FUNDA GÖREY: Ankara’dan iyi günler Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ konuğumuz, hoş
geldiniz efendim.
BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum, hoş bulduk.
FUNDA GÖREY: Ermenek’teki kaza tabi Türkiye’nin gündeminde, burada 18 işçiyle ilgili
kurtarma arama çalışmaları devam ediyor ama bir taraftan da umutların tükendiği yönünde
açıklamalar var. Bu tip kazalardan sonra gerekli önlemlerin alınması ve bir taraftan da
sorumluluğu olanların yargıda hesap vermeleri çok tartışılır. Bu yargısal süreçlerin gecikmesi
ya da sorumlu kişilerin hesap vermesi yönündü kamuoyunun tatmin olacağı adımların
atılmaması tartışılıyor son kazalardan sonra. Bu engellenebilecek mi? Hatası olanlar hesap
verebilecek mi? Oradan başlayalım isterseniz.
BEKİR BOZDAĞ: Öncelikle Ermenek’te meydana gelen kazada henüz ulaşılamayan
vatandaşlarımıza sağ salim ulaşılmasını Cenab-ı Allah’tan temenni ediyorum onlar için
duacıyız. Tabi hükümetimiz devletimiz bütün imkan ve kabiliyetleri ile bu kazadan sonra
vatandaşlarımıza ulaşmak için çabalarını sürdürüyor, herkes bu gayretin içerisinde sağ salim
onlara ulaşmak onları kurtarmak için çabalıyor, çalışıyor. Duamız sağ salim kurtulmaları
içindir. Tabi böyle kazaların olmaması için hükümet olarak ciddi tedbirler aldık, esasında iş
güvenliği ve kazalarına ilişkin bir kanunu geçtiğimiz yasama dönemi içerisinde meclisten
çıkardık ve kanun uygulanmasına başlandı. Öte yandan Soma’da meydana gelen elim
faciadan sonra da yine bir dizi tedbir alındı, yasal adımlar atıldı ve bu konudaki iş kazalarının
aza indirilmesi için de Sayın Başbakanımız bir eylem planı da ortaya koydu. Almanya başta
olmak üzere maden işletmelerinin yoğun olduğu yerlerde iş kazaları iş güvenliği konusunda
yapılanlar nedir ne değildir buna dair de çalışmalar yürüyor. Bütün bu çalışmalar neticesinde
biz hemen atılması gereken adımları attık, atılması zaman alacaklarla ilgili de çalışmalar
devam ediyor. Gerek Soma’da meydana gelen elim kaza sonucu hemen adli tahkikak
başlatılmış, gerekse Ermenek’teki hadise sonucu adli tahkikak başlatılmıştır. Böylesi
durumlarda resen cumhuriyet savcılıkları adli tahkikatı başlatırlar, şu anda adli süreç
başlamıştır bununla ilgili adli işlemler yürümektedir. Tabi bu soruşturmanın ilerlemesi, buna
dair incelemelerin yapılmasına, delillerin toplanmasına elbette bağlı şu anda ocağa içerisine
henüz tam anlamıyla girilmiş değil. Kazanın nedenlerine ilişkin değerlendirmeler var, bütün
bunlara dair kati şeyler bilirkişi raporu ve gerekli incelemelerden sonra ortaya çıkacaktır ama
herkes bilmeli ki burada kusuru, ihmali olan kim veya kimlerse hepsi mutlaka yargı önünde
hesap verecektir, yargı hukukun gereği neyse onu yapacaktır. Adalet üzerine düşeni
yapacaktır, bundan hiç kimsenin endişesi olmasın, kimseyi himaye eden kimseyi koruyan bir
yaklaşımı bizim hukuk sistemimiz zaten izin vermiyor. Soruşturma şu anda yürüyor, inşallah
şu anda ulaşılamayan vatandaşlarımız sağ salim kurtulurlar ama burada ihmal kusur başka
neden varsa bunlar da ortaya çıkarılacak, gerekli işlemler yapılacak. Herkes hukuk önünde
hesabını verecektir.
FUNDA GÖREY: Şimdi tartışılan bir başka konu da efendim çözüm sürecinde gelinen nokta.
Dün yapılan milli güvenlik kurulu toplantısının tarihin en uzun toplantısı olması, 10 saati
aşkın sürmesi dikkatleri bir kere daha hem çözüm sürecine hem de paralel yapıyla mücadele
başlıklarına çekti. Çözüm süreciyle başlayacak olursak milli güvenlik kurulu kararlarının gizli
olduğunu elbette biliyoruz, bildiriye yansıyan kısmı da var ama çözüm sürecinde bir devlet
politikası olarak ya da bir hükümet politikası olarak bir bekleme sürecine geçme, bir
buzdolabına rafa kaldırma gibi bir dönemde miyiz şu an?
BEKİR BOZDAĞ: Çözüm sürecinden ne anladığımızı iyi ortaya koymamız lazım, bizim
çözüm sürecinden anladığımız şey terörün bitmesi, kanın durması, silahın susması ve
bırakılması ve terörün tamamen tasfiye edilmesi, göz yaşının dinmesi, barış ortamının tesis
edilmesi, birlik ve kardeşliğin daha güçlü hale getirilmesi bunu anlıyoruz. Ama birileri çözüm
sürecinden suç işleme hürriyeti veyahut da kanunların dışına çıkma hürriyeti gibi bir algı
içerisine giriyorsa devletin otoritesinin zayıflaması veya bazı yerlerde devlet yetkilerinin
kullanılmaması gibi bir algılama içerisine giriyorsa o fevkalade yanlıştır. Çözüm süreci kamu
düzeni ve kamu güvenliği yok olsun diye değil kamu düzeni ve kamu güvenliği bir daha ihlal
edilmesin ve huzur ve barış ortamı kalıcı olsun, herkes rahat etsin diye ortaya koyduğumuz bir
süreçtir. Eğer herhangi bir terörist veya terör örgütüne müzahir gruplar bir suç işliyorsa
Ankara’da bu suça nasıl güvenlik birimleri müdahale ediyorsa Diyarbakır’da da, başka yerde
de aynı şekilde müdahale etmek ve onlar yargıya hesap veriyorlarsa aynı şekilde hesap
vermesi gerekir. Bu noktada da güvenlik güçlerimiz bunlarla ilgili gerekli müdahaleleri
yapıyor. HDP, ona yandaşlar, terör örgütü ve ona müzahir olan gruplar, yapılar hukukun
dışına çıkmayı suç işlemeyi adeta bu noktada çözüm sürecinin bir gereği gibi ortaya
koyuyorlar. Bu kabul edilemez bir durumdur, kim suç işliyorsa karşısında hukuku bulacaktır,
kim yasaları ihlal ediyorsa yasaların koruyucusu olan kolluk güçlerini bulacaktır ve onlar
gerekeni yapacaklardır. Bugüne kadar da zaten yapıyorlar, bundan sonra da bu kararlı bir
şekilde yapılacaktır. Çözüm süreci kamu düzeninin, kamu düzeni de çözüm sürecinin
alternatifi değildir. Kamu düzeninin ve kamu güvenliliğinin olmadığı yerde hiçbir süreç
işletilemez, ne çözüm süreci olur ne başka bir süreç olur.
FUNDA GÖREY: Yani şunu mu demek istiyorsunuz? Sokaklarda bu yasadışı eylemler
olduğu sürece güvenlik güçlerine yönelik bu tip saldırılar çünkü şehit haberleri geliyor, bu
saldırılar devam ettiği sürece biz çözüm sürecini bekleteceğiz, kimseyle görüşmeyeceğiz mi
demek istiyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Hayır çözüm sürecini bekleteceğiz demiyorum, kim kamu görevlilerine
saldırırsa, güvenlik güçlerine saldırırsa, sivil insanlara saldırırsa, mala cana zarar verirse
bunun karşılığı neyse hukukumuz içerisinde o karşılığı görecektir. Bunda bugüne kadar
herhangi bir savsama olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Yani toplantı ve gösteri yapmak
haktır, isteyen istediği gibi yapabilir. Yeter ki yasaların koyduğu kurallara uygun toplantı ve
gösteri yapılsın ama toplantı ve gösterinin içerisinde şiddet olursa, molotof olursa, silah
olursa, yakma vurma kırma yıkma olursa elbette bunlara karşı kolluk da yasanın verdiği
yetkileri tereddütsüz kararlı bir biçimde kullanacaktır. Bundan hiç kimsenin endişesi
olmaması lazım. Bu noktada sokakları yakmaya yıkmaya kimsenin göz yumması, seyirci
kalması düşünülemez. Yasin Börü şimdi orada kurban eti dağıtırken vahşiler tarafından orada
öldürülüyor, bir de vahşice öldürülüyor baktınız zaman. Şimdi bu ölüm hadisesi karşısında
HDP’lilerden bir açıklama duydunuz mu, bir üzüntü duydunuz mu? Şimdi bu insan değil mi?
Bu da bölgenin insanı ama bakıyorsunuz PKK’ya yandaş olmayan, PKK’ya müzahir olmayan
veya PKK karşısında sükut etmeyenler yok edilmesi gereken insan grubu adeta ortaya çıkıyor.
Buna izin vermemiz mümkün değil.
FUNDA GÖREY: Siz HDP’yle görüştünüz mü bu olaylardan sonra? Randevu taleplerini ret
mi ediyorsunuz yoksa?
BEKİR BOZDAĞ: Benden bir randevu talepleri olmadı, ben herhangi bir görüşme de
yapmadım ama diğer bakanlarımızdan randevuları olup görüştüler mi onu bilmiyorum.
FUNDA GÖREY: Çünkü HDP cephesinden gelen açıklamalar özellikle bakanlar kurulu
toplantısından sonra Sayın Arınç’ın sürece mahkum değiliz açıklamasını bir süreci bitirme
iması olarak değerlendirdiler ve diyalog yollarının açık kalması gerektiğini söyleyerek bu
konuda da bir çağrı yapacaklarını açıkladılar. Yani HDP cephesine göre hükümet süreci
bekletiyor.
BEKİR BOZDAĞ: Doğru bir değerlendirme değil, sebebi şu Sayın Arınç’ın açıklamalarının
bir bütün olarak okunması lazım. Sayın Arınç’ın ifadelerine bütünüyle bakıldığı zaman bu
yakan, yıkan, öldüren, polisimize askerimize kalleşçe arkadan haince saldıran yapılarla ilgili
mücadele neyse bunun gereği yapılacaktır. Çözüm süreci var diye bu alçaklıklara, bu
hainliklere, bu hunharca saldırılara seyirci kalınmayacaktır. Bunu açıklıkla söyledi, Sayın
Başbakanımız da söyledi, Sayın Cumhurbaşkanımız da söyledi, Sayın Hükümet Sözcümüz de
aynı şeyi ifade ettiler. Çözüm süreci demek terör eylemi yapmak demek değildi, biz onu
açıkça söyledik her zaman da söyledik. Eğer çözüm sürecini terör eylemi yapmak olarak
anlıyorlarsa bizim süreçten anladığımız bu değil, çözüm süreci eşiyle pazarda alış veriş yapan
bir güvenlik görevlisini gelip arkadan haince öldürmek, şehit etmek olarak anlıyorlarsa bizim
anladığımız çözüm süreci değil. Biz böyle bir süreç kastetmiyoruz, onlar onu kastediyorlarsa
kusura bakmasınlar yanlış bir şey kastediyorlar demektir. Böyle bir şeyde biz elbette tavrımız
nedir vatandaşımızın canını, malını, hukukunu, kamu düzenini, kamu güvenliğini korumaktan
yanadır. Kim kamu düzenini, kamu güvenliğini ihlal ediyor, suç işliyorsa buna dair gerek adli
süreçler, gerek kolluk müdahalesi, gerekse diğer idari tedbirler her neyse tereddütsüz bir
şekilde uygulanıyor, ondan sonra bundan sonra da uygulanmaya devam edecektir.
FUNDA GÖREY: İmralı’yla görüşme talebi olursa HDP’den siz adalet bakanı olarak izin
verecek misiniz bu süreçte?
BEKİR BOZDAĞ: Bize gelen bir talep yok ama ortalık yakılıp yıkılırken böyle şeyler bu tür
işler yapılırsa elbette biz onlarla ilgili talepleri bir kez daha düşünürüz.
FUNDA GÖREY: Şimdi bu süreçte İmralı’yla devlet yetkilileri görüşmezse, HDP’yle de….
BEKİR BOZDAĞ: Ben düşünürüz derken olumlu anlamda değil, görüşme anlamında değil
görüşmelerle ilgili konuyu bir kez daha düşünürüz onu söyledim.
FUNDA GÖREY: Yani bu aşamada izin vermeniz zor görünüyor İmralı’ya bir ziyarete.
BEKİR BOZDAĞ: Söylediğim o, eğer şiddet terör benzeri hadiseler devam ettiği takdirde
elbette bizim tavrımız farklı olur.
FUNDA GÖREY: Şimdi bu tavrımız farklı olacak dediniz İmralı’yla ilgili olarak, HDP
İmralı’yla görüşmezse devlet yetkilileri bu görüşmeleri yapmazsa, hükümet de HDP’yle bir
araya gelmezse peki çözüm süreci nasıl yürüyecek? Yani yeni yöntemi ne olacak bunun?
BEKİR BOZDAĞ: Bakın bir araya gelme olmasın demiyoruz, görüşme olmasın demiyoruz
ama bir şeyi söylüyoruz şiddet, terör, cinayet, alçakça saldırılar bunlar çözüm sürecinin bir
parçası değildir biz onu söylüyoruz. Eğer bunları HDP elinin tersiyle iter şiddete, teröre
çağrıdan vazgeçer ondan sonra barış dilini sadece televizyonların karşısında değil fiiliyatta da
egemen kılarsa elbette biz ondan memnun oluruz. Bizim söylediğimiz bu, bugüne kadar
HDP’yle pek çok bakanımız görüştü, ben de görüştüm. Bütün görüşürken düşüncemiz
ülkemizin huzuru, barışı, birliği, dirliğidir, terörün sona ermesidir, barışın her anlamda her an
egemen kılınması ve sürekli olmasıdır. Bu düşünceyle biz bu görüşmeleri yaptık, yapıyoruz.
Ama eğer bunların gereği yapılmaz, bunlarla ilgili işler yapılmazsa elbette tavrımız da ona
göre olur biz onu söylüyoruz. Çözüm sürecinin alternatifi kamu düzeninin yok edilmesi
değildir veya kamu düzeniyle ilgili devlet tedbir alıyor diye çözüm süreci durmaz. Biz
devletiz, devlet Ankara’da da, ülkenin başka ilinde de kamu düzenini korumakla ve devamını
sağlamakla mükelleftir. Bir suç işlendiğinde cana, mala bir saldırı olduğunda canı, malı
korumak devletin görevidir. Elbette devlet bir yeri yakmak isteyenlere karşı müdahale
edecektir, askere polise saldıranlara karşı müdahale edecektir, yargı yasaların verdiği
çerçevede adli süreçleri başlatacaktır, bu devletin görevidir. Devlet görevini her daim
yapacaktır, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da devlet olmanın gereği neyse o
yapılacaktır.
FUNDA GÖREY: Bu silahsız askerlerimizin şehit edilmesine kadar varan şiddet eylemlerinin
masada istediklerini almak için yapılmış eylemler ya da süreci bozmak için yapılmış
provokasyonlar hangisi olduğunu düşünüyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ: Bunun pek çok değerlendirmesi yapılabilir ama şunu ben söyleyeyim
şiddetle, terörle bugüne kadar kimse bir şey elde edemedi. PKK terör örgütü de 30 senedir
şiddete başvurdu, her türlü terör eylemini yaptı, el ettiği bir şey yok. Bundan sonra da şiddetle
kimsenin Türkiye’de bir şey alabilme imkanı yoktur çünkü Türkiye Cumhuriyeti devleti güçlü
bir devlettir, hukuk devletidir, demokrasisi son derece güçlü bir devlettir. Biz hukuk ve
demokrasi anlayışı içerisinde insanlarımızın hakkını, hukukunu koruyan onları daha rahat bir
hayata taşıyan adımları kararlılıkla attık, bundan sonra da atacağız. Terör örgütleri istedi diye
değil bunlar bizim insanımızın ihtiyacı olduğu için attık, bundan sonra da atacağız. Ama bu
çözüm sürecini PKK’nın içinde de istemeyenler var, çözüm sürecini Türkiye’nin içinde de
istemeyenler var çünkü çözüm süreci başarılı olduğu zaman terör bitecek, terör bittiği zaman
Türkiye buraya harcadığı kaynaklarını enerjisini ülkenin kalkınmasına, refahına, ileri
gitmesine harcayacak. Güçlü bir Türkiye’den rahatsız olanlar var, o yüzden sadece PKK değil
onun dışında başka yapılarda bu sürecin başarılı olmaması için büyük bir gayret sarf
ediyorlar.
FUNDA GÖREY: Dünkü milli güvenlik kurulu toplantısından sonra kamuoyuna yansıyan
bildiride de kamu düzeni ve güvenliğinin korunması konusundaki kararlılığın teyit edildiği
söyleniyor, şimdi bu toplantı 10 saati aşkın sürünce son dönemde Ankara’ya, Ankara
kulislerine de yayılan bir takım iddialar vardı. Son olaylardan askerin de rahatsız olduğu ve bu
rahatsızlığın da iletileceği çeşitli platformlarda şeklinde iddialar, milli güvenlik kurulu
toplantısının gizli olduğunu biliyorum ama bu noktada devlet kurumları arasında bir
mutabakat ya da bir farklı görüş var mı?
BEKİR BOZDAĞ: Devlet kurumları arasında bir farklı görüş yok, bu konuda bir birlik var,
bir mutabakat var. Dünkü milli güvenlik kurulunun uzun sürmesinin sebebi gündemdeki
konuların yoğunluğudur, geçmişteki MGK gündemiyle dünkü MGK gündemini mukayese
ettiğiniz zaman buradaki konuların fazlalığı çok net bir şekilde ortaya çıkacaktır. Gündemin
yoğunluğu nedeniyle MGK uzun sürmüştür.
FUNDA GÖREY: Dünkü toplantıda üzerinde durulan noktalardan biri de Sayın
Cumhurbaşkanı da açıklamıştı zaten paralel yapıyla mücadele ve bunun milli güvenlik siyaset
belgesine de girmesi. Daha önce irtica tehdidi bu kırmızı kitaptan çıkarıldığı zaman bakanlar
kuruluna bu tavsiye olunmuştur şeklinde MGK bildirisine bir cümle yansımıştı. Dünkü
bildiride bunu göremedik. Değişmesi yönünde bir tavsiye kararı bakanlar kuruluna çıktı mı?
Bildiriye mi yansımadı? Nasıl göreceğiz bundan sonra bu mücadeleyi?
BEKİR BOZDAĞ: Milli güvenlik kurulu toplantıları gizlidir bildiğiniz gibi, oradaki
konuşmalar orada kalır ve onların kamuoyuyla paylaşılmasının usulü MGK yasasında bellidir.
Bildiride yer alan husus çerçevesinde legal bir görüntü altında illegal faaliyet yapan yapılar
var, bir de illegal oluşumlar var. Bunlar ne yapıyorlar? Bir takım suçlar işliyor, ülkenin
güvenliği aleyhine ülkede kamu düzenliği aleyhine pek çok iş ve eylem içerisinde
bulunuyorlar. Milli güvenlik kurulu bildirisine yansıdığı gibi legal bir görüntü altında illegal
yapılanmalar, işler var. Bakıyorsunuz resmi mevzuata uygun her şey var ama yaptıkları işlere
bakıyorsunuz yaptıkları iş bunlarla alakalı işler değil. Başka şeyler ortaya çıkıyor, o zaman
yasaları istismar ederek yasaları kullanarak legal bir kılıf içerisinde her türlü suçu işleyen her
türlü kanunsuzluğu yapanlara karşı da elbette devletin tedbir alması, adım atması devlet
olmanın bir gereğidir. Hiçbir devlet kendi içerisinde kendine paralel bir yapının oluşmasına
izin vermez. Yani bir başbakan bir talimat veriyor müsteşarına siz şunu yapın, müsteşar o
talimatı götürüp bir başkasına söylüyor ondan icazet alıyorsa o zaman orada sıkıntı var. Bir
bakan böyle bir şey yaptığında orada sıkıntı var, eğer bir yargı görevi yapan kişi soruşturma
açayım mı açmayayım mı veya karar verirken şöyle mi vereyim böyle mi vereyim diye
anayasa kanun ve hukuka bağlı bir vicdanla karar verme yerine gidip başkalarından soru
sorup ona göre cevap alıp ona göre hareket ediyorsa elbette devlet burada diyecek ki
anayasayı korumak benim vazifem, kanunları korumak benim vazifem, demokrasiyi korumak
benim vazifem. Esasında hükümetimizin paralel yapıyla yaptığı mücadelenin bir adı da
anayasamızı, hukukumuzu, demokrasimizi, devletimizin tekliğini, milletin hukukunu
korumaktır.
FUNDA GÖREY: Şimdi tam da bu noktada bu paralel yapıyla mücadele alınlarının en
önemlilerinin bir tanesi yargı, HSYK seçimleri geride kaldı ama uzun zamandır üzerinde
çalışılan yüksek yargının yapısını da değiştiren bir takım düzenlemeler vardı. Bu konularda
bir ilerleme kaydedildi mi? Bir adım atmayı düşünüyor musunuz Yargıtay ve Danıştay’da?
BEKİR BOZDAĞ: Yargıtay’da şu anda 38 daire var, 23 hukuk dairesi 15 ceza dairesi var.
Daha önce çıkardığımız bir yasayla dairelerin hukuk dairesi veya ceza dairesi vasfının
değiştirilmesine karar verme yetkisini Yargıtay’a verdik. Yargıtay bu yetkiyi kullanmadı
çıkardığımız kanun çerçevesinde ama şu anda Yargıtay’da ceza dairelerinde 395 bin dosya
var, hukuk dairelerinde 215 bin, toplam 610 bin dosya var. Şu anda başsavcılıkta bekleyen de
350 bin dosya olduğunu görüyoruz, daha önce Yargıtay’daki daire ve üye sayısını artırdık,
dosyalar erisin hızla kararlar verilsin kararların müzakeresine dosyaların incelenmesine daha
fazla zaman ayrılsın diye düzenleme yaptık. Hatta orada Yargıtay’ın dairelerinin iş bölümü
şeklinde iki ayrı grup olarak çalışmasına imkan veren düzenlemeler de yaptık. Ancak bu
düzenlemelerin çıkmasından sonra da Yargıtay’daki iş yükünün erimediğini, azaltılmadığını
çok yakın bir biçimde görüyoruz. O nedenle Yargıtay’daki bu iş yükünün doğurduğu zaruret,
vatandaşımızın davasının neticesini vaktinde görme ihtiyacı, adil yargılanmanın zamanında
neticelenmesi bakımından Yargıtay’da daire ve üye sayısını artıran bir adım atıyoruz.
Yargıtay’da 8 tane yeni daire kuracak bir teklifi arkadaşlarımız bugün Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı’na sunacaklardı.
FUNDA GÖREY: 8 yeni daire, dolayısıyla üyeler de mi?
BEKİR BOZDAĞ: 8 yeni daire kurulacak tabi, yeni üye seçimi demektir bu. Aynı şekilde
Danıştay’da da bir tane dava dairesi, bir tane idari daire olmak üzere iki daire kurulacak.
Orada da tabi bunlara yeni üye kadroları ihdas edilecektir. Danıştay’da da dava yükü 216 bin
828’dir, orada da dosyalar uzun beklemekte ve vatandaşımızın hakkına kavuşması zaman
almaktadır. Yargılanmanın hızlanması, yüksek yargının dosyalara daha zaman ayırması,
kararların vaktinde çıkması bakımından bunu son derece önemli bir adım olarak görüyoruz.
FUNDA GÖREY: Yargıtay’a 8 yeni daire, Danıştay’a 2 yeni daire kurulacak bu bir kanun
teklifi olarak teklif hazırlandı, meclis yolunda mı, ulaştı mı?
BEKİR BOZDAĞ: Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne milletvekillerimiz bugün teklifi
verecekler.
FUNDA GÖREY: Kaç üye alınacak toplam Yargıtay ve Danıştay’a, kaç yeni üye bu yeni
düzenlemeler doğrultusunda?
BEKİR BOZDAĞ: Yargıtay’da biz Yargıtay ve Danıştay’da 2 bölüm halinde veya bölümler
halinde çalışmasına imkan verdik ancak Yargıtay ve Danıştay’daki üye sayısının yetmemesi
nedeniyle bazı bölümlerde bazı dairelerde bölüm halinde çalışma imkanı yok. Çünkü Yargıtay
Başkanı, Hukuk Genel Kurulu Başkanı, keza Genel Kurulu Başkanı, Yargıtay yine sekreteri,
Yargıtay Başsavcısı bunlar dairelerde görev yapamıyorlar. Aynı şekilde Yargıtay’dan
HSYK’ya seçilen 3 üye de Yargıtay’da görev yapamıyor. Danıştay’da da idari görevlerde
bulundukları için görev yapamıyorlar, tabi eksik olan üyeler de var. Bu düzenleme esasında
Yargıtay’ın bu eksik olan üyelerini tamamlamayı da idari görevde bulunanların yerine onlar
görev yapmadıkları için görev yapacak üye bulundurmayı da içeren bir düzenleme olacaktır.
Bu düzenleme çerçevesinde Yargıtay’a 128 yeni Yargıtay üyesi, Danıştay’a da 39 yeni üye
seçilmesi ön görülmektedir.
FUNDA GÖREY: Şimdi siz bu düzenlemeyi yargıdaki iş yükünün azaltılması dolayısıyla da
vatandaşın davalarının daha hızlı sonuçlanması amacıyla yaptığınızı söylediniz ama benim
aklıma şu da geliyor özellikle Yargıtay’la ilgili tartışmalarda bu paralel yapı iddiaları ve bu
yapıya mensup olduğu iddia edilen mensupların sayısı göz önüne alınarak yeni atamalar mı
yapılmak istendi acaba Yargıtay’a. Böyle bir gerekçe de olabilir mi?
BEKİR BOZDAĞ: Gerekçeler benim söylediğim gerekçeler. Esasında Yargıtay’da bizim
daha önce attığımız adım arzu edilen neticeyi vermedi, vermediği için de bu adımı atma
gereği duyduk. Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ihlal kararı verilen
dosyalarına baktığınızda onların büyük bir kısmının uzun yargılamalarla ilgili olduğunu
görüyoruz. Şimdi Anayasa Mahkememize bireysel başvuru yolu açıldı, bireysel başvuruya
giden dosyalara baktığımızda onun da önemli bir kısmının uzun yargılamalardan kaynaklı hak
ihlaline dayandığını görüyoruz. O nedenle uzun yargılamaları ortadan kaldırmak istiyoruz
birincisi bu, ikincisi Yargıtay dairelerine düşen dosya sayısını azaltmak suretiyle daire
üyelerinin dosyayı incelemeye daha fazla vakit ayırmasını arzu ediyoruz. Çünkü vakit
ayırmazsa tehkik hakimlerinin raporları üzerine sadece hızlıca karar verirse o kararlar bazı
hakların kaybına da yol açabilir. Üyeler daha fazla dosyalara zaman ayırsınlar, dosyanın
müzakeresine daha fazla zaman ayırsınlar ve daha çok dosya, daha iyi inceleme ve daha
isabetli kararlarla Yargıtay ve Danıştay’da karara bağlansın düşüncesi bunun altında yatan en
önemli nedendir.
FUNDA GÖREY: Biraz süreyi hızlı kullanmak istiyorum. Hakim ve savcı alımlarına da yeni
kriterler geliyor zannediyorum, bu konuda bilgi alabilir miyiz sizden?
BEKİR BOZDAĞ: Şu anda adli yargıda 12 bin 500 civarında görev yapan hakim ve savcımız
var, idari yargıda da 1400 küsür hakim görev yapmaktadır. Tabi dosya sayılarına
baktığımızda, mahkeme sayılarına baktığımızda Avrupa’da kişi başına düşen hakim savcıyla
Türkiye’de kişi başına düşen hakim savcıya baktığımızda bizim burada çok büyük açığımız
olduğu ortadadır. Bakanlıkta aldığım brifingte Avrupa standartları için Türkiye’nin alması
gereken mesafeyi kaç yılda alırız diye bana sundukları şeyde 2023’e kadar biz ancak şu kadar
hakim savcı alımı yaparsak bu mesafeyi tamamlayabiliriz şeklinde değerlendirmeler oldu. Biz
dedik ki biz 2023’e gelmeden bu mesafeyi kapatmak istiyoruz onun için de hakim ve savcı
alımlarında sayıyı artıran bir yola gideceğiz. Bu sene 3500 civarında hakim ve savcı alımı
yapacağız, önümüzdeki yıl da yine aynı şekilde yüksek sayıda hakim ve savcı alımını
yapacağız. 5000 civarında 2015 yılı için hakim ve savcı alımını da planladığımızı da ifade
etmek isterim. Sayıyı bir yandan artırırken öte yandan da kaynak konusunda bir farklılaşmaya
doğru gidiyoruz çünkü Türkiye’de uzunca bir zamandır hukuk fakültesinden mezun olanların
doğrudan hakim ve savcı olmasının doğurduğu sakıncalar üzerinde makaleler yazılıyor,
araştırmalar yapılıyor, başka ülke örnekleri vererek Türkiye’nin de bu konuda bir kademe
koymasının doğru olduğu dile getiriliyor. Pek çok yetkin hukukçu tarafından da bu husus
ifade edildi, o nedenle biz de bakanlık olarak avukatlardan hakim ve savcı alımına kademeli
geçiş sürecini başlattık. Şu anda avukatlardan hakim savcı adaylığına geçebilmek için 5 yıl
fiili avukatlık yapma şartı aranıyor yasada. Mecliste adalet komisyonunda bulunan teklifte bu
5 yıllık şartı biz 2 yıla çekiyoruz, amacımız daha çok avukatın hakim ve savcılık sınavına
müracaat etmesi, kaynağın çoğalması zenginleşmesi, böylelikle daha fazla avukatın hakim ve
savcı olarak görev almasıdır. Birkaç yıl içerisinde de hukuk fakültesinden doğrudan mezun
olmuş olanlardan hakim ve savcı adaylığı alımına son verip tamamen en az 2 yıl fiilen
avukatlık yapmış olanlar arasından hakim ve savcı adaylarının belirlenmesi sürecine Türkiye
geçmiş olacaktır. Burada kademeli bir geçişi ön görüyoruz.
FUNDA GÖREY: Güvenlik paketi de çok tartışılan düzenlemelerden biriydi efendim İçişleri
Bakanlığı’nda hazırlıkları devam eden. Şimdi molotof taşıyana ve maskeli eylemciye
cezaların artırılması yeni cezalar verilmesi gündemde, molotofun bir silah olarak
değerlendirilmesi ve sadece kullanana değil taşıyana da ceza verilmesi lütfen yanlışsam
düzeltin 3 ya da 5 yıllık bir cezadan, bir hapis cezasından ve bu örgütlü bir suçun içinde
olursa 2 katına çıkartılmasından bahsediliyor. Böyle mi olacak düzenleme molotofla ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: İçişleri Bakanımız Sayın Ala bu konu üzerinde çalışıyor, biz Adalet
Bakanlığı olarak da kendisine çalışmalarında destek verdik, konuları birlikte de mütalaa ettik,
aynı şekilde bakanlar kurulunda da konu görüşüldü. Molotof konusunda Türkiye’nin yaptığı
şey esasında Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde olan düzenlemeyi bizim hukukumuza taşımaktır.
Şu anda mevcut hukukumuz çerçevesinde Yargıtay’ımızın verdiği içtihatlarla molotof zaten
silah olarak kabul edilmekte ve silaha olan müeyyide ona da uygulanmaktadır. Ancak bu
mahkemenin takdirinde olan bir konu, mahkeme ve Yargıtay beraber aynı kanaatte olursa
böyle oluyor yoksa kanunda açıkça molotof diye yazan bir hüküm yok. Bir defa bu düzenleme
kanuna açıkça bunu yazmak suretiyle bir farkındalığı ortaya koyuyor, molotofla ilgili bir
değerlendirme içeriyor. Öte yandan silah saldırı amacıyla tek başına bulundurmuyor, bir
kişinin üzerinde silah olduğunda kendisini saldırı değil de kendini koruma maksadıyla
üzerinde taşıyabiliyor. Ama bir kişi molotofu eline aldığı zaman onun ucunu da yaktığı zaman
koştuğu zaman bu açık bir saldırı amacıyla eline alıyor. Attığı yerde eğer bir araçsa içindeki
insanlar, eğer bir binaysa içindeki insanlar, bir kalabalıksa orada mal ve can zarar görüyor. Bu
bir ateşli silah şeklinde yapılmamış diye bunun ortaya çıkardığı zararları görmezden
gelemeyiz. O yüzden molotof kullanan, molotof yapan, molotof satan veya bunu bulunduran,
bunu saldırıdan kullananlarla ilgili Avrupa Birliği üyesi ülkelerin mevzuatında olan
düzenlemeleri Türkiye’nin mevzuatına getiriyoruz.
FUNDA GÖREY: Ne tür düzenlemeler?
BEKİR BOZDAĞ: Bunların hepsinde cezalar ön görülüyor. Bazı yerlerde çok büyük cezalar
ön görülüyor, yani Amerika’ya baktığınızda orada daha yüksek cezalar var. Şimdi bizim
yaptığımız da onun getiriyoruz, molotofa verilecek cezalar tabi alt sınırı da yükseltilerek
cezanın caydırıcılık vasfı da öne çıkarılarak yapılıyor.
FUNDA GÖREY: 2 yıldan üstü olacak.
BEKİR BOZDAĞ: Yani 2 yıldan daha fazla bir ceza olacaktır ön görülen ceza, tutuklama
kapsamına tabi böylelikle girecektir. Ayrıca yasanın içerisinde şöyle bir düzenleme daha var
belki kamuoyuna yansımadı ama bu da son derece önemli 100. maddedeki tutuklama
nedenleri sayılıyor CMK 100’de. Bu tutuklama nedenlerinin içerisine işte yüzü kapatmak,
maske ve benzeri şeylerle kapatmak, molotof ve benzeri şeyler de tutuklama nedeni olarak
kabul edilecek. Yani o da katalog içerisinde yer alacak, bu da son derece önemli çünkü
bunları kullananlar etrafı yakıyorlar. Geçmişte hatırlarsanız bir İstanbul’da durakta duran
kızımız….
FUNDA GÖREY: Serap.
BEKİR BOZDAĞ: Serap kızımız böylesi bir alçakça saldırı sonucunda yanarak hayatını
kaybetti. Başkaları da kaybetti, bizim derdimiz vatandaşımızın canını, malını korumak. Kim
gösteri yapmak istiyorsa serbesttir, dilediği gibi gösterisini yapabilir yeter ki şiddete
başvurmasın, yeter ki terör usullerine başvurmasın. Almanya’da PKK yandaşları orada gösteri
yapıyorlar, gösteri yapıyorlar taş yok, silah yok, sopa yok, molotof yok ama Türkiye’de
yaptıkları zaman her şey var. Diğer terör örgütleri de başka yerde gösteri yapıyorlar orada
gayet uysal bir gösteri yapıyorlar, onların kanunlarına uyuyorlar. Peki Türkiye’nin
kanunlarına niye uymuyorlar? Biz diyoruz ki Türkiye’nin kanunlarına uyarak dilediğiniz
toplantıyı dilediğiniz gösteriyi yapın.
FUNDA GÖREY: Önemli bir konu daha, hükümet yeni bir adım Alevi açılımıyla ilgili yeni
bir adım hazırlığında Başbakan Davutoğlu bunu açıkladı, Hacı Bektaş’a gideceğini de söyledi
aşure gününe katılmak için. Bu konuda tabi en büyük tartışma cem evlerinin statüsü, yani bir
ibadethane sayılacak mı sayılmayacak mı? Çeşitli formüller üzerinde konuşuluyor efendim
camilerin mabet, cem evlerinin ibadethane sayılması gibi formüller üzerinde. Bu konuda bir
netlik var mı, bir adım atılacak mı cem evlerinin statüsüyle ilgili?
BEKİR BOZDAĞ: İzin verirseniz ben bu formüller üzerinde bir değerlendirme yapmayayım
çünkü bulunduğum bakanlık nedeniyle o formüller üzerinde bir değerlendirme yapmayı işin
doğrusu doğru görmem. Ama hükümet olarak biz Alevi vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümü konusunda çok ciddi adımlar attık. Belki o adımlardan bazılarını söyleyebilirim
hükümetlerimiz döneminde ilk defa Alevi vatandaşlarımızla ilgili Sayın Çelik’in bakanlığı
döneminde çalıştaylar yapıldı, bir Alevi müktesebatı oluştu Türkiye’de, bir hafıza oluştu ve
devlet resmen bu konuda bir muhataplık oluşturdu. Tarihi bir adımdır, Sayın
Cumhurbaşkanımız Dersim hadiseleri nedeniyle ilk defa devlet adına özür diledi. Bu son
derece önemli bir olaydır, yani geçmişte böyle bir şey oldu mu, olur mu deseniz belki kimse
demezdi ama bu oldu, böyle bir adım atıldı. Orta öğretimde okutan din kültürü ve ahlak bilgisi
derslerine Alevi vatandaşlarımızın bilgeliğine güvendiği kişilerin kaleminden Aleviliğe dair
ilk defa bilgiler kitaplara konuldu. Alevi klasikleri Türkçeye çevrildi, Madımak Oteli
kamulaştırmak suretiyle bir kültür merkezine dönüştürüldü ve bu alanda çok ciddi adımlar
atıldı. Hükümetimiz bu konuda samimidir, pek çok çalışma yaptı, Sayın Başbakanımız da bu
çalışmaların devam ettirileceği mesajını verdi ve bu konuda çalışmalar yürüyor. Sayın
Başbakanımız bunlarla ilgili açıklamaları vakti gelince kendisi yapacaktır.
FUNDA GÖREY: Son soru hasta tutuklularla ilgili bir adım atılacak mı? Bu da sıkça dile
getirilen noktalardan bir tanesi.
BEKİR BOZDAĞ: Hasta tutuklular sorunu insani bir sorun zira cezaevlerinde bulunan bütün
insanlar işledikleri suç ne olursa olsun onlar ailelerinin bize emanetidir, devlete emanetidir.
Biz onları korumak, onları yaşatmak, onların her türlü ihtiyacını gidermekle de görevliyiz,
bizim vazifemiz o öyle bakıyoruz. Kendi evladımız, ailemizden biri hastalandığında nasıl
onunla alakadar oluyor, gerekli tedavi için adımları atıyorsak cezaevlerindeki insanlarımız
için de aynı hassasiyetle hareket ediyoruz. Bundan kimsenin endişesi, kimsenin şüphesi
olmasın. Hasta olan ama hastalığı nedeniyle cezaevinde tek başına hayatını idame ettirme
imkanı bulamayan tutuklu ve hükümlülerle ilgili geçtiğimiz yıllarda bir düzenleme yaptık.
Eğer rapor alınırsa bunu belgeleyen ve toplum güvenliği bakımından herhangi bir tehlike
oluşturmazsa o zaman bunların cezasının infazının ertelenmesine, tutuklu ise tahliyesine
imkan veren bir düzenleme yaptık ve bu çerçevede belli sayıda tutuklu ve hükümlü hastalığı
nedeniyle cezası ertelenerek veya tutukluysa tahliye edilerek dışarı çıktılar. Tabi bu yetmedi
uygulamada bazı sorunlar çıktı. Bunun üzerine hatırlarsanız Haziran’da yaptığımız
düzenlemeyle bir kural getirdik, bu somut tehlike kuralını oraya koyduk. Çünkü toplum
güvenliği bakımından tehlikelilik kriterini bazı güvenlik birimleri çok soyut bir biçimde
yorumluyorlar, içeride yatamayacak durumda olan kişiler bu yorum nedeniyle içeride
kalıyordu. Biz toplum güvenliği bakımından somut bir tehlike varsa o zaman bunu
değerlendirelim diye öyle bir kriter getirdik. Şu anda bu kriter çerçevesinde bu uygulama
devam ediyor. Ayrıca Adli Tıp Kurumu’yla Sağlık Bakanlığı bu raporlama konusunda da
müşterek çalışmalar yapıyorlar. Çok buradan açık söyleyeyim bazı raporların sıhhati
konusunda da ciddi endişeler var, yani sıhhatli olmadıkları bir takım çekingenliklerle raporlar
verildiğini de biz biliyoruz. O yüzden raporlarla alakalı Adli Tıp’la Sağlık Bakanlığı müşterek
bir çalışma yapmak suretiyle bu raporlar konusunda daha sıhhatli bir sonucun ortaya çıkması
konusunda da birlikte çalışıyorlar. Şu anda yeni bir çalışmamız yok ancak uygulamayı takip
ediyoruz, eğer uygulamada bu yaptığımız düzenleme arzu edilen neticeyi vermezse bu konuda
başka bir adım da atabiliriz. Çünkü bu husus insani bir husustur, bu insani hususu bizim göz
ardı etmemiz düşünülemez.
FUNDA GÖREY: Çok teşekkürler efendim verdiğiniz bilgiler ve değerlendirmeleriniz için.
BEKİR BOZDAĞ: Ben teşekkür ediyorum.
FUNDA GÖREY: Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’ı ağırladık.
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr