Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Tvnet canlı yayınında gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Bakan Bozdağ, İstanbul Kadıköy’de HDP milletvekilleri ile izinsiz yürüyüş yapmak isteyen DBP Milletvekili Saliha Aydeniz’in polise yumruk atmasıyla ilgili şu değerlendirmelerde bulundu:
MİLLETVEKİLLİĞİ SIFATINI TAŞIYAN BİRİSİNİN YAPACAĞI BİR EYLEM DEĞİLDİR, BU ANCAK TERÖRİST OLAN BİRİNİN YAPACAĞI BİR EYLEMDİR
Türkiye'de yasama dokunulmazlığı, esasında milletin temsilcisi olan milletvekillerinin her türlü korku, baskı, tehdit, endişeden uzak kalarak temsil ettiği Türk milletinin iradesini Ankara'da cesurca temsil etmek, onların taleplerini Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında hür ve gür bir biçimde ifade etmek için tanınmıştır. Yoksa bir milletvekilinin terör örgütlerinin önünde, arkasında, içinde ortasında yer alarak devletin polisine, askerine, hakimine, savcısına ve kamu görevi yapanlarına saldırmak ve onlara şiddet uygulamak için tanınmış bir imkan değildir.
KİMSENİN TÜRK POLİSİNE, TÜRK ASKERİNE EL KALDIRMA HAKKI DA DEĞİLDİR, HADDİ DE DEĞİLDİR
Bu kalkan, vekillik vazifesini yapmak içindir. Onun dışındakiler bu kalkandan istifade edemez. Bu nedenle de böyle bir fiil olduğu zaman Cumhuriyet başsavcılıkları soruşturma başlatıyor. Dün İstanbul'da yaşanan hadise üzerine de 70 kişi hakkında işlem yapıldığını ve bunlardan 25'iyle ilgili gözaltı karar verildiğini öğrendim ve bunlarla ilgili vekil olduğu için soruşturma Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülüyor. Buraya gelince gerekli işlemler yapılacak, fezleke Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderildikten sonra da eminim Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonu ve Genel Kurul bu haddini ve kendini bilmez milletvekili demeye dilim varmıyor ama maalesef o sıfatı elinde bulunan kişi hakkında gerekli Anayasal iş ve işlemleri yapacaklardır. Kimsenin Türk polisine, Türk askerine el kaldırma hakkı da değildir, haddi de değildir. Maalesef bunlar terör örgütünden ve arkalarında olan başka destekçilerinden aldıkları güçle hadlerini de aşıyorlar ve suç da işliyorlar. Başka başka eylemlere de sapıyorlar. Bunlar her defasında karşısında aziz Türk milletinin ortaya koyduğu irade ile şekillenen hukuku bulacaklardır, yargıyı bulacaklardır, yaptıklarının hesabını Türk milleti adına yargıya vereceklerdir. Kimsenin yaptığı kimsenin yanına kar kalmayacaktır. Milletvekilliği sıfatını taşıyan birisinin yapacağı bir eylem değildir. Bu, ancak terörist olan birinin yapacağı bir eylemdir. Polise saldırmak ne demek, tokat atmak ne demek? Bu hainliğin, alçaklığın haddini ve kendini bilmezlerin farklı bir ifadesidir.
TBMM GENEL KURULU GEREĞİNİ YAPACAKTIR
Bakan Bozdağ öldürülen PKK'lı teröristle fotoğrafları basına yansıyan ve TBMM tarafından yasama dokunulmazlığı kaldırılan HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ile ilgili şunları söyledi:
Anayasa ve İç Tüzük burada işleyecek. İç Tüzüğümüze göre Karma Komisyon bu tutulan raporu, tutanakları inceleyecek. Gerçekten bir ay içinde 5 birleşime resmen katılmış mı, katılmamış mı? Katılmadığını Komisyon da tespit ettiği takdirde bunu rapora bağlayarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na gönderecektir. Genel Kurul da bunu oylayarak milletvekilliğinin düşmesine karar verecektir. Karar, salt çoğunlukla alınacaktır. TBMM bir yandan terör örgütünün içinde olan bir yandan terör örgütünün eylemlerine fiillerine halen vekil düzeyindeyken de katkıda bulunan, onlara her türlü desteği veren kişinin aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatını taşımasına, özlük haklarından yararlanmasına, milletin vergilerinden toplanan bütçeden aylık ve diğer imkanlardan faydalanmasına izin vermeyecektir. Bu hak Anayasa ve yasalara sadakatle vazifesini yerine getirenlerin istifade edebileceği bir haktır. Ben zannediyorum Genel Kurul gereğini yapacaktır.
TBMM BAŞKANLIK DİVANI NET BİR TUTUM ORTAYA KOYAR
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu çalışmalarını İç Tüzük kurallarına göre yerine getirir. Şimdi bizim iç tüzüğümüzde bazı disiplin hükümleri var. Genel Kuruldan çıkarma, uyarma, kınama gibi bir takım yaptırımlar açık açık sayılıyor. Esasında bu tür konuşmalar yapanlarla ilgili Meclis Başkanlık Divanı sözü kesip, sözünü düzeltmesini isteyebilir ve bunu yapmadığı takdirde de disiplin hükümlerini uygulama yolunu tercih edebilir. Çünkü orada iç tüzük bu anlamda bir müdahaleyi imkan veriyor bana göre. Burada grupların bu arada bir ittifakı birlikte hareket etmesi ve orada bunun mücadelesini vermesi icap eder. Aksi takdirde kürsü dokunulmazlığı Anayasa gereği konuşulanların muhtevasının suç olup olmadığına bakmaz, hepsini kapsayan bir dokunulmazlık. Ama bu dokunulmazlık bile bile ülkenin bölünmez bütünlüğünün aleyhine, ülkenin düşmanlarının lehine bu ülkeye kötülük anlamına gelecek şekilde kullanıldığı zaman Anayasa koyucunun bu dokunulmazlığı koyarken sahip olduğu iradeye aykırı davranmış olur. Anayasa koyucu bunu "Terör örgütlerine destek olsunlar, ülkeyi bölsünler ve ülkeye ihanet etsinler" diye bunu koymadı. Bunu koyarken bu sıfatı taşıyanlar ülkenin hayrına, yararına yeminde ifade ettikleri bağlılıkla Anayasa ve bu ülkenin temel değerlerine, Anayasal değerlerine sadık kalarak bu işi yaparlar diye bunu koymuştur. Şu anda bu iradenin dışında hareket edenler karşısında esasında TBMM Başkanlık Divanı net bir tutum ortaya koyup, onlarla ilgili böyle bir şeye girdiğinde ‘sözünü kesiyorum, ya düzelt ya da burayı terk et’ terk etmeyenden de disiplin hükümlerini yürütebilir. Böyle bir duruş ortaya koyduğunda Meclis, ben eminim ki belli bir mesafe alınabilir. Ama maalesef bugüne kadar Meclis’te bunun çok az örneği var. Geçenlerde hatırlarsanız Garo Paylan ile ilgili bunu uyguladılar. Başka geçmişte örnekleri var. Esasında bunu sık biçimde uygulamak lazım.
MİLLETİ AYRIŞTIRAN, KUTUPLAŞTIRAN YAKLAŞIMLARI KİMSE ORTAYA KOYAMAZ
Dokunulmazlığın, kürsü dokunulmazlığının mutlak dokunulmazlığın koyan iradenin Anayasa koyucunun iradesi, bunları himaye etmek değil. Ama tabi böyle fiilleri işlemeyeceğini öngörerek bunu koyuyor. Mesela Anayasa da Cumhurbaşkanlığının önceki değişmeyen metninde vatana ihanet dışında Cumhurbaşkanının suçlandırılamayacağını amirdir. Neden? Çünkü Anayasa koyucu Cumhurbaşkanının bunun dışında hiçbir suç işlemeyeceğini peşin peşin kabul ediyor. 'Cumhurbaşkanı o makama gelen birisi bunları yapmaz' diye kabul ediyor ve o nedenle de onu bir koruma altına alıyor ve bunun dışındaki şu alanda suçlandırılabilir. ‘Milletvekili dokunulmazlığı Türk milletini temsil eder’ diyor Anayasa. Nereden seçilirse seçilsin vekil Türk milletini temsil eder. Dolayısıyla 85 milyonu temsil ediyor. Orada konuşmalar bu 85 milyonun ortak yararını hedef alan konuşmalar olacak. Milleti ayrıştıran, milleti kutuplaştıran ya da milleti birbirine hasım yapan ya da bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü tehdit eden, tehlikeye sokan yaklaşımları ortaya koyamaz. Ceza Kanunu'muzun ve özel kanunların suç saydığı fiilleri, kürsü masumiyetinden istifade edip kürsüde tekrarlayamaz, tekrarlanmaması lazım. Onun için de burada Meclis Başkanlık Divanı İç Tüzükteki şu anda mevcut hükümler çerçevesinde bu ihlal edenlerle ilgili kararlı bir şekilde bunu uyguladığında belli bir mesafe alınır, zaman zaman uyguluyor Meclis bunu. Yani umarız bunu her defasında tatbik eder, 100 defa tekrar etti 100'ünde de "Ben seni Genel Kurul dışına çıkarma kararı veriyorum" diye verebilir.
Bakan Bozdağ'ın konuşmasında öne çıkan bazı bölümler şu şekilde:
6. YARGI PAKETİNDE ÇOK ÖNEMLİ BAŞLIKLAR VAR
6. Yargı Paketinde çok önemli başlıklar var. Bir tanesi yargıda görev yapan hakim ve savcıların meslek öncesi eğitim süreci, bir diğeri meslek içi eğitim süreci, bir diğeri de görev sırasında teftiş yoluyla rehberlik edici bir teftiş ile denetlenmesi. Bütün bunlar hakim ve savcılarımızın liyakatini artıran ve onların donanımlarını yükselten, verdikleri kararlarda isabeti artıran son derece önemli adımlar. Şimdiye kadar hakim savcı adaylığı vardı, 2 yıl süre ile yapılıyordu. Çoğunluğu akademide bir kısmı adliyelerde ve Yargıtay, Danıştay, istinafta geçiyordu. Şimdi bunu kaldırıyoruz, yerine hakim ve savcı yardımcılığı getiriyoruz. 3 yıl süreyle bunlar bu görevi ifa edecekler. Hakim ve savcı yardımcılarının yapacakları görevleri kanun da açık açık yazıyoruz. Yani bir statü veriyoruz onlara ve mesuliyeti de kendilerine yüklüyoruz. Her hakim veya savcının yanına bir tane hakim yardımcısı ya da savcı yardımcısı vereceğiz. Usta çırak ilişkisi içerisinde bunların yetişmesi sağlanacak. Hukukta yaklaşık bir adli yıl ceza mahkemelerinde, bir adli yıl savcılıkta, bir adli yıl tabi istinaf ve Yargıtay’da da yaklaşık 6 ay geri kalan kısmı da Akademi’de geçecek. Bütün bunların sonucunda da çok iyi bir şekilde kendine özgüveni de artmış donanımı da yükselmiş ne yapacağını bilerek kürsüye çıkmış olacak. Şimdi bu kanun Meclis’ten çıkınca 1 Ocak 2023’te yürürlüğe girecek. Dolayısıyla bundan sonra hakimlerin yaşı da yükselecek.
HAKİM VE SAVCILARIMIZIN LİYAKAT VE DONANIMINI EN ÜST DÜZEYE ÇIKARAN TARİHİ ADIMLAR YER ALIYOR
İkincisi, meslek içi eğitimde de bir adım atıyoruz. Pek çok çağın ve ülkemizin gereklerine göre gelişen değişen konular var. O yüzden birinci sınıfa ayrılmamış hakimlerin hepsini meslek içi eğitimi alacak bir adım attık. O da şu birinci sınıfa ayrılmanın şartları arasına en az 3 defa meslek içi eğitime katılma şartı koyduk. Birinci sınıf ayrılmak istiyorsa 3 defa katılacaklar. Bu da biz meslek başında hakim ve savcılarımızın donanımını ve tecrübesini arttırma paylaşma konusunda önemli bir adım. Daha önemlisi de şu anda biz de teftiş var yani Türkiye’de yaklaşık baktığımızda 6 binden fazla mahkeme var. Savcıların sayısında yaklaşık 7 bin civarında da savcımız var. Hakim savcı sayısına baktığımızda 23 bin civarında hakim savcımız var. Şu anda yaklaşık 7 yıldır mahallinde denetim görmeyen hakimiz var, savcımız var. Denetimlerin büyük bir kısmı da UYAP üzerinden yapılıyor. Böyle olunca arazideki aksamayı mahallinde görüp tespit edip yönlendirme konusunda ciddi eksiklikler var. Sayın Cumhurbaşkanımızla görüştük, onun da iradesini aldıktan sonra şimdi yeni bir adım atıyoruz. 2 yılda bir her bir adliyenin Türkiye'de bir teftiş geçirmesini zorunlu hale getiriyoruz. HSK, her yıl Ocak ayının ilk 2 haftasında bunları ilan edecek, yıl boyu denetleyecek ve bu denetim yapan müfettişlerin özlük haklarını da iyileştirdik. Yani buraya adam bulamıyoruz, şu anda 169 kişi var, kadromuz 300 kişi onu bile doldurma imkanımız maalesef olmadı. Şimdi bu adımdan sonra biz onları da dolduracağız. Bu teftiş ayıp arayan, kusur arayan, yanlış arayan bir teftiş değil yapıcı bir teftiş olacak. Yol gösteren, öğreten, tecrübeyi aktaran bir teftiş olacak ve böylelikle biz bir yandan istinafın denetim olacak bir yandan Yargıtay’ın kararlar üzerinden denetimi olacak bir yandan teftişle bir denetim olacak öte yandan meslek içi ve meslek öncesi eğitim ve hakim ve savcılarımızın liyakat ve donanımını en üst düzeye çıkaran tarihi adımlar.
GAYRİMENKUL SATIŞLARI NOTERLERDEN YAPILACAK
Araçlardaki gibi noterde bir işlem yapıldığı an, aynı anda online sistem üzerinden tapuda görülecek, tapuda güven ilkesine riayet edilecek, takas konusunda da uygulama kurulacak, para bloke edildiğinde tapu işlemi intikal ettiğinde noter o parayı satıcıya ödeyecek hemen orada, para bloke edilecek, işlem bittiğinde böylelikle alım satım sırasında bir takım haksızlıkların ortaya çıkması da önlenmiş olacak. İsteyen vatandaşımız noterlere gidip alım satım yapacak, isteyen vatandaşlarımız tapu sicillerine gidip bunu yapacak, bu da büyük bir reform.
CEZANIN CAYDIRICILIĞI ARTTIRILMIŞTIR
TCK’nun 237. Maddesi malların, hizmetleri, işçi ücretlerinin artması için yalan haber havadis yayanlar cezalandırılıyor. 240’da stokçuluk, bazı mal ve hizmetleri kamunun ihtiyacı olduğu halde kamuya sunmayarak o mal ve hizmete ihtiyacı arttırmak ve dolaylı olarak da burada fiyatı yükseltmede var, bir yandan ihtiyacı çoğaltma öte yandan fiyatı yükseltme var. Şu andaki kanun maddelerinde bunların alt ve üst sınırları maalesef tutuklama yasağı kapsamı dışında kalıyor, ceza verdiği zaman da infazı neredeyse cezaevinde olmadan, 'gir, çık' şeklinde oluyor ve cezanın caydırıcılığı maalesef yok. Şimdi yapılan bu düzenleme ile her iki suçun alt sınırı 1 yıl üst sınırı 3 yıl olarak değiştiriliyor. Böylelikle tutuklama yasağı kapsamına çıkartılarak hakim veya mahkeme şartları var, taktir ettiği zaman bu fiili işleyenlerle ilgili tutuklama tedbirine hükmedebilecektir. Ayrıca ceza aldığı zaman da gir çık yapmadan içeride belli bir süre kaldıktan sonra şartlı tahliye imkanına kavuşacaktır. Böylelikle cezanın caydırıcılığı arttırılmıştır.
KİRA UYGULAMASINDA YÜZDE 25’İ GEÇEMEZ KURALI YASA KURALIDIR
Kiracı-kiralayan ilişkisi zor bir alan, gerçekten her iki tarafın hakkına hukukuna riayet edilerek bu alanı tanzim etmek çok zor. Çünkü ev sahiplerinin de yaptığı bir yatırım var, oradan beklediği bir gelir var, ona göre yaptığı hesaplamalar var. Ama öte yandan kiracının da kendi özel durumları var, şimdi bütün bunları biz değerlendirdik, aslında iş yerleri ilk defa kiraya verilecek yerler ve diğer durumların hepsini enine boyuna değerlendirdik, sonunda gördük ki bizim burada bütün bu alanı düzenlediğimizde ortaya çıkacak çok değişik sorunlar var. O nedenle biz bunu sınırlı tutma kararı aldık, iş yerleri bir gelir sahibi onlar en azından oradan bir gelir elde eden, evine ve ailesine bir şey götüren insanlar, bir imkan sahibi, tabi ilk defa kiraya verenle diğer kişiler arasında sözleşme hürriyeti, mülkiyet hakkı üzerinde dilediği gibi tasarruf hakkı çerçevesinde bizim bu alanlarda biraz Anayasa’nın da koyduğu iradeyi gözetmemiz gerektiği kanaatine vardık. Şimdi ev sahibinin durumu da zor. Ama kiracının durumu daha da zor. Biz esasında 2 zordan daha zor olan kiracıların durumunu biraz kollamak ve koruma yoluna gittik, dar gelirli olan kiracıları koruma adımı attık, sadece meskenlerle ilgili olarak yaptık. İki, 1 Temmuz 2023’e kadar devam etmek üzere geçici yaptık. Üçüncüsü ise halen oturan kiracılarla ilgili yaptık, oturan bir kiracınız var, kira artış dönemi geldi, bu sizinle kiracınız arasında geçerli olacak, yüzde 25’i geçen bir kira sözleşmesi yapamayacak, yaptığı zaman yüzde 25’ten fazlası geçerli olmayacak. 'Şimdi kiracıları evden çıkarırlar, şöyle olur, böyle olur' şeklindeki değerlendirmeler gerçeği yansıtmıyor. Çünkü yüzde 25’i geçemez kuralı yasa kuralıdır, hem mahkemelere bir emirdir o, hem kiracıya, hem de kiralayana bir emirdir, herkesi bağlar bu. Şimdi bir ihtilaf geldi kira bedeli nedeniyle maddi yükümlülüğünün yerine getirmiyor diye tahliye talebinde bulunduğunda ihtilaf ben yüzde 26 artırmak istedim, kiracı yüzde 25 verdi dediği zaman mahkeme bu davayı reddeder, dolayısıyla kiracıyı yargı yolu ile tahliye ettirme imkanı olmaz ama kiracı 25’e rıza göstermedi de 15 dedi, böyle bir ihtilaf çıktı, o zaman yargıya gittiğinde tahliye kararı yargıdan olabilir ama 25'i verdiğinde alamaz. 25’in üzerinde diyelim sizin dediğiniz gibi kanunu dolandı, taraflar rıza gösterdi, anlaştı veya mecbur kaldı evden çıkmamak için yüzde 25 değil de yüzde 30’a ‘evet’ dedi, böyle bir durumda kanun açık hükmü olduğu için ihtilaf olup konu yargıya gittiğinde yüzde 25’in üzerinde kabul ettiği rakam yargının önünde yine geçerliliğini yitirir, yüzde 25 esas alınır.
Para cezası verilebilir, ama şu anda bu konuda bizim yasalarımızda öngörülen herhangi bir para cezası yok. Ancak böyle bir durumda kiracı kendisini buna zorlayan ev sahibini mahkemeye verdiği zaman, mahkeme kirayı aşağı indirir, yüzde 25 ile sınırlar, bu da ev sahibi için ayrı bir yaptırım olur.
Kanun net, kanun şu anda oturan kiracıyı kapsıyor, bu kiracı 1 yıl da oturuyor olabilir, 1 ayda oturuyor olabilir, 5 yılda oturuyor olabilir, 6 yılda, 10 yılda, 20 yılda oturuyor olabilir. Mevcut kiracı statüsünde oturan, ama kira bedelini belirleme günü gelen herkesi kapsıyor.
HAKARET, İFTİRA YÜZE KARŞI YAPSAN DA SUÇ, SOSYAL MEDYADAN YAPSAN DA SUÇ
Özellikle sosyal medyanın güçlenmesi sonunda kendini orada çok güçlü hisseden ve karşısına çıkacak sorunları hesap etmeyen pek çok kişi Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlarda suç olarak tanımlanan pek çok filli işliyor. Burada şunu ifade etmek lazım, sosyal medyada bir şey suç aynı şey gerçek hayatta yani medya dışında, evde, sokakta, caddede, her yerde suç. Hakaret, her yerde suç, yüze karşı da yapsan suç, sosyal medyada da yapsan suç. Özellikle sosyal medyada daha çok hakaret ve iftira suçlarının işlendiğini görüyoruz. Ben Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı yapılan hakaretlerle ilgili Avrupa’dan bana gelen heyetler oldu işte bazı isimler bize göndermişler. O isimlerle ilgili bir takım sorular sormak istediler. Ben de arkadaşlara dedim ki bu isimlerin attığı tweetlerin içinde Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret eden sözleri bir çıkaralım. Çıkardılar, bunları İngilizce’ye de çevirttirdim. Gelen heyetteki soruyu sordu. Ondan sonra önüne koyup okuduktan sonra ‘Ha bunlar mı?’ dedi. ‘Evet’ dedim. Onlar ‘Bizde de suç, olur mu böyle şey?’ dedi ve adam daha başka soru sormadan konuyu biz kapattık. Şimdi diyelim Avrupa'da Cumhurbaşkanına veya başka bir vatandaşa hakaret suçları işlenmiyor mu? Orada niye soruşturma az, orada niye kovuşturma az? Baktığımız zaman Avrupa’da Cumhurbaşkanına karşı veya vatandaşların birbirine karşı konuşma dilinde bir saygıyı ve bu fiili işlememe konusunda ortak bir iradeyi görüyoruz. Soruşturmanın azlığı, cezanın azlığı, fiilin işlenmesi ile ilgili yoksa işlendikten sonra hoşgörü ile ortaya konmuş bir durum değil. Çünkü her ülkede bunlar suç, bir defa bunun altını çizmekte fayda görüyorum. Öte yandan ben geçen bir yerde de açıkladım; "Tweet attı diye insanlar hemen tutuklandı" diye haberler yapılıyor. Kamuoyunda böyle bir algı oluşturuluyor. Yani, şimdi tweet attı da içinde ne var? Buna bakmak lazım. Şimdi karşısındakinin annesine, eşine, çocuklarına küfür ediyor. Onun eleştirme ile düşünce hürriyeti ile ne alakası var? Fikrin varsa söyle ama bu fikirsizlik onu söylüyor.
SAMİMİYSENİZ, TWEET ATTI DİYE YAPTIĞINIZ SUÇ DUYURULARINI GERİ ÇEKİN
Sayın Kılıçdaroğlu geçen açıklama yaptı, dedi ki, 'Biz iktidara geldiğimizde kimse tweet attı diye hakkında soruşturma açılmayacak, ceza almayacak, dilediğiniz gibi tweet atacaksınız.' Ama Sayın Kılıçdaroğlu kendisiyle ilgili tweet atan yüzlerce kişi, belki ben sordum 'Kaç kişi?' diye, açıklamadı. Kendisini aleyhine tweet atanlarla hakaret içeren tweetler atanlarla ilgili, iftira edenler ile ilgili bir sürü şikayeti olduğuna dair bizde haberler alıyoruz, duyuyoruz. Sayın Akşener, hakeza diğer genel başkanların hepsi, hakeza o zaman ben buradan çağrıda bulunuyorum; Eğer siz tweette size küfreden, hakaret eden, iftira edenlerin bu sözlerini ifade hürriyeti kapsamında değerlendiriyorsanız, o zaman hiç kimseyle ilgili Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunmayacaksınız. Kimseyle ilgili tazminat davası açmayacaksınız. Eğer açmışsanız tazminat davası, davanızdan feragat edeceksiniz. Eğer siz şikayette bulunduysanız şikayetinden vazgeçeceksiniz. Şimdi daha da ilerisini söyleyeyim. Avukat grupları oluşmuş, Ankara'da İstanbul'da oturuyorlar bir de hakaretlerden dolayı uzlaşıyorlar. Uzlaşmada "Şu kadar ücret, ücret verirsen uzlaşmayla uzlaştırma ile" işi bitirip oradan öbür tarafa da gitmiyor. Bu da ayrı bir ahlaksızlık. Biz onun için çok net söylüyoruz. Açıkça söylüyorum küfür, Yargıtay, ilk derece mahkemeleri ve diğerleri hakaret suçunu değerlendirirken, Türk Milletinin kültür ve medeniyet kodlarını da dikkate alması lazım. Bunun hatta çok farklı değerlendirmeler yapması lazım.
HAKARET VE KÜFÜR KONUSUNDA İÇTİHADIN AÇIKLIĞA KAVUŞTURULMASI LAZIM
Burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararları çok can acıtıcı, şok edici, tedirgin edici, ürkütücü vesaire olsa da meşhur kişiler bilinen kişiler siyasetçiler buna tahammül etmelidir. Doğru, ben de katılıyorum. Ama bu düşünceyi, fikri anlatırken ve bir siyasetçiyi bir tanınmış kişiyi eleştirirken kullanılan eleştiri maksadıyla sözcükler, ifade kırıntısı sözcükleri kapsıyor bu. Yoksa insanın kendisine, eşine, annesine, babasına küfür eden ve ona hakaret edenleri kapsamıyor. Şimdi burada bu işi düzeltecek olan şey bir Anayasa Mahkemesi’nin ifade hürriyeti şok edici olsa da derken onun altında küfür hakaret bunun içine giriyor mu girmiyor mu, buraya Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru ile önüne gelen pek çok konu var. Bunlardan birinde bu içtihadı açıklığa kavuşturması lazım. Orası kavuşturmadı, Yargıtay’ın kavuşturması lazım. Yargıtay 4. Ceza Dairesi bu konulara bakıyor. Baktığında da bunu bir ifade etmesi lazım. Küfür, eleştiri maksadıyla yapılan bir düşünce açıklaması mıdır, değil midir? Hakaret, eleştiri maksadıyla yapılan bir düşünce açıklamasıdır, değil midir? Eğer küfür eleştiri amacıyla yapılan bir düşünce açıklaması olsaydı, hakaret de öyle olsaydı TCK 125. Maddesi hakaret suçunu tanzim etmezdi. TCK’nın 125. Maddesinin varlığı, küfürün, hakaretin eleştiri maksadıyla yapılan bir düşünce açıklaması olmadığının ön kabulüne dayanır.
ULUSLARARASI BİR SÖZLEŞMEYE, SÖZLEŞMECİ HER DEVLETE DE YÜKÜMLÜLÜK GETİREN HÜKÜMLERE İHTİYAÇ VAR
Şimdi, mesela Sosyal Medya Yasası çok geniş kapsamlı bir yasa. Bir defa onu söyleyeyim. Bu alana bir zapturapt altına almayı da hedefleyen bir yasa. Yalan haber yayanlarla ilgili ağır da müeyyideler getiren bir yasa. Yürürlüğe girdiğinde ne kadar etkili olacağını beraber göreceğiz. Ancak sosyal medya ile ilgili şu kadarını ifade etmekte fayda görüyorum. Ulusal hukuk ve ulusal yaptırımlarla bu alanda istenilen neticenin alınması pek mümkün gözükmüyor. Esasında burada bir uluslararası bir sözleşmeye, sözleşmeci her devlete de yükümlülük getiren hükümlere ihtiyaç var. Böylelikle Amerika’nın, Avrupa’nın, Türkiye’nin herkesin uyduğu bir sözleşme olursa, burada alınan kararın Amerika’da infaz edilmesi gerekiyorsa, o zaman infaz zorunlu hale gelir, yapılır.
BUGÜN SOSYAL PEK ÇOK ÜLKENİN ALEYHİNE TEHLİKE VE TEHDİT ÇANLARININ ÇALDIĞI BİR YER
Şimdi şu anda bu geliyor. Bu yasada var. Daha önce çıkardık, temsilcilikler de var. Şimdi Türkiye bunları zorluyor, zorlayacak da. Bunlar da burada açacak. Ama sonuçta bu bile bunu sağlayan ülkelerde örneğin bunun. Almanya temin etti ama Almanya’da istediği neticeyi tam vermedi. Çünkü yine bunun beyni bir yerde. Biz bunların hepsini aynı sözleşmede bağlar da ona göre iç hukukta müeyyideleri ortak düzenlersek birlikte mücadele etme imkanı buluruz. Çünkü bugün sosyal medya, terör örgütlerinin örgütlendiği, eğitim yaptığı, terör talimatı verdiği, pek çok suçun işlendiği ve pek çok ülkenin aleyhine tehlike ve tehdit çanlarının çaldığı bir yer. Başka ülkeler belki terörle Türkiye kadar yüz yüze olmadığını bunun farkında şimdi yeteri kadar olmayabilir. Ama ben şimdi Avrupa’da da görüyorum, oradaki düzenlemelere baktığımda onların da Türkiye gibi feveran ettiği çok açık. İnşallah uluslararası sözleşme bu işi daha iyi noktaya taşır.
AYNI SUÇU İŞLEYENLER İÇİN TEKERRÜR HÜKÜMLERİ VAR
Tabii bu konu kamuoyunda dediğiniz için gibi önemli yer alıyor, eleştiriye de neden oluyor. Esasında burada bir suç işleyen kişi belli şartlarda veya başka suçu işlediği zaman bizim mevzuatımızda tekerrür hükümleri dediğimiz hükümler var. Onlar devreye girer. Daha ağır ceza almasına ve önceki suçla ilgili infazın da yanmasına yol açan birtakım sonuçlar ortaya çıkar. Ama bazen oluyor. 10 sene önce bir suç işlemiş, belli şartlar oluşmuş, sonra başka şeyler işlemiş. Ne olmuş, veyahut da takipsizlik verilmiş veya da beraat verilmiş ama yargıya intikal etmiş. Bunlar işte diyelim ki güvenlik sorgulamasında çıkıyor. Ama sabıka kaydında çıkan bir şey varsa onu mahkemeler mutlaka dikkate alıyordur. Burada kişiye özel o tekil örnekler üzerinden dosyalara bakarak belki bir cevap verebiliriz ancak burada şu hususun altını çizmekte fayda var. Bizim Ceza Muhakemesi Kanunumuzda tutuklama yasağının bir üst sınırı var yanılmıyorsam iki yıla kadar hapis cezası gerektiren suçlarda tutuklama tedbirine mahkemeler hükmedemiyor.
SEÇİM GÜVENLİĞİMİZE DÜNYA HAYRAN
Bizim Anayasamıza göre seçimler yargı mercilerin genel yönetim ve denetimi altında yapılır. Seçimlere ilişkin yolsuzluk, şikayet, itiraz vesaire ilçe seçim, il seçim ve yüksek seçim kurulları karara bağlar. Bizim mevcut seçim sisteminde seçimi YSK yapmaz esasında partiler yapar. YSK sadece organizasyon yapar. İtiraz ve şikâyetleri kesin olarak karara bağlar. Bir sandık kurulunda 6 kişi var. Altı kişinin 5'i parti temsilcilerinden. Biri başkan kamu görevlisi. Şimdi şu anki şeye baktığımızda parti temsilcileri ve aldıkları vekil çıkartan partiler aldıkları oy oranına göre sandıklarda temsil ediliyorlar. Millet İttifakı, Cumhur İttifakına baktığınızda AK Parti, MHP iki ama öte yandan CHP, İYİ Parti, HDP sandıkta çoğunlukta. Yani sandık kurulunda bir oylama yaptığında ikiye üç oy var. Dolayısıyla o oylamada onların iradesi dışında oradan bir karar çıkma ihtimali zor. Bu bir. İkincisi, sandık kurulunda herkesin üyesi olduğu gibi ilçe seçim kurulu, il seçim kurulu YSK’da da var. Ayrıca her partinin müşahiti var yasal. Ayrıca bir de vatandaşlar bunları takip edebiliyor. Sandık başı işlemlerinin hepsi nüfus cüzdanı kontrolü, imza atma, oy pusulası verme, mühür verme, zarf verme, sonra bunu sandığa atma, sayım, döküm, tasnif, tutanağa geçirme, imza altına alma hepsini partilerin temsilcileri yapıyor. Sonra ilçe seçime veriyor, onlar yüksek seçime aktarıyor. Yüksek Seçimden de bütün partilere link var. Bu tutanakların hepsi oraya aktarılıyor. Bunları şunun için anlattım. Bizim seçim sistemimizde yolsuzluk ya da hile ile bir ülkenin seçimini değiştirme fiili imkansızlık ile karşı karşıya. Birisi yapılacaksa öğretsin bakalım nasıl yapılacakmış? Şu anda en son seçimde 195 binden fazla sandık var. Yaklaşık 1 milyon 200 bin civarında da sandık kurulu üyesi var. Bu kadar insanı bir de farklı farklı partilerden illerden, ilçelerden insanları anlaştırıp bir araya getirip aynı noktaya vurduracak bir babayiğit var mı? Yok, öyle bir şey. Onun için çok net söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en güvenli yaptığı işlerin başında neler geliri saysanız bunların başında seçim güvenliği, güvenli bir seçim yapıyoruz. Avrupa’da buna hayran, bütün dünya buna hayran. Her seçim öncesi bu seçim güvenlik tartışması geliyor.
KAYBETME HİSSİYATI OLANLAR ‘SEÇİM GÜVENLİĞİ YOK’ DİYOR
"Oy ve ötesi" vardı hatırlarsanız, "Temiz toplum" vardı başkası... Her seçim öncesi benim gördüğüm siyasi tecrübemden de edindiğim bilgi şu, hangi parti seçim güvenliği lafını seçimlerden önce etmeye başlamışsa bilin ki seçimi kaybedeceğine dair hissiyatı güçlenmiştir. Seçim kaybettiğinde üreteceği mazeretler arasına seçim güvenliğini koymak için bir çaba içerisindedir. Şu anda Millet İttifakı seçim güvenliğine ilişkin kurduğu komisyonla, seçim güvenliği üzerinden seçim kaybı halinde hangi tür malzemeleri kullanacağının çalıştırmasını yapıyor. Onların yaptığı çalışma odur. Yoksa Türkiye’de herhangi bir seçim güvenliği sorunu olmadığını onlar benden daha iyi bilirler. Çünkü seçim işleri başkanlıkları var, hukukçuları var, bilmemeleri mümkün değil. Bu sistemde bunun imkansızlığını da biliyorlar. Buna rağmen konuşmalarının tek sebebi seçim sonuçlarına dair endişenin ağır ağır onları etkilediğini göstermektedir.
Yedili masa diyorum ben ona, altılı masa Türk milletinin aklıyla alay etmektir. Çünkü hepimiz biliyoruz ki HDP bu masanın ayrılmaz bir parçasıdır. HDP olmasaydı, İstanbul’u da Antalya’yı da Adana’yı da Ankara’yı da alamazlardı. Seçim sonuçları ortada, rakamlar ortada. HDP’nin desteği ile buraları aldılar. Şimdi Cumhurbaşkanı seçiminde de HDP çok açık net, bunca istiskale rağmen, CHP istiskal ediyor, İYİ parti istiskal ediyor, öbürleri de istiskal ediyor yokmuş gibi davranıyor. Şimdi öte yandan biz haysiyetliyiz, onurluyuz diyorlar ya ama bu kadar onur ve haysiyetlerini incitmelerine rağmen hadi oradan demiyorlar, diyemiyorlar da. Buna rağmen HDP ne yapıyor? Onların yanında vaziyet alıyor. Masanın altına mı saklanıyor, üzerine mi? Ceplerine mi giriyor? Ama her zaman o masanın içinde olan bir parti bunu ifade etmekte fayda var. Üçüncüsü, benim gördüğüm bu yedili masadaki liderlerin hiç biri diğer liderin kendinin bir santim önünde yürümesini istemiyor. Kendisi de diğer bir liderin bir santim gerisinde yürümek istemiyor. O yüzden bu masadaki liderlerde gördüğüm daha doğrusu değerlendirme yaptığım şey hiç biri bu masadan birinin adaylığına rıza gösterecek gibi durmuyor. Yani "Ben olmayacaksam sen de olma, sen de olma."
Sayın Kılıçdaroğlu ‘Ya önümden çekilin ya da bana katılın’ dedi. İstanbul mitinginde de fiilen Cumhurbaşkanı adaylığını bana göre ilan etti. Tek sorunu, masanın rızasını almak. Onun için etrafı kuşatarak masadakileri baskı altına alarak onların rızasını alarak Cumhurbaşkanı adayı olmak istiyor. Rızasını alabilirse aday. Alamazsa herkes aday olsun madem öyle. İkinci tura kalırsa çok olan kimse onun etrafında birleşelim. O da işine gelir. Çünkü büyük parça Cumhuriyet Halk Partisi buna şuanda oynuyor. Onun için de benim gördüğüm masadaki liderler Cumhurbaşkanı ismini konuşmaktan çekiniyorlar. Kim olur niteliklerini ezberledik. İstiklal marşa gibi oldu adeta. Kim olmaz onu da ezberledik. Öyleyse bu isim kim? Bunu daha açmamışlar. Açmaktan da korkuyorlar.
4 senedir aday niteliklerini konuşa konuşa bu millet yoruldu. Hepimiz usandık, bıktık, yeter artık. Yani millet kızıyor. Sizin söyleyeceğiniz bir isim yok mu? Varsa gelin konuşun. “Seçim tarihini açıklayın.” Seçim tarihi belli. Vaktinde seçim yapılacak. Şurada ne kaldı seçime? Yani bir yıl neredeyse bir zaman kaldı. E geliyor koşa koşa. O zaman açıklayacaksınız ki adayınız eğer Kılıçdaroğlu olmayacaksa bilinmedik biriyse adam çıksın kendini tanıtsın, projelerini anlatsın, millet onu tanısın, “Vay efendim çıkaracağımız adam yıpratılır.” Demek ki kirli birini çıkaracaklar. O zaman elbette yıpranır, temiz birini çıkaracaksanız niye korkuyorsunuz? Çıksın alnı açık, göğsünü gersin, kendini de anlatsın, programını da anlatsın. Maalesef bunu yapmıyorlar. Benim gördüğüm masanın çatlamasından, çatırdamasından adayı tartışmaktan ismi belirlemekten dolayı çekiniyorlar. Çekindikleri için de böyle bir işi konuşmayarak, zamana yayarak ileriye doğru götürmek istiyorlar. Yani orada millet de bunları görüyor. Şu anda bu yedili masada olanların hepsinin söyledikleri bizim Anayasa’nın temel haklar bölümüne alın birinci paragrafı yaz paragraflarını alt alta koyun, bunların yazdığı ilkeleri görüştürüyor.
FETÖ’YE KARŞI HUKUKSAL BÜTÜN YOLLARI SONUNA KADAR AÇAN TARİHİ ADIMLAR ATILDI
Fetullahçı Terör Örgütü ile hem yargıda hem de devletin diğer kurumlarında onları ayıklamak maksadıyla ciddi bir mücadele yürütüldü ve yürütülüyor. Özellikle, 17-25 Aralık’tan sonra devletimizin her bir kurumuna sızan ve devletimizi içten içe kemiren ve bu ülkeyi ABD’nin mandası haline getirmeyi kafasına koymuş Fetullahçı Terör Örgütü kurucusu, yönetici terörist başı Gülen’i, Humeyni gibi getirip bu devletin başına geçirmek isteyen bir zihniyet var. Bu zihniyet her yerde güç sahibi olmuş ve bu güç ile Türkiye’de ilk defa mücadele eden hükümet AK Parti hükümetidir. İlk Cumhurbaşkanı, ilk Başbakan, ilk lider de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çünkü daha önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu terör örgütüne kriminal bir gözle maalesef bakmamış. Bakmadığı için bunlarla ilgili tetkikat, takibat, inceleme vs. delillendirme ve pek çok konuda yeteri kadar bir çalışma ortaya konmamış.
İlk defa AK Parti iktidarları, bunlara karşı geniş çaplı, her alanda adım adım bir mücadeleyi yürüttük. Biz de yargı ile ilgili kısımdaki mücadeleyi uhdemizde yürüttük ve yargı içerisinde gördük ki Fetullahçı Terör Örgütü, yargıyı terör örgütünün adeta kılıcı haline dönüştürmüş ve pek çok yerde, mesela özel yetkili Ağır Ceza Mahkemelerini biz kaldırdık. Özel yetkili Cumhuriyet başsavcı vekilliklerini de kaldırdık.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Fetullahçı Terör Örgütü’nün devletin bütün organlarından ayıklama kararı verdiği gibi bunların terör örgütü olarak nitelendirilmesi, soruşturulması, yargılanması ve hak ettikleri cezayı alması için de hukuksal bütün yolları sonuna kadar açan tarihi adımlar atıldı. Yargıda tabi dediğiniz gibi yaklaşık 4 bin 963 kişi şu ana kadar kesinleşmiş ihraçlar var.
Adalet Bakanlığı’nda ve adliyelerde yardımcı adalet personeli ile ilgili de ciddi bir ayıklamayı biz yaptık. Şu anda yargı içerisinde Fetullahçı Terör Örgütü’nün, örgütlü bir hareket kabiliyeti kesinlikle yoktur, ancak demin de anlattığınız gibi ferdi olarak bazı kamikazeler çıkabiliyor, bununla ilgili de HSK zaten gereğini yapıyor.
Şundan emin olunması lazım Fetullahçı Terör Örgütü – Paralel Devlet Yapılanması ile üyelik, irtibat ve iltisak ilişkisi içinde olduğu somut delillerle sabit olan hiçbirini HSK’nın yargı içinde tutması söz konusu değildir.
FETÖ İLE İLGİLİ 192 BİN 246 DOSYADA KARAR VERİLDİ
Türkiye’de FETÖ ile ilgili bazı istatistikler var, şu anda derdest olan 68 bin 509 dosya var ve bu dosyaların içerisinde 115 bin 714 kişi var, bunların bir kısmı sanık, bir kısmı şüpheli durumda. Derdest dosyalardan dolayı tutuklu olanlar var ve bunlarla beraber baktığımızda şu ana kadar Türkiye’de toplam 192 bin 246 dosya ile ilgili karar verilmiş, 559 bin 322 kişi bu dosyalarda yer alıyor. Kararların bir kısmı takipsizlik, bir kısmı beraat, bir kısmı mahkumiyet. Mahkumiyet kararlarına baktığımızda 94 bin 677 dosyada mahkumiyet kararı çıkmış, 116 bin 702 kişi hakkında mahkumiyet verilmiş, şu anda içerde 19 bin 297 tutuklu var, tabi bir de bunların dışında hükümlü olanlar da var, bunlar rakamları artırmaktadır. Ayrıca 155 bin 210 kişi ile ilgili de adli kontrol tedbirine hükmedildiğini görüyoruz. Şu anda hakkında yakalama kararı çıkarılmış ama yakalanmamış, diğer bir ifade ile kaçak veyahut da yurt içi, yurt dışında 27 bin 802 kişi olduğunu görüyoruz, çok büyük bir rakam, hakkında yakalama kararı bulunan FETÖ/PDY Terör örgütü mensubu iddiası ile hakkında soruşturma ya da kovuşturma olan kişilerin rakamını görüyoruz. Tabi Türkiye’de darbe teşebbüsü de yaşadı. Buna baktığınız zaman fiili darbe ile ilgili de 289 dosya olduğunu görüyoruz. Bu 289 dosyada 8 bin 725 kişinin yargılandığını, bunlardan bin 634’ü ağırlaştırılmış müebbet, bin 366’sı müebbet, bin 891’i süreli hapis cezası olmak üzere 4 bin 891 kişinin ceza aldığını görüyoruz, 2 bin 870 kişi ise beraat etmiş durumda.
İhraçlarla ilgili kararlar Ankara İdare Mahkemesi tarafından görülüyor. Milli Savunma Bakanlığımızın bir talebi var. Şu anda idari açıdan disiplin ve benzeri pek çok konu ilk derece yargısında görülüyor. Maalesef orada da pek çok farklı kararlar çıkıyor. Şimdi biz bu konuda Milli Savunma Bakanlığımızla ortak bir çalışma yaptık. Bunları öncelikle bölge adliye mahkemelerinin olduğu yerle sınırlandıracağız. Orada ihtisas mahkemesi oluşturacağız ve bunlarla ilgili cezalar veya şikayetler o ihtisas mahkemesinde görülecek ve onlarla ilgili hakim ve savcılar da HSK tarafından belirlenecek.
PERSONELİN HAKKINI İYİLEŞTİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ
İnfaz koruma memurlarımızın bu talebi haklı bir talep. Gerçekten zor şartlarda çalışıyorlar. Büyük fedakarlık altında görev yapıyorlar. Onların durumlarını iyileştirmek için çalışmak benim onlara olan borcum. Geçen dönem bakanlığım döneminde Genel Kurula kadar yasayı getirdik, kısmet olmadı. Şimdi oraya getirdiğimiz düzenlemelerin kaldığımız yerden takipçisi olacağız. İyileştirme için gayret edeceğiz, bize güvensinler.
UZLAŞMANIN KAPSAMINI GENİŞLETMEYİ DÜŞÜNÜYORUZ
Yeni pakette düşünüyoruz çünkü uzlaştırma çok başarılı oldu. Şimdi cezaya göre değil de suç tiplerine göre bir katalog yapmayı ve kapsamı genişletmeyi düşünüyoruz. Muhtemelen Eylül'de kamuoyuna açıklayacağız detayları.
BAKAN BOZDAĞ’DAN 3600 EK GÖSTERGE MÜJDESİ
Tabi Bakanlıkta çalışan arkadaşlarımız hepsi istiyorlar ki özlük hakları daha iyi olsun. Hem bakanlıktaki zabıt katiplerimiz hem de infaz koruma memurlarımızın bu 3600 ek gösterge düzenlemesinin kapsamı içinde olduklarını bilmelerini isterim. Daha detay açıklanmadı ama onlarla ilgili kısmı ben burada söylemiş olayım. Onlar da bu kapsamın içerisinde yer alacaklar. Tabi bunların maaşlarına bir iyileştirme geliyor ama emekli oldukları zaman daha büyük bir iyileştirme ve emekli ikramiyelerinde de daha büyük bir artış söz konusu. Tabii emekli olmuş olanlara da bunun aynen yansıdığını ifade etmek isterim.
ÇOĞULCULUK BAĞIMSIZLIK VE TARAFSIZLIĞINI SİGORTASIDIR
Liyakat bizim vazgeçemediğimiz, vazgeçmeyeceğimiz bir şey. Hakim savcı yardımcılığı, teftiş, meslek içi eğitim. Bunlar tamamen liyakati korumak ve arttırmak için. Şimdi sınavlarda da biz liyakate önem veriyoruz ve liyakat esaslı bir alımı yapıyoruz.
İlk 100’e giren veya sıralamada yer alan hepsinin hakkını hukukunu koruyan adımlar atıyoruz. Ve hakkını hukukunu koruyan sonuçlar ortaya çıkıyor. Sonuçlar açıklandığında sınava giren her bir gencimiz bunu mutlaka görecektir. Bundan kimsenin endişesi kesinlikle olmamalıdır, olmayacaklarını da biz düşünüyoruz. Ayrıca çoğulculuk bağımsızlık ve tarafsızlığını sigortasıdır.
Biz bu konulara önem vereceğiz, çoğulculuğa. Girişte de buna önem vereceğiz. İki, unvanlı, unvansız her türlü atama, tayinleri de HSK yapıyor. Kurul da buna önem verecek ve bu çoğulculuğu biz henüz hayatımıza yansıtacağız. Çoğulculuğun Türk yargısının sigortası olduğuna ben inanıyorum. Biz yolculuğu muhafaza ettiğimizde pek çok tehdit ve tehlikeyi doğmadan daha kaynağında yok edebilecek bir güce sahip oluruz. Çoğulculuğu kaybettiğimizde Türkiye için sıkıntı var demektir.
MÜLAKAT SONUÇLARI BAYRAMDAN ÖNCE AÇIKLANACAK
Bayramdan önce açıklayacağız. Şu anda bayramdan önce hem ona açıklayacağız hem de yeni bir sınavımız olacak bizim bu hakim savcı yardımcıdır müessesesine geçince 3 yıl sonra ancak mesleğe kabul olacağı için o aradaki bir yıl atama olmayacak, o açığı da kapatmak için belli sayıda bir alım yapacağız. Hem sonuçlara açıklayacağız hem de yeni sınavı ilan edeceğiz, buradan söyleyeyim.
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr
