Erişilebilirlik Menüsü

Ekran Okuyucu

Seçili Alan Okuyucu

Bağlantı Vurgula İkonu

Bağlantı Vurgula

Metni Büyüt İkonu

Büyük Metin

Metni Sola Hizala

İmleç

Okuma Kılavuzu

Okuma Maskesi

Disleksi Dostu

Kontrast

Solgunlaştırma

Düşük Doygunluk

Yüksek Doygunluk

;
Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ TV 24 Son Baskı programında Gündeme İlişkin Açıklamalarda Bulundu

Tarih: 07.11.2014

Kanal: 24 TV

Program: SON BASKI

Konuk: ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ

Yayın Saati: 19:18:45

Süre: 00:41:28

SUNUCU: 24'ten, Son Baskı'dan iyi akşamlar. Efendim Türkiye yoğun siyasi tartışmaların olduğu bir

haftayı geride bıraktı. Tabi bu tartışmalarda en öne çıkan konu kuşkusuz çözüm süreci oldu. Çünkü

HDP'nin soru işaretleri taşıyan açıklamaları doğal olarak dikkatleri Çözüm süreci başlığına çevirdi. O

bakımdan da biz de Son Baskı'nın manşetine, başlığına ağırlıklı olarak çözüm sürecini aldık ve bu

konuda da çok değerli, çok önemli bir konuğumuz var. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ efendim

yayınımıza hoş geldiniz.

BEKİR BOZDAĞ: Hoş bulduk teşekkür ediyorum.

SUNUCU: Efendim şimdi HDP çözüm süreci ruhuna işte uygun davranmıyor. Şiddet dili kullanıyor diye

açıklamalar geldi hükümet cephesinden. Özellikle sizin bir açıklamanız var o çok çarpıcı molotofa

ihtiyacımız yok bizim aklımız var desinler bunu bekliyoruz dediniz. Bu 6-7 Ekim'den 6-7 Ekim

olaylarından bu yana HDP'ye yönelik eleştirileriniz sertleşti. HDP'ye çok mu kızgınsınız?

BEKİR BOZDAĞ: HDP'nin sözleriyle yaptıkları birbirine uymuyor. Esasında yaptıkları söylediklerini

tekzip ediyor. Öte yandan söyledikleri de yaptıklarını tekzip ediyor. Biz isteriz ki söyledikleriyle

yaptıkları bir olsun. Kamuoyunun önünde, televizyonlarda verdikleri mesajlarla arazide yaptıkları işler

birbiriyle uyumlu olsun. Çözüm sürecini niçin Türkiye'de yürütüyoruz. HDPliler de aynı şeyi söylüyor.

Barışın dili bu ülkede egemen olsun. Şiddet olmasın, gözyaşı olmasın, kan olmasın diye bunu

yürütüyoruz. Çözüm sürecinin ana hedefi bu iklimi kalıcı kılmak. Terörü tamamen sona erdirmek

Herkes bunda hemfikir eğer çözüm sürecinden biz başka bir şey anlıyoruz, HDP de başka bir şey

anlıyorsa o zaman aynı yolda yürümenin imkânı olmaz. Biz çözüm sürecine hep beraber barışın dilinin

kalıcı olması ve artık şiddetin sonlandığı, silahın bırakıldığı bir Türkiye'yi birlikte ve güçlünün tahkim

edildiği bir Türkiye anlıyorsak ona göre hareket etmemiz lazım. Şimdi düşünün Kobani bahane

edilerek bütün sokaklar terörize edildi. Binlerce insan sokağa çıkarıldı ve orada camlar kırıldı, yakıldı,

yıkıldı, dövüldü. Kamu binaları özel binalar, şahıslar gördük oralarda bazı dükkânlara işaretler

konmuş. 10 dükkân atlanıyor 11. dükkân yağmalanıyor. Başka, başka bir sürü şeyler öte yandan 40

civarında insanımız orada hayatını kaybetti. Sakallı diye bir insan IŞİD'ci zannıyla linç edildi, öldürüldü.

Kurban eti dağıtan Yasin Börü diye bir delikanlı, hayır işi yapıyor. Fakire, yoksula yardım ediyor.

Vahşice, hunharca orada hayatını kaybetti. Öte yandan baktığınızda Yüksekova'da askerlerimiz şehit

edildi. Diyarbakır merkezde bir astsubayımız eşiyle pazarda alışveriş yaparken kalleşçe, haince,

hunharca kurşun sıkılarak orada şehit edildi.

SUNUCU: Diyorsunuz ki yani kızmamız kadar doğal bir şey

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bunları yapan kişi veya bunları yapanları eleştirmeyen, bunları yapanların

karşısında şiddete hayır demeyen bir yapı, bir siyaset olmaz. Biz şunu söylüyoruz hep de ifade

ediyoruz. Şiddete kim başvurur? Bilgisi olmayan, fikri olmayan, projesi olmayan, şiddetten başka

çaresi olmayan insanlar gidip vuruyor. Şimdi bunlar bir yandan fikrimiz var diyor bir yandan molotof

atıyor. Bir yandan bizim düşüncemiz var, ideallerimiz var diyor bir yandan insan öldürüyor. O zaman

ben de diyorum ki sizin fikriniz yok fikriniz olsa molotofa ihtiyaç duymazsınız. Fikriniz olsa şiddete

ihtiyaç duymazsınız. Bunlara başvurmak fikirsizliğin bir alametidir. O yüzden herkes dilini ve eylemini

birleştirmeli, dili ne söylüyorsa eylemi onunla uyumlu olmalıdır. HDP parti olarak eğer Türkiye'de

kardeşlik olsun, huzur olsun, barış olsun ve bunlar da kalıcı olsun istiyorsa mutlaka diline, dilini barışın

diline çevirmeli. İnsanları öfkeye, kine, nefrete, düşmanlığa, şiddete çağıran söylemlerden

vazgeçmelidir. Bunu yaptığı zaman bir yandan 40 tane insanın ölümüne sebep olacak eylemlerin

fitilini ateşleyeceksiniz. İnsanları sokağa dökeceksiniz ve bunca can burada son bulacak. Yaralı ve mal

kayıpları olacak. Bunca hadise olacak. Biz demeyecek miyiz siz ne yapıyorsunuz? Bu hukuksuzlukları

niye yapıyorsunuz? Bu 40 tane insanın ölümünün sorumlusu kim?

SUNUCU: Efendim şimdi

BEKİR BOZDAĞ: Bu yaralıların sorumlusu kim? Herkes bunu soracak ben sormayayım mı bunu?

SUNUCU: Şimdi çözüm ruhu sürecin ruhuna uygun davranmıyorlar diyorsunuz. HDP cephesinden de

deniyor ki işte hükümet mutabakatın kurallarına uymuyor. Bizim bilmediğimiz bir mutabakat mı var

neyi anlatmaya çalışıyorlar? Yani atılması gereken adımları atmıyorlar ve o mutabakatın ruhuna

uygun davranmıyor diyor mesela Demirtaş en son yaptığı açıklamada bilmediğimiz bir mutabakat mı

var çözüm sürecine dair?

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi şunu söyleyeyim. Bu noktada HDP'nin eş bakanı da milletvekilleri de gerçeği

söylemiyorlar. Çözüm süreci ne demektir şiddetin son bulması demin söyledik barışın dilinin egemen

olması

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi teröristler Türkiye'yi terk edecek miydi? Edecekti değil mi?

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Mayıs ayının 2013 yılı Mayıs ayının sonuna doğru terk edeceklerdi. Tamamen

bitecekti tarih bile verdiler. Peki, terk ettiler mi? Bütün şiddet eylemleri duracaktı peki durdu mu?

Baktığınız zaman öte yandan bakıyorsunuz bir yandan çözüm süreci deniyor. Ondan sonra da

teröristler insanlardan haraç topluyor. Teröristler yol kesiyor. Teröristler adam kaçırıyor. Teröristler

araç yakıyor. Şimdi bunlar çözüm sürecinin içerisinde kimin olmasını arzu ettiği şeyler. Yani hükümet

bunları yapın mı diyor bunlara veya yaptırın mı diyor? Öyle bir şey var mı? Yok, peki çözüm sürecinde

bunlar var mı? Yok, çözüm sürecinde vurmak, kırmak bunlar şiddete, teröre her şeyi yapmak aman

bunlar olurken de biz bunlara karışmayayım demek var mı? Yok, böyle bir şey biz çözüm sürecinden

SUNUCU: O zaman gizli bir mutabakat gizli bir sözleşme yok

BEKİR BOZDAĞ: Bakın çözüm sürecinden biz şunu anlıyoruz. Çözüm süreci şiddetin durması ve bu

sürecin içerisinde şiddeti tamamen Türkiye'nin gündeminden çıkaracak, terörü sonlandıracak nihai

adımlara kadar bütün ara adımların da atılmasını anlıyoruz. Bir yandan siz çözüm süreci, barış

diyeceksiniz. Öte yandan sokakları yangın yerine çevireceksiniz. İnsanların ölümüne neden

olacaksınız. Böyle bir şey olmaz. Biz onu söylüyoruz. Bizim sokakta bir insan suç işlerken

gördüğümüzde almamız gereken tavır bellidir. Eğer kolluk bunu görüyorsa derhal müdahale edecek.

Bununla ilgili görevli olanlar görevi neyse bunu yapacak.

SUNUCU: O zaman

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi kimse şunu isteyebilir mi? Biz yol keseceğiz karışmayın. Efendim şunu

yapacağız karışmayın. Çözüm süreci suç işleme süreci değildir. Suç işleme özgürlüğü değildir. Kamu

düzenini yok etme hürriyeti değildir. Kamu güvenliğini yok etme hürriyeti değildir. Bunların alternatifi

de değildir.

SUNUCU: Bizim bilmediğimiz gizli, özel bir mutabakat yok mu?

BEKİR BOZDAĞ: Çözüm süreci Melik Bey milletin yürüyor. Milletin gözünün önünde yürüyor. Yani

neler yapıldıysa hepsi milletin gözünün önünde yapıldı. Ama tabi zamanı gelince yapılan şeyler var,

yapılmayan şeyler var. Ama bunların hepsi bu sürecin içerisinde olacak şeyler. Birden, bir günde

olacak şeyler değil. Onun için bunlar biz yol haritasından bahsettik. Bu yol haritasına ilişkin

çalışmalardan bahsettik. Bütün bunların hepsi biz büyük bir barışı istiyoruz Türkiye'de

SUNUCU: Ama bunlar bizim bildiğimiz şeyler zaten

BEKİR BOZDAĞ: Bu sorunu, bu sorunu tamamen çözecek neticeyi alacak adımlar atmak istiyoruz. O

zaman elbette ki buna karşı pek çok kişi olacak. Pek çok kişi bunların olmaması için uğraşacak. PKK'nın

içinde de var

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Türkiye'nin içinde de var. Uluslararası alanda da var. Bu süreç başarılı olmasın diye

gayret edenler, çalışanlar var. Biz bunları da biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen çözüm sürecinde

mutabakatın neyi de var dediğinde demin söylediğim şey nedir o kanın durması, terörün tamamen

Türkiye'nin gündeminden çıkması, barış ikliminin kalıcı olması ana şey budur. Onun altında diğer

konular alt başlıkları oluşturuyor.

SUNUCU: O zaman gizli bir ajanda yok değil mi Sayın bakanım? Yani şimdi sizin anlattığını bu süreç

hani bizim de bildiğimiz, gördüğümüz bir süreç. Bizim bilmediğimiz, gizli bir ajanda ya da gizli bir

mutabakat söz konusu değil o zaman öyle mi?

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi çözüm süreci içerisinde Melik Bey olacakların hangisi kamuoyundan gizli

yapılabilir bana anlatabilir misin? Siz diyelim ki bir çözüm sürecine dair yasa çıkaracaksınız.

Kamuoyundan gizli bunu yapabilir misiniz? Yapamazsınız çıkardık nitekim bir yasa kamuoyu bunu

gördü ve bunun gizli yapılabilme şansı var mı? Yok, başka atacağınız adımlardan hangisini Türkiye

kamuoyun bilmeden, görmeden, duymadan yapabilirsiniz?

SUNUCU: O zaman

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bir karar verildiğinde, bir adım atılması gerektiğinde elbette bu adım Türkiye

kamuoyuyla paylaşılacak. Kamuoyu bunu tartışacak. Bunun yasal düzenlemeyi gerektiren boyutu

varsa o yapılır. İdari düzenlemeyi gerektiren adım varsa o atılır. Uygulamada yapılacaklar varsa

onların gereği yapılır. Bunların hepsi aleni olacak şeylerdir. Ama bunlarla ilgili diyelim ki bir konu

olgunlaşınca Türkiye kamuoyunun gündemine gelir. Kamuoyunda biz o zaman bu konuları konuşup

tartışırız. O zaman adımlar atılır. Yoksa Türkiye kamuoyundan gizli bu çözüm sürecinin içerisinde hiç

bir şey yapılmayacaktır, yapılamaz, yapılması mümkün değildir.

SUNUCU: Peki HDP'deki bu dil, üslup, siyaset değişikliği niye oldu o zaman? HDP, Kandil

BEKİR BOZDAĞ: Bunun en iyi cevabını, en iyi cevabını HDP'liler verir. Çünkü bu şiddet diline sarılan

onlar. Kobani'yi bahane ederek ortalığı yangın yerine çevirenler o çağrıları yapanlar, onlarca insanın

ölümüne sebep olan eylemlerin tetikleyicisi onlar. Onlara sormak lazım ben de soruyorum, herkes de

soruyor. Yani bu kadar 40 tane insan öldü yürekleri soğudu mu? Yasin Börü, başkaları, masum

insanlar linç edildi. Rahat uyuyabiliyorlar m? Ben de soruyorum buradan hangi yaraya merhem oldu

bu, hangi derde çözüm oldu bu? Ne elde edildi bundan? Onca insan hayatını kaybederken,

yaralanırken kim ne elde etti?

SUNUCU: Efendim şimdi karşı tarafın aktörlerine baktığımızda mesela İmralı diyor ki çözüm sürecinde

kararlılık ve bu işteki provokasyonlardan uzak durulsun diyor. Ama bir gün sonra Kandil de işte tekrar

silahlı güçleri Türkiye içine çekmemiz söz konusu Kobani'de işte üzerlerine düşeni yapmadılar biz

kızdık. İşte HDP adım atılmadı o yüzden hani bu çıkmaza girdi. Demirtaş'ın deyimiyle bu iş tıkandı

diyor. Burada karşı tarafta aktör kim, muhatap kim, kimi baz alacağız?

BEKİR BOZDAĞ: İşte kamuoyu bunu soruyor. Herkes ayrı bir laf söylüyor. Şimdi İmralı bir şey söylüyor.

Demirtaş bir şey söylüyor. Diğer eş başkan başka bir şey söylüyor.

SUNUCU: Kandil bambaşka bir şey söylüyor.

BEKİR BOZDAĞ: Başka gruplar başka şey söylüyor. Bazı STK'lar var bu HDP'ye müzahir onlar ayrı şey

söylüyor. Herkes ayrı şey söylüyor. O zaman bu süreçten anlaşılan konusunda herkesin kafası ayrı

çalışıyor demektir. Bu sürecin hedefleri konusunda da farklılıklar var. Onun için biz hep söylüyoruz

yani burada bir fikir birliği bir açıklama birliği, bir uygulama birliği de şart şimdi herkes bir şey

söylüyor. Her kafadan

SUNUCU: Siz kimi kale alıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ: Her kafadan, her kafadan bir ses geliyor. Elbette biz meşru ve legal olana bakarız.

Yani

SUNUCU: Yani HDP'ye

BEKİR BOZDAĞ: Yasal olana bakarız. O son derece önemli şimdi ama burada bakıyorsun onlar da

kendi içerisinde bir duruş sergilemiyorlar. Herkes başka, başka konuşuyor. Ayrı, ayrı şeyler söylüyor.

Hâlbuki burada net olmak lazım açık olmak lazım ve çözüm süreci içerisinde olacaklarla ilgili

konularda da diyelim bir konu konuşulduğunda o konu, konuşulan konuyu o da biliyor öteki de

biliyor. Ama dışarı çıktığınızda başka yerlerle konuştuğunuzda ona göre siz de hareket etmeniz lazım

ama bunu öyle görmüyoruz. Onun için herkes başka bir dille meydana çıkıyor. Bir hesabı mutlaka

vardır. Bu dili kullanıyorlarsa bunun artısını, eksisini hesap etmişlerdir. Onu bir taktik olarak mı

yapıyorlar, yoksa bir strateji olarak mı yapıyorlar? İyi polis kötü polisi mi oynuyorlar? Birbirlerinin

ellerini güçlendirmek için birbirlerine böyle yapmak suretiyle destek mi çıkıyorlar? Hesabı kitabı nedir

bilmem. Uluslararası veya Türkiye'nin içinden, dışından, başka yerlerle irtibatlı mı oluyor. Nedir bütün

bu soruların hepsi sorulabilir. Bunların hepsine de cevap bulunabilir. Ama burada bizim her zaman

ifade ettiğimiz şey net olmaktır. Açık olmaktır. Biz hükümet olarak bu noktada netiz, açığız. Attığımız

adımlar da ortadadır ve hükümet programına da çözümü koymuş bir hükümetiz biz

SUNUCU: Peki siz bu karşı tarafta mesela aktörün, muhatabın teke indirilmesi gerektiğini düşünüyor

musunuz? Niye soruyorum bunu şimdi HDP bir şey söylüyor. Ama diyor ki önce işte bir İmralı'ya

gideyim. Oradan mesajı alıyor önce bir Kandil'e gideyim. Geliyor bir şey söylüyor ve her adresten

bambaşka açıklamalar geliyor. Böyle karmakarışık bir durum var. Mesela bunun teke indirilmesi

konusunda ya işte muhatabım budur ve seninle yürüyecek. Kararını ver demek mümkün olmuyor mu

teknik olarak?

BEKİR BOZDAĞ: Çözüm sürecinin muhatabı hep söyledik biz esasında milletimizin tamamıdır. Kürlerin

Türkiye'deki Kürt vatandaşlarımızın oy verdiği tek parti HDP değildir. Şu anda Ak Parti Kürt

vatandaşlarımızdan en çok oyu alan partidir. Kürtlerin 1. partisi Ak Parti'dir. Dolayısıyla diğer partiler

de oy alıyor. CHP az da olsa alıyor, MHP az da olsa alıyor. Başkaca partiler de oy alıyor. HÜDA-PAR oy

alıyor. Onun için Türkiye'de Kürtlerin temsilcisi sadece HDP imiş gibi bir algı fevkalade yanlıştır.

Kürtlerin tek temsilcisi HDP değildir.

SUNUCU: Ama çözüm sürecinde aktörler.

BEKİR BOZDAĞ: En fazla Kürtlerin oy verdiği parti Ak Parti'dir. Dolayısıyla tek bir temsilci gibi görmek

fevkalade yanlıştır. O yüzden belki bu sürecin eksiklerinden bir tanesi de o olabilir. Yani sürecin bütün

bölgede herkesi kuşatacak şekilde farklı düşünen pek çok STK var. Farklı hareket eden pek çok gruplar

var. Herkesi kucaklayarak bu sürecin yürümesi daha da şeydir, güzel bir şeydir. Türkiye'nin her

tarafındaki insanların buna destek vermesi için o her tarafındaki insanı da kucaklayarak adım atmak

lazım sadece bu mesele Diyarbakır'ı ilgilendirmiyor. Ankara'yı da İstanbul'u da ilgilendiriyor.

Dolayısıyla herkes bu süreçte söz sahibidir. Herkes bu süreci eleştirme hakkı bu sürece ilişkin öneride

bulunma hakkına sahiptir. Biz bunları göz ardı edemeyiz. O yüzden bu süreçte biz mümkün olduğu

kadar HDP dâhil onun dışında herkesle konuşmak, herkesle görüş alışverişinde bulunmak, herkesin

önerilerini dinlemek ve bu konularda atacağımız adımları ona göre değerlendirmekte fayda

görüyorum.

SUNUCU: Siz tıkandığını, sürecin tıkandığını düşünüyor musunuz Sayın Bakanım?

BEKİR BOZDAĞ: Ben sürecin

SUNUCU: Çünkü 6-7 Ekim'den bu yana çok gel git yaşandı. Farklı üsluplar, farklı dil hatta hani bunun

bittiğini dillendirenler de oldu. Ama toplamda görüntü böyle tıkandığına dair ağırlıklı bir görüş var. Siz

böyle düşünüyor musunuz?

BEKİR BOZDAĞ: Ben süreçten ne anladığımızın önemli olduğunu düşünüyorum. Biz demin de

söyledim süreçten şiddetin, terörün son bulduğu, barışın kalıcı bir şekilde Türkiye egemen olduğu bir

neticeyi almayı anlıyorum. Ama bir başkası süreçten bunu değil başka bir şey anlıyorsa işte o zaman

burada bir çatışma çıkıyor ortaya eğer HDP süreçten barış dilinin egemen ve kalıcı olduğu bir Türkiye

anlamıyor da başka bir şey anlıyorsa bu çözüm sürecinden şiddetin son bulduğu. Silahın bırakıldığı bir

Türkiye değil başka bir Türkiye algılıyorsa o zaman bir algıda farklılık var demektir. Bir defa burada bu

süreçten ne anladığımız konusunda herkesin bir net olması lazım hepimiz diyoruz ki barış olsun.

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Demokrasi güçlensin işte şunlar olsun bunları diyorsak o zaman fiillerimizle de biz

bunları teyit etmemiz lazım fiillerimizle de biz bunların gereğini yapmamız lazım şu anda fiillerimizle

bunların gereğini yapıyor muyuz? HDP cenahına baktığınız zaman yapmadıkları çok ortadadır. Öte

yandan çözüm süreci kamu düzeninin yok olduğu, yok edildiği

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Güvenliğin yok olduğu, yok edildiği devletin otoritesinin yok edildiği, tanınmadığı bir

Türkiye'yi ön görmüyor.

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Türkiye'de devlet tektir. Devletin egemenliği 780 bin kilometrekarenin her tarafında

aynı ağırlıktadır, aynı şekildedir. Devletin kamu düzeni İstanbul'da nasılsa Türkiye'nin bütün illerinde

de öyle olmalı, öyle oluyor ve öyle de yürüyecektir. Bunun aksini kimse düşünmemelidir. Bunlar

bunun aksini düşünüyorlarsa o zaman biz çözüm süreci konusunda sağlıklı bir neticeye varamayız.

Nerede bir suç işlenirse

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Nerede kamu düzenini bozan, vatandaşın malına, canına, hukukuna zarar veren bir

eylem varsa, kolluk da yargı da bunun gereğini yapmada tereddüt etmez. Bugüne kadar etmedi,

bundan sonra da etmeyecektir.

SUNUCU: Şimdi bu tüm bu tartışmalar sürerken HDP İmralı'da Öcalan'la görüşmek için size başvurdu.

Bakanlığınıza ve nihai karar sizde izin verecek misiniz?

BEKİR BOZDAĞ: Bakanlığımıza bir müracaat yapıldığını biliyorum. Şu anda bunu değerlendireceğiz,

daha henüz izin vermiş değiliz. Böyle bir karar da almış değiliz. Ama bunu değerlendireceğiz. Çünkü

bizim buna da bakmamız lazım

SUNUCU: Neye göre?

BEKİR BOZDAĞ: Hayır bir yandan bu kadar şiddet olurken bir yandan bu kadar insan hayatını

kaybederken masun insanlar linç edilirken şimdi bu işlerin olmasına sebep olan bir siyasal yapı da var.

Biz bunu görmezlikten gelemeyiz. Hukuku çiğneyen birçok insanın canına malına yol açan pek çok

eylem var. O zaman bunlarla bu eylemler arasına da bir mesafe konulması lazım. Şiddete hayır dilinin

ifade edilmesi lazım. Teröre hayır dilinin ortaya konulması lazım

SUNUCU: Yani hal ve gidişata mı bakacağız diyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi elbette yani bu

SUNUCU: Yani işe yaramayacaksa bu görüşme olmamalı mı diyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ: Ben öyle net bir cümle kurmuyorum ama şunu söylüyorum. Yani bu şiddet dilinin

egemen olması, şiddet dilinden öte eylemlerin olması, böylesi ölümlerin olması, yıkımların olması,

yakmaların olması elbette bizim bu noktadaki tutumumuzu etkiler, kararlarımızı etkiler. Biz bu kadar

40'tan fazla 40 civarında insanımız hayatını kaybederken bir şey olmamış gibi davranamayız. Bu kadar

yakma yıkma varken bunlar hiç yokmuş gibi davranamayız.

SUNUCU: O zaman izin çıkmayabilir de

BEKİR BOZDAĞ: Ona bakacağız değerlendireceğiz onu onları değerlendireceğiz.

SUNUCU: O zaman kısa sürede de sonuçlanmayacak gibi yani şu dediğinize bakılırsa

BEKİR BOZDAĞ: Yani şu anda bir tarih vermeyeceğim. Ama şunu söylüyorum yani demin de ifade

ettim. Bu tür hadiselerin tekerrür etmemesi son derece bu sürecin sıhhati bakımından önemlidir.

SUNUCU: O zaman ben anladığımı söyleyeyim. Yani HDP bu sert dilini, şiddet dilini değiştirmezse bu

biraz beklemede kalacak gibi anladım ben

BEKİR BOZDAĞ: Bundan eleştirilerini kastetmiyorum. Bundan önerilerini kastetmiyorum. Yani

SUNUCU: Şiddet çağrısı

BEKİR BOZDAĞ: Şiddet çağrısı, sokakları kan gölüne çeviren gösteriler, masum insanların ölümüne,

linçine yol açan eylemler, yakmalar, yıkmalar bu tür şeyler yapıldığı zaman elbette biz devleti yöneten

hükümet olarak hukuk ne emrediyorsa onu yapmak zorundayız. Hukukun gereğini her yerde

yapıyoruz. Her yerde yapmaya da devam edeceğiz. Kimse bizden hukukun uygulanmamasını,

hukukun dışına çıkılmasını beklemesin. Biz hukuku uygulayacağız. Hukukun emrettiği ne varsa onu da

tereddütsüz yapacağız. Kamu düzenini kim ihlal ediyorsa hukuk onun karşısına çıkacaktır.

SUNUCU: O zaman Sayın Bakanım yani izin çıkabilir de çıkmayabilir de yani çıkmaması da bir ihtimal

olarak yüzde 50-50 masada mı tutuyoruz?

BEKİR BOZDAĞ: Bakacağız sürecin işleyişine bakacağız evet

SUNUCU: Şimdi Sayın Demirtaş dedi ki: Bugüne kadar ki görüşmelerde defacto gerçekleşiyordu. Bu

kez resmen başvurduk dedi. Ne demek bu?

BEKİR BOZDAĞ: Bundan önce de yazılı müracaatları oluyordu ve yazılı müracaatlara izin vermek

suretiyle gerçekleşiyordu. Bu konuda izin verme yetkisi yasa gereği adalet bakanına aittir. Bundan

önceki ziyaretlerde de adalet bakanlığının verdiği izinlerle görüşülmüştür. Yani izin vermediği zaman

görüşme imkânı yok yasa bunu emrediyor. Bundan önce de yazılı müracaatları var hepsiyle ilgili ve bu

müracaatlara verilmiş izinler var. Defacto bir görüşme söz konusu değil.

SUNUCU: Bu kez resmen başvurduktan kasıt ne peki yani farklı bir yöntem mi izlendi burada?

BEKİR BOZDAĞ: Bu sefer kamuoyuna bunu açıklamış aldılar bir fark belki odur. Ama bundan önce de

hepsinde yazılı müracaatları var.

SUNUCU: Peki bu müracaatlar mesela isim mi bildiriliyor?

BEKİR BOZDAĞ: İzin istiyor

SUNUCU: Bildirildi size yani şu, şu, şu isimler. Sırrı Süreyya Önder işte Pervin Buldan ve İdris

Baluken'in gitmesi

BEKİR BOZDAĞ: Evet isimleri yazıyorlar izin istiyoruz diyorlar. O 3 ilgili isimlerden birisi de imzalıyor.

Gönderiyorlar müracaatı bu müracaat bakanlık tarafından inceleniyor. Usul ve yasaya uygun

görülmesi halinde izin veriliyor.

SUNUCU: İncelemeye başladınız mı bekletiyor musunuz?

BEKİR BOZDAĞ: Şu anda izinleri var onu değerlendiriyoruz. Yani bu mecburi bir konu değil yani

tamamen izin

SUNUCU: Yo, yo yani başvuruları

BEKİR BOZDAĞ: Yani izin verme konusu yani takdire bağlı bir konu yani bu konuda bakanın bu yetkisi

müracaat edene hemen git, ziyaret et, hemen sana izin verdim deme şeklinde değil. Bu tamamen

bakanın takdirine bırakmış yasanın olduğu bir yetkidir.

SUNUCU: Ben de şimdilik bekletiyorum diyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ: Yani şu anda ben takdir hakkımı kullanmadı.

SUNUCU: Peki efendim şimdi son bir kaç dakikamız bu yargıyla ilgili de birçok başlık var. Özellikle

paralel yapıyla mücadele konusunda şimdi bir takım soruşturmalar, bir takım polisler gözaltına

alınıyor. Ama sonradan salıveriliyor. Burada şey mi var yani somut deliller mi eksik? Yoksa yargıda

hala bir şekilde elemine edilmeyen bir takım güçler mi bu soruşturmaların sıhhatini olumsuz etkiliyor?

Nedir durum?

BEKİR BOZDAĞ: Dosyaların içini bilmeden konuşmak fevkalade yanlış şu anda devam eden

soruşturmalar var. Soruşturmaların içerisindeki delilleri biz bilmiyoruz. Savcıların talebini biz

bilmiyoruz. Mahkemenin kabul veya ret gerekçelerini de biz bilmiyoruz. O yüzden bunların üzerinde

bir sağlıklı değerlendirme yapma imkânımız yok değerlendirme yapmamız da benim adalet bakanı

olarak doğru değil. Çünkü devam eden soruşturmalar var. Bizim söyleyebileceğimiz sadece şu bunun

hukuk içinde işlemesi lazım

SUNUCU: Sayın bakanım şimdi mesela bu paralel yapıyla mücadele konusunda işte bir takım

dinlemelerle ilgili çok yoğun bir tartışma var. Şimdi polis diyor ki ben diyor dinlemeye dair diyor izni

diyor savcıdan, hâkimden aldım diyor. Fakat orada da şöyle bir soru işareti var. Örneğin işte Melik

Yiğitel ismine değil de atıyorum Metin Yiğit diye talepte bulunuyor. O hâkim savcı da o dinlemeye

evet diyor. Şimdi polis bir şekilde soruşturmaya tabi tutuldu ve bunun gereği yapılıyor. Hâkim ve

savcılara dair şu ana kadar somut bir şey göremedik. Eğer bir ihmal varsa bunun da gereğinin

yapılması gerekmiyor mu? Yani yargı bazında buna dair bir eksiklik yok mu?

BEKİR BOZDAĞ: Dinleme konusunda maalesef Türkiye'de arzu etmediğimiz çok büyük rakamlar var.

Yani şu anda net rakamı veremeyiz. Çünkü incelemeler daha devam ediyor. Ama milyonun çok, çok

üstünde milyonlarca vatandaşımızın dinlendiğini hem de adli dinleme bunun içinde önleme

dinlemeleri de dâhil değil adli dinlemeler. Bu son derece kötü bir durum çünkü hukuk devletinde

insanlar çok somut gerekçeler olmadıkça dinlenmemesi lazım istisnai olarak buna başvurulması lazım

ama baktığınızda Türkiye'de maalesef istisnai olarak kanunun başvurmasını öngördüğü bir usulün

adeta rutin bir usule dönüştürüldüğünü görüyoruz. Ben çok net söylüyorum. Adeta emniyet istihbarat

gibi adliye üzerinden bir adli istihbarat oluşması gibi bir yapı ortaya çıkmış. Yani siz hukuku ancak

hukukun ön gördüğü şekilde bir kullanışla kullanabilirsiniz. Eğer hukuku bir görüşün kılıcına

çevirirseniz o görüş herkesi keser. Şimdi bir dinleme kararı veriliyor. Neden veriliyor? Hiç bir şekilde

delil elde edemediğiniz durumda dinlemeden başka çareniz yok böyle bir durumda size veriyor. Ama

siz böyle bir dinleme yetkisini aldınız, dinliyorsunuz. Örgütten dinliyorsunuz adamın örgütle ilgisine

dair dinlediniz 1 ay hiç bir şey yok 2 ay dinlediniz hiç bir şey yok bir yandan uzatıyorsunuz, bir yandan

uzatıyorsunuz. 3 ay uzatıyorsunuz örgütten dinlediğiniz zaman süresiz dinleme imkânı elde

ediyorsunuz ve dinlediğiniz şeylerin içerisinde örgütten ima yollu dahi hiç bahsedilmiyor. O zaman

elbette bu dinleme kararını alanlar ilk etapta talep ettiğinde belki bunu göremedi. Belki bilerek yaptı.

Ama ondan sonra 1 yıl 2 yıl bunu uzattığınız zaman sormazlar mı siz niye bunu uzattınız? Neden 2

sene uzattınız? Örgüte dair bir tane burada ima yollu bir şey var mı diye herkesin sorması lazım bizim

kanunlarımız buna izin vermiyor. Anayasamız da izin vermiyor. Kanunların verdiği yetkiyi kimse

kötüye kullanamaz. Yani birisi dinleme kararı aldı, ben de bunu dinliyorum. İşte savcı talep etti, hâkim

karar verdi ben de dinlemeyi yapıyorum benim şeyim yasaya uygun bu işi kitabına uydurmak derler

bizim hukukumuzda. Şimdi siz yasalara göre bir takım şeyleri yaptığınız zaman hedefi de yasalara

uygun olacak. Ama siz o bilgileri toplayıp yasalara uygun bir şekilde kullanmazsanız yasaların gereğini

yapmazsanız. Elbette o zaman siz de suç işlemiş olursunuz. Bunlarla ilgili pek çok şikâyet var. Hâkimler

savcılar yüksek kuruluna bu şikâyetlerle ilgili incelemeler devam ediyor. İncelemeler sonucunda eğer

suç işledikten

SUNUCU: Ama biraz yavaş ilerlemedi mi?

BEKİR BOZDAĞ: Ama bunlarla alakalı incelemeler diğer idari bilimlerle ilgili incelemeler gibi değil. Yani

polislerin tabi olduğu inceleme, soruşturma usulüyle hâkim ve savcıların tabi olduğu usul aynı değil.

Orası bir

SUNUCU: Peki öncesi HSYK'nın yapısından kaynaklı bir gecikme yok mu?

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi geçmiş dönemde HSYK'nın 3. dairesi bu noktalarda oldukça blokajlar uyguladı.

Daha önce de ben bunu kamuoyuyla paylaştım. Pek çok konuda inceleme vermeme yönünde iradeler

ortaya koydu. Geciktirdi şu oldu, bu oldu ben bunu kamuoyuyla da paylaştım. Esasında HSYK yargı

görevi yapanların hukuk dışına çıkmasını önleyecek en önemli sigortadır. Eğer birisi hukukun dışına

çıkıyorsa o zaman bununla ilgili bir şikâyet gelirse, HSYK da gereğini yaparsa başkaları bir daha buna

cüret etmez. Ama siz hukukun dışına çıkanları himaye ederseniz, himaye etmeye devam ederseniz

aşağıdakiler de ona göre hareket eder. Zekeriya Öz Türkiye'nin başbakanını, cumhurbaşkanını sosyal

medya üzerinden adını zikretmeden tehdit ediyor. Dünyanın hangi ülkesinde bir savcı ülkenin

başbakanını adını zikretmeden sosyal medya üzerinden tehdit eder. Bunu yaptığı zaman demezler mi

ki sen savcısın böyle bir iş yapamazsın. Böyle bir şey yapman şudur demesi gerekmez mi? Yani kaç ay

yazıldı, çizildi

SUNUCU: Çok mu dokunulmazlık

BEKİR BOZDAĞ: Ondan sonra ancak bu kadar kamuoyu baskısından sonra izin ancak çıktı.

SUNUCU: Ama ancak çıktı işte mesela başka bir kamu görevlisi olsaydı şimdi çoktan bir sürü adım

atılmıştı. Bu savcı hâkim olunca koruma zırhı mı var niye böyle?

BEKİR BOZDAĞ: Hâkimler, savcılar

SUNUCU: Bahsettiğimiz kişi hala savcı olarak görevde

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bir koruma zırhı var, dokunulmazlık şeyi var. Yani hâkim ve savcıların koruma

zırhı milletvekillerinden daha güçlü olduğunu söyleyebilirim. Çok net ama burada 3. şey hâkimler

savcılar yüksek kurulunun 3. dairesi 2. dairesi bunlarla ilgili birisi inceleme, soruşturma izni veriyor.

Diğeri de bunların raporlarına göre kararlar veriyor. Eğer kurul bu izinleri verir, müfettiş raporlarına

göre eğer suç varsa eğer hukuka aykırılık varsa, disiplini gerektiriyorsa disipline ilişkin yok

yargılanmayı gerektiriyorsa ona ilişkin adımları HSYK atarsa Türkiye'de hukukun dışına çıkmaya hiç bir

savcı ve hâkim cesaret edemez. Ama eğer birilerini himaye ederse o zaman yapacak bir şey yok çünkü

karar onların. O kararlar da kesin kararlar yargıya da gitmiyor. Ben bu Ergenekon'la ilgili davada hesap

edin yaklaşık 8 ay mı ne gerekçeli kararı yazmadılar. Yani bir gerekçeli karar bu kadar süre yazılmaz

mı? Yasa diyor ki 15 günde yazacak diyor. Biz özel yetkili mahkemeleri kaldırdık. Kaldırırken de dedik

15 gün bir süre verdik bunu yazmayanlara şimdi hesap edin bunlarla ilgili avukatlar, ilgili kişiler bizzat

şikâyetlerde bulunuyor. Ret, ret, ret veriliyor. En son bana geldi ret verdiler yine geldi. Son HSYK

kanunundaki değişiklikten sonra bakan ret verileni incelemeye gönderebilmesine imkân veren bir

değişiklik yapıldı. Onun üzerine ben reddi kaldırdım onunla ilgili soruşturma izni verdim. Ve

arkasından da bakın ben soruşturma izni verdim 2 saat sonra o karar, gerekçeli karar yayınlandı.

Ondan önce de o kararı yayınlayanlar HSYK'dan 3 ay izin istiyorlar. Biz yazamadık, yetiştiremedik 3 ay

izin verin diye talepte bulunuyorlar. Bakın 3 ay izin istenen şey soruşturma izni çıktıktan 2 saat sonra

hemen yayınlanabiliyor. Yani çok önemli bu

SUNUCU: Peki yargıdaki blokaj uygulayan işte paralel yapı ya da işte kendi hesabına çalışan bir takım

clickler şimdi sizin de anlattığınız gibi hukuk dışına çıkmayı bile bir şekilde koruma zırhıyla şey böyle

bir fotoğraf ortaya koymaları bütün bu sorunlar geride kaldı mı artık? Yani yargı önümüzdeki

dönemde böyle hukuksuz, antidemokratik işlemlere çok daha hızlı cevap verebilen bir sisteme

dönüşecek mi? Çünkü HSYK artık yepyeni bir HSYK işte seçimle başka isimler geldi. Yargıtay ve

Danıştay'da daire sayısı arttırılıyor, dosyalar daha hızlı işlesin diye bitecek mi bunlar?

BEKİR BOZDAĞ: Melik Bey Türkiye'de sürekli hükümetimizin yargıya müdahale ettiğini söylerler. İşte

şu kadar hâkim aldı Yargıtay'a şu kadar üye atadı, şunu yaptı, bunu yaptı diye eleştirirler. Ben bu

kadar eleştiri yapanlara buradan sesleniyorum. Maden biz yargının her tarafına egemen olduk bütün

bunlar niye oluyor? Yargıtay'a bu kadar adam atadık. İşte kürsüde bu kadar hâkim savcı var. Bütün

bunlar niye oluyor? Esasında bütün bunların varlığı hükümet olarak bizim yargıya müdahale

etmediğimizin somut bir göstergesidir. Biz şunu söylüyoruz. Biz yargıya müdahale etmiyoruz. Etmeyi

de doğru görmüyoruz. Kimsenin müdahale etmesine de gönlümüz razı olmaz. Nerede bir müdahale

varsa onun karşısında dururuz. Ama burada hükümete iftira yapanlara bir şeyi de söylüyorum. Ama

yargıya bir cemaatin müdahale etmesine de lütfen bir cümle laf söyleyin. Türkiye'de bir hâkim veya

bir savcı veya bir Yargıtay üyesi veya bir Danıştay üyesi kendisini paralel yapının emir eri gibi görürse,

diyelim ki bir kasaptan, bir manavdan talimat geldi diye dosyalar üzerinde inceleme yapar. Karar

verirse, soruşturma açarsa, tutuklama verirse veya ceza keserse şöyle olursa böyle olursa siz buna

dair bir iddia, bir bilgiyle karşılaşırsanız adalet bakanı olarak, hükümet olarak, meclis olarak, medya

olarak ne diyeceksiniz. Hiç bir şey demeyecek misiniz? Ya ne olur demeyecek misiniz? Biz biliyoruz ki

anayasamıza göre hâkimler anayasa, kanun, hukuk ve bunlara uygun vicdanla bağlıdır. Şimdi bunun

dışında bağlılıkla birileri hareket ediyorsa orada hukuk devleti de tehlikededir. Hukukun üstünlüğü de

tehlikededir, demokrasi de tehlikededir. Biz onu söylüyoruz. Bizim yaptığımız şey hukuka sahip

çıkmaktır, demokrasiye sahip çıkmaktır. Yargı görevi yapan herkes hukukla, kanunla, vicdanla,

anayasayla bağlı olmalı bunun dışındaki bağlılıkları reddetmeli. Ama bize bir sürü hikâyeler geliyor.

Yani insanların yollarının yargı kararlarıyla nasıl kesildiğini, özellikle askeriyede de bu böyle, sivil

idarede de böyle,

SUNUCU: Özellikle Balyoz ve Ergenekon'a dair yoğun tartışılıyor evet

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bir parlak kişi bir araya gelecek bir bakıyorsunuz bir dinleme kararı kişiyle ilgili

bir dosya oluşuyor. Artık onun geri gelme şansı yok başka bir sürü hadise var. Yargıtay'a gelmiş,

Yargıtay'dan onay almış daha sonra kamu yararına bozulmuş olaylar var. Bir sürü ben şimdi bunları

duyunca rahatsız oluyorum. Bir tanesini vereyim buradan isterseniz. İstanbul'da, İstanbul'da tutuklu

bir vatandaşımızın yakını vefat ediyor. Cezaevinde olan bir vatandaşımız. Onun cenazesine iştirak

etmek üzere götürüyorlar, getiriyorlar. Götürüp getirenlerle ilgili olarak kişiyi hürriyetinden yoksun

bırakma suçundan soruşturma başlatılıyor. Adam geliyor yakını ölen kişi çağırıyor savcı gel diyor. Seni

hürriyetinden yoksun bırakmış diyor yok öyle bir şey diyor beni hürriyetimden yoksun bırakmadı.

Adam benimle geldi işte gitti şunu yaptı, bunu yaptı. 2 yıl 6 ay ceza veriyor. Yargıtay'a geliyor.

Yargıtay'da da bununla ilgili adımlar, kararlar çıkıyor. Ya şimdi bunu Türkiye kamuoyu duydu. Ben

şimdi bu kararı veren savcılar bunlarla ilgili karar verenlerle ilgili ben

SUNUCU: İşlem yapılmayacak mı?

BEKİR BOZDAĞ: Bir baktığım zaman bir işlem yapılmayacak mı bence yapılması lazım

SUNUCU: Hukukta böyle

BEKİR BOZDAĞ: Ben adalet bakanı olarak

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi düşün şimdi bir hapishanede bulunan kişiyi kim götürüyor oradaki uzman

götürüyor veya subay götürüyor.

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Yukarıdaki yüzbaşının, binbaşının belki albayın haberi yok bütün sıralı komutanların

tamamını davaya dâhil ediyorlar. Şimdi bir sürü örnek bana geliyor adalet bakanı olarak. Ben şimdi bu

örneklerin hepsini kamuoyuyla paylaşsam o zaman herkes rahatsız olur. Ama ben sorumlu bir kişi

olarak şunu söylüyorum. Buradan herkese diyorum ki yargıyla ilgili konuşurken Tayyip Erdoğan

düşmanlığıyla, hükümet düşmanlığıyla konuşanlara da sesleniyorum. Artık bu konuda hükümet

düşmanlığıyla cümle kurmak yerine, anayasaya, hukuka, demokrasiye sahip çıkarak kuralım.

SUNUCU: Peki böyle diyelim ve bitirelim. Peki, Sayın Bakanım çok, çok teşekkür ediyorum. Çok sağ

olun.

BEKİR BOZDAĞ: Ben teşekkür ediyorum.

SUNUCU: Sağ olun evet Son Baskı'nın sonuna geldik iyi akşamlar.

Adres

06659 KIZILAY / ANKARA

Telefon

90 (0312) 417 77 70

E-Posta

basinisaretadalet.gov.tr