Erişilebilirlik Menüsü

Ekran Okuyucu

Seçili Alan Okuyucu

Bağlantı Vurgula İkonu

Bağlantı Vurgula

Metni Büyüt İkonu

Büyük Metin

Metni Sola Hizala

İmleç

Okuma Kılavuzu

Okuma Maskesi

Disleksi Dostu

Kontrast

Solgunlaştırma

Düşük Doygunluk

Yüksek Doygunluk

;
Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ TV 24 'te yayınlanan Moderatör Programının konuğu oldu

KONUK : BEKİR BOZDAĞ

PROGRAM : ÖZEL RÖPORTAJ

KANAL : 24 TV

SÜRE : 40:44

REFERANS : 17369219

SUNUCU: Sayın bakanım hoş geldiniz programımıza..

BEKİR BOZDAĞ: Hoş bulduk.

SUNUCU: Birden fazla başlığımız var. İşte Özgecan kızımızın hunharca cinayeti. Dün bir

meslektaşımız Nur Köklü Kadıköy’de bir kartopu tartışması yüzünden o da çok anlamsız ve

çok saçma şekilde hayatını kaybetti. Bir yandan dün gece birden bire işte internet sitelerine,

sosyal medyaya düştü ki mecliste büyük bir kavga patlattı. İç Güvenlik Paketi tartışmaları

henüz başlayamadı bu açıdan bir kavgayla başladı diyelim daha doğrusu. Bir yandan da

çözüm sürecinde yol arayışı devam ediyor kendi yolunda devam ediyor ama hepsi de birbirine

bağlı sanki hale gelmeye başladı. Önce isterseniz Özgecan Aslan’ın cinayetinden başlayalım.

Bu konuyla ilgili zaten aslında söyleneceklerin çoğu söylendi. Herkesin Özgecan’a sahip

çıktığı ve cinayeti nefretle kınadığı bir süreçteyiz. Ama bir yandan da çok daha ağır cezaların

verilmesi tartışmaları sürüyor. İşte idam cezasından örneğin atıflar yapılıyor. Bu konudaki

görüşleriniz nedir efendim?

BEKİR BOZDAĞ: Önce ben Özgecan Aslan kızımıza Allahtan rahmet diliyorum. Annesine,

babasına, yakınlarına sabır ve baş sağlığı diliyorum. Gerçekten bu vahşi cinayet bütün

milletimizin yüreğini parçalamıştır. Bu cinayeti işleyenlerin insanlıktan çıktığını gösteriyor.

Ne kadar söz söylesek hepsi azdır, kifayetsiz kalır. Ama bundan sonra böylesine hadiselerin

olmaması için elbette bizim hepimizin üzerine düşen vazifeler var. Bu noktada bu konunun

hukuksal boyutu bakanlığımızı yakından ilgilendiriyor. Ben olayın meydana gelmesine ilişkin

bilgiler kamuoyuna yansıdıktan sonra bir mesaj yayınladım Adalet Bakanlığı Özgecan Aslan

hadisesini hem soruşturma hem kovuşturma boyutuyla yakından takip edecektir. Biz bakanlık

olarak hadiseyi ilk günden beri yakından takip ediyoruz. En ağır cezayı alması temennimizdir.

Zaten Türk Ceza Kanunu’nda da işlenen bu hunharca cinayetin karşılığı ceza kanunumuzun

ön gördüğü en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Bundan daha da ağır

ceza bizim hukukumuzda yok. Öngörülen en ağır ceza yargılama sonucunda bu fiili

gerçekleştirilen kişiler hakkında tatbik edileceğine ben yürekten inanıyorum. Çünkü dosyanın

ilk gelen yansıyan kamuoyuna yansıyan kısmıyla baktığımızda da bunun çok net bir şekilde

görüldüğü ortada, tutuklama kararına da baktığınızda da tutuklama kararını veren sulh ceza

hakiminin de o karar da bunların müşterek faili olduğunu ifade eden bir kabulü de var. Onun

için ben burada en ağır cezası alacakları konusunda bir tereddüttüm yok. Tabi burada şu da

tartışılıyor. Yani bu cezaları daha da arttıran adımlar atılabilir mi? Bunun üzerinde duruluyor.

Hatırlarsınız geçen sene 2014 yılında biz cinsel saldırı suçlarına ilişkin cezalarda önemli

artışlar yaptık esasında. O dönemde kamuoyunun tamamının takdir ettiği düzenlemeler

yaptık. Pek çok konuda, şimdi tek tek anlatmak istemem hepsini. Amacımız bu konudaki

cezaların caydırıcılığını sağlamak suretiyle hukuki korumayı daha güçlü bir noktaya

taşımaktı. Ama bu cezaların arttırılmış olması Özgecan kızımıza karşı hunharca işlenen bu

cinayeti maalesef önleyemedi. Yine hatırlarsanız o zaman yaptığımız düzenlemede cinsel

saldırı suçlarını işleyenlerin aldıkları cezaların infazını terör suçlarının infazıyla aynı hale

getirdik. Yani dörtte üç infaz olacak ve onu da ağırlaştırdık. Öte yandan da tedavi konusunda

da yeni bir düzenleme getirdik. Yani bunlarla ilgili tedavi uygulamasının yapılması

konusunda da bir adım yaptık. Bu tedavi tabi hekimler, uzmanlar bu konuda neler yapılacaksa

onlarla ilgili adımları atacaktır. Cezaları arttıran adımları biz esasında attık ama maalesef buna

rağmen bu müessip hadise meydana geldi. Şimdi yeni tartışmada idam cezası geri gelir mi?

İdam cezasını Türkiye uzun yıllar uyguladı. 2002 yılında idam cezası önce yasadan kalktı

sonra da anayasadan 2004 yılında da anayasadan bildiğiniz gibi kalktı ve hukukumuzda 2002

yılından bu yana idam cezası diye bir ceza bizim yok. İdam cezası tek başına suçların

işlenmesini önlemeye yeten bir ceza değil. İdam cezası varken Türkiye’de terör vardı, pek çok

askerimiz, polisimiz terör saldırılarında hayatını kaybetmişti ve terör bitmemişti. Adam

öldürmenin nitelikli halinde idam cezası vardı adam öldürme suçları yine devam ediyordu.

Pek çok şey vardı yani idam önceki suçların işlenmesini de önlememişti. Sadece infaz

kısmına baktığımızda da bir konuyu görüyoruz. Ara dönemlerde yani darbe dönemleri ve çok

onun dışında da istisnai dönemlerde infaz yapılmış infaz rakamlarına baktığınızda alınan idam

cezasıyla infazı gerçekleşen cezaya baktığınızda bunun çok düşük bir şey olduğunu da

görüyoruz. O yüzden de bu konuya cezayı arttırarak biz bu meseleyi hallederiz diye

yaklaşırsak büyük bir hata yaparız. Bu konu bence ceza konusu değil tek başına. Bir kanunla

düzeltilecek bir konu da değil. Bu konu bir zihniyet meselesi bir ahlak meselesi bir insanlık

meselesi bir kültür meselesi bir eğitim meselesi bir yetişme meselesi.. Esasında sadece

kanunun meselesi değil topyekun medyasının, siyasetinin, okullarının, üniversitesinin,

STK’ların hepimizin ortak meselesi. Bizim bu ilkel zihniyetlerle mücadele etmemiz ve bu

zihniyet değişiminin dönüşümünü gerçekleştirecek adımlarını atmak için gayret etmemiz

lazım. İşte konuşuluyor tahrik indirimiyle ilgili yani mahkemelerde tahrik indirimi yapın diye

bir talimat yok.

SUNUCU: Bugünde gazetelerde yine vardı. Bir cinayette tahrik indirimi diye

BEKİR BOZDAĞ: Evet bir gazetede vardı, iyi halinden. Bu tamamıyla mahkemenin takdirine

bırakılan bir konu. Şimdi bunu uygula diye emir veren bir kanun yok. Uygulayıcı bunu

yapıyor. Uygulamacı bunu uygulamadığı zamanda niye bunu uygulamadın diyen bir kanun da

yok. Onun için bu bir zihniyet meselesi. Bizim bu zihni dönüşümü sağlama noktasında

alacağımız daha başka mesafeler var. Sadece Özgecan kızımız değil hatırlarsanız Esenler

Otogarı’nda Mardin’den gelen iki tane gencin hem de kendi kardeşleri tarafından yolları

çevrilip ve orada erkeğin öldürülmesi ve kardeşlerini de yaralamalı hadisesi oldu. Bunun gibi

başka hadiselerde var. Bir bakıyorsunuz nedir bunun arkasında yatan, bir; yanlış kültür mesesi

var. Esasında bizim medeniyetimizde, inancımızda olmayan bir anlayışın bir gelenekselleşmiş

yapısı var. Bizim bu ilkel geleneklerle mücadele etmemiz lazım. Bizim kültürümüzde

olmayan bizim inancımızda olmayan bizim medeniyetimizde olmayan ama bir takım

çevrelerde hala varlığını sürdüren bu yapılarla bu geleneklerle bu anlayışlarla bizim ciddi

mücadele etmemiz lazım. Bu noktada hepimizin duyarlı hareket etmesi lazım. Zihniyet

dönüşümünü hep beraber yapmamız lazım. Yani bu noktada alacağımız çok mesafe var. Onun

içinde böyle acı hadiseler olduğunda hemen bir kolaycılığa kaçılıyor. Yani bu cezayı şu kadar

arttırırsak yani sırf cezayla olmuş olsa biz Türkiye’deki bütün suç hadiseleri çözeriz. Cezaları

yükseltiriz hemen hemen bütün suçları kesmiş oluruz. Yani yok öyle bir şey. Bizim ceza

sadece suç işlendikten sonra o failin hak ettiği cezaya çarptırılmasını sağlayarak ihkak-ı hakkı

önlemek ve adaleti tesis etmek, kamuyu rahatlatmak ve diğer insanların da güvenliğini

tehlikede olmasını önlemek bakımında bir fayda ortaya koyuyor. Ama suçların tek tek

işlenmesine baktığınızda bunun tek başına caydırıcı olmadığını da görüyoruz. Bir etkisi var

ama yetmiyor. Çünkü hiçbir suç işleyen kişi ben bu suçu gece işlersem şöyle olur, silahla

işlersem böyle olur, bu vakitte işlersem böyle olur diye oturup bir ceza profesörü gibi ceza

hesabı kitabı yapmıyor. O ayrıca bir psikoloji ayrıca bir şey yani o farklı bir şeyin içerisinde

oraya doğru gidiyor. Onun için biz bunu beşikten başlamak suretiyle her aşamayı dikkate

alarak üzerine titreyerek bu meselelerin ve kendi meselelerimiz gibi görerek ancak aşabiliriz.

Yani bu noktada eksikliğimiz var. Ben Özgecan kızımızın annesinin, babasının buradaki

ortaya koyduğu duyarlılığı da buradan ifade etmek isterim. Onlar gerçekten anne baba olarak

büyük bir duyarlılık örnek bir davranış ortaya koydular. Tabi bu duyarlılıktan hepimizin pay

çıkarması lazım. Ama bu meselenin üzerinden bile siyaset tartışmasına bu mesele üzerinden

bile kin-nefret pompalanmasına giden zavallılar doğdu. Bizim böylesi acı hadiselere

yapacağımız şey hep beraber nerede yanlış yaptık diye sorup doğruları beraber yapmak için

yarışa girmemiz lazım. Birbirimizi suçlamak için değil Özgecan kızımızın başına gelen bu

elim felaketten Türkiye’de memnun olan bir Allahın kulu olabilir mi?

SUNUCU: Olamaz.

BEKİR BOZDAĞ: Olamaz. Öyleyse hep beraber biz bunun üzerine gidip bundan sonra başka

Özgecan’lar olmaması için herkes ne yapması gerekiyorsa ona dair konuşması, hükümetiz biz,

bize de tavsiyesi varsa iletmesi lazım. Bizde çalışmalarımızı daha fazla arttırarak farkındalığı,

bilinci değiştirmemiz ve insanlarımızın bu konuda daha duyarlı hale getirmemiz konusunda

çalışmamız gerekiyor. Zaten bunları yapıyoruz bundan sonra Başbakanımızın dediği gibi bir

seferberlik anlayışı içinde biz bu konuların üzerine gideceğiz.

SUNUCU: Sayın Bakan biraz önce dediniz ki; işte bu sadece cezaları arttırarak çözülebilecek

bir mesele değil. Böyle olmadığı da tarihi örnekleriyle gösteriyor zaten. Cezalarda yeterince

gereken cezayı veriyor, kanunlar onu diyorsunuz. Ama bir yandan da siz de söylediniz acaba

bu bütün insanlarda, toplumda eğitim, vicdan farklı davranmanın oluşması gerekiyor dediniz.

Acaba bu konularda biraz da mahkemeler yada hakimlerde iyi hal indirimi yasada var çünkü

ama o konuda biraz daha hani daha mı duyarlı olmaları gerekiyor. Çünkü bunun işlendiği gün

görüyoruz gazete haber çıkıyor şüphesiz hakim kararıdır bu, bu da kanunun ona verdiği

yetkidir de acaba bu konuda biraz daha esnek mi davranılıyor diye insanın aklına geliyor

doğrusu.

BEKİR BOZDAĞ: Burada Yargıtay’a bir görev düşüyor Adalet Akademisi’ne de bir görev

düşüyor. Adalet Akademisi hakim ve savcılarımızın meslek içinde eğitimlerini yapıyor.

Uygulamalarda aksayan yönler olduğu zaman bunlarla ilgili eğitimler yapıyor. Biz bu konuda

bu son örnekten sonra da bir eğitim çalışmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Yani bu

noktada bir eğitim çalışmasını Adalet Akademisi önümüzdeki zaman içerisinde ortaya

koyacak. Planlı bir şekilde bir farkındalığı ortaya koyacak. Yargıtay da içtihatlarıyla ilk

derece mahkemelerini bu noktada takdir hakkı konusunda biraz daha etkin denetim kapsamına

alabilir. Eminim ki onlarda buna bundan sonraki süreçte daha fazla dikkat edecektir. Ayrıca

tabi her olay farklı. Dosyada ne var ne yok tabi ki bilinmiyor. Onun için gazetelere haber

yansıdığında şöyle var deniyor ama o dosyada gerçek nedir onu biz bilemediğimiz için o

habere tek başına itimat ettiğimizde belki yanlış yapmış da olabiliriz. Ama her halükarda bu

tahrik indirimi konusunda hakimlerimizin daha duyarlı davranması lazım ve bu konudaki

takdir haklarını mümkün olduğu kadar kullanmamaları daha doğru olan. Çünkü böylesi

hadiselerde bunu kullanmamak daha doğru olan bir tercihtir. Ama hakim takdiri olduğu içinde

bizim ona kendi görüşümüzü söylememiz dışında bir müdahale etme hakkımız da yok ama bir

eğitim çalışmasını yapacağımızı buradan ifade etmek isterim.

SUNUCU: Sayın Bakan buradan iç güvenlik ve çözüm süreci ile ilgili başlıklara geçelim ama

arada tabi sadece meslektaşımızın olduğu için değil de Kadıköy’de dün Nuh Köklü gazeteci

kendisi aktar dükkanı işleten bir esnafın sırf kar topu tartışmasından dolayı başlayan yerde

yatarken bıçaklanarak öldürüldü. İşte şahıs diyor ki benim raporum var ben zaten yatmam.

Böyle bir mantık var mı? Siz bakabildiniz mi haberlere bilmiyorum ama

BEKİR BOZDAĞ: Ben konuyu tabi sizin

SUNUCU: Gazeteye de yansıdığı kadar biliyoruz hepimiz.

BEKİR BOZDAĞ: Bir detaylı tahkik henüz etmedim. Tahkikatını da yaptıracağım bir detaylı

bilgi de alacağım ancak genel hukuk açısından bir kişi suç işlediği zaman onunla ilgili elbette

soruşturma yapılır, yargılama yapılır ve ona göre de cezası suçu sabit olursa da hak ettiği

cezayı alır. Burada delilik durumu varsa yani cezai ehliyetini ortadan kaldıran bir durum varsa

bu iddia ile olmaz. Bu Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak ancak bir raporla olunabilir. Yani

bunu pek çok kişi söyleyebilir ama bununla ilgili son kararı elbette mahkeme verecektir o da

bilirkişi raporuna istinaden verecektir. Bunlarla ilgili bizim mevzuatımızda gerekli hükümler

zaten var. Onlar uygulanacaktır ama tabi bu son dönemde Yargıtay’a gelen adam öldürmelere

baktığınızda orada ilginç bir detay var. Geçen Yargıtay Başkanımız emekli olan Ali Bey bir

toplantıda ifade etti özel bir toplantıda. Daha ziyade trafikte tartışmalardan dolayı işlenen

cinayet sayılarında bir artışın olduğunu ifade etti. Yani işte sağ yaptın, sol yaptın, niye geçtin,

niye durdun işte niye şunu yapmadın diye trafikteki kavgaların büyüdüğünü ve bunun son

zamanlarda cinayete döndüğüne ilişkin pek çok dosyanın Yargıtay’a geldiğini ifade etti. Tabi

bu son derece önemli bir ayrıntı. Hepimizin bunun üzerinde durmasında fayda var. Yani

insanların psikolojisini biz bilemiyoruz. Yolda birisiyle karşılaşıyoruz herkesi kendimiz gibi

görmemiz fevkalade yanlış olur. Onun içinde herkesin hem kendini kontrol etmesi hem de

başkalarını iyi gözlemlemesinde fayda var. Şu anda herkes birbirine meydan okuyan birbirine

karşı tavırlarıyla, davranışlarıyla, söylemleriyle olumsuzluk içerisine girdiği zaman tabi bu

farklı sonuçları da ortaya çıkarabiliyor. Yani maalesef bu noktalarda dediğim gibi ana işimiz

elbette eğitim, kültür ve ahlak konusunda bizim dava fazla çalışmamızı gerektiğini gösteriyor.

SUNUCU: Şüphesiz. Önlemek Adalet Bakanlığına değil önce diğer bakanlıklar..

BEKİR BOZDAĞ: Medyada da düşüyor. Mesela dizilere de düşüyor. O kadar diziler de

televizyonlarda kavgayı yapanları ve o kavgada karşısındakini öldürenlerin kahramanlaştıran,

büyüten o kadar çok şey var ki bu duygu psikolojik hava ortamında büyüyen insanlar elbette

bir şekilde bundan etkileniyor. Yani bizim hepimizin yazdığına, söylediğine, yaptığına bu

süreçler içerisinde dikkat etmemiz lazım ki bize bakarak büyüyen herkeste kendisini daha

olumlu anlamda geliştirsin. Yani hepimize iş düşüyor sadece hükümete değil herkes bu

konuda hükümet gibi duyarlı davranmakla üzerindeki sorumluluğu atabilir diye

düşünüyorum.

SUNUCU: Sayın Bakanım ama işte tam da bu konuştuğumuz konuyla ilgili talihsiz bir örnek

dün gece TBMM’de yaşandı. İç Güvenlik Yasa Tasarısı görüşmeleri başlayamadı anladığım

kadarıyla, bugün galiba diğer önergeler görüşülecek Perşembe günü başlaması düşünülüyor

diye biliyorum. Siz grup başkan vekilliği de yaptığınız için bu konuya aslında hakimsiniz.

Dün ne oldu ve niye bu hale geldiğine dair hem görüşünüzü hem de bilgilerinizi öğrenmek

istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ: Parlamento milletin kalbi esasında. İradesinin özgürce tecelli ettiği yer.

Milletvekilleri orada görüşlerini ifade ederler, iç tüzükle anayasanın verdiği yetkileri

kullanırlar. Muhalefet partilerinin elbette beğenmedikleri yasal değişiklikleri ve yasalar

karşısında onu engelleme hakkı vardır. Çıkartmamak için onu uğraşmak onu yapamıyorsa

geciktirme, değiştirme bu haklarını elbette kullanabilir bu normaldir, demokrasinin de

gereğidir. Ama meclisi çalıştırmayız, iş yaptırmayız. Biz buradan bunun çıkmasına izin

vermeyiz. Bu çıkarsa şöyle olur böyle olur gibi bir anlayış içerisinde olduğu zaman o zaman

demokrasi bundan zarar görür. Onun için iktidar derdini anlatacak muhalefet de derdini

anlatacak hakem halktır zaten. Halk da bu iki kişi hakkında sandıkta vakti geldiği zaman

kararını verecek. Şimdi siz ben bunu beğenmiyorum bana göre bu yanlıştır diye ayak direyip

orada kavga çıkarmak için arbede çıkarmak için meclisi çalışamaz hale getirmek için

elinizden geleni yaparsanız oradan topluma iyi bir örnek hep beraber veremeyiz. Ben buradan

muhalefet partilerimize, iktidar grubumuza, herkese çağrım şudur. İç Güvenlik Paketini

demokratik olgunluğumuza yaraşır bir şekilde parlamento da hep beraber görüşelim,

eleştirilerimizi, önerilerimizi paylaşalım ve bu yasayla ilgili süreç işlesin. Eğer bu yasanın

anayasaya aykırı olduğu toplum için zararlı olduğu kanaati varsa bunu orada dile getirecekler.

Ama buna rağmen yasa çıktı parlamentodan o zaman anayasa başka yol gösteriyor. Diyecek

ki Anayasa Mahkemesi’ne git. Anayasa Mahkemesi bunu inceleyecek iptal edebilir veyahut ta

iptal istemini reddedebilir. Mahkemeye götürdünüz oradan karar çıkmadı, önümüzde 7

Haziran’da seçim var millete götürürsünüz. Meclisten böyle bir kanun çıktı. Biz bu kanunun

karşısındayız. Bu kanuna yetki verin iktidar olalım parlamentoda biz değiştirelim desin.

Bunun yolu budur demokratik mücadelede ama maalesef milletin önünde olan millete örnek

olması gereken parlamentoda kendi görüşünü zorla kabul ettirmek için uğraş verildiğinde

böyle maalesef olumsuz tablolar ortaya çıkıyor. Benim burada muhalefet partilerine çağrım

şudur bu konularda demokratik tepkinizi ortaya koyun ama şiddete başvurmadan ve bu

parlamentonun çalışmasını engellemeden. Parlamento çalışacak ve ona göre gidecek.

SUNUCU: Ama yaptıkları basın toplantılarının aksine iktidar grubunun kendilerine şiddet

uyguladığına dair iddiaları oldu. Diğer taraftan da işte partinizden diğer vekiller de hayır

onların önce kürsüyü engelleyerek bu sorunu başlattıklarını söylüyor.

BB: Geçmişte de hatırlarsanız iç tüzük tartışmaları olmuştu, başta bir sürü olay olmuştu, hep

beraber yaşananları muhalefet partisine üye bazı milletvekilleri hepsi için demiyorum yasanın

çıkmaması için kürsüyü işgal etmeleri, komisyonu çalıştırmamaları, başka pek çok

engellemelere başvuruyorlar. Normal konuşarak, başka şey yaparak muhalefetini söyleyecek,

iç tüzük zaten ona izin veriyor anayasa da buna engel değil ama siz iç tüzüğün işlemesini,

meclisin çalışmasını engellemek için fikrini söylemek dışında zor kullanmaya başlarsanız o

zaman siz anayasayı, iç tüzüğü takmıyorsunuz yani. Bu meclis çalışacak, onun için biz

diyoruz ki meclisin çalışması iç tüzüğe uygun bir şekilde olmalı, herkes de bu iç tüzüğe

uymalı ve ona göre gitmeli. Eğer yasayı beğenmiyorsanız onun için mücadele yollarından biri

Anayasa Mahkemesi’ne gitmek, öbürü seçim var halka gitmektir. Onun dışında da

parlamentoda da gereken açıklamaları, görüşmeleri ifade etmek suretiyle yapmaktır. Bunun 4.

bir yolu yoktur, şiddete başvurmak diye bir yolu yoktur.

SUNUCU: Fakat burada bir sıkıntımız var o da şu Sayın Bakanım muhalefet 3 parti de

şiddetle karşı, hükümet de çok güçlü bir şekilde bu yasanın arkasında. İç güvenlik yasa

tasarısı kaçınılmaz yani mutlaka gelmesi gerektiğine inandığınız bir tasarı mı? Çünkü bu belli

ki önümüzdeki Perşembe gününden itibaren tekrar bir çatışmaya sebep olacak çünkü

anlaşılabilecek bir orta nokta görülmüyor, şu anda görülmüyor gördüğüm kadarıyla.

BB: Ya orada.

SUNUCU: Yani çünkü onlar diyorlar ki hani örneğin polise çok aşırı yetki veriliyor, bu bir

diktatörlüğe götürüyor, sokakta artık hiçbir şey yapılmasına müsaade edilmeyecek. Hükümet

de bir taraftan diğer kendisi işte bonzaidir, silahtan daha tehlikeli olan bir molotof

kokteyilidir, yüzünü kapatarak işte bir örgüt üyesinin istediğini yaptığı terörize ettiği özellikle

6-8 Ekim olaylarından yola çıkarak. Yani siz adalet bakanı olarak bu tasarıda imzası olan

çalışan insanlardan birisiniz, baktığınız zaman bu tasarı evet şu şu sebeplerle geçmek

zorundadır, o yüzden de muhalefetin eleştirilerine hak vermiyoruz dediğiniz yerler neresi?

BB: Tasarının içini konuşsalar zaten vatandaş o zaman karar verecek. Bu tasarı ne getiriyor

ona bakmamız lazım, izniniz olursa ben birkaç eleştirilen.

SUNUCU: Birkaç olsun çünkü vaktim daralıyor, çözüm sürecini konuşamayacağız.

BB: Çok eleştirilen birkaç konuyu ifade etmek istiyorum.

SUNUCU: Bence zaten o eleştirilenleri konuşalım.

BB: Bir tanesi arama konusu.

SUNUCU: Yani polise aşırı yetki verildiği konusu.

BB: Polis şu anda bizim mevzuatımıza göre üst araması yapabiliyor, yani bir engel yok. Bu

yasa ilk defa getirilmiyor, üst araması yapabiliyor. Araç olduğu zaman aracın görünen

kısımlarını arama yapabiliyor ama torpido gözüne eğer araç sahibi izin vermezse hakim kararı

olmadan gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcının talimatı olmadan arama yapma

imkanı yok. Şimdi bagajı da arama yapma imkanı yok, şimdi düşünün size bir ihbar geldi

diyor ki bomba yüklü bir araç falanca AVM’de var ve orada da patlama yapacak. Siz polis

olarak geldiniz oraya geldiniz, aracı gördünüz, oradan birileri var, baktınız görünürde hiçbir

şey yok ama bu araçla ilgili ihbar var. Şimdi siz savcılığa ulaşacaksınız.

SUNUCU: Şu andaki yasaya göre bagajına bakamıyorsunuz.

BB: Bagajına bakamıyor, silah dolu olsa bomba dolu olsa bile polis eğer bagajını açtığı zaman

şikayet ettiği zaman suçlu durumuna düşer. Vatandaş izin vermediği zaman zaten açıp

bakamaz. Onun için mutlaka hakim kararı, alamıyorsa efendim savcıdan, ona da ulaşamadıysa

üst amirinin şeyiyle ama savcılara bugün ulaşılabiliyor çünkü telefon her türlü imkan var.

SUNUCU: Evet.

BB: Onlar da tabi buna ilişkin bir takım somut şeyler istiyorlar, o arada siz bunu bulup oraya

götürene kadar belki bomba patlayacak. Yani şimdi bir yerden araba geçiyor silah dolu, size

ihbar var, durdurup şu bagaja bakayım diyip bakamıyorsunuz, uyuşturucu dolu

bakamıyorsunuz. Yani şimdi silah dolu bir araç geçerken polis bagajına vatandaşın baksın mı

bakmasın mı? Yani bunun için hakim kararı alsın mı almasın mı? Bunun için savcıdan izin

alsın mı almasın mı? Şimdi Muş’ta bir hadise oldu, orada şehitlerimiz oldu. Şimdi bakın orada

2 ay önce bir izin isteniyor arama için, verilmiyor araçta bakıyor hatta kendisi şey yapıyor

bakıyorlar orada bagajını da açıyorlar şeyde kimyasallar falan var orada görüyor ondan sonra

savcıya ulaşıyorlar. Savcı hayır diyor serbest bırakın diyor. Serbest bırakıyor gidiyor, sonra 2

ay sonra orada bir terör saldırısı oluyor, onun için burada vatandaşın huzuru ve güvenliği için

yapılan bir iş. Bakın bir başka şey söyleyeceğim.

SUNUCU: Efendim burada bütün bu polislerin mi bu yetkisi olacak?

BB: Hayır, hayır bakın şimdi bu aramayla ilgili konularda işte polis şey yapabilecek, ona

birisi yetki verecek polise. Onlarla ilgili şimdi ben onları da izah edeceğim, mesele

Avusturya’da ben yanımda getirdim İtalya’da, Almanya’da, İngiltere’de her kolluk personeli

kişinin üstü, eşyası ve aracında arama yapma yetkisine sahip, kimseden izin almasına da

ihtiyaç yoktur. Bizde ise bu pakette sınırlama, denetim ve tutanak düzenleme zorunluluğu

getirilerek Avrupa Birliği ülkelerinden daha demokratik bir yetki getiriyor. Polis arayabilir

yani şey değil aracı çevirdiğinde buna bakabilecek, şimdi Almanya’da var, Avusturya’da var,

işte İngiltere’de var, İtalya’da var. Polis hiç kimseden izin almadan, herhangi bir tutanak falan

da tutmuyor, bir yere bildirim de yapmıyor. Şimdi burada insan hakları yok mu? Burada

Avrupa Birliği müktesebatı yok mu? Burada anayasalar yok mu? İnsanların onuru yok mu?

Hepsi var, peki bunlar niye arıyorlar? Ülkelerinin güvenliği için arıyorlar. Yani diyelim

Charlie Hebdo saldırısı oldu, bununla ilgili bütün dünya ayağa kalmadı mı? Amerika’da 3

tane Müslüman gence karşı bir başka terör saldırısı oldu, herkes bundan rahatsız olmadı mı?

Bunu önlemek kimin görevi, tedbir almak? Öncelikle kolluğun görevi, elbette kolluk bir şey

olduğunda buna müdahale etmesi lazım. Bir araç gidiyor şimdi içi silah dolu, polis bu aracı

durdurup arayamazsa o metroda veyahut da alışveriş merkezinde veya nerede patlayacaksa

orada nasıl tedbir alınacak? Diyeceksiniz ki izin alabilir işte şunu yapabilir, bunu yapabilir

ama çok acil durumlar gelişiyor, anında müdahale etmesi gerekiyor. Şimdi Özgecan kızımızın

hadisesinde diyelim orayı somutlaştıralım, şimdi gözaltına meselesine gelmek istiyorum şimdi

bizim hukukumuzda gözaltı kararını savcı veriyor ama suçüstü hallerde yakalama yetkisi var.

Siz yakaladınız onu gözaltına almak için savcının kararına ihtiyacınız var, şimdi mesela bizim

mevcut mevzuatımıza göre diyelim ki birisi biriyle kavga ediyor siz gördünüz suçüstü hali var

onu yakalamanız lazım, polis olmanıza gerek yok her vatandaşın yakalama kanunen verilmiş

bir hak, bir görev. Yapması lazım, yaptınız veya polissiniz siz müdahale ettiniz, kanun de

zaten göreviniz, yakaladınız gözaltına alacaksınız savcı izin verirse gözaltına alıyorsunuz.

Şimdi getirilen düzenleme ne? Bir suçüstü halinde, ikincisi de yasada katalog suçlar var

katalog suçlarla ilgili konularda gözaltı kararı veriliyor, ben şimdi buradan okumak istiyorum

izniniz varsa vatandaşlarımız da şey yapsınlar, mesela kasten adam öldürme suçunda kasten

adam öldürme suçu gözaltına alsın mı almasın mı?

SUNUCU: Yok katalog suçlar …… biliyorum.

BB: Şimdi cinsel saldırı suçu, şimdi konuşuyoruz adam cinsel saldırıda bulundu ve arkasından

başka büyük bir cinayeti hunharca işledi. Böyle bir şeyde yakalayıp gözaltına alsın mı almasın

mı? Çocukların cinsel istismarı, hırsızlık, yağma, uyuşturucu, fuhuş, kötü muamele, terör,

kaçakçılık bu suçlarda bunu yapsın mı?

SUNUCU: Katalog suçlar nettir zaten kimse itiraz edemez onlara.

BB: Şimdi adam molotof alıyor, kaldırıyor atıyor işte Serap kızımız hatırlarsanız bir durakta

orada yandı hayatını kaybetti. Bunu gördüğü zaman polis yakalasın, gözaltına alsın mı

almasın mı? Biz diyoruz ki bu düzenlemeyle burada polis gözaltına alabilsin katalog suçlarda

ama her polis değil, sanki sokakta gezen bütün polis istediğini tutup gözaltına alacakmış gibi

bir algı veriliyor. Halbuki bütün polislere bu yetki verilmiyor, sadece mülki amirin

görevlendireceği bir amire bu yetki veriliyor, bir tane amir görevlendirilecek.

SUNUCU: Polis savcıya ulaşamadığı yerde amirinden yetki alabilecek, onay verirse.

BB: Tabi amir diyecek ki sorumlusu belli, sanki öyle bir hava veriliyor ki sokakta ne kadar

polis varsa gelene gel seni gözaltına aldım, yok böyle bir şey. Bu büyük bir çarpıtma. Peki

müktesebatta ne var? Avrupa Birliği’nde mesela üye ülkelerin durumuna bakmamız lazım,

birkaç örnek vereceğim bunların hepsinde polis gözaltına alıyor. Örneğin İspanya’da 72 saat

kolluk kararıyla gözaltı 72 saat.

SUNUCU: Burada da yine yetkili bir amirle mi alınıyor, direkt polis mi alıyor?

BB: Direkt direkt polis alıyor kolluk kararıyla 72 saat ve 72 saat de ayrıca savcı veya

mahkemenin kararıyla yapılabiliyor. Şimdi bakın Fransa’da 24 saat kolluk kararıyla yapılıyor,

ikinci 24 saat ise savcı kararıyla yapılıyor. Mesela uyuşturucu, terör gibi suçlarda 6 güne

kadar uzatılabiliyor, Fransa böyle. Almanya 24 saatte doğrudan polis kararıyla yapılıyor,

ikinci 24 saat savcının kararıyla oluyor. Şimdi İtalya 96 saat gözaltı var, orada ilk 24 saat

kolluk kararıyla ondan sonra 48 ise hakim önünde bekleme süresi var, diğerleri savcı şeyiyle

oluyor. Şimdi bakın Polonya 48 saat tamamı kolluk kararıyla oluyor, Belçika 48 saatin

tamamını kolluk kararıyla.

SUNUCU: Anlaşıldı ki örnekler.

BB: Mesela Avusturya 48 saat tamamı kolluk kararıyla, Danimarka 96 saat 26’sı kolluk

kararıyla. Şimdi Avrupa Birliği müktesebatı deniyor, Avrupa Birliği’ne üye ülkeler deniyor,

şimdi Avusturya işte Almanya diyelim İtalya, Danimarka, Fransa bunlar hepsi. Peki oralarda

polis niye gözaltı kararı veriyor? Vatandaşın güvenliği için. Şimdi Avrupa İnsan Hakları

Mahkemesi’nin içtihatları, Avrupa Birliği’nin müktesebatı Avrupa Birliği’ne üye olan bu

ülkeler için geçerli değil mi? Hepimiz için geçerli, Avrupa Birliği’nin bu konuda her ülke için

uyulması zorunlu bir standart kuralı yok, o genel çerçeve koymuş her ülke kendi ihtiyacına

göre bunu belirliyor. Şimdi bütün ülkelerde gözaltı kararını kolluk veriyor, şimdi Türkiye’de

bunu kolluk vermiyor, savcılık veriyor. Savcılık verdiği zaman da işte uygulamada çok ciddi

sorunlar çıkıyor, hırsızı tutuyoruz diyor vatandaş diyor ya işte giriyor oradan çıkıyor. Halbuki

kolluk bunu yakaladı suçüstü hırsızlıkta var, fuhuşta var yakaladı suçüstü alsın gözaltına.

Adamın elinde molotof var gidiyor, şimdi polis görüyor bunun elinde molotof gözaltına alma

kararı yok, savcı molotofu görmüyor, olayı görmüyor savcı adliyede telefonla ulaşıyor veya

başka bir kanalla ulaşıyor böyle bir durum var savcının ona inanması için bir takım bilgilerin

belgelerin delillerin oraya gelmesi lazım. Şimdi polis orada onu bırakıp o bilgi, belge, delilleri

savcıya ulaştırmak için uğraştığında da oradaki olaylar daha …… sonuçlara gidebiliyor. Onun

için buradaki gözaltı konusu vatandaşımızın huzuru, güvenliği için, şiddetin önlenmesi için,

toplumsal barışın korunması için bir tedbirdir. Arkasından zaten savcı devreye giriyor, zaten

mahkeme devreye giriyor. Bütün ülkelerde olan şey bu.

SUNUCU: Mekanizma bu, bizde de aynısı gelecek diyorsunuz.

BB: Yani biz İtalya’nın yaptığını getiriyoruz.

SUNUCU: Burada şöyle bir sorun mu var acaba Sayın Bakanım?

BB: İngiltere’nin yaptığını getiriyoruz, İspanya’nın yaptığını getiriyoruz.

SUNUCU: Polis evet kanunun kağıt üzerinden Avrupa’dakilerden hiçbir farkı olmayacak

doğru, hatta bazılarına göre daha yumuşak anladığım kadarıyla ama acaba hani polisin

davranış tarzında bir kültürel kod olarak biraz önce konuşuyorduk ya hani eğitim önemli diye,

acaba onunla ilgili bir endişe mi var? Çünkü polisin toplumsal olaylarda artıları kadar eksileri

de olan bir hafızamız var tarihimizde.

BB: Bu hafıza etkileyebilir bu tartışmaları ama dikkat ederseniz demin de söyledim bütün

polislerin hepsine verilen bir şey değil bu, sadece mülki amirin belirlediği kolluk amirlerine

verilecek bir şey. Bir defa yetkisi belli, sorumluluğu belli, bu işi yapanlar tutanak, bilgi, belge

hepsi oluşturuluyor, bunların bir İçişleri Bakanlığı tarafından denetimi yapılıyor. İkincisi

kolluk görevlisi olduğu için doğrudan cumhuriyet savcılığı tarafından bunların soruşturulma

yetkisi var, izine falan da gerek yok doğrudan soruşturuluyor. Dolayısıyla pek çok denetimi

var, burada yanlış yapan birisi olduğu zaman elbette hep beraber o yanlış yapanın karşısında

durur onun hesabını hep beraber sorarız. Yanlış örneklere, yanlış olaylara kimse göz

yumamaz, izin veremez. Burada hukuk var, biz onu uygularız bundan kimsenin endişesi

olmasın. Bizim getirdiğimiz bu düzenlemeden de kimler rahatsız baktığınız zaman şiddete

başvurmayı daha çok kullanan kişiler rahatsız. Şimdi buradaki katalog suçları saydım, cinsel

saldırı, uyuşturucu, terör, efendim fuhuş, kaçakçılık, adam öldürme, hırsızlık, yağma Allah

aşkına bunlarda polis gözaltı kararı vermeyecek de ne zaman verecek? Vatandaşımıza gidip

soralım, sizin evinize gelen hırsızı polis gözaltına alsın mı almasın mı? Sizin eşinize, ailenize,

çocuklarınıza cinsel saldırıda bulunan bir sapığı polis gözaltına alsın mı almasın mı?

SUNUCU: Hiç şüphe yok.

BB: Olay bu kadar basit, şimdi muhalefet partileri niye karşı çıkıyorlar buraya? Burada

çarpıtmaya çok müsait bir konu var, bunlar polis devleti kuruyorlar şunu yapıyorlar, burada

hükümete dönük eleştirilerle ilgili bir şey var mı? Ne diyor? Uyuşturucu diyor, terör diyor,

fuhuş diyor, yağma diyor, hırsızlık diyor, cinsel saldırı diyor, adam öldürme, kaçakçılık diyor

bunların hükümetle ne alakası var? Diktatörlükle ne alakası var? Bunların tamamı toplumun

huzuru, güvenliğiyle ilgili işler. Herkes ne diyor? Bir şey olduğu zaman hükümet nerede diye

soruyor, elbette hükümet tedbir alacak, hükümet gerekeni yapacak, onun üzerine düşeni

yapacak. Bizim yaptığımız düzenleme esasında bu açıdan baktığınızda vatandaşımızın

huzurunu korumak, güvenliğini korumak, sahip olduğu hürriyeti güvenli bir ortamda doya

doya yaşamasını sağlamak için alınması gereken hukuksal tedbirlerden ibarettir.

SUNUCU: Sayın Bakanım yasa tasarısının içeriği budur ve doğrudur diyorsunuz, son 2

dakika ama 2 tane çok önemli sorum kaldı o yüzden kısa cevap olursa sevineceğim. Savcı

Zekeriya Öz’ün BBC’de yayınlanmaya başlanan röportajları var, orada yanılmıyorsam bugün

sizinle ilgili de bakanlık ilgili de bir iddiası vardı. Nedir? Yani bir de çok alışkın olduğumuz

bir şey değil, herhalde yasal olarak hakkıdır bu tip röportajlar vermek. Siz toplam

eleştirilerine baktınız mı?

BB: Ben bugün sabahleyin medyada yansıyan kısmıyla gördüm, şimdi arkadaşlarıma

inceletiyorum yani doğru mu eğri mi ona baktırıyorum. Eğer doğruluğu ortaya çıkarsa tabi

yargıya müracaat edeceğim, ben buradan Zekeriya Öz’e şunu söylemek isterim işin doğrusu

kim kendilerine onu söylediyse onları getirsin kamuoyuna çıkarsın göstersin. Ben bir HSYK

üyesinden duydum Adalet Bakanlığı geldi HSYK üyelerini tehdit etti, işte DGM’lerde şöyle

olur yargılanırsınız falan işte o dairelerin değişimi oldu, o bu tehdit sonucu oldu anlamına

gelebilecek açıklamalar yapıyor. Ben buradan çok net söylüyorum hangi üye demişse çıksın

desin ki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ geldi, beni böyle tehdit etti, çıksın söylesin. Hepsi

hayattalar, hepsi kimi Yargıtay’da kimi Danıştay’da kimi kürsüde hakim olarak savcı olarak

vazifesini sürdürüyorlar, hangisine güveniyorsa o kendisine dediği kimse onları getirsin

bunun açıklamasını yapsın. Desin ki Adalet Bakanı bunu yaptı ben o dakika bu görevi

bırakırım, bir tanesi çıksın söylesin.

SUNUCU: Çıkmazsa da biz dava açacağız diyorsunuz.

BB: Ama açacağım davayı, hem yargıya müracaat edeceğim hem de HSYK’ya müracaat

edeceğim bu büyük bir ahlaksızlıktır. Bir savcı bile bile milletin gözünün içine baka baka

yalan söylemez. Söylememesi lazım, maalesef bizim yargımızı ne tür insanların elinde

olduğunu gösteren somut bir örnektir. Adalet Bakanlığı’nı HSYK Başkanlığı suçluyor ve

tehditle itham ediyor, yani bunu da bir yere röportaj olarak veriyor. Bir de uluslar arası şeylere

röportaj olarak veriyor. Buradan çok net söylüyorum elinde ne varsa ortaya koysun ve

bunlarla ilgili yalanla şunla bunla dolaşmasın. O güvendiği arkadaşlarının hepsi burada, ona

sahip çıkan çıkmayan, onu seven sevmeyen hepsi burada. Bütün HSYK üyeleri Bekir

Bozdağ’ı tanır, hepsi bilir bizim ne yaptığımızı da bilirler, ne ettiğimizi de bilirler. Ben

hayatımda kimseyi tehdit etmiş bir insan değilim, benim öyle bir derdim olmamıştır. Biz

hukuka uygun işimizi yaptık, bundan sonra da hukuka uygun işimizi yapacağız, yapmaya da

devam edeceğiz. Yargıya da müracaat edeceğim, o yalanlarını ispatlamasını isteyeceğim.

Orada gerekeni yapacağım, HSYK’ya da kendisi hakkında gereken şikayette bulunacağım.

Maalesef işte elimizdeki örneklerden birisi bu Türkiye’deki.

SUNUCU: Sayın Bakanım süremiz bitti, yönetmenim sürekli uyarıyor ama sadece bir

cümlelik bir cevap verebilirseniz çok sevineceğim. Sayın Cumhurbaşkanı da söylemişti

uçaktan dönerken gazetecilere aslında Cuma günü bir açıklama bekliyorum demişti, özellikle

işte bu çözüm sürecinde gelen aşama açısından en azından Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı

silahlı mücadeleden vazgeçtiğine dair. Ama görüyoruz ki henüz böyle bir açıklama olmadı

ama işler yolunda mı, bu süreç yürüyor mu? Bir cümle için özetleyebilirseniz.

BB: Çözüm süreci yürüyor, çözüm sürecinin.

SUNUCU: Ama muhataplarınız arasında bir çelişki mi var yani görünüşe göre?

BB: Yani hükümet olarak bizde bir sıkıntı yok.

SUNUCU: Bulunduğumuz yerdeyiz diyorsunuz.

BB: Bulunduğumuz nokta gayet net, çözüm sürecinin başarıya ulaşması ve Türkiye’nin

huzura kavuşması, terörün Türkiye’de son bulması konusunda hükümetin bu konuda bugüne

kadar koyduğu iradede bir değişiklik bir gevşeme söz konusu değildir. Yani bu tartışmalar

sürüyor, başkalarında belki bir takım şeyler olabilir ama hükümetimizin bu noktadaki

iradesinde bir gevşeklik söz konusu değil. Ben çözüm sürecinin eninde sonunda hedefine

varacağına ve olumlu şeyler olacağına inanıyorum, önümüzdeki günlerde de bunları hep

beraber neler olur, olmayacak göreceğiz.

SUNUCU: Sayın Bakanım çok teşekkür ediyorum aktüel konularla ilgili verdiğiniz bilgiler

için.

BB: Ben teşekkür ediyorum.

SUNUCU: Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’la Ankara’daki temel Türkiye’nin en çok tartaştığı

başlıkları konuştuk, söz tekrar İstanbul’da.

Adres

06659 KIZILAY / ANKARA

Telefon

90 (0312) 417 77 70

E-Posta

basinisaretadalet.gov.tr