PROGRAMIN DEŞİFRESİ
TARİH: 02.02.2014
KONUK: BEKİR BOZDAĞ
KANAL: 24 TV
PROGRAM: ÖZEL RÖPORTAJ
YASİN ERÇAĞLAYAN: Merhaba Sayın Seyirciler; 17 Aralık Özel Yayını ile karşınızdayız. Özellikle 17
Aralık operasyonu sonrası hükümet yargı reformu alanında çalışmalarına hız verdi. HSYK düzenlemesi,
ÖYM'lerin kaldırılması, telefon dinlemelerine getirilecek standartlar, yeniden yargılama gibi birçok
konu başlığı masaya yatırıldı ve çalışmalar devam ediyor. Hazır gündem bu yargı konusuna
kilitlenmişken ilk ağızdan detayları öğrenelim dedik ve bugün 24 Özel Yayınının konuğu Adalet Bakanı
Sayın Bekir Bozdağ. Efendim Hoş geldiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum hoş bulduk.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Efendim HSYK ile mi başlayalım konu başlığı çok esasında ama dilerseniz
konunun başına ilk düzenleme HSYK ile başladı. HSYK ile başlayalım. Bu 21 Madde TBMM'den geçti
Sayın Bozdağ. Şimdi genel itibariyle daha önceki komisyon çalışmalarına baktığımı zaman bir uzlaşıda
pek görünmüyor ve böyle bir intiba var en azından askıda mı kalacak geri kalan maddeler için yoksa
siz yolunuza devam edecek misiniz aynen?
BEKİR BOZDAĞ: HSYK düzenlemelerini de içerek kanun teklifi 21. maddesinde durdu. Bundan sonraki
süreçte biz esasında yeni bir anayasa değişikliğine fırsat vermek için bir ara verdik. Sayın
Başbakanımızın çağrısı oldu. Cumhurbaşkanımızın girişimleri oldu. Tabi Cumhurbaşkanımızın
girişimleri üzerine bizim ziyaretlerimiz oldu. Onda netice alamadık daha sonrada Sayın Başbakanımız
ayrı bir çağrı yaptı; Gelin anayasayı değiştirelim diye. Bu çerçevede bizde HSYK ile ilgili maddelere
teklif geldiği zaman orada görüşmeler dondurduk. Sebep çok açık. Muhalefet diyor ki bu görüşülürken
biz anayasa değişikliği için bir araya gelemeyiz. O zaman durdurduk, buyurun gelin anayasa için
konuşalım, görüşelim bir noktada uzlaşalım. Bizim çağrımız odur. Esasında meclis deki anayasa
uzlaşma komisyonu çalışmaları sırasında uzlaşmada bir noktaya gelmiş. Önemli bir mesafe alınmış.
Belki bu bir fırsat olur bunun üzerinden de gidilmek suretiyle Türkiye anayasanın 159. maddesini
uzlaşmayla değiştirme fırsatı bulabilir diye biz beklemeye aldık. Madem öyle diyorsunuz teklif durdu
gelin görüşelim. Eğer samimiyseniz buradan olumlu bir sonuç çıkaralım. Ama şu ana kadar olumlu bir
cevabı almış değiliz. Tabi teklifin bundan sonraki sürecinde biz teklifi yasalaştıracağız. Adalet
Akademisi ile Hakim ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapan kısımlarıyla Yargıtay kanununda
değişiklik yapan kısmıyla ayrıca HSYK'da değişiklik yapan kısmıyla yasalaştıracağız. Ancak, HSYK ile ilgili
bölümde bazı maddelerin teklif metninden çıkarılması bazı maddelerinde değiştirilerek kabul edilmesi
konusunda biz çalışmamız var. Bu yönde önergeler olacaktır. Önümüzdeki güllerde belki bu hafta
HSYK düzenlemesi kaldığı yerden bir uzlaşma zemini oluşmazsa görüşülmeye devam edilecek ve
yasalaşacaktır.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Sayın Bozdağ peki HSYK düzenlemesi neden bu kadar tepki çekti? Yani
baktığımız zaman sadece içeriden değil AB'den de Avrupa'dan da bazı eleştiriler geldiğini görüyoruz.
Nasıl yorumluyorsunuz bu eleştirileri ?
BEKİR BOZDAĞ: Bunun pek çok sebebi var. Büyük bir dezenformasyonla karşı karşıya kalındı. 12 Eylül
2010 halk oylamasında kabul edilmiş anayasa 159. maddesi değiştiriliyormuş, anayasa ile getirilen
düzen yasa ile ortadan kaldırılıyormuş gibi bir hava oluşturuldu. Tabi birde süreçle bunu
irtibatlandırıp, işte Ak Parti'ye dönük birtakım süreçler var sanki bu sürecin önünü kesmek için bu
düzenleme gündeme getirilmiş havası verilmek suretiyle siyasi partilerde kendi çıkarları açısından bu
konunun üzerine farklı bir gözle gittiğini ben düşünüyorum. Esasına baktığınız da Anayasanın 159.
Maddesi diyor ki işte 7 tanesini adli yargı seçer 3 tanesini idari yargı seçer diğerleri işte şu
kaynaklardan seçilir burada bir değişiklik yok doğrudan seçim yapılır daha 3 daire halinde çalışır
burada bir değişiklik yok baktığınız zaman Teftiş Kurulu HSYK’ya bağlı olur orda çalışır burada bir
değişiklik yok genel sekreter teftiş Kurulu Başkanı şunlardan olur oradaki tektik hakimleri müfettişler
şöyle seçilir bunlarda esasında bir değişiklik yok 12 Eylül halk oylamasında anayasayla milletimizin
kabul etmiş olduğu kuralların içerisinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı halde sanki bunların
tamamı değiştiriliyormuş gibi bir kampanya başladı ve bu kampanyanın insanlar etkisi altında kalmış
olabilir ama ben aracılığınızla bir kez daha ifade ediyorum ki teklifte anayasayla milletimizin kabul
ettiği kısımlarda bir değişiklik yok sadece milletimizin yasal düzenlemeyle düzenlemesine izin verdiği
konularda teklifte değişiklik öngörülmektedir.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet Avrupa’dan gelen eleştirilerden bahsedilmişken hazır yeri gelmişken
özellikle hani referans noktası bağlamında baktığımız zaman Avrupa Birliği’nde bu konuda belirlenmiş
sınırları net her şeyiyle çerçevesi belli bir standart var mı HSYK konusunda?
BEKİR BOZDAĞ: Avrupa’da bu konuda bir standardı net olarak her ülke için aynı uygulanan bir formül
yok ama tabi belli bir çerçeve var Avrupa’da. Aba baktığınızda her ülkede HSYK gibi yapıların birbirine
benzerlik arz ettiği gibi birbirinden farklılık arz ettiğini de görüyoruz. Öyle bir havada estiriliyor ki
sanki Avrupa Birliği’nde tek bir kurul var ve bütün bu kurulun seçimi ve şaibesi her şeyi her ülkede
aynı Türkiye’de buna dair bir uyarlama yaptı, Türkiye sanki Avrupa’da her ülkenin kabul ettiği ana
ilkenin dışına çıkıyormuş gibi bir hava estirildi. İzin verirseniz ben birkaç örnek burada sizinle
paylaşmak istiyorum çünkü Avrupa’nın pek çok ülkesinde farklı farklı uygulamalar var onları uzun
uzun anlatmak isterim ama birkaçını vereyim. Mesela Fransa on sekiz üyeden oluşuyor.
Cumhurbaşkanı HSYK’nın başkanı cumhurbaşkanı Adalet Bakanı HSYK’nın başkan yardımcısı ve
meslektaşları tarafından seçilen altı savcı altı hakim Danıştay genel kurulu tarafından seçilen bir
Danıştay üyesi, cumhurbaşkanı senato başkanı meclis başkanı tarafından seçilen birer vatandaştan
oluşuyor. Bakarsan cumhurbaşkanı HSYK’nın başkanı adalet bakanı başkan yardımcısı seçim
kaynaklarına baktığınızda farklı bir usulün olduğunu görüyorsunuz. Mesela İtalya’da yirmi yedi tane
üye olduğunu görüyoruz ve devlet başkanı da HSYK’nın başkanı. Bizde cumhurbaşkanı HSYK’nın
başkanı olsun dense kıyamet kopar ama orada da yine başka kaynaklardan gelen üyeler var. Mesela
İspanya 21 üyeden oluşuyor. Yargıtay başkanı HSYK gibi kurulun başkanı. Kongre ve senato tarafından
aday gösterilenler arasına kral on iki üye atıyor. Öte yandan kongre ve senato tarafından aday
gösterilenler arasından kral tarafından sekiz avukat ve hukukçu atanıyor. Oradaki üyelerin tamamını
işte kongre senato belli sayıda aday gösteriyor onların içerisinden kral atıyor. Yani diğer ülkeler
baktığınızda da üç aşağı beş yukarı birinde başka şeyler öbüründe başka şeyler ama her ülke için aynı
kural aynı kurul yok farklı farklı uygular var tabi bu ülkelerin kendi özel şartlarından da kaynaklanıyor.
Ama bunların hepsinde önemli olan şey yargının bağımsız bir şekilde işlemesini temin etmektir.
Tarafsızlığını temin etmektir. Türkiye’de de aynı yapı var ve biz bu yapı üzerinde de herhangi bir
değişiklik yapmıyoruz yargının bağımsızlığına hakimlerin bağımsızlığına ve teminatlarına müdahale
eden herhangi bir düzenleme yapmamız söz konusu değildir. Bizim yaptığımız her şey onların
bağımsızlığını ve teminatını güçlendirici adımlardır. Bugüne kadar da o tür adımlar attık ama tabi
burada siyaseten başka türlü eleştiriler yapılacaktır. Biz o eleştirileri de takip ediyoruz.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Tabi dozajıyla ilgilide bir problem var eleştirinin dozajıyla ilgili değil mi?
BEKİR BOZDAĞ: Maalesef.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Aslında savcılarda gündemde, aslında işte bu 17 Aralık operasyonunda
bahsettiğimiz zaman savcıların ön plana çıktığını görüyoruz hatta geçtiğimiz günlerde yanılmıyorsam
hakim savcı kura töreninde savcılıkların yaptıkları işlere yönelik bazı veriler paylaştınız kamuoyuyla
aslında kişilerin kendini güvende hissetmesi yani yargının bağımsızlığı kadar kendini güvende
hissetmesi de çok önemli, kişiler hakkında dava açmak bu kadar kolay mı Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ: Tabi insanlar mahkemeye veya savcıya, karakola gitmeye çekinir hale gelirse orada
bir sıkıntı var demektir, şuanda Türkiye'de savcılıktan bir kağıt geldi, bir çağrı geldi veya bir telefon
geldi dendiği zaman insanlar bir telaşa kapılıyor halbuki hukukun sağlıklı işlediği yerlerde savcı
çağırdığı zaman insanların bir teleşa kapılmadan oraya gitmesi lazım, orada ne isteniyorsa onu
yapmak lazım, yargılama süreçlerinde de aynı şeylere hassasiyet gösterilmesi lazım, bizim CMK'mız
esasında bireyin hakkını, hukukunu koruyan yargılama süreçlerinde de masumiyet ilkesini esas alarak
bu sürecin sağlıklı yürümesini temin eden düzenlemeler içeriyor ama maalesef uygulamaya baktığınız
zaman burada arzu ettiğimiz neticeyi göremiyoruz işte soruşturma evresinde yürütülen
soruşturmaların rakamlarına baktığınızda pek çok kişi hakkında soruşturma açıldığını ve bunların
büyük bir kısmının iddianameye dönüştürülmeden takipsizlikle sonuçlandığını, daha sonra diğer
kısmının iddianameye dönüştürüldüğünü ama bunların yine önemli bir kısmının yargılama sonucu
mahkeme kararıyla beraat olarak sonuçlandığını, diğer bir kısmının da Yargıtay'ın bozması üzerine
beraat ile sonuçlandığını görüyoruz. Tabii bu bizim açımızdan son derece olumsuz bir tablo. Bir rakam
vermek istiyorum işte Cumhuriyet Başsavcılıkları da yürütülen soruşturma evrak sayısı ben 2012 yılı
yıl içinde 3 milyon 271 bin 165 evrak gelmiş. Yani çok büyük bir rakam. Tabi 2011’den devredenler
var. Baktığınızda 6 milyon 285 bin 102 soruşturma dosyası evresinin olduğunu görüyoruz ki bunlar
büyük rakamlar. Kararlara baktığınız zaman Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından verilen karar
şüpheliler hakkındaki kararlara baktığınızda 2012 yılında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin 2 milyon
175 bin 809 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş. Yani % 38’e tekabül ediyor
toplam içinde. Kamu davası açılan 2 milyon 871 bin 615, % 50’sine tekabül ediyor. Diğeri de % 12’ye
tekabül ediyor. Tabi bu rakamlar lekelenmeme hakkına riayet bakımından insanların onurunu,
haysiyetini koruma bakımından bizim iyi bir yerde olmadığımızı gösteriyor. Çok kolay suçluyoruz çok
kolay insanlar hakkında iddianame tanzim ediyoruz. Çok kolay mahkemeye gönderiyoruz. Yani eğer
soruşturma evresinde kuvvetli şüpheyi doğuran ciddi deliller yoksa yeterli deliller yoksa onun orada
bitirmek lazım. Daha işin başında bazı şeyleri işleme koymadan bitirmek lazım.
YASİN ERÇAĞLAYAN: İşte acı tecrübelerimiz nitekim intihar edenler bile oldu zamanında.
BEKİR BOZDAĞ: Maalesef insanlar hakkında bunlara riayet edilmediğinde problemler çıkıyor. Örneğin
soruşturmanın gizliliği son derece önemli bir ilkedir. Esasında Anayasa’da ifadesini bulan özel hayatın
korunması, masumiyet ilkesi ve pek çok ilkeyle irtibatlıdır. Hukuk Devleti’yle, kişi güvenliğiyle ilgili bir
önemli müessesedir. Ama soruşturma evresi sürerken orada dosyada bulunan her türlü bilginin,
belgenin televizyonlarda, gazetelerde, internet sitelerinde yer alıyor olması fevkalade rahatsız
edicidir. İnsanların onur ve haysiyetini rencide edici bir durumdur. Ben her zaman söylüyorum;
soruşturmanın gizliliği sadece delillere ulaşmak, faillere ulaşmak için değildir. Bundan daha fazla belki
de insanların haysiyetini korumak içindir. Onurunu korumak içindir. Lekelenmeme hakkını muhafaza
etmek içindir. Siz birisine hırsız damgasını birisine yolsuz damgasını vurdunuz işte soruşturmanın
gizliliği ihlal edilmek suretiyle kamuoyu tarafından vuruldu ama soruşturma yürüdü yürüdü
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiniz. O lekeyi nasıl temizleyecek siniz? Sonra iddianame tanzim
edildi mahkeme beraat kararı verildi, nasıl temizlenecek bu? Kişilerin itibarlarını, haysiyetlerini
ayaklar altına almak yok etmek kolay olmamalıdır. Herkes insanın hukukunu, onurunu korumalı ama
herkesten çok yargı görevi yapanlar bu hukuku bu onuru korumaya riayet etmelidir. İşte Adana’da
devam eden soruşturmayla ilgili tırlarla ilgili arama yapılıyor. O aramayla ilgili bir takım işlemler
yapılıyor. Oranın tutanakları daha bir saat geçmeden bazı gazeteciler tarafından twetlerde
yayınlanıyor. O zaman burada hepimizin oturup sorması lazım. Bu twett de yayınlayan efendiye bu
tutanağı kim gönderdi? Tutanak üç kişide vardır. Ya savcı ya adli kolluk ya da zabıt katipliği yapan
birisi varsa oradan bu üçü dışarısında oraya gidebilme imkanı yok. Şimdi bakıyorum devam eden
soruşturmalara Adalet Bakanı olarak ben bilmiyorum. Bilmem de gerekmiyor. Doğru da değil. Ee
şimdi şüpheliler bilmiyor avukatları bilmiyor ama bazı televizyonlar bazı gazeteler bazı internet
siteleri, siyasi partiler hepsinin aslından fotokopileri var ellerinde, konuşuyorlar. Hukuk devletinde
insanların onurunu lekelemek için böylesi bir yol asla olmaz. Buna savcılar da izin vermez,
mahkemelerde izin vermez hiç kimse izin vermez. Ama şu anda bizim siyasetimiz de yanlış yapıyor.
İşte soruşturmanın tarafı dün başkaydı kovuşturmanın dün başkaydı Sayın Kılıçdaroğlu Meclis’i
mahkeme salonuna çevirmişti. Her gün hakimlere, savcılara alenen hakaret ve küfürler yapıyordu.
Milletvekilleri aynısını yapıyordu. Ama şimdi soruşturulan kişiler değişince bu sefer aynı ekibin bu
sefer soruşturan hakim ve savcıları öven soruşturulanları yeren suçlu ilan eden yaklaşımları var.
Esasında iki yaklaşımda yanlıştır. Biz doğru noktada durmamız haksızlık varsa, hukuksuzluk varsa,
hukukun çiğnenmesi varsa bunun karşısında iktidar ve muhalefet aynı şeyi dillendirmemiz lazım. Aksi
takdirde bugün falana karşı olan şey yarın bir başkasına karşı olur, öbür gün bir başkasına karşı olur.
Bunların olmaması için siyasetin de fikir birliğiyle hareket etmesinde fayda var.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet nihayetinde herkesin ihtiyacı olan bir konu, doğru
BEKİR BOZDAĞ: Şüphe yok.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Bu bağlamda değerlendirirsek Başbakan Erdoğan, İran ziyareti öncesinde zaten
sinyalini vermişti Sayın Bozdağ. Özel Yetkili Mahkemelerin ÖYM’lerin kaldırılacağına yönelik sinyali
verdi. Bunun ne tür olumlu sonuçları olabilir?
BEKİR BOZDAĞ: Bizim yargılama sistemimiz içerisinde şu anda ana mahkeme ağır ceza mahkemesi,
ağır cezalar için söylüyorum. Ama uygulama bunun yanına iki tane yeni ağır ceza mahkemesini de
koymuş. Birisi CMK 250’e göre görevli ağır ceza mahkemesi birisi de TMK ona göre görevli ağır ceza
mahkemesi. Dolayısıyla uygulamada şu anda üç tane ağır ceza mahkememiz gözükmektedir. Şimdi
hem TMK onun hem de CMK 250’ye göre görevli mahkemelerin mahkemeleri özel, savcıları özel,
hakimleri özel, soruşturma usulleriyle kovuşturma usulleri diğer ağır ceza mahkemelerinden farklılık
arz ediyor. Tabi büyük bir kısmı onlarla uyumlu ama az da olsa özel soruşturma ve kovuşturma
usulüne de tabi. Şimdi yapacağımız düzenlemeyle TMK ona göre görevli mahkemeleri kaldırıyoruz.
CMK 250’ye halen devam eden geçici maddeyle devam eden mahkemeleri de kaldırıyoruz. Özel
mahkeme uygulaması artık tarih oluyor. Özel hakim uygulaması tarih oluyor. Özel savcılık uygulaması
sona ermektedir. Özel soruşturma ve kovuşturma usulü de sona ermekte. Ağır ceza mahkemeleri aynı
usulde soruşturma ve kovuşturma yapacak. Savcılar arasında hakimler arasında mahkemeler arasında
hiyerarşi görüntüsü veren hepimizin rahatsız olduğu görüntü de tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Büyük bir demokratikleşme adımıdır. Hukuk devleti bakımından son derece önemli bir değişimi
önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiz inşallah
YASİN ERÇAĞLAYAN: Tabi ki merak edilen ayrıntı bu noktada özellikle bu mahkemeler kaldırılırsa eğer
tamamlanmış yargılama veya devam eden yargılamalar nasıl etkilenir diye kamuoyu da merak ediyor.
BEKİR BOZDAĞ: Bu mahkemeler kaldırıldığı zaman mahkemelerde görülen davalar ile soruşturması
özel mahkeme savcılıklarınca yürütülen özel savcılıklar tarafından yürütülen dosyalar ilgili
mahkemelere devredilecektir. Hükme bağlanmış dosyalar ise Yargıtay aşamasında onlar Yargıtay
süreci devam edecektir. Kesinleşmiş dosyalar açısından herhangi bir değerlendirme söz konusu
değildir. Yargıtay’daki dosyalar eğer Yargıtay tarafından bozulursa o zaman onlarda yeni
mahkemelere intikal edecektir. Dolayısıyla mahkemelerin elindeki dosyalar bitinceye kadar veya
savcıların elindeki dosyalar tamamlanıncaya kadar göreve etmesi gibi istisnai bir düzenleme
yapmayın da düşünmüyoruz. Mahkemeler kalktı, usul kalktı, dolayısıyla her türlü soruşturma ve
kovuşturma mevcut normal ve doğru olan usule göre yeni mahkemelerde savcılıklarda devam
edecektir.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet, şimdi merak ettiğim kendim kişisel olarak da özellikle, bireyi olduğumuz
için bireysel olarak bizi nasıl etkileyecek önemli bir konu, kişisel verilerin korunması konusu. Bu
kanunla ne sağlanacak ve biraz önce ifade ettiğimiz gibi yani birey olarak bizleri nasıl etkileyecek?
BEKİR BOZDAĞ: Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili şu anda Başbakanlıkta bir kanun tasarımız var. O
tasarıyla ilgili geçen Bakanlar Kurulu’nda bir sunumda bulundum ve o yasanın parlamentoya sevki
konusunda bir karar alındı birkaç ilave çalışmadan sonra önümüzdeki günlerde kişisel verilerin
korunması kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edeceğiz. Burada Kişisel Verileri
Korumu Kurulu diye bir kurul bulunacak. Bu kurul esasında kişisel verileri tutmayacaktır. Kamuoyunda
sanki bu Kişisel Verileri Korumu Kurulu, Türkiye’de bütün vatandaşların kişisel verilerini tutacak,
depolayacak, arşivleyecek, elinde olacak sonra da bunlar şu veya bu şekilde olumsuz sonuçlar
doğuracak şekilde kullanılabilir gibi bir takım endişeler de dile getiriliyor. Esasında Kişisel Verileri
Koruma Kurulu herhangi bir veri toplamayacaktır, depolamayacaktır, arşivlemeyecektir. Sadece bu
kurul Kişisel Verileri kanun gereği veya yaptıkları iş gereği örneğin hastanelerde örneğin nüfusta
örneğin tapuda, mahkemelerde, savcılıklarda başka yerlerde kanun gereği kişisel verileri toplamak
durumunda olan kişilerin bu verileri amacı dışında kullanıp kullanmadığını denetleyecek bu açıdan
vatandaş başvurularını, şikayetlerini inceleyip karara bağlayacak esasında kişisel verilerin anayasanın
18. maddesinde bizim yaptığımız düzenlemeye uygun hukukun içinde muhafaza edilip onların
korunup korunmadığı takip edecek. Bu alandaki şikayetleri değerlendirecek. Adeta kişisel verilerin
yeni bir sigortası olacaktır muhafazası bakımından, çok önemli bir adımdır o da.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Aslında kişisel veriler demişken hepimiz belki de her dışarıdaki vatandaş
kendisinin dinlenildiğini düşünüyor. Siz de bu telefon dinlemeleri en çok şikayet edilen konulardan
biri, gündemde tartışılan konulardan biri. Siz de dünde kamuoyuna yansıyan açıklamalarınız oldu
artık. Sınırlandırmalar belli standartlar getiriliyor. Bazı özel durumlarda uzatma söz konusu olacak. Üç
ayla sınırlı olacak bildiğim kadarıyla gerçi ayrıntılarını siz aktaracaksınız ama. Nedir çalışmalar ne
durumda bu konuyla ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: Telefonunun dinlendiği evinin ortam dinlemesine tabi olduğu veya iş yerinin ortam
dinlemesine ortam dinlemesi yapıldığına ilişkin insanlar arasında yaygın bir kanaat var. Herkes acaba
ben demi dinleniyorum acaba benim iş yerimde mi dinleniyor evimde mi dinleniyor gibi bir şüphe
içerisinde. Tabi teknolojinin ilerlemiş olması, her gün ses kayıtları tapelerin ortaya çıkmış olması pek
çok insanlara karşı ses kayıtlarıyla bizim bildiğimiz, bilmediğimiz nice tehditlerin, şantajların yapılıyor
olması insanlarımız arasındaki bu düşünceyi yaygınlaştırmıştır. O nedenle dinlemeler konusunda daha
sağlıklı bir hukuksal altyapıyı ortaya koymak ve bu konuda keyfiliklere son vermek keyfi uygulama
yapmak isteyenler varsa da bunun önüne geçmek adına önemli bir adım atıyoruz. Bir defa dinlemeler
bundan sonra sadece kuvvetli şüphe ve başkaca delil elde edilememe şartlarının tahakkuku ile
savcılar tarafından hakimden istenemeyecektir. Bir defa burada bir somutlaştırma getiriyoruz.
Kuvvetli şüpheyi gösteren bazı delilleri savcının mahkemeye sunması şartını getiriyoruz. Kuvvetli
şüphen varsa o zaman bu şüpheyi doğuran nedenler, deliller nedir bunu mahkemeye sunacak.
Mahkeme karar verirken de dinlenilmesini istediği kişilerle ilgili evrakları da isteyecek. Telefon onlara
aitse onlara ait olduğunu gösteren belgeler. Eğer başkasının telefonunu kullanıyorsa o telefon kime
aitse ona ait olan belgeler telefona dair diğer teknik bilgilerin tamamını dosyaya koyacak. Numara
belli, telefonun sahibi belli o telefon operatörü neyse onların hepsi belli olacak. Bunlar dosyada
olacak. Kapalı, gizli efendim isim hanesi şurası, burası kapalı bir yapı olmayacak. Öte yandan da bunun
kararının artık hakim değil ağır ceza mahkemesi verecektir. Bu da son derece önemli bir adımdır. Ağır
ceza mahkemesi heyet halinde çalışmaktadır. Eğer Ağır ceza mahkemesinin başkan ve üyeleri böyle
bir talep karşısında dinlenme kararı vermişse orada gerçekten dinlenilmeye değer suç soruşturması
ve kovuşturması bakımından son derece önemli bir husus olduğu anlamına gelir. Ben inanıyorum ki
bu uygulama pek çok dinlemeyi belki ortadan kaldıracak ve bundan sonra da dinleme kararlarını
yasanın ön gördüğü şekilde sınırlı sayıda ilgili konularla ilgili olmasına yol açacaktır, önemli bir adım.
Tabi burada başka bir şey daha yapıyoruz o da şu; dinlemelerle ilgili süreleri de kısıtlıyoruz. Örneğin
katalog da yer alan suçlarla ilgili dinleme bir defa üç aylık içine alınıyor. Sonra yetmedi üç ay daha
uzatılabiliyor.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Ama 6 ay maksimum
BEKİR BOZDAĞ: 6 ay. Şu andaki uygulama 6 ay. Şimdi biz bunu normalde bir defada en fazla 2 ay içine
alacak uzatma ihtiyacı duyarsa 1 ay uzatacak. Dolayıysa 6 aylık dinleme süresini eğer şartları varsa 3
aya çekiyoruz. İki; daha önemlisi örgütün faaliyeti çerçevesinde eğer bu suçların işlendiği iddiası varsa
birer aylık aralarla sonsuza dek dinleme imkanı vardı şimdi bunu da 3 ay ilave yapabiliyor en fazla.
Örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçlarla ilgili de dinlemeleri biz 6 ayla sınırlandırıyoruz. Burada
da önemli bir başka iyileştirme yapıyoruz. Öte yandan bu dinlemeler sırasında ortaya çıkacak kişisel
verileri, bilgileri yok etmeyen kayıtları yok etmeyen yasa onlarla ilgili bir takım hükümler içeriyor.
Onları yok etmeyenlerle ilgili de cezai müeyyideleri arttırıyoruz yeni müeyyideler de getiriyoruz. Yani
ilgisiz, alakasız hiç şey olmayan konuları orada koymayacak yasa nasıl emrediyorsa onu uygulayacak
uygulamadılar onları gereğini yapmadılar gereğini yapmayanlarla ilgili de ayrı bir cezai müeyyide
getiriyoruz.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet aslında hani gizli saklı bir şey kalmayacak artık her şey açık olacak bu
çalışmalar neticesinde. O zaman da sıklıkla duyduğumuz bir konu daha var bu gizli saklı meselelerle
ilgili olarak. “neyse suçlandığımı bilmiyorum” konusu. Bu sıklıkla telaffuz edilen bir cümle. Yani artık
bundan sonra hani bu şikayetlerin önüne geçilebilecek mi? Özellikle avukatlar yargılananlar kendi
dosyalarını neyle suçlandıklarını öğrenebilecekler mi?
BEKİR BOZDAĞ: Devam eden pek çok davada şüphelilerin, avukatlarının ‘biz dosyayı göremedik,
aleyhimizde ileri sürülen delilleri göremedi, ne ile suçlandığımızı doğru dürüst bilmiyoruz’ kendimizi
nasıl savunacağız? Aleyhimizdeki delilleri görsek ona göre bir şey söyleyeceğiz. Avukatım görse ona
göre bir savunma yapacak. Ama ne ben görebiliyorum ne avukatım görebiliyor. Orada yer alan
kısıtlamalar nedeniyle. Onun için burada önemli bir başka adımı atıyoruz. Soruşturma süresi içerisinde
müdafi ve şüphelinin dosyadaki evraktan bir örneği harçsız alabilmelerini düzenleyen ana ilkeyi
muhafaza ediyor. Bunun istisnaları olan yasa kısımları yasadan çıkartıyoruz. Dolayısıyla bundan sonra
herhangi bir şüpheli dosyamda ne var onu bilmiyorum. Avukat ben dosyadan evrakları göremedim,
örneğini alamadım diyemeyecekler. Soruşturma evresinde şüpheliler ve müdafiler dosyadaki delilleri
görme imkanına kavuşacaklardır. Bu silahların eşitliği bakımından da son derece önemli. Yani bazıları
diyebilir işte soruşturmanın selameti bakımından bu yanlış olabilir diyebilir ama bir soruşturma
sırasında benim idamımı isteyen veya müebbet hapsimi isteyen veya onlarca yıl hapsimi isteyen bir
soruşturmayı yapılıyor. Benimle ilgili çok ciddi şuçlamalar yapılıyorsa benim kendimi savunma hakkım
o soruşturmadan daha önemlidir. Biz bu hakkı güçlendiren ve silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde
iddia makamıyla soruşturma yürüten iddia makamıyla şüpheli ve müdafi savunmayı eşit hale getiren
bir adım atmış oluyoruz. Bu da son derece önemli bir değişikliktir. Bundan sonra dosyamı bilmiyorum
cümlelerini inşallah duymayacağız.
YASİN ERÇAĞLAYAN: İnşallah, Sayın Bakan; cezaevindeki hasta, hükümlü ve tutuklularda temel
problemlerden biri sanırım. Özellikle gündeme baktığımız zaman ünlü isimlerin ya da gündemde olan
isimler ön plana çıkıyor ama bunun dışında onlarca insan var bu konuyla ilgili maduriyeti yaşayan.
Bununla ilgili bir çalışma olacak mı? Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de gazeteci arkadaşlar bazı
platformlarda bu tür sorular işte af konusuyla ilgili bu konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı makamının
yapabileceği bir şeyler var mı diye. Yetkisi kapsamında olmadığını ifade etti ama bunun bir prosedürü
nedir, çalışma var mıdır? Nasıl bir sonuç almayı düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlığı korumak öncelikli devletin
görevidir. Cezaevleri Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü yasaların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde
tutuklu ve hükümlülerin sağlığıyla ilgili her türlü hizmeti sağlamak için gereğini yapmakta gerektiğinde
Sağlık Bakanlığı’ndan ilgili her yerden sağlık desteği alarak bu hizmeti sürdürmektedir. Tabi bütün
bunlara rağmen tutuklu ve hükümlüler arasında sağlık şartları tek başına cezaevinde yaşamasını
sürdürmeye elverişli olmayan kişiler olabilir. Biz bunların olduğunu da gördük. O nedenle de geçmiş
günler içerisinde bir yasa değişikliği yaptık. Dedik ki; cezaevlerinde eğer hükümlü veya tutuklunun ağır
bir hastalık veyahut da engel nedeniyle ceza infaz şartlarında yalnız başına hayatını devam
ettiremiyorsa bunların tutuklu ve hükümlerin cezalarını dışarıda bir kısmını çekmelerine imkan veren
bir düzenleme yaptık. Adli Tıp kurumundan rapor alınacak eğer buradan rapor alınmayacaksa Adalet
Bakanlığı’nın gösterdiği listede bulunan tam teşekküllü hastanelerden alınan rapor Adli Tıp Kurumu
tarafından onaylandığı zaman Cumhuriyet Savcılıkları toplum güvenliği bakımından da herhangi bir
sakınca olmadığına dair bir görüş ifade ettiği takdirde bunların dışarı çıkmasına imkan veren bir
düzenlemede yaptık ama şu anada kadar bu düzenleme uygulandı mı? uygulandı. İyi neticeler aldı
mı? Epeyce bu konuda tutuklu ve hükümlü bundan istifade etti. Şu anda istifade etmeyenler var mı?
Var. Onlarla ilgili de çalışmalarımız bizim sürüyor. Tabi bunların istifade etmesi doğru olandır. Ben
Adalet Bakanı olarak içeride kendi başına hayatını devam ettirme imkanını sağlık koşulları veya
engelliği nedeniyle kaybetmiş olan kişilerin raporu varsa Adli Tıp Kurumu veya özel tam teşekküllü bir
hastane rapor vermişti, Adli Tıp Kurumu bunu onaylamışsa bununla ilgili toplum güvenliği bakımından
tehlikelidir yorumunun yapılmaması gerektiğine işin doğrusu ben inanıyorum. Çünkü yerinden
kalkamayan bir hasta düşünün, hiçbir tarafını oynatamıyor. Bir örnek bana aktarıldı bir yerle ilgili.
Sadece boynu oynuyor, bunun toplumla ilgili tehlikeli bir boyutunun olması düşünülemez, mümkün
de değil. Ama başkaları bir şey yapacak, şöyle olacak böyle olacak gibi bir değerlendirme yaparsak o
zaman da yasa koyucunun amacı dışında bir değerlendirme yapmış oluruz. Ama biz buna rağmen bu
konuda ayrı bir çalışma daha yaptığımızı aracılığınızla duyurmak isterim. Bu hayatını tek başına devam
ettiremeyecek derecede hasta veya engelli olan tutuklu ve hükümlüler ile ilgili toplum güvenliği
bakımından tehlikeli olma kuralı eğer devam ediyorsa bu kuralı uygulanabilir yani bunlar içinde
uygulanabilir hale getirmek için bir takım formülasyonlar üzerinde duruyoruz. Bu formülü
yasalaştıracağız, yasalaştırdıktan sonra da böyle olanlar toplum güvenliği için farklı değerlendirmeler
yapılsa dahi cezaevi dışında bulunma imkanını bulacaklardır. Onunla ilgili çalışmalarımızın sürdüğünü
de buradan ifade etmek isterim.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet efendim tutukluluktan bahsettik bu 10 yıl meselesine gelelim dilerseniz.
Anayasa Mahkemesi 10 yılın uzun olduğuna hükmetmişti tutukluluk süresi bakımından. Çalışmalar ne
durumda? Azami tutukluluk süresi kaç yıl olacak efendim? Bu konuyla ilgili çerçeve belirlendi mi?
BEKİR BOZDAĞ: 10 yıllık tutukluluk süresi gerçekten çok. Bir hukuk devletinde hiçbir insan 10 yıl
süreyle falanca suçu işledin iddiasıyla soruşturulması ve yargılaması devam edemez, etmemelidir.
Eğer bir devlet bir vatandaşını 10 yıl süreyle soruşturup, kovuşturmasını yapıp hala sen bu suçu
işlemişindir cezanda şudur demiyorsa veya sen bu suçu işlememişindir beraat etmen lazım gelir diye
beraat kararı veremiyorsan orada hukuk devleti bakımında savunulacak hiçbir durum yoktur, ayıp bir
durum vardır, eksik bir durum vardı, yanlış bir durum var demektir. Ama maalesef Türkiye’de bazı
soruşturma ve kovuşturmalar nedeniyle bunların olduğunu görüyoruz. Şu anda bizim cezaevlerimizde
tutukluların oranına baktığımızda bütün hükümlülerle beraber hepsini değerlendirdiğimizde % 18,4
gibi bir rakam görülüyor. Yani 2001 yılında bu rakam % 50 civarında tutuklu varken şimdi % 18,4’e
düşmüş durumda. Ama bu da bizim arzu etmediğimiz bir durum keşke hiç olmazsa. Çünkü tutuklama
sonuçta istisnai bir tedbirdir. Esas olan serbest yargılamadır. Arzu ederiz ki bunların az olması ve
istisnai kalmasıdır. Kural haline dönmemesi tutukluluğun cezaya dönüşmemesidir. Anayasa
mahkemesi geçenlerde bildiğiniz gibi 10 yılık süreyi çok buldu ve onu iptal etti. Makul bir süre
düzenlemesini de Meclis’e bıraktı. Tabi biz bu düzenleme içerisinde de bu konuda da bir adım
atıyoruz. Tutukluluk süresini 10 yıldan 7,5 yıla çeken bir adım atıyoruz. Tabi ileride bunun 5 yıla da
çekilmesi lazım esasında 5 yıla çekilmesi gerekir. Fakat yaptığımız etki analizleri çerçevesinde bunun
7,5 yıl olarak şu anda belirlenmesi noktasında bir çalışmamız var. Bu teklif içerisinde 7,5 yıl olarak
belirlenecektir. Buradan bir rakam da vermek isterim. Türkiye’de şu anda cezaevlerinde 5 yıldan fazla
tutuklu bulunan kişi sayısı 149, yani bunu söylerken cezaevlerinde 5 yıldan fazla tutuklu bulunan
kişilerin sayısı da çok fazla da ondan dolayı yapılıyor gibi bir değerlendirmeye fırsat vermemek için
ifade ediyorum. Şu anda cezaevlerinde bulunun 5 yıldan fazla tutuklu bulunan kişi sayısı 149’dur.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Peki bu mağduriyetler sonrasında bir işlem yapılacak mı? Yeniden yargılamalar
konusunda da aynı şey geçerli. Herhangi bir tazminat mı ödenecek veya farklı bir yöntem mi
uygulanacak? Nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Yeniden yargılama konusu bizim hukukumuzda düzenlenmiştir. Esasında CMK 311
bunun şartlarını ortaya koymaktadır. Bir hüküm kesinleştikten sonra kanunda öngörülen şartlar
tahakkuk etmesi halinde yargılamasının yenilenmesi talebinde bulunabilir ve yargılama yenilenebilir.
Bu çok açık ama devam eden soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili yargılanmanın yenilenmesi
meselesi hukukumuzda yok. Sayın Başbakanımız Adalet Bakanlığına bu konuda bir çalışma yapılması
talimatını verdi. Biz yeniden yargılama konusu veya başkaca alternatifler üzerinde bazı çalışmaları
yürütüyoruz. Ama buradan bir şeyi ifade etmek isterim. Eğer bu konuda bir düzenleme olacaksa
bunun devam eden davaları etkilemesi söz konusu olmayacaktır. Onlara dönük bir devam eden
davalara dönük bir yargılamanın yenilemesi, uygulamasını hukukumuzun içine koymamız mümkün
değildir bu doğru da değildir. Ama kesinleşen davalarla ilgili olabilir mi? işte onun üzerinde bir
çalışıyoruz. Acaba nasıl olur? Onun etki analizlerini yapıyoruz. Çünkü bizim bir düzenleme
yaptığımızda bunun nereye kadar gideceğini sonuçlarının ne olacağını hangi davaların bundan
etkileneceğini öngörmemiz, bilmemiz ona göre adım atmamız lazım. Önümüzü görmeyen bir adım
attığımızda arzu etmediğimiz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu noktada Adalet Bakanlığı’nda uzmanlar,
hukukçular diğer pek çok ceza hukuku ve usul hukuku alanında uzman kişilerle istişare içerisinde
çalışmalarını devam ettiriyorlar. Bu çalışmalar bittikten sonra biz kamuoyuna nasıl bir düzenleme
yapacağımızı ifade etmek isteriz. Ama şu anda henüz netleşmiş şöyle yapacağız şöyle bir formülümüz
var diyecek bir noktada değiliz. Basında yazan başka yerlerde çıkan bir takım formüller var. Onlar
bizim ürettiğimiz formüller değil. Bu konuda bilgi ve birikim sahibi insanların önerdiği formüllerdir.
Elbet biz o formüller üzerinde de değerlendirmeler yapıyoruz. Ama şu anda çalışmamız bitmiş değil.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Sayın Bozdağ Çözüm Süreci nasıl gidiyor? Siz Çözüm Sürecini de yürüten
bakanlardan birisiniz. Bu 17 Aralık operasyonundan sonra sıkça dile getirilen bir konu. Çözüm Süreci
hedeflenmiştir deniliyor. Şu anda durum nedir? Çalışmalar sağlıklı bir şekilde devam ediyor mu?
BEKİR BOZDAĞ: 17 Aralık Süreci esasında sadece AK Parti’ye dönük bir süreç değildir. Esasında
Türkiye’ye dönük Türkiye’nin huzuruna dönük, istikrarına dönük, güven ortamına dönük, güçlü
iktidarına dönük, itibarına dönük ve Başbakanına ve hükümetine dönük açık bir süreç olarak
önümüzde duruyor. Ama öte yandan Çözün Süreci’ne dönük boyutu da çok açık. Yani baktığınız
zaman Türkiye’yi bugün güçlü kılan ne varsa onların hepsini bir noktada yok etmeye dönük bir süreç
olarak duruyor. Bir yolsuzluk kılıfı altında devam eden bir süreç ama baktığınızda ortaya çıkan
fotoğraflarda bunun sadece yolsuzluk iddiasıyla devam eden bir husus olmadığı çok çok açık.
Hamdolsun Çözüm Süreci’nin devreye girdiği günden bugüne kadar bir askerimiz, bir polisimiz, bir
vatandaşımız şehit olmadı. Yani bu son derece önemli bir kazanımdır Türkiye için. Silahlar patlamıyor.
Anneler, babalar çocuklarını askere gönderirken eskisi gibi değil. Bu önemli bir Türkiye açısından
kazanımdır. Bunun devam edip Türkiye’de kalıcı bir barışın, huzurun tesisi hepimizin arzusudur.
Terörün tamamen bittiği, silahların bırakıldığı bir Türkiye’yi hayal etmek ve bunun için uğraş vermek
Türkiye Cumhuriyet hükümetinin Başbakanın hepimizin birinci derecede görevidir. Yani bir ülkede kan
dursun, göz yaşı dinsin, terör bitsin, silahlar bırakılsın demek ülkenin aleyhine olan bir iş olur mu?
Bizim yaptığımız şey esasında milletin tam da bizden istediği şeydir. Bu noktada çabamız, gayretimiz
ortadadır. Ama bundan rahatsız olan çok çevre var. Yani eğer Türkiye huzurunu ve barışını terörü
sonlandırmak suretiyle daha güçlü bir hale getirirse birlik ve dirliği daha kavi olursa kardeşlik hukuku
daha da güçlenirse Türkiye’nin her alandaki kudreti daha da artacaktır. Ekonomisi, siyasi istikrarı,
güçlü istikrarı, güven ortamı daha da büyüyecektir. Onun için büyüyen Türkiye’de itibarı artan
Türkiye’den rahatsız olan kesimler var. Örneğin Suriye’de bir olay oluyor, Mısır’da bir olay oluyor
Libya’da bir şey oluyor başka ülkelerde bir şey oluyor günün Türkiye’sinin böyle olaylar olduğunda
söyleyecek bir sözü olmazdı. Söylemeyi de akıllarından geçirmezlerdi. İşte şimdiki CHP’yi diğer
partilerin konuşmacılarını dinlediğinizde esasında hükümetin bu konularda milletimizin hukukunu
devletimizin hukukunu bunun yanında esasen Suriye’de ve başka yerlerde insan olmaktan kaynaklı
oradaki insanların hukukunu hakkın diliyle söyleyen sesinden fazlaca rahatsızlık var. Sana ne diyor?
Orada yangın varsa yansın yanan sen misin, senin kardeşin mi, komşun mu, vatandaşın mı? Biz kendi
işimize bakalım diyen bir yapı var. Eğer bunlar iktidar olmuş olsa etrafta kıyamet kopsa nasıl olsa
bizim ev rahat diye dönüp bakmayacak bir yapı, onun için dünyada olup biten hakkında söz söyleyen
Türkiye’den fevkalade bir rahatsızlık var. Bir başka şey bakın; Türkiye’nin ihracatı 35 milyar dolardan
160 milyar dolara yükseldi. Bu dış pazarda Türkiye’nin payının artması ama ayın zamanda başkalarının
da payının azalması demek. Bundan da rahatsız olanlar var. Dünyanın dört bir yanında gözünü
Türkiye’ye dönmüş insanlar var. Türkiye’de yaşanan şu süreç nedeniyle her yerde Türkiye’ye,
Başbakanımıza, hükümetimiz dua eden insanlar var. Neden, çünkü Sayın Başbakanımızın liderliğinde
Türkiye dünya milletlerinin hepsine yeniden bir ilham kaynağı bir model olmuştur. İyi yönetimiyle
halktan yana duruşuyla ilkeli hareketiyle herkes Türkiye gibi bir ülke olmak Tayyip Erdoğan gibi kendi
ülkelerinde de başkaca liderlerin çıkması için bir mücadele noktasına girmiş ve oralarda da büyük
cesaretler ortaya çıkarmıştır. Oradaki insanların cesaretini daha doğrusu attırmıştır. Şimdi bu nedenle
bundan ve bunun gibi nice konudan fevkalade rahatsız olanlar var. Yani Tayyip Erdoğan ve arkadaşları
gitse dış dünyayla hiç ilgilenmeyen gözünü kapatan, kulağını kapatan, dilini kapatan bir yapı gelse
ekonomisi böyle güçlü olmasa ihracatta böyle sıçrama yapan değil IMF’ye borç veren değil de
sıkıntıdan sıkıntıya giren bizden borç dileyen bir Türkiye gelse, silahlar yeniden patlasa, terör yeniden
hortlasa, yeniden şehit cenazeleri gelse, ortalık yeniden karışsa diyen ve Türkiye kendi enerjisini
yeniden kendi içindeki başka sorunlara harcasa diyen bir yapı var. O nedenle Türkiye’nin
güçlenmesinden içeride ve dışarıda itibarının artmasından güçlü iktidarından rahatsız olan çevreler
hem çözüm sürecini hem de Türkiye’nin artan itibarını yükselen gücünü, kudretini ortadan kaldırmak
için benim kanaatim bu süreçle beraber daha bir güçlü şekilde ortaya koymuşlardır. Geçmişte de var
yani ittifaklar iktidarımıza karşı darbe teşebbüslerinde biz bunu görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçim
sürecinde bunu görüyoruz. Kapatma davası sürecinde biz bunu görüyoruz. Pek çok şöyle geriye doğru
giderseniz hatta 3 Kasım seçimlerinde Başbakanımızın milletvekili listesinden silinmesinde bunu
görüyoruz. Muhtar bile olamaz manşetlerinde bunu görüyoruz. Ama şimdi bu karşı duruşlar yeni
müttefikler de aralarına alarak daha güçlü bir şekilde AK Parti iktidarına karşı esasında Türkiye’nin
istikrarı ve itibarına karşı, güven ortamına karşı yeni bir hamle başlatmışlardır. İşte iktidar 2014’ü
göremeyecek. 30 Mart’tan sonra bakanları, vekilleri biz atayacağız. İşte tuzluğu koysak o bile vekil
olacak gibi kendinde böylesi güç vehmeden yapıların hepsi büyük bir ittifak içerisinde ama çok açık
söylüyorum. Kim kiminle iş tutarsa tutsun, kiminle ittifak ederse etsin. Her ne tür işler yaparsa yapsın
bunların muvaffak olma şansı yoktur. Sebebi de çok açık. Türk milletinin vicdanı Türk milletinin
basiret Türk milletinin aklı Türk milletinin fikri bütün bu oyunları bozacak kudrette ve kuvvettedir.
Bizim gücümüzün kaynağı hep söylüyoruz. Önce Allah’ın yardımı sonra da milletimizin desteğidir. O
yüzden hangi oyun oynanırsa oynansın, netice alınmayacaktır. Yorgunlukları onlara kalacaktır diye
düşünüyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Bu ses kayıtlarını tam da soracaktım aslında, siz de biraz değinin. Nasıl
yorumluyorsunuz? Devamı da gelecek gibi görünüyor. Peyderpey belli periyotlarla bir şeyler
sızdırılıyor veya bir şekilde kamuoyuna yansıyor. Nasıl değerlendiriyor sunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Tabi ses kayıtları efendim görüntü kayıtları başka kayıtlar toplumu fevkalade rahatsız
ediyor. Esasında herkes acaba benimle ilgili bir yerde bir dosya var mı, ses kaydı var mı, bir görüntü
kaydı var mı diye bir takım şüpheler içerisinde. Yarın benimle ilgili bir şey konuşsa öbür gün başka bir
şeyle ilgili bir şey korsa öylesi bir güvensizlik ortamı maalesef Türkiye’de oluşmuş durumda. O yüzden
bizim bu güvensizlik ortamıyla hep beraber mücadele etmemiz lazımdır. Yani insanların diğer insanları
hukuk dışı yol ve yöntemlerle dinlemeleri, görüntülerini almaları efendim başka tür izleme ve takip
yapmaları asla kabul edilemez. Türkiye bu tür şeylerden mutlaka çıkması lazım. Ama biz onun içinde
dinleme konularında dikkat ederseniz teknik takip konusunda, teknik izleme konusunda, dinleme
konusunda diğer konularda hukuk devletini güçlendiren, bireyi koruyan adımlar atıyoruz. Ama tabi
dinlemelerin içeriklerine ilişkin girince tabi ben o içerikleri görünce işin doğrusu çok üzüldüğümü ifade
etmek isterim. Yani bu ülkede herkesin iyi işler yaptığını inandığı insanların, kişilerin uğraştığı işlerin
milletin düşündüğü işler dışında başka şeyler olduğunu görmek herhalde bu ülkede herkesi fazlasıyla
rahatsız etmiştir, üzmüştür. Türkiye’nin dış politikasıyla Türkiye’nin Çözüm Süreci’yle, Türkiye’nin
ekonomisiyle, iş dünyasıyla başka başka işlerle uğraşan bir dini yapının, grubun insanlar tarafından
memnuniyetle karşılanacağını ben tahmin etmiyorum. Ben işin doğrusu Allah rızası için insanlara dini
doğru anlatmak doğru yaşamaların sağlamak onları iyi insan olarak yetiştirmek için uğraşan insanların
milletten bu uğraşları nedeniyle destek aldıklarını dua aldıklarını biliyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Eskiden bir gerginlik olunca sağ duyu çağrısı yapılıyordu artık neden sağduyu
çağrısı yapılmıyor Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bakıldığında bu tabi bu işlerin dışında başka işlerle uğraşıldığını insanlar
görünce büyük bir hayal kırıklığına herkesin ben uğradığını düşünüyorum. Şahsen ben kendi adıma
söylüyorum; büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Yani bugüne kadar iyi işler yaptığını düşündüğümüz
insanların uğraştıkları şeyleri görünce hem üzüldüm hem de yazık dedim. Yani toplumdaki kendi
itibarlarını kendi güçlerini kendi desteklerini de bu uğraş kaybettirecektir. Çünkü Türk Milleti Allah
rızası için mücadele edenlere verdiği desteği Allah’ın rızası dışında başka rızalar için uğraşa
dönüştürdüklerinde geri alır. Bunun pek çok örnekleri var. Umarız bundan sonraki süreçte herkes
kendi işini yapar. Herkes işini yaptığı zaman herkes kendi alanında olduğu zaman insanlar ona değer
verir yani. Yani bir hekim doktorluğu yaptığında avukat avukatlığını yaptığında, siyasetçi işini
yaptığında, televizyoncu işini yaptığında toplumda daha büyük değer görüyorlar, kabul görüyorlar.
Ama herkes işini bırakıp başkalarının işini yapmaya kalktığında da herkes onların karşısında duruyor.
Yani milletimiz olup biteni bence sağduyuyla zaten değerlendiriyor. Yani sağduyusunu milletimiz hep
kullanıyor. Ben her seçimde Türk milleti doğru kararlar verdi. Sağduyusuyla milletin hep önünü aştı.
Milletin önünü kapamak isteyenleri kaldırıp yoldan attı. Ben 2007 seçimlerini hatırlıyorum. 367 kararı
vermişti Anayasa Mahkemesi o zaman tabi Cumhurbaşkanını seçemedik. Parlamento seçim kararı
aldı, halka gittik o zaman dedik ki bakın demokrasinin, hukukun, adaletin yolu kapandı. Bu
demokrasiye ayarı siz vereceksiniz. Millet hakikaten % 47 ile öyle bir ayar verdi ki yolun sonuna kadar
yeniden açtı. Çünkü Türk Milleti hep sağduyusuyla hareket ediyor. Ben dün Yozgat’taydım. Yozgat’ta
3 Kasım’da karargah açtık, seçim karargahı. Daha sonra 2004’te, 2007’de, 2009’da 2011’de seçim
karargahları açtık. Aday tanıtımları yaptık. Ben bu kadar kalabalık bir aday tanıtımını ilk defa
yapıyorum. Yozgatlılar olup bitenin farkında ben inanıyorum ki İstanbullular da olup bitenin farkında.
Türkiye’nin istikrarına, huzuruna, iktidarına, liderine AK Parti’ye dönük bu kirli oyuna kirli operasyona
milletin sandıkta büyük bir ekseriyetle dur diyeceğine ve yeniden bu oyunları oynayanlara ders
vereceğine ben yürekten inanıyorum. Benim hiçbir şüphem yok. Sağduyu takınmayanlara millet
sağduyunun ne olduğunu sandıkta gösterecek.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Söyleşi için çok teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ
BEKİR BOZDAĞ: Bende çok teşekkür ediyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Yoğun bir gündem sizi bekliyor kolaylıklar dileyelim
BEKİR BOZDAĞ: Çok sağ olun
YASİN ERÇAĞLAYAN: Çok sağ olun. Böylelikle 24 Özel’in de sonuna geldik. Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ konuğumuzdu. Hoşça kalın efendim.
TARİH: 02.02.2014
KONUK: BEKİR BOZDAĞ
KANAL: 24 TV
PROGRAM: ÖZEL RÖPORTAJ
YASİN ERÇAĞLAYAN: Merhaba Sayın Seyirciler; 17 Aralık Özel Yayını ile karşınızdayız. Özellikle 17
Aralık operasyonu sonrası hükümet yargı reformu alanında çalışmalarına hız verdi. HSYK düzenlemesi,
ÖYM'lerin kaldırılması, telefon dinlemelerine getirilecek standartlar, yeniden yargılama gibi birçok
konu başlığı masaya yatırıldı ve çalışmalar devam ediyor. Hazır gündem bu yargı konusuna
kilitlenmişken ilk ağızdan detayları öğrenelim dedik ve bugün 24 Özel Yayınının konuğu Adalet Bakanı
Sayın Bekir Bozdağ. Efendim Hoş geldiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum hoş bulduk.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Efendim HSYK ile mi başlayalım konu başlığı çok esasında ama dilerseniz
konunun başına ilk düzenleme HSYK ile başladı. HSYK ile başlayalım. Bu 21 Madde TBMM'den geçti
Sayın Bozdağ. Şimdi genel itibariyle daha önceki komisyon çalışmalarına baktığımı zaman bir uzlaşıda
pek görünmüyor ve böyle bir intiba var en azından askıda mı kalacak geri kalan maddeler için yoksa
siz yolunuza devam edecek misiniz aynen?
BEKİR BOZDAĞ: HSYK düzenlemelerini de içerek kanun teklifi 21. maddesinde durdu. Bundan sonraki
süreçte biz esasında yeni bir anayasa değişikliğine fırsat vermek için bir ara verdik. Sayın
Başbakanımızın çağrısı oldu. Cumhurbaşkanımızın girişimleri oldu. Tabi Cumhurbaşkanımızın
girişimleri üzerine bizim ziyaretlerimiz oldu. Onda netice alamadık daha sonrada Sayın Başbakanımız
ayrı bir çağrı yaptı; Gelin anayasayı değiştirelim diye. Bu çerçevede bizde HSYK ile ilgili maddelere
teklif geldiği zaman orada görüşmeler dondurduk. Sebep çok açık. Muhalefet diyor ki bu görüşülürken
biz anayasa değişikliği için bir araya gelemeyiz. O zaman durdurduk, buyurun gelin anayasa için
konuşalım, görüşelim bir noktada uzlaşalım. Bizim çağrımız odur. Esasında meclis deki anayasa
uzlaşma komisyonu çalışmaları sırasında uzlaşmada bir noktaya gelmiş. Önemli bir mesafe alınmış.
Belki bu bir fırsat olur bunun üzerinden de gidilmek suretiyle Türkiye anayasanın 159. maddesini
uzlaşmayla değiştirme fırsatı bulabilir diye biz beklemeye aldık. Madem öyle diyorsunuz teklif durdu
gelin görüşelim. Eğer samimiyseniz buradan olumlu bir sonuç çıkaralım. Ama şu ana kadar olumlu bir
cevabı almış değiliz. Tabi teklifin bundan sonraki sürecinde biz teklifi yasalaştıracağız. Adalet
Akademisi ile Hakim ve Savcılar Kanunu'nda değişiklik yapan kısımlarıyla Yargıtay kanununda
değişiklik yapan kısmıyla ayrıca HSYK'da değişiklik yapan kısmıyla yasalaştıracağız. Ancak, HSYK ile ilgili
bölümde bazı maddelerin teklif metninden çıkarılması bazı maddelerinde değiştirilerek kabul edilmesi
konusunda biz çalışmamız var. Bu yönde önergeler olacaktır. Önümüzdeki güllerde belki bu hafta
HSYK düzenlemesi kaldığı yerden bir uzlaşma zemini oluşmazsa görüşülmeye devam edilecek ve
yasalaşacaktır.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Sayın Bozdağ peki HSYK düzenlemesi neden bu kadar tepki çekti? Yani
baktığımız zaman sadece içeriden değil AB'den de Avrupa'dan da bazı eleştiriler geldiğini görüyoruz.
Nasıl yorumluyorsunuz bu eleştirileri ?
BEKİR BOZDAĞ: Bunun pek çok sebebi var. Büyük bir dezenformasyonla karşı karşıya kalındı. 12 Eylül
2010 halk oylamasında kabul edilmiş anayasa 159. maddesi değiştiriliyormuş, anayasa ile getirilen
düzen yasa ile ortadan kaldırılıyormuş gibi bir hava oluşturuldu. Tabi birde süreçle bunu
irtibatlandırıp, işte Ak Parti'ye dönük birtakım süreçler var sanki bu sürecin önünü kesmek için bu
düzenleme gündeme getirilmiş havası verilmek suretiyle siyasi partilerde kendi çıkarları açısından bu
konunun üzerine farklı bir gözle gittiğini ben düşünüyorum. Esasına baktığınız da Anayasanın 159.
Maddesi diyor ki işte 7 tanesini adli yargı seçer 3 tanesini idari yargı seçer diğerleri işte şu
kaynaklardan seçilir burada bir değişiklik yok doğrudan seçim yapılır daha 3 daire halinde çalışır
burada bir değişiklik yok baktığınız zaman Teftiş Kurulu HSYK’ya bağlı olur orda çalışır burada bir
değişiklik yok genel sekreter teftiş Kurulu Başkanı şunlardan olur oradaki tektik hakimleri müfettişler
şöyle seçilir bunlarda esasında bir değişiklik yok 12 Eylül halk oylamasında anayasayla milletimizin
kabul etmiş olduğu kuralların içerisinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı halde sanki bunların
tamamı değiştiriliyormuş gibi bir kampanya başladı ve bu kampanyanın insanlar etkisi altında kalmış
olabilir ama ben aracılığınızla bir kez daha ifade ediyorum ki teklifte anayasayla milletimizin kabul
ettiği kısımlarda bir değişiklik yok sadece milletimizin yasal düzenlemeyle düzenlemesine izin verdiği
konularda teklifte değişiklik öngörülmektedir.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet Avrupa’dan gelen eleştirilerden bahsedilmişken hazır yeri gelmişken
özellikle hani referans noktası bağlamında baktığımız zaman Avrupa Birliği’nde bu konuda belirlenmiş
sınırları net her şeyiyle çerçevesi belli bir standart var mı HSYK konusunda?
BEKİR BOZDAĞ: Avrupa’da bu konuda bir standardı net olarak her ülke için aynı uygulanan bir formül
yok ama tabi belli bir çerçeve var Avrupa’da. Aba baktığınızda her ülkede HSYK gibi yapıların birbirine
benzerlik arz ettiği gibi birbirinden farklılık arz ettiğini de görüyoruz. Öyle bir havada estiriliyor ki
sanki Avrupa Birliği’nde tek bir kurul var ve bütün bu kurulun seçimi ve şaibesi her şeyi her ülkede
aynı Türkiye’de buna dair bir uyarlama yaptı, Türkiye sanki Avrupa’da her ülkenin kabul ettiği ana
ilkenin dışına çıkıyormuş gibi bir hava estirildi. İzin verirseniz ben birkaç örnek burada sizinle
paylaşmak istiyorum çünkü Avrupa’nın pek çok ülkesinde farklı farklı uygulamalar var onları uzun
uzun anlatmak isterim ama birkaçını vereyim. Mesela Fransa on sekiz üyeden oluşuyor.
Cumhurbaşkanı HSYK’nın başkanı cumhurbaşkanı Adalet Bakanı HSYK’nın başkan yardımcısı ve
meslektaşları tarafından seçilen altı savcı altı hakim Danıştay genel kurulu tarafından seçilen bir
Danıştay üyesi, cumhurbaşkanı senato başkanı meclis başkanı tarafından seçilen birer vatandaştan
oluşuyor. Bakarsan cumhurbaşkanı HSYK’nın başkanı adalet bakanı başkan yardımcısı seçim
kaynaklarına baktığınızda farklı bir usulün olduğunu görüyorsunuz. Mesela İtalya’da yirmi yedi tane
üye olduğunu görüyoruz ve devlet başkanı da HSYK’nın başkanı. Bizde cumhurbaşkanı HSYK’nın
başkanı olsun dense kıyamet kopar ama orada da yine başka kaynaklardan gelen üyeler var. Mesela
İspanya 21 üyeden oluşuyor. Yargıtay başkanı HSYK gibi kurulun başkanı. Kongre ve senato tarafından
aday gösterilenler arasına kral on iki üye atıyor. Öte yandan kongre ve senato tarafından aday
gösterilenler arasından kral tarafından sekiz avukat ve hukukçu atanıyor. Oradaki üyelerin tamamını
işte kongre senato belli sayıda aday gösteriyor onların içerisinden kral atıyor. Yani diğer ülkeler
baktığınızda da üç aşağı beş yukarı birinde başka şeyler öbüründe başka şeyler ama her ülke için aynı
kural aynı kurul yok farklı farklı uygular var tabi bu ülkelerin kendi özel şartlarından da kaynaklanıyor.
Ama bunların hepsinde önemli olan şey yargının bağımsız bir şekilde işlemesini temin etmektir.
Tarafsızlığını temin etmektir. Türkiye’de de aynı yapı var ve biz bu yapı üzerinde de herhangi bir
değişiklik yapmıyoruz yargının bağımsızlığına hakimlerin bağımsızlığına ve teminatlarına müdahale
eden herhangi bir düzenleme yapmamız söz konusu değildir. Bizim yaptığımız her şey onların
bağımsızlığını ve teminatını güçlendirici adımlardır. Bugüne kadar da o tür adımlar attık ama tabi
burada siyaseten başka türlü eleştiriler yapılacaktır. Biz o eleştirileri de takip ediyoruz.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Tabi dozajıyla ilgilide bir problem var eleştirinin dozajıyla ilgili değil mi?
BEKİR BOZDAĞ: Maalesef.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Aslında savcılarda gündemde, aslında işte bu 17 Aralık operasyonunda
bahsettiğimiz zaman savcıların ön plana çıktığını görüyoruz hatta geçtiğimiz günlerde yanılmıyorsam
hakim savcı kura töreninde savcılıkların yaptıkları işlere yönelik bazı veriler paylaştınız kamuoyuyla
aslında kişilerin kendini güvende hissetmesi yani yargının bağımsızlığı kadar kendini güvende
hissetmesi de çok önemli, kişiler hakkında dava açmak bu kadar kolay mı Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ: Tabi insanlar mahkemeye veya savcıya, karakola gitmeye çekinir hale gelirse orada
bir sıkıntı var demektir, şuanda Türkiye'de savcılıktan bir kağıt geldi, bir çağrı geldi veya bir telefon
geldi dendiği zaman insanlar bir telaşa kapılıyor halbuki hukukun sağlıklı işlediği yerlerde savcı
çağırdığı zaman insanların bir teleşa kapılmadan oraya gitmesi lazım, orada ne isteniyorsa onu
yapmak lazım, yargılama süreçlerinde de aynı şeylere hassasiyet gösterilmesi lazım, bizim CMK'mız
esasında bireyin hakkını, hukukunu koruyan yargılama süreçlerinde de masumiyet ilkesini esas alarak
bu sürecin sağlıklı yürümesini temin eden düzenlemeler içeriyor ama maalesef uygulamaya baktığınız
zaman burada arzu ettiğimiz neticeyi göremiyoruz işte soruşturma evresinde yürütülen
soruşturmaların rakamlarına baktığınızda pek çok kişi hakkında soruşturma açıldığını ve bunların
büyük bir kısmının iddianameye dönüştürülmeden takipsizlikle sonuçlandığını, daha sonra diğer
kısmının iddianameye dönüştürüldüğünü ama bunların yine önemli bir kısmının yargılama sonucu
mahkeme kararıyla beraat olarak sonuçlandığını, diğer bir kısmının da Yargıtay'ın bozması üzerine
beraat ile sonuçlandığını görüyoruz. Tabii bu bizim açımızdan son derece olumsuz bir tablo. Bir rakam
vermek istiyorum işte Cumhuriyet Başsavcılıkları da yürütülen soruşturma evrak sayısı ben 2012 yılı
yıl içinde 3 milyon 271 bin 165 evrak gelmiş. Yani çok büyük bir rakam. Tabi 2011’den devredenler
var. Baktığınızda 6 milyon 285 bin 102 soruşturma dosyası evresinin olduğunu görüyoruz ki bunlar
büyük rakamlar. Kararlara baktığınız zaman Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından verilen karar
şüpheliler hakkındaki kararlara baktığınızda 2012 yılında kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin 2 milyon
175 bin 809 kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş. Yani % 38’e tekabül ediyor
toplam içinde. Kamu davası açılan 2 milyon 871 bin 615, % 50’sine tekabül ediyor. Diğeri de % 12’ye
tekabül ediyor. Tabi bu rakamlar lekelenmeme hakkına riayet bakımından insanların onurunu,
haysiyetini koruma bakımından bizim iyi bir yerde olmadığımızı gösteriyor. Çok kolay suçluyoruz çok
kolay insanlar hakkında iddianame tanzim ediyoruz. Çok kolay mahkemeye gönderiyoruz. Yani eğer
soruşturma evresinde kuvvetli şüpheyi doğuran ciddi deliller yoksa yeterli deliller yoksa onun orada
bitirmek lazım. Daha işin başında bazı şeyleri işleme koymadan bitirmek lazım.
YASİN ERÇAĞLAYAN: İşte acı tecrübelerimiz nitekim intihar edenler bile oldu zamanında.
BEKİR BOZDAĞ: Maalesef insanlar hakkında bunlara riayet edilmediğinde problemler çıkıyor. Örneğin
soruşturmanın gizliliği son derece önemli bir ilkedir. Esasında Anayasa’da ifadesini bulan özel hayatın
korunması, masumiyet ilkesi ve pek çok ilkeyle irtibatlıdır. Hukuk Devleti’yle, kişi güvenliğiyle ilgili bir
önemli müessesedir. Ama soruşturma evresi sürerken orada dosyada bulunan her türlü bilginin,
belgenin televizyonlarda, gazetelerde, internet sitelerinde yer alıyor olması fevkalade rahatsız
edicidir. İnsanların onur ve haysiyetini rencide edici bir durumdur. Ben her zaman söylüyorum;
soruşturmanın gizliliği sadece delillere ulaşmak, faillere ulaşmak için değildir. Bundan daha fazla belki
de insanların haysiyetini korumak içindir. Onurunu korumak içindir. Lekelenmeme hakkını muhafaza
etmek içindir. Siz birisine hırsız damgasını birisine yolsuz damgasını vurdunuz işte soruşturmanın
gizliliği ihlal edilmek suretiyle kamuoyu tarafından vuruldu ama soruşturma yürüdü yürüdü
kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdiniz. O lekeyi nasıl temizleyecek siniz? Sonra iddianame tanzim
edildi mahkeme beraat kararı verildi, nasıl temizlenecek bu? Kişilerin itibarlarını, haysiyetlerini
ayaklar altına almak yok etmek kolay olmamalıdır. Herkes insanın hukukunu, onurunu korumalı ama
herkesten çok yargı görevi yapanlar bu hukuku bu onuru korumaya riayet etmelidir. İşte Adana’da
devam eden soruşturmayla ilgili tırlarla ilgili arama yapılıyor. O aramayla ilgili bir takım işlemler
yapılıyor. Oranın tutanakları daha bir saat geçmeden bazı gazeteciler tarafından twetlerde
yayınlanıyor. O zaman burada hepimizin oturup sorması lazım. Bu twett de yayınlayan efendiye bu
tutanağı kim gönderdi? Tutanak üç kişide vardır. Ya savcı ya adli kolluk ya da zabıt katipliği yapan
birisi varsa oradan bu üçü dışarısında oraya gidebilme imkanı yok. Şimdi bakıyorum devam eden
soruşturmalara Adalet Bakanı olarak ben bilmiyorum. Bilmem de gerekmiyor. Doğru da değil. Ee
şimdi şüpheliler bilmiyor avukatları bilmiyor ama bazı televizyonlar bazı gazeteler bazı internet
siteleri, siyasi partiler hepsinin aslından fotokopileri var ellerinde, konuşuyorlar. Hukuk devletinde
insanların onurunu lekelemek için böylesi bir yol asla olmaz. Buna savcılar da izin vermez,
mahkemelerde izin vermez hiç kimse izin vermez. Ama şu anda bizim siyasetimiz de yanlış yapıyor.
İşte soruşturmanın tarafı dün başkaydı kovuşturmanın dün başkaydı Sayın Kılıçdaroğlu Meclis’i
mahkeme salonuna çevirmişti. Her gün hakimlere, savcılara alenen hakaret ve küfürler yapıyordu.
Milletvekilleri aynısını yapıyordu. Ama şimdi soruşturulan kişiler değişince bu sefer aynı ekibin bu
sefer soruşturan hakim ve savcıları öven soruşturulanları yeren suçlu ilan eden yaklaşımları var.
Esasında iki yaklaşımda yanlıştır. Biz doğru noktada durmamız haksızlık varsa, hukuksuzluk varsa,
hukukun çiğnenmesi varsa bunun karşısında iktidar ve muhalefet aynı şeyi dillendirmemiz lazım. Aksi
takdirde bugün falana karşı olan şey yarın bir başkasına karşı olur, öbür gün bir başkasına karşı olur.
Bunların olmaması için siyasetin de fikir birliğiyle hareket etmesinde fayda var.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet nihayetinde herkesin ihtiyacı olan bir konu, doğru
BEKİR BOZDAĞ: Şüphe yok.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Bu bağlamda değerlendirirsek Başbakan Erdoğan, İran ziyareti öncesinde zaten
sinyalini vermişti Sayın Bozdağ. Özel Yetkili Mahkemelerin ÖYM’lerin kaldırılacağına yönelik sinyali
verdi. Bunun ne tür olumlu sonuçları olabilir?
BEKİR BOZDAĞ: Bizim yargılama sistemimiz içerisinde şu anda ana mahkeme ağır ceza mahkemesi,
ağır cezalar için söylüyorum. Ama uygulama bunun yanına iki tane yeni ağır ceza mahkemesini de
koymuş. Birisi CMK 250’e göre görevli ağır ceza mahkemesi birisi de TMK ona göre görevli ağır ceza
mahkemesi. Dolayısıyla uygulamada şu anda üç tane ağır ceza mahkememiz gözükmektedir. Şimdi
hem TMK onun hem de CMK 250’ye göre görevli mahkemelerin mahkemeleri özel, savcıları özel,
hakimleri özel, soruşturma usulleriyle kovuşturma usulleri diğer ağır ceza mahkemelerinden farklılık
arz ediyor. Tabi büyük bir kısmı onlarla uyumlu ama az da olsa özel soruşturma ve kovuşturma
usulüne de tabi. Şimdi yapacağımız düzenlemeyle TMK ona göre görevli mahkemeleri kaldırıyoruz.
CMK 250’ye halen devam eden geçici maddeyle devam eden mahkemeleri de kaldırıyoruz. Özel
mahkeme uygulaması artık tarih oluyor. Özel hakim uygulaması tarih oluyor. Özel savcılık uygulaması
sona ermektedir. Özel soruşturma ve kovuşturma usulü de sona ermekte. Ağır ceza mahkemeleri aynı
usulde soruşturma ve kovuşturma yapacak. Savcılar arasında hakimler arasında mahkemeler arasında
hiyerarşi görüntüsü veren hepimizin rahatsız olduğu görüntü de tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
Büyük bir demokratikleşme adımıdır. Hukuk devleti bakımından son derece önemli bir değişimi
önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğiz inşallah
YASİN ERÇAĞLAYAN: Tabi ki merak edilen ayrıntı bu noktada özellikle bu mahkemeler kaldırılırsa eğer
tamamlanmış yargılama veya devam eden yargılamalar nasıl etkilenir diye kamuoyu da merak ediyor.
BEKİR BOZDAĞ: Bu mahkemeler kaldırıldığı zaman mahkemelerde görülen davalar ile soruşturması
özel mahkeme savcılıklarınca yürütülen özel savcılıklar tarafından yürütülen dosyalar ilgili
mahkemelere devredilecektir. Hükme bağlanmış dosyalar ise Yargıtay aşamasında onlar Yargıtay
süreci devam edecektir. Kesinleşmiş dosyalar açısından herhangi bir değerlendirme söz konusu
değildir. Yargıtay’daki dosyalar eğer Yargıtay tarafından bozulursa o zaman onlarda yeni
mahkemelere intikal edecektir. Dolayısıyla mahkemelerin elindeki dosyalar bitinceye kadar veya
savcıların elindeki dosyalar tamamlanıncaya kadar göreve etmesi gibi istisnai bir düzenleme
yapmayın da düşünmüyoruz. Mahkemeler kalktı, usul kalktı, dolayısıyla her türlü soruşturma ve
kovuşturma mevcut normal ve doğru olan usule göre yeni mahkemelerde savcılıklarda devam
edecektir.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet, şimdi merak ettiğim kendim kişisel olarak da özellikle, bireyi olduğumuz
için bireysel olarak bizi nasıl etkileyecek önemli bir konu, kişisel verilerin korunması konusu. Bu
kanunla ne sağlanacak ve biraz önce ifade ettiğimiz gibi yani birey olarak bizleri nasıl etkileyecek?
BEKİR BOZDAĞ: Kişisel verilerin korunmasıyla ilgili şu anda Başbakanlıkta bir kanun tasarımız var. O
tasarıyla ilgili geçen Bakanlar Kurulu’nda bir sunumda bulundum ve o yasanın parlamentoya sevki
konusunda bir karar alındı birkaç ilave çalışmadan sonra önümüzdeki günlerde kişisel verilerin
korunması kanun tasarısını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edeceğiz. Burada Kişisel Verileri
Korumu Kurulu diye bir kurul bulunacak. Bu kurul esasında kişisel verileri tutmayacaktır. Kamuoyunda
sanki bu Kişisel Verileri Korumu Kurulu, Türkiye’de bütün vatandaşların kişisel verilerini tutacak,
depolayacak, arşivleyecek, elinde olacak sonra da bunlar şu veya bu şekilde olumsuz sonuçlar
doğuracak şekilde kullanılabilir gibi bir takım endişeler de dile getiriliyor. Esasında Kişisel Verileri
Koruma Kurulu herhangi bir veri toplamayacaktır, depolamayacaktır, arşivlemeyecektir. Sadece bu
kurul Kişisel Verileri kanun gereği veya yaptıkları iş gereği örneğin hastanelerde örneğin nüfusta
örneğin tapuda, mahkemelerde, savcılıklarda başka yerlerde kanun gereği kişisel verileri toplamak
durumunda olan kişilerin bu verileri amacı dışında kullanıp kullanmadığını denetleyecek bu açıdan
vatandaş başvurularını, şikayetlerini inceleyip karara bağlayacak esasında kişisel verilerin anayasanın
18. maddesinde bizim yaptığımız düzenlemeye uygun hukukun içinde muhafaza edilip onların
korunup korunmadığı takip edecek. Bu alandaki şikayetleri değerlendirecek. Adeta kişisel verilerin
yeni bir sigortası olacaktır muhafazası bakımından, çok önemli bir adımdır o da.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Aslında kişisel veriler demişken hepimiz belki de her dışarıdaki vatandaş
kendisinin dinlenildiğini düşünüyor. Siz de bu telefon dinlemeleri en çok şikayet edilen konulardan
biri, gündemde tartışılan konulardan biri. Siz de dünde kamuoyuna yansıyan açıklamalarınız oldu
artık. Sınırlandırmalar belli standartlar getiriliyor. Bazı özel durumlarda uzatma söz konusu olacak. Üç
ayla sınırlı olacak bildiğim kadarıyla gerçi ayrıntılarını siz aktaracaksınız ama. Nedir çalışmalar ne
durumda bu konuyla ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: Telefonunun dinlendiği evinin ortam dinlemesine tabi olduğu veya iş yerinin ortam
dinlemesine ortam dinlemesi yapıldığına ilişkin insanlar arasında yaygın bir kanaat var. Herkes acaba
ben demi dinleniyorum acaba benim iş yerimde mi dinleniyor evimde mi dinleniyor gibi bir şüphe
içerisinde. Tabi teknolojinin ilerlemiş olması, her gün ses kayıtları tapelerin ortaya çıkmış olması pek
çok insanlara karşı ses kayıtlarıyla bizim bildiğimiz, bilmediğimiz nice tehditlerin, şantajların yapılıyor
olması insanlarımız arasındaki bu düşünceyi yaygınlaştırmıştır. O nedenle dinlemeler konusunda daha
sağlıklı bir hukuksal altyapıyı ortaya koymak ve bu konuda keyfiliklere son vermek keyfi uygulama
yapmak isteyenler varsa da bunun önüne geçmek adına önemli bir adım atıyoruz. Bir defa dinlemeler
bundan sonra sadece kuvvetli şüphe ve başkaca delil elde edilememe şartlarının tahakkuku ile
savcılar tarafından hakimden istenemeyecektir. Bir defa burada bir somutlaştırma getiriyoruz.
Kuvvetli şüpheyi gösteren bazı delilleri savcının mahkemeye sunması şartını getiriyoruz. Kuvvetli
şüphen varsa o zaman bu şüpheyi doğuran nedenler, deliller nedir bunu mahkemeye sunacak.
Mahkeme karar verirken de dinlenilmesini istediği kişilerle ilgili evrakları da isteyecek. Telefon onlara
aitse onlara ait olduğunu gösteren belgeler. Eğer başkasının telefonunu kullanıyorsa o telefon kime
aitse ona ait olan belgeler telefona dair diğer teknik bilgilerin tamamını dosyaya koyacak. Numara
belli, telefonun sahibi belli o telefon operatörü neyse onların hepsi belli olacak. Bunlar dosyada
olacak. Kapalı, gizli efendim isim hanesi şurası, burası kapalı bir yapı olmayacak. Öte yandan da bunun
kararının artık hakim değil ağır ceza mahkemesi verecektir. Bu da son derece önemli bir adımdır. Ağır
ceza mahkemesi heyet halinde çalışmaktadır. Eğer Ağır ceza mahkemesinin başkan ve üyeleri böyle
bir talep karşısında dinlenme kararı vermişse orada gerçekten dinlenilmeye değer suç soruşturması
ve kovuşturması bakımından son derece önemli bir husus olduğu anlamına gelir. Ben inanıyorum ki
bu uygulama pek çok dinlemeyi belki ortadan kaldıracak ve bundan sonra da dinleme kararlarını
yasanın ön gördüğü şekilde sınırlı sayıda ilgili konularla ilgili olmasına yol açacaktır, önemli bir adım.
Tabi burada başka bir şey daha yapıyoruz o da şu; dinlemelerle ilgili süreleri de kısıtlıyoruz. Örneğin
katalog da yer alan suçlarla ilgili dinleme bir defa üç aylık içine alınıyor. Sonra yetmedi üç ay daha
uzatılabiliyor.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Ama 6 ay maksimum
BEKİR BOZDAĞ: 6 ay. Şu andaki uygulama 6 ay. Şimdi biz bunu normalde bir defada en fazla 2 ay içine
alacak uzatma ihtiyacı duyarsa 1 ay uzatacak. Dolayıysa 6 aylık dinleme süresini eğer şartları varsa 3
aya çekiyoruz. İki; daha önemlisi örgütün faaliyeti çerçevesinde eğer bu suçların işlendiği iddiası varsa
birer aylık aralarla sonsuza dek dinleme imkanı vardı şimdi bunu da 3 ay ilave yapabiliyor en fazla.
Örgütün faaliyeti kapsamında işlenen suçlarla ilgili de dinlemeleri biz 6 ayla sınırlandırıyoruz. Burada
da önemli bir başka iyileştirme yapıyoruz. Öte yandan bu dinlemeler sırasında ortaya çıkacak kişisel
verileri, bilgileri yok etmeyen kayıtları yok etmeyen yasa onlarla ilgili bir takım hükümler içeriyor.
Onları yok etmeyenlerle ilgili de cezai müeyyideleri arttırıyoruz yeni müeyyideler de getiriyoruz. Yani
ilgisiz, alakasız hiç şey olmayan konuları orada koymayacak yasa nasıl emrediyorsa onu uygulayacak
uygulamadılar onları gereğini yapmadılar gereğini yapmayanlarla ilgili de ayrı bir cezai müeyyide
getiriyoruz.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet aslında hani gizli saklı bir şey kalmayacak artık her şey açık olacak bu
çalışmalar neticesinde. O zaman da sıklıkla duyduğumuz bir konu daha var bu gizli saklı meselelerle
ilgili olarak. “neyse suçlandığımı bilmiyorum” konusu. Bu sıklıkla telaffuz edilen bir cümle. Yani artık
bundan sonra hani bu şikayetlerin önüne geçilebilecek mi? Özellikle avukatlar yargılananlar kendi
dosyalarını neyle suçlandıklarını öğrenebilecekler mi?
BEKİR BOZDAĞ: Devam eden pek çok davada şüphelilerin, avukatlarının ‘biz dosyayı göremedik,
aleyhimizde ileri sürülen delilleri göremedi, ne ile suçlandığımızı doğru dürüst bilmiyoruz’ kendimizi
nasıl savunacağız? Aleyhimizdeki delilleri görsek ona göre bir şey söyleyeceğiz. Avukatım görse ona
göre bir savunma yapacak. Ama ne ben görebiliyorum ne avukatım görebiliyor. Orada yer alan
kısıtlamalar nedeniyle. Onun için burada önemli bir başka adımı atıyoruz. Soruşturma süresi içerisinde
müdafi ve şüphelinin dosyadaki evraktan bir örneği harçsız alabilmelerini düzenleyen ana ilkeyi
muhafaza ediyor. Bunun istisnaları olan yasa kısımları yasadan çıkartıyoruz. Dolayısıyla bundan sonra
herhangi bir şüpheli dosyamda ne var onu bilmiyorum. Avukat ben dosyadan evrakları göremedim,
örneğini alamadım diyemeyecekler. Soruşturma evresinde şüpheliler ve müdafiler dosyadaki delilleri
görme imkanına kavuşacaklardır. Bu silahların eşitliği bakımından da son derece önemli. Yani bazıları
diyebilir işte soruşturmanın selameti bakımından bu yanlış olabilir diyebilir ama bir soruşturma
sırasında benim idamımı isteyen veya müebbet hapsimi isteyen veya onlarca yıl hapsimi isteyen bir
soruşturmayı yapılıyor. Benimle ilgili çok ciddi şuçlamalar yapılıyorsa benim kendimi savunma hakkım
o soruşturmadan daha önemlidir. Biz bu hakkı güçlendiren ve silahların eşitliği ilkesi çerçevesinde
iddia makamıyla soruşturma yürüten iddia makamıyla şüpheli ve müdafi savunmayı eşit hale getiren
bir adım atmış oluyoruz. Bu da son derece önemli bir değişikliktir. Bundan sonra dosyamı bilmiyorum
cümlelerini inşallah duymayacağız.
YASİN ERÇAĞLAYAN: İnşallah, Sayın Bakan; cezaevindeki hasta, hükümlü ve tutuklularda temel
problemlerden biri sanırım. Özellikle gündeme baktığımız zaman ünlü isimlerin ya da gündemde olan
isimler ön plana çıkıyor ama bunun dışında onlarca insan var bu konuyla ilgili maduriyeti yaşayan.
Bununla ilgili bir çalışma olacak mı? Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de gazeteci arkadaşlar bazı
platformlarda bu tür sorular işte af konusuyla ilgili bu konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı makamının
yapabileceği bir şeyler var mı diye. Yetkisi kapsamında olmadığını ifade etti ama bunun bir prosedürü
nedir, çalışma var mıdır? Nasıl bir sonuç almayı düşünüyorsunuz bu konuyla ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin sağlığı korumak öncelikli devletin
görevidir. Cezaevleri Tevfik Evleri Genel Müdürlüğü yasaların kendilerine verdiği yetki çerçevesinde
tutuklu ve hükümlülerin sağlığıyla ilgili her türlü hizmeti sağlamak için gereğini yapmakta gerektiğinde
Sağlık Bakanlığı’ndan ilgili her yerden sağlık desteği alarak bu hizmeti sürdürmektedir. Tabi bütün
bunlara rağmen tutuklu ve hükümlüler arasında sağlık şartları tek başına cezaevinde yaşamasını
sürdürmeye elverişli olmayan kişiler olabilir. Biz bunların olduğunu da gördük. O nedenle de geçmiş
günler içerisinde bir yasa değişikliği yaptık. Dedik ki; cezaevlerinde eğer hükümlü veya tutuklunun ağır
bir hastalık veyahut da engel nedeniyle ceza infaz şartlarında yalnız başına hayatını devam
ettiremiyorsa bunların tutuklu ve hükümlerin cezalarını dışarıda bir kısmını çekmelerine imkan veren
bir düzenleme yaptık. Adli Tıp kurumundan rapor alınacak eğer buradan rapor alınmayacaksa Adalet
Bakanlığı’nın gösterdiği listede bulunan tam teşekküllü hastanelerden alınan rapor Adli Tıp Kurumu
tarafından onaylandığı zaman Cumhuriyet Savcılıkları toplum güvenliği bakımından da herhangi bir
sakınca olmadığına dair bir görüş ifade ettiği takdirde bunların dışarı çıkmasına imkan veren bir
düzenlemede yaptık ama şu anada kadar bu düzenleme uygulandı mı? uygulandı. İyi neticeler aldı
mı? Epeyce bu konuda tutuklu ve hükümlü bundan istifade etti. Şu anda istifade etmeyenler var mı?
Var. Onlarla ilgili de çalışmalarımız bizim sürüyor. Tabi bunların istifade etmesi doğru olandır. Ben
Adalet Bakanı olarak içeride kendi başına hayatını devam ettirme imkanını sağlık koşulları veya
engelliği nedeniyle kaybetmiş olan kişilerin raporu varsa Adli Tıp Kurumu veya özel tam teşekküllü bir
hastane rapor vermişti, Adli Tıp Kurumu bunu onaylamışsa bununla ilgili toplum güvenliği bakımından
tehlikelidir yorumunun yapılmaması gerektiğine işin doğrusu ben inanıyorum. Çünkü yerinden
kalkamayan bir hasta düşünün, hiçbir tarafını oynatamıyor. Bir örnek bana aktarıldı bir yerle ilgili.
Sadece boynu oynuyor, bunun toplumla ilgili tehlikeli bir boyutunun olması düşünülemez, mümkün
de değil. Ama başkaları bir şey yapacak, şöyle olacak böyle olacak gibi bir değerlendirme yaparsak o
zaman da yasa koyucunun amacı dışında bir değerlendirme yapmış oluruz. Ama biz buna rağmen bu
konuda ayrı bir çalışma daha yaptığımızı aracılığınızla duyurmak isterim. Bu hayatını tek başına devam
ettiremeyecek derecede hasta veya engelli olan tutuklu ve hükümlüler ile ilgili toplum güvenliği
bakımından tehlikeli olma kuralı eğer devam ediyorsa bu kuralı uygulanabilir yani bunlar içinde
uygulanabilir hale getirmek için bir takım formülasyonlar üzerinde duruyoruz. Bu formülü
yasalaştıracağız, yasalaştırdıktan sonra da böyle olanlar toplum güvenliği için farklı değerlendirmeler
yapılsa dahi cezaevi dışında bulunma imkanını bulacaklardır. Onunla ilgili çalışmalarımızın sürdüğünü
de buradan ifade etmek isterim.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Evet efendim tutukluluktan bahsettik bu 10 yıl meselesine gelelim dilerseniz.
Anayasa Mahkemesi 10 yılın uzun olduğuna hükmetmişti tutukluluk süresi bakımından. Çalışmalar ne
durumda? Azami tutukluluk süresi kaç yıl olacak efendim? Bu konuyla ilgili çerçeve belirlendi mi?
BEKİR BOZDAĞ: 10 yıllık tutukluluk süresi gerçekten çok. Bir hukuk devletinde hiçbir insan 10 yıl
süreyle falanca suçu işledin iddiasıyla soruşturulması ve yargılaması devam edemez, etmemelidir.
Eğer bir devlet bir vatandaşını 10 yıl süreyle soruşturup, kovuşturmasını yapıp hala sen bu suçu
işlemişindir cezanda şudur demiyorsa veya sen bu suçu işlememişindir beraat etmen lazım gelir diye
beraat kararı veremiyorsan orada hukuk devleti bakımında savunulacak hiçbir durum yoktur, ayıp bir
durum vardır, eksik bir durum vardı, yanlış bir durum var demektir. Ama maalesef Türkiye’de bazı
soruşturma ve kovuşturmalar nedeniyle bunların olduğunu görüyoruz. Şu anda bizim cezaevlerimizde
tutukluların oranına baktığımızda bütün hükümlülerle beraber hepsini değerlendirdiğimizde % 18,4
gibi bir rakam görülüyor. Yani 2001 yılında bu rakam % 50 civarında tutuklu varken şimdi % 18,4’e
düşmüş durumda. Ama bu da bizim arzu etmediğimiz bir durum keşke hiç olmazsa. Çünkü tutuklama
sonuçta istisnai bir tedbirdir. Esas olan serbest yargılamadır. Arzu ederiz ki bunların az olması ve
istisnai kalmasıdır. Kural haline dönmemesi tutukluluğun cezaya dönüşmemesidir. Anayasa
mahkemesi geçenlerde bildiğiniz gibi 10 yılık süreyi çok buldu ve onu iptal etti. Makul bir süre
düzenlemesini de Meclis’e bıraktı. Tabi biz bu düzenleme içerisinde de bu konuda da bir adım
atıyoruz. Tutukluluk süresini 10 yıldan 7,5 yıla çeken bir adım atıyoruz. Tabi ileride bunun 5 yıla da
çekilmesi lazım esasında 5 yıla çekilmesi gerekir. Fakat yaptığımız etki analizleri çerçevesinde bunun
7,5 yıl olarak şu anda belirlenmesi noktasında bir çalışmamız var. Bu teklif içerisinde 7,5 yıl olarak
belirlenecektir. Buradan bir rakam da vermek isterim. Türkiye’de şu anda cezaevlerinde 5 yıldan fazla
tutuklu bulunan kişi sayısı 149, yani bunu söylerken cezaevlerinde 5 yıldan fazla tutuklu bulunan
kişilerin sayısı da çok fazla da ondan dolayı yapılıyor gibi bir değerlendirmeye fırsat vermemek için
ifade ediyorum. Şu anda cezaevlerinde bulunun 5 yıldan fazla tutuklu bulunan kişi sayısı 149’dur.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Peki bu mağduriyetler sonrasında bir işlem yapılacak mı? Yeniden yargılamalar
konusunda da aynı şey geçerli. Herhangi bir tazminat mı ödenecek veya farklı bir yöntem mi
uygulanacak? Nasıl bir çözüm düşünüyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Yeniden yargılama konusu bizim hukukumuzda düzenlenmiştir. Esasında CMK 311
bunun şartlarını ortaya koymaktadır. Bir hüküm kesinleştikten sonra kanunda öngörülen şartlar
tahakkuk etmesi halinde yargılamasının yenilenmesi talebinde bulunabilir ve yargılama yenilenebilir.
Bu çok açık ama devam eden soruşturma ve kovuşturmalarla ilgili yargılanmanın yenilenmesi
meselesi hukukumuzda yok. Sayın Başbakanımız Adalet Bakanlığına bu konuda bir çalışma yapılması
talimatını verdi. Biz yeniden yargılama konusu veya başkaca alternatifler üzerinde bazı çalışmaları
yürütüyoruz. Ama buradan bir şeyi ifade etmek isterim. Eğer bu konuda bir düzenleme olacaksa
bunun devam eden davaları etkilemesi söz konusu olmayacaktır. Onlara dönük bir devam eden
davalara dönük bir yargılamanın yenilemesi, uygulamasını hukukumuzun içine koymamız mümkün
değildir bu doğru da değildir. Ama kesinleşen davalarla ilgili olabilir mi? işte onun üzerinde bir
çalışıyoruz. Acaba nasıl olur? Onun etki analizlerini yapıyoruz. Çünkü bizim bir düzenleme
yaptığımızda bunun nereye kadar gideceğini sonuçlarının ne olacağını hangi davaların bundan
etkileneceğini öngörmemiz, bilmemiz ona göre adım atmamız lazım. Önümüzü görmeyen bir adım
attığımızda arzu etmediğimiz sonuçlar ortaya çıkabilir. Bu noktada Adalet Bakanlığı’nda uzmanlar,
hukukçular diğer pek çok ceza hukuku ve usul hukuku alanında uzman kişilerle istişare içerisinde
çalışmalarını devam ettiriyorlar. Bu çalışmalar bittikten sonra biz kamuoyuna nasıl bir düzenleme
yapacağımızı ifade etmek isteriz. Ama şu anda henüz netleşmiş şöyle yapacağız şöyle bir formülümüz
var diyecek bir noktada değiliz. Basında yazan başka yerlerde çıkan bir takım formüller var. Onlar
bizim ürettiğimiz formüller değil. Bu konuda bilgi ve birikim sahibi insanların önerdiği formüllerdir.
Elbet biz o formüller üzerinde de değerlendirmeler yapıyoruz. Ama şu anda çalışmamız bitmiş değil.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Sayın Bozdağ Çözüm Süreci nasıl gidiyor? Siz Çözüm Sürecini de yürüten
bakanlardan birisiniz. Bu 17 Aralık operasyonundan sonra sıkça dile getirilen bir konu. Çözüm Süreci
hedeflenmiştir deniliyor. Şu anda durum nedir? Çalışmalar sağlıklı bir şekilde devam ediyor mu?
BEKİR BOZDAĞ: 17 Aralık Süreci esasında sadece AK Parti’ye dönük bir süreç değildir. Esasında
Türkiye’ye dönük Türkiye’nin huzuruna dönük, istikrarına dönük, güven ortamına dönük, güçlü
iktidarına dönük, itibarına dönük ve Başbakanına ve hükümetine dönük açık bir süreç olarak
önümüzde duruyor. Ama öte yandan Çözün Süreci’ne dönük boyutu da çok açık. Yani baktığınız
zaman Türkiye’yi bugün güçlü kılan ne varsa onların hepsini bir noktada yok etmeye dönük bir süreç
olarak duruyor. Bir yolsuzluk kılıfı altında devam eden bir süreç ama baktığınızda ortaya çıkan
fotoğraflarda bunun sadece yolsuzluk iddiasıyla devam eden bir husus olmadığı çok çok açık.
Hamdolsun Çözüm Süreci’nin devreye girdiği günden bugüne kadar bir askerimiz, bir polisimiz, bir
vatandaşımız şehit olmadı. Yani bu son derece önemli bir kazanımdır Türkiye için. Silahlar patlamıyor.
Anneler, babalar çocuklarını askere gönderirken eskisi gibi değil. Bu önemli bir Türkiye açısından
kazanımdır. Bunun devam edip Türkiye’de kalıcı bir barışın, huzurun tesisi hepimizin arzusudur.
Terörün tamamen bittiği, silahların bırakıldığı bir Türkiye’yi hayal etmek ve bunun için uğraş vermek
Türkiye Cumhuriyet hükümetinin Başbakanın hepimizin birinci derecede görevidir. Yani bir ülkede kan
dursun, göz yaşı dinsin, terör bitsin, silahlar bırakılsın demek ülkenin aleyhine olan bir iş olur mu?
Bizim yaptığımız şey esasında milletin tam da bizden istediği şeydir. Bu noktada çabamız, gayretimiz
ortadadır. Ama bundan rahatsız olan çok çevre var. Yani eğer Türkiye huzurunu ve barışını terörü
sonlandırmak suretiyle daha güçlü bir hale getirirse birlik ve dirliği daha kavi olursa kardeşlik hukuku
daha da güçlenirse Türkiye’nin her alandaki kudreti daha da artacaktır. Ekonomisi, siyasi istikrarı,
güçlü istikrarı, güven ortamı daha da büyüyecektir. Onun için büyüyen Türkiye’de itibarı artan
Türkiye’den rahatsız olan kesimler var. Örneğin Suriye’de bir olay oluyor, Mısır’da bir olay oluyor
Libya’da bir şey oluyor başka ülkelerde bir şey oluyor günün Türkiye’sinin böyle olaylar olduğunda
söyleyecek bir sözü olmazdı. Söylemeyi de akıllarından geçirmezlerdi. İşte şimdiki CHP’yi diğer
partilerin konuşmacılarını dinlediğinizde esasında hükümetin bu konularda milletimizin hukukunu
devletimizin hukukunu bunun yanında esasen Suriye’de ve başka yerlerde insan olmaktan kaynaklı
oradaki insanların hukukunu hakkın diliyle söyleyen sesinden fazlaca rahatsızlık var. Sana ne diyor?
Orada yangın varsa yansın yanan sen misin, senin kardeşin mi, komşun mu, vatandaşın mı? Biz kendi
işimize bakalım diyen bir yapı var. Eğer bunlar iktidar olmuş olsa etrafta kıyamet kopsa nasıl olsa
bizim ev rahat diye dönüp bakmayacak bir yapı, onun için dünyada olup biten hakkında söz söyleyen
Türkiye’den fevkalade bir rahatsızlık var. Bir başka şey bakın; Türkiye’nin ihracatı 35 milyar dolardan
160 milyar dolara yükseldi. Bu dış pazarda Türkiye’nin payının artması ama ayın zamanda başkalarının
da payının azalması demek. Bundan da rahatsız olanlar var. Dünyanın dört bir yanında gözünü
Türkiye’ye dönmüş insanlar var. Türkiye’de yaşanan şu süreç nedeniyle her yerde Türkiye’ye,
Başbakanımıza, hükümetimiz dua eden insanlar var. Neden, çünkü Sayın Başbakanımızın liderliğinde
Türkiye dünya milletlerinin hepsine yeniden bir ilham kaynağı bir model olmuştur. İyi yönetimiyle
halktan yana duruşuyla ilkeli hareketiyle herkes Türkiye gibi bir ülke olmak Tayyip Erdoğan gibi kendi
ülkelerinde de başkaca liderlerin çıkması için bir mücadele noktasına girmiş ve oralarda da büyük
cesaretler ortaya çıkarmıştır. Oradaki insanların cesaretini daha doğrusu attırmıştır. Şimdi bu nedenle
bundan ve bunun gibi nice konudan fevkalade rahatsız olanlar var. Yani Tayyip Erdoğan ve arkadaşları
gitse dış dünyayla hiç ilgilenmeyen gözünü kapatan, kulağını kapatan, dilini kapatan bir yapı gelse
ekonomisi böyle güçlü olmasa ihracatta böyle sıçrama yapan değil IMF’ye borç veren değil de
sıkıntıdan sıkıntıya giren bizden borç dileyen bir Türkiye gelse, silahlar yeniden patlasa, terör yeniden
hortlasa, yeniden şehit cenazeleri gelse, ortalık yeniden karışsa diyen ve Türkiye kendi enerjisini
yeniden kendi içindeki başka sorunlara harcasa diyen bir yapı var. O nedenle Türkiye’nin
güçlenmesinden içeride ve dışarıda itibarının artmasından güçlü iktidarından rahatsız olan çevreler
hem çözüm sürecini hem de Türkiye’nin artan itibarını yükselen gücünü, kudretini ortadan kaldırmak
için benim kanaatim bu süreçle beraber daha bir güçlü şekilde ortaya koymuşlardır. Geçmişte de var
yani ittifaklar iktidarımıza karşı darbe teşebbüslerinde biz bunu görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı seçim
sürecinde bunu görüyoruz. Kapatma davası sürecinde biz bunu görüyoruz. Pek çok şöyle geriye doğru
giderseniz hatta 3 Kasım seçimlerinde Başbakanımızın milletvekili listesinden silinmesinde bunu
görüyoruz. Muhtar bile olamaz manşetlerinde bunu görüyoruz. Ama şimdi bu karşı duruşlar yeni
müttefikler de aralarına alarak daha güçlü bir şekilde AK Parti iktidarına karşı esasında Türkiye’nin
istikrarı ve itibarına karşı, güven ortamına karşı yeni bir hamle başlatmışlardır. İşte iktidar 2014’ü
göremeyecek. 30 Mart’tan sonra bakanları, vekilleri biz atayacağız. İşte tuzluğu koysak o bile vekil
olacak gibi kendinde böylesi güç vehmeden yapıların hepsi büyük bir ittifak içerisinde ama çok açık
söylüyorum. Kim kiminle iş tutarsa tutsun, kiminle ittifak ederse etsin. Her ne tür işler yaparsa yapsın
bunların muvaffak olma şansı yoktur. Sebebi de çok açık. Türk milletinin vicdanı Türk milletinin
basiret Türk milletinin aklı Türk milletinin fikri bütün bu oyunları bozacak kudrette ve kuvvettedir.
Bizim gücümüzün kaynağı hep söylüyoruz. Önce Allah’ın yardımı sonra da milletimizin desteğidir. O
yüzden hangi oyun oynanırsa oynansın, netice alınmayacaktır. Yorgunlukları onlara kalacaktır diye
düşünüyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Bu ses kayıtlarını tam da soracaktım aslında, siz de biraz değinin. Nasıl
yorumluyorsunuz? Devamı da gelecek gibi görünüyor. Peyderpey belli periyotlarla bir şeyler
sızdırılıyor veya bir şekilde kamuoyuna yansıyor. Nasıl değerlendiriyor sunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Tabi ses kayıtları efendim görüntü kayıtları başka kayıtlar toplumu fevkalade rahatsız
ediyor. Esasında herkes acaba benimle ilgili bir yerde bir dosya var mı, ses kaydı var mı, bir görüntü
kaydı var mı diye bir takım şüpheler içerisinde. Yarın benimle ilgili bir şey konuşsa öbür gün başka bir
şeyle ilgili bir şey korsa öylesi bir güvensizlik ortamı maalesef Türkiye’de oluşmuş durumda. O yüzden
bizim bu güvensizlik ortamıyla hep beraber mücadele etmemiz lazımdır. Yani insanların diğer insanları
hukuk dışı yol ve yöntemlerle dinlemeleri, görüntülerini almaları efendim başka tür izleme ve takip
yapmaları asla kabul edilemez. Türkiye bu tür şeylerden mutlaka çıkması lazım. Ama biz onun içinde
dinleme konularında dikkat ederseniz teknik takip konusunda, teknik izleme konusunda, dinleme
konusunda diğer konularda hukuk devletini güçlendiren, bireyi koruyan adımlar atıyoruz. Ama tabi
dinlemelerin içeriklerine ilişkin girince tabi ben o içerikleri görünce işin doğrusu çok üzüldüğümü ifade
etmek isterim. Yani bu ülkede herkesin iyi işler yaptığını inandığı insanların, kişilerin uğraştığı işlerin
milletin düşündüğü işler dışında başka şeyler olduğunu görmek herhalde bu ülkede herkesi fazlasıyla
rahatsız etmiştir, üzmüştür. Türkiye’nin dış politikasıyla Türkiye’nin Çözüm Süreci’yle, Türkiye’nin
ekonomisiyle, iş dünyasıyla başka başka işlerle uğraşan bir dini yapının, grubun insanlar tarafından
memnuniyetle karşılanacağını ben tahmin etmiyorum. Ben işin doğrusu Allah rızası için insanlara dini
doğru anlatmak doğru yaşamaların sağlamak onları iyi insan olarak yetiştirmek için uğraşan insanların
milletten bu uğraşları nedeniyle destek aldıklarını dua aldıklarını biliyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Eskiden bir gerginlik olunca sağ duyu çağrısı yapılıyordu artık neden sağduyu
çağrısı yapılmıyor Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bakıldığında bu tabi bu işlerin dışında başka işlerle uğraşıldığını insanlar
görünce büyük bir hayal kırıklığına herkesin ben uğradığını düşünüyorum. Şahsen ben kendi adıma
söylüyorum; büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Yani bugüne kadar iyi işler yaptığını düşündüğümüz
insanların uğraştıkları şeyleri görünce hem üzüldüm hem de yazık dedim. Yani toplumdaki kendi
itibarlarını kendi güçlerini kendi desteklerini de bu uğraş kaybettirecektir. Çünkü Türk Milleti Allah
rızası için mücadele edenlere verdiği desteği Allah’ın rızası dışında başka rızalar için uğraşa
dönüştürdüklerinde geri alır. Bunun pek çok örnekleri var. Umarız bundan sonraki süreçte herkes
kendi işini yapar. Herkes işini yaptığı zaman herkes kendi alanında olduğu zaman insanlar ona değer
verir yani. Yani bir hekim doktorluğu yaptığında avukat avukatlığını yaptığında, siyasetçi işini
yaptığında, televizyoncu işini yaptığında toplumda daha büyük değer görüyorlar, kabul görüyorlar.
Ama herkes işini bırakıp başkalarının işini yapmaya kalktığında da herkes onların karşısında duruyor.
Yani milletimiz olup biteni bence sağduyuyla zaten değerlendiriyor. Yani sağduyusunu milletimiz hep
kullanıyor. Ben her seçimde Türk milleti doğru kararlar verdi. Sağduyusuyla milletin hep önünü aştı.
Milletin önünü kapamak isteyenleri kaldırıp yoldan attı. Ben 2007 seçimlerini hatırlıyorum. 367 kararı
vermişti Anayasa Mahkemesi o zaman tabi Cumhurbaşkanını seçemedik. Parlamento seçim kararı
aldı, halka gittik o zaman dedik ki bakın demokrasinin, hukukun, adaletin yolu kapandı. Bu
demokrasiye ayarı siz vereceksiniz. Millet hakikaten % 47 ile öyle bir ayar verdi ki yolun sonuna kadar
yeniden açtı. Çünkü Türk Milleti hep sağduyusuyla hareket ediyor. Ben dün Yozgat’taydım. Yozgat’ta
3 Kasım’da karargah açtık, seçim karargahı. Daha sonra 2004’te, 2007’de, 2009’da 2011’de seçim
karargahları açtık. Aday tanıtımları yaptık. Ben bu kadar kalabalık bir aday tanıtımını ilk defa
yapıyorum. Yozgatlılar olup bitenin farkında ben inanıyorum ki İstanbullular da olup bitenin farkında.
Türkiye’nin istikrarına, huzuruna, iktidarına, liderine AK Parti’ye dönük bu kirli oyuna kirli operasyona
milletin sandıkta büyük bir ekseriyetle dur diyeceğine ve yeniden bu oyunları oynayanlara ders
vereceğine ben yürekten inanıyorum. Benim hiçbir şüphem yok. Sağduyu takınmayanlara millet
sağduyunun ne olduğunu sandıkta gösterecek.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Söyleşi için çok teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ
BEKİR BOZDAĞ: Bende çok teşekkür ediyorum.
YASİN ERÇAĞLAYAN: Yoğun bir gündem sizi bekliyor kolaylıklar dileyelim
BEKİR BOZDAĞ: Çok sağ olun
YASİN ERÇAĞLAYAN: Çok sağ olun. Böylelikle 24 Özel’in de sonuna geldik. Adalet Bakanı Sayın Bekir
Bozdağ konuğumuzdu. Hoşça kalın efendim.
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr