BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
ADALET BAKANI BOZDAĞ, TRT HABER CANLI YAYININDA GÜNDEMİ DEĞERLENDİRDİ

BOZDAĞ: BAŞÖRTÜSÜ SORUNUNU ANAYASAL GÜVENCE KALICI OLARAK ÇÖZECEK

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Anayasa Değişiklik Teklifi’nin Meclis’te imzaya açıldığını anımsatarak, “Türkiye'de, insanların kılık kıyafetinin, inancının, tercih ettiği yaşam tarzının tartışma konusu olmaktan kalıcı olarak çıkmasını istiyoruz. Bunun kalıcı olarak çıkmasının yolu da anayasal güvencedir” dedi.

TRT Haber canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Bakan Bozdağ, düzenlemeyle hiçbir kadının haklarından yoksun bırakılmayacağını kaydetti.

Aile kavramının birçok ülkede tehdit altında bulunduğunu ve bazı ülkelerin anayasal ya da yasal değişikliklerle aileyi korumaya çalıştığını belirten Bakan Bozdağ, “Aile Türk toplumunun temelidir. Evlilik birliği, kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” şeklinde değiştirme teklifinde bulunulduğunu ifade etti.

Bakan Bozdağ'ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde: 

DEĞİŞİKLİKLE 24. MADDEYE İKİ FIKRA EKLENİYOR

Geçen hafta Cumhur İttifakı Meclis Grubu, AK Parti ve MHP Anayasa'nın 24. Maddesine ikinci fıkra ekleyen ve Anayasa’nın 41. Maddesinin birinci fıkrasını başlığıyla birlikte değiştiren Anayasa değişiklik teklifini imzaya açtı. Muhtemelen bugün, yarın, ertesi gün milletvekilleri imzalarıyla bu teklife destek verecekler. Çünkü parlamento bugün bütçeyle başlıyor. Bütçe görüşmeleri vesilesiyle milletvekili arkadaşlarımız da burada olacaklar ve imzalarıyla bu teklifi destekleyecekler. Yarın veya bir gün bu teklif Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na sunulacak. Teklif iki şey getiriyor. Bir tanesi Anayasa'nın 24. Maddesine iki fıkra ekliyor.

HİÇBİR KADIN HAKLARINDAN YOKSUN BIRAKILAMAZ

Birinci fıkrası temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan hizmetlerden yararlanılması hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz. Bu birinci fıkra. Hem başı açık, hem başı örtülü kadınlarımızı temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ve kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması konusunda anayasal bir güvenceye kavuşturmakta ve hiçbir hakkın kullanımı hizmetten yararlanılması başörtülü veya başı açık olması nedeniyle engellenemeyeceği çok açık bir şekilde ifade edilmektedir. Tabi ikinci fıkra ise Türkiye'de geçmişte yaşanan tecrübelerden de ve sıkıntılar hareketle bu sıkıntılar yaşanmasın, bu acı tecrübeler tekrar etmesin diye öngörülen bir düzenleme. O da şu şekilde. Hiçbir kadın dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğretim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girmeyle, diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir suretle yoksun bırakılamaz. Bu nedenle kınanamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulamaz. Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda devlet ancak dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek kaydıyla gerekli tedbirleri alabilir. Bu, din ve vicdan hürriyetini teminat altına aldığı gibi aynı zamanda vatandaşlarımızın yaşam tarzlarını da teminat altına almaktadır. Ve bir meslek bir sanatın icrası söz konusu olduğunda da bu mesleğin sanatın icrası için gerekli kıyafet kullanırken de insanların dini inancı sebebiyle başını örtmesi veya tercih ettiği kıyafetin kullanılmasına engel olunmayacaktır.

TÜRKİYE’DE BU SORUNLAR BİR DAHA YAŞANMAYACAK

Temel hak ve hürriyetlerle ilgili burada yer alan sayma konular var. İşte seçme, seçilme, eğitim, öğretim, kamu hizmetine girme gibi. Bunlar saymadan da bu madde yazılabilirdi ama bunların sayılmasının ana nedeni esasında geçmişte bu alanlarda ciddi sorunlar yaşanmış olması ve bugün bu sorunları çözüyoruz ve bir daha bu sorunlar kalıcı olarak Türkiye'de yaşanmayacak mesajının verilmesidir. Sadece temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasında değil, zaman zaman da takip ediyoruz, kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden de bazen yararlanma konusunda vatandaşlarımız aleyhine uygulamalar, ayrımcılıklar ortaya çıktığına da şahit oluyoruz. Bu düzenleme bir yandan temel hak ve hürriyetlerin kullanılması için bir güvence getirirken öte yandan kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanma konusunda da büyük bir anayasal güvence getirmektedir. Örneğin; herhangi bir kafeye falanca giremez veya plaja şunlar gelemez, herhangi bir spor tesisine şu giremez bu giremez. Ortak kullanılan yerler kamunun kullandığı veya hizmete sunduğu ya da özel kesim tarafından işletilen yerlerin tamamında vatandaşlarımızın hepsini eşit gören, onlar arasında ayrımcılık yapmayan, onları suçlamayan, onları ötelemeyen, adil ve eşit uygulamaları zorunlu olarak yapma durumunda bırakacak önemli bir güvence getirmektedir. Halkların kullanımı, mal ve hizmetlerden yararlanılmasının sağlanması konusunda tam bir anayasal eşitlik getirmektedir.

EVLİLİK BİRLİĞİ, ANCAK KADIN İLE ERKEĞİN EVLENMESİYLE KURULABİLİR

Hakların kullanımı, mal ve hizmetlerden yararlanılması konusunda tam bir anayasal eşitlik getirmektedir. Tabii ikinci düzenleme ise ailenin korunmasını ile ilgili önemli bir konu. Biliyorsunuz, Anayasa’nın 41. Maddesinin başlığı ailenin korunması ve çocuk hakları idi. Şimdi teklifle ailenin korunması ve çocuk hakları başlığı ailenin korunması, evlilik birliği ve çocuk hakları şeklinde başlıkla değiştiriliyor. Aynı şekilde de 1. Fıkrası ‘Aile Türk toplumunun temelidir. Evlilik birliği, kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabilir. Ve eşler arasında eşitliğe dayanır’ şeklinde değiştirilmektedir. Burada ailenin Türk toplumunun temeli olduğu bir kez daha altı çizilerek, hem korunmakta hem vurgulanmaktadır. Öte yandan da aileyi kuran evlilik birliğinin ancak kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulabileceği ve evlenen kadın ve erkek arasında eşitliğe dayandığı açık bir şekilde vurgulanmaktadır. Buradaki amaç da toplumun temeli olan aileyi korumak bir neslimiz korumak iki, geleceğimizi korumak üç. Çünkü neslimizin devamı güçlü aile ve sağlıklı çocuklarla ancak mümkün olabilecektir. Bunun yolu da aileyi korumaktan, evlilik birliğinin kadın ve erkek arasında işleyen bir mekanizma olduğu hususunun anayasal güvenceye kavuşturmaktan geçtiğini biz biliyoruz. Onun için de Anayasa bu haliyle aileyi daha güçlü bir şekilde koruyacak, toplumun temeline dönük olumsuz yaklaşımları önleyecek, evlilik birliğinin kadın ile erkek arasında kurulduğu bir medeni müessese olduğu anayasal düzeyde ifade edilmiş olmaktadır.

AİLE, BÜTÜN ÜLKELERDE BÜYÜK BİR TEHLİKE, TEHDİT VE SALDIRI ALTINDA

Başka ülkelerde de aileyi korumak için tedbirler alınıyor. Örneğin Macaristan'da Polonya'da, Bulgaristan'da pek çok ülkede de buna benzer birtakım anayasal ve yasal değişiklikler yapıldı. Çünkü aile sadece Türkiye'de değil bütün ülkelerde büyük bir tehlike, tehdit ve saldırı altında. Her ülke kendi varlığını korumak, neslini korumak için aileyi korumayı zorunlu bir görev olarak görüyor. O yüzden anayasal düzeyde değişiklik lazımsa, anayasal düzeyde değişiklik yapıyor. Yasal düzeyde değişiklik lazımsa onu yapıyor. Uygulamanın değişmesi gerekiyorsa onu yapıyor. Burada bir şeyin altını çizmekte fayda görüyorum. Bizim getirdiğimiz bu değişiklik aileyi tanımlamıyor. Aile Türk toplumunun temelidir, zaten bu mevcut metinde de var. Buradaki değişiklik evlilik birliğinin kimler arasında kurulacağını açıkça ifade ediyor. Evlilik birliği kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulur ve eşler arasında eşitliğe dayanır demek suretiyle evlilik birliğinin sadece ve sadece kadın ile erkeğin birbiriyle evlenmesiyle kurulacağını anayasal düzeyde ifade ediyor. Zaten evlilik birliği kurulduğunda ortada bir aile de kendiliğinden kurulmuş oluyor ama aile daha geniş bir kavram onun için biz aileyi tanımlamak yerine, evlilik birliğinin ailenin temeli olan evlilik birliğinin kimler arasında kurulduğu kurulması anayasal düzeyde ifade ediyoruz.

ANAYASAL DÜZEYDE GERÇEK GÜVENCE ANCAK BU SORUNU KALICI OLARAK ÇÖZÜME KAVUŞTURABİLİR

Bizim herkese gitmemizin sebebi şu. Cumhur İttifakı'nı oluşturan partilerin meclis grubu olarak bizim 335 oyumuz var. Meclis Başkanımız oy kullanmadığı için de 334 oy var. Bunun yasalaşması için 400 oya ihtiyaç var. Referandumlu yasalaşma için 360 oya ihtiyaç var. Bizim oyumuz buna yetmediğine göre bizim referandumsuz bunu yasalaştırma ihtiyacımız da ortada olduğuna göre, diğer siyasi partilerle bizim görüşmemiz onların görüş ve desteğini istememiz gerekir. Çünkü başka türlü bu sürecin nihayete ermesi mümkün gözükmüyor. Ya Cumhuriyet Halk Partisi destek verecek 400’ü bulacağız ya da İYİ Parti ve HDP milletvekilleri de buna ayrıca ilave destek verecek, CHP destek vermediğinde. Ancak 400’ün üzerine çıkabiliyoruz. O yüzden biz bu teklifte samimi olduğumuzu ve artık Türkiye'nin insanların kılık kıyafeti, inancı nedeniyle tercih ettiği yaşam tarzı nedeniyle tartışma konusu olmaktan çıkmasını istiyoruz. Kalıcı olarak çıkmasını istiyoruz. Bunun kalıcı olarak çıkmasının yolu da anayasal güvencedir. Çünkü hatırlarsanız rahmetli Özal döneminde Yüksek Öğretim Kanunu'na ek 16. Madde kondu,  Anayasa Mahkemesi iptal etti. Sonra da ek 17. Madde kondu. Anlara aykırı olmamak kaydıyla Yüksek Öğretim Kurumlarında kılık kıyafet serbesttir diyen bir hüküm hala yürürlükte ama Türkiye 90’lı yıllarda ve bu sorun çözülene kadar yani 2013’e kadar başörtüsü zulmünü, haksızlığını, kanuna rağmen, Anayasa'ya rağmen yaşamaya devam etti. Onun için kanunun bu işi çözmediği çok aşikar, anayasal düzeyde gerçek güvence ancak bu sorunu kalıcı olarak sözüme kavuşturabilir, onu getirdik.

TOPLUMUN TEMELİ AİLEYİ KORUMAK İÇİN BİR TEMİNAT GETİRİLMEKTEDİR

Bunun Meclis’ten geçmesi için de partilerimizle de görüştük, partilerimizin ben bu Anayasa değişikliğine destek vereceklerine dair umudunu muhafaza ediyorum. Çünkü burada hem başını açan, hem başını kadınlar için anayasal teminat getirildiği gibi öte yandan da toplumun temeli olan aileyi korumak için bir teminat getirilmektedir. Türkiye'de kim evlilik birliğinin kadın ile erkeğin evlenmesiyle kurulduğu gerçeğini reddedebilir. Buna karşı oy kullanabilir mi? Bunun karşısında durabilir mi? Yani bu zaten fiilen uygulanan bir durum. Ama gelecekte bu ülkede buna dönük bir tehlike ve tehdidin emareleri gözüktüğü için şimdiden biz tedbir alıyoruz. Biz kimseyi hedef almıyoruz, bizim hedef aldığımız kimse yok. Biz Türk milletini, temelini oluşturan toplumunun temelini oluşturan aileyi korumayı arzu ediyoruz. Eğer aile varsa toplum var, toplum varsa millet var, millet varsa devlet var. Eğer bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti varsa 85 milyon bir insan topluluğu bu ülkede yaşıyorsa ailenin olması sağlıklı bir evlilik birliğini kuran müessesenin işliyor olmasıyla alakalıdır.

NESLİMİZİ, GELECEĞİMİZİ KORUMAK İÇİN TEDBİR ALIYORUZ

Eğer toplumda toplumun temeli olan aileye dönük tehlikeler, tehditler, saldırılar dünyanın dört bir yanında var ve Türkiye'de de bunun emareleri gözüküyor, pek çok ülke bu konuda tedbir alıyorsa Türkiye'nin gecikmesi Türkiye'nin aleyhine olur. Biz bu noktada toplumumuzu korumak, milletimizi korumak, devletimizi korumak, neslimizi korumak ve geleceğimizi korumak için böyle bir tedbir alıyoruz. Kimsenin kimseyi hedef almıyoruz. Kimseye hedef göstermiyoruz. Yani bizim sağlığımızı korumak için tedbir almamız veyahut da eğitimimizi geliştirmek için tedbir almamız, birilerini hedef almak anlamına gelir mi? Gelmediği gibi aileyi korumak, toplumu korumak için tedbir almamızda birilerini hedef almak anlamına gelmez. Ama aileye dönük her türlü saldırının karşısında, saldırıyı yapanlar kimler olursa karşısında anayasamızı, yasalarımızı ve devletimizi mutlaka bulacaktır.

MECLİS’TE BÜTÜN PARTİLERİN BÜYÜK UZLAŞMASIYLA GEÇİLECEĞİNE İNANIYORUM

Meclis’te bize bu konuda ciddi bir itiraz yapılmadı görüştüğümüzde. Zaten MHP ile biz beraber hazırladık. Onların desteği tam. CHP seçime yakın Anayasa değişikliğine sıcak bakmadığını, hazırlık aşamasına destek vermeyeceklerini referanduma getirilmesini karşı  olduklarını ifade ettiler. Ama tekliften sonra tekrar durum değerlendirmesini yapacaklarını söyledi. HDP, başörtüsü konusuna sıcak baktığını diğer konuyu değerlendireceğini ifade ettiler. İYİ Parti de bu konuda yetkili organlarıyla görüştükten sonra karar vereceklerini, onun için de somut teklifi beklediklerini ifade ettiler. Biz, gördüğümüz kadarıyla partiler bu konuda bir değerlendirme yapma noktasındalar. Açıkça reddeden bu değişiklik önerisini reddedilen bir parti ben görmedim. Muhtemelen bu teklif somuta dönüşüp bugün yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulduktan sonra tutumları daha net göreceğiz. Ben umudumu, bu teklifin Meclis’te bütün partilerin büyük bir uzlaşmasıyla geçileceği yönünde koruyorum. Yani böyle bir beklentim olduğunu da buradan ifade etmek isterim.

DÜZENLEME, TÜRK VATANDAŞLARININ KABUL ETTİĞİ BİR YAKLAŞIMI YANSITIYOR

Vatandaş her iki konuda da hemfikir. Vatandaş da zaten bir sıkıntı yok. Hem başörtüsü konusunda sıkıntı yok. Hem de evlilik birliğinin kadın ile erkeğin evlenmesi konusunda kurulması konusunda hiçbir sıkıntı yok. Vatandaş bu konuda aksi her türlü yaklaşıma siyasilerden daha fazla refleks ortaya koyuyor. O yüzden bu düzenleme esasında Türk vatandaşlarının kahir ekseriyetinin de kabul ettiği bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Sadece bizim değil biz vatandaşın yaklaşımını da bu somut teklife aktarmış olduk.

UMUYORUZ Kİ REFERANDUMA GİTME ZARURETİ HASIL OLMAYACAK

Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyu açıkladı. Çok net söyledi. Dedi ki, 400 ve üzeri bir oyla geçerse biz referanduma bunu götürmeyeceğiz. Bizim arzumuz bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Anayasa'nın aradığı nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi ve referanduma gitmeden yasalaşmasıdır. Çünkü biz de temel hak ve hürriyetlerin zorunlu kalmadıkça referandum edilmesini doğru görmüyoruz. Bunu daha önce de defalarca ifade ettik. Umuyoruz ki, referanduma gitme zarureti hasıl olmayacak bir çoğunlukla parlamentodan kabul edilir. Hani bazen değişik partiler 400'ü geçerse de referanduma götürüp seçimleri birleştirme yolunu tercih edebilir değerlendirmeler yapıyorlar. Buradan çok net söylüyorum.  400 ve üzeri oyla kabul edildiği takdirde Sayın Cumhurbaşkanımız bu değişikliği referanduma götürmeyeceğini açıkladı. Buradan da biz de bir kez daha 400 ve üzerinde kabul edildiğinde değişiklik referanduma götürülmeyecektir. Değişiklik yasalaşarak yürürlüğe girecek.

ATATÜRK’ÜN PARTİSİNE YAKIŞMADI

İkinci yüzyıla çağrının AK Parti'nin Türkiye'ye yüzyılı programından ilham alan ismi dışında hiçbir şeyini beğenmedim. Yani bir parti ikinci yüzyıla çağrısını kendi yapar. Elin Amerikalısına yaptırmasın. Projelerini kendi üretir, başkalarına ürettirmez. Belli ki Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibi Türk insanının liyakatine, gücüne, kuvvetine, kudretine, bilgisine, tecrübesine güvenmiyor. Onun için  Amerika'dan Jeremy Rifkin diye bir beyefendiyle anlaşıyor. Türkiye'nin önemli konularını ona emanet edeceğini söylüyor ve ikinci yüzyıla çağrıyı onun ağzıyla da yaptırabiliyor. Bu çok net söylüyorum, Atatürk'ün partisine de yakışmamıştır. Himaye ve mandayı reddeden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Ve kapitaliz karşı mücadeleyi veren büyük bir kahramandır. Düyun-ı Umumiye’yi de Türkiye'den gönderen yine Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Bağımsız bir ekonomiyi kurmaya çalışan yine odur.

İSVEÇ'TEKİ TERÖRİSTLERİN İADESİ

Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğine vize vermesi için ortaya koyduğu şartlar var. Bunlar sadece suçluların iadesi değil, aynı zamanda Türkiye'ye üstü kapalı, üstü açık uygulanan ambargoların kaldırılması. O ülke yasalarının terörle mücadeleye destek verecek şekilde revize edilmesi ve İsveç'in, İsveç hukukunu teröristlere karşı uygulaması, öte yandan da Türkiye'nin iadesini istediği teröristleri Türkiye'ye iade etmesi konularını içeriyor. Sadece bunu iadeye indirmek fevkalade yanlış olur, bunu ifade etmek isterim. En son işte geçenlerde PKK'lı bir teröristi İsveç hükümeti deport etti ve Türkiye’ye gönderdi. Bu, bu süreç bakımından ne anlama gelir derseniz samimiyeti ve iyi niyeti göstermesi bakımından bir başlangıç olarak görüyoruz. İnşallah arkası aynı samimiyetle devam eder.