BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BOZDAĞ`DAN AP RAPORUNA TEPKİ

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye raporuna sert tepki gösterdi. Bozdağ "Kesinlikle adil değil, objektif değil; açıkça taraflı raporlardır."dedi. 

Bozdağ, 24 TV' de Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel'in sorularını cevaplandırırken, Avrupa parlementosu raporu ile ilgili olarak; "Avrupa Parlemantosu'ndan bizim beklentimiz, yaptığı çalışmalarda ortaya koyduğu raporlarda ve konuşmalarında Türkiye'ye karşı objektif olmasıdır. Biz Türkiye'nin tarafını tutsun, Türkiye'nin görüşlerini Avrupa Parlementosu'nun görüşü gibi yansıtsın istemiyoruz. "dedi.

AP RAPORUNA TEPKİ

"Bizim istediğimiz şey, Türkiye'ye karşı tarafsız olsun, objektif olsun, doğru olanları söylesin veya Türkiye ile ilgili olanlar olduğu zaman da onların tarafı gibi davranmasın. Maalesef AP 'nin son zamanlardaki raporları, çok net bir biçimde Türkiye'ye karşı bilinçli aleyhte hazırlanmış raporların parlemento tarafından onaylanması suretiyle ortaya çıkıyor. Kesinlikle adil değil, objektif değil; açıkça taraf raporlardır. Bu konuda raporu hazırlayan ve sunan raportör, bu konudaki görüşleriyle zaten tarafını da belli etmiş birisi. Daha önce Sayın Merkel'in Türkiye ziyareti vardı. 'Aman Türkiye'ye gitmeyin, Erdoğan'ın eli güçlenir, seçim var!' diye görüş açıklamış birisi.

Öte yandan, Ermeni soykırım iftiralarını rapora koymak AP 'nin yakın zamana kadar hiç yapmadığı bir şeydi. Birdenbire,  bu iftiraları getirip koyuveriyor. Bu konu, Avrupa Parlementosu'nun konusu değil; bu siyasetin de karar vereceği bir konu değil. Türkiye çok net söylüyor. Bizim arşivimiz açık, kaynaklarımız açık; tarihçiler bakıp incelesinler. Bu millete soykırım iftirası yapmak iftiraların en büyüğüdür.

Eleştirileri yanlı eleştiriler olarak görüyorum. Bir Avrupa'daki uygulamalara bakalım, bir de Türkiyedeki uygulamalara bakalım. Türkiye PKK terörü dahil pek çok terör örgütüyle eş zamanlı etkin bir mücadele yürütüyor mu? Yürütüyor. Bunu neyiyle yapıyor ? Güvenlik güçleri vasıtasıyla yapıyor. Hangi hukukla yapıyor. Herkese uygulanan genel bir hukuk anlayışı içerisinde yapıyor. Bu, takdir edilesi bir durumdur. Şimdi Fransaya bakın, Türkiye'ye bakın. Şimdi sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği bazı yerleşim yerlerinde, pek çok konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yoluyla taşındı. Anayasa Mahkemesi, 12 başvurunun 12'sini de reddetti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne 29 başvuru yapıldı. Bunun 27'si reddedildi ve bütün bunların hukuka uygun olduğu ve hukuk içerisinde yürüdüğü, bir nevi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından dahi tescil edildi ve karara bağlandı. Şimdi bu noktada, Türkiye'nin bu haklı mücadelesini takdir etmesi ve hukuka uygun yürüdüğü için de  Türk hükümetine övgü yapması gerekirken Batı'da olanlarla Türkiye'de olanları mukayese etmeyen bir yaklaşım ortaya koydular. Elbette biz bunu taraflı görürürüz.

Bakın, Pariste saldırı oldu; Fransa hükumeti hemen olağanüstü hal ilan etti. Arkasından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine bir mektup göndererek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi'ni terörle mücadele sebebiyle askıya aldığını duyurdu. Şimdi Türkiye terörle mücadele yürütüyor ve bu mücadelesini de hukuka uygun bir biçimde ve hukuka azami riayet etmek suretiyle yürütüyor. Bu, takdir edilesi bir durumdur."
 

AKADEMİSYENLERİN BİLDİRİSİ

Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de, Avusturya'da yada Hollanda'da herhangi bir akademisyen grubu kalksa; El kaide terör örgütünün, DAEŞ terör örgütünün fikirlerini yansıtan bir metni deklare etseler, kamuoyuna açıklasalar, onlar bunu düşünce özgürlüğü olarak mı değerlendirecekler yoksa bununla ilgili farklı bir uygulamamı yapıyorlar? Benimle görüşmeye gelen yetkililere de bunları söyledim. Bu bildiri, çok net bir şekilde, PKK terör örgütünün planlamaları çerçevesinde organize edilmiş bir çalışmanın ürünüdür ve PKK terör örgütünün görüşlerinin akademisyenler vasıtasıyla dile getirmesidir ve çok nettir. Bir düşünce açıklaması yapıyor ama kimin düşüncesini açıklıyor?  Terör örgütünün. Böyle bir durumda Türkiye'de bir açıklamaya karşı tavır konulması, elbette normal bir şeydir; hukuk da bunu suç kabul ediyorsa. Bizim kanunlarımızda terör örgütlerinin propagandasını yapma konusu, suç olarak tanzim edilmiştir. Bu noktada görevli ve yetkili olanların görevlerini yapması gayet normaldir. Yargılamada ne çıkacak, onu göreceğiz. Amerika'da, Avrupa'da DAEŞ'i  destekleyen bildiri yayınlayan bir tane akademisyen var mı, varsa başına ne geliyor?  Ona bir bakmak lazım. Türkiye'de PKK terör örgütünün DAEŞ'ten ne farkı var; o da masumları öldürüyor, bu da masumları öldürüyor; o da canlı bomba kullanıyor, bu da canlı bomba kullanıyor; o da katil, bu da katil."
 

SAYIN CUMHURBAŞKANININ ÇAĞRISI TARİHİ BİR ÇAĞRIDIR

Şu anki coğrafyada, problemlerin olduğu yer; müslümanların olduğu yer. Terör örgütlerinin olduğu yer, yine bu coğrafya. Kimisi dini istismar ederek, kimisi mezhebi istismar ederek, kimisi etnisiteyi istismar ederek ama hepsi bir gerekçeyle terör estiriyor ve birtakım huzursuzluklar oluyor. Bu olaylar karşısında İslam ülkelerinin bir araya gelip bunlara karşı ortak tavır geliştirmesi, bunları yok etmek bakımından son derece önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı'nın çağrısı, bu açıdan tarihi bir çağrıdır ve bunun hayata geçmesi suçlulukla, suçlularla, teröristlerle terör örgütleriyle etkin mücadele konusunda İslam ülkelerini büyük dayanışma içerisine sokar. Eğer PKK teröristleri Irak'ta,  Suriye'de işlenmemiş olsa;  İslam ülkelerindeki hükümetler bu noktalarda sadece Türkiye’nin mücadelesini tolere etmek yerine,  onlar da kendi ülkelerindeki terörist örgütlere karşı aktif tavırlar koymuş olsa; terör örgütleri barınacak yer bulamaz. 

Bakıyorsunuz, bu noktada PKK uzunca bir süre Suriye'de daha sonra Irak’ta ve şimdi de Irak, Suriye ve İran’ı da kullanıyor. Bütün bunlara karşı İslam ülkelerinin beraber hareket etmesi, DAEŞ terör örgütü hem Türkiye'ye hem Irak'a hem Suriye’ye hem Libya'ya hem Ürdün’e hem Arabistan'a; bütün her tarafa saldırıyor. Terör örgütlerine karşı bütün herkesin birlikte olması, birlikte mücadele etmesi gerekmez mi? Diğer başkaca terör örgütlerine karşı da bir olmasına; öte yandan adi suçlarla sadece terör örgütleri değil, diğer suçlarla ve suçlularla terör örgütlerine karşı da İslam ülkelerinin işbirliği ve yardımlaşmasına ihtiyaç vardır. İslam ülkelerinin bütün bu terör örgütlerine karşı birlikte hareket etmesi lazım. Bu terör örgütleri, sadece terör eylemi yaptıkları ülkelere düşmanlık etmiyorlar; bunların en büyük düşmanlığı İslamadır; en büyük düşmanlığı Kuran’a, sünnetedir; Müslüman imajınadır; Müslüman ülkelerin birliğine barışınadır. Bunun için terör örgütleri arasında ayrım yapmaya gerek yok. Hangi terör örgütü olursa olsun, onun karşısında yekvücut olmak, birlikte durmak lazım. Yek vücut olunursa hiçbir terör örgütünün İslam coğrafyasında barınma şansı yoktur; gereği derhal yapılabilir."
 

DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI

Bunu, Genel Kurul'da göreceğiz esasında. Sonuçlar açıklandığı zaman, desteğin samimi mi yoksa taktiksel  destek olup olmadığını orada göreceğiz. Şimdiden beyanlara bakıp ona göre kararlar vermek daha doğru olur. MHP’nin adına MHP yetkilileri; CHP adına Sayın Kılıçdaroğlu, diğer yetkililer; onlar destek vereceklerini söylediler. MHP, 4 şart ileri sürmüştür; benzer şartları da CHP ileri sürmüştür; ' Bu ön şart olmazsa biz buna yokuz!' anlamına geliyordu. Esasında bunun daha net ifadesi, AK Parti grubunun dile getirdiği 'Anayasaya ek madde konması' görüşüne 'hayır!' diyecekleri anlamına geliyor ama şimdi gelinen noktada  'Biz buna varız.' dediler; bu, olumlu bir gelişmedir. Tabi partiler bu kararlarında samimi olur ve gruplar bu samimiyetin gereğini yerine getirirse Meclis’ten geçer. Şu anda AK Parti’nin 316 milletvekili var. İşte CHP, MHP birlikte koyduğunuzda yaklaşık 500 civarında milletvekili yapıyor ki çok büyük bir rakam ve bu liderlerin ve parti yetkililerin yaptıkları açıklamayı samimi bir destek açıklaması olarak gördüğüm için diyorum ama eğer bu destek açıklaması bir algı yönetimi için yapılıyor ve taktikse o zaman sandıkta bunun sonucu ortaya çıkacaktır. 

Şimdi Türkiye’de yürüyen, terörle mücadele konusunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin tavrını; CHP’ye oy veren seçmenlerin dahi kahir ekseriyeti reddediyor. CHP, esasında Sözcü Gazetesinin, Cumhuriyet Gazetesinin manşetlerine bakarak siyaset yapma yerine, kendi tabanının görüş ve eleştirilerine bakarak siyaset yapmış olsa gerçekten daha da güçlü bir noktaya gelir. Şimdi, tabi bir de ona paralel yaklaşıma bakarak, siyaset yürütüyorlar.  Üç kaynak var; işte Cumhuriyet, Sözcü, bir de paralel kaynak var. Bu üçüne bakıp siyaset yürütüyor ama CHP’nin kendi tabanı bu üçüne bakılarak üretilen siyasete okey vermiyor. Şu anda terörle yürüyen etkin mücadele konusunda, ben adım gibi eminim ki, CHP’nin tabanının neredeyse yüzde 80’i; CHP yönetimi gibi düşünmüyor ve hükumete bu konuda destek verilmesini istiyor ama bakarsanız, parlamentodaki CHP sözcülerinin görüşmelerine ve CHP’yi temsil eden kişilerin açıklamalarına; başta Sayın Genel Başkan olmak üzere hepsinin sözlerine baktığımızda, bu görüşler HDP çizgisine mi daha yakın yoksa HDP’nin temsil ettiği Kandil anlayışıyla terör örgütüyle mücadele eden AK Parti ve hükümete, devlete mi daha yakın yatkın? dediğimde tereddütsüz HDP çizgisine . Bu, CHP tabanını rahatsız etmiştir. Bunların, dokunulmazlığının kaldırılmasının gündeme geldiği bir noktada 'Evet' diyeceği yere ipe un seren gerekçeler ortaya koyması, bence CHP’nin tabanını fevkalade rahatsız etti diye düşünüyorum.

Ben işin doğrusu şimdiden, olumsuz bir senaryo üzerine yeni bir plan konuşmayı doğru görmem. Şu anda anayasaya ek madde ilave edilmesine dair teklif Anayasa Komisyonu'nda görüşülecek, Genel Kurul'a gelecek; Genel Kurul'un tavrını göreceğiz. Ben demin de ifade ettim; partilerin açıkladıkları görüşün arkasında durup durmadıklarını, Genel Kurul'da ortaya çıkacak tablo gösterir. Ben, 500 civarında oy demiyorum; 367’nin altında bir oy, 3 tane parti 'Evet' dediği halde çıkmadığı zaman, o zaman bu konudaki açıklamaların samimi bir açıklama olmadığı, taktiksel bir açıklama olduğu, çok net bir şekilde görülmüş olacaktır. Böyle bir durum ortaya çıkarsa ne olur? Tabi o zaman onu oturur, konuşuruz ama şimdiden 'Böyle bir şey olmazsa şöyle yaparız, böyle yaparız.' demeyi ben işin doğrusu, şimdiden olumsuz sonucu kabul etmek gibi görüyorum."
 

KİMLİK BİLGİLERİNİN SIZDIRILMASI

"Bu kişisel verilere baktığımızda, internete yer alan 1991 ve önceki doğum tarihli olanları görüyoruz ve bunların 2008 yılı, 2009 yılı; o yıllardaki mahalli idareler seçiminden önceki seçmen listesini gösteriyor . İçinde 18 yaşından küçük kimse yok; hatta o seçimde, o arada seçim sürecinde listeler kesinleşmeden, daha orada pek çok ölüm hadisesi oluyor; adres değişiklikleri var. Şimdi orada kendini görenler bakıyor; hep eski adresler. Bunları Yüksek Seçim Kurulu siyasi partilere veriyor.

Siyasi partiler bunu kendileriyle paylaşıyor. Bunun bir partiden veya YSK'den alınma ihtimali yüksek. Partiler bunu ilçelere dağıttığında sadece o ili veriyor; o ilçeyi veriyor ama buna baktığımızda bütün Türkiye’nin illeri, ilçeleri hepsi bunun içerisinde var. Bunun bütün illerden, ilçelerden tek tek toplayarak elde etmesi pek kolay gözükmüyor; mümkün de değil. O zaman ne kalıyor geriye? Bunun ya YSK'den çıkmış olması ya da partilere verilen bilgilerden bunun ortaya çıkmış olması, yani birinin eline geçip orada bunun yayınlamış olması; başka bir ihtimal yok. Bununla ilgili zaten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, son çıkan haberler üzerine bir soruşturma başlattı. Soruşturma devam ediyor; bununla ilgili gerçekler elbette ortaya çıkacaktır.

Şu andaki gazetelerde basında yer alan, geçmişte soruşturmaya konu olan bir sürü hadise var. CHP’nin bunu  paylaştığına dair iddialar var, bilgiler var. Bununla ilgili herkesin birtakım değerlendirmesi var. 'CHP yapmıştır.' deme şeyim yok ;çünkü sadece ben emarelere göre konuşuyorum. Şu an da sadece emareler ve bilgiler var. Bu, tabi yargılama süreci sonrası ortaya çıkacak. Partilerin bu noktada hassaS olması gerekiyor.  Biz hükümet olarak kişisel verileri koruma konusunda tarihi adımlar attık.

Eskiden nasıl oluyordu?  Kanun değişikliğinden önce seçmenlere ait bütün bilgiler, ilçe seçim kurullarına gelir, orada sayfalarca durur, tabi partilerin bunu alması için tek tek fotokopi çektirmesi gerekir, o da çok maliyetli olduğu için de onları partiler alamazdı. Eskiden beri ama direkt partilere verilmiyordu. Her ilçe seçim kurulu, sadece kendi alanına bunu dağıtıyordu; daha sonra yasada değişiklik yapıldı, parti genel merkezlerine elektronik ortamda bunlar verildi. Partiler; bunu ayrıştırıp illere, iller de onu ayrıştırıp ilçere göre kendi parti teşkilatları, seçim çalışmasını sandık esaslı yürüttüğünde verebilirler. Öyle bir imkan getirildi ki 'Partiler çalışmasını daha iyi yapsın!' diye ama ortaya çıkan bu olumsuz tablo karşısında bunu bizim yeniden ele almamız gerekiyor, şu andaki yürüyen çalışmalarımız içerisine bunu da koyma kararı aldık. Ne yapacağız? kişisel verileri partilerden saklamayacağız, partilere vereceğiz. Ama nasıl verilecek? Anonimleştirilerek verilecek; sadece sandık numarası ve o sandıkta oy kullanacak kişilerin isimleri. Sınırlayacağız; kimlik bilgileri vatandaşı ayrıntısıyla belirten verilere, yer verilmeyecek."
 

SİYASİ PARTİLER KANUNU DEĞİŞECEK

Hem Siyasi Partiler Kanunu, hem Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun, Milletvekili Seçimi Kanunu ve Mahalli İdareler Seçimi Kanunu başta olmak üzere siyasetle ilgili seçimle ilgili kanunların hepsini yenileme kararı aldık.Seçim beyannamemizde de var. Biz Adalet Bakanlığı olarak bu konuda iki komisyon kurduk. Birisi seçim kanunları üzerinde, birisi siyasi partiler kanunları üzerinde hazırlık yapıyor. Ne yapıyor bunlar ?Türkiye’de bugüne kadar yapılmış bütün seçim kanunlarını inceliyorlar. Siyasi partiler kanunlarını inceliyorlar. TBMM'ye verilmiş  teklifleri, tasarılar varsa tasarıları inceliyorlar. Bu konudaki içtihatlara bakıyorlar, Yargıtay, AYM, Mukayeseli hukuka bakıyorlar, Başka ülkelerde bunlar nasıl. Partilerin kendi iç düzenlemelerini elden geçiriyorlar. Dünya da gelişen demokrasiyi ve demokrasinin güçlenmesine dair yeni anlayışları ele alıyorlar ve bir taslak metin çıkacak ortaya. O taslak metin çıktıktan sonra o taslak metni biz siyasi partilere vereceğiz. Bizzat götüreceğim ben kendim.

Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu esasında Anayasa gibi çok önemli kanunlar, bunun partiler arasında azami mutabakatla çıkması son derece önemli. Şunu söyleyeceğiz biz bu konuda bir hazırlık yaptık ve taslak bir metin ortaya çıkardık. Bu metnin içindeki her bir madde tartışılabilir, değiştirilebilir, daha iyisi yapılabilir sizin daha iyisine dair görüşleriniz varsa lütfen bunu iletin biz ona göre bunu şekillendirelim. Çünkü partilerin Anayasa'sı olacak bir konu bütün partilerce birlikte yapılması daha doğrudur. Onların görüşlerini aldıktan sonra ayrıca biz bunu kamuoyunda tartışmaya açacağız. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri meclis dışındaki partiler pek çok kesimin görüşlerine medyanın hepsini açacağız o bittikten sonra ben taslağı götürüp kendim bizzat teslim edeceğim. Bu görüşler ortaya çıktıktan sonra taslağı tekrar görüşler doğrultusunda ele alacağız yeniden gelen görüşler değerlendirilecek ve taslaklara yansıtılacak ondan sonra bakanlar kuruluna gelecek bakanlar kurulunda son şekil aldıktan sonra TBMM’ye sevk edeceğiz. Onun için bu konuda acele bir şey yapmak yerine çok dikkatli ve sağlık bir biçimde yapmak ve bütün partiler arasında ve hatta bu konuya ilgi alaka duyan herkesin ve her kesimin desteğini alacak bir surette biz bu yasaları yenilemek istiyoruz.  Tek bir seçim kanunumuz olsun istiyoruz, tek bir siyasi partiler kanunumuz olsun diyoruz ve siyasetin kendi iç işleyişini siyaset kendi karar versin, siyaset kendisiyle ilgili kararlarda daha etkin olsun ve kendi işini kendi yönetsin, kendi işini kendi ilerletsin. Siyasetin dışında pek şey siyasetin alanına mahkemeler dâhil müdahele edebiliyor.

Bütün bu konuları ele almak gerekiyor. Siyasi Partiler Kanununda değişik hükümler var. Bu kanunda bulunmayan hükümlerde medeni kanun uygulanır veya derneklere ilişkin hükümler uygulanır.  Artık siyasi partiler kanununda bulunmayan hallerde uygulanacak hüküm ne varsa tamamını siyasi partiler kanununa koyup, siyasi partiler dışındaki alana atıfları da ortadan kaldırmamız lazım.  Bir ihtilaf çıktığında denetimi normal mahkemeler mi yapacak Anayasa Mahkemesi mi yapacak bunlara dairde çok net hükümler konması lazım yargının el yordamıyla karar vermesini sağlayacak belirsizlikleri de bizim çıkarmamız gerekiyor. Siyasi partiler çok açık çok net olmalı.
 

Ben mahkeme eliyle partiler ile ilgili bir takım tasarruflar yapılmasının, demokrasiyle bağdaşmadığına inanıyorum. Parti içi rekabet, partilerin kendi işleyişleri kendi iç tüzükleri var, programları var bizim yasamız. Anayasamız partilerin kendi içi işleyişlerini özgürce ayarlama imkânı veriyor bir serbestiyet veriyor. Bir parti çok katı kurallar koyabilir sen bu kuralları koyamazsın demek yanlıştır. Bazı partiler yumuşak kural bazıları sert kurallar koyabilir bunları benimseyenler o partilere gidecek. Zorla kimse bir partiye gitmiyor. Bunun için partilerin içi işleyiş yeri partilerin tüzükleri programları konusunda Anayasa’nın koyduğu yasaklar dışında yasa ve yasaklar koymak son derece yanlıştır. Ben partilerle ilgili kararın partilerce alınıp uygulanması ve partilerle ilgili bir yasal denetim yapılacaksa bununda bu konuda bir uzmanlığı olan el tarafından yapılması. Şu anda bana göre; siyasi partiler yasasının 104 üncü maddesi var bu madde esasında partilerle ilişkin denetim konusunda sadece parti kapatma davaları yada mali denetim değil onun dışındaki denetim konusunda da bana göre Anayasa mahkemesine yetki veriyor. Benim bakış açıma göre ama baktığımızda bizim diğer adli yargıda bu konuda geçmişten beri pek çok kararları var Yargıtay’ında kararları var. Belirsizlik var, yargı denetimi nerede olacak? Mesala YSK’nın nerede denetim yetkisi başlıyor,  ilçe seçim kurulunun nerede başlıyor o ayrı bir tartışma yani divandan sonra ben seçime geçiyorum diyip, ilçe seçim kuruluna devrettikten sonra mı tam işliyor, aşağıda mı işliyor bir ihtilaf çıktığı zaman bu ihtilafı kim karara bağlayacak nasıl olacak yargıya konu intikal ettiği zaman neler olacak esasında bu konular siyasi partiler kanununda çok açık ve net değildir. Bir takım atıflar var genel değerlendirmeler var bir berraklık yok. Bunun için bunların hepsini tartışmak, netleştirmek, tartışma konusu olmaktan çıkarmak, siyaseti sadece siyasetçilerin yapacağı mahkemelerin siyaset yapamayacağı bir alana dönüştürmek son derece önemlidir.
 

FETHULLAH GÜLEN’İN İADESİ

Şu anda Fethullah Gülen ile ilgili Bakanlığımıza 6 ayrı soruşturma ve dava çerçevesinde gelmiş kararlar var. Tabi bunlar yekûn dosyalarıyla beraber tutuyor. Onların tercümeleri var. Bayağı bir zaman  alıyor. Şuanda Bakanlık bunların tercümeleri yaptırıp, ondan sonra ABD'ye gönderebilecek hale getirme çalışmaları sürdürüyor. Bu çalışmalarda da son noktaya gelindi. Deport edilmesi için talebe gerek yok aslında. Deport edilmesi esasında siyasi bir tavırdır. Herhangi bir şeye gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanımızın bizzat talebi oldu. Bu konuyla ilgili ABD yetkilileriyle bu konu da paylaşıldı. Onlar her zaman deport edebilir. Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımı çok açık, çok nettir. Ama kırmızı bültenle iade bir birinden farklı. Kırmızı bülten adresi yeri belli olmayan biriyle ilgili yani görüldüğü yerde yakalayıp bize verin anlamı taşır. Ama iade ise yeri yurdu belli olan birisiyle ilgili bu sizde, bunu bize verin demektir. Başka bir ülkeye deport etme değil, Türkiye'ye verilmesidir. Tabi Türkiye olarak iade isteyeceğiz. Şuan süreç devam ediyor. Tercümeler bittikten sonra biz göndereceğiz.

ABD İLE ADLİ YARDIMLAŞMA MEKANİZMAMIZ VAR

ABD ve Türkiye iki dost, müttefik ülke, stratejik ortak, pek çok alanda ciddi işbirliklerimiz var. Kendilerine bizim ileteceğimiz dosyalarda ortaya konan verileri elbette onlar değerlendireceklerdir. O verileri gördükten sonra eminim ki ABD yetkilileri bu konudaki tutumlarını ciddi olarak gözden geçirme gereği duyacaklardır. Türkiye-ABD ilişkileri son derece önemlidir. Bizim aramızda da adli yardımlaşma ve iş birliği var. Biz onlardan talep ediyoruz, onlar bizden talep ediyor. Bazı ufak tefek sıkıntılar olsa da iyi işleyen bir adli yardımlaşma mekanizmamız var. Ben bu konuda ABD yetkililerinin Türkiye'nin beklentilerine olumlu cevap vereceklerini umuyorum. Yani yine değerlendirme onlara ait. Mahkemeler karar verdi. Biz artık idari süreci işleteceğiz. Onu da işletiyoruz zaten.
 

KADINA ŞİDDETİ ÖNLEMEK İÇİN CİDDİ TEDBİRLER ALDIK

"Tepki gösteren çevreler esasında bir ön yargı ile tepki gösteriyorlar;  burada özellikle ifade etmek isterim. Benim söylediklerimi okuyanlar, eminim eleştirenlere hak vermiyordur; 'Bakan beyin söylediği şey başka, sizin eleştirdiğiniz başka.' diyorlardır; çünkü benim söylediklerim çok açık ve net. Kadına karşı şiddeti önlemek için çok ciddi tedbirler aldık. Bu konuda en büyük adımı kadın konusunda en büyük haksızlığa uğrayan, eleştiriye uğrayan AK Parti yaptı. Geçmişte 'sol'dur, diğer partilerdir; hepsi iktidar oldu. Kadına karşı şiddeti azaltıcı, ortadan kaldırmak için tedbirler aldı. Hukuki altyapıyı ve diğer mekanizmaları hayata geçiren hükumet, AK Parti olmuştur; bunun özellikle altını çizelim. Bu konuda bizi eleştirenler ve onların oy verdiği partiler parmaklarını bile oynatmamışlardır; bunun bir atlını çizelim. Diğer taraftan kadına karşı şiddetle ilişkin alınan bu kadar tedbire, çıkarılan bu kadar kanuna, yapılan bu kadar uygulamaya rağmen ortada olumsuz bir tablo var. Onun için biz bir kanun değiştirmişiz, bir kural koymuşuz; bu kuralın uygulamadaki sonuçlarını görelim. Amacınız ne? Kadına karşı şiddeti önlemek. Çıkardığımız kural, şiddeti önlemiş mi, önlememiş mi; azaltmış mı, azaltmamış mı? Bunun sonuçlarını inceleyelim. Niyetimiz ne, ortaya çıkan sonuçlar örtüşüyor mu? Görelim. Ondan sonra 'Yaptığımız işi bir kez daha değerlendirelim' demenin eleştirilebilir bir yanı var mı? Ben bir tartışma açıyorum, gelin bunu konuşalım!. Adli tedbirler şu anda uygulanıyor. Ben diyorum ki; bu uygulamanın sonuçlarına bir bakalım. Bir kişi; kadın veya erkek; sadece erkek için değil, kadın da evden uzaklaştırılıyor. Uzaklaştırma kararı verildi. Şimdi bu karar sonuçlarını bir görelim. Türkiye'de kaç tane böyle karar verilmiş ve bu karardan sonra kaç tane kadın veya erkek şiddetten vazgeçmiş.

Şiddet mağduru olmaktan kurtulmuş, boşanma eşiğine gelen kaç tane eş boşanmaktan vazgeçmiş ve evlilik birliği kurtulmuş veya başka başka sorunlar olmuş da o sorunlar ortadan kalkmış? Şiddette artma mı var, cinayette artma mı var; olumsuzluklarda çoğalma mı var? 'Buna bakalım, inceleyelim; uygulamanın sonuçlarını bir ele alım.' demenin neresi kötü ?

Ben tartışalım diyorum. Bu uygulamaların sonuçlarına ilişkin verileri alalım ,inceleyelim, bir bakalım. Bu yaptığımız iş, düşündüğümüz hedefe hizmet ediyor mu, etmiyor mu? Onu görelim. Ediyorsa zaten sorun yok, o zaman onu daha işler hale getirmek için adımlar atarız. Ama eğer bizim derdimiz şiddeti azaltmakken bu adımlar şiddeti 3’e 5’e katlamışsa o zaman da  'Neden bu adım şiddeti azaltması gerekirken 3’e 5’e katladı?' diye o yöntemi daha iyi hale getirmek veya farklı yöntemler ortaya koymak lazım.

Bu uygulamaların sonuçlarını tartışalım; uygulama ne getiriyor, ne götürüyor? Bazı çevreler bunu tartıştırmak dahi istemiyorlar, konuşmak dahi istemiyorlar; çünkü bunu yapanların aile diye bir derdi yok. Aile diye bir derdi varsa aileyi korumak için ne yapmamız lazım, kadın diye bir derdi varsa kadını korumak için neler yapmamız lazım,o zaman çocuk diye bir derdi varsa çocuğu korumak için neler yapmamız lazım?Bunu tartışmamız kadar doğal bir şey olamaz ki.
 

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

AK Parti bu konuda kendi içinde bir yol haritası çizdi. Bu haritaya göre çalışmalarını yürütüyor. Alt komisyonlar var Sayın Ömer Çelik’in başkanlığında bir üst komisyon var. Zaman zaman Sayın Başbakan’ımız da bu komisyona başkanlık yapıyor. Dolayısıyla bir çalışma ciddiyetle çok detaylı bir biçimde yürüyor. Bittikten sonra biz bu çalışmayı Türkiye kamuoyuyla paylaşacağız TBMM’ye de sevk edeceğiz. Onun için çalışma yürüyor ipe un serme yok. Zamana yayma yok. Çalışma biter bitmez biz bunu Türkiye ile paylaşacağız. Parlamentoya da getireceğiz, milletimize de Ak Parti Grubu olarak milletimiz için hazırladığımız, yeni millet anayasasının neleri içerdiğini paylaşacağız. Mümkün olan en kısa sürede tamamlayacağız. Yani şu anda zaten büyük bir hazırlık var. Geçen dönemde uzlaşma komisyonu çalışmaları var. Orada Ak Parti’nin ortaya koyduğu öneriler ile diğer partilerin önerileri var. 2007’de bildiğiniz gibi Özbudun Hoca’nın başkanlığında kurulan komisyonun çıkardığı başlıklar var, Türkiye’de pek çok başka öneriler var. Esasında bu konuda yeterince birikim var yeterince öneri var. Mesele bu birikimleri bu önerileri yeni anayasa önerisine dönüştürmektir. Şu anda bizim yaptığımız odur.
 

  VATANDAŞLIKTAN ÇIKARMA ÖNERİSİ

Şu anda biz mukayeseli hukuku inceliyoruz, Türk hukukunu inceliyoruz. Neler var, neler yok, ne yapılabilir. Onun üzerinde bir hazırlık çalışması yaptırıyoruz. O henüz bitmedi, bittikten sonra bunun üzerinde bir değerlendirme yapacağız.
 

SORUŞTURMA TİTİZLİKLE YÜRÜTÜLÜYOR

Evet, demeniz gibi fotoğraf netleşti. Şu anda 6 kişi tutuklanmış durumda,  5 kişi açığa alınmış durumda ve soruşturma büyük bir ciddiyetle ve titizlikle yürütülüyor. Daha önce de ifade ettim. F tipi cezaevleri yüksek güvenlikli cezaevleridir. Oraya dışarıdan herhangi bir sivilin iğne dahi sokması mümkün değildir. Ancak içeriden birisi bunu yapabilir, içeriden birisi bunu sokabilir. Onu sokması da çok kolay değil; çünkü onlara ilişkin de çok ciddi güvenlik bariyerleri var. Onu aşmak da çok kolay değil. O nedenle daha işin ortaya çıkar çıkmaz bunun içeriden birinin desteğiyle olduğu bir ön kabulün ne de olaya hemen yaklaşıldı ve çok seri bir şekilde de mesele çözümlenmiş oldu. Şu anda büyük oranda tabi soruşturma süreci içerisinde buna dair verilere ulaştık. Tabi nihai kararı mahkeme verecektir ama elde edilen veriler o cinayetle ilgili bir organizasyon var ve bu organizasyonun azmettiricileri dahil tamamını ortaya çıkaracak şekilde geliştiğini ifade edebilirim.