BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BAKAN BOZDAĞ AA EDİTÖR MASASI'NIN KONUĞU OLDU

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.

Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:

GÜÇLÜ TÜRKİYE İSTEMİYORLAR

Biz bugün Türkiye’de neyi oyluyoruz? Türkiye'nin hükümet sistemini değiştirecek miyiz, değiştirmeyecek miyiz? Türk halkı federal Almanya’nın hükümet sistemini değiştirmeyi oylayacak olsa ben Alman yetkililerini siyasetçilerinin tutumunu tavrını anlarım. Hollanda’nın anlarım. Ama biz ne Hollanda’nın ne Almanya’nın hükümet sisteminin değişikliğini oylamıyoruz. Biz Türkiye’nin hükümet sistemini değiştirip, değiştirmeyeceğimizi oyluyoruz. Neden karşı çıkıyorlar sorusuna gelince, benim kanaatim şu, ben aziz milletimizin de aynı kanaati taşıdığına yürekten inanıyorum. Siyasi istikrarı olan bir Türkiye istemiyorlar, güçlü iktidarlar tarafından yönetilen bir Türkiye istemiyorlar, ekonomisi her geçen gün güçlenen bir Türkiye istemiyorlar. Bu kadar olay olurken 3. Köprüyü, Avrasya Tüneli’ni, Osmangazi Köprüsü’nü yapan hele bir de 3. havaalanını yapan ve açan bir Türkiye görmek istemiyorlar.

TERÖR ÖRGÜTLERİYLE ETKİN MÜCADELE EDECEK TÜRKİYE İSTEMİYORLAR

Ekonomisi çökmüş bir Türkiye istiyorlar, PKK, DHKP-C, FETÖ dahil terör örgütlerinin tamamı ile etkin ve netice alıcı mücadele yapacak bir Türkiye’yi de istemiyorlar. Krizleri, kaosları kendi iradesiyle aşacak bir Türkiye’de istemiyorlar. Peki ne istiyorlar? İstikrarsızlık istiyorlar, ekonomi çöksün istiyorlar, kriz kaos ile baş edilememesini istiyorlar. Enerjisini iç tartışmalarla kavgalarla harcayan bir Türkiye istiyorlar. Her dara düştüğünde Avrupa'ya koşup 'bize yardımcı olun' diyecek başbakanlar, bakanlar istiyorlar. Onlara da onlar lütfen yardım edip, Türkiye'yi istedikleri gibi sevk ve idare edebilecekleri bir düzen istiyorlar.

TAYYİP BEYLE İSTİKRARI YOL KAZASI OLARAK GÖRÜYORLAR

Peki şu anda Türkiye’de yine istikrar var diyeceksiniz. Parlamenter sistemde de bu dediğimiz var şu anda. AK Parti iktidarda, mecliste çoğunluktayız. Tayyip bey Cumhurbaşkanı. Ama Almanya, Hollanda ve Türkiye içerisinde CHP ve başka çevreler Tayyip beyle istikrarı bir yol kazası olarak görüyorlar. Nasıl olsa Tayyip bey dönemi bir gün bitecek. Tayyip bey siyasetten çekilince bitecek, o zaman ne olacak yeniden istikrarsız Türkiye gelecek. Çünkü mevcut parlamenter sistem doğası gereği istikrar doğurmuyor, liderlere bağlı istikrar doğuruyor. Güçlü lider varsa istikrar var, güçlü lider yoksa istikrar yok. İste Özal’dan sonra gördük, 10 yıl istikrarsızlık ile Türkiye boğuştu. 3 tane ekonomik kriz yaşadı, bir tane muhtıra gördü 10 sene içinde ve büyük bedel ödedi. O yüzden deniyor ki ‘Devletlerin hayatında 15 yıl dediğin ne ki, göz kapayıp açıncaya kadar ki anı ifade eder. Bir kıymeti yoktur. Tayyip bey siyasetten nasıl olsa bir gün çekilecek, ondan sonra yine eski düzen kurulacak.’ Onun için zayıf bir Türkiye istiyorlar.

SANDIĞA GİDECEK TÜRK VATANDAŞLARININ HER BİRİNE AÇIK TEHDİTTİR

Açıklama yapıyorlar, diyorlar ki ‘Eğer Türkiye’de 16 Nisan’da ‘Evet’ çıkarsa Türkiye AB’yi unutsun.’ Hatta Almanya’da yetkililer, siyasetçiler ve Alman parlamentosunda görevi olanlar, aktif olanlar söylüyorlar, hatta bazıları ‘İmtiyazlı ortaklığı bile unutsun’ diyor. Bu ne demektir? Bu Türkiye’deki hükümeti tehdit olduğu gibi 16 Nisan’da sandığa gidip ‘Evet’ diyecek Türk vatandaşlarının her birine açıkça tehdittir. Çok net söylüyorlar. 'Hayır’dan yana taraf koyuyorlar, ‘Evet’ verecek olan vatandaşları da tehdit ediyorlar. ‘Eğer siz evet verirseniz biz sizi Avrupa’ya almayız.’ diye her gün açıklama yapılıyorlar.

‘EVET’ GÜÇLÜ, BÜYÜK TÜRKİYE’NİN AYAK SESLERİDİR

Bundan sonra açıklamaların daha da artacağını ve Avrupa’dan yükselen baskı seslerinin ‘Hayır’ seslerinin daha da yükseleceğini buradan ifade etmekte fayda görüyorum. Çünkü herkes telaşta ve korkuda. Sebep güçlü, büyük, istikrarlı Türkiye’nin ayak sesleridir ‘Evet’. Bunlar büyük bir Türkiye istemiyorlar, güçlü Türkiye, istikrarlı bir Türkiye istemiyorlar. Aziz Türk milletinin, Avrupalıların ve Avrupalı siyasetçilerin, ülkelerin yaptıkları bütün bu olumsuzlukları çok iyi değerlendirdiklerini ve gördüklerini görüyorum. Almanya’nın Türkiye’nin ve Türk milletinin lehine bir an nefes alıp, verebileceğini eğer aziz milletimiz düşünüyorlarsa, o zaman onlar buyursunlar ‘Hayır’ desinler. Ona diyecek sözümüz yok.

KÜSTAHÇA, SKANDAL, SİYASİ VE DİPLOMATİK NEZAKETTEN UZAK BİR YAKLAŞIM

Şu anda bakıyorsunuz hep beraber hücum halindeler, neden, niçin yapıyorlar? ‘Evet’ Türkiye’nin aleyhine ise bıraksınlar Türkiye’nin aleyhine bir şey çıksın, onların da keyfi yerine gelir. Bakın ‘Evet’ çıkmasın diye uğraşıyorlar. Neden? Çünkü ‘Evet’ Türkiye’nin lehinedir ve güçsüz, zayıf, istikrarsız bir Türkiye terörle baş edemeyen, kriz ve kaoslarla baş edemeyen ve her defasında Avrupa’dan imdat dileyen bir Türkiye isteyenler sandıktan ‘Evet’ çıkmasını istemiyorlar. Bu tabi küstahça ve skandal bir yaklaşım. Yani siyasi ve diplomatik nezaketten de uzak bir yaklaşım. Bütün bu yaklaşımları bizim reddetmemiz lazım.

TÜRKİYE ALEYHİNE OLANLAR HİMAYE EDİLİYOR

Türkiye’nin meşru hükümetinin bakanları Almanya’da konuşamıyor, Hollanda’da konuşamıyor, konuşturulmuyor ama PKK terör örgütü bütün gücüyle orada toplantı ve gösteri yapıyor, konuşma yapabiliyor. Yani şiddete, teröre, her hangi bir kanunsuzluğa hayatları boyunca buluşmamış Türk toplumu toplanmak istediğinde izin verilmiyor, birini konuşturmak istediğinde izin verilmiyor. Ama şiddet terör ve her türlü kanunsuzluğa bulaşmış PKK orada eylem, toplantı veya gösteri yapmak istediğinde polis bunların güvenliğini alıyor. Peki ben soruyorum PKK, Almanya hükümetine göre terör örgütü müdür, AB’ye göre terör örgütü müdür? Terör örgütüdür. Peki Alman hükümeti ve devletine göre, AB’ye göre terör örgütü olan PKK’ya ve yandaşlarına böylesi bir terör eylemini yapmasına nasıl izin veriliyor? Bunu nasıl izah edeceğiz, hukuk devletiyle ve demokratik bir devlet anlayışı ile izah edilebilir mi? Edilemez. Böyle bir durum olduğunda, Alman hükümetinin ve kanunlarla görevli kıldığı kurumların, görevlilerin bu terör eylemine karşı kanunları uygulaması ve işletmesi lazım. Ama şu anda bunu da göremiyoruz. Bu da çok net bir şekilde batı ülkelerinde Türkiye aleyhine kim ne yapıyorsa himaye edildiğinin ispatıdır.

ZEHİRLEYİCİ ETKİLERE KARŞI TEDBİR ALMALARI GEREKİYOR

Darbeciler, teröristler himaye ediliyor. Bunu çok net gördük, görüyoruz. Kim Türkiye’ye ihanet edip, zarar veriyorsa, onların daha makbul insan kabul edildiği bir devlet yönetici değerlendirmeleri ile karşı karşıyayız. Kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir durum değildir. Türkiye ile Almanya ve diğer ülkelerle arasındaki ilişkilerin terör örgütlerinin zehirlediği algılar veya oluşturduğu kirli bilgiler üzerine değil de gerçeklikler üzerine kurulması lazım, ortak çıkarlar üzerine kurulması lazım. Bir tarafın kazandığı, diğer tarafın hep kaybettiği ilişki düzeni olmaz, olamaz da. Bunu Avrupalı ülkelerin de ben yakın gelecekte göreceklerini düşünüyorum. Bu gittikleri yol yol değil, terör örgütleri onları doğru bir yola sevk etmedikleri gibi doğru karar almalarına da yardımcı olmuyorlar. Aksine hem kendileri, hem uluslararası hukuk aleyhine hem de Türkiye aleyhine terör örgütleri resmen bu ülkeleri etkiliyorlar ve kendi istedikleri gibi kararlar almalarını ve alınan kararların uygulamalarını temin edebiliyorlar. Devletler, hele demokratik, hukuk devletleri terör örgütlerinin bu zehirleyici etkilerine karşı ayrıca tedbir almaları gerekiyor. Hukuk, demokrasi ile tedbir almaları lazım ama bunu da almadıklarını görüyoruz.

ÇİFTE STANDARDA RAĞMEN TÜRKİYE AB SÜRECİNDEN VAZGEÇEMEDİ

Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği ısrarı uzun bir zamandır devam eden ısrar. 10 yıl değil, 20 yıl değil, 30 yıl değil, 40 yıl değil, 50 yıl değil zannedersem 60 yılı bizim oldu hatta geçti. 60 yıldır bütün çifte standartlı uygulamalara rağmen, itilmeye rağmen, ötekileştirilmeye rağmen Avrupa Birliği kapısında ben Avrupa Birliği'ne tam üye olacağım diye ısrarla beklemiş, bekletilmiş ikinci bir ülke var mı? Ekonomisi bizden daha kötü ülkeler Avrupa Birliği'ne üye oldu. Demokratik standartları daha kötü ülkeler Avrupa Birliği'ne üye oldu. Hukuk devleti standardı Türkiye ile mukayese edilemeyecek ülkeler Avrupa Birliği'ne üye oldu. Maastricht kriterlerini, Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getirmemiş pek çok ülke Avrupa Birliği'ne üye oldu ama Türkiye ile ilgili olumlu bir gelişme olmadı. Pek çok kural da değişti. Oyun içinde kural değiştirilmez ama Türkiye söz konusu olduğu zaman oyunun içinde kural değiştirildi. Çok olaya rastladık. Birinci dakikada değiştirildiği gibi dakikanın saniyelerinde dahi kurallar değiştirildi. Yeni şartlar Türkiye’nin önüne kondu. Bu çifte standartlı ve çok net olan ikiyüzlü tutuma rağmen Türkiye bugüne kadar Avrupa Birliği sürecinden vazgeçemedi. Israrından da vazgeçemedi. Bakarsanız Türkiye’de bu anlamada hiçbir değişiklik yok.

BU HASTALIKLARA KARŞI TEDBİR ALMAZLARSA ONLAR DA HASTA OLUR

Biz şuanda demokratikleşme adımlarımızı hukuk devletinin standardını daha ileri götürecek adımları atıyoruz. Hatta bu referandum maddeleri içerisinde de bu var. Çıkardığımız pek çok kanun içerisinde de son dönemlerde yine aynı yoğunlukta biz bu adımları atmaya devam ediyoruz. Bana göre değişen biz değiliz. Değişen Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve bu ülkelerdeki yönetim kadrolarının olaylara bakışı değişti şu anda Avrupa’da çok ciddi şekilde ırkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve Türkiye karşıtlığı artmaktadır. Bunlar bir hastalık. Bu hastalıklara karşı eğer ülkeyi yönetenler, sağ duyu sahipleri gerekli tedbirleri almazlarsa bu hastalık tedbir almayanların da hasta olmasına yol açar ya da onlar hasta olmazlarsa bile bu hastalıklar karşısında dirençleri tamamen yok olur giderler. 

YOL KESMEK EŞKİYALIKTIR

Şu anda Almanya’da ve Hollanda’da öyle bir noktaya gelinmiş durumda ki Avrupa Birliği’nin üzerine inşa edildiği insan hakları, siyasi haklar, hukuk devleti, demokrasi, ifade hürriyeti gibi pek çok hakların tamamı bu ülkeler tarafından adeta yok sayılıyor. Yok etmek isteyenlere de kucak açılıyor. Ben şimdi Hollanda hükümetinin yaptığı bu olayın neresinden tutacağım. Hollanda hükümeti polislere talimat veriyor. Polisler Türkiye’nin bakanının yolunu kesiyor. Yol kesmek eşkıyalıktır. Meşru bir devletin bakanına karşı bunu yapmaz. Viyana sözleşmesi ve insan haklarına ilişkin sözleşmeler, Hollanda anayasası hepsi ayaklar altında. Şimdi bütün bunlar olurken bu değişimin nedeni yükselen bu hastalıkların Avrupa’da kabul gören bir değere dönüşmesidir. Eğer Avrupalı siyasetçiler, Avrupa Birliği’nin üzerinde yükseldiği temelleri yok eden bu hastalıklara karşı tedbir almazlarsa yakın gelecekte bugün Türkiye’nin bakanlarını konuşturmayan kişiler orada buna karşı sesini yükseltmeyen siyasetçileri de konuşturmayacaklardır.

GELSİNLER TÜRKİYE’DE İSTEDİKLERİ YERDE KONUŞSUNLAR

Bu gidiş dur denilmezse Avrupa’da Merkel’in de Rutte’nin de başka Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yöneticilerinin de kendi ülkelerinde konuşacakları yer bulamayacakları bir noktaya doğru gider. O zaman biz Türkiye olarak Merkel’e de Rutte’ye de Türkiye’de konuşma hakkı, toplanma hakkı tanıyacağımızı buradan ifade etmek isterim. Gelsinler Türkiye’de istedikleri yerde konuşsunlar. Biz onların her türlü güvenliğini, her türlü tedbirini alır ve onlara yardımcı oluruz. Çünkü Türkiye’de ırkçılık hastalığı yoktur, ayrımcılık hastalığı yoktur, yabancı düşmanlığı ve hastalığı yoktur, İslamofobi veya başka dinlerden korku hastalığı yoktur, herhangi bir ülke karşıtlığı yoktur. Bunu içinde taşıyan birileri olsa bile kişiler içerisinde buna prim veren bir hukuk yoktur. Bunu hoşgörüyle karşılayan bir yönetim Türkiye’de yoktur.

MÜLTECİ STATÜSÜ VERİP İADEYİ KABUL ETMİYORLAR

Almanya ve diğer AB ülkelerinden bizim 2007’den 2017’ye kadar iadesini talep ettiğimiz kişi sayısı 443. Terör örgütü üyeleriyle ilgili 443. Şimdiye kadar bunlardan bize 12’si iade edilmiş. Örneğin Almanya’dan biz 77 kişinin iadesini talep etmişiz, 2’sini bize iade etmiş. Hollanda’dan biz 11 kişinin iadesini talep etmişiz bir kişinin iadesi var, Avusturya’dan talep ettiğimiz hiçbir kimsenin iadesi yok, Fransa’dan 32 PKKlı talep etmişiz hiçbirinin iadesi yok. Türkiye’nin talep ettiği teröristlerin iadesi maalesef aramızdaki ikili anlaşmalara ve çok taraflı sözleşmelere rağmen ve bunlara aykırı bir biçimde bir yol bulunarak iade edilmiyor. Nasıl bir yol bulunuyor? Şimdi biz birini iade ediyoruz, bir bakıyoruz iade ettiğimiz ülke veya 3. bir ülke ona mülteci statüsü vermiş. Mülteci statüsünü hemen o kişiye veriyorlar, bu statüyü verince iade kabul edilmiyor.

MÜTEKABİLİYET İLKESİ İLE CEVAP VERİLECEK

Örgüt üyeliği, örgüt propagandasını suç olarak kabul etmeyen ülkeler var. Bunlar siyasi suç, dolayısı ile onların iadesini yapmıyorlar. Kendilerine göre bir değerlendirme ile bunu yapıyorlar. Şimdi düşünün eli kanlı terörist gelmiş karakolu başmış, terör örgütü üyesi askerimizi, polisimizi şehit etmiş, bunu siyasi suç olarak kabul ediyor ve iadesini yapmıyorlar. Buradan şu çıkıyor, Türkiye’nin aleyhine kim çalışıyorsa, Türkiye’ye kim kötülük yapıyor, zarar veriyorsa onları himaye eden bir yaklaşım var. Türkiye olarak biz de bundan sonra çok net ifade etmek isterim devletler hukukunda çok geçerli olan misliyle mukabele, mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde Türkiye ile kim hangi tür ilişki kuruyorsa Türkiye’de ona misliyle bundan sonra buna mukabele edecektir. Bizim iade taleplerine olumlu bakan ülkelerin iade taleplerine ve aidi yardımlaşma taleplerine aynı usulde bakacağımızı ifade ediyoruz, uygulamamızda zaten bu yönde değiştirdik. Bize karşı hukukun ve altına imza attığı sözleşmelerin gereğini yapanlara Türkiye’de aynı şekilde yapmaya devam edecektir. Yapmayanlara karşı da mütekabiliyet ilkesini de uygulayacaktır.

BİLGİ VE BELGELER ADLİ MAKAMLARA HENÜZ GÖNDERİLMEDİ

FETÖ örgütü ele başı Gülen’in iadesi konusunda Türk adli makamları ile ABD adli makamları arasındaki süreç aramızdaki iade anlaşması çerçevesinde usul açısından devam ediyor. Ancak şu ana kadar netice alamadık. Biz Türkiye olarak geçici tutuklama talebi dahil, diğer konularla ilgili iade talebini ABD Adalet Bakanına merkezi makama ilettik. Onların da adli makamlara iletmesi gerekir Ekim ayında geçen yıl ABD Adalet Bakanı ile bizzat makamında görüştük ve Türkiye’nin bu konudaki beklenti ve hassasiyetini bizzat kendisine aktardık. Elimizdeki bütün bilgi ve belgeleri vermiştik, ilave götürdüklerimizi de kendileriyle paylaştık ve daha sonra da ayrıca yeni Adalet Bakanı’nın göreve başlaması üzerine de bazı onların talep ettiği bilgi ve belgeleri ABD ilgili makamı olan Adalet Bakanına gönderdik.

ABD ADALET BAKANI İLE BU AKŞAM TELEFONDA GÖRÜŞECEĞİZ

Terörist başı Gülen'in bu darbeyi yaptığı çok açık, net ortada ve bizim gönderdiğimiz belgeler de bunu açıkça ispat eder nitelikte belgelerdir. Biz bu belgelerin ABD adli makamlarına, yani yargı makamlarına gönderilmesini talep ettik ama gönderilmedi. Yeni Adalet Bakanı göreve başladıktan sonra da Sayın Bakan'a tebrik ve başarı dileklerimi ileten bir mektup yazdım. Mektupta da bu konudaki hassasiyetimize vurgu yaptım. Ayrıca telefonla da hem tebriklerimi iletmek hem de Türkiye'nin bu konudaki beklentisini aktarmak maksadıyla görüşme talebini ilettik. Bugün akşam inşallah ABD Adalet Bakanı ile bir telefon görüşmemiz olacak bu konuyu tekrar kendileriyle görüşeceğiz. Ayrıca bugün yine Dışişleri Bakanımız sayın Mevlüt Çavuşoğlu da Washington'da bazı temasları olacak. Bu çerçevede büyük ihtimalle Adalet Bakanı ile de konuşacak ve bu konuları görüşme ve oraya birinci elden Türkiye'nin beklentilerini ve hassasiyetlerini aktarma imkanı bulacaktır. Biz yeni yönetim döneminde bu konuda yeni bir anlayış beklediğimizi ve farklı bir uygulama olacağı beklentimizi çok yüksek olduğunu her defasında ifade ettik. Umarız beklediğimiz gibi bir sonuç çıkar.

ABD ADALET BAKANI'NI TÜRKİYE’YE DAVET EDECEĞİM

ABD Adalet Bakanı’na yazdığımız mektupta da kendisini Türkiye'ye davet etmiştik, oraya da tabii gidebiliriz, kendisiyle de yüz yüze görüşebiliriz. Kendisini Türkiye’ye davet edeceğim, kendilerini Türkiye’de ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyacağımızı kendilerine ifade edeceğim. Eğer gelirse Türkiye’de bu konuları konuşma imkanımız olacak. Gerekirse tabi biz de gidip bizzat görüşebiliriz.

İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİNİN HABERİNİN OLMAMASI MÜMKÜN DEĞİL

Fetullahçı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi terörist Gülen’in bizzat yaptığı bir değerlendirme. Amerika’da gazetecilerle konuşurken başka yerlerle konuşurken ve FETÖ örgütü adına bu işin kulislerini yapanların dışarıya aktardıkları yorumlar, değerlendirmeler. Türkiye’de Türk halkının aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir. Bir defa şunu özellikle ifade etmek isterim, Almanya istihbarat örgütünün başındaki zat Alman halkına da Türk halkına da bütün dünyaya da gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Sadece o yalan söylemiyor dün Amerika’da İstihbarat Komitesi Başkanı da benzer yalanı söyledi. Yalanların istihbarat örgütü başkanları tarafından tekrarlanmış olması onları gerçek yerine geçirmez. Alman İstihbarat Başkanının elinde bu işi FETÖ’nün yaptığını kendi adlarını nasıl biliyorlarsa o şekilde onlara öğreten, gösteren yeterinden fazla delil olduğuna da inanıyorum. Çünkü güçlü ülkelerin istihbaratları bunları bilir. Amerika’da FETÖ olacak bu kadar dünyanın dört bir yanında örgüt yapısı olacak Amerikan istihbaratının böyle bir örgütü takip etmediği ve onun görüşmelerine dair bilgi sahibi olmadığını düşünmek pek akıllıca bir şey değil. O yüzden ben bu ülkelerin yetkilileri açısından bu işin arkasında FETÖ olduğu konusunda herhangi bir tereddüt olduğu kanaatini asla taşımadım. Hala da taşımıyorum.

DARBENİN SEVK VE İDARESİ GÜLENCİLER TARAFINDAN BİZZAT YAPILMIŞTIR

Alman İstihbarat Başkan'ı bakımından da taşımıyorum. Onlar FETÖnün görüşlerini Almanya-Türkiye arasında yaşanan gerginlikler nedeniyle FETÖnün safında onun görüşlerini dillendirerek Türkiye’ye zarar vereceklerini düşünüyorlar belki. Ama yanlış düşünüyorlar. Bununla Türkiye’ye zarar vermeleri söz konusu değildir. Bu propagandayı FETÖ terör örgütü yapıyor, yaptırıyor. Başka yerlerde de bunu yapıyorlar ben şimdi buradan bir kez daha ifade etmek isterim. 15 Temmuz darbe teşebbüsü Fetullahçı terör örgütü kurucusu ve yöneticisi terörist Gülen’in emir ve talimatları doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki örgüt üyesi askerler, bunlarla eklemlenen diğer askerler ile siviller ve polisler, örgüt üyesi olan veya olmayanlarla beraber, birlikte yapılmıştır. Darbenin talimatını Gülen vermiştir. Sevk ve idaresi de Gülenciler tarafından bizzat yapılmıştır. Güneşin varlığını ispat için uğraşmak ne kadar abesse bunun doğru olup olmadığını ispat için uğraşmakta o kadar abes. Bütün Türk halkına sorun herkes size bu darbenin kimin yaptığını söyleyecektir. Öyle ki darbeye karışan generallere baktığınızda tamamına yakını FETÖcü. Yani şimdi bu lafı söyleyenlere ben şunu söylüyorum; FETÖnün iddia ettiği gibi, iftira etiği gibi olsa o zaman bu bütün FETÖcü generalleri kim ikna etti darbe yapmaya. Nasıl oluyor da FETÖnün emriyle ölmeyi, öldürmeyi cennete gidecek en büyük amel kabul eden bu haşhaşilerin hepsini darbenin aktörü haline kim getirdi. Kendilerini sürekli gizleyen takiye ile başka başka yollara sevk edenler nasıl oldu da hep beraber bu darbe teşebbüsünün içerisinde rol aldılar. Bazıları da böyle iftiralar yapıyorlar.

BU BİR SENARYO İSE FETÖCÜLERİN TAMAMI NİYE ROL ALDI?

Bu FETÖcü sosyal medyalar, bu bir senaryo iftirası, dile getiriyorlar. Bu FETÖcülerin kökünü kazımak için bir senaryo ise bu senaryoda FETÖcülerin tamamı niye rol almışlar o zaman? Yani 'Tayyip Bey bizim kökümüzü kazımak için zorlanıyor, biz hep beraber bir darbe teşebbüsü yapalım, hem asker, hem polis, hatta siviller hep beraber. Bütün FETÖcüler olarak bunu yapalım, ellerini güçlendirelim, darbe başarısız olduktan sonra kimimizi hapse koysunlar, kimimizi işten uzaklaştırsınlar, hepimizi tarumar etsin' diye böyle mi anlaşıp da Tayyip Bey'in emrine girdi bu zavallılar. Böyle bir şey olabilir mi? Milletin aklıyla alay ediyorlar. FETÖ terör örgütünün elebaşısı Gülen haşhaşi olarak nitelendirdiğimiz kafasını uyuşturduğu adamlar gibi herkesi zannetmemeli. Başka ülkeler de öyle zannetmemeli, milletin aklıyla alay etmemeli.

YÜZLERCE SOMUT DELİL VAR

Bu darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen’in emir ve talimatları doğrultusunda HSYK içindeki Fetullahçıların liderliği altında yapıldığına dair şu anda yeterinden fazla delil var. Somut delil var, yorum değil, somut. İtiraflar, kamera kayıtları, başka başka somut deliller, onlarca, yüzlerce delil var. Ama şimdi delilleri önüne koyduğunuzda adam kabul etmeyebiliyor. Bu kadar delili reddeden birisine söyleyecek lafımız yok. Terör örgütlerinin güdümüne girmişler. Onların dedikleriyle konuşuyor, onların sufleleriyle açıklama yapıyorlar. Bu fevkalade yanlış bir şey büyük ülkelerin bir terör örgütünün sözcüsü gibi konuşmasını hele hele istihbarat örgütünün FETÖ örgütünün bir sözcüsü gibi konuşmasını anlamakta ben gerçekten zorlanıyorum, Almanya adına üzülüyorum. Bir terör örgütü Alman hükümet yetkililerini de istihbarat başkanını da kendi hedefleri doğrultusunda kullanabiliyor. Almanya adına son derece üzücü bir durum.