Tarih: 08.10.2014
Kanal: TRT HABER
Program: ÜÇ GÜN
Konuk: ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ
Yayın Saati: 22:18:08
Süre: 00.44.06
SUNUCU: Bayrama aslında daha mutlu bir şekilde belki girmek isterdi Türkiye elbette ama giremedi.
Türkiye içerisinde dışında olan olaylardan etkilenirken aynı anda içeride de bir takım olaylar baş
gösterdi. HDP'nin çağrısıyla sokaklara inen çok sayıda kişi 2 gündür 3 gündür görmeyi hiç arzu
etmediğimiz sahnelerle karşı karşıya bıraktı bizi. Biz aslında bugün yargı üzerindeki tartışmaları belki
HSYK seçimleri sürecinde yaşanan tartışmaları konuşacaktık. Sayın adalet bakanı Bekir Bozdağ ile ama
gündemimize Kobani ile birleştirilen Türkiye içerisindeki olaylar girdi. Buraya taşınması beni de baya
bir şaşırttı HDP'nin böyle bir karar alması.
SUNUCU 2: Yani adalet bakanı aslında bunun sonuçlarını yani olayları da konuşabiliriz. Ama sonucunu
ilk başta herkesin bence benim de en çok merak ettiğim şey çözüm süreci ne olacak. Adalet bakanlığı
bu konuda çok öncü rol oynayan bir bakanlık oldu hep çözüm süreciyle ilgili hazırladığı paketlerle siz
yani bu sürecin çok içinde bir isimsiniz. Nasıl görüyorsunuz bu son olaylar bugün Sayın başbakan
çözüm sürecini vandalizme kurban etmeyeceğiz dedi. Siz nasıl görüyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Öncelikle son yaşanan olaylardan hepimiz fevkalade üzgünüz. Çünkü Türkiye'de
hükümet programına çözüm sürecini koymuş bir iktidar var. Çözüm sürecini yasal alt yapıya
kavuşturmuş ve bununla ilgili bakanlar kurulu kararını almış bir iktidar var. Etraf yangın yeriyken
Türkiye'yi huzur ve barış adası olarak yöneten ve ileriye taşımak isteyen bir irade var. Bu irade
çerçevesinde bugüne kadar çözüm süreci başarıyla geldi. Ama şimdi şu son yaşananlar esasında
çözüm sürecine de bir saldırıdır. Çözüm sürecini sabote etmektir. Çünkü çözüm süreci dediğinizde
şiddetin olmadığı, terörün olmadığı; huzurun, barışın, kardeşliğin ve buna dair iklimin çok güçlü
olduğu bir yapıyı tesis etmek için başlatılmış, yürüyen ve yürütülen süreç. Şimdi bakıyorsunuz; etraf
yakılıp yıkılıyor, cana ve mala zarar veriliyor. Birçok vatandaşımız öldürüldü ve yaralandı. Bunun
barışla, süreçle, kardeşlikle, hakla, hukukla bağdaşır bir yanı var mı?Şu yaşanan hadiselere olaylar
kimse akılla izah edemez. mantığını da söyleyemez herkes bir şey söylüyor. Ama bunun aklen izahı
mümkün değil. Bir hesaba bir kitaba uyduğunu da ben düşünmüyorum. Türkiye, gerek Suriye'de
yaşanan hadiseler, gerekse Irak’ta yaşanan hadiseler karşısında en doğru tavrı takınmış, baştan beri
tutarlı bir politika izleyen bir ülke durumundadır. Suriye'den Esad'ın zulmünden kaçan 1 milyondan
fazla insana kapılarını açmış, ekmeğini paylaşmış, ona imkanlar vermiş. Yine Irak'ta IŞİD'in teröründen
kaçan insanlara, Ezidilere, Kürtlere kapısını yine Türkiye açmış. Yani baktığınızda bir kaç gün içerisinde
200 binin üzerinde Irak'tan hakeza Suriye'den yine gelen insanlar var kapıyı yine onlara kim açıyor
Türkiye açıyor. Onlar Türkiye'nin huzur adasına sığınıyorlar, Türkiye'nin gölgesine geliyorlar.
SUNUCU: Peki HDP PYD Türkiye'den bunların dışında ne istiyor da alamıyor veya istediklerini bu
şekilde karşılamak mümkün mü?
BEKİR BOZDAĞ: HDP’nin tutumunu anlamak mümkün değil. Yani bir yandan Kobani’deki hadiselere
müdahaleden bahsediliyor, Türkiye burada aktif tutum almadı şeklinde eleştiriler yapılıyor. Öte
yandan da Meclis Genel Kurulu’nda tezkere müzakeresi yapılıyor, tezkereye karşı çıkıyorlar. Şimdi
Türkiye tezkereyi niçin çıkardı. Irak'ta ve Suriye'de Türkiye'nin aleyhine ve güvenliğimize, halkımızın
aleyhine olabilecek her türlü hadiseye tedbir almak gerektiği zaman müdahale etmek içeride dışarıda
ve olması gerekenleri yapmak için aldı. Eğer HDP’liler samimi iseler bu konuda yapmaları gereken
neydi… Yapmaları gereken Meclis’teki bu müzakerelerde tezkereye destek verip hükümetin yanında
yer almaktı. Bir defa burada samimi değiller. Tezkereye karşı çıktılar ve tezkere IŞİD'e karşı da bir
caydırıcı fonksiyonu var başkalarına karşı da bir caydırıcı fonksiyon var. Belki o fonksiyon bütün
partiler bu işin arkasında durmuş olsa Türkiye'nin güçlü iradesini daha etkin yansıtacağı için belki
daha etkili olurdu. Ama hem CHP hem de HDP maalesef bu noktada ülkemizin milli çıkarlarını
gerektiren bir konuda birlikte hareket etmediler. Öte yandan Suriye'de bugüne kadar ölen, öldürülen
Irak'ta bir sürü insan var. Sadece Kürtler değil Araplar, Türkmenler, onun dışında başka, başka gruplar
bir sürü kişiler orada hayatlarını kaybetti. Şimdi HDP burada Türkiye gibi bir ülkenin tutumunu takdir
etmesi gerekirken biz çünkü Araplar öldürüldüğünde de, Türkmenler öldürüldüğünde de Kürtler
öldürüldüğünde de, Ezidiler öldürüldüğünde de her defasında hakkı söyleyen, öldürülen insanlardan
yana tavır koyup öldürenlere karşı tepki koyan bir siyaseti biz benimsedik. Ama bakıyorsunuz orada
Araplar öldürülürken HDP yok, Türkmenler öldürülürken HDP yok, başka grupların başına bela felaket
geldiği zaman HDP yok ama bakıyorsunuz. Kobani ile ilgili konu söz konusu olduğunda bütün
Kobani'deki yaşayan ve orada başı dara giren insanlara Türkiye bütün dünyadan daha fazla sahip
çıkmışken, kucağını açmışken sadece bugün değil. Uzunca bir zamandır PYD'nin olduğu yerlere de
insani yardımları Türkiye yaptı ve bu yardımlara izin verdi, bizzat da yaptı. Şimdiye kadar yapılan
edilenleri en yakından bilen kişiler belki HDP'nin şu andaki eş başkanlarıdır. Onun içerisinde siyaset
yapan milletvekilleridir. Hiçbirisi elini vicdanına koysun ve Türkiye'yi bu noktada tavırsızlık ve
tepkisizlikle suçlayamazlar. Esas tavrı koyan, tepkiyi koyan, yardım yapan, kucak açan, onları ölümden
koruyan, kollayan Türk ve Türkiye olmuştur. Türkiye'nin hükümeti olmuştur. Teşekkürü hak eden
bunca iş varken Türkiye'nin her tarafını karıştırmak için çağrı yapıp insanları sokağa dökmenin hiç
kimseye bir faydası yok. Huzurun, barışın ve güzelliklerin hakim olması hepimizin lehinedir. Ama
maalesef yaşananlara baktığımızda bu kadar yapılan işlerin karşılığı bu olmaması lazımdır. İşte bu
terörle arasına mesafe koyamayan bir yapının siyaset anlayışı şiddetten bir türlü kurtulamıyor.
Kurtulması da mümkün değil. Dileriz ki HDP meşru bir zeminde siyaset yapan parti gibi hareket eder.
Sokaktan medet ummaz, şiddetten medet ummaz, kavgadan, kargaşadan medet ummaz. Kavga ve
kargaşa sırasında insanlar ölsün de buradan başka bir kargaşalara vesile olalım diye ümitle insanların
ölmesini beklemez. Aksine başka, başka iyi şeylerin içerisine şiddetten uzak terörden uzak, yaşatma
esaslı huzur esaslı, barış esaslı ve meşruiyet temelli bir siyaseti güder. Ama şu anda yaptıkları şeylerin
hiç birisi maalesef meşru temele dayanmıyor ve doğru şeyler yapmıyorlar.
SUNUCU 2: Bu çözüm sürecinin bir önemli ayağı da Öcalan İmralı'da cezaevinde İmralı cezaevi de
adalet bakanlığına bağlı o gün son kardeşiyle bir görüşmesi oldu ve ondan da aslında kardeşinin
yaptığı açıklamalardan da negatif bir takım açıklamalar da bu olayların referanslarından biri oldu. O
Öcalan'la yeni bir görüşme talebi HDP'lilerden gelen ya da oradan gelen herhangi bir ses var mı size
sorsak?
BEKİR BOZDAĞ: Bugüne kadar HDP milletvekilleri Öcalan'la görüştüler. Talepleri olduğu zaman biz
bakanlık olarak izin veriyoruz. O izin çerçevesinde görüşmeleri yapıyorlar. Yani izin istedikleri zaman
yine görüşmelerine engel bir hal bugüne kadar olmadı, bundan sonra da şu an itibariyle de yok.
SUNUCU 2: Talep şu anda yok.
BEKİR BOZDAĞ: Yani bir talep gelirse elbette değerlendirilir. Bu noktada bizim bir sıkıntımız yok. Bizim
istediğimiz şey her zaman olduğu gibi Türkiye'nin huzuru, güvenliği, barışıdır. Bunu güçlendirecek her
adımı biz attık. Çözüm süreciyle ilgili demin de ifade ettiniz o olaylar bir şey ifade ediyor mu ediyor.
Bu olaylar çözüm sürecine doğrudan bir saldırıdır. Çünkü bu kadar iyi niyetli çabalara karşı adımlara
karşı hem Kobani'de yaşayanlara, hem Suriye'de yaşayanlara Türkiye'nin sahip çıkmasına rağmen
bütün dünya kör ve sağır kalırken Türkiye onlara her türlü insani yardımı yapıp desteği vermesine
rağmen bu eylemlerin yapılması, bu kadar kargaşanın çıkartılması çözüm sürecine karşı da bir
provokasyon, saldırıdır. Kabul edilemez bir durumdur. Ama çözüm sürecinin ne kadar önemli
olduğunu da bu olaylar bizzat gösteriyor.
SUNUCU: Peki bu sözünüz bana sanki bu olaylar çözüm sürecini bitiremez iması olarak anladım doğru
mu?
BEKİR BOZDAĞ: Öyle söylüyorum çünkü bu olaylar çözüm sürecini bizim daha güçlü bir şekilde
savunup ve bu süreci her şeye rağmen güçlü bir iradeyle yürütmemiz gerektiğini de gösteriyor. Çünkü
çözüm süreci başka kişilerin çözülmesine de yok açacak. Şimdi onlar çözülme olmasın diye şimdi
insanları başka, başka duygular etrafında birleştirmeye gayret ediyor ve bu da tabi şiddet eksenli bir
yapı oluyor. Öldürmekten kimse güç bulmadı bugüne kadar. Şimdi bugün hayatını dün hayatını
kaybeden vatandaşlarımız niçin öldüler. Bakıyorsunuz bu kargaşa içerisinde orada hayatını
kaybediyorlar. Bu hayatını kaybedenlerin ailesi var, çocukları var, yakınları var, bir sürü sevenleri var.
Şimdi bu olaylara vesile olanların vicdanları sızlamıyor mu? O ölümlerden mesuller mi değiller mi? O
ölümlerin hesabını vermeleri lazım mı değil mi? Elbette lazım bu olan bitenden bu ölenlerden bu
işlere öncülük edenlerin hepsi mesuldür. İnsanları sokağa çağıranlar bundan sorumludur. Bütün bu
olup bitenlerin hesabını da elbette Allah'a verecekler ama yargı önünde de bu işlere karışanlar
yaptıkları suç olduğu için bunlarla ilgili hesabı yargı önünde de mutlaka verecekler.
SUNUCU: Bu çağrıyı yapan HDP yöneticileri için de bir sonuç doğurur mu?
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi onlarla ilgili tabi şu anda bir şey bir inceleme yapmadım. Ama kanunlarımızı da
eğer bunlar suçsa ki insanları teşvik etmek, teröre teşvik etmek ve insanları vurmaya, kırmaya tahrik
etmek bu kabul edilebilir bir şey değil. Hiç bir hukuk düzeninin himaye edebileceği bir şey asla değil.
SUNUCU 2: Bu ölenlerle ilgili bir tabi gözaltına alınanlar var ve böyle bir iddialar da aslında yani polis
ve jandarma tarafından öldürülen insanlar olduğu da gösteriler sırasında söyleniyor. Bunlarla ilgili bir
bilginiz var mı?
BEKİR BOZDAĞ: Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ölüm nedenleri üzerine tabi otopsiler yapılıyor
şu anda benim bildiğim kadarıyla otopsileri bitmiş durumda. Onlarla ilgili cumhuriyet savcılıkları da
soruşturmalar başlattılar ve soruşturmalar da devam ediyor. Şu anda yaralanan insanlarımız da var
Onlarla ilgili soruşturmalar da devam ediyor.
SUNUCU 2: Gözaltılar, tutuklamalar oluyor mu?
BEKİR BOZDAĞ: İşte adli süreç işliyor. Yani bunlarla ilgili her türlü adli tahkikat yapılacak. Bu işlere
bulaşanlar hukuk önünde mutlaka hesabını verecektir. Yani hukuk devleti kamu düzenini bozan
yakan, yıkan, öldürenlere karşı mutlaka hukuk içerisinde hesabı sorar. Benim şu ana kadar benim
sahip olduğum bilgiler ölen vatandaşlarımızın herhangi bir güvenlik biriminin silahından çıkan
kurşunla ölmediği şeklindedir. Ölüm sebepleri tabi otopsi raporlarında daha net ortaya çıkacak. Ama
güvenlik birimleriyle ilgili olmadığına ilişkin hayli resmi bilgilerim var.
SUNUCU: Bu konudan geçelim mi HSYK'ya?
SUNUCU 2: Geçelim.
SUNUCU: Aslında HSYK'ya değil yargıya da oradan sizin alanınıza uzun süredir ve özellikle HSYK
seçimleri, seçim süreci başlayınca daha da bir alevlenen bir yargı üzerinde tartışma var. Bunun
içerisinde iktidarın bizzat sizin de adalet bakanı olarak bu süreçlere müdahale ettiğiniz, hakim savcıları
tehdit ettiğiniz tırnak içinde söylüyorum iddiaları da var. Bu iddialar bu seçim sürecinde aday olanların
ya da adaylığı destekleyenlerin adliye ziyaretlerinde dile getirildi. Hakim savcılara birçok şey anlatıldı.
Bunlar sizin de muhtemelen kulağınıza geliyordur. 1.si doğrudan sormak istiyorum. Hükümetinizin ya
da sizin bu süreçlere ya da seçim sürecine bir müdahaleniz var mı?
BEKİR BOZDAĞ: O kadar yalan, o kadar iftira yapılıyor ki Sayın Kartoğlu ben bunlara cevap vermekte
yetişemiyorum. Yani artık cevap vermeyi de bıraktım. Çünkü her gün bir yerde bir başka şey dile
getiriliyor. Buradan şunu çok net bir biçimde ifade etmek isterim. Bu seçim hakim ve savcılarımızın
kendileri hakkında karar verecek en üst kurulu üyelerini belirleme seçimidir. Hükümetin seçimi
değildir. Herhangi bir ideolojinin seçimi değildir. Herhangi bir paralel yapının veya başka, başka
yapıların seçimi de asla değildir. Ama maalesef şu anda birileri şunu yapıyor. Bu seçime hükümet
müdahale ediyor. İşte bakan şunu yapıyor falan bunu yapıyor. İşte şöyle tehdit ettiler, böyle ettiler
haberlerini yaya, yaya yayarak hakim ve savcılarımızın bağımsızlık ve tarafsızlık konusundaki
hassasiyetleri üzerine oynuyorlar. Bunların tamamı yalandır iftiradır. Bugüne kadar ben adalet bakanı
olarak hiçbir hakim ve savcımıza bu yönde benim bir telkinim asla olmamıştır. Kimse söyleyemez
bakan benden geldi oy istedi kimse diyemez veya bakan şunu yaptı kesinlikle kimse bunu söyleyemez.
Söylemesi de mümkün değildir. Çünkü yaptığımız bir şey yok ama maalesef aşağıda bu noktada bir
çok kirli bilgi dolu. İşte eğer HSYK seçimlerinde yargıda birlik platformu kazanırsa şu kadar adamın
görevine son verilecek. Şöyle yapılacak, böyle yapılacak şeklinde akla ziyan, akla ziyan iftiralar
yapılıyor. Bir sürü şeyler söyleniyor. İşte hükümet şunu yapacak, hükümet bunu yapacak. Bizim
adımızı da katmak suretiyle öyle şeyler ifade ediliyor ki ben hepsini burada dile getirip bu kirli bilgilere
sizin televizyonunuzu işin doğrusu alet etmek istemem. Ama ben şunu ifade etmek isterim. Bütün
hakim ve savcılarımızın bu seçim süreci içerisinde aklı ve vicdanıyla hareket etmelerini tavsiye ederim.
Kendilerine aktarılan yalan, yanlış bilgilerle değil, iftiralarla değil. Kendi bilgileriyle, görgüleriyle ve
duyduklarıyla yani bizzat ilgili kişilerden duydukları şeylerle hareket edip karar vermeleri doğru
olandır. Aksi takdirde etrafta dolanan 100 tane bilgi varsa çok net söylüyorum bunun 95'i yalandır. 5
tane doğrusu var onun da hangisidir onu bilebilme imkanı yoktur. Onun için de ben bu seçim dönemi
içerisinde herkesin gerçek bilgiyle hareket etmesinin aklına ve vicdanına danışarak karar vermesinin
son derece önemli olduğuna inanıyorum. Ve bu kirli bilgileri yayanlara, hakim ve savcılarımızı bir
takım iftiralarla yanıltarak iradesini sakatlayarak kendi istedikleri istikamete sevk etmek isteyenlere
buradan şunu ifade etmek isterim. Bizim hakim ve savcılarımız hür bir vicdanla, aklı selim içerisinde
kendi kararlarını kendileri verir. İftirayla, yalanla, dolanla iradelerini, kararlarını değiştirmezler. Ben
buna yürekten inanıyorum kim ne derse desin.
SUNUCU 2: Bu iftira bir kaç defa söylediniz iftira böyle olaylar var mı hiç yani hakimlerin kararlarına
dönük ya da böyle iddialar var hani tehdit edilenler olduğu söyleniyor. Örnekler var mı somut örnek?
BEKİR BOZDAĞ: Bu seçim üzerinde esasında hükümetin, yürütmenin seçime müdahale ettiğini
söyleyenler esasında seçime müdahale eden esasında yargının içerisinde bir yargı oluşturmak isteyen
paralel yapıyı gizleme gayretleridir bunlar. Şimdi bir cemaat yargının içerisinde yargı oluşturmak
istiyor. Paralel bir yargı oluşturmak istiyor ve HSYK'da bir HSYK'yı bir cemaatin emrinde hareket eden
insanlardan oluşturmak istiyor. Ben adalet bakanı olarak böyle bir şeyden mutluluk duyabilir miyim?
Yargı milletin yargısıdır, milletin yargısı olmalıdır, öyle de kalmalıdır. Ne bir cemaatin, ne bir tarikatın,
ne bir siyasetin, ne bir partinin, ne de şunun, ne de bunun yargısı asla olmamalıdır. Milletin yargısı
olmalıdır. Bakın bu tartışmalar içerisinde hükümet hiç bir müdahale yapmadığı halde hükümeti işin
içerisinde göstererek hükümet karşıtlığını oraya tahvil etmek isteyen çabalar, gayretler var. İşte
hükümete karşı olan kim var falan var işte onu bak hükümet karşı her işimize hükümet müdahale
ediyor. Her şeye hükümet şey yapıyor hepsini böyle yapıyor. Şimdi biz 12 yıldır hükümetiz. Şimdi
mevcut görevde bulunan Yargıtay üyeleriyle Danıştay üyelerinin yani üçte ikiden fazlası bizim
hükümetlerimiz döneminde atandı. Eğer hükümet yargıya müdahale etmiş olsaydı herhalde böyle bir
fotoğraf ortada olmazdı. Şimdi HSYK anayasayı biz değiştirdik. Mevcut HSYK bizim hükümetimiz
döneminde oluştur. Eğer hükümet bu işe müdahil olmuş olsaydı böyle bir HSYK yapısı oluşmazdı.
Şimdi hep hükümet müdahil oldu, müdahale ediyor diyenler bir de buradan bakmalarını ben özellikle
öneriyorum. Hükümetin bir müdahalesi falan yok hükümet günah keçisi ilan edilmiş. Herkes kendini
gizlemek için hükümeti atıyor ortaya onun üzerine çıkıyor. Onu işte dövüyor bak işte buna karşı gel
beraber olalım diyor. Ama çok net burada yargının içerisinde bir cemaatin yargı yönetimini ele
geçirme operasyonunun bir parçasıdır. En büyük iftiralardan birisi dediğim gibi bu şeydir. Öte yandan
pek çok hakim ve savcıyla ilgili bize de bir sürü bilgi akıyor. İşte hakimler kendileri konuşuyor. Ben bir
sürü yani ben örnekleri vermek istemiyorum işin doğrusu. Yani onu şahsileştirmek istemiyorum. Ama
hakim ve savcıların yazışmalarının yapıldığı bir takım sanal ortamlar var. Yani oralardan da pek çok
bilgi ve kendileri yazıyorlar, kendileri ediyorlar ben bundan çok üzüntü duyuyorum. Adalet bakanı
olarak üzüntü duyuyorum, Türkiye adına üzüntü duyuyorum, yargımız adına üzüntü duyuyorum.
Dilerim ki yargı bu iftiralara, bu tehditlere, bu şantajlara boyun eğmeyecektir ve kendi bildiği kararı,
kendi istediği istikamette verecektir. Yani şimdi bazıları konuşuluyor işte ya oyları bile cep telefonuna
çekip bize göstereceksiniz dercesine öyle şeyler geliyor. Yani şimdi buna kim rıza gösterir kimse rıza
göstermez.
SUNUCU: Buna hangi hakim savcı boyun eğer?
BEKİR BOZDAĞ: Hangi hakim savcı boyun eğer, eğer boyun eğerse birisi o zaman ben onun
hakimliğine, savcılığına nasıl güvenirim. Kendi davamı, hakkımı, hukukumu ona nasıl emanet ederim.
Böyle bir şey olur mu olmaz. Ben onun için de diyorum ki bu hesabı yapanlar, bu tehdidi yapanlar,
yargı üzerinde baskı kuranlar. Hükümet baskı yapıyor deyip de esas baskıyı kuran bu paralel yapı ve
yandaşları Türk yargısını bana göre tanımıyorlar. Onlara en büyük cevabı yargı kendi iradesiyle karar
vermek suretiyle verecektir. Ben ona yürekten inanıyorum. Bir şeyin altını özellikle çizmek istiyorum.
Şu anda 4 bin civarında yargıda görev yapan hakim ve savcımızı var. Yani bunlar gerçekten büyük bir
özveriyle, fedakarlıkla görev yapıyorlar. İçlerinden bazılarının yanlış yapmaları, bazılarının bir takım
bağlılıkla hareket etmeleri bütün yargının aynı şekilde olduğu anlamına gelmez. Bazı değerlendirmeler
yapılırken sanki yargıda herkes böyleymiş gibi, herkes benzer hareket ediyormuş gibi bir algıya yol
açıyor. Fevkalade yanlış burada emek veren, ter döken, sadece adil karar vermek için çabalayan,
hatta uykularını kaçıran nice hakim ve savcımız var. Onlara da haksızlık oluyor. Onun için de ben sizin
aracılığınızla bu konuda değerlendirme yapan bütün herkese özveriyle çalışan hakim ve savcılarımızı
bu genel değerlendirmelerin içerisine lütfen almayalım. Değerlendirmeleri yaparken ona da özen
göstermemiz lazım. Aksi takdirde bütün bu fedakarlıkları da göz ardı etmiş oluyoruz. Çok az bir
grubun yanlışı bütün maalesef yargı camiasını olumsuz etkiliyor.
SUNUCU: Şimdi bir bazı düzenlemeler yaptınız. Parlamentoya geldi muhtemelen meclisin çalışmaya
başlaması sürecinde bu değişiklikler yapılacak. Yargıya ilişkin bir özlük haklarına iyileştirme var. Hakim
savcıların gündemde bir de sicil affı ben 2. kısmını daha çok önemsiyorum. Neler gördünüz ya da size
neler geldi de bir sicil affı çıkartma ihtiyacı hissettiniz?
BEKİR BOZDAĞ: Ben bakan olduktan sonra ziyaretime gelen pek çok hakim ve savcı oldu. Özellikle bu
sicil şey disiplin yönünden ceza alanlardan gelenler oldu. Mektuplar geliyor haksızlığa uğradıklarını,
önlerinin kesildiğini ifade ediyorlar. Onların anlatımları üzerinden ben söylemek isterim. İşte siz çok
parlak savcı veya hakimsiniz, önünüz çok açık ve sicilleriniz de çok, çok iyi birden bire sizin hakkınızda
bir soruşturma açılıyor, ceza alıyorsunuz. Disiplin cezası daha sonra sizin siciliniz bozuluyor. Atama,
tayin, terfi vakti geldiği zaman da işte Mustafa Kartoğlu'nun dosyası bu şimdi bakıyorsunuz siz
gelmeniz gereken yere gelemiyorsunuz. Yargıtay'a, Danıştay'a üye seçilecek onlarda bazı nitelikler
aranıyor. Disiplin cezaları bu niteliklerin kaybolmasına yol açıyor. Şimdi pek çok bunun örneği var.
Diyelim siz
SUNUCU: Efendim onlar haklı olamaz mı? Çok gerekçeleri belli mi?
BEKİR BOZDAĞ: Bunların hepsi diyelim yanlış demiyorum ben doğru olan da vardır, yanlış olan da
vardır. Ama burada bir genel kabul oluşmuş. Yani herkeste böyle bir kanaat oluşmuş. Şu anda 1500
civarında şey var, ceza almış hakim ve savcı var.
SUNUCU 2: !500 toplam sayıları mı?
BEKİR BOZDAĞ: Toplam 1500 civarı
SUNUCU: Hakim savcıların toplam sayısı 14 bin
BEKİR BOZDAĞ: İşte 14 bin civarında var. 1500 civarında
SUNUCU: Yani 10 hakim savcıdan biri
BEKİR BOZDAĞ: Disiplin cezası almış ama şu anda 7 bin civarında da dosya HSYK'da ya inceleme 7 bin
küsür, küsuratı yani o 7 bin civarında diyelim.
SUNUCU: Yarısından fazlası hakkında bir disiplin cezası var.
BEKİR BOZDAĞ: Yani bir ceza alanlar var, bir de ceza almaya aday diyelim grup var. Şu anda bunlarla
ilgili incelemeler, soruşturmalar devam ediyor. Bir kısım daha henüz görüşülmemiş.
SUNUCU: Ya hakikaten hakim savcılar, savcılık kurumu bitmiş ya da ciddi bir operasyon yapılıyor
üzerlerinde.
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi yargı görevi yapanların verdiği kararlar sonuçta tarafları da rahatsız ediyor.
Çünkü yüzde yüz bir memnuniyet meydana getirme şansımız yok verdiğiniz kararda bir taraf
kaybediyor, bir taraf kazanıyor. Kazanan da tam kazanamıyor daha çok alacaktı. Esasında
memnuniyetsizlik burada verilen kararlar nedeni de ortaya çıkıyor. Benim dediğim bu memnun
olmayanların şikayetlerinden kaynaklı şeyler değil. Daha ziyade bir takım yaptırılmış şikayetlerden
efendim başka, başka şeylerden kaynaklı bir sürü şey var. Yani onlarla ilgili konular üzerinde
SUNUCU: İsim vermeden bir kaç örnek verebilir misiniz, paylaşabilir misiniz?
BEKİR BOZDAĞ: Yani ben örneklere girmek istemiyorum.
SUNUCU: HSYK seçimlerine müdahale olmaz efendim.
BEKİR BOZDAĞ: Yok girmek istemiyorum çünkü özel şeyler. Ben onların üzerinde ama bir genel
değerlendirme yapıyorum. Ben HSYK başkanı olarak bu hikayeleri dinledikten sonra ben rahatsız
oldum. Vicdanen yani burada haksızlıklar olduğuna inandım. Hepsinin haksız olduğunu demiyorum
ama haksızlıklar olduğuna inandım. Yani o yüzden de böyle bir değişikliğin bu haksızlıkları ortadan
kaldırmak, bu keyfiliklerin doğurduğu mahrumiyetlere son vermek bakımından önemli olduğunu
düşünüyorum. Nasıl sonuçlar çıkarıyor diyelim siz 1. sınıf olmak istiyorsunuz, olamıyorsunuz.
Olamayınca yaklaşık maaşınızda 2 bin TL civarında bir belli bir süre kaç sene olamıyorsanız o kadar
alamıyorsunuz. Maddi zararınız var. E tabi 1. sınıf olamadığınız için iyi yerlerde çalışma imkanınız
olmuyor oradan kaybınız var. Unvanlı görevlere gelme imkanınız olmuyor orada kaybınız var. Yargıtay
veya Danıştay'a üye seçilecekseniz böyle bir imkanınız olmuyor öyle bir imkanınız var. Tabi bu kişinin
psikolojisini de çok olumsuz etkiliyor, motivasyonunu bozuyor. Hem adli işlemlere, kararlara olumsuz
yansıyor. Hem de kişinin hayatına oldukça olumsuz yansıyor. O yüzden böylesi büyük haksızlıklara yol
açan eğer kararlar haksızsa, dayanaksızsa o zaman bunlara ilişkin de elbette bir değerlendirme
yapmak, o haksızlığı ortadan kaldırmak adaletin gereğidir. Bu düzenlemede yapılan şey işte uyarma,
kınama, aylıktan kesme gibi kademe ilerlemesinin durdurulması gibi cezalar yasanın yürürlüğe girdiği
tarihte doğrudan affedilmiş olacak. Yer değişikliğine ilişkin cezalar ise genel kurulda yeniden inceleme
imkanı bulacak. Genel kurul kararını
SUNUCU: HSYK genel kurulu
BEKİR BOZDAĞ: Tabi HSYK genel kurulu bunun kaldırılmasına da karar verebilir. Cezanın aynen
devamına da karar verebilir. Meslekten ihraç cezaları ise bu af kapsamında değil sebebi de meslekten
ihraç cezaları, yargı denetimine açık. Ama onun dışındaki cezalar yargı denetimine açık değil. O
yüzden biz bu kanunla yargı denetimine açık olmayanlarla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
SUNUCU 2: Bu Yargıtay ve Danıştay'da da bu yapının paralel yapının 2010 referandumundan sonra
örgütlendiği, işte oraya yapılan atamaların hatta uzun sürece orada görev yapmak üzere genç
hakimler savcılar arasından atamalar yapıldı. Orada bir yapı oluştu işte hatta Yargıtay'ın 20 - 25 yıl bu
kadronun etkisi altında kalacağı söyleniyor. Bununla ilgili de hani düzenleme yapılacak mı? Yani bu
şeyin değişmesi için çünkü HSYK seçimleri olacak ama Yargıtay ve Danıştay üst mahkemelerde eski
HSYK'nın yaptığı atamalardan kaynaklanan şeyler devam edecek kadrolar.
BEKİR BOZDAĞ: Yargının üzerindeki her tür leke en büyük zararı yargıya veriyor. Yargı görevini
yapanlara veriyor. Şimdi Yargıtay'da veya Danıştay'da veya kürsüde ilk derece mahkemelerinde görev
yapan hakim ve savcılarda işte paralel yapıya mensup bütün hayatını fikirlerini, kararlarını o
istikamette oluşturan biri var demek, öyle bir soruyu sormak bile yani hukuk devleti olan Türkiye'nin
adalet bakanı olarak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü ben böyle bir soruya muhattap olmak istemem.
Neden istemem? Çünkü hakim ve savcılarımızın Yargıtay'daki üyelerimizin bu tür şaibeleri, gölgeleri,
üzerinden kaldırıp atmaları ve onlara sahip çıkmamaları böyle soruların sorulmasına da imkan
vermemeleri lazımdır. Ben hakim ve savcılarımızın arasında bu gölgeden, bu sorulardan fevkalade
rahatsız olan sayısız insan olduğunu biliyorum. Yani kahir ekseriyetin bu anlamda rahatsız olduğunu
biliyorum. Onlar yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hukuk devleti ilkesi etrafında bu tür şeylerden
uzak duruyorlar ve bunların yargıya zarar verdiğine de yürekten inanıyorlar. Maalesef şimdi
Yargıtay'la ilgili bu soruluyor, Danıştay'la ilgili bu soruluyor. Bu soruları ortadan kaldıracak da ancak
yargı görevi yapanlar. Biz anayasayı değiştirdik, yasaları değiştirdik, paralel yapı veya başka yapılar.
Başka ideolojik yapılanmalar yargıda olmasın dedik. Nu kağıt üzerinden bir değişiklik oluyor. Ama
değişikliğin olması için ne lazım yargı görevini yapanların bu noktada zihni olarak ona sahip çıkması
lazım. Ben onun için hep şunu söylüyorum. Yargının üzerindeki Fethullah Gülen gölgesini, yargının
üzerindeki ideoloji bulutlarını, yargının üzerindeki paralel yapı yaftalarını hükümetin kaldırması
mümkün değil. Yasayla, anayasayla da bunu yapabilmesi mümkün değil. Doğru olan bunu yargı görevi
yapanların kaldırmasıdır. Kardeşim biz hükümetin yargısı değiliz, biz Fethullah Gülen'in de yargısı
değiliz. Biz milletin yargısıyız. Öyle deyip ve bu gölgeyi bu yaftayı getirip yargının üstüne koyanlara en
büyük cevabı onlar vermesi lazımdır. Yargıtay'da görev yapan üyelerimiz kürsüde görev yapan
hakimlerimiz, savcılarımız buna cevabı onlar mutlaka vermelidir. Biz hep şunu söylüyoruz yani yargı
milletin yargısı olması için bugüne kadar çok şey yaptık. Bundan sonra yapmamız gereken şeyler
olursa elbette onu da tereddütsüz yaparız. Milletin yargısının bir cemaatin yargısına dönüşmesine
anayasal ve yasal kurallar dışında kayıt dışı bir kontrolün yargı üzerinde olmasına hiç birimizin gönlü
razı olmaz. Ben şimdi buradan soruyorum herkese diyorum. Yargının Fethullah Gülen ve onun
talimatları doğrultusunda yönetilmesini Türkiye'de isteyen var mı yok mu? İşte herkes eleştiriyor
başka, başka şeyler söylüyor. Ben buradan açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Buna varım diyen o
yapıya mensup olanlar dışında ben bir insan olduğuna inanmıyorum. O yapının içerisinde de hukuka
ve demokrasiye inanan gerçek kişilerin de buna evet diyeceğine inanmıyorum. Onun için de böylesi
bir yapının oluşmaması hepimizin hukuk devletine sahip çıkmasını gerektiriyor. Hukuk devletine sahip
çıkarsak bu yapı oluşmaz.
SUNUCU: Peki gerekirse yasal ve anayasal düzenlemelerden bahsettiniz. Bu kapsamda bir çalışma var
mı meclise sunulan bir yasa tasarısından söz ediliyor. BEKİR BOZDAĞ: Şu anda meclis sunulan bir yasa
tasarısı yok sadece bildiğiniz gibi hakim ve savcıların özlük haklarında iyileştirme yapan bir yasa teklifi
var. Bu teklifin içindeki konular demin anlattım bir tanesi sicil affıyla ilgili konu bir tanesi özlük
haklarıyla ilgili konu yine idari yargıdaki hakim ve savcılardan hukuk mezunu olmayanlara sınavsız
hukuk fakültesini 5 yıl görev yapmak kaydıyla okuma imkanı veren bir düzenleme başkaca ilave
düzenlemeler vardır.
SUNUCU 2: Bu düzenlemenin de bu şeyle bir ilgisi var mı? Bu paralel devlet şeyle bir ilgisi var mı o
idari mahkemelerle ilgili olmadığını düşünüyorum.
BEKİR BOZDAĞ: Yok
SUNUCU 2: Çünkü idari mahkemelerle ilgisi olduğu için sordum.
BEKİR BOZDAĞ: Yok o şu anda idari mahkemelerde görev yapan hakimlerimizin önemli bir kısmı
siyasal bilgiler, iktisadı idari bilimler den son olan kişilerden oluşuyor. Onlar hukuk fakültelerini
okumak istiyorlar. CM: Ancak sınava girmeler ve başka, başka bazı prosedürleri yerine getirmeleri
gerekiyor. Aslında hukuk fakülteci mezununun nihai edebi işte yargıda görev almak, yargının bir
parçası olmak. Bir kısım daha henüz görüşülmemiş.
SUNUCU: Ya hakikaten hakim savcılar, savcılık kurumu bitmiş ya da ciddi bir operasyon yapılıyor
üzerlerinde.
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi yargı görevi yapanların verdiği kararlar sonuçta tarafları da rahatsız ediyor.
Çünkü yüzde yüz bir memnuniyet meydana getirme şansımız yok verdiğiniz kararda bir taraf
kaybediyor, bir taraf kazanıyor. Kazanan da tam kazanamıyor daha çok alacaktı. Esasında
memnuniyetsizlik burada verilen kararlar nedeni de ortaya çıkıyor. Benim dediğim bu memnun
olmayanların şikayetlerinden kaynaklı şeyler değil. Daha ziyade bir takım yaptırılmış şikayetlerden
efendim başka, başka şeylerden kaynaklı bir sürü şey var. Yani onlarla ilgili konular üzerinde
SUNUCU: İsim vermeden bir kaç örnek verebilir misiniz, paylaşabilir misiniz?
BEKİR BOZDAĞ: Yani ben örneklere girmek istemiyorum.
SUNUCU: HSYK seçimlerine müdahale olmaz efendim.
BEKİR BOZDAĞ: Yok girmek istemiyorum çünkü özel şeyler. Ben onların üzerinde ama bir genel
değerlendirme yapıyorum. Ben HSYK başkanı olarak bu hikayeleri dinledikten sonra ben rahatsız
oldum. Vicdanen yani burada haksızlıklar olduğuna inandım. Hepsinin haksız olduğunu demiyorum
ama haksızlıklar olduğuna inandım. Yani o yüzden de böyle bir değişikliğin bu haksızlıkları ortadan
kaldırmak, bu keyfiliklerin doğurduğu mahrumiyetlere son vermek bakımından önemli olduğunu
düşünüyorum. Nasıl sonuçlar çıkarıyor diyelim siz 1. sınıf olmak istiyorsunuz, olamıyorsunuz.
Olamayınca yaklaşık maaşınızda 2 bin TL civarında bir belli bir süre kaç sene olamıyorsanız o kadar
alamıyorsunuz. Maddi zararınız var. E tabi 1. sınıf olamadığınız için iyi yerlerde çalışma imkanınız
olmuyor oradan kaybınız var. Unvanlı görevlere gelme imkanınız olmuyor orada kaybınız var. Yargıtay
veya Danıştay'a üye seçilecekseniz böyle bir imkanınız olmuyor öyle bir imkanınız var. Tabi bu kişinin
psikolojisini de çok olumsuz etkiliyor, motivasyonunu bozuyor. Hem adli işlemlere, kararlara olumsuz
yansıyor. Hem de kişinin hayatına oldukça olumsuz yansıyor. O yüzden böylesi büyük haksızlıklara yol
açan eğer kararlar haksızsa, dayanaksızsa o zaman bunlara ilişkin de elbette bir değerlendirme
yapmak, o haksızlığı ortadan kaldırmak adaletin gereğidir. Bu düzenlemede yapılan şey işte uyarma,
kınama, aylıktan kesme gibi kademe ilerlemesinin durdurulması gibi cezalar yasanın yürürlüğe girdiği
tarihte doğrudan affedilmiş olacak. Yer değişikliğine ilişkin cezalar ise genel kurulda yeniden inceleme
imkanı bulacak. Genel kurul kararını
SUNUCU: HSYK genel kurulu
BEKİR BOZDAĞ: Tabi HSYK genel kurulu bunun kaldırılmasına da karar verebilir. Cezanın aynen
devamına da karar verebilir. Meslekten ihraç cezaları ise bu af kapsamında değil sebebi de meslekten
ihraç cezaları, yargı denetimine açık. Ama onun dışındaki cezalar yargı denetimine açık değil. O
yüzden biz bu kanunla yargı denetimine açık olmayanlarla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
SUNUCU 2: Bu Yargıtay ve Danıştay'da da bu yapının paralel yapının 2010 referandumundan sonra
örgütlendiği, işte oraya yapılan atamaların hatta uzun sürece orada görev yapmak üzere genç
hakimler savcılar arasından atamalar yapıldı. Orada bir yapı oluştu işte hatta Yargıtay'ın 20 - 25 yıl bu
kadronun etkisi altında kalacağı söyleniyor. Bununla ilgili de hani düzenleme yapılacak mı? Yani bu
şeyin değişmesi için çünkü HSYK seçimleri olacak ama Yargıtay ve Danıştay üst mahkemelerde eski
HSYK'nın yaptığı atamalardan kaynaklanan şeyler devam edecek kadrolar.
BEKİR BOZDAĞ: Yargının üzerindeki her tür leke en büyük zararı yargıya veriyor. Yargı görevini
yapanlara veriyor. Şimdi Yargıtay'da veya Danıştay'da veya kürsüde ilk derece mahkemelerinde görev
yapan hakim ve savcılarda işte paralel yapıya mensup bütün hayatını fikirlerini, kararlarını o
istikamette oluşturan biri var demek, öyle bir soruyu sormak bile yani hukuk devleti olan Türkiye'nin
adalet bakanı olarak beni çok rahatsız ediyor. Çünkü ben böyle bir soruya muhattap olmak istemem.
Neden istemem? Çünkü hakim ve savcılarımızın Yargıtay'daki üyelerimizin bu tür şaibeleri, gölgeleri,
üzerinden kaldırıp atmaları ve onlara sahip çıkmamaları böyle soruların sorulmasına da imkan
vermemeleri lazımdır. Ben hakim ve savcılarımızın arasında bu gölgeden, bu sorulardan fevkalade
rahatsız olan sayısız insan olduğunu biliyorum. Yani kahir ekseriyetin bu anlamda rahatsız olduğunu
biliyorum. Onlar yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı hukuk devleti ilkesi etrafında bu tür şeylerden
uzak duruyorlar ve bunların yargıya zarar verdiğine de yürekten inanıyorlar. Maalesef şimdi
Yargıtay'la ilgili bu soruluyor, Danıştay'la ilgili bu soruluyor. Bu soruları ortadan kaldıracak da ancak
yargı görevi yapanlar. Biz anayasayı değiştirdik, yasaları değiştirdik, paralel yapı veya başka yapılar.
Başka ideolojik yapılanmalar yargıda olmasın dedik. Nu kağıt üzerinden bir değişiklik oluyor. Ama
değişikliğin olması için ne lazım yargı görevini yapanların bu noktada zihni olarak ona sahip çıkması
lazım. Ben onun için hep şunu söylüyorum. Yargının üzerindeki Fethullah Gülen gölgesini, yargının
üzerindeki ideoloji bulutlarını, yargının üzerindeki paralel yapı yaftalarını hükümetin kaldırması
mümkün değil. Yasayla, anayasayla da bunu yapabilmesi mümkün değil. Doğru olan bunu yargı görevi
yapanların kaldırmasıdır. Kardeşim biz hükümetin yargısı değiliz, biz Fethullah Gülen'in de yargısı
değiliz. Biz milletin yargısıyız. Öyle deyip ve bu gölgeyi bu yaftayı getirip yargının üstüne koyanlara en
büyük cevabı onlar vermesi lazımdır. Yargıtay'da görev yapan üyelerimiz kürsüde görev yapan
hakimlerimiz, savcılarımız buna cevabı onlar mutlaka vermelidir. Biz hep şunu söylüyoruz yani yargı
milletin yargısı olması için bugüne kadar çok şey yaptık. Bundan sonra yapmamız gereken şeyler
olursa elbette onu da tereddütsüz yaparız. Milletin yargısının bir cemaatin yargısına dönüşmesine
anayasal ve yasal kurallar dışında kayıt dışı bir kontrolün yargı üzerinde olmasına hiç birimizin gönlü
razı olmaz. Ben şimdi buradan soruyorum herkese diyorum. Yargının Fethullah Gülen ve onun
talimatları doğrultusunda yönetilmesini Türkiye'de isteyen var mı yok mu? İşte herkes eleştiriyor
başka, başka şeyler söylüyor. Ben buradan açık yüreklilikle söylemek istiyorum. Buna varım diyen o
yapıya mensup olanlar dışında ben bir insan olduğuna inanmıyorum. O yapının içerisinde de hukuka
ve demokrasiye inanan gerçek kişilerin de buna evet diyeceğine inanmıyorum. Onun için de böylesi
bir yapının oluşmaması hepimizin hukuk devletine sahip çıkmasını gerektiriyor. Hukuk devletine sahip
çıkarsak bu yapı oluşmaz.
SUNUCU: Peki gerekirse yasal ve anayasal düzenlemelerden bahsettiniz. Bu kapsamda bir çalışma var
mı meclise sunulan bir yasa tasarısından söz ediliyor. BEKİR BOZDAĞ: Şu anda meclis sunulan bir yasa
tasarısı yok sadece bildiğiniz gibi hakim ve savcıların özlük haklarında iyileştirme yapan bir yasa teklifi
var. Bu teklifin içindeki konular demin anlattım bir tanesi sicil affıyla ilgili konu bir tanesi özlük
haklarıyla ilgili konu yine idari yargıdaki hakim ve savcılardan hukuk mezunu olmayanlara sınavsız
hukuk fakültesini 5 yıl görev yapmak kaydıyla okuma imkanı veren bir düzenleme başkaca ilave
düzenlemeler vardır.
SUNUCU 2: Bu düzenlemenin de bu şeyle bir ilgisi var mı? Bu paralel devlet şeyle bir ilgisi var mı o
idari mahkemelerle ilgili olmadığını düşünüyorum.
BEKİR BOZDAĞ: Yok
SUNUCU 2: Çünkü idari mahkemelerle ilgisi olduğu için sordum.
BEKİR BOZDAĞ: Yok o şu anda idari mahkemelerde görev yapan hakimlerimizin önemli bir kısmı
siyasal bilgiler, iktisadı idari bilimler den son olan kişilerden oluşuyor. Onlar hukuk fakültelerini
okumak istiyorlar. CM: Ancak sınava girmeleri ve başka, başka bazı prosedürleri yerine getirmeleri
gerekiyor. Aslında hukuk fakülteci mezununun nihai edebi işte yargıda görev almak, yargının bir
parçası olmak. Şimdi zaten yargıda görev almış, hakimlik yapıyor gelebileceği yere gelmiş. Biz hukuk
fakültesini okuma yolu açmak suretiyle hakimlik yapan bu kişilerin meslek içinde de eğitim
yapmalarına imkan vermiş oluyoruz. Bir yandan hukuk fakültesini bitirecekler. Bir yandan var olan
hukuk bilgi ve tecrübesine daha yeni bilgiler koyarak kendi bilgi ve birikimini arttırmış olacak.
SUNUCU 2: Pek çok hakim ve savcılara çok büyük rakamlardan bahsettiniz sicilleriyle ilgili işte kararlar
verilmiş onların sicilleri bozulmuş. Biliyorsunuz bir tane siz de çok bazen bahsediyorsunuz bir tane
savcı var ve işte twitter'dan sosyal medyadan bütün siyasi gündemi yorumluyor. İşte başbakanı, şimdi
cumhurbaşkanını işte Kaddafi gibi olursun bile dedi. Yani her şeyi yazıyor, çiziyor. İşte çözüm sürecini
ihanet sürecidir diyor. Yani böyle bir savcı profili yani Türkiye'de siyasi yorumlar yapan savcılar oldu.
Ama yani bu kadar bütün ve yani bütün siyasi gündemi olan ve bunu böyle yansıtan savcı pek
görmedim. Bununla ilgili HSYK'nın bu dairesi bir karar vermediği söyleniyor. İşte merak ettiğim ne
diyorlar yani bunu nasıl savunuyorlar. Neden mesela o savcıyla ilgili bir soruşturma açılmıyor. Hangi
gerekçeye dayandırıyorlar. Yoksa artık o gerekçe kısmı da geçildi mi?
BEKİR BOZDAĞ: En son nihayet bu tartışmalardan sonra 3. daire orada bir inceleme izni
SUNUCU 2: Verdi öyle mi?
BEKİR BOZDAĞ: Verdi bu tartışmalar epey oldu ama en sonunda bir inceleme izni verdi. Onunla ilgili
bir inceleme yapılacaktır. Ama burada önemli olan şey şu dediğiniz gibi bir savcının ismini
zikretmeden ama adresi belli bir şekilde ülkenin başbakanını tehdit etme cüreti göstermesidir. Bu ne
demektir bu savcının bağımsız ve tarafsız olmadığını gösteriyor. Yani kendi ideolojisinin esiri olmuş
durumda ve bu konuda bağımsız ve tarafsız hareket etme kabiliyetini yitirmiş durumda. Ben hep
söyledim Amerika'da bir savcı Obama'yı böyle tehdit etmiş olsa veya İngiltere'de Cameron'u veya
Almanya'da Merkel'i herhangi bir savcı yapmış olsa böyle bir tweet'le tehdit etmiş olsaydı. Acaba o
ülkede o savcıya karşı insanlar ne söylerdi. Onların yüksek korkuları veya bu konularda disiplin işlemi
yapmakla yetkili olan organları ne tür kararlar verirlerdi. Dünyanın hiç bir yerinde Zekeriya Öz'ün
yaptıklarına hiç kimse hoşgörüyle bakmaz, bakamaz. Siz ülkenin başbakanını böyle tehdit edeceksiniz
gariban Ahmet diyelim onunla aranızda bir kavga var, bir husumet var, bir sevgisizlik var. Ona acaba
ne yaparsınız dünyayı dar eder. Onun için bağımsız, tarafsız hakimlik ve savcılık mesleğinin vakarına
uygun davranmak kabiliyetini kaybediyorsa birisi onun karşısında herkesin tavır koyması lazım.
Sadece adalet bakanlığının değil muhalefet partilerinin de tavır koyması lazım, medyanın da tavır
koyması lazım. Sen bu yaptıklarınla hukuk devletine zarar veriyorsun, yargıya zarar veriyorsun,
bağımsız ve tarafsız bir savcı olarak vazifeni yapma niteliğini kaybetmiş durumdasın deyip herkesin
buna karşı çıkması lazım. Ama olmuyor yani Tayyip Bey'e Sayın cumhurbaşkanımıza
SUNUCU: Süremiz doldu o yüzden araya giriyorum ama lütfen cümlenizi bitirebilirsiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Sayın cumhurbaşkanımızı tehdit ediyor diye keyif alıyorlar.
SUNUCU: Evet çok teşekkür ederiz programımıza katıldığınız için
BEKİR BOZDAĞ: Ben teşekkür ederim.
SUNUCU: Umarız Pazartesi günü yapılacak HSYK seçiminde de Türkiye'yi rahatlatan adalet
mekanizmasını rahatlatan bir sonuç çıkar. Belki sonuçları da önümüzdeki haftalarda yine sizinle
değerlendirme fırsatı buluruz.
BEKİR BOZDAĞ: Ben tekrar hayırlı olsun diyorum seçimler.
SUNUCU: Teşekkür ediyorum katıldığınız için çok sağ olun.
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr