Erişilebilirlik Menüsü

Ekran Okuyucu

Seçili Alan Okuyucu

Bağlantı Vurgula İkonu

Bağlantı Vurgula

Metni Büyüt İkonu

Büyük Metin

Metni Sola Hizala

İmleç

Okuma Kılavuzu

Okuma Maskesi

Disleksi Dostu

Kontrast

Solgunlaştırma

Düşük Doygunluk

Yüksek Doygunluk

;
Adalet Bakanı Bekir BOZDAĞ TRT 1'de Enine Boyuna programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu

Tarih: 21.12.2014

Kanal: TRT 1

Program: ENİNE BOYUNA

Konuk: ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ

Yayın Saati: 11:59:06

Süre: 01:26:34

REFERANS: 17147540

SUNUCU: Merhabalar efendim yeni bir Enine Boyuna programıyla birlikte sizlerle beraberiz.

Bugün bu programı Ankara'dan yapıyoruz. Biraz Enine Boyuna özel gibi bir program olacak.

Çünkü konuğumuz adalet bakanı Sayın Bekir Bozdağ ve hepinizin bildiği gibi Türkiye'de

yargı esasen adaleti tecelli ettirmekten, herkese hakkını teslim etmekten öte uzun yıllar boyu

siyasi misyon yüklenmiş. Kendisi de bir siyasi aktör gibi zaman, zaman hareket etmiş. Adalet

bakanları da bu bağlamda en zor, en sıkıntılı konumda olan yetkililer. Çünkü bir taraftan

siyasi kişilikleri var, yürütme organının bir parçasıdırlar. Bir taraftan yargı erkiyle ilgili

sorumlulukları var. Ama o erke tam vaziyet etmezler, edemezler. O açıdan gerçekten dışarıda

gözüktüğünden çok daha zorlu bir görevdir bu ülkede adalet bakanlığını yürütmek. Hele

Türkiye gibi tarihinde ciddi kadrolaşmaların olduğu, ağır sorunlarla kuşatılmış olan bir

yargıya sahipseniz işte onlarca reform da yapsanız yargının sorunları hala sürüyor. Sorunlarla

tamamen baş etmek zor Biz geçtiğimiz günlerde de yine bir yargı paketi çıkardık. Hem bu

yargı paketini, hem son günlerde geçtiğimiz hafta yaşanan işte 14 Aralık operasyonu başta

olmak üzere son hâkimler savcılar yüksek kurulu seçimlerini, Yargıtay ve Danıştay'daki

yeniden yapılanmalar başta olmak üzere en azından en son en sıcak sorunları Sayın bakanla

görüşmeye, tartışmaya çalışacağız. Efendim ben öncelikle hoş geldiniz diyorum

programımıza.

BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum hoş bulduk.

SUNUCU: ben arkadaşlarımın da izniyle bir özel soruyla programı bugün açmak istiyorum.

Biz Bekir Bozdağ'ı siyasi hayata girdiğinden bu yana uzunca bir dönem grup başkan vekili

olarak yasama faaliyetlerinin içerisinde çok yoğun mücadele veren ve o zaman da gerçekten

hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesi doğrultusunda ciddi

çabalarınıza tanığız. Sonra bir başbakan yardımcısı oldunuz ve o zaman da diyanette örneğin

size bağlıydı. Çünkü sizi aslında bir başka şapkanız var bir ilahiyatçı kimliğiniz de var.

İlahiyatı bitirdiniz bildiğim kadarıyla ilahiyat mezunu olarak bir süre çalıştığınızda sonradan

ne oldu da Bekir Bozdağ hukukçu oldu, hukuk eğitimi aldı, hukuk alanına yöneldi? Bir iki

dakikada esas onu doğrusu ben merak ediyorum. Ondan sonra da konuyla ilgili sorularımıza

geçelim.

BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum tabi bu benim için özel bir konu. Esasında lise

yıllarında ben başlangıçta hukuk fakültesine gitmeyi planlamıştım. Fakat o yılların şartları

içerisinde puanımız yetmedi. İkinci tercihim ilahiyattı ki 2 başlıkta yani hukuk fakülteleri ve

ilahiyat fakülteleri olarak tercihim vardı. Ondan sonra 2. kısımda ilahiyat fakültesine girme

imkânım oldu. Sonra girdikten sonra da bu düşüncemi erteledim. Esasında ilahiyat

fakültesinde aldığım eğitimden mutlu oldum. Çok şey öğrendim bilgim çok orada zenginleşti

ve o alanda çalışma yapma düşüncem güçlendi. Dönem birincisi olarak mezun oldum ben

oradan. Sonra işte asistanlık yüksek lisans gibi bazı konular oldu kısmet olmadı. Yani Günay

Tümer hoca vardı rahmetli oldu profesör doktor dinler tarihinden onun daveti üzerinde ben

dinler tarihine yüksek lisansa başladım. Aslında hocam beni kendine asistan almak isterdi.

Fakat bir dekanımız vardı o dönemde benim asistanlığıma muvafakat etmedi. Hocam yüksek

lisansı bitir o arada dekan değişir sen de zaman kaybetmemiş olursun dedi. Fakat yüksek

lisansı bitirdik, dekan değişmedi yeniden atandı. Sonra askere git dedi. Asker dönüşü bu arada

askerlik aradan çıksın dedi. Bu arada işte dekan falan değişir. Şartlar başkalaşır dedi. Askere

gittim ben tabi askerde iken hocam bir trafik kazasında rahmetli oldu. Ondan sonra da tekrar

yeniden bir planlama yapmak durumunda oldum. Benim aklımda her zaman hukuk vardı ve

geçmişte de benim bir davam oldu. Şimdiki 301 esasında eski 159'dan bir yargılama sürecim

oldu benim. Bunun kamuoyu belki bilmiyor ilk defa biliyor, duyuyor şimdi hiç paylaşmadım.

O yargılama yok, yok görev yapıyorum. Bir konuşmamdan dolayı yargılama süreci oldu. O

zaman yargılama, hukuk, mahkeme bu sefer yeniden benim hukuk hayalim yeniden depreşti

ve o dönemde hukuk fakültesine girmem gerektiğini yani bu alanda bir çalışma yapmam

gerektiğini düşünerek. Yani biraz da savunma noktasında, adalet konusundaki gördüğüm

haksızlıklar, hukuksuzluklar karşısında bu alanda bir çalışma yapayım. Esasında benim

düşüncem iyi bir savunma avukatı olmaktı, hayalimde oydu, o maksatla girdik. Ama bugün

buralardayız. Hukuk fakültesi benim için önemli bir hedefti. 10 yıl sonra nasip oldu. 93'te

girdik

İSMET BERKAN: Bir devam sorusu sorabilir miyim? Şimdi madem 159 mağdurusunuz ben

de defalarca yargılanmış birisiyim 159'dan 301'den hiç izin verdiniz mi? Yargılama izni hiç

verdiniz mi?

BEKİR BOZDAĞ: Verdiklerim oldu yani sinkaflı şeylere

İSMET BERKAN: Ağır hakaretlere

BEKİR BOZDAĞ: Yani küfürlere diyelim. Ağır hakaretlere verdim. Ama bir yazıdan dolayı

şu ana kadar verdiğim yok konuşmadan dolayı da verdiğim yok. Hatta şeyden dolayı da bir

işte yargılama sırasında canı acıdığı için farklı hatta orada çok ağır hakarette etse onlara da

vermiyorum. Yani hastanede, postanede, kamuyla olan bir takım işlerde canı yandığı için

vatandaş bazen devlete, hükümete, herkese dönük sözler söyleyebiliyor. Kendini frenlemediği

oluyor. Onu, o anın şeyine hep ben yoruyorum. Onlara da hiç vermiyorum. Ama herhangi bir

olay olmadan işte sosyal medyadan veya başka bir yerden sinkaflı hakaretler yapılıyor. Ben

sinkafı ve bu tür paylaşımları bir düşünce açıklaması olarak görmüyorum. Küfür, hakaret

bunlar hukukumuzda suç bunlardan verdiklerim var. Ama onların sayısı da çok az yani onu da

özellikle ifade etmek isterim. Çünkü her dosya gelişinde ben bakıyorum. Yani ona göre de

değerlendiriyorum ve bugüne kadar çok az verdim. Sayısı kaç bilmiyorum ama çok az

eminim ki şu heyetin hangisi olsa kesinlikle verirdi. Verdiklerimi de

SUNUCU: Efendim bu vesileyle biz bu yeni yargı paketine arkadaşlarım da izin verirlerse bir

girelim yavaş, yavaş. Bu pakette tabi epeyce ciddi yenilikler getirdiğini biliyoruz. Yani

noterlerin vatandaşın hayatını hani noter işlemleri açısından kolaylaştırmadan başlayıp işte

hâkim savcıların özlük haklarına varıncaya kadar. Ama tabi bir de tartışılan, tartışmalı

bulunan ya da çeşitli kaygılarla karşılanan düzenlemeler de var bu pakette. İşte örneğin makul

şüphe hani somut delillere dayalı kuvvetli şüpheye döndürüldü sonra tekrar makule döndü.

İşte dinleme kararını verecek hâkim sayısı arttı tekrar işte düştü azaldı falan gibi ya da işte

avukatların hani dosyaya erişim zamanı ya da işte kısıtlama hükümleri gibi de tartışılan

hususlar var. Bu yeni yargı paketini siz genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz? Ne kadar

anlamlı, sorunlarınızı ne ölçüde ne kadar çözdü, çözecek? Ya da ne gibi yeni sonuçlar

doğurmaya da müsait, muhtevaya sahip? Bir genel değerlendirmenizi alalım. Belki

arkadaşlarımın da paketle ilgili soruları olur.

BEKİR BOZDAĞ: Makul şüphe konusu esasında çok haksızlığa uğrayan bir konu çok

çarpıtılan bir konu, çok yanlış bir yerden tartışılan bir konu. Hatırlarsanız Şubat ayında arama

hususunu düzenleyen maddede bir değişiklik yaptık. Eskiden makul şüphe üzerine arama

yapılabiliyordu. O düzenlemeyle somut delile dayalı kuvvetli şüphe üzerine arama

yapılabilmesine imkân getiren bir değişiklik yaptık. Uygulamada savcılar, hâkimler, buradaki

somut delile dayalı kuvvetli şüpheyi suçu gösteren somut delil gibi algıladılar ve öyle

uygulamaya kalktılar. Hâlbuki buradaki şüphe şey delil şüpheyi gösteren delil yoksa suçu ve

suçluyu gösterip onun suçluluğunu ispat eden bir somut delil değil. Öyle olunca uygulamada

arama kararları neredeyse alınamaz hale geldi. En son Bingöl'de yaşadığımız çok kötü hadise

bizi bu değişikliğe itti. O hadisenin öncesinde, 2 ay önce bir polisin, bir kolluğun arama talebi

var ve bu talep yerine gelmiyor. Daha sonra o olaydaki araçla ilgili arama talebi var bu

aramaya da izin verilmiyor. Bütün bunların hepsi Türkiye'nin başka yerlerinde de benzer

olaylar oluyor ve buradaki arama kararları kuvvetli delil şey somut delil arandığı için

alınamaz hale geldi. Hâlbuki bizim düşüncemiz insanların üstü, eşyası, arabası, evi keyfi bir

şekilde aranmasın. Bunu aramayı gerektirecek somut deliller şüpheyi göstersin. Eğer şüpheyi

doğuran somut bir takım veriler, emareler varsa o zaman ancak bu yola başvurulsun.

Düşüncemiz o ama aramalar yapılmasın, hiç bir arama kararı verilmesin diye bir düşünce yok.

Uygulama böyle olunca biz ne yaptık bu konuda eskiye dönüş yaptık. Uygulamadan kaynaklı

bir dönüştür bu bunu sanki hükümet makul şüpheli herkesi ilan edecek dendi. Hatta o arada

Adana'da bir sulh ceza hâkimliği makul şüphe ile ilgili tutuklama kararı vs. bir takım şeyler

basına medyaya yansıttı. Şimdi de devam eden İstanbul'daki 17 Aralık'ta işte yapılan

soruşturmayla alakalı da makul şüpheyle tutuklama, makul şüphe ile gözaltı işte makul şüphe

ile dinleme, makul şüphe ile el koyma, sanki bütün koruma tedbirleri makul şüphe ile

yapılıyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Buradan bir kez daha ifade etmek isterim ki

tutuklama makul şüphe ile makul şüphe üzerine alınacak bir karar değildir tutuklama kararı.

Makul şüphe sadece arama konusunda aranıyor. Ne gözaltı da, ne tutuklamada, ne adli

kontrolde, ne el koymada, ne dinlemede, ne teknik takipte bunların hiç birinde makul şüphe

aranmıyor. Ne aranıyor? Somut delile dayalı kuvvetli şüphe aranıyor. Ama kamuoyunda

tutuklandı makul şüpheli, soruşturuluyor makul şüpheli efendim iletişim dinleniyor makul

şüpheli. Bütün şeyleri bu makul şüphenin üzerine bina ediyorlar. Buradan bir kez sizin

aracılığınızla ifade etmek isterim ki bunların hiç birinde makul şüphe aranmıyor. Aranan

şüphe somut delile dayalı kuvvetli şüphe Ayrıca biz bu dinleme, el koyma, teknik takiple

izleme gibi konuların tamamını eskiden tek hâkim karar verirken şimdi heyet halinde karar

veren ağır ceza mahkemesine bağladık. Tek oyla kararken şimdi oy birliğiyle karar verme

şartını getirdik ve daha güvenceli bir hale getirdik olayı. Biz bunları adeta imkânsızlaştıran

adımları attık. Ama sanki kamuoyunda bunları Ak parti hükümetleri kolaylaştırıyormuş ve

bunların önünü açıyormuş, herkesi makul şüpheli ilan edecekmiş. Kim konuşuyor aleyhine

makul şüpheli, kim yazıyor makul şüpheli bu büyük bir çarpıtma.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Sayın bakanı şimdi bu, bu son haftaki operasyonlarda da bu

dediğiniz şey şablon çok kullanıldı. Yani 14 Aralık işte tahşiye meselesinde çok kullanıldı.

Yani tutuklamaların veyahutta gözaltıların bu gerekçeyle olduğuna dair kritikler de yapıldı.

Makul şüphe gibi kavram gelişi güzel orada da kullanıldı. Yani sadece aramayla ilgili bir

şeyde yeni prosedür değişikliğinden söz ediyoruz.

BEKİR BOZDAĞ: Evet

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Bunun dışında hiç bir statü değişikliği diğer işlemlerde bir

yeni şey yok

BEKİR BOZDAĞ: Kesinlikle yok sadece bir şüphelinin yakalanması veya delillerin

toplanması konusunda bir makul şüphe varsa buna ilişkin hâkim kararıyla aramada bu

uygulama yapılacaktır. Ama gözaltında el koymada, tutuklamada iletişimin tespitinde teknik

takipte o somut delile dayalı kuvvetli şüphe. Şu anda kamuoyunda işte bazıları söylüyor. İşte

makul şüphe ile tutukluluğa sevk edildi. Yalan söylüyor eğer bilerek söylüyorsa, yok

bilmeden söylüyorsa cehaletinden söylüyor. Yani bilerek söylemesi kabul edilemez bir şeydir.

O bir çarpıtmadır. Ama öbür türlü bilmeden söylüyorsa elbette hoş görülebilir. Ayrıca bu

makul şüphe konusu sadece bizim hukukumuzda değil pek çok ülkede var. Hatta bazı

ülkelerde makul şüpheye bile gerek yok kanaat yetiyor. Yani bazı ülkelerde iz yetiyor. Bazı

ülkelerde emare yetiyor. Yani çok basit şeylerle arama kararları verilen ülkeler var. Bizim

getirdiğimiz bu düzenleme başka ülkelerde olanın da aynısı. Ama bizim Şubat'ta yaptığımız

daha ileri bir düzenlemeydi. Maalesef uygulama eğer sizin yaptığınız yasal düzenlemeyi

doğru uygulamazsa siz o zaman onu değiştirmek durumunda kalıyorsunuz. Uygulamamız

bunu doğru yapmış olsaydı biz makul şüpheyi değiştirme gereği hiç duymazdık. Ama

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Yani paralel tehlike olmasaydı sistem üzerinde bu

değişmeyecekti diyebiliriz.

BEKİR BOZDAĞ: Çok net söylüyorum. Bingöl'deki hadise olmasaydı bu değişiklik

kesinlikle olmazdı. Bunu sadece kamuoyu algı operasyonu çerçevesinde kamuoyunun bir

kısmı hükümet muhalifleri susturmak için yapıyor. Ama ben Bingöl'deki hadiseden sonra

kendimi de sorumlu tuttum. Acaba biz bu değişikliği yapmamış olsaydık. Kolluğun arama

talebini savcılık reddeder miydi reddetmez miydi? Mahkeme reddeder miydi reddetmez

miydi? Bunun hep muhasebesini yaptık. Hâlbuki bununla ilgili savcılık arama izni vermiş olsa

elbette bir arama yapılabilirdi. Arabayı çeviriyor yolda, arabanın bagajını açıyor. İsterse

açmaz ama vatandaş açıyor bir bakıyor bir sürü arkada ilaç var şu var bu var. Yani değişik

amaçlarla kullanılabilecek şeyler var. Şüphe üzerine aranıyor deniyor ki biz burada bir arama

yapmamız lazım izin verin. İzin vermiyorlar araba bırakıp gidiyor.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Ama o da olacak şey değilmiş Sayın bakanım. Onun için de

makul şüphe gerekmiyor yani çok alametleri belliymiş.

BEKİR BOZDAĞ: Ama işte bakın arama yapmak için olağanüstü şartlar varsa ilgili kolluğun

amiri de eğer savcıya ulaşamazsa arama yapabiliyor. Arama yapın talimatı verebiliyor. Fakat

ulaşılıyor, ulaşıldığı zaman da bu yetkisini kullanamıyor. Kullanamadığı için de yapamıyor.

Bunun gibi pek çok yerde oldu. Bakın çok daha net söyleyeceğim. Şimdi makul şüphe orada

yok ama Patnos'ta, Ağır Patnos'ta 150 200 kişinin içinde bulunduğu belediye binasını Kobani

bahanesiyle ateşe verdiler. İçeride insanlar var. Allah vermesin yanabilirler, hayatları

sönebilir. Çok arzu edilmedik neticeler olabilir. Kolluk yakalıyor bunlara ilişkin eylemi

yapanları bir tane gözaltı yapmadan hepsini serbest bırakıyorlar. Şimdi o zaman biz gözaltı

konusunu görüşmemiz gerekmez mi? İşte son güvenlik paketinde baktığınızda buna ilişkin de

bir düzenleme var. İşte güvenlik, polisin gözaltına alma yetkisi geliyor son güvenlik

paketinde. Şimdi yakıyor insanlar elinde molotof var. Yakalanıyor ondan sonra gözaltı

işlemleri yapılacak gözaltına alınamıyor. Şimdi 180 kişinin olduğu bir yerde insanların belki

daha fazla bu rakam az değil fazla olabilir. Bina ateşe veriliyor, ateşe verenlerle ilgili

İSMET BERKAN: Neden alınamıyor onlar efendim?

BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bunlarla ilgili işlem yapıyor kolluk gözaltı işlemi yapılmıyor.

Gözaltı işlemi yapılması zorunlu bir işlem mi hayır değil. Tamamen takdire bağlı bir işlem

Ama böylesi bir hadisede eğer gözaltına alınıp bu kişiler sorgulanmayacaksa o zaman nerede

gözaltı işlemi uygulanacak.

İSMET BERKAN: Ama efendim hakikaten basit bir gösteri yürüyüşünde bile insanlar

gözaltına alınıyorlar burada niye alınılmamış?

BEKİR BOZDAĞ: Ben işte örnek bir tane daha bunun gibi ben bir sürü örnek çıkarabilirim.

Şimdi

İSMET BERKAN: Bazı kasıtlı uygulamalar da olabilir o zaman

BEKİR BOZDAĞ: Bakın başka yerde şehrin göbeğinde adam öldürme hadisesi oldu bir

ilimizde. Kolluk yakalıyor adam öldürmenin şüphelisi olarak birini yakalıyor. Elinde bir

takım şeyler de var. Hâkim tutuklama kararı vermedi infial oldu. Şimdi biz bunları

uygulamada görüyoruz. Çünkü kolluk böyle bir şey olduğu zaman şikâyet ediyor ilgililer

hakkında bakanlığa gönderiyor, HSYK'ya gönderiyor. İlin yetkilileri bize bunu iletiyor biz

öyle haberdar oluyoruz. Yoksa bu olayları bizim takibimiz yok. Bizim istediğimiz şey şu

hukuku uygulayanlar kim olursa olsun hukuku doğru uygulamalıdır. Hukukun neyi

emrediyorsa ona göre hareket etmeleri, karar vermeleri lazım. Ama uygulamalara

baktığınızda bizim pek çok gördüğümüz kötü örnek var. O da ne yapıyor bizim gücümüz

yasaya yetiyor. Çünkü bizim yargıya talimat verme yetkimiz yok, şöyle yapın deme yetkimiz

yok. Nereden hangi yasayı bunların bu yanlış çarpık uygulamasına izin veriyor diye oraya

bakıyoruz. Ha bu makul şüphe midir bu yanlış uygulamaya sebep olan madde onu

değiştiriyoruz. Kamuoyu bizi eleştirmesine rağmen biz onu değiştiriyoruz. Yapabildiğimiz o

ama eğitimlerle de bizim bu konuda elbette hâkim ve savcılarımızı geliştirici adımlar atmamız

gerekiyor. O çerçevede elbette adalet akademisi de üzerine düşeni yapacaktır.

İSMET BERKAN: Peki efendim bu delil inceleme meselesi de aslında bir hayli tartışmalı bir

konu çünkü özel yetkili mahkemeler zamanında özel yetkili savcılıkların bu yetkisi çok

tartışıldı. Sonunda bu yetki kaldırıldı. Şimdi şöyle bir şey söyleniyor hep işte 17-25 Aralık

operasyonlarında savcının elindeki delili bile bilmiyorlardı. Bunun öğrenmek için delil

inceleme yetkisini, delil inceleme serbestîsi getirdiler. Sonra buna ihtiyaç kalmayınca yeniden

eski düzene dönüldü diye bir eleştiri getiriliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?

BEKİR BOZDAĞ: Şubat'ta dediğiniz gibi avukatların dosya inceleme örnek almasını

sınırlama getiren düzenlemeyi değiştirdik biz bir serbestiyet getirdik. Neden getirdik?

Soruşturma zaten gizlidir. Gizli olduğu için de insanlar öğrendikten sonra soruşturmayı

elbette onun içinde ne varsa ona vakıf olurlar. Savcılar da soruşturma yaparken delilleri

sağlam toplasınlar. En son şüpheli kimse onu çağırsınlar. Daha işin başında şüpheliyi çağırıp

onun ifadesinden delil toplama yoluna gitmesinler. Çünkü bizim yeni ceza muhakeme

sistemimiz şüpheliden sanığa gitme veya delil toplama meselesi değil. Esasında delilden

şüpheli ve sanığa ulaşma sistemini getirdi koydu. İddianamenin iadesi de bu konu ciddi bir

şekilde uygulansın diye esasında hukukumuza kondu. Biz bu çerçevede ne yaptık böyle bir

düzenleme yaptık. Ama ortaya ne çıktı şöyle bir durum çıktı. Özellikle uyuşturucu suçlarında,

terör suçlarında, organize suçlarda, örgütlü suçlarda, kaçakçılık gibi suçlarda bu suçları

işleyenler kendilerinin suç işlediklerini biliyorlar. Suçu nerede işlediklerini biliyorlar. Bunlar

hakkında herhangi bir adli tahkikat olup olamayacağını da tahmin ediyorlar. Onun için de bazı

avukatlar vasıtasıyla kendi avukatları vasıtasıyla tabi yasal olarak, yasanın verdiği imkân

çerçevesinde savcılıklara müracaat ediyorlar. Müvekkilim hakkında herhangi bir soruşturma

var mıdır? Savcılıklar soruşturma vardır dediği zaman da soruşturmanın dosyasına bir dilekçe

koyup dosyanın içerisindeki evrakın örneklerini alabiliyorlar, incelemeyi yapabiliyorlar. Siz

düşünün İstanbul'da bir terör şebekesine karşı veya uyuşturucu şebekesine karşı ciddi bir

soruşturma yürütüyorsunuz. Orada bazı delillere ilişkin yazışmalarınız var. Orada bir takım

çalışmalarını var ve avukat veya ilgili şahıs bizzat kendisi veya yetki verdiği avukatı geliyor.

Dosyadaki bütün bu yazışmaları alıyor. Siz gittiğinizde o delil oradan kayboluyor. Siz

gittiğinizde aramak istediğiniz hiç bir şeyi orada bulamıyorsunuz. Hâlbuki amaç nedir

soruşturmanın gizliliğinden amaç? Bir kişilerin lekelenmeme hakkını korumak,

lekelememektir. İkincisi de delilleri sağlıklı bir biçimde toplamak, gerçek faile ulaşmak.

Suçlunun cezalandırılması için yargılama sürecini başlatabilmektir. Şimdi siz bu amaç için

uğraşıyorsunuz. Delilleri karartabilme ihtimaline binaen insanları tutuklama yetkiniz var,

tutuklayabiliyorsunuz. Talep ediyorsunuz mahkeme tutukluyor affedersiniz, hâkim

tutukluyor. Ama sizin dosyanızdaki delil arama şeylerinizi hedeflerinizi tüm öğreniyor ve

delillerin tamamını kaybediyor. Biz deliller karartılsın diye bunu çıkarmadık. Biz insanlar

delillere ulaşsınlar, kendilerini, neyle itham edildiklerini, aleyhlerindeki delillerin ne

olduğunu görerek, bilerek savunmalarını yapsınlar diye biz bunu yaptık. Ama gelinen noktada

öyle bir şey oldu ki hiç bir soruşturma yürütülemez hale geldi. Esasında cumhuriyet savcıları

bu talebi yapanlara soruşturma gizlidir. Çünkü kanun açık soruşturma gizlidir der cevap

vermeyebilir. Bazı savcılar böyle yaptılar soruşturma gizlidir bu nedenle cevap vermiyorum

diye cevaplar verdiler. Bazıları ise soruşturmadan örnek alma hakkı vardır diyerek örnek

almasına izin verdiler. Böyle olunca uygulamada ciddi sorunlar çıktı ortaya.

İSMET BERKAN: Bir genelgeyle bu kanun şöyle uygulanacaktır falan gibi bir şey yapamıyor

mu bir önerge yapamıyor mu?

SUNUCU: Sayın bakanım bu konuyla ilgili şunu da gözeterek bir cevap verirseniz şimdi

bizim bir büyük problemimiz de şu yani savcı dediğiniz aktör genellikle kişinin aleyhine olan

delilleri toplar. Bizde adet böyledir maalesef yani teoride mevzuatta tersi olsa da dolayısıyla

bu düzenlemede yani bu boyutuyla haklısınız. Delillerin karartılması riski açısından ama

suçlanan kişinin şüphelinin lehine olan delilleri toplaması ve dolayısıyla yani savunma

hakkının kısıtlanması gibi bir olumsuz sonuç da doğurmayacak mı bu tedbir? Yani o dengeyi

nasıl uygulamada sağlayacaksınız?

BEKİR BOZDAĞ: Bu dengeyi biz sağlıklı kurmak için yasayla alakalı değişiklik yaparken

mukayeseli hukuku da inceledik. Yani Avrupa'da müdafiin dosyadan örnek almasını

sınırlayan bir düzenleme var mı? Hangi ülkede var. Nasıl yapmışlar onları da inceledik. Yani

baktığımızda Almanya'da, Avusturya'da, Hollanda'da, İtalya'da düzenlemeler var. Mesela

İtalya'da tamamı gizli hiç bir şey alamıyor soruşturma bitene kadar.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Avukat alamıyor

BEKİR BOZDAĞ: Tabi, tabi soruşturmanın bütün aşaması gizli. Baştan sona

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Yani mahkeme safatında haberdar olunuyor.

BEKİR BOZDAĞ: Tabi dava açıldıktan sonra o haberdar oluyor tamamı gizli. Ama Almanya,

Avusturya, Hollanda gibi ülkelerde ise soruşturmanın amacı tehlikeye düşecek ise o zaman

kısıtlama getirilebiliyor. Fransa'da ise herhangi bir kısıtlama yok baktığınızda başka ülkeler de

bunu yapıyor. O zaman biz dedik ki biz bunu yeniden getirelim. Eski metnin aynısını koyalım

dedik. Sonra tartışmalar üzerine biz bir katalog yapalım dedik. Bir katalog yaptık. Eskiden

bütün soruşturulan suçlarla ilgili olarak veya kişilerle ilgili olarak kısıtlama getirilebiliyordu.

Şimdi bir katalog yaptık. Örgütlü suçlarla sınırlı olmak üzere bunu getirdik. Yani belli suçlar

yani o katalogun içerisine işte terör suçları, adam öldürme, cinsel saldırı gibi bazı suçlarla biz

bunu sınırlandırdık. Bir de burada

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Örgütlü suçlar bir de bu dedikleriniz yani

BEKİR BOZDAĞ: Tabi, tabi bir de burada şunu da ifade etmek isterim. Sanki kamuoyunda

bütün soruşturmaların hepsinde avukatın dosyaya erişimi engelleniyormuş gibi bir algı da

oluşturuluyor. Buradan izniniz olursa rakam vermek isterim. 2011 yılında 6 milyon 15 bin

659 dosyada soruşturma var. Yani bu kadar soruşturma var.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: 6 milyon

BEKİR BOZDAĞ: Evet 6 milyon 15 bin 659 2011'de bin 50 tane dosyada gizlilik kararı

verilmiş. Yani hesap edin 6 milyon küsür dosyadan bin 50'sinde gizlilik kararı var. 2013

rakamı 6 milyon 679 bin 973 dosya var, soruşturma var. Bunlardan 1306'sında gizlilik kararı

var. Yani kamuoyuna öyle bir hava veriliyor ki sanki bütün dosyalarda gizlilik kararı olacak.

Dosyalara erişilemeyecek. Şöyle olacak, böyle olacak gibi bir operasyon, algı operasyonu da

yapılıyor. Rakamlar ortada 6 milyon 600 bin küsür dosyadan 1306'sında 2013'te gizlilik kararı

verildi. Şimdi biz katalog getirdik. Katalog getirdiğimizde bu rakam yüzlerle ifade edilecektir.

Yani kaç olur bilemiyorum yeni yürürlüğe girdiği için ama bizim tahminimize göre gizlilik

kararı olan dosya sayısı yüzlerle ifade edilecektir. Çünkü alanı da oldukça daralttık. Amaç

dosyaya erişimi engellemek değil amaç suçun delillerinin sağlıklı toplanması. Gerçek faillerin

bulunması, gerçeğin ortaya çıkarılması Suçluların yargıya teslim edilip yargıda hesabını

vermesini sağlamaktır.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Mesela efendim bu 14 Aralık dosyası bu katalog suçlardan

birisi değil mi? Yani örgütlü suç.

BEKİR BOZDAĞ: Tabi katalog kapsamına giriyor, kapsamına giriyor.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Kapsamına giriyor burada da yani dava açılana kadar

avukatlar bilgi alamayacaklar.

BEKİR BOZDAĞ: Soruşturma gizli, şu anda soruşturma gizli olduğu için hepsini almama

diye bir şey yok. Yani tarafların ifadelerini alabiliyorlar. Hazır oldukları şeyleri alabiliyorlar.

Ancak eğer mahkeme şey hâkim karar verirse o zaman bazı şeyleri alamayabiliyorlar. Şu anda

bu soruşturma çerçevesinde bir hâkim kararı var mı bilmiyorum. Eğer hâkim kararı alınmış

ise bazı dosya içerisindeki evraklara erişim engelleniyor. Yoksa tamamına erişim engelleyen

bir düzenleme zaten yok.

BURHANETTİN DURAN: Bakanım burada bu örgütlü suç grubu kurmak denilen şey

Türkiye'de çok zamandır konuşuluyor. Yani bu Ergenekon döneminden itibaren başlayarak

devam eden bir şey Yani bu tabi bu gündeme gelince o zaman birçok şey kapanıyor gibi

oluyor. Yani bu olgunun kendisi ayrışmıyor mu yani ayrıştırılamaz mı? Birçok şeyi böyle

örgütlü suç deyip koyduğunuzda neticede sonuç alınabiliyor mu? Hani paralelle mücadele

açısından bu anlaşılıyor ama bunun bu kadar uzun süredir Türkiye'nin gündeminde olması

size bunun ileride gündeme alınması gerektiğini düşündürüyor mu?

BEKİR BOZDAĞ: Esasında bizim şu anda da gündemimizde bu konu. Çünkü terör

örgütünün, terörün tanımı daha doğrusu TMK'da yapılıyor. Örgütün tanımında 220. madde

TCK 220'de var. Şimdi baktığınızda bu tanımların oldukça geniş yorumlandığını da biz

görüyoruz. Özellikle terör tanımı çok geniş kapsamlı bir tanım. Bununla ilgili biz dünya

örneklerini de inceledik. Esasında burada radikal bir değişime Türkiye'nin de ihtiyacı var.

Başka ülkelerde nasıl yapılıyor, nasıl ediliyor buna dair mukayeseli hukuku da biz

inceliyoruz. Şu anda henüz bir karar vermedik. Ancak bu terör örgütü olduğuna bir yapının

karar vermek soruşturma sırasında ortaya çıkıyor ve onu soruşturmayı yapan savcılıklar,

yargılamayı yapan mahkeme nihai olarak karar veriyor. Tabi bunu yaparken emniyetten ve

diğer güvenlik birimlerinden gelen bilgiler, toplanan deliller vs. çerçevesinde bunu yapıyor.

Ama bazı ülkelerde bu konuda meclislerin karar verdiğini, bazı ülkelerde bakanlar kurulu

kararıyla terör örgütlerinin ilan edildiğini biliyoruz. Mesela uluslararası örgütlerde

biliyorsunuz terör örgütleri listeleri var. Orada listeler yayınlanıyor ve o örgütlere terör örgütü

muamelesi yapılıyor. Tabi bu çok tartışmalı bir konu onun için şimdi Türkiye'de böyle bir

tartışmayı buradan başlattığınızda bu sefer herkes ayrı bir noktaya gidecek. Ama o yüzden şu

andaki bizim yasamızın hâlihazırdaki şekli soruşturma sürecinde ve yargılama sürecinde

soruşturmayı yapanların iddiası, yargılamayı yapanların kararıyla ancak bu konular bir

noktaya geliyor. Belki ileride bu konuda çalışmalar yapılabilir. Ama şu anda bizim bu konuda

bir çalışmamız burada yok. Çünkü söylediklerimden farklı şeyler çıkarılabilir. Onun için

özellikle ifade etmek istiyorum. Biz inceledik her ülkede farklı uygulama var. Bizde adli

süreçlerde bunun kararı veriliyor. Belki Türkiye gibi ülkelerde adli süreçlerle bunun kararının

verilmesi daha doğru olabilir. Ama bunun kararı başka yerlerde verilmesi olabilir mi onu da

tartışmak lazım çünkü terör örgütlerinin neler olduğu önceden ilan edilmiş olur. Herkes bunu

bilir. Ona göre bir hareket içerisine girmiş olabilir. Uzak durma, yakın durma, içinde olma,

dışında olma olabilir veya başka bir usul olabilir. Ama bununla ilgili elbette Türkiye'nin

tartışmasında fayda olduğu kanaatindeyim. Mesela parlamento böyle bir karar alabilir.

Milletin meclisinde ilan eder. Şunlar der o zaman herkes bilir onları. Veyahutta bakanlar

kurulu böyle bir karar alabilir. Bakanlar kurulu karar aldığında bu yargı denetimine de açıktır.

Mahkemeye de gidip orada da denetlenebilir. Ama bunun mutlaka önceden bilinecek bir

sisteme kavuşturulmasında da fayda olduğu kanaatindeyim ben. Ama Türkiye'de bu kanaati

biz şimdi gündeme getirsek ben tartışılsın diye söylüyorum bunu ama böyle bir şey gelse

hükümet herkesi terör örgütü ilan edecek noktasına getiriyor. Onun için böyle bir, böyle bir

şeye ithama muhatap kalmamak için biz herhangi bir değişiklik bugüne kadar burada

düşünmedik. Şu anda da düşünmüyoruz. Buradan altını özellikle çizmek isterim. Sadece

bunun tartışılması için burada ifade ettim.

İSMET BERKAN: Pek çok dava dosyasından biliyorum. Bu görevi fiilen emniyet genel

müdürlüğü yapıyor sanki çünkü savcılıklar açıyor. Emniyet genel müdürlüğüne biz böyle bir

şey tespit ettik. Bu terör örgütü müdür değil midir diye soruyor. Bazen de emniyet genel

müdürlüğü evet o bizim listemizde ya da bize göre terör örgütüdür diyor. Savcılık öyle işlem

yapıyor. Sonra tabi mahkeme tescil ediyor ya da etmiyor. O ayrı bir şey ama savcılık bütün

işlemlerini emniyet genel müdürlüğünden aldığı görüş doğrultusunda terör örgütüdür diye

yapıyor. Bunun çok yapıldığını da gördük geçmişte.

BEKİR BOZDAĞ: İşte bu noktadaki bütün tartışmaları sona erdirecek bir adım dünyanın hiç

bir ülkesinde atılmış değil. Neden? Çünkü terörün tanımı her ülkeye göre değişebiliyor. Her

uygulamaya göre değişebiliyor. Bunun keşke uluslararası bir standardı olsa da bütün ülkeler

bu standardı uygulayabilse. Böyle bir standart işte bir takım kararlardan çıkarılarak

konabiliyor. Bu sefer o standarda ülkeler kendi açılarından itirazlar getirebiliyor. Bu konuda

net bir uluslararası tanım olmuş olsa elbette herkes rahat eder. Ama yok mesele uygulamaya

kalıyor.

SUNUCU: Sayın bakanım biz bu paket mevzuunu geçelim mi?

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Paketten çıkalım evet yani bu

SUNUCU: Bir 5 dakika sonra araya gideceğiz. Ama bu arada şeyi sormak istiyorum ben

şimdi siz göreve geldiğinizden beri hâkimler savcılar yüksek kurulu sizi en fazla meşgul eden

işlerden birisiydi. Bizim dışarıdan gözleyebildiğimiz kadarıyla. Yani üyeler seçildi. Yeni

görev dağılımı yapıldı ve ardından da yeni HSYK Yargıtay'a, Danıştay'a atamalar yaptı. Daire

sayısı, üye sayısı çok ciddi ölçüde arttı. Muhtemelen dünyanın en büyük Yargıtay'ına mı sahip

olduk artık bilmiyorum. Ama tabi bütün bunlarla ilgili olarak da şöyle bir suçlama var ciddi

ölçüde işte Ak Parti kendi yargısını kuruyor. Yani kendi yargınızı kurdunuz mu artık

rahatladınız mı? Bunların altında yatan şey çünkü ben mesela HSYK üyelerine de baktım,

epeyce deştim. Hâkim ve savcıların politik eğilimleriyle tanınması, tanımlanması bile aslında

yani endişe verici hani üzücü bir şey ama maalesef böyle bir politik kutuplaşma da var. Ama

baktım Ak Partili üye diyebileceğimiz kişi sayısı neredeyse yani 3'ü bulmuyor. En fazla olsa,

olsa şu ikisi olur diyebiliyorsunuz. Nedir bu bütün bu yapılanmanın arkasında yatan şey ve

bunun devamında ne gelecek? Yani yargının idari mekanizmalarının ve yüksek yargının

yapılanmasıyla ilgili

BEKİR BOZDAĞ: Yargıda kadrolaşamayan, kadrolaşmayan partiler hangileridir derseniz

kitle partileridir.

SUNUCU: Evet

BEKİR BOZDAĞ: Ak Partidir geçmişte Doğru yoldur, Anavatan Partisidir. Böylesi merkez

partileri kadrolaşma cehdine gitmezler. Niye gitmezler? Çünkü toplumun her kesiminden oy

alıyorlar. Herkesten destek görüyorlar ve böyle bir kadrolaşma düşüncesi olmaz. Çünkü onlar

ideolojik bir duruşa sahip değiller. İdeolojik bir nesil de yetiştirmemişler. Yani biz şurada

şunu yetiştirdik, burada bunu yetiştirdik. Bu kadroları hemen şuralara getirelim diye onların

hazırda bekleyen kadroları da yok. Onlar toplumun yetiştirdiği insanlardan sınavlarda başarılı

olanlara liyakatlerine göre görev tevdi ederler. Ak Parti hükümetleri de bu açıdan liyakat

esaslı görev tevdi etmiştir. Sınavlarda başarılı olanlar gelip görevlerini yapmışlardır. Bakın

şimdi bizim dönemimizde şu anda yargıda bulunan 14 bin civarındaki hâkim ve savcının

yaklaşık 9 bini bizim hükümetlerimiz döneminde göreve başlamışlar. Şimdi Yargıtay'a

yapılan atamalar belli. Danıştay'a yapılan atamalar belli. Yeni atamaları kast etmiyorum,

öncekileri de kast ediyorum. Sadece şimdi HSYK'nın yapısı belli. Bütün bunların hepsi bizim

hükümetlerimiz döneminde oldu. Yani herkes Ak Parti yargıyı ele geçirdi diyor ya peki ele

geçirse yani başbakana dönemin başbakanı diye bahseden fezlekeler yargı düzenler mi?

Başbakanın, cumhurbaşkanımızın çocuklarına, ailesine, sevdiklerine, yakınlarına efendim

soruşturma yapar mı? Partiye kapatma davası açan bir savcı olur mu? Şimdi baktığınızda çok

farklı Şimdi bir bakıyorsunuz burada kadrolaşmayan eğer bir parti varsa yargıda iktidara gelip

bizim gücümüzle baktığınızda Ak Partidir. Çünkü bizim kadrolaşma diye bir düşüncemiz hiç

olmamıştır. Herkes layık olduğu için gelsin. O nedenle herkes gelmiştir ve baktığınızda da

başkalarının kadrolaştığını görüyoruz biz. Şimdi diyelim ki Danıştay'da bir seçim oluyor,

Yargıtay'da bir seçim oluyor. Bizim hükümetlerimiz döneminde seçimler yapıldı. Yeni HSYK

döneminde 2010 referandumundan sonraki HSYK döneminde seçim oldu. Ama onların hiç

birisi hükümetle uyumlu bir tercihte hiç bir zaman bulunmadılar. Ama başka yerlerle irtibatlı

hatta gazetelerde yazan manşetlerle irtibatlı pek çok tercihler bulunduğuna dair iddialar var.

Şimdi kadrolaşmış olsa böyle bir şey olur mu? Diyelim HSYK seçimleri oldu. Yargıtay'dan,

Danıştay'dan yapılan seçimler oldu. Başka seçimler oldu. Baktığımız zaman nasıl sonuçlar

ortaya çıktığını görüyoruz. HSYK'da da öyle oldu. Diyelim ki bütün baktığınızda herkes

kadrolaşmış yargıda ama kadrolaşmayan tek şey var o da Ak Partidir. Bizim hükümet olarak

böyle bir derdimiz hiç olmadı.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: İşte belki bu da eleştirilebilecek bir konu artık bugünün

Türkiye'sinde. Yani

BURHANETTİN DURAN: Ya da tersinden şöyle diyelim. Niçin belli bir grubun yargıda

odaklanması engellenemiyor. Uzun süredir iktidarda Ak Parti ve bunu niye engelleyemiyor?

Tamam, kendisi odaklanmasın okey ama birilerinin böyle yapıyor olmasını niye

engelleyemiyor?

BEKİR BOZDAĞ: Başkalarının da kadrolaştığını düşünmemiş olabiliriz. Bizim en büyük

şeyimiz bu biz şimdi hükümet biziz, iktidar biziz, biz yönetiyoruz. Ama bizim yetkimizi

birilerinin paylaştığını ve başka işler yaptığını biz belli ki göremedik.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Bizi de kandırmışlar safmışız Bülent Bey'in söylediği gibi

safmışız.

BEKİR BOZDAĞ: Veya yani onu çok net söylüyorum. Bakın çok net bir şekilde söylüyorum.

Biz yargıda ve devletin bütün organlarında ne olursa olsun kamuda görev yapan herkesin bu

milletin bütün renklerini, bütün fikirlerini taşıyanlardan olması gerektiğine inanıyoruz. Ben

bir bakanım müsteşara talimat verdim. Şu işi yap benim müsteşarım eğer o talimatımı gidip

mahallede bir grubun, bir işte paralel yapının imamına danışıp ya bakan bana bir talimat

verdi. Şöyle ne yapayım diye sorduğunda yap iyidir denince hemen yapıyorsa, yok yapma onu

ertele dediğinde bana unutturuyor veya yapmıyorsa ben de buna vakıf oluyorsam, vakıf

olduktan sonra gereğini yapmıyorsam o zaman ihanet etmiş olurum. Bizim şu anda paralel

yapı dediğimiz şey esasında devletin hiyerarşik yapısı içerisinde, içerisinde anayasa ve

yasalarla bağlı olmaksızın veya anayasa ve yasaları kullanarak başka yerlerle irtibatlı bir

şekilde paralel ve kayıt dışı bir yönetim ortaya koyuyor. Esasında bizim burada yaptığımız

hukuka sahip çıkmaktır, demokrasiye sahip çıkmaktır, milletin iradesine sahip çıkmaktır.

Hukuk dışı, kayıt dışı bir devlet yapılanmasına, bir devlet yönetimine izin vermeyen bir

yaklaşımı biz ortaya koyduk ve kadrolar konusunda bundan sonraki süreçte de herkesin

olduğu bir yapılanma daha güçlü bir şekilde olacaktır. Türkiye bunu yakınen görecek. Ben

bakan olduktan sonra, adalet bakanlığında müsteşara verdiğim ilk talimat şudur. Her yerde de

söylüyorum. Bu bakanlıkta herkes olacak. Sosyal demokrat da, ülkücü de, muhafazakâr da her

gruptan insan olacak ve herkes burada geldiğinde çay içeceği bir tanıdığı bir bildiği olacak ve

bu bakanlık herkesin bakanlığı olacak. Bakanlık bir grubun, bir kesimin, bir cemaatin, bir

ideolojinin emrinde ve egemenliğinde olmayacak. Sadece hükümetin emrinde, anayasanın

emrinde olacak. Onun dışında kimsenin egemenliğinde emrinde olmayacak ve böyle bir

anlayışı biz hayata geçirdik. Uygulamalarımızda da bunu ortaya koyduk. Bakın ben yargının

içerisinde peki araya gideceğim dediniz ama şunu bitireyim izniniz olursa. Yargının içerisinde

benim gibi düşünen 14 bin hâkim savcı var. Eğer 8 bini benim gibi düşünüyorsa o da bir ülke

için sağlıklı bir durum değildir. Yani bir yargının içerisinde bir yerlerden talimat alarak

hareket ettiğine inanılan hâkim ve savcılar, insanlar vardır diyorsa bunu kabul ediyorsa o

zaman bu demokrasi için de bir tehlikedir. Hukuk devleti için de bir tehlikedir. Herkes bilmeli

ki yargının içinde herkes anayasa, yasa ve hukuka uygun vicdani kanaatiyle bağlı hareket

ediyor. Böyle inanırsa ülke güçlenir. Bizim mücadelemiz esasında bu inancı olumsuz inancı

ortaya kaldırmaya dönüktür. Onun için de ben diyorum ki bu HSYK yapısını Türkiye mutlaka

değiştirmelidir. HSYK yapısından kastım esasında seçim usulünü değiştirmektir. Bu seçim

usulüyle eğer biz bir daha HSYK seçimi yaparsak Türkiye'ye de kötülük yaparız, yargıya da

kötülük yaparız. Çünkü bu seçim sistemi yargıyı bölüyor, siyasallaştırıyor, ayrıştırıyor,

ötekileştiriyor, karıştırıyor. Onun için de ben diyorum ki bunu behemal değiştirmemiz lazım.

Siyasi parti

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Nedir öneriniz efendim?

BEKİR BOZDAĞ: Ben siyasi partiler bu konuda bir araya gelmeli

MUSTAFA KARAALİOĞLU: RTÜK gibi diyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ: Yeni bir seçim modeli, yeni bir HSYK yapısını el birliğiyle ortaya

koymalıdır. Yargı konusu siyasal rekabetin konusu olmamalıdır. Yargı konusu siyasetin

üstünde herkesin el birliğiyle sahip çıkıp düzelteceği bir alan olmalıdır. Belki seçim yaklaştı.

Şu anda siyasi partilerimiz seçim nedeniyle buna yaklaşmayabilirler. Ama 7 Haziran 2015'ten

sonra 25. dönem parlamentosunun en önemli görevi HSYK seçim sistemini mutlaka

değiştirmek olmalıdır. Bu seçim sistemiyle biz yargıyı bölünmüşlükten, parçalanmışlıktan

kurtaramayız. Onun için sistemi değiştirelim. Biz getirdik bunu iyi olacak diye getirdik. Ama

uygulamalarını gördük. İyi olmadı onun için de bizim bunu değiştirmemiz gerekiyor. Ben

buradan hem Türkiye kamuoyuna hem de bütün siyasi partilerimize 2015 seçimlerinden sonra

HSYK'nın öncelikle mesele olmasını ve bunun parlamentoda bir uzlaşmayla yeni bir sisteme

bağlanmasını tavsiye ediyorum, öneriyorum.

SUNUCU: Evet, teşekkür ediyorum Sayın bakanımız. Şimdi kısa bir araya gideceğiz Sayın

izleyiciler. Aradan sonra hem bir miktar 14 Aralık operasyonunu ve özellikle de çok sayıda

gelen kamu avukatlarının ve adli personelin soruları var. Onları da Sayın bakana iletmeye

çalışacağız. Kısa bir aradan sonra tekrar birlikte olacağız.

SUNUCU: Evet tekrar merhabalar efendim. Enine Boyuna'da Sayın adalet bakanı Bekir

Bozdağ ile birlikte Türkiye'deki yargı, hukuk dünyasının sorunlarını tartışıyoruz. Bu bölümde

izniniz olursa 14 Aralık operasyonu ve en son işte medyaya da yansıdı. Fethullah Gülen'in

iadesiyle ilgili bir prosedürün başladığına dair ben soru sorma sıramı arkadaşlara bu sefer

vereyim. En sonunda izleyicilerimizin bir takım soruları var. Ben onları size iletmek

istiyorum.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Şimdi efendim 14 Aralık operasyonunun bir sansasyonel

tartışması oldu. Ama daha mühim, ondan daha mühim bir şey oldu. Mahkeme Gülen

hakkında arama kararı verdi ve bunun da

İSMET BERKAN: Yakalama kararı

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Yakalama kararı verdi ve bunun da kırmızı bülten ve

Amerika'dan iadesine kadar gidecek bir yolun başlangıcı olduğunu biliyoruz. Nasıl işleyecek

o süreç? Yani hangi tempoda, hangi hızda işleyecek? Sizin daha önce böyle bir karar

olmaksızın Amerika ile bir temasınız oldu mu? Başbakan Sayın Erdoğan başbakanlığı

döneminde de başlayarak hemen, hemen her fırsatta bunu bir şekilde gündeme getirmişti. O

konudaki alt yapı yasal alt yapı, siyasi alt yapı ne durumda?

BEKİR BOZDAĞ: İstanbul sulh ceza hâkimliği 14 Aralık diye bilinen soruşturma

çerçevesinde Fethullah Gülen ile ilgili yakalama kararı verdi. Türkiye içinde olmuş olsa

yakalama kararının anlamı görüldüğü yerde yakalanması ve bunun yargı önüne çıkarılması

anlamını ifade ediyor. Ama eğer kişi yurtdışındaysa, adresi biliniyor mu, bilinmiyor mu ona

göre değerlendirme yapılır. Adresi bilinmiyorsa o zaman ona göre uygulanacak bir prosedür

var. Adresi biliniyorsa ona göre uygulanacak bir prosedür var. Şu anda yurtdışında Fethullah

Gülen

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Adresi biliniyor.

BEKİR BOZDAĞ: Adresi de biliniyor. Tabi böyle olunca mahkeme verdiği kararı adalet

bakanlığına öncelikle gönderiyor. Ne istediğini yazıyor. Adalet bakanlığına geliyor bu karar.

Adalet bakanlığı kararı inceledikten sonra o kararla ilgili kırmızı bülten çıkarması gerekiyorsa

o zaman içişleri bakanlığımızda Interpol daire başkanlığı var. Oraya yazıyor onlar da Paris'e

yazıyorlar. Orada Interpol'ün merkezi var. Oraya yazıyorlar. Onlar da bir inceleme yaptıktan

sonra kırmızı bültenin yayınlanmasına karar verirlerse yayınlanıyor.

İSMET BERKAN: Ama bu adresi bilinmeyenler için geçerli değil mi?

BEKİR BOZDAĞ: Adresi bilinmeyenler için otomatik değil tabi bu yayınlanabiliyor. Bu

yayınlanıyor ve kırmızı bültenle her ülkede aranıyor. Görüldüğü yerde yakalanıp iade

prosedürü yasalar çerçevesinde işliyor. Adresi bilinenlerle ilgili ise iade prosedürü var.

Onlarla ilgili iade talebinde bulunabiliyor. O iade talebi çerçevesinde iade ediliyor. Ancak

kırmızı bülten de eş zamanlı çıkarılabilir. O da şu gerekçeyle çıkarılabilir. Adres biliniyor ama

o bilinen adresi terk edebilir. Başka bir ülkeye geçebilir. O nedenle bunu önlemek

düşüncesiyle ikisi beraber eş zamanlı olarak hem iade talebi hem de kırmızı bültenle

yakalanması hususu eş zamanlı olarak yürüyebilir. Bunların tamamı idari süreçler ve bunlara

ilişkin kararları ilgili kişinin bulunduğu ülke hükümetleri veriyor. Onların kendi iç hukukları

var. O hukuklar çerçevesinde veriliyor. Türkiye'nin kendi iç hukukunda mahkemenin bir ön

kararı var bizde ondan sonra bakanlar kuruluna konu geliyor. Bizde öyle işliyor sistem. Ama

Amerika'da veya başka bir ülkede de onların kendi hukuklarına göre işliyor sistem. Tabi

bunun iadenin istisnaları olabilir veya hiç bir istisna olmasa bile hükümetlerin takdirleri orada

son derece belirleyici oluyor. Hükümet iade kararı verdiği zaman zaten gerekçe kolay bulur.

İade etmeme kararı verdiğinde de yine gerekçeler bulabiliyorlar. Yani bu tamamı ile ilgili

ülkelerin takdirinde olan bir konu.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Amerika ile bu konudaki alışverişimiz ne düzeyde yani daha

önce istediklerinde onların bizden istedikleri bazı isimleri verdiklerini biliyoruz. Hani

prosedür içerisinde olduklarına çok hakim değilim. Ama ya da biz onlarda Gülen dışında daha

önceden kırmızı bülten yoluyla bir şüpheli, suçlu aldık mı? Yani oradaki istatistiklerimiz nedir

Amerika ile?

BEKİR BOZDAĞ: Şu anda Amerika Birleşik Devletleri'nin bizden istediklerine ilişkin

Türkiye'nin yaptıkları var. Biz onların bilgi, belge tam olması halinde iç hukukumuza da

uygun olması halinde iade ettiğimiz

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Genelde El Kaide

BEKİR BOZDAĞ: İade ettiğimiz sanıklar var. Mahkûmlar var oraya iade ettiklerimiz var.

Tabi Amerika'dan bizim de istediklerimiz oluyor. Onlar da ona göre zaman, zaman bize de

gelenler var. Ama şu anda kaç tane Amerika şimdiye kadar bize iade yaptı işin doğrusu ona

dair rakamlar elimde değil.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Ama bir alışverişimiz var yani doğal olarak.

BEKİR BOZDAĞ: Var tabi şu anda bizimle Amerika Birleşik Devletleri arasında yapılmış bir

ikili anlaşma çerçevesinde biz bunu yapıyoruz. Bugüne kadar bu iade konusunda Amerika ile

Türkiye arasında ciddi bir sorun yaşanmadı.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Yani umut ediyorsunuz verebileceğini dolayısıyla

BEKİR BOZDAĞ: Onu tabi biz kendi hukukumuz açısından, mahkeme kararı olduğu için biz

bu karar çerçevesinde idari olarak yapmamız gereken mahkeme kararına uymak ve onu

uygulamak. Biz ona uyacağız ve onu uygulayacağız. İlgili yerlere yasalar çerçevesinde

mahkemenin bu kararının gereğinin ifasını ileteceğiz. Tabi o ayrı bir ülke olduğu için onlar da

kendi hukuku çerçevesinde değerlendirecektir. Amerika Birleşik Devletleri burada ne karar

verir. Onları yerine getirerek şu kararı verir demem elbette doğru olmaz. Ama 2 ülke

arasındaki anlaşmalar çerçevesinde Türkiye'nin bunu talep hakkı vardır. Onların da iade

etmesi gerekir. Ama bu iadelerin dediğim gibi tamamı ile boyutu siyasi olduğu için orada

hükümet ne karar verecek onu bilemeyiz. Umarız ki Türkiye'nin talebine olumlu cevap

verirler. Çünkü Türkiye bugüne kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin iade taleplerine veya

kırmızı bültenle arananlara ilişkin Amerika'nın aradıklarına hep olumlu cevaplar vermiştir. 2

ülke arasındaki bu olumlu ilişkilere olumlu katkısı olur.

BURHANETTİN DURAN: Şimdi efendim tabi önemli olan şey şu 14 Aralık ile beraber ilk

defa Gülen hareketinin lideri olarak Fethullah Gülen bir terör örgütü lideri konumuna gelmiş

oldu. Bu iddianame ile beraber şimdi bu Amerikalılar açısından bakıldığında belki böyle

görülmüyor. Yani mesele El Kaide ile ilgili olduğunda net tabi çünkü El Kaide hem Türkiye

tarafından hem Amerika tarafından bir terör örgütü olarak da görülüyor. Fakat bu dava ile

beraber bunun adı ilk defa konmuş oluyor. Bunun bir süre daha belki yeni açılacak başka

davalarla devam ederek belki bir süre sonra mı gerçekleşeceğini beklersiniz bu iade

meselesinin? Yoksa bu iade meselesi Amerika ile Türkiye arasında bir siyasi mesele olarak

bizim bir süre daha konuşacağımız bir konu olacak mı? Yani sanki 2. seçenek biraz daha

ağırlıklı görünüyor. Yani işin çünkü siyasi boyutu da önemli

BEKİR BOZDAĞ: Her ülkenin kendi iç hukukuna göre değerlendirmeleri oluyor,

mahkemeleri var. Bizim de yargımız var. Yargı bağımsız ve bir karar veriyor. Eğer hukuk

devleti iseniz yargının verdiği kararı beğenseniz de beğenmeseniz de ona uymak ve

uygulamak zorundasınız. Biz kararları eleştiriyoruz. Eleştirdiğimiz kararlar oluyor. Ama bu

eleştirme karara uymamızı ve uygulamamızı engellemez. Uyacağız ve uygulayacağız. Her

ülke için de bu geçerli. Yazılı hukuk neyse herkes ona uyması lazım. Uluslararası antlaşmalar

veyse ahde vefa ilkesi gereği Amerika'nın da bu anlaşmalara uyması beklenir. Çünkü Türkiye

ile Amerika 2 dost ve müttefik ülke aralarında bugüne kadar siyasi konularda farklılıklar olsa

bile uyumlu çalıştığı da ortadadır. Bu nedenle Türkiye mahkemelerinin verdiği bir kararı

Amerika'nın kendi hukuku çerçevesinde elbette değerlendirme hakkı vardır. Ona göre

Türkiye'nin de buradan olumlu bir cevap bekleme hakkı vardır. Biz bu çerçevede

göndereceğiz. Ama Amerika ne yapar demin de söylediğim gibi onun takdirinde olan bir

konu. Tabi başka soruşturmalar var mı? Diğer soruşturmalar nasıl olur? Buna dair takdir

edersiniz ki adalet bakanı olarak benim bir değerlendirme yapmam doğru olmaz. Bir bunlar

adli süreçlerdir. Bu süreçlerin içerisinde olan dosyaya, bilgiye, belgeye, delile ben vakıf

değilim. Buna dair o açıdan bu değerlendirmeyi yapamam. İkincisi konumum gereği adalet

bakanı olmam hasebiyle böyle bir şeyi yapmam doğru olmaz. Son derece yanlış olur.

Üçüncüsü de soruşturmalar gizli nerede ne var, kaç soruşturma var bunları benim bilebilme

imkânım yok. Yani Türkiye'nin başka yerlerinde soruşturmalar var mı? Varsa konuları nedir

ne değildir buna dair tabi bir bilgi sahibi olmadığımız için bir değerlendirme yapamayız. Ben

zaman, zaman işte soruşturmalarla ilgili bilgi sahibi olmadığımı söyleyince de bizi eleştiriyor

kamuoyunda adalet bakanı haberi yok diye. Yani hukuk devletinin güvencesidir adalet

bakanının haberinin olmaması. İstanbul'da bir soruşturma varsa, Ankara'da veya Türkiye'nin

81 ilinden, ilçesinden herhangi bir yerde soruşturma varsa bunları adalet bakanının bilmesi

gerekmez. Zaten yasal olarak da buna bir engel var. Yani soruşturmamlar gizlidir. Şu anda 6

milyon küsür soruşturma 2013'te yapılmış. Yani bunları adalet bakanının takip edebilme

imkânı var mı? Hem böyle fiili bir imkânsızlık var. Hem de yasal engel var. Bizim

soruşturmaları bilmemiz ve onlara yön vermemiz yasal olarak mümkün değildir. O yüzden

işin esasına dair bir değerlendirme şu aşamada yapmayı doğru görmüyorum. Ama adli

süreçler işlerken hepimizin dikkat etmesi gereken şey sürecin hukuka uygun işlemesi. Hukuka

aykırı bir işleyiş varsa o zaman diyebiliriz ki burada kural şu ama siz bu kuralı esnettiniz veya

uygulamadınız. Ona dair eleştiriler varsa elbette onu yapmakta fayda var. Hukukun işlemesine

engel olmamak lazım

İSMET BERKAN: Sayın bakan bildiğim kadarıyla mahkeme Cuma günü açıkladı kararını.

Yani 2 gün önce açıkladı kararını karar UYAP üzerinden doğrudan size mi gelecek? Yoksa

başka bir prosedürü var mı bunun? Geldi mi bakanlığa?

BEKİR BOZDAĞ: Gelmedi şu anda adalet bakanlığına gelmedi. UYAP üzerinden bize

intikal eder. Yazışma yoluyla da gelebilir. Ama henüz buraya gelmeden önce de sordum.

Adalet Bakanlığına İstanbul'dan gelen bir karar, bir talep var mı diye arkadaşlarım

gelmediğini söylediler.

İSMET BERKAN: Peki diyelim ki yarın gelecek. Bakanlık ne yapacak bunun üstüne?

BEKİR BOZDAĞ: Bakanlık bununla ilgili bir inceleme yapıyor. Esasında bizim yaptığımız

inceleme bir takım şekil şartlarıyla alakalı inceleme. Yoksa mahkeme kararını değiştirme,

dönüştürme gibi bir durum söz konusu değil. Biz o çerçevede incelememizi bitirdikten sonra

bunu içişleri bakanlığına, Interpol daire başkanlığına yazıyoruz.

İSMET BERKAN: Kırmızı bülten için oraya gidiyor.

BEKİR BOZDAĞ: Tabi kırmızı bülten için oraya yazıyoruz. Onlar da onunla ilgili prosedürü

başlatıyorlar. Demin de söylediğim gibi İnterpol'ün merkezi Paris'te Paris'e yazıyorlar. Onlar

da 190 üye zannedersem şu anda İnterpol'e üye bu 190 ülkeye kırmızı bülteni yayınlıyorlar ve

onlara iletiyorlar. Ve bütün ülkenin kollukları bu aranan kişiyle ilgili alarma geçilmiş oluyor.

İSMET BERKAN: İade prosedürünü siz mi yürütüyorsunuz peki?

BEKİR BOZDAĞ: İade prosedürü o da bize geliyor. Biz de onu yazıyoruz. O tabi dışişleri

bakanlığı aracılığıyla ilgili

İSMET BERKAN: Dışişleri bakanlığı aracılığıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne gidiyor.

BEKİR BOZDAĞ: Tabi oraya iletiliyor. Onlar değerlendiriyor. Ama bu ikisi eş zamanlı

olarak yürüyebilir. O da ikisi beraber de yapılabilir. İşte bunları yazılar geldikten sonra biz

değerlendireceğiz.

İSMET BERKAN: Tahminen 1 hafta 10 gün içinde diyebilir miyiz?

BEKİR BOZDAĞ: Yazı bize gelirse biz hemen değerlendirmesini yağacağız. Çünkü

kamuoyu bu konuyu çok yakın takip ettiği için biz de üzerinde hassasiyetle duracağız ve

değerlendirmemizi yaptıktan sonra yazışmaları yapacağız.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Sizin yaklaşımınız iadesini talep etmek şeklinde değil mi yani

kırmızı bültenin rutin işleyişine

BEKİR BOZDAĞ: Hayır şu anda bizim mahkemenin bizden ne istediğini görmemiz lazım.

Mahkeme eğer bizden iade istemişse o zaman iade talebi yok mahkeme bizde yakalama

istemişse o zaman yakalamayla beraber iade talebi. İkisi beraber

İSMET BERKAN: Mahkeme sadece şunu da istemiş olabilir. Bunu gördüğünüz yerde

yakalayın ve gelsin ifade versin.

BEKİR BOZDAĞ: O zaman biz ikisini beraber

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Ama her durumda iade kaçınılmaz. Yani bu iade talebi

kaçınılmaz yani

BEKİR BOZDAĞ: Tabi, tabi kırmızı bülten değil yakalama şeyi çıkarılıyor. Onlar

yakalandığında zaten iade edecekler. Yakalamanın doğal sonucu yakaladınız mı siz bunu bize

ileteceksiniz, iade edeceksiniz. Ama iade şeyiyle ilgili de sadece Amerika'ya gönderiliyor.

İSMET BERKAN: Peki sırf bilgi için soruyorum. Yani bu şey teorik bir ihtimal Avukatları

aracılığıyla savcılığa müracaat etti diyelim ki Fethullah Gülen ve ben video aracılığıyla ifade

vermek isterim. Benden ifade almak istiyorsunuz dediği zaman bu süreç ne olacak o zaman?

BEKİR BOZDAĞ: Şu anda usul hukukumuz buna nasıl izin veriyor. Onu işin doğrusu tam

detaylı sağlıklı bir bilgi sahibi değilim.

İSMET BERKAN: Veya sulh hukuk hâkimliğine

BEKİR BOZDAĞ: Şu anda bizim iç hukukumuzda şöyle bir durum var. Yakalanan kişi

yakalama kararı verilen mahkemeye yol süresi hariç belli 24 saat içinde zannedersem

çıkarılmak zorunda. Yakalandığı zaman bizde bir segbis diye bir sistemimiz var. Oradan

video konferans suretiyle de ifade şeyi yapılabiliyor. Şu andaki şeyde ama o mahkemenin

kararı doğrultusunda yapılan bir sistem var. Bizim ülke içinde var ama yurtdışı ile ilgili

prosedürde bu nedir onu işin doğrusu tam bilemiyorum. Onu da inceleyeceğiz biz

arkadaşlarımız ona da bakıyorlar. Ama şu andaki prosedür demin dediğim gibi kırmızı bülten

ve iade usulü çerçevesinde işleyecektir.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Efendim bir cümle ile cevaplanabilir mi bilmiyorum. Ama

açılan soruşturmaları, davaları bilmeyebilirsiniz. Demokrasinin ve hukukun devletinin gereği

bu öyle de olması gerekiyor. Genel olarak paralel yapıyla mücadele konusu nasıl gidiyor?

Yani yüksek bir motivasyon var siyasi mesajlar veriliyor. Başbakan işe Sayın Davutoğlu

Sayın cumhurbaşkanının yoğun mesajları var, aylardır var. Büyük bir tehlike tanımlanıyor ki

öyledir. Gerçekten büyük bir tehlikeyle karşı karşıya hukuk sistemimiz. Peki, bu büyük

tehlikenin hak ettiği bir mücadele yapılıyor mu? Yani sadece yansıyan davalardan biliyoruz

biz. Ama genelde bu yapısın tasfiyesi bu paralel tehdidin giderilmesi konusunda nedir

durumunuz? Yani sizin gözleminiz nedir? Tatminkâr mısınız, iyi gidiyor mu süreyi, zamanı

iyi kullanabiliyor mu devlet, hükümet?

BEKİR BOZDAĞ: Bana göre en önemli şey devletin böyle bir yapılanmanın farkına varmış

olmasıdır. Bu sadece bugün herkesin bildiği paralel yapılanma ile ilgili değil. Başka tür

paralel yapılanmalar da olabilir. Devletin içinde ayrı bir devlet olmak isteyenlere karşı

devletin yeni bir algılama yapıyor olmasıdır. Son derece önemli Bizim anayasamızda Türkiye

hukuk devleti, demokratik bir devlet aynı zamanda. Öyleyse herkes demokrasiyle ve hukuk

devletiyle bağlı olmalı. Ben biraz önce ifade ettim. Siz bir yere müsteşar getiriyorsunuz.

Ekonominin başında kararlar alıyor. O gidiyor ekonomi ile ilgili kararlarını bir yapının

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Ekonomi imamına soruyor.

BEKİR BOZDAĞ: Ekonomi imamı kasap o da kasaba soruyor. Abi yapayım mı diyor yap

çok iyi olur diyor. O da gidiyor başkalarına soruyor. O yapıyor yap derse yapma derse

erteleniyor. Siz eğer demokratik bir hukuk devletiyseniz buna vakıf olduğunuz andan itibaren

bu kayıt dışı istişare ve yönetime izin verirseniz hem hukuk devletine, hem de demokrasinize,

hem de size bu milleti yönetme emaneti veren milli iradeye ihanet etmiş olursunuz. Ak Parti

esasında 17 Aralık'la beraber daha önce farkına vardı. O özellikle 7 Şubat 2012'de gördü.

Ama tam acaba diye tereddütleri olduğu bir konuda artık tereddüdü ortadan kalktı. Devletin

içerisinde devlet olmakla şey paralel olmakla yetinmeyip devlet olmaya niyetlenen bir yapı

var. Ben çok net söylüyorum. Başka yerlerde de söylüyorum. 17 Aralık Türkiye'nin hayrına

olmuştur. Niye hayrına olmuştur? Bir defa demokrasi ve hukuk devletini tehdit eden böyle bir

yapılanmanın deşifresine yol açmıştır. İkincisi milletin iyi insan yetiştirmek, din hizmetiyle

meşgul olduğuna inandığı kişilerin gerçek kimlikleriyle Türkiye kamuoyunun tanımasına,

hepsi için demiyorum bir kısmının o temiz insanların inancını, samimiyetini, farklı bir şekilde

kullanan çevrelerin bir kimlikle tanınmasına yol açmıştır. Perdeyi Cenabı Allah kaldırmıştır.

Eğitim, dinle uğraşıyor dediğiniz kişiler bakın nelerle uğraşıyor. O anlamda bir Türkiye'de de

bir tanıma olmuştur. Şimdi Sayın cumhurbaşkanımızla ilgili geçen bir basın mensubu tweetler

attı. Öyle hakaretler, küfürler var ki düşünün şimdi ılımlı, olumlu, hoş görülü,

cumhurbaşkanına nemrut diyorlar, tiran diyorlar, diktatör diyorlar. Küfürlerin, sinkaflı

küfürlerin, tehditlerin haddi hesabı yok. Ben buradan sormak isterim nerede hoş görü? Nerede

ılımlılık, nerede olumluluk? Nerede hangi İslam'ın hangi ayetinde, Kuran'ın hangi ayetinde,

peygamberin hangi sünnetinde, Risale-i Nur'un neresinde bunlar yazıyor? Tehditler, küfürler

bir sürü saygısızlıklar, edepsizlikler yapılıyor. Bu anlamda kuzu postuna bürünmüş bir

yapının gerçek kimliği ile ortaya çıkmasını, Türkiye kamuoyunun tanımasına da bir fayda

oldu. Onu görüyorum. Üçüncüsü olarak da tabi devlet, paralel devlet bana göre olmuşlar işin

doğrusu ama devlet olmaya niyetlenince o niyetleri de güç zehirlenmesine yol açınca her

tarafta pervasızlıkları onları ele verdi ve millet de, devlet de, hükümet de, parlamento da

bunun farkına vardı. Buna göre bir algılama yaptı. Şimdi artık Türkiye'de bir güvenlik

algılaması var. Hem devletin, hukuk devleti niteliği bakımından, hem demokrasimiz

bakımından, hem de ulusal güvenliğimiz bakımından yeni bir algılama var. Bu algılamanın

elbette bizim gereğini yapmamız lazım. Eğer 17 Aralık olmasaymış Fethullah Gülen'ın

Humeyni gibi bir gün İstanbul'a bir gün Ankara'ya dönebilirmiş. Döne gelebilirmiş şimdi

baktığınızda 17 Aralık Türkiye'nin rejim değişikliğine gidecek bir sürecin önünün kesildiği

tarihtir. Esasında sadece hükümete darbe Sayın cumhurbaşkanımızın cumhurbaşkanlığını

önleme, Ak Parti'yi götürüp Türkiye'yi ayrı bir kaos ortamına itmeden öte rejim değişikliğine

de bunları önlemeden öte, bunları önlemeden öte Türkiye'nin rejim değişikliğine gitmesinin

de önüne geçildiği bir tarih olmuştur. Sadece yolsuzluk olsa herkesten çok onun mücadelesini

biz yaparız. Türkiye'de bugün bu kadar bölünmüş yollar, havayolları, yüksek hızlı tren demir

ağlarla Türkiye yeniden örülüyor. Üniversiteler, otobanlar yani toplu konutlar baktığınızda

yolsuzluğun olduğu ülkede bunlar olabilir mi? İş yapılan yerde eksik yapan, yanlış yapan olur

mu olabilir. Eğer biz eksik yapan, yanlış yapana göz yumarsak o zaman bize diyeceksiniz siz

göz yumuyorsunuz. Biz gördüğümüz zaman gereğini hemen yaptık.

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Efendim şunu sordum ben size biraz da yani bu şey yani bu

yapıyı devletten söküp atabilecek misiniz?

BEKİR BOZDAĞ: Türkiye bir hukuk devleti

MUSTAFA KARAALİOĞLU: Yani tehlikeyi gördük. Hepsini gördük haklısınız ama

BEKİR BOZDAĞ: Devlet tedbirini almıştır, bundan sonra almaya devam edecektir. Ama

devlet hukuk devletidir. Hukuk içinde yapacaklarını yapacaktır. Hukuka uyarak hukuku doğru

uygulayarak yapacaktır. Bundan sonraki süreçlerde de ülke içerisinde böylesi bir tehlikenin

oluşmaması için de daha dikkatli hareket edecektir. Ve biz hukuk içinde yapılması gereken

neyse elbette onu yapacağız ve devletin herhangi bir grubun devletine, herhangi bir

ideolojinin devletine, herhangi bir cemaatin devletine, herhangi bir paralel yapının devletine

dönüşmesine hükümetimiz de, bu millet de hiç kimse izin vermez. O yüzden bu tür hayaller

besleyenlere de buradan bir kez daha söylüyorum. Türkiye sadece Cumhuriyet döneminde

değil. Osmanlısında, Selçuklusunda pek çok paralel yapı gördü. Ama onların hepsi tarihin

kendilerine ayırdığı yerde duruyorlar. Ama Türkiye devleti hala var. Bundan sonra da paralel

yapılar her zaman kaybetmeye, devlet ise her zaman var olmaya devam edecektir.

SUNUCU: İzniniz olursa bir kaç gelen soruyu Sayın bakanım size aktarmak istiyorum. Kendi

bir sorum da var ama ona artık zaman izin verirse en sona bırakayım. Şimdi yargı

personelinin özlük hakları denince tabi ağırlıklı olarak hâkim savcılar akla geliyor. Onlarla

ilgili bir iyileştirmeye de gidildi. Ama bir kamu avukatları dediğimiz bir kategori var ki bunlar

aslında her sene yani bütçeye getirebilecekleri iyileştirme olursa özlük haklarıyla ilgili

getirebilecekleri yükten çok daha fazlasını yani biz devleti savunuyoruz. Her sene en az 20-30

milyon sadece hazine avukatları devlete kazandırıyor. Ama yılardan beridir de ihmal

edildiklerini düşünüyorlar. Kendilerinin hem ne hükümet tarafından ne barolar tarafından

aslında neredeyse avukat olarak görülmediklerinden ve yani hem itibar açısından hem de

özlük hakları açısından yani ihmal edildikleri düşüncesindeler. Bunlarla ilgili bir hani çalışma

var mı? Aynı şekilde infaz koruma memurlarının bir dış güvenlik yasa tasarısı ile ilgili

soruları var. Tabi infaz koruma memurları başta olmak üzere yani işte adli personel dediğimiz

mübaşir zabıt kâtipleri, biz eskiden başkâtip derdik. Şimdi yazı işleri müdürleri gibi diğer adli

personelin özlük haklarıyla ilgili bir çalışma var mı? Bunlara verebileceğiniz bir müjdeli

haber var mı şu anda?

BEKİR BOZDAĞ: Cevabı zor sorular sordunuz şimdi ama ben cevabı en kolaydan

başlayayım. Burada infaz korumayla alakalı bir çalışmamız var. Biliyorsunuz şu anda meclis

genel kurulunda cezaevlerinin iç güvenliğini jandarmadan adalet bakanlığına devrini öngören

bir tasarı var. O tasarı çerçevesinde infaz koruma memurlarına yıpranmalarını yeniden

getiriyoruz. Yıpranma payı hakkı veriyoruz. Özlük haklarında da kısmi bir iyileştirme

yapıyoruz. Çok değil ama hiç yoktan da iyi olan bir düzenleme buradan Ocak ayı içerisinde

yasayı çıkaracağımızı buradaki

İSMET BERKAN: Kaç bin kişi işe alınacak?

BEKİR BOZDAĞ: Şu anda o kapsamda 25 bin kişi kademeli olarak alınacak. Şu anda bunun

bir kısmı bizim bakanlığımızda var. 15 bin civarında kişiyi 5 yıl içerisinde iç güvenlik

maksadıyla işe alma imkânımız olacak. Bu da yeni bir istihdam kapısı açacaktır. Tabi zabıt

kâtipleri ve diğer yan adli personelle ilgili de gerçekten bir iyileştirme ihtiyaçları var. Ben de

aynı kanaatteyim. Çünkü çok zor bir görev yapıyorlar. Fedakârca çalışıyorlar. Ama bunu şu

aşamada yaptığımız çalışmalar içerisinde bunlara dönük iyileştirme yok. Ama ileride elbette

bu alanda da bir iyileştirme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Avukatlarla ilgili kamu

avukatları gerçekten büyük iş yapıyorlar. Belki sizin dediğiniz rakamın çok, çok daha üstünde

devlete, hazineye kazanç sağlıyorlar. Devletin cebinden çıkması gerekeni çıkarmıyorlar.

Devletin cebine girmesi gerekeni de daha fazlasını devletin cebine koyabiliyorlar. Başarıyla

hizmet ediyorlar onları da kutluyorum. Onlarla ilgili en önemli sıkıntılarından birisi aslında bu

kamu avukatlarının tam bir sahibinin olmayışından kaynaklanıyor. Dedikleri doğru yani

nereye bağlı bunlar bakanlıklar her bakanlıkta var. Ama bunlardan doğrudan sorumlu bir yapı

da Türkiye'de maalesef yok ama biz bakanlık olarak kendimizi sorumlu görüyoruz. Çünkü

adalet bakanlığının Türkiye barolar birliği üzerinden bir vesayet denetimi var. Bu denetim

çerçevesinde adalet bakanlığı kamu avukatlarının hakkını, hukukunu korumada da kendine

vazife görüyor. Onların özlük haklarının iyileştirilmesi gerektiğine biz de inanıyoruz. Fakat şu

aşamada yaptığımız çalışmalar içerisinde onların durumuna ilişkin bir düzenleme yok.

Önümüzdeki zaman içerisinde biz de bunların durumunun düzelmesi için çalışacağız.

SUNUCU: Çözüm süreci bağlamında çok sık gündeme gelen bir başka mevzu bu ağır hasta,

tutuklu, hükümlüler meselesi. Aslında zaman, zaman bir takım hani işte düzenlemeler yapıldı.

Bir takım iyileştirmeler oldu. İşte tedavi edilenler, Salıverilenler falan oldu. Bu konuda bir

köklü çözüm çalışması var mı? Özellikle yani siz çözüm süreci kurulunun da içinde

olduğunuz için bu bağlamda

BEKİR BOZDAĞ: Hasta tutuklu ve hükümlü konusuna biz bir infaz konusu, bir çözüm

konusu olarak bakmıyoruz. Bu bir insani mesele biz öyle bakıyoruz. Cezaevlerinde bulunan

herkes işlediği suç ne olursa olsun ailesinin devletimize emanetidir. Biz onların canından,

malından her türlü sağlık ve diğer ihtiyaçlarından mesulüz. Bu çerçevede biz insani bir mesele

olarak bakıyoruz. Yeni bir hazırlığımız var. Ocak ayı içerisinde büyük bir ihtimalle bu

hazırlığımızı Türkiye kamuoyunun gündemine taşıyacağız. Şu anda meclis bütçe ile meşgul.

Pazartesi'nden sonra da bir ara tatili olacak. Dolayısıyla Ocak'tan önce meclisin çalışma

imkânı da yok. Onun için biz Ocak ayı içerisinde hasta, tutuklu ve hükümlülerle ilgili yeni bir

düzenlemeyi Türkiye kamuoyunun gündemine getireceğiz ve yasalaştırmak için gerekli adımı

atacağız.

SUNUCU: Sayın bakanım son dakikaya girdik ama zannediyorum 5 Ocak'ta bir reform eylem

grubu olarak toplanacaksınız. Sayın başbakanın da katılma ihtimali var galiba da o toplantıda

bir yani Türkiye'de genel demokratikleşme, insan hakları bu hazırlanan ifade özgürlüğü

bağlamında bir müjdeli haber bekleyebilir miyiz? Ona ilişkin bir çalışma var mı?

BEKİR BOZDAĞ: Adalet bakanlığı Avrupa birliği bakanlığı ile müşterek dışişleri

bakanlığımızdan da bazı yetkililer var. Diğer bakanlıkların da temsilcilerin olduğu bir heyet

kurduk. Bundan önceki reform eylem grubu toplantısında bu heyet çalışmalarını sürdürüyor.

Önümüzdeki hafta çalışmalarını kendi içerisinde nihai olarak değerlendirecekler. Reform

eylem grubunun İstanbul'daki toplantısında eğer son karar verilirse o zaman Türkiye

kamuoyuna ifade hürriyeti ve demokratikleşme konusunda yeni bir paketi açıklama imkânı

olacaktır. Şu anda detaylarına ilişkin benim bilgilerim var ama henüz netleşmediği için

buradan sizinle paylaşmak istemem. Ama kamuoyunun beğeneceği, takdir edeceği elbette

önemli düzenlemeler olacaktır.

SUNUCU: Evet Sayın bakanım çok teşekkür ediyoruz. Bize ayrılan sürenin maalesef sonuna

geldik. 2015'te ben umuyor ve diliyorum ki hani kamu avukatları ve diğer adli personel de

gerçekten özlük hakları açısından iyileştirmeye kavuşmuş olsunlar. Ve adaletin hepimiz için

gerçekleştiği, tecelli ettiği, kendimizi hukuki açıdan daha çok güvende hissettiğimiz bir yıl

olsun. Katıldığınız için ve düşüncelerinizi bizlerle paylaştığınız için ben tüm Enine Boyuna

ekibi adına çok teşekkür ediyorum.

BEKİR BOZDAĞ: Ben teşekkür ediyorum.

SUNUCU: Değerli izleyiciler evet bugün de sürenin sonuna geldik. Haftaya yeniden

buluşmak umuduyla hepinize iyi bir hafta diliyoruz.

Adres

06659 KIZILAY / ANKARA

Telefon

90 (0312) 417 77 70

E-Posta

basinisaretadalet.gov.tr