Adalet Bakanlığı'nın 2016 Bütçesi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda yapılan müzakereler ardından kabul edildi.
Süreyya Sadi Bilgiç Başkanlığında toplanan komisyonda bütçe üzerindeki görüşmelerin ardından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Komisyon üyelerinin sorularını cevaplandırdı.
Bozdağ’ın sorulara verdiği cevaplarda öne çıkan başlıklar şöyle:
"Denetimli Serbestlik"le ilgili bir çalışma yok
"Tabii çok beklenti var. Bana da pek çok mesaj geliyor. Şu anda 18 ay hapis cezası alan bir vatandaşımız, denetimli serbestlik yoluyla içeri giriş işlemleri yapılıyor, birtakım usul işlemleri var, onlar bir günde iki günde, en geç bir haftada bitiyor, adeta içeri girmeden dışarı çıkmış oluyor. Denetimli serbestliği 2 yıla çıkardığımızda o zaman 36 ay hapis cezası alan bir vatandaşımız, cezası kesinleştikten sonra, gelecek cezaevine, birtakım işlemler yapılacak, işinin bitişine göre tekrar oradan çıkacak. Ben bunu komisyonun takdirine sunuyorum. 36 aya kadar ceza almış kişilerle ilgili cezasızlık uygulaması getirelim mi getirmeyelim mi? Bizim değerlendirmemizde bu cezasızlık uygulamasının toplumu daha çok rahatsız edeceği, kamu düzeni bakımından da olumsuz sonuçlar doğuracağı yönündedir. Halen, yargı sürecinde kamu davasının açılmasının ertelenmesi, paraya çevirme, erteleme, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi müesseseler var. Bütün bu müesseselerle beraber değerlendirildiğinde denetimli serbestliğin artırılması halinde pek çok suçla ilgili cezasızlık halinin ortaya çıkacaktır. Biz de herkesi mutlu edecek adım atalım, arzu ediyoruz. Ama işin gerçeğini incelediğimizde böyle bir sorunla karşı karşıyayız. Kamuoyuna hep şunu söyledik, 'Bu konuda çalışmamız yoktur', dedik. İkincisi afla ilgili bir çalışmamız yoktur, böyle bir düşünce de söz konusu değil"
Hasta Tutukluların Durumu
Hasta tutuklularla ilgili soran arkadaşlarımız oldu şu anda Türkiye cezaevlerinde 31.03.2013 yani bu konudaki düzenleme yapıldıktan 15.02.2016 tarihi itibariyle 6411 sayılı kanun kapsamında hazırlanan raporlara baktığımızda adli suçlarda 5856, terör suçlarında 756 tane rapor var buradaki işte başvurular ve bunlarla ilgili raporlar. Ceza tehilinden faydalananlar rakamına geldiğimizde adli suçlardan 521 hükümlü 38 tutuklu, terör suçlarından 29 hükümlü 6 tutuklu bunlardan istifade etmiştir. Şuanda rapor çalışması devam edenler var. Süreç başladığı zaman esasında iki hafta içerisinde hızlı bir şekilde tamamlanabilmektedir ancak bu süreçlerin Adli Tıp ile ilgili aşaması biraz zaman almaktadır. Dosyanın bir de oraya gitmesi yasada da bir değişiklik yaptık biliyorsunuz toplum güvenliği bakımından somut tehlike kriterini getirdik ki rapora rağmen tahliyeler engellenebiliyordu o kriter olmadığı için. O kriter bu noktada daha somut bir düzenleme içerdi. Şuanda da bakanlığımızda bu konuda bir çalışma devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bir ceza paketi parlamentoya getireceğiz onun içerisinde ilave bir düzenleme yapıp yapmayacağımızı şuanda tartışıyoruz. Bunu da buradan ifade etmek istedim.
Tahir Elçi soruşturmasının durumu
Diyarbakır Baro Başkanımız Allah rahmet eylesin merhum Tahir Elçi’yle ilgili pek çok arkadaşımız görüşlerini dile getirdiler onlara da teşekkür ediyorum. Sadece şunu ifade etmek isterim Tahir Elçi ile ilgili soruşturmanın gizliliğine alınmış bir karar yoktur. Soruşturma başından beri açık yürümekte, açık yürütülmektedir. Diyarbakır Baro Başkan vekilimiz, ailenin avukatları, baro temsilcileri onlar soruşturmanın her aşamasından haberdardır, bilgi sahibidirler. Burada bir gizlilik kararı Cumhuriyet Savcılığı almamıştır. Bunu özellikle ifade etmek isterim. Gizlilik kararı yok. Olay 28.11.2015 tarihinde oldu ve olayın olduğu gün 15:00sularında olay mahalline gidildiğinde olay yeri incelemesi yapılamadı çünkü olay yerinin etrafında kazılan hendekler, kurulan barikatlar ve bunun arkasında bulunan bölücü terör örgütü mensupları, teröristler tarafından bu olay yeri incelemesi yapanların üzerine otomatik silahlarla, roketlerle ateş açıldı ve hatta o silahların geldiği istikamette koruma yapan zırhlı araç uzaktan bomba ile patlatıldı ve daha sonra güvenlik riski nedeniyle tutanak tuttular ve olay yerinden ayrıldılar. Ertesi gün etrafta bulunan kameraları toplamak üzere giden polise karşı yine aynı şekilde otomatik silahlarla teröristler tarafından ateş açıldı. Daha sonraki gün sabah 06:00 sularında olay yerine hem Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcımız hem Başsavcı Vekilimiz hem Baro yetkilileri hem olay yeri inceleme uzmanları geldi. İncelemeye başladılar. İncelemelerini 06:50’e kadar zannedersem sürdü ondan sonra yine barikatların, hendeklerin arkasındaki teröristler tarafından otomatik silahlarla, roketatarlarla, el yapımı bombalarla saldırı da bulunuldu. Maalesef ondan sonra da yine bir tutanak tutularak olay yerinden ayrılmak zorunda kalındı. Daha sonra bu kameralar toplandı, kameralardaki görüntülerin incelenmesi ve diğer işlerle alakalı her türlü verinin hem Adli Tıp Kurumu hem de ilgili uzman kurumlar tarafından incelenmesi hususunda çalışmalarda devam ettiriliyor. Şuana kadar bir kişi ile doğrudan irtibat kurabilecek somut bir veri elde edilemediği için gözaltılar var ama tutuklama dosyada yok. Elde bir takım verilerin olması gerekiyor ve onlarla ilgili de çalışmalar devam ediyor. Biz hükümet olarak bu olayın ardının, önünün her tarafının aydınlatılmasını arzu ediyoruz çünkü bu hadise üzerinden hükümetimizi ve devletimizi bölücü terör örgütü tarafından suçlayan çok ciddi iftira kampanyaları yürütülüyor. Katil devlet falan propagandaları yapılıyor. Biz terör örgütünün bu olayın aydınlatılmasını istemediğini çünkü bu propagandanın yapılabilmesi için bu olayın karanlıkta kalması gerektiğine dair bir inancı olduğuna dair tahminde bulunuyoruz. Verilerle değil tahmin ile söylüyorum. Bak şimdi sebebi de şu bu olay yerinin incelenmesine daha olayın olduğu ilk gün hemen arkasından hemen arkasından orada hendekler var diğer şeyler var. Hepinizin bildiği gibi bunlara silahla karşılık verilmesi bu konuda samimi olunsa gerçeğin ortaya çıkması arzu edilmiş olsa o delillerin o gün incelenmesi konusunda gelen savcılara, hâkimlere, avukatlara, olay yeri incelemesi yapanlara silahlarla, roketlerle saldırmazlar. Bu saldırı nedeniyle biz aynı kanaatteyiz ama buna rağmen devlet bütün tedbirleri almak ve bu konuyu aydınlatmak için bütün elindeki imkânları seferber etmiştir. Seferber etmeye de devam edecektir.
HDP Genel Merkezine Saldırı dosyası
HDP genel merkezine saldırı dosyası ile ilgili olarak Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nce açılan davada mala zarar vermek suçundan 1 yıl 3 ay, siyasi hakların kullanılmasını engelleme suçundan 1 yıl 8 ay, toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasasına muhalefet suçundan 5 ay, gece hırsızlığa teşebbüs suçundan 3 yıl 1 ay 14 gün iş yeri dokunulmazlığını ihlalden 10 ay hapis cezası verildiği ve cezaların ertelendiği görülmektedir. Bakın şuanda bu mahkemenin takdiri bir ceza tayin etmiş. Hükmün açıklamasının geri bırakılması konusunda bizim sistemimizde bir müessese var. Bu müesseseyi uygulayıp uygulamama konusu tamamen hâkimin takdirinde olan bir konudur. Mahkeme bu konuda hükmün açıklanmasını geri bırakılmasına karar vermiştir. Ben şuanda bende olan bilgileri paylaşıyorum. Bu tabi soruşturma içerisinde bunun bütün boyutlarının incelendiğini tahmin ediyorum.
Milletvekillerinin Cezaevi Ziyareti
Tabi milletvekillerinin ziyaret rejimi, ziyaret yönetmeliğinin 40.maddesi uyarınca yerine getirilmektedir. Madde uyarında tabi bu konuda milletvekilleriyle aynı alakalı izinler Adalet Bakanlığı tarafından verilmektedir. Biz bugüne kadar bu konudaki izinleri Temmuz ayına kadar verdik ama Temmuz ayından sonra ülkemizde artan terör olayları nedeniyle bu konuda takdir hakkı Adalet Bakanlığına aittir. Adalet Bakanlığı takdir hakkını vermeme yönünde kullandı. Yetki bana ait ben kullanıyorum. Ya oluk oluk kan akarken her tarafta ben cevabımı söylüyorum, açıkça söylüyorum. Takdir hakkı bakan olarak bana ait ben de vermedim diyorum. Söylüyorum 20 Temmuz’dan sonra başlayan terör saldırıları nedeniyle terör örgütü mensupları ile ilgili vekillerin görüşmesine dair izin taleplerine olumlu cevap vermedim. HDP’li vekillerin diyorum. Ben zorda kalmadım çok açık söylüyorum hiç zorda değilim, hiç zorda değilim. Açıkça söylüyorum niye zorda kalayım. Ben takdir hakkımı öyle kullanıyorum. Bana vermiş mi bu takdir hakkını. Ben kamunun menfaatini de böylece gözettiğimi düşünüyorum.
İstinaf Mahkemeleri
Şimdi Diyarbakır İstinaf Mahkemesi ile ilgili sorular oldu. Hem Diyarbakır hem Erzurum hem de Ankara İstinaf Mahkemesi ile ilgili AB’den bir fon ayrıldı. Bunların %75’i oradan gelen paralarla oldu. Ancak biz süreci içerisinde istinafı faaliyete geçiremediğimiz için bu paraları Türkiye olarak AB’ye geri iade ettik. Tamamını iade ettik çünkü şartlı para olduğu için, şartlı para olduğundan dolayı biz bunu iade ettik.
SEÇSİS
UYAP ve SEÇSİS arasında nasıl bir bağlantı var soruları oldu bir defa şunu söyleyelim UYAP iletişim altyapısının güvenliği Adalet Bakanlığı tarafından sağlanıyor ancak SEÇSİS sisteminin Yüksek Seçim Kurulu personeli tarafından sağlanmakta ve bu sistem üzerinde Adalet Bakanlığı’nın en ufak bir denetimi, yetkisi, etkisi bulunmamaktadır. Biz bilmiyoruz onu tamamen o seçim süresi içerisinde onlar seçim kurulu görevlileri, ilçe seçim kurulu görevlileri giriyor. İşte UYAP’ı kullanıyorlar ama oradaki sistemin güvenliği bütün şeyleri orada ayrıca her sandığın tutanakları orijinal haliyle de yükleniyor bütün partilere verilip partilerin de denetimine açılmıştır.
Kopya Soruşturmaları
Şimdi kopya ile ilgili soru soruldu. Şu anda 38 hakim ve savcının kopya nedeniyle mesleğe kabul kararının kaldırıldığını arkadaşlarım ifade ettiler. Sınavlarla ilgili birtakım konular dile getirildi. Bunlarla ilgili soruşturmalar cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülüyor ama şu anda benim bilgi sahibi yani şu aşamadadır diyecek bir bilgi sahibi değilim.
Öcalan Konusu
Abdullah Öcalan ile ilgili değerlendirmeler yapıldı tabi nasıl değerlendireceğiniz o sizin takdiriniz ama bizim değerlendirmemiz Öcalan bir siyasi lider değildir, bölücü terör örgütünün kurucusu ve yöneticisi ve bu nedenle de yargılanmış, ceza almış, cezası kesinleşmiş AİHM denetiminden geçmiş şu anda da bir hükümlüdür cezasının infazı devam etmektedir. Tabi görüşmelerle ilgili yanında bulunan iki tane isim Nasrullah Turan ve Çetin Arkaş zannedersem onlar yanına dahildir. Nasıl Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü tarafından gönderilmişlerse şimdi Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü onların başka bir cezaevine nakline karar vermiştir. Gönderirken de takdir hakkını kullanmış yasalar çerçevesinde şimdi de aynı şekilde. Görüşmelerle ilgili tabi şu anda milletvekillerinin görüşmesini demin söyledim yakınlarının görüşme hakkı var, avukatlarının görüşme hakkı var tabi onlar da ulaşımla ilgili sorunlar nedeniyle böyle (…)
Cizre'deki Cenazeler
Cizre’deki operasyonun tamamlanmasından sonra cenazelerle ilgili otopsi istenildi. Kimlik tespiti için ve ulaşımla ilgili sorunlar olduğunu söylediler ben onu kendileriyle paylaşıyorum. Şimdi tabi otopsisi yapılan cenazelerle ilgili bakın otopsisi yapılan cenazelerle ilgili tabi talepler olduğu zaman bu değerlendiriliyor. Otopsiler cumhuriyet savcısı huzurunda adli tıp, edogoji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya pratisyen iki hekim tarafından yapılabiliyor. Müdafi ve vekil tarafından getirilen hekim otopside hazır bulunabiliyor. Şu ana kadar müdafi olan varsa veya vekil tarafından hekim getirilmişse onlar hazır bulunuyor ancak kimlik tespiti konusunda sıkıntılar yaşanan konularda ailelerden teşhis için DNA verileri alınıyor bunların tabi İstanbul’da daha iyi bir yerde incelenip değerlendirilmesi gerekiyor. Uzaması biraz buradan kaynaklanıyor. Ailelere cenazeleri doğru tespit ederek teslim etmek için yapılmaktadır. Cizre’deki fotoğrafla ilgili Şırnak Valisinin bir açıklaması var. Açıklamasını ben buradan söylüyorum; sosyal medyada yayılan fotoğrafın ilimiz Cizre ilçesiyle hiçbir alakası bulunmamaktadır diye çok açık net bir şekilde bunu ifade etmiştir.
Hukuki Himaye Sigortası
Şimdi Sayın Bekaroğlu da sordu harçlar nedeniyle dava açamayan ve hak arama zorluğu olan kişilerle ilgili bir sorun olduğundan bahsetti tabi bu son derece önemli bir konu harçlarla ilgili. Bizim sistemimizde imkanı olmayanlarla ilgili adli yardım imkanı bulunmaktadır şu anda. Eğer bir kişi davanın harçlarını karşılayamıyor ise onlarla ilgili bir destek mekanizmamız vardır demin açıkladım sunumunda da. İşte onu artırmamız lazım onun için de biz hukuki himaye sigortası diye yeni bir sigorta sistemi üzerinden çalışıyoruz. Avrupa Konseyine üye pek çok ülkede bu hukuki himaye sigortası var biz bunu Türkiye’ye nasıl uygulayabiliriz diye bir heyet kurduk onlar ülke örneklerini inceliyorlar Türkiye’nin sigorta sistemini de inceliyorlar. Biz şimdi bu adli yardımla ilgili senede 250 milyon TL civarında bir harcama yapmışız geçen yıl itibariyle tabi bu parayı sigortaya aktardığınızda bir kısmını Hazine’den destekleyip bir kısmını vatandaşın sağlaması yoluyla daha fazla kişinin buradan yararlanmasına yol açacağız ve önemli değişiklik olacaktır. İnşallah bu sistemle biz daha fazla kişinin hak aramasını kolaylaştırmış olacağız. Şimdi tabi şu anda yapılan işlerle ilgili bir maliyet gerekiyor. Şimdi bu maliyetin tamamını Hazineden de karşılanabilir daha sonra kaybeden taraftan da tahsil edilebilir bu da bir formül olarak düşünülebilir ama dünyanın pek çok ülkesinde özellikle bizim Kıta Avrupa’sında bunlar tamam taraflar tarafından karşılanıyor ve tarafların bunu ödemesi gerekiyor ama biz Türkiye’de yine pek çoğu ödeyemeyecek durumda olanlara yardım yapabiliyoruz. Şimdi sigorta sistemiyle bunu biraz daha geliştireceğiz bunu burada ifade etmek isterim. Bursa’da istinat mahkemesi binasının şu anda ihalesi yapıldı, sözleşmesi imzalandı yer teslimi de yapılmış durumda. Valilik aracılığıyla şu anda biz bir kamu binasında istinatı açacağız hani kira meselesi vardı bir arkadaşımız sordu, kira meselesi var şaibeler var diye, şu anda kamuya ait bir yerde biz bunu yapacağız. Bunu buradan ifade etmek isterim.
Yeni Avukatlık Kanunu
Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan avukatlık kanun tasarısı nerelere görüşe gönderildi? Tüm bakanlıklara, Türkiye Barolar Birliği’ne, Yargıtay, Danıştay, HSYK, Noterler Birliği, TOBB, Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıklarına, 61 hukuk fakültesi dekanlıklarına, tüm baro başkanlıklarına toplam 243 kuruma gönderildi bunlardan da görüşler geldi. Bu görüşler üzerinde incelemelerimizi devam ettiriyoruz. Tabi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyla ihlaller azaldı ama bir yandan da bu bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesine şeyi nedeniyle bir takım sıkıntılar var dendi bu konuşma metnimde de benim var. Şimdi o bireysel başvurunun kötü olduğundan değil şu anda bireysel başvurunun işlemesinde ortaya çıkan sorunlar nedeniyle Anayasa Mahkemesinin de bakanlığımızdan talebi var yani bu konuda bir yasal değişiklik yapılması konusunda. Çünkü bireysel başvurudan sonra herkes doğrudan Anayasa Mahkemesine müracaat ediyor. Orada bir takım problemler var. Bazı müracaatların tıpkı AİHM’in bizim tazminat komisyonuna gönderip orada karara bağlatılması gibi Anayasa Mahkemesine yapılan müracaatların bir kısmının da bu tazminat komisyonuna gönderilerek burada karara bağlanması ve bu gelen yükün azaltılması konusunda bir talep var esas amaç da işin doğrusu bu sistemin daha güçlü bir şekilde işlemesini sağlamaya dönük bir husus.
Cezaevlerinin Durumu
Sayın Veli Ağbaba’nın cezaevleriyle ilgili söylediklerini ben özellikle dinledim onlarla ilgili de arkadaşlarıma gerekli talimatları verdim. Yani bir takım eksiklikler, aksamalar, insan haklarına aykırı uygulamalar varsa onların birinci derecede takipçisi ben de olacağım. Bunda sonraki şeyde de bunların hepsini tek tek bir daha gözden geçirteceğim. Bana verilen bazı cevaplar var ama bu cevapları burada paylaşmak istemiyorum. Sadece bir aramayla ilgili bir çıplak aramayla ilgili çok şey olduğu için kamuoyu tarafından bu çıplak arama konusu sadece bir takım orada bir İdari Gözlem Kurulu var. Bu kurulun talebi üzerine yapılabiliyor. Yani bu da nedir içeriye bir takım kanuna aykırı örgütsel bir şeylerin girdiğine dair işte yani böyle bir durum silahtı, sadece uyuşturucu değil başka birçok şey. Yani uyuşturucu olabilir başka bir şey olabilir. Bu durumda tamamen çıplak arama değil, ameliyat olurken giydirilen şeylerden bir tanesi giyiliyor eğer kadınsa kadın tarafından, erkekse erkek tarafından ama çok istisnai durumlarda yani. inceleyecekler onu yani çok istisnai durumlarda olan bir şey ama yani içeri bir silahın girmesi, uyuşturucunun girmesi böyle bir risk olduğunda buna gardiyan kendiliğinden karar vermiyor. Bakın şimdi şuanda böyle bir ihtimal varken bunlar aranıyor. Başka bakın şimdi batı ülkelerinde de bu tür aramaların yapıldığını biliyoruz. X-Ray cihazından geçme konusuna gelince tabi X-Ray cihazından herkes geçiyor. Yani duyarlı cihazdan geçmeyen yok. Ben bakan olarak gittiğimde ben de kural olarak geçmem gerekiyor. Fakat milletvekilleri de bakın herkesin bence geçmesi gerekiyor. Ben kendim gittim geçtim. Orada bana geçmeyin denmedi ama yolu öyle ayrı gösterdiler ama ben kendim bu kurala herkes buradan geçecekse ben de kendim geçtim sistemi de gördüm. Cihazdan geçiyorsunuz cihazda eğer bir çalma varsa o zaman bir arama(…)
Yargıya Güven
Yargıya güven konusunda tabi yargıdan memnuniyet konusunda çok ciddi eleştiriler yapıldı. Tabi bu eleştiriler hepsi önemli eleştiriler. Yargıdan memnuniyet konusunun diğer kurulların hizmetlerinden memnuniyet gibi değerlendirirsek o zaman yanıltıcı olabilir. Neden? Çünkü yargıya işi düşenlerin hepsinin yarısı kaybediyor, yarısı kazanıyor kazanan da istediği gibi kazanamıyor. Dolayısıyla yargıya işi düşenlerin sağlıkta olduğu gibi veyahut ulaşımda olduğu gibi tamamının memnun olduğu bir sonucu elde etmek işin doğası gereği gerçekten çok zor gözükmektedir. TÜİK tarafından yapılan yıllara göre Adalet hizmetlerinden memnuniyet oranları var 2014 yılı memnuniyet oranları 50,8 civarında gözüküyor ama bu rakamda TÜİK’in rakamları oradan bakabilirsiniz. Yargıya güven ise yargıya işi düşsün, düşmesin yargıya işi düştüğü zaman hakkın yerini bulacağına Adaletin doğru tecelli edeceğine dair bütün vatandaşlarımızda olan ortak kanaati ifade ediyor. Tabi bu konuda anketlerdeki durum iyi gözükmüyor. Üniversitelerin bazıları biraz düşük bazıları biraz farklı OECD verilerine göre yargı sistemine güveni olan vatandaşların yüzdesi 2014 yılında Türkiye’de %48 oranında gözüküyor ama bu rakamlar hepsi için aynı çıkmıyor. Kadir Has Üniversitesi’nde başka, TÜİK’te başka, her yerde başka ama Türkiye olarak burada olumsuz bir noktada olduğumuzu ifade etmek isterim. Bütün amacımız da bu olumsuzluğu olumlu noktaya çevirmektir. Olumlu olması içinde gayret ediyoruz. Güveni sadece Adalet Bakanlığı olarak bizim tesis etme imkânımız yok. Esasında yargıya güveni hem hükümetin yapacağı çalışmalar hem de yargıda görev yapanların verdikleri adil kararlarla bunu tesis edebilirler. Biz tek başımıza bunu yapabilirsek yanlış olur. Örneğin Özgecanla ilgili konular tahrik indirimi gündeme geliyor. Bizim yasalarımız mahkemenin huzuruna geldiği zaman önünü ilikledi, kravat taktı sen buna iyi hal indirimi yap demiyor. Yasa bunu söylemiyor ama maalesef hepsi için demiyorum ama çokta az olsa bazı hâkimler bunu uygulayabiliyor. O zaman da ne yapılıyor sanki bütün hâkimler bunu uyguluyormuş gibi yapıyorlar. Esasında hâkimlerimizin tamamı bunu uygulamıyor. Zaman zaman çıkan bazı olumsuz örnekler nedeniyle bütün herkes aynı uygulamayı yapıyormuş gibi bire hava da oluşuyor. Bu noktada tabi yargıda görev yapanların da buna daha fazla dikkat etmesi bizim de temel arzumuzdur. Böylesi tartışmalara da sebebiyet vermemesi bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Şuanda hukuk genel kuruluna gelen ve çıkan karar sayılarını sordular 2014 yılında çıkan dosya sayısı 1125 gelen dosya sayısı ise 2541. Ceza Genel Kurulu’na 2014 yılında gelen dosya sayısı 855 çıkan dosya sayısı 554’tür.
Sulh Ceza Hakimliği
Sulh Ceza Hâkimlikleri konusu esasında çok eskiden beri Türkiye’de çalışılan bir konu Sulh Ceza Hâkimlikleri kurularak soruşturma evresinde hâkim kararı gerektiren durumlarda bir uzmanlaşmanın sağlanması hedeflenmiştir. Daha önce HSYK’ya yazılmış önceki HSYK Sulh Ceza Hâkimliğinin kurulmasına olumlu görüş vermiş. Yargıtay’a yazılmış Yargıtay olumlu görüş vermiş. Avrupa Birliği ile ilgili yetkililer bu konuda olumlu görüş vermiş ve hatta Türkiye’yi neden Sulh Ceza Hâkimliğini hayat geçirmiyorsunuz diye eleştirmiş ve bunun geçilmesi konusunu tavsiye etmiş. Ben bakan olarak ziyaret ettiğimde de bize de aynı şeyi söylediler. Daha sonra biz bu yasayı çıkardıktan sonra da memnuniyetlerini ifade ettiler. Sulh Ceza Hâkimliği talihsiz bir durumda neden? 17-25 Aralık sonrasında bu konuda değişiklik yapıldığı için bu hâkimlikler büyük bir saldırıya bir eleştiriye daha doğrusu uğramıştır. Ben şunu ifade etmek istiyorum. Söyleyeceğim, söyleyeceğim izniniz olursa şuanda Sulh Ceza Hâkimlikleri yargılama yapıp mahkûmiyet kararı vermiyor. Sadece soruşturma evresinde hâkim kararı gerektiren arama kararı verebiliyor, tutuklama kararı verebiliyor. Adli kontrol kararı verebiliyor. Bunun gibi hâkim kararı gerektiren konularda veriyor. Amaç ne? Uzmanlaşmayı sağlamak çünkü soruşturma evresinde eskiden Sulh Ceza Mahkemesi vardı o bazı kararları veriyordu ama Sulh Ceza Mahkemesi aynı zamanda yargılama yapıyor, soruşturma işlemlerine vakit ayıramıyor. Şimdi yargılama yapmıyor. Sanki mahkeme yargılama yapıyormuş gibi söylendi bir duruşma şey nedir adını sen getir yani bir olayın esasını inceleyip mahkûmiyet kararı verecek bir süreci işletmiyor. Sadece koruma tedbiri talep edilmesi halinde dosya üzerinde bir karar veriyor. Konu Anayasa Mahkemesine gidiyor ve Anayasa Mahkemesi burada incelemesini yaptıktan sonra diyor ki; öte yandan bir mahkemece verilen karara karşı yapılan itirazların aynı yerde bulunan ve bir sonraki numarayı taşıyan diğer bir mahkemece incelenerek karara bağlanması, bu da çok eleştirilir neden bir sonraki mahkeme karara bağlıyor, gerek adli ve gerekse askeri ceza yargılama hukukunda gerekse medeni yargılama hukukunda yerleşik bir uygulamadır. Örneğin 5271 sayılı kanunun 268.maddesi uyarınca ağır ceza mahkemesi kararlarına yapılan itirazlar numara olarak kendisini izleyen ağır ceza mahkemesi tarafından incelenmekte ve sonuçlandırılmaktadır. Bu tür düzenlemelerin bazıları Anayasa Mahkemesinin denetiminden de geçmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesi 2012’de bu konuda bir karar vermiş, kararın numarasını burada veriyor onu geçiyorum çünkü daha önce de biz bu kararı verdik sanki bu olay için verilmiş gibi değerlendirilmemesi için Anayasa Mahkemesi bunu buraya açıkça ifade ediyor. Bu sonuçta bütün değerlendirmeleri yaptıktan sonra diyor ki bu itibarla itiraz konusu kuralla getirilen sulh ceza hakimliklerince verilen kararlara karşı başvurulacak kanun yolu usulüne ilişkin düzenlemeler kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında sulh ceza hakimliğinin kararlarına karşı yapılacak itirazların da uzmanlaşma ve yeknesaplığın sağlanması amacıyla sulh ceza hakimliklerince incelenmesini öngören kurallar hukuk devleti ilkesi ve adil yargılanma hakkını zedelememektedir diyor ve davanın reddine karar veriyor ve Anayasa Mahkemesi bu noktada bu kararı verdi ve şu anda bir tartışma anayasamız açısından söz konusu değildir ama dediğim gibi bu talihsiz bir döneme rastladığı için çok haksız eleştiriye neden oldu ve bazı kamuoyu gündemine gelen soruşturmalar nedeniyle esasında çok eleştiriliyor ama Türkiye’nin genelinde baktığınız zaman gerçekten vatandaşlarımızın soruşturma evresinde haklarının daha iyi korunması ve orada aleyhine sonuçların gelişmemesi bakımından önemli bir teminat olduğunu da burada ifade etmek isterim.
Çocuk Mahkumların Durumu
Çocuklarla ilgili çocuk adalet projesi kapsamında Sayın Tamaylıgil Heralde sormuştu bu ne yapıldı projenin çıktıları ne oldu diye. Proje kapsamında şu anda 25 ağır ceza merkezinde 31 görüşme odası kuruldu bu odalarda onların görüşmesi için uygun düzen sağlanmış oldu her türlü imkan getirilmiş oldu. Bu daha ziyade çocuklarla ilgili mahkeme, soruşturma ve dava yoğunluğu dikkate alınarak yapıldı ihtiyaç olan yerlere de aynı çerçevede yapılacaktır bunu da buradan ifade etmek isterim.
Hükümlü ve Tutuklu Sayısı
Cezaevindeki kişi sayısı da arttı. Bunların hepsi rakamsal olarak doğru değerlendirmeler. 2008’e kadar bizim hukukumuzda, suçlar dosyaya göre değerlendiriliyordu. Dosya kaç tane ise o kadar suç var, deniyordu. Sanığa göre bir değerlendirme yapılmıyordu, suça göre de bir değerlendirme yapılmıyordu. 2008’de alınan bir kararla, bir dosyanın içerisinde kaç sanık varsa, onların hepsi ayrı ayrı suçlu sayılıyor, kesinleşmesi halinde cezanın. Yine o dosyanın içerisinde, kaç tane suç varsa, bir kişi, diyelim ki üç ayrı suçtan, demin HDP’ye saldıran kişiyle alakalı verdiğim gibi, onların hepsi ayrı ayrı suç sayılıyor. Öyle olunca rakamlar ne yapıyor, tabi birdenbire büyük artış göstermiş oluyor. Bir tanesi bu. İkincisi, tabi bilişim suçlarında çok ciddi artışlar var. Bilişim üzerinden işlenen suçlarda, gerçekten ciddi artışlar var. Eskiden bu sistem olmadığı için oradan bir artış oldu. Üçüncüsü, hakim sayısını arttırdık, savcı sayısını arttırdık, mahkeme sayısını arttırdık. Yargıtay’daki daire ve üye sayısını arttırdık. Ve bunlar davaların görülme süreleri her ne kadar uzunsa da Yargıtay’daki dosyaların hızla erimesine kararların kesinleşmesine yol açtı ve orada cezası kesinleşenlere de tabi infaz aşamasında cezaevlerine geldi. Ayrıca eskiden, cezanın beşte ikisi infaz ediliyordu, 2004’ten itibaren cezanın üçte ikisi infaz ediliyor. İnfaz süresi de arttı, ceza miktarları arttı. Zaman aşımı arttı, bütün bunların hepsi, esasında bu sayı artışına neden oldu. Yoksa sadece suçların artmasıyla, yani çok insanlar suç işlediğinden bu hale gelmedi. Cezadaki, infazdaki, yargıtaydaki, hakim ve savcı sayısındaki değişiklikler nedeniyle de bu artışın olduğunu burada özellikle ifade etmek isterim.
Böke'ye yapılan kabul edilemez
Sayın Böke ile ilgili söylenenler var. Tabi gazetelerin manşeti, ben hem ahlaki hem insani hem hukuki asla bulmuyorum. Böyle bir yaklaşımı kabul etmemiz mümkün değil. Benim gereğini yapmam değil, ben şu an, benim gereğini yapacak şeyim yok. Bakın sayın başbakanımızın bu konuda açıklaması var. Sayın Böke’nin, Selin Sayek Böke’nin Hristiyan olduğu tartışmalarına ilişkin bir soru üzerine, Davutoğlu şöyle konuştu." İlkesel olarak Selin hanımla ilgili dile getirilen hususta, çok net bir tavır takınmak lazım. Türkiye cumhuriyeti devletinin bütün vatandaşları, eşit haklara sahiptir. Ve herhangi bir vatandaşın, geçmişi, kökeni, etrafında yapılan tartışmalar kesinlikle, geçmişi ve kökeni etrafında yapılan tartışma, kesinlikle insan haklarına aykırıdır ve etnik bir ırkçılık dozu taşır. Ben, kişi olarak insanların ırklarına göre ayrım yapılmasına, aklımın erdiği günden beri karşıyım." Bir şey söyleyeyim. Bak şu anda onu bilemiyorum, onun bakın insanların anasını, babasını, cinsiyetini, doğduğu yeri, seçme hakkı yok. Kimse cenabı allaha dilekçe yazıp da beni Türkiye’de falan anneden falan babadan yarat diye demedi. Yaratılmışların bütün hepsi eşittir. Hepsi eşrefi malukattır. Ben öyle olduğuna inanıyorum ve bu manşeti atanları da kınıyorum. Tabi soruşturma konusu, benim bakanlığımın konusu değil. Bakın eskiden 2004’e kadar bizim ceza muhakemesi kanununda adalet bakanına bir konuda soruşturma yapmak için talimat verme yetkisi vardı. Onu biz kaldırdık talimatla, şeyden, yasadan kaldırdık. Benim yetkim olsa, ben talimat verirdim. Ama şu anda böyle bir yetkim yok.
Yargının Siyasallaşması
Şimdi yargının siyasallaşması konusunda hepimizin üzerinde durması gereken önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Çünkü yargının siyasallaşması, sadece yargıya değil, herkese büyük zarar verir. Türkiye’de yargının tarafsız, bağımsız görev yapması, hepimizin ortak arzusudur. Anayasanın 138. Maddesi esasında bu konuda önemli ilkeyi ortaya koyuyor. Hakimler görevlerinde bağımsızdır, görevlerini yaparken anayasa kanun ve hukuka bağlı vicdani kanaatlerine göre hareket ederler. Bu çok net. Anayasaya bağlı olacak, kanuna bağlı olacak, hukuka bağlı olacak, vicdanımız da bunlara bağlı olacak. Eğer bizim vicdanımız, anayasa, kanun ve hukuka bağlı olmazsa, o zaman kine, öfkeye, nefrete, dini veya siyasi görüşe esen rüzgara bağlı olabilir. Ben bunu her yerde ifade ediyorum. Zaman zaman bazıları diyor ki ben vicdanıma göre karar verdim. Bizim anayasamız, vicdana göre karar değil, anayasa yasa ve kanuna bağlı bir vicdan anayasa yasa ve kanuna göre karar vermesini söylüyor. Ona göre bir dosyada, siz bir kişinin suçlu olduğuna inanabilirsiniz. Vicdanın mutmainsiniz ama dosyada delil yoksa, sizin yapacağınız şey, anayasa ve yasalar gereği ona berat vermektir. Siz vicdanınızla değil, anayasayla ve yasayla hukukla bağlı olarak karar vermeniz lazım. Biz bu noktada herkesin aynı duyarlılıkta olduğuna inanıyoruz. Ama maalesef Türkiye’de bir noktada siyasi partiler olarak birleşemedik. Şimdi bir soruşturma yapılıyor, soruşturma sırasında diyelim ki bir partinin istediği istikamette karar çıktığı zaman o kararı veren hakim kahraman, o kararı veren savcı kahraman, hukukun üstünlüğüne inanan birisi. Eğer tersinden bir karar, onun istemediği bir karar çıktıysa, o kararı veren hakim bağımsız değil, tarafsız değil, aklını, kalbini, vicdanını satmış biri gibi lanse ediliyor. Biz bunu çok yaşadık. Onun için de diyoruz ki değerli arkadaşlar, 17 aralık 25aralık sürecinde soruşturma yapanlara itimat edip, ondan sonra bu soruşturmayla ilgili başka karar verenlere itimatsızlık edersek, çok büyük hata yaparız. İkisi de hakim, ikisi de savcı, böyle ayırım yapmayalım. Bakın bir şey daha söylüyorum. Bir şey daha söyleyeceğim. Değerli arkadaşlar, şimdi Ergenekon ve balyoz davaları görüşüldü. Biliyorsunuz, Balyoz ilk derece mahkemesinde karara bağlandı. Sonra yargıtaya geldi, onama aldı, sonra da bireysel başvuruya gitti, oradan hak ihlali tespit edilerek yargılamanın yenilenmesi yolu açıldı. Bu arada ne oldu, bazı değişiklikler yapıldı, ÖYM’ler kalktı, yeni bir heyet bu davaları yeniden ele aldı. Şimdi İstanbul gibi ağır ceza mahkemelerinde görev yapan hakimler, gerçekten Türkiye’nin en seçkin hakim ve savcılarından oluşuyor. Çünkü belli nitelikler olarak oraya geliyorlar. Şimdi düşünün ben soruyorum her yerde burada da komisyon huzurunda da ifade etmek istiyorum. Bir heyet, anayasa aynı, dosya aynı, deliller aynı, orada diyor ki ağırlaştırılmış müebbet, müebbet, süreli hapis cezaları, bazılarına veriyorum diyor. Ve bu kararlar onanıp geçiyor ve kesinleşiyor. Sonra heyet değişiyor, bunların hepsine beraat veriyor. Şimdi İzmir’deki casusluk davasında da aynı. Şimdi heyet geldi, yeni bir heyet beraat verdi. Ben şimdi bir adalet bakanı olarak, onu bir kenara koyalım, sıradan bir vatandaş olarak, diyorum ki dosya aynı, taraflar aynı, deliller aynı, nasıl oluyor da bir heyet yüzde yüz hem de en ağır cezayı ön görüyor bu doğrudur diyor da başka biri suçsuz diyor. O zaman bizim bunu tartışmamız gerekmez mi? Bakın ben şunu net söylüyorum. Bakın bunu ben çok net olarak ifade ediyorum. Burada bu kararı veren iki heyetten birisi adalete ve hukuka ihanet etmiştir. O zaman bununla ilgili HSYK bir inceleme yapıp, bunu yapanla alakalı yaptırım uyguladığında hukuk devletini mi korumuş oluyor, yargı bağımsızlığına müdahale mi etmiş oluyor? Esasında HSYK, hukukun dışına çıkan takdir hakkını hukuk dışı kullananlarla ilgili de elbette, anayasa ve yasalar gereği, vazifesini yapacaktır. Bize düşen, bakın biz geç, ben geçen dönemde söyledim, sayınAğbaba, ben burada söyledim. Geçmiş dönemde benim konuşmalarımı alın bakın, bu davalarla ilgili ben hep burada tek taraflı bakmayalım, dedim. Bir taraf yüzde yüz suçlu, öbür taraf yüzde yüz suçsuz diyor. İkisi de yanlış. Siz dosyayı bilmiyorsunuz, ben bilmiyorum, bu yanlış. Bunun kararını kim verecek, bunun kararını sonuçta mahkeme verecek. Ama ben şu özeleştiriyi de yapıyorum. O dönemde ben daha fazla sesimi yükseltmem lazımdı. Ama o dönemde biz sesimi yükselttik ama fazla değil belki. Ama şimdi başka uygulamalar görünce de bizim hep beraber kalkıp yanlışı yapanlara karşı, hep beraber durmamız lazım. Türkiye’nin yargısını, hukuk devletini yargı bağımsızlığı, yargıya güveni ayakta tutmak için, yanlış yapanların karşısında hep beraber durmamız lazım. Ben mesela, Muammer Akkaş kalktı bildiri dağıttı, yani bakıyorsunuz, hatırlar mısınız şeyde, şimdi o zaman tamam o dönemin tartışmalarına ben girmiyorum şeylere. Ama bir cumhuriyet savcısı, militan gibi kalkıp böyle bir şey yaptığında bütün partiler ayağa kalkıp demesi lazım ki sen yanlış yapıyorsun. Sizim bu bakın bunların hepsi, dün öyle deyip, bugün başka yerde durmanın anlamı yok. Dün öyle deyip bugün başka yerde durmanın anlamı yok. Dün dediğiniz şeyleri, bugün de söylemeniz lazım. Dün dediğinizi bugün de söyleyin. Dün onlara karşı bugün onlarla beraber, öyle olmaz. Açık açık dün yanlış yapanlara da karşı duracaksınız, bugün de yanlış yapan. Yargının içinde, herhangi bir bağlılıkla hareket eden yargıya zarar verir. Vicdan sadece anayasa ve hukukla bağlı olmalı.
Cumhurbaşkanına Hakaret
Tabi TCK’nın 299. Maddesi çok eleştirildi. Bu madde üzerinde sayın cumhurbaşkanımıza da haksız ithamlar yapıldı. Özellikle ifade etmek isterim ki şu anda 299. Madde kapsamında, cezaevlerinde tutuklu bulunan kişi 8’dir. Bir tane da cezası kesinleşmiş hükümlü kişi vardır. Şimdi öyle bir hava estiriliyor ki herkes tutuklanıyor, herkes içeride, rakam burada. Öte yandan bakın, elimde benim izin verilen şeyler var. Burada çok net söylüyorum. Ben buradaki ifadeleri okumaya benim ahlakım edebim izin vermez. Bunların hiçbirinin içerisinde fikir falan yok. Şimdi sadece şeylerini söyleyeceğim. Cumhurbaşkanının diyor, arkasından anasını avradını diyerek sinkaflı küfürler, onlarca onlarca, bir de kamuoyuna şöyle deniyor, efendim bir twit attı böyle oluyor. Bakın burada benim görü, ben okumaya ahlakım izin vermiyor. Sizin ahlakınız izin veriyorsa mesele yok. Benim kimseye bak eleştiri ayrıdır, küfretmek ayrıdır. Bunlar eleştiri falan değil, resmen küfrediyorlar, sinkaflı, senin eşine, senin kızına, senin çocuğuna, sana sinkaflı küfür ederse, sen düşünce özgürlüğü mü diyorsun? Hiç oradan oraya geçme. Bakın, ben şu anda sayın cumhurbaşkanımıza sinkaflı küfür edenleri düşünce özgürlüğü diye savunuyorsunuz, onu söylüyorum. Küfür etmek ne zamandan beri düşünce özgürlüğü olmuş. Bakın, bak, 299’u konuşuyoruz. Ona da cevap vereceğim. Doğruyu söylüyorum, siz yalan söylüyorsunuz, elimde belgeler, sinkaflı küfürler. Cumhurbaşkanına ağzını açan içeri alınıyor diyor, kimse öyle bir şey yok. Şimdi bir defa Can Dündar ile ilgili konu 299 ile ilgili değil, ayrı bir konuda soruşturma yapılıyor. Ayrı bir konuda yargılama yapılıyor, öyle bir şey olur mu? Hepimiz bakın şimdi bakın ben konuyu değiştirme, sıkıştın oraya giriyorsun. 299’u konuşuyoruz, 299 ayrı, Can Dündar 299’dan yargılanmıyor. 299, cumhurbaşkanına hakareti düzenliyor. Cumhurbaşkanına küfürlü, sinkaflı, eşine, kızlarına, çocuklarına, kendine, sinkaflı küfür. Ondan sonra da cumhurbaşkanını eleştiriyor, cumhurbaşkanını eleştiriyle alakası yok. Hayır, ben isimler vermiyorum, sadece konumlarını veriyorum. İsim vermem ama buradan şu çıkarılıyor, cumhurbaşkanına ağzını açan içeri alınıyor. Yok öyle bir şey. Cumhurbaşkanının aleyhine tweet atan içeri alınıyor, yok öyle bir şey. Açın siz gazetelere bakın. Şu anda şu anda her gün cumhurbaşkanına hakaret ve küfür yapmadan manşet çıkarmadan çıkmayan gazeteler var, bırakın allah aşkına. Böyle bir şey olur mu? kimsenin küfür yapmaya hakkı yoktur. Bizim hukukumuz da küfrü himaye etmez, ahlakımız da küfrü himaye etmez. Siz savunuyorsunuz, bu küfürleri eleştiri diye söylüyorsunuz. Asla bunlar nedir, deminden beri bizim aklımız yetmiyor mu, ne söylüyorsunuz? Bak şu anda içeride, 299’a göre tutuklu bir tane çocuk yok.