Türkiye Anayasa Platformu tarafından düzenlenen “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” temalı programa katılarak bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet, kendi meselesi olan Yeni Anayasa talebine, kendisini temsil eden sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahip çıkıyor. Ondan dolayı teşekkür ediyorum. Demokrasiye inanan herkesin, milletin talebine saygılı olması gerekir. Her kim ki millete sırtını döner, millete rağmen yol yürümeye kalkarsa, akıbeti hüsran olur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Anayasa Platformu tarafından ATO Congresium’da düzenlenen “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” temalı programda 16 sivil toplum kuruluşu üyelerine hitap etti. Toplantıda Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Anayasa Platformu çatısı altında bir araya gelen 16 sivil toplum kuruluşu; Anadolu Platformu, ASKON, Birlik Vakfı, Cihannüma Derneği, Ensar Vakfı, Hak-İş, HUDER, İHH, İlim Yayma Cemiyeti, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Memur-Sen, MÜSİAD, ÖNDER, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, TÜMSİAD ve TÜRGEV’in yöneticileriyle, üyeleriyle, gönüllüleriyle her türlü şükranı, her türlü teşekkürü ve takdiri hak ettiklerini ifade etti.
Türkiye Anayasa Platformu’nun “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” çağrısının, şu ana kadar yaklaşık 300 sivil toplum kuruluşu tarafından desteklendiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sayının kısa süre içinde, çok daha yüksek rakamlara ulaşacağına inandığını; bunun ise ülke genelinde milletin birliğine bir çağrı olduğuna inandığını kaydetti.
“MİLLET KÜKREDİĞİ ZAMAN, ÖNÜNDE NE BENTLER NE DE DAĞLAR DURABİLİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meselenin, herhangi bir kurumun veya herhangi bir şahsın değil, bizatihi milletin meselesi olduğunu dile getirdi. Yeni Anayasa konusuna, milletin değerlerini yaşatma noktasında hassasiyet sahibi sivil toplum kuruluşlarının öncülük etmesinin, rastgele bir durum, bir tesadüf olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet, kendi meselesi olan Yeni Anayasa talebine, kendisini temsil eden sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahip çıkıyor. Ondan dolayı teşekkür ediyorum. Demokrasiye inanan herkesin, milletin talebine saygılı olması gerekir. Her kim ki millete sırtını döner, millete rağmen yol yürümeye kalkarsa, akıbeti hüsran olur. Bakınız merhum Akif, İstiklal Marşımızda milletin gücünü nasıl ifade ediyor: ‘Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım’ Millet kükrediği zaman, onun önünde ne bentler durabilir, ne de dağlar durabilir” dedi.
“MİLLÎ VE YERLİ OLAN HER MESELEDE CUMHURBAŞKANI OLARAK BEN DE VARIM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni Anayasa meselesinin de, milletin böyle güçlü bir talebi haline dönüştüğüne dikkat çekti. Bu toplantının, artık meselenin göz ardı edilemeyecek, ertelenemeyecek, ötelenemeyecek, baştan savılamayacak bir seviyeye ulaştığını gösterdiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Milletimiz, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla artık konuya el koymuştur. Bu tür toplantılarla, çalıştaylarla, arama konferanslarıyla tüm kesimleri içine alan, tüm kesimlerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini yansıtan Yeni Anayasa süreci hızla olgunlaşacaktır. Yeni Anayasa çalışmalarına emeği geçen ve geçecek olan herkese şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Çünkü bu mesele millîdir, bu mesele yerlidir. Millî olan her meselede, yerli olan her meselede ‘Cumhurbaşkanı’ olarak ben de varım bunu açıkça söylüyorum. Bu güne kadar kurulan anayasaların hepsi ithaldir. Yerli değildir ve ithal ürünlerle yönetildik. İthal mantıklar bize hâkim oldu. Şimdi biz yerliye ve millîye dönmeliyiz.”
Türkiye Anayasa Platformu'nun düzenlediği programda konuşma yapan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise şunları söyledi:
“ANAYASA ADETA YAMALI BOHÇAYA DÖNMÜŞTÜR”
Milletin kendisini hür hissettiği demokratik bir ortamda milletin temsilcileriyle millet adına normal bir dönemde yapılacak yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır.
1982 Anayasası, Danışma Meclisi tarafından yapılmıştır. Danışma Meclisinin bütün üyeleri, Milli Güvenlik Kurulu tarafından seçildiği halde 177 Anayasa maddesinin 125’i, 16 geçici maddenin de 12’si Milli Güvenlik Konseyi tarafından bizzat bir kez daha değiştirilmiştir.
Akredite Anayasa Komisyonu üyeleri genel kurul üyelerinin yaptıkları yetmemiş onlara güvenmeyenler doğrudan kendi elleriyle Anayasayı yapmayı tercih etmişlerdir. O nedenle mevcut Anayasa bir toplumsal sözleşme değil esasında bir darbe sözleşmesidir.
Anayasaya baktığımız zaman bu Anayasanın temel felsefesi içerisinde yasama, yürütme, yargıdan daha da kötüsü aziz milletimizden korku vardır.
Anayasamızın her maddesi, her paragrafı her nokta ve virgülü adeta devleti millete karşı tahkim etme anlayışla milleti tehlike ve tehdit gören bir anlayış çerçevesinde tehlike ve tehdidi bertaraf etme psikolojisi ile inşa edildiğini görüyoruz.
O nedenle Türkiye'de yeni Anayasanın güven üzerine öncelikle milletimize, yasamaya, yürütmeye, yargıya ve herkese güven üzerine inşa edilme gerekliliği ortadadır.
Korkan Anayasa değil, korkak Anayasa değil aksine milletine güvenen, milletine dayanan özünü milletin iradesinden alan millet sözleşmesine Türkiye'mizin ihtiyacı vardır.
Aradan geçen zaman içerisinde Anayasamız 17 defa değişikliğe uğramış ve bu sırada maddelerinin yarıdan fazlası değişmiştir. Anayasa adeta yamalı bohçaya dönmüştür. Artık bu yamalı bohçanın yeni bir yamayı tutma imkânı da ortadan kalkmıştır.
Mevcut Anayasanın yapılan değişiklikler sonucu insicamı bozulduğu gibi ruhi psikolojisi de bozulmuştur.
Bu Anayasa iki ruhlu Anayasa haline gelmiştir. Bir yandan darbecilerin ruhunu taşıyan Anayasa kuralları, öte yandan bu ruhu yok etmek için yapılan uğraşlar sonucu değiştirilen demokrasi ve özgürlük ruhunu yansıtan değişikliklerdir.
“ANAYASAYI DÖNÜŞTÜRE DÖNÜŞTÜRE DAHA ÖZGÜRLÜKÇÜ ANAYASA HALİNE GETİREMEYİZ”
Esasında geçen süre anayasa ve milletle kavgası yanında bu iki ruhunda kavgasına şahit olmuştur.
Artık değiştire değiştire mevcut anayasayı, millete güvenen ve dayanan bir anayasa haline getiremeyiz. Mevcut anayasayı değiştire değiştire insan hak ve hürriyetlerine dayanan bir anayasaya çeviremeyiz.
Artık mevcut anayasayı dönüştüre dönüştüre daha özgürlükçü anayasa haline getiremeyiz. Artık mevcut anayasayı dönüştüre dönüştüre daha demokratik, hukukun üstünlüğünü esas alan yeni bir anayasaya inkılap ettiremeyiz.
Çünkü darbecilerin ruhu her maddesinde, her fıkra ve satırında yatmaktadır. Yapmamız gereken bu ruhu öldürmektir.
Artık Türkiye’nin bu ruhun tekrar tekrar hortlamasından kurtarmak vakti gelmiştir. O nedenle, bu ruhu yok edecek bir anayasaya ülkemizin ihtiyacı vardır.
Bu nedenle de bu anayasayı artık tarihin çöplüğüne havale etmek, yerine yeni bir anayasayı inşa etmek son derece önemli ve kaçınılmaz bir vazife halini almıştır.
Anayasal sistemimiz kuvvetler ayrılığı sistemine etkin bir garanti sunamamış, bunun yerine sandıktan çıkan iktidar gücünün vesayet odaklarınca frenlenmesini esas almıştır.
Sivil askeri, yargısal vesayeti besleyen bu mekanizma, dönemsel olarak değişken etki ve ağırlıklarıyla otonom iktidarlarında önünü açmıştır.
Devlet gücünün işlevsel olarak güçlenmesi, bu gücün hukukun sınırları içerisinde uyum ve ahenk içinde kullanımını gerekli kılan kuvvetler ayrımı prensibi zaman zaman yerini kuvvetler arasındaki çatışma, çekişmelere ülkede siyasi istikrarsızlıklara, kaoslara, kargaşalara da yol açmıştır.
“TÜRKİYE HÜKÜMET SİSTEMİNİ TARTIŞMALARINDAN KORKMAMALIDIR”
Siyaseti bir avuç seçkinin önceliklerine göre tayin edilmiş makul ve makbul sınırlar içinde tutma amacına özgülenmiş bu kurgunun değiştirilmesi artık kaçınılmazdır. Ayrıca siyasetin kriz değil istikrar üreten bir mekanizmaya dönüştürülmesi hayati bir önem taşıyan bir öncelik halini almıştır.
Yeni anayasa yapılırken, temel tartışma konularının başında bu anayasanın hangi hükümet sistemi üzerine bina edileceği tartışmasıdır.
Dünyanın her ülkesinde yeni anayasa yapılırken yapılan temel tartışmaların belki de birincisi hangi hükümet sistemini tercih edeceğizdir?
Zira anayasanın diğer maddelerinin tamamı tercih edilen bu sisteme göre şekillendirilmesi gerekmektedir.
Ama maalesef Türkiye’mizde hükümet sistemi tartışmalarının yapılmasında dahi rahatsız olan bir siyasal anlayışın bir iklimin olduğunu da bazı çevrelerde görüyoruz.
Anayasa yaparken hükümet sistemini hiç tartışmadık diyerek bir anayasa yapanların geleceğe güçlü ve milletin iradesiyle tam anlamıyla benimsenmiş kuşatıcı bir anayasa bırakmalarının mümkün olduğunu söylemek kolay görünmemektedir.
O yüzden Türkiye hükümet sistemini tartışmalarından korkmamalıdır. Ana muhalefet partisi diğer muhalefet partileri başkanlık sistemini tartışmaktan korkuyorlar. Neden korkuyorlar diye baktığımızda esasında bu sistemin milletimiz tarafından öğrenilmesinden korkuyorlar.
Çünkü tartışıldığında millet görür siz neden buna karşı çıkıyorsunuz diye onları hizaya çekeceklerinden endişe ediyorlar.
Neden buna karşı çıkıyorsunuz diye onları sigaya çekeceklerinden endişe ediyorlar. Esasında Türkiye’de hepimizin arzu ettiği yasama ve yürütmenin birbirinden tam ayrı birbirine karşı tam bağımsız olduğu siyasi istikrarı olan güçlü iktidarı kuran iyi yönetimle milletin huzur ve refahını daha güçlü bir şekilde tesis eden bir hükümet sistemi anlayışıdır. Dünyada bunu en iyi tesis eden yegane sistem başkanlık sistemidir.
“TÜRKİYE ENİNDE SONUNDA BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇECEKTİR”
Bugün Türkiye de parlamenter sistem uygulaması vardır. Parlamenter sistemde hepimiz biliyoruz ki yasama yürütme ayrılığı vardır ama işin doğrusu algıda bu böyledir.
Anayasaya baktığımızda iç tüzüğe baktığımızda bugün Türkiye de yasama yürütme bugün birbirinden tam ayrıdır kim diyorsa büyük bir yanlışın içerisindedir.
Esasında Türkiye de kuvvetler ayrılığı değil kuvvetlerin yürütmede birleşmesi hatta daha ilerisini ifade etmek istiyorum. Yürütmenin emrinde bir yasamanın varlığı söz konusudur.
Bugün itiraz etmemiz gerekiyorsa hep beraber buna itiraz etmemiz lazım parlamentoda çoğunluğun dışında hükümet çıkma ihtimali var mı? Yok.
Anayasa ve diğer komisyonlardan iktidara rağmen bir maddenin değiştirilmesi kanunu mümkün mü? Değil.
Genel Kurul’da iktidara rağmen bir gündemin oluşturulması mümkün mü? Değil.
Şu anda görüşülen kanunların neredeyse yüzde doksan dokuzu tasarılardan oluşuyor. Hükümet oturmadığı zaman muhalefettin getirdiği hiçbir teklif dahi görüşmeyi istemiyor, bu gösteriyor ki Türkiye’de bir kuvvetler birliği uygulaması var ve yasama kuvvetinin yürütmenin emrinde olduğunun gösteren somut düzenlemeler, uygulamalar vardır.
Buna öncelikle muhalefetin itiraz etmesi lazım. İktidarın değil onların itiraz edip etkin bir yasama, etkin bir denetim için yasama ve yürütmenin birbirinden ayrılması birbirine karşı bağımsız olması için onların sesini yükseltmesi lazım.
Ama maalesef muhalefetin sesini yükseltmediği konuda Türk milleti sesini yükseltiyor.
Ben eminim ki Türkiye eninde sonunda bir değişikliğe gidecek ve Başkanlık Sistemine geçecektir.