeye parlamentoda yasama yapmaya yürütmeyi denetlemeye, ehil değilsin o yüzden hayır verin diye propaganda yapılıyor. Ben buradan gençlere sesleniyorum. Bu sizin kendi hayatınıza ilişkin bir karardır kendi geleceğinize ilişkin bir karardır. Türkiye’nin gençleri hayatın her alanında devletin her alanında söz sahibi olmak istiyorlar mı istemiyorlar mı? Bu referandumun ana sorularından birisi de budur.
BİZ GENÇLERİN EMANETÇİSİYİZ
Gençler yasamada yürütmede görev almak istiyorlar mı istiyorlar mı? İstiyorlarsa buna hep beraber sahip çıkacağız ve evet diyeceğiz. Gençlerinden korkan oğullarından kızlarından torunlarından korkan büyüklerin kendi devletlerini ve milletini geleceğe daha güçlü bir şekilde taşıma imkânları asla olmaz olamaz. Biz onların emanetçisiyiz esasında. Onlara emanet edeceğimiz yükleri sırtımızda taşıyoruz. Onların emanetlerini taşıyoruz usta çırak ilişkisinde onları yanımızda yetiştireceğiz ki geriye dönüp baktığımızda hayatın her alanını yaşamış, o tecrübelerin içinden süzülüp gelmiş dinamik güçlü ehliyetli kadrolar bu ülkenin ger daim yönetiminde yasamasında yer alsın diye. Onun için gençlerden korkmayacağız. Onların önünü yolunu hep beraber açacağız. Cumhurbaşkanı hesap veren bir cumhurbaşkanına hesap sorulan bir cumhurbaşkanına dönüştürülüyor. Şu anda Türkiye’nin mevcut anayasasına baktığınızda cumhurbaşkanının anayasaya göre siyasi sorumluluğu yok. Yaptığı bütün işlerden başbakan ve ilgili bakanlar sorumlu. Cezai sorumluluğu sadece vatana ihanetle sınırlı hukukumuzda da böyle bir suç yok. Diğer suçlardan cumhurbaşkanının sulandırılmasının da imkânı yok. Anayasacılar tartışıyor efendim vardır falandır filandır ama onlarınki fanteziden başka bir şey değil. Anayasada yazmıyor. Yorumla anayasada olmayan bir şeyi siz ihdas edemezsiniz. Ederseniz o zaman anayasayı çiğnemiş olursunuz. Peki, ne getiriyor bu? Bir cumhurbaşkanına siyasi sorumluluk getiriyor. Yaptığı bütün işlerden dolayı cumhurbaşkanı bundan sonra siyasi sorumlu olacak. Siyasi sorumluluk kime karşı? Önce halka karşı. Milletvekili seçiminden dolayı halk hesaba çekecek halka hesap verecek ve siyasi denetim yapılacak. Partili olduğu için buradan denetim yapılacak. Belediye seçimlerinde de partili olduğu için denetim yapacak. Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçiminde de denetim yapacak. Peki diğer yönden yasama ne yapacak? O da siyasi sorumluluğunu denetim yapacak. Yasama bir yasama faaliyeti ama aynı zamanda da bir denetim faaliyetidir. Kanun yoluyla kanunlaşma yoluyla yürütmeyi denetleme ve yürütmeye imkân verme önünü açma veya yanış olan şeyleri düzeltme ortadan kaldırma imkanı veriyor. Meclis araştırması, genel görüşme, meclis soruşturması gündem dışı konuşma grup önerileri ve yazılı sorularla da ne yapacak cumhurbaşkanını ve hükümeti denetleyecektir. Bugün TBMM’de iktidara rağmen bir etkin yasama denetimi yapılamaz. Çünkü bütün çoğunluk komisyonlarda ve genel kurulda söylediğim iktidara aittir. Nasıl denetim yapacak? İktidar izin verdiği kadar denetim var bugün. Bir gensoru geliyor iktidar evet demezse bir kıymeti yok. Evet derse hükümet düşüyor. Nasıl evet diyecek. Başka birisi gelip iktidar evet derse meclis araştırma komisyonu kuruluyor. Hayır derse kurulmuyor nasıl denetleyecek. Sadece konuşuyorlar gündeme alma maddesi getiriyorlar. Onun ötesinde bir şey olmuyor. Peki, bu yeni sistem işte yasamayı denetim açısından da güçlendiriyor ve iktidarı etkin bir şekilde denetlemenin de önünü ve yolunu açmaktadır. Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu işlediği iddia edilen bütün suçlar bakımından getiriliyor. Vatana ihanetten dolayı sorumluluğu muhafaza ediliyor. Yüce divana götürme konusu 550 vekilin olduğu şu anki parlamentoda 413 milletvekilinin oyuyla mümkünken 600 milletvekilinin olacağı yeni parlamentoda 400 milletvekilinin oyuyla cumhurbaşkanı yüce divana gönderilebilecektir. Yani yüce divana sevk kolaylaştırılmaktadır. Bu da son derece önemli meclisi de güçlendiren bir adım. Şimdi yüce divana gitti cumhurbaşkanı. Görevi sona erer mi ermiyor. Ceza aldı görevden düşer mi tartışmalı. Bazı anayasacılar düşer diyor bazıları düşmez diyor. Ama anayasada da düşeceğine dair bir hüküm getirilmiyor. Şimdi ne getiriliyor? Üç ay içinde karar verecek ve ceza aldığı zaman da cumhurbaşkanının cumhurbaşkanlığı düşecek. Demin dedim ya seçim yoluyla sona erdirme yanında bir de hukuk yoluyla cumhurbaşkanının görevini sona erdirme müeyyidesi getiriliyor.
ŞU ANDA CUMHURBAŞKANINA YARGI YOLU KAPALI
Bütün bunları birlikte değerlendirdiğinizde burada bir diktatörlük olabilir mi? Her şey birbirinden tam ayrılıyor. Denge fren sistemleri çok iyi bir şekilde kuruluyor ve yasama güçlü kılınıyor yürütme de buna göre kendi mekanizmalarıyla güçlendiriliyor. Güçlü yasama güçlü yürütme ve güçlü Türkiye üçlüsü önümüzdeki yıllarda ülkemizi daha da ileri noktaya Allah’ın izni ile taşıyacaktır. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın. Yargı konusunda da büyük reform var bu paketin içerisinde. Tarafsızlık ilk defa anayasal güvenceye kavuşturuluyor. Şu anda anayasamızda yargının tarafsızlığına dair bir ibare yoktur bu ibarenin konmasıyla beraber tarafsızlık bir anayasal dayanağa kavuşturuluyor bir anayasal müesseseye dönüştürülüyor. İki, bugün Türkiye’de hem sivillerin yargılandığı mahkemeler hem de askerlin yargılandığı mahkememler var. Hem sivillerin davalarının gittiği yüksek mahkemeler hem de askerlerin davalarının gittiği yüksek mahkemeler var. Askerlere uygulanan ayrı hukuk sivillere uygulanan ayrı hukuk var ayrı usul var. Türkiye hukuk devleti mi hukuk devleti. Peki, hukuk devletinde herkes kanun önünde eşit olmaz mı olur. Peki, Türkiye’de madem biz hukuk devletiyiz neden herkes kanun önünde eşit değil, siviller ayrı mahkemede askerler ayrı mahkemede, hepsine ayrı hukuk uygulanıyor. Bu hukuk devleti bakımından büyük bir eksiklik büyük bir ayıptır. Şimdi ne yapılıyor? Büyük bir demokratikleşme adımı atılıyor. Hukuk devleti için utanç olan bu düzenlemeler anayasadan çıkarılıyor. Askeri yargı kaldırılıyor. Askeri Yargıtay kaldırılıyor. Askeri yüksek idare mahkemesi kaldırılıyor sadece disiplin mahkemeleri ihtiyaç duyulması halinde kurulabilecek. Büyük bir demokratikleşme adımı atılıyor. Hukuk birliği sağlanmış oluyor neresi kötü? Ama bambaşka bir takdimle burada da maalesef çarpıtmayla da karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlere karşı yargı yolu kapalı. Türkiye’de cumhurbaşkanı tek başına ne kadar işlem yapar bilen yok. Yargı denetimi dışında. Cumhurbaşkanının resen imzaladığı emir ve kararlara karşı da bugün yargı yolu kapalı. Ne kadar böyle emir ve karar var bilen yok. Ne getiriyor paket cumhurbaşkanının tek başına imzaladığı bütün işlere karşı yargı yolunu açıyor. Resen imzaladığı emir ve kararlara karşı yargı yolunu açıyor. Cumhurbaşkanının bütün eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunu açıyor ve yargının her yönüyle sayın cumhurbaşkanını görev süresince denetlemesi sağlanıyor. Bir ayrım yok. Tam manasıyla yargı denetimi hayata geçiriliyor. Bu doğru bir şey değil mi? Hukuk devletini güçlendirmez mi güçlendirir. Peki, Yargıtay’a ilişkin bir düzenleme var mı Danıştay’a ilişkin bir düzenleme var mı yok. Anayasa mahkemesine ilişkin üye seçimine karşı bir düzenleme var mı o da yok. Sadece askeri Yargıtay’a ve askeri yüksek idare mahkemesinden Danıştay’a gelen iki üyenin mahkemeler kalktığı için bundan sonra gelemeyeceğinden dolayı on yedi olan sayı on beşe düşürüldü. Ama şimdi öyle bir hava verildi ki bak diyor anaysa mahkemesine cumhurbaşkanı şu kadar üye seçiyor. Zannedersiniz ki bu halk oylamasına sunulan paketin içinde böyle bir düzenleme var. Yok, böyle bir düzenleme bu paketin içerisinde. Anayasa mahkemesine sayın cumhurbaşkanı tarafından seçilecek üyelerin sayısında da seçim usulünde de bir değişiklik bu anayasa paketi içinde yoktur.
HSYK ÜYELERİNDE UZLAŞILAMAZSA KURA İLE SEÇİLECEK
HSYK’nın 22 olan üye sayısı 13’e 3 olan daire sayısı 2’ye indirilmekte. Cumhurbaşkanı 4 üye seçiyor. 22 iken de 4 üye seçiyor bunda da bir değişiklik yok. Geri kalan yedi üyeyi parlamento seçiyor şimdi. Üçte iki çoğunlukla sağlanamadığı takdirde beşte üç çoğunlukla yani 360 milletvekili ile seçecek. 360 vekil anayasayı değiştirme çoğunluğu, referandumlu değiştirme çoğunluğu. Türkiye’de hiçbir kurula böylesi bir meclis çoğunluğu ile üye seçimi yapma düzenlemesi anayasamızda yoktur. Bu çoğunluk yine sağlanamadı. O zaman kura ile HSYK üyeleri belirlenmiş olacak. Burada bir partinin eline HSYK’nın geçebilme imkanı var mı yok. İki parti belki üç parti anlaşacak öyle olacak. Anlaşamayacaklar kura ile belirleyecekler. Nasıl geçiyor yargı birinin eline. Yok, ama yargı milletin yargısı olma yolunda önemli bir değişime uğruyor. Bakın HSYK üyelik seçimi iki defa yargı bürokrasisi eliyle yapıldı yargı paramparça oldu. Adalet bakanı HSYK başkanı olarak defalarca yaptığım açıklamada Türkiye’nin HSYK seçimini aynı usulle bir daha yapmaması gerektiğinin altını çizdim. Üçüncü bir seçimi bu yargının kaldıramayacağını da söyledim. Ayrışmalara kutuplaşmalar ve yargı içinde pek çok olumsuzluklara neden olan bir seçim usulü vardı. Hepimiz bundan şikayetçiydik. Şimdi buna son veriliyor. Kimse milletin temsilcilerinden oluşan parlamento yedisini yine milletin temsilcisi cumhurbaşkanı dördünü seçecek. Şimdi bu zihniyet parlamento ne yaparsa kötü yapar. Her şeyi kurullara verin, her şeyi bürokratlara verin ne ala. Çok güzel olmuş olur. Onlar hep iyisini yapar. Onlar da Türk vatandaşı onlar da bizim gibi beni adem. Onlar iyi yapıyor da parlamentodakiler niye kötü yapıyor. Sebep şu. Bu zihniyet parlamentoda her zaman milletten güçlü bir destekle yer alamayacağı için parlamentoyu hep kötülüyor. Bir yandan zayıflatılıyor diye aslı astarı olmadık propaganda yapılıyor. Öte yandan da parlamentoya verilen yetkiye itiraz yapılıyor. Burada büyük bir çelişki var. Milletin yaptığı işler güzel işlerdir. Siyasetin yaptığı işlerdir güzel işlerdir. Siyaseti kötülemek onları seçen milleti kötülemektir. Ama maalesef bu zihniyet siyasetin girdiği her işten kaçar hale gelmiştir. Siyasi kötülemekle siyaset yapan bir anlayışla karşı karşıyayız. Demokratik meşruiyeti daha güçlü bir HSYK oluşturmaktadır. Milletin yargısı milletin temsilcileri vasıtasıyla seçilmiş olan üyeler tarafından idari açıdan değerlendirilecek ve orada anayasa gereği verilen görevler yerine getirilecektir. Bu da son derece önemli büyük bir reformdur. Bu reformun hayırlı olmasını temenni ediyorum. Çünkü bu reform Türkiye’yi gerçekten güçlendirecek yeni bir safhaya geçmesine ülkemizin katkı sağlayacaktır.
SÜREKLİ KORKU POMPALIYORLAR
Buradan korkularla milletimizin iradesini etkilemeye çalışan çevrelere prim vermememiz gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Sürekli korku pompalıyorlar. Geçmişte de bir sürü korkular pompalandı. Yaşam tarzı korkusu, işte irtica korkusu başka bir sürü şimdi hepsini saymayayım korkular pompalandı. Ne oldu hepsi asılsız ve milleti etkilemek, istediklerini millete yaptırmak veya yaptıklarını milletin itirazını engellemek için sürekli korkular üzerinden bir politika üretiliyor. Biz korkularla yolumuza devam edemeyiz korku pompalayanlara karşı cesaretle ancak adım atabiliriz. Onun için de diyoruz ki korkulara kapıları kapatacağız. Evetlerle Türkiye’nin önünü bir kez daha beraber açacağız milletimizin ve devletimizin istiklali, istikbali, istikrarı, hızlı karar alma ve alınan kararları etkin bir şekilde uygulama kriz ve kaoslar karşısında Türkiye’mizin daha dirençli bir şekilde bulunmasını sağlama ve kriz ve kaosları hızla ortadan kaldırma bakımından Türkiye’mizin büyümesine güçlenmesine katkı verme, siyasi istikrarsızlıklarla zayıf iktidarlarla yönetilmesinin önüne geçme, Türk milletinin seçtiği iktidarlara karşı Türkiye içinden ve dışından hukuk dışı ahlak dışı kirli ve karanlık operasyonlara bundan sonra asla meydan vermeme bakımından sürekli istikrar, sürekli güçlü iktidar, ortaksız ve tereddütsüz sürekli millet iktidarı için hep beraber 16 Nisan’da sandığa gitmeli ve evetlerle yeni ve büyük Türkiye’nin temellerini birlikte atmalıyız diyorum. Ben Konyalıların bu süreçte Allah’ın izni ile ve Konyalıların kadirşinaslığıyla basiretiyle ve Türkiye’yi değiştiren dönüştüren ve bu alandaki her daim öncü iradesi ile evetler konusunda Türkiye’de en yüksek evet oyu veren illerimizden birisi olacağına yürekten inanıyorum. Sizin aracılığınızla bütün Konyalı hemşerilerimi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Diyorum ki durmak yok 16 Nisan’a kadar hep beraber koşacağız te dökeceğiz ve evetlerle ülkemizin önünü birlikte açacağız diyor hepinizi saygıyla Allah’a emanet ediyorum.