KONUK : BEKİR BOZDAĞ
TARİH : 01-02-2015
KANAL : KANAL 7
SÜRE : 66 DAKİKA
REFERANS : 17298282
SUNUCU: Ankara’dan hepinize iyi pazarlar diliyorum, Başkent Kulisi’ne hoş geldiniz. Bu
hafta Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Başkent Kulisi’nde konuğumuz. Hem güncel siyasi
tartışma konuları, başkanlık sistemi başta olmak üzere yargı içindeki son gelişmeler ve çözüm
sürece bu hafta ağırlıklı konu başlıklarımız olacak. Efendim hoş geldiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum.
SUNUCU: Bizde çok teşekkür ediyoruz, katılımınızdan ötürü. Şimdi başkanlık sistemi
tartışmalarıyla geçirdik geride bıraktığımız haftayı. Ben şöyle bir soruyla başlatmak istiyorum
programı. Muhalefet partileri sayın cumhurbaşkanının başkanlık sistemini Türkiye için değil
kendisini için istediğini söylüyor. Bu yönde açıklamaları var, beyanları var. Bu yeni bir konu
da değil aslında. Başkanlık sistemi tartışması yıllardır partinizin de savuna geldiği bir sistem
ya da sayın cumhurbaşkanlığının öteden beri savuna geldiği bir şey. Ama niye bu ısrar niye
başkanlık sistemine geçiş talebinde ısrar var? Sayın Erdoğan bunu kendisi başkan olmak için
mi istiyor yoksa Türkiye için bu hayırlı bir iş olduğu için mi istiyor?
BEKİR BOZDAĞ: Sayın Acet, başkanlık sistemi konusunda muhalefetinin tutumunu iyi
değerlendirmek lazım. Esasında muhalefet başkanlık sistemini tartışmak istemiyor. Bunun
sebebi de vatandaş başkanlık sistemini iyi öğrenirse bu işe ciddi sahip çıkar sonra bizi eleştirir
bu kadar iyi bir sisteme siz neden karşı çıkıyorsunuz diye eleştirir diye endişe ediyorlar.
Başkanlık sisteminin öğrenilmesini istemedikleri için bu konudaki her sözü duymamazlıktan
geliyorlar veya birkaç cümleyle geçiştirip başka konulara geçmek istiyorlar. Yine aynı şeyi
görüyoruz. Şu anda bir tartışma var. Muhalefet bunu tartışmak istemiyor. Tartışmaya girdiği
zamanda hep korkular üzerinden bir tartışma yürütmek istiyor. İşte başkanlık gelecek,
padişahlık gelecek işte başkanlık gelecek otoriter bir yapı olacak, başkanlık gelecek Türkiye
eyaletlere bölünecek, federal bir devlet yapısı oluşacak. Şu olacak, bu olacak sürekli korkuları
büyüten bir üslubu benimsediğini görüyoruz. Bu tamamen muhalefetin hanlık sistemi yeni
tartışılan bir konu değil. Hatırlarsanız geçmişte merhum Necmettin Erbakan başkanlık
sistemini seçim beyannamesine koymuş 70’li yıllarda. Baktığınız zaman merhum Özal
başkanlık sistemini arzu ettiğini ifade etmiş. Yine baktığınız zaman merhum Türkeş başkanlık
sistemini istemiş ve bunu Dokuz Işık isimli kitabının içerisinde çok detaylı bir şekilde izah
etmiştir. Sayın Demirel hayattadır. Önce başkanlık sistemine karşı çıkmış, Özal kendisini için
istiyor demiş aynen bugün muhalefetin Sayın Cumhurbaşkanımıza dediği gibi ifade ediyor. O
zaman da Demirel, Özal’a aynı şeyleri söylüyor ama kendisi Cumhurbaşkanı olduktan sonraki
süreçte başkanlık sistemini tartışmaya açıyor ve Türkiye’nin buna geçmesini istiyor.
Türkiye’yi yönetmiş ne kadar Başbakan varsa merhum Ecevit hariç hepsi başkanlık sistemini
hemen hemen arzu ettiğini görüyoruz. Bu son derece önemli bir tespittir. Neden ülkeyi
yönetenler başkanlık sistemini arzu ediyorlar oraya iyi bakmak lazım. Sayın
Cumhurbaşkanının şahsına dönük bir sistem değildir. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanının aday
olduğunu farz edelim, kazanır veya kazanamaz. Kazansa bile dört yıl veya beş yıl görev
yapacak ama bu sistem varlığını devam ettirecek. Onun için bu bir şahsa özel bir tartışma
değil şahsa özel bir talep kesinlikle değil. Türkiye’nin buna ihtiyacı var. Bakın bugün
Türkiye’de parlamenter sistem var. Ne diyoruz? Parlamenter sistemde kuvvetler ayrılığı var,
etkin denetim var ama uygulamaya baktığınızda esasında kuvvetlerin yürütmede birliğini
görüyorsunuz. Yani şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda hükümete
rağmen bir tasarı bir kanun teklifi yasalaşabilir mi? Genel Kurul’da çoğunluk hükümet grubu,
hükümetin içinden çıktığı parti grubuna ait. Komisyonlarda çoğunluk ona ait. Şu anda sadece
bizim dönemimizde değil, bizden önceki dönemlerde de iktidar partisinin istemediği bir yasa
meclisten çıkabilmiş midir? Meclis iktidar partisine rağmen bir etkin denetim yapabilmiş
midir? İktidarın izin verdiği kadar bir denetim yapmıştır.
SUNUCU: Başkanlık sistemi olunca ne olacak, bu dediğiniz?
BEKİR BOZDAĞ: Tabi buradan baktığınızda şunu özellikle ifade edeyim geçeyim o
sorunuza. Şimdi Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde hükümet
zaten kendisi, hükümetin başı. Yasamada zaten çoğunluk var. Bir yandan yürütmede
istediğini yapma imkanı var öte yandan yasal düzenleme ihtiyacı varsa onunla beraber hareket
eden grubuyla istediği yasayı çıkarma imkanı var. Ama bugün başkan Obama’nın böyle bir
imkanı var mı? Bazı atamalar orada kongrenin onayına gidiyor onay almazsa yapamıyor.
Anlaşmalar kongrenin onayına gidiyor onay almazsa olamıyor. Pek çok yasaların tamamı
kongrenin görüşü kabulüyle oluyor. Yasa çıkaramazsa yapamıyor. Etkin bir denetim var.
Şimdi orada bu etkin denetim ne yapıyor? Oraya kazandırıyor. Yasama, yürütme birbirinden
tam ayrı. Şimdi biz diyoruz ki ayrı olsun, tek adamlık olmasın. İşte esasında tek başına iktidar
olduğu zaman yasama, yürütme birleşiyor tek adamlık bu sistemde oluyor. Ama başkanlık
sistemi tek adamlığa hayır diyen bir sistem çünkü yasamayı tam ayırıyor, yürütmeyi tam
ayırıyor, milletvekillerini ise genel merkezin disiplininin dışına çıkarıyor. Şu anda işte
yakında seçim var. Herkes vekiller nasıl belirlenecek diye uğraşıyor. Genel merkezin
istedikleri aday oluyor halk da onları seçiyor ve vekiller parti içi disiplinle ne yapılıyor,
disiplin ediliyor, görüşlerini istediği gibi açıklayamıyor. Kendine oy verenlerin meclisteki
tutum ve davranışlarına göre değerlendirme imkanı fazla yok. Milletvekili oy verenler şuna
hayır de dediği zaman burada hayır diyemiyor, evet de dediği zaman evet de diyemiyor çünkü
partisine bakıyor. Bakın başkanlık sisteminde dar bölge olacağı için uygulamada yani bu şart
değil ama başkanlık sisteminin olduğu her yerde başkan güçlü olduğu için yasamanın da
güçlü olması gerekiyor yasamada da vekillerin güçlü olması gerekiyor. Dar bölge ve her
seçim bölgesinden bir milletvekili çıkıyor dolayısıyla milletvekilleri halkın desteğini alıyor. %
51’in oyuyla seçilecek. Milletvekili ne yapıyor? Parti disipline bakmayacak o zaman. Kendini
seçenlerin taleplerine bakacak, onların memnun etmeye bakacak. Yasamada oy verirken evet
mi, hayır mı derken partiden ziyade partisine de elbet bakacak ama ondan ziyade halka
bakacak. Onlar ne der diye soracak. O zaman hareket edip, parti kendini koymadığı zaman
başarılı birisi kendi bağımsız aday olup rahatlıkla seçilebilme imkanı var. Onun içinde
milletvekillerini daha da güçlendiren etkin bir denetime yol açan bir sistem burada görüyoruz.
Şimdi denetim etkin mi şu anda? Demin söyledim etkin değil, neden? Çünkü iktidar grubu
iktidarın bir parçası olarak kendisini görüyor. İktidarın başarısını kendi başarısı olarak
görüyor. İktidara yönelik her türlü eleştiriyi kendine dönük eleştiri görüyor. Ama başkanlık
sisteminde öyle olmayacak, neden? Başkan bir dönem bilemedin iki dönem seçilecek. Eğer
başkan başarısızsa yanlış yapıyorsa o zaman onun partisinden yasamada olanlar onun
yanlışına ortak olmayacak. Çünkü bir dahaki seferde başkan adayını değiştirecektir o yüzden
de etkin bir denetimi başarısız başkana karşı, yanlış yapan başkana karşı etkili bir denetimi
mutlaka yapacaktır. Bu da başkanı frenleyen, başkanın tek adam olmasını önleyen önemli bir
enstrümandır. Hem dar bölge sistemi hem partilerin disiplinin gevşemesi hem etkin denetim
tek adamlık karşısında en büyük teminat olacaktır.
SUNUCU: Peki yani Türkiye’de demokrasi kültürü biraz farklı ABD’nde. Yani doğruya
doğru, eğriye eğriden ziyaret sizde ifade ettiniz biraz parti angajmanıyla hareket ediliyor.
Yani bu denetim sisteminde kilitlenmelerde çok fazla olmaz mı? Herhangi kritik bir karar
alması gerekiyor, başkan bir karar almak istiyor, ee tıkadı meclis, ABD’de bunun örnekleri de
oluyor ama başkan gidiyor ikna ediyor. Oradaki başkan algısı da biraz farklı. Hani bir yerde
sistemi yine kilitleyebilir deniyor.
BEKİR BOZDAĞ: Sistem kilitlenmez, neden kilitlenmez? Bunun anahtarlarları her iki tarafın
elinde de var. Hem yasamanın elinde olan anahtarlar var hem de başkanın elinde olan
anahtarlar var. Taraflar kilitlemek isterse o ayrı bir konu ama eğer sistemi işletmek isterlerse
sistem kilitlenmez. Neden kilitlenmez? Çünkü yasama başkanın görevine son veremiyor
başkan da yasamanın görevine son veremiyor. Dört sene sonra bir daha seçimler var. Eğer
başkanla yasama kavga ederse sistemi kilitlerse, ülkenin hayrına yararına olan işleri yapmama
konusunda diretirse hakem halktır. Dört sene sandık geldiği zaman bu kilitlemeyi yapana
faturayı keser. Onun için de kilitlemeyi yapamazlar. İki tarafta başarılı olmak zorunda.
Başarılı olmak için de ne yapacak? Doğru olan işlerden dayanışmaya eğri işlerde de
eleştirmeye yönelecek ona göre tavır takınacak. Parti disiplini zayıflayacağı için partinin
çıkarlarından ziyade halkın çıkarları öne çıkacak. Halkın menfaatine göre bir duruş ortaya
konmuş olacak. Halkın menfaatine göre bir duruş ortaya konmuş olacak. Şimdi siz
başkansınız, % 51 oyla seçilmişsiniz. Bir daha seçilmek için sizin partinizin oyu yetmiyor
size, sizin partinizin dışındakilerinin de oylarına ihtiyacınız var. Onun için başkan ister
istemez ne yapacak? Halkın tamamını kucaklayacak eylem ve söylemler içerisinde bulunacak.
Diğer partilerde öyle bu mecliste olanlarda aynı şeyi yapacak. Çünkü içlerinden bir dahaki
sefere başkan çıkması için iktidar olması için onların da tek başına oyları yetmiyor. Halkın
tamamını kucaklayan bir yaklaşım içerisine girmeleri gerekiyor ve bu da toplumdaki
kutuplaşmaları ortadan kaldıracak bir sonuç ortaya çıkarıyor. Hani deniyor ya toplum
kutuplaşıyor, şimdi düşünün; ırkçı bir Kürt aday Türkiye’de başkan seçilebilir mi? Türklerin
toplumun büyük bir kesiminin oyunu alamadan.
SUNUCU: Seçilemez, ortalamayı…
BEKİR BOZDAĞ: Tabi mümkün değil. Irkçı bir Türk aday Türkiye’de başkan seçilebilir mi?
Seçilemez.. Laikçi bir aday Türkiye’de başkan seçilebilir mi? Seçilemez. Yani kendi dışındaki
toplum kesimlerine olumlu mesaj veremeyen onların desteğini alamayan birisi başkan
seçilemez. Onun için bu sistemde dayatma olmaz, orta yol olur, radikal uçlardan uzaklaşıp
orta yola uzlaşmaya insanlara gelir çünkü başkalarının oyuyla iktidar ancak olunabiliyor.
Böylelikle orta yol, ortak akıl, uzlaşı kültürü daha da güçlenir, kutuplaşma da ortadan kalkar.
İnsanların eylemleri, söylemleri de ona göre belli bir çerçeve içerisine oturur, bundan Türkiye
kazanır. Şimdi niye karşı çıkıyor bunlar? Şimdi diyor ki MHP bir milliyetçilik anlayışı var
ırkçılık çizgisine yakın veya ondan uzak neyse, şimdi bakıyor % 10-15, % 51’i alabilir miyim,
alamam. BDP bakıyor % 6,5. % 51’i alabilir miyim, alamam. CHP bakıyor % 27, % 51’i
alabilir miyim, alamam o zaman diyorlar ki bizden başkan maşkan çıkmaz onun için biz ne
yapalım, var gücümüzle bu sisteme karşı çıkalım. Esasında radikal unsurlar da bu sisteme
karşı çıkıyorlar. Sadece iktidar umudu olmayanlar değil radikal unsurlarda. İşte kutuplaştırıcı
siyasetten beslenenler de buna karşı çıkıyorlar. Başkanlık sistemi bu noktada kutuplaştırmaları
ayrışmaları, ötekileştirmeleri ortadan kaldıran onları reddeden onun yerine uzlaşmayı
önemseyen, öne alan bir anlayışı da ikame eden bir sistemdir.
SUNUCU: Peki siz şimdi parti olarak şuna mı karar verdiniz yani? Bu kampanya başkanlık
sistemi tartışmaları bu kampanyanın ana teması olacak. Şunun için de biraz soruyorum. Geçen
gün bir takım haberler çıkmıştı. Bunu parti sözcüsü Sayın Atalay yalanladı basında çıkan
haberler gerçeği yansıtmıyor diye. Parti olarak karar verdiniz mi oturup yani bu kampanya
döneminde de başkanlık sistemini ana merkeze oturtup bunun üzerine bir kampanya yapalım
mı diyeceksiniz diyorsunuz.
BEKİR BOZDAĞ: Benim bildiğim böyle alınmış bir karar yok. Şu anda partinin seçimdeki
kamuoyuna paylaşacağı konular taahhütleri üzerine Sayın Atalay’ın başkanlığında bir heyet
partide çalışıyor ben o heyetin içinde değilim. Onlar bunun çalışmalarını sürdürüyor. Henüz
netleşmiş de değil, kesinleşmiş de değil. O çalışmalar bittikten sonra seçim beyannamemiz ne
olacak, halkımıza taahhütlerimiz ne olacak onu Sayın başbakanımız elbette Türkiye
kamuoyuna açıklayacaktır. Benim bildiğim şu ana kadar böyle bir şey alınmış bir karar yok.
Seçim beyannamesi de henüz daha netleşmiş değil o netleştikten sonra göreceğiz.
SUNUCU: Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan arasında bu konuda bir görüş ayrılığı
var mı?
BEKİR BOZDAĞ: Yani şimdi Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakanımızın şahıslarına
dönük bir değerlendirme yapmak uygun olmaz. Onların hukukları kadim bir hukuk,
kardeşlikleri öyle ve uzun yıllardır birbirlerini çok iyi tanıyorlar aynı davanın içinden gelen
iki tane değerli insan. Dolayısıyla onlar kendileri her konuyu değerlendirip kendi aralarında
karara bağlayabilirler. Bizim dışarıdan bir değerlendirme yapmamızın yakışı kalmaz.
SUNUCU: Son bir soru sorayım bu konuda. Şimdi anketlerde % 30’lara pek geçmedi destek.
Başkanlık sistemini istemiyoruz diyenlerse neredeyse yarı yarıya. Halka kabul ettirmek kolay
olacak mı başkanlık sistemini?
BEKİR BOZDAĞ: Başkanlık sistemini vatandaşımız anladığı zaman ki ben anladığını
düşünüyorum çok büyük destek verecektir. Baktığınız zaman tartışılmasını istememelerine
rağmen millet bu işin farkına varmasın düşüncesine rağmen şu anda başkanlık sistemine
destek oldukça iyi bir noktadır. Bizim anayasa hukuku kitaplarımıza baktığınız zaman
başkanlık sistemine yeterince yer vermezler bizim anayasa hukukçularımız. Hatta verenlerde
olumsuz yönlerine biraz ağırlık vererek verirler ki hukuk okuyanlarda bu sistemi fazlaca
benimsemesinler çünkü bizim anayasa hukuku alanımızda egemen olan siyasal renk nedeniyle
bu böyle bir şekilde
SUNUCU: Darbe kültürüne de bitiriyor
BEKİR BOZDAĞ: Hem sol düşünce daha egemen o alanda şimdi farklılıkla var ama kitaplara
baktığınızda bu konu neredeyse yok sayılan konular arasında görüyorsunuz. Dünyanın pek
çok ülkesi başkanlık sistemiyle yönetilirken buradan buna dair bir bilgi verilmiyor. Şimdi
başkanlık sistemi güçlü bir iktidar getiriyor. Siyasi istikrar getiriyor. Siyasi istikrarı ve güçlü
iktidarı her türlü operasyona kapatıyor. Düşünün; siz koalisyon hükümetisiniz. 280
milletvekiliniz var tek başına iktidarsınız ama vekillerinizden birisi diyor ki bak şunu yapın
yapmazsanız ben istifa ederim yalnızda gitmem yanımda üç-beş arkadaş var. Koalisyon her
partinin ayrı çıkarı var, o dayatıyor, o dayatıyor uzlaşmayla bir karar alınamıyor ve birileri
operasyon yapıyor. Milletvekillerini tehditle, şantajla, parayla, kadınla, vaatle, transferle,
başka makamla başka başka şeylerle ayarttıklarına Türkiye geçmişte şahit oldu. İktidarlar nice
operasyonlar yedi. Bakın; 95 seçimleri oldu arkasından anayol, Refahyol, anasol hükümetleri
kuruldu. Bu hükümetler hem bir operasyonla kuruldu hem bir operasyonla yıkıldı. Yine bakın
99’da DSP, ANAP, MHP koalisyon hükümeti oldu. Merhum Ecevit’in en yakınında olan
Sayın Özkan, İsmail Cem ve daha pek çok kişi bakan düzeyinde olanlar birdenbire patır patır
istifaya başladılar. Dikkat edin, operasyon yapılıyor iktidara ve istifa ediyorlar iktidar azınlığa
düştü istifalarla birlikte o dönemde hatırlarsınız. Ama başkanlık sistemi olduğu zaman böyle
bir operasyon kimse yapamaz çünkü başkanı operasyon yapan bazı medya çevreleri, sermaye
çevreleri içeride ve dışarıdaki karanlık güç odakları belirlemiyor, kim belirliyor? Sandıkta
doğrudan halk belirliyor, halk seçiyor. Görev süresi belli dört yıl veya beş yıl, kimse görevden
alamıyor. Gensorusuyla hükümet veya başkan veya başkan yardımcıları düşürülemiyor. Onun
için başkan yetki aldı mı dört yıl bu yetkiyi kullanıyor. Bir istikrar var, güçlü bir iktidar var.
Bu istikrar bu iktidar Türkiye’ye kazandırıyor. Bakın Türkiye’nin koalisyon iktidarları
döneminde hep kaybolmuştur. Geriye gitmeden 5 Nisan 94 ekonomik krizini yaşadık. DYPSHP
koalisyonu vardı. İşti 28 Şubat krizini yaşadık o zaman yine koalisyon vardı. İşte Kasım
2010 ve 21 Şubat 2001 ekonomik krizlerini yaşadık. O zamanda DSP-ANAP-MHP
koalisyonu vardı. Bakın her koalisyon Türkiye’ye kaybettirmiştir. Onun için 3 Kasım 2002’de
Ankara’da istikrar sağlanamayınca halk sandıkta istikrarı getirdi, güçlü iktidarı sandıkta
kurdu. 12 yıldır Türkiye ortalama her alanda üç buçuk kat büyüdü, değişti. Güçlü iktidar
Türkiye’yi hızlı karar aldırır, istikrarı sağlar, operasyonlara hayır dedirtir, milletin iradesini
Ankara’da tam iktidar yapar ve bundan Türkiye her alanda güç kazanır, büyür. O yüzden
başkanlık sistemine bizim geçmemiz gerekiyor ben ona inanıyorum. Bizim geçmişimize
baktığımızda da bizim kültürümüze yabancı değil. Şu anda belediye başkanları esasında
başkanlık sistemidir. Yani bir İstanbul’a belediye başkanı seçiyorsunuz o ildeki herkes bir
kişiyi seçiyor ve bütün yerel hizmetleri o yönetiyor. Başkanlık sistemini biz belediyelerde
uzun yıllardır başarıyla uygulamışız. Yani Türkiye’nin gelenekleri buna yabancı değil, kültürü
de buna yabancı değil.
SUNUCU: Peki bir ara verelim müsaadenizle reklam arası dönüşte bir takım operasyonlar
var. TİB, TÜBİTAK, yasadışı dinleme, casusluk faaliyetleri yeni İzmir merkezli yine
operasyon yapıldı. Bu konular üzerinden birkaç soru size yöneltmek istiyorum. Kısa bir
reklam arası veriyoruz dönüşte birlikteyiz efendim.
SUNUCU: Evet tekrar birlikteyiz. Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ Başkent Kulisi’nde
konuğumuz. Bu başkanlık sistemiyle ilgili olarak bir-iki soru daha var. Sizinde konu üzerinde
söylemek istediğiniz bir-iki nokta daha vardı. Ben şöyle sorayım yani bu kampanya
döneminde bu konu bol bol konuşulacak herhalde. Siz başka ne anlatacaksınız yani, başkanlık
sisteminin kıymetlerini, değerlerini halka ifade etmek için.
BEKİR BOZDAĞ: Tabi kampanya döneminde bu konu ne kadar konuşulacak onu
bilemiyorum demin de söyledim. Partimizin bu konuda stratejisi şu anda belirlenmek üzere
toplantılar yapılıyor. Oradan çıkan sonuca göre bu konular ne kadar konuşulacak onu hep
beraber göreceğiz ama ben kişi olarak başkanlık sistemine taraf olduğumu daha önceki
dönemlerde defalarca açıkladım. Buradan birkaç şeyi daha başkanlık sisteminin yararı
bakımından ifade etmek isterim. Başkanlık sisteminde vatandaş kimin başkan olacağını
bilerek ve isteyerek oy veriyor. Başkanın programına da bilerek ve isteyerek onay veriyor.
Başkan seçilince de o programı uygulamaya koyuyor ama parlamenter sistemde eğer tek
başına iktidar çıkmazsa sandıkta sizin oy verdiğiniz kişi değil de başka birisi başbakan
olabiliyor. Çünkü başbakan olmak için sadece vekil olmak yetiyor. Cumhurbaşkanı istediğini
Türkiye uygulaması için söylüyorum başbakan atayabiliyor. 28 Şubat sürecinde nitekim
bunun örneğini hep beraber gördük. Koalisyon olduğu takdirde de o zaman koalisyon
ortakları bir araya geliyorlar birisi başbakan oluyor. Şimdi istediğiniz başbakan olamıyor, oy
vermediğiniz birisi başbakan olabiliyor. Sizin seçim beyannamesini beğenip oy verdiğiniz
partiler koalisyon ortağı olunca o beyannameleri bir tarafa bırakıp yeni bir koalisyon
protokolü hazırlıyorlar. Sizin onay vermediğiniz bir programı size uygulamaya koyuyorlar ve
sizin onay vermediğiniz biri sizin başbakanınız oluyor ama başkanlık sisteminde bu yok.
Program belli, başkan belli iktidara geliyor o oradan oluyor. Öte yandan başkanlık sisteminde
hesap soran belli, halk hesap soruyor. Hesap verecekte belli, başkan hesap veriyor ama
parlamenter sistemde bu her zaman böyle olmuyor. Tek başına iktidar olduğu zaman AK Parti
gibi yine hesap soran halk belli hesap verecek hükümette de belli ama koalisyon iktidarı
olduğu zaman siz şunu niye böyle yapmadınız şunu niye böyle yaptınız diye sorduğunuzda
sizin muhatabınız size ben tek başına iktidar değilim ki. Bana tek başına iktidar verseydiniz
bunları nasıl yaptığımızı görürdünüz. Meydanda böyle konuştunuz ama Ankara’da böyle
yapmadınız dediğinde de aynı cevaplarla karşılaşıyorsunuz. Hesaptan kaçıyor, hesabı
başkasına ciro ediyor ama başkanlık sisteminde hesaptan kaçmak yok. Hesabı başkasına ciro
etmek yok çünkü yetki de sorumlulukta sadece başkana aittir. Bir şey daha var burada,
başkanlık sistemi Sayın Acet güçlü lider gerektirir. Bilgisiyle güçlü, iradesiyle güçlü,
karizmasıyla güçlü, hitabetiyle güçlü, ekibiyle güçlü lider gerektirir. Çünkü bir başkan
seçilecek, böyle olunca bütün siyasi partiler aday çıkaracak partilerin hepsi kendi içlerinden
bilgisi, iradesi, karizması, ekibi, projesi, programı en güçlü olan kimse onu aday yapacaklar ki
halktan % 51 gibi bir destek alıp kendi adaylarını başkan seçtirebilsinler. O yüzden dikkat
ederseniz zayıf liderlerin tamamı bilgisi, iradesi, karizması başka özellikleriyle zayıf olan
halkın gözünü dolduramayan zayıf liderlerde buna karşı da çıkarlar, neden? Çünkü bu sistem
zayıf liderleri tasfiye eden bir sistem, ayakta durma şansı yok. Aday oldunuz, kaybettiniz
partinin başında da duramazsınız, siyasetin içinde de etkin bir şekilde var olamazsınız. Zayıfı
hemen tasfiye eden güçlü olan kişiyi onun yerine ikame eden böylesi bir eleme özelliği de var
bu sistemin. O yüzden de başkanlık sistemi Türkiye’de hem muhalefette güçlü liderlerin
ortaya çıkmasına yol açar hem de başkanın güçlü olmasına yol açar. Güçlü muhalefette güçlü
iktidarda Türkiye’ye daha çok şey kazandırır.
SUNUCU: Peki diyelim ki seçimler bitti, 7 Haziran seçimleri. Sonra anayasayı
değiştirebilecek bir çoğunluk elde etti partiniz. Ne olacak, hemen yani bir referanduma mı
gidilecek, 367 fazlası varsa anayasa değişikliği yapılıp başkanlık sistemine geçiyoruz
diyeceksiniz. Fiili durum ne olacak? Sayın Erdoğan hemen başkan olacak Sayın Davutoğlu ne
olacak? Hani bir sürü üst üste soru geldi şu an bile sorarken aklıma? Fiili takvim nasıl olacak?
BEKİR BOZDAĞ: Sayın Acet bu bugünden yarına olacak bir şey değil, önümüzde bir seçim
var bu bir. İkincisi; seçim sürecinde vatandaşımızın iradesi çok önemli. Türkiye’nin yeni
anayasa yapmasına izin verecek bir irade ortaya koyması lazım. Parlamentoda ona göre bir
çoğunluğun oluşması lazım. Şu anda bizim çoğunlumuz referandumlu anayasa değişikliği
yapmaya dahi yetmiyor. Eğer 7 Haziran seçimlerinden sonra parlamentoda yeni anayasa
yapma iradesi olan bir yapı ortaya çıkarsa elbette ki Türkiye yeni anayasayı yapacaktır.
Sadece başkanlıkla ilgili değil. Baştan sona yeni bir anayasayı yapmaya Türkiye’nin ihtiyacı
var. Elbette bizim tecrübemiz, bilgimiz yeni anayasa yapmaya yeterlidir. Bu konudaki
yetkinliğimiz tartışılamaz ancak bunun parlamento ayağı bir zaman alacaktır. Uzlaşmayla
yeni bir anayasa yapılması Türkiye’nin hayrınadır. Ben her zaman bunu söyledim bundan
sonra da söyleyeceğim. Maalesef 24. dönem parlamentosu meclis başkanımızın kurduğu
uzlaşma komisyonuyla bu işi başaramadı. İnşallah 25. dönem parlamentosu bunu başaracaktır.
Yeni Anayasa yapmadan Yeni Türkiye’yi kuramayız. Çünkü mevcut anayasa ne kadar
değiştirsek değiştirelim Türkiye’nin önünü açan bir anayasa değil. Biz çok değiştirdik
diyorlar. Doğru 79 defa değiştirmişiz 79 maddesinde değişiklik yapmışız. Doğru ama bu
değişikliklerle biz bu anayasayı daha özgür hale getirememişiz. İnsan haklarına dayalı bir
anayasa haline getirememişiz. Yasama, yürütme, yargıyı tam yerli yerine oturduğu bir
anayasaya dönüştürememişiz. Yani anayasanın her tarafından adeta darbecilerin izi var, ruhu
var. Bu anayasayı değiştire değiştire özgürleştiremeyiz. O yüzden biz bu anayasayı kaldırıp
bir kenara koymalıyız. Darbe ruhunu öldürmeliyiz yerine herkesin ve her kesimin kendini
özgür hissettiği bir ortamda yeni anayasayı hazırlayıp uygulamaya koymalıyız ki ülkemiz
daha da ileri gitsin. Onun içinde yeni dönem inşallah yeni anayasa için de bir fırsat olur.
Milletimiz bu seçimleri bu açıdan Türkiye’nin değişim ve dönüşümüne izin verecek bir
çoğunlukla AK Parti’yi Meclise koyarsa netice alırız. Yani şu anda yeni anayasayı herkes
istiyor ama yapamadık. Onun için ben diyorum ki; vatandaşımız verdiği zaman 400’ü eminim
ki yeni anayasayı 25. dönem parlamentosu hazırlayıp göreceğiz.
SUNUCU: Biz ilk başkanı 2019’da mı göreceğiz?
BEKİR BOZDAĞ: Onlar şimdiden konuşulması doğru değil, neden değil? Böyle bir yeni
anayasa başarılabilir mi, bu önemli bir sorun. Yeni anayasa yapılamadı, anayasada bazı
değişiklikler yapılabilir mi? Bunların hepsi önümüzdeki dönemde ortaya çıkacak konular ve
bunların ön şartı da 7 Haziran’da vatandaşımızın sandıkta ortaya koyacağı irade ve
parlamentodaki milletvekili dağılımıdır. Şimdi bütün bu dağılımlar olumlu olduğu zaman o
zaman elbette bunlar konuşulur. O dönemde tartışılacak konular, bunlara dair neler yapılacak,
nasıl yapılacak buna dair baktığınızda da tabi yeni bir anayasa demek bir günde, iki günde
olacak anayasa değildir. Elbette bu konuda vatandaşımız sandıkta bir irade koysa bile bu
anayasanın böyle en erken bir yıldan önce zaten yapılabilirlik ihtimali yok. Bu nedenle bu
önümüzdeki zamanda konuşulacak, karara bağlanacak husustur. Ben parlamentoda da
olmayacağım için şimdi ne olacağı konusunda şimdiden bir şey söyleme imkanımız yok. O
gün gelsin hayırlı olsun inşallah.
SUNUCU: Sizin bir şey durumunuz da var böyle çok artık çok eskimiş bir anayasa maddesi,
üç ay kala görevinizi bırakmak durumunda kalacaksınız. Değiştirmeyecek misiniz? Bir
değiştirseniz mesela çok anlamsız bir şey.
BEKİR BOZDAĞ: Anlamını yitirmiş esasında çünkü anayasamızda maalesef 1961’de İçişleri
Bakanı, Adalet Bakanı ve Ulaştırma Bakanlığının seçimlerin başlamasından itibaren eğer
normal yapılıyorsa seçim takviminden üç gün önce eğer erken seçim kararı alınıyorsa da
karardan iki gün sonra görevden ayrılmalarını gerektiren bir düzenlememiz var yasalarımızda.
Tabi bu artık modası geçmiş bir düzenleme, geçmişte 61 darbesiyle konmuş sonrasında 82
darbecileri aynen 82 anayasasına da bunu taşımışlar. Bir anlamı yok, bir faydası yok, kimseye
bir yararı yok, kimseye getireceği bir şey de yok. Ama maalesef bu maddeler burada duruyor
biz o maddelere uymak zorundayız uygulamada olduğu için
SUNUCU: 7 Mart’ta sanıyorum..
BEKİR BOZDAĞ: 7 Mart’ta biz anayasa gereği görevimizi yeni arkadaşlara devredeceğiz
inşallah.
SUNUCU: Şimdi son dönemdi Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı TİB, TÜBİTAK
buralarla ilgili önemli operasyonlar oldu, ciddi suçlamalar var. Yani casusluktan işte ülke
güvenliğine zarar vermek, yasadışı dinlemelere kadar.. Bütün bu operasyonlarda siz Adalet
Bakanı olarak meseleye vakıf olduğunuz için soruyorum bütün yollarda bu paralel
yapılanmaya mı çıkıyor?
BEKİR BOZDAĞ: Sayın Acet dinlemeler konusunda hepimizin şikayeti var. 23. dönem
parlamentosunda hatırlarsanız Önder Sav ile ilgili dinleme çıkmıştı, telefonu açık bırakmıştı
bir dinleme çıkmıştı. Mecliste de biz bu konuda o dönemde bir komisyon kurmuştuk,
dinlemelerle ilgili ve bu konuya ilgili ciddi tartışmalar yaşandı ve sadece bugün değil günün
Türkiye’sinde de en çok tartışılan konuların başında insanların bu iletişim güvenliğinin yeteri
kadar sağlanamamış, teminat altına alınamamış olmasıdır. Onun için biz bunu sağlamak için
TİB’i kurduk. Yani herkes kafasına göre dinleme yapmasın bir usul olsun bir kural olsun bu
işi bir kurala bağlayalım ve bunlar mahkeme kararlarıyla olsu ve bu kararlar çerçevesinde
yapılsın kimse kanuna aykırı bir iş ve işlem yapmasın bunun da denetimi olsun. TİB
Başkanlığını biz bu düşünceyle kurduk. Esasında bunlara engel olmak için biz bunu yaptık.
Ama son zamanlarda ortaya çıkan veriler, bilgiler gösterdi ki kanunu çiğnemek isteyenlerin
kural tanımadığını ve kuralları istedikleri gibi kullandığına dair pek çok hadiseler var. Şimdi
bir yandan diyelim sahte isimlerle dinleme kararları alınıyor ki bu fevkalade yanlış. Bizim
hukukumuz Mehmet Acet’i diyelim Ahmet ismiyle dinlemeye izin veren bir hukuk değil.
Eğer Mehmet Acet’i dinleyecekseniz Mehmet Acet ismiyle dinleyeceksiniz onun numarasını
alacaksınız ona göre mahkemeden karar alacaksınız. Hatırlarsanız merhum Necmettin
Erbakan hocamızı Hıfzullah Gültekin ismiyle dinlemişler başka pek çok Türkiye’de siyaset
adamını, sanat adamını, basın mensubunu pek çok kişiyi farklı isimlerle dinlediklerini şahit
oluyoruz ve mahkeme kararı da alınmış. Bir defa mahkeme kararlarının bizim hukukumuz
çerçevesinde bunlar bilinerek mi verildi, bilinmeyerek mi verildi bilmem ama sahte isimle
dinlemeye izin vermez. Bu konularla ilgili HSYK tarafından ilgili hakimler, savcılarla ilgili
yürüyen soruşturmalar zaten var. Onlar bittiği zaten ona ilişkin tabi elbette HSYK gerekli
değerlendirmeyi yapacaktır. Ancak biz hükümet olarak bu konuda ciddi reformlarda yaptık.
Dikkat ederseniz 2014’ün Şubat’ında önemli adımlar attık. Dinleme konusunda karar verme
yetkisi sulh ceza hakimindeyken mahkemesindeyken o zaman ağır cezaya verdik. Sadece
kuvvetli şüphe yeterken dinlemek için şimdi somut delile dayalı kuvvetli şüphe kriterini
yitirdik ve tek kişinin kararı yeterken oy birliğiyle heyetli mahkemenin karar vermesi kuralını
getirdik. Adeta dinlemeyi zorunlu haller dışında imkansızlaştıran bir noktaya taşıdık. Çünkü
insanların haberleşme hürriyeti son derece önemlidir bizim bunu teminat altına alan adımlar
atmamız lazımdı. Biz bu adımları attık ama öte yandan da geçmişte yaşanan eğer
hukuksuzluklar varsa hukuk dışı dinlemeler varsa bu yolla insanların mahremiyetine girilmiş
adeta adliye üzerinden bir istihbarat yapılanması ortaya çıkmışsa bunun üzerine de hukukun
sınırları içerisinde gitmemiz ve bunlarla ilgili gerekeni yapmamız da elbette hepimizin üzerine
düşen bir vazifedir. Şu anda Ankara’da, İzmir’de diğer yerlerde yürüyen soruşturmalar var.
Bunların muhteviyatını biz bilemiyoruz çünkü soruşturmalar gizli. Basına yansıdığı kadarıyla
bizim haberlerimiz var ama basına yansıyan kısımları da korkunç. İnşallah dileriz ki bunlar
gerçeği yansıtmıyordur. Bu soruşturmaların sonucu yargılamaya döndüğü zaman konu adedi
netleşeceği hepimiz işin hakikatini daha yakından görmüş olacağız.
SUNUCU: Yani bir uydunun yabancı ülkelere çevrilip bir veriye aktarılması gibi bir takım..
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi Sayın Acet şöyle siz dününün. Siz başbakansınız, sizin önünüzde
bir korumanız var her gün arabanızda sizinle. Sizinle ilgili bir dinleme yapabilir mi, kayıt
yapabilir mi? Bütün konuşmalara çünkü tanık, yapabilir. Şimdi o evinizin altında ofisiniz var.
Orada özel görüşmeler yapıyorsunuz, oradan böcek çıkıyor.
SUNUCU: İlk dediğinizde de mi var?
BEKİR BOZDAĞ: Yok, yok bu dediğimde bunlarla ilgili demiyorum. Sayın Başbakanımız,
Cumhurbaşkanımızla Başbakanlığı dönemi için söylüyorum. Çalışma ofisinde öyle var. Şimdi
bakıyorsunuz kriptolu telefonlar öyle dinleniyor. Bakıyorsunuz teknik takip var bakıyorsunuz
ortam dinlemesi var. Şimdi ben bu dinlemeleri kim niye yapar? İşte paralel yapının bunları
organize ettiği ve yaptığına ilişkin çok ciddi bulgula var çok ciddi iddialar var bu iddiaları da
teyit eden bulgular olduğunu biliyoruz. Buna dair bütün gazetelerde, haber sitelerinde pek çok
yerde değerlendirmeler var. Ben şimdi merak ediyorum. Yani eğitim ve din konusuyla sadece
ilgilendiği söyleyen insanların Genelkurmay Başkanının Başbakanla görüşmesi ne işlerine
yarar? Dini daha iyi anlamalarına mı yardım eder yoksa daha sağlıklı eğitim vermelerine mi
yardım eder?
SUNUCU: Başka hedefleri var demek ki.
BEKİR BOZDAĞ: Mesela çok ilginç. Makine Kimya Enstitüsü, ASELSAN, HAVELSAN
gibi savunma sanayimizin önemli işletmelerinde çalışan mühendisler dinleniyor. Bu
mühendisleri niye dinlerler? Ne işlerine yarar mühendisleri dinlemek? Yani silah fabrikası mı
kuracaklar ne yapacaklar? Buradan elde edilen bilgiler kimin işine yaradı? Bu bilgiler nereye
transfer edildi, kim transfer etti, nasıl transfer etti? Elbette bizim bunların sormamız,
sorgulamamız lazım çünkü bu çok net bir casusluk faaliyetidir. Sizin ülkenizin Bakanlarını,
Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Genelkurmay Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanını
bu devletin sırlarına vakıf olan ülkenin güvenliğiyle ilgili ulusal ve uluslararası çıkarlarıyla
ilgili pek çok mahrem görüşme yapan, karar alan yöneticilerin, karar vericilerin dinlenmesi ve
bu bilgilerin toplanması bir yere transfer edilmesi bunlar çok açık birer ülke aleyhine casusluk
faaliyetidir. Bir ülke kendisinin bütün bu mahrem bilgilerinin dinlendiğine vakıf olur gereğini
yapmazsa o zaman hata yapar o zaman yanlış yapar. Gereğini hukuk içinde yapar Türkiye ve
yapacaktır da. Bu noktada ülkenin ulusal ve uluslararası güvenliğiyle ilgili bilgileri toplayıp
transfer edenler kimlerse bunlar hukuk önünde hesabını verecek hak ettiği ceza neyse elbette
yargı onu takdir edecektir. Bizim bunların üzerine gitmemiz eleştirilecek bir husus değil
kamuoyu tarafından takdir edilmesi gereken bir durumdur.
SUNUCU: Şöyle bir şey var. Yani parça parça işte İstanbul’a bir şey oluyor Ankara’da bir şey
oluyor İzmir’de bir şey oluyor. Eğer bunlar ortak bir iradenin talimatlarıyla hareket eden
yapılarsa kişiler, gruplarsa burada bir örgüt çıkmıyor mu karışımıza? Bir örgüt soruşturması
şu ana kadar açılmış değil
BEKİR BOZDAĞ: Sayın Acet bildiğiniz gibi daha önce ÖYM’ler vardı. ÖYM varken örgütle
ilgili özel bir soruşturma usulü ve yargılama usulü vardı. 16 bölgede ÖYM vardı. Türkiye’nin
diğer illeri de bu 16 bölgeye bağlanmıştı. Şimdi Ankara bir bölgeydi İstanbul bir bölgeydi işte
etrafları da yakınlıklarına göre buraya bağlanmıştı. ÖYM’leri biz kaldırdık. Dolayısıyla
soruşturmalar yasanın ön gördüğü yetki sınırları sınırlıydı. İşte diyelim Ankara Başsavcılığı,
Ankara’nın mülki idare sınırları içerisinde soruşturma yapmakla yetkili onu da tabi kendisine
bağlı ilçe savcılıkları var işte ağır cezalar var, onların ağır ceza savcılıkları var. Bütün
bunların yetkileri nerede başlar nerede biter usul kanunumuzda belli. Eski ÖYM’lerin
dönemdeki gibi bölgesel bir soruşturma ve yargılama yapma imkanı zaten usulde yok şu anda.
Ancak her savcılık kendi yetki alanı içerisinde bir suç ihbarı şüphesi iddiası olursa buna
ilişkin soruşturmayı yapar bu soruşturmalar bir noktaya geldikten sonra eğer başka yerlerle
yürüyen soruşturmalarla irtibatları ortaya çıkar bunların birleştirilmesini gerektirecek bir
sonuç ortaya çıkarsa tabi bu yasanın ön gördüğü usullere uymak suretiyle birleştirilebilir
ancak bu tabi bir zaman alacak bir süreç. Kanun bunun usulünü tarif ediyor. Yani ona dair
kararı da adli makamlar verecektir.
SUNUCU: Peki bu şeyle ilgili Fethullah Gülen’le ilgili bir talep vardı. Amerika’dan iade
edilmesiyle ilgili bir cevap geldi mi? Ne safhada o durum?
BEKİR BOZDAĞ: Amerika’dan şu anda bizim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
yürüttüğü bir soruşturma çerçevesinde alınan yakalama kararı gereği istediğimiz bir talep
henüz yok. Çünkü İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma
çerçevesinde alınmış yakalama kararı henüz Adalet Bakanlığına gelmedi. Bu karar Adalet
Bakanlığına geldikten sonra biz incelememizi yapacağız buna göre bir prosedür takip
edeceğiz. Bizim takip edeceğimiz prosedür şu; Interpol ile yazma durumu söz konusu
olduğunda Emniyet Genel Müdürlüğü Interpol Daire Başkanlığına yapıyoruz onlar da
Fransa’da Lyon’da biliyorsunuz Interpol’ün sekreteryası var oraya gönderiyorlar. Onlarda
inceleme yaptıktan sonra eğer kırmızı bülteni kabul ederlerse kendisine üye 190 ülkeye bunu
tebliğ ediyor. Bu ülkelerde kendi ülkelerinde aranan kişiler listesine alıyorlar, gördükleri
yerde yakalıyorlar ona göre iade işlemleri yasal çerçevede başlıyor. Bir de eğer kişilerin
bulunduğu ülke belli ise bu durumda da ikili anlaşma olan ülkelerle ilgili doğrudan iade talebi
yapılabilir. Amerika’yla Türkiye arasında bu konuda ikili anlaşmada var. Biz Adalet
Bakanlığı olarak Amerika Adalet Bakanlığıyla doğrudan yazışma yaparak bu noktada bir iade
talebinde de bulunabiliriz. İade talebi halinde de anlaşma gereği Amerika’nın bu konuda tabi
bir takdir hakkı var. O değerlendirmeleri kendi yapacaktır. İstisnaları da var bunun ona göre
bir karar verecektir. Türkiye’ye iadesi yönünde, peki ikisi beraber mi ayrı mı olur derseniz, eş
zamanlı yapılmasının doğru olacağı kanaatindeyiz biz.
SUNUCU: Bu yargı rahatladı mı? Bu yüksek yargıda özellikle bu paralel yapılanma işte
2010’da 160 kişi Yargıtay’a atanmış benim bildiğim 140 civarında bunlardan gitmiş işte bu
paralel yapılanmaya hizmet eden kişiler, böyle deniyor yada. Danıştay’da keza öyle. Şimdi
yeni daire sayıları orada arttı, yeni atamalarda yapıldı. Yargı üzerindeki paralel vesayet bitti
mi?
BEKİR BOZDAĞ: Yargı son derece önemli. Çünkü devletle ya da herhangi bir vatandaşla
ihtilafa düşen kişinin hakkını aradığı ve hakkını aldığı yer yargıdır. Herkes oraya güvenmeli,
ben gidelim yargıdan hakkımı alırım orası beni korur. Böyle inanır insanlar böyle görmesi
lazım. Onun içinde yargı görevi yapanlar görevlerini yaparken elbette vatandaşın bu güvenine
layık hareket etmeleri gerek. Bizim anayasamızın 138. maddesi yargı görevi yapanların
anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle hareket etmelerini, karar vermelerin
emrediyor. Bunun anlamı şu değildir. Yani hakimseniz, savcıysanız bağımsızsınız. Sizin
bağımsızlığınızda hiçbir şeyle bağlı olmamak anlamına gelir demek hiç değildi. Keyfilik hiç
değildir, la yüksellik hiç değildir. Yargı bağımsızlığı esasında anayasa ve kanunla bağlı
olmak, hukukla bağlı olmak vicdanda bunlarla bağlı olacak. Bunun dışındaki bağlılıkları
reddetmesi lazım. Hani bazıları diyor ya ben vicdani kanaatime göre veriyorum. Hukuk tek
başına vicdani kanaatle karar verdiğinde adaletle hükmedemez. Çünkü eğer sizin vicdanınız
anayasa kanun ve hukuka bağlılıkla hareket etmezse o zaman sizin ideolojinize sizin din
anlayışınıza sizin sevdiğiniz insanlara mensubiyetinize bağlı olarak hareket eder ki işte orada
adalet olmaz, zulüm olur. Onun için biz diyoruz ki yargı görevi yapanlar mutlaka görevlerini
anayasa kanun ve hukuka uygun vicdani kanaatleriyle yapmalılar. Yargı içerisinde paralel
yapıyla bağlantılı oldukları iddiası çok güçlü bir şekilde bağlantılı yargı görevi yapanların
bulunduğu iddiası çok güçlü bir şekilde bugün dile getiriliyor. Adalet Bakanlığı olarak bundan
fevkalade rahatsızız. Çünkü yargı görevi yapan bir savcı ya da hakimin anayasa veya
yasaların dışında başka bir yerden aldığı talimatla soruşturma yapması, yargılama yapması,
karar vermesi kabul edilebilir bir şey değildir. Ben buradan bütün vatandaşlarımıza da
söylüyorum. Yani hiçbir zaman biz hukukumuzun içerisine, yargımızın içerisinde bu sahiple
hareket edilmesine izin vermeyiz. Eğer böyle bir hareket olduğunu fark edersek onunla ilgili
yasaların bize verdiği yetkiler çerçevesinde yapmamız gereken neyse bunu yapmakta tereddüt
etmeyiz. Yargı milletin yargısıdır. Paralel yapının, cemaatin, bir siyasetin, bir dinin tarikatın
veya başkaca bir şeyin yargısı değildir. Milletin yargısı nasıl olması gerekiyorsa öyle
olmalıdır. Onun sınırlarını da anayasa çiziyor zaten.
SUNUCU: Tekrar bir ara verelim müsaadenizle. Minik minicik bir reklam arası dönüşte
tekrar birlikteyiz efendim.
SUNUCU: Evet tekrar birlikteyiz. Sayın Bekir Bozdağ Adalet Bakanı Başkent Kulisi’nde
konuğumuz. Şimdi efendim biraz önce sorduğum soruyu kısmen tekrarlamak istiyorum. Yani
bu yüksek yargıdaki yeni dairelerle birlikte Yargıtay’ın, Danıştay’ın oradaki vesayet olgusu
ortadan kalktı mı şu anda? Normalleşti diyebiliyor musunuz orası?
BEKİR BOZDAĞ: Yargıda bizim yaşadığımız sorunlar yeni değil. Biliyorsunuz 2010’dan
önce bir yapı vardı. O yapı nedeniyle bütün milletin bir rahatsızlığı vardı. Anayasa değişikliği
yaptık onun için, ondan sonra yeni bir yapı oluştu. O yapıda özellikle 17 Aralık süreciyle
kendini çok daha net bir şekilde ortaya koydu ve ondan da milletin büyük bir rahatsızlığı var.
Şimdi biz yağmurdan kaçalım derken adeta doluya tutulduk. Onun için bizim bu noktadaki
duruşumuz çok net bir duruştur. Bizi eleştiriyorlar, siz 2010’da bu referandumu yaptınız bu
değişikliği getirdiniz, ee biz doğru yaptık. Bir grubun, bir ekibin elinde olmasın istedik
yargının, milletin yargısı olsun istedik. Çünkü HSYK yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının
sigortasıdır. O sigorta patlarsa artık yargının bağımsız ve tarafsızlığından söz edemezsiniz.
Onun için biz yaptık ama şimdi amacımız bu olmasına rağmen ortaya çıkan tablo bu amacı
temine yetmedi. Adeta bir grubun elinden yargıyı aldı başka bir grubun eline verdi. Bizim
derdimiz bu değildi ki. Bir grubun arka bahçesi olmaktan çıkarıp başka bir grubun arka
bahçesine çevirmek değil, milletin yargısını milletin yargısı olma vasfını koruyarak vazifesini
yapmasını sağlamak, biz onun için yaptık. Şimdi ortaya çıkan bu tablo karşısında ve yargıda
herkesin bildiği gibi kamuoyunda yansıyan iddialarda olduğu gibi bir paralel yapılanmanın
ortaya çıkması hepimizi ürküttü, sadece beni değil toplumda yaşayan herkes bundan rahatsız
çünkü hakimin, savcının bir mensubiyetle hareket etmesi kadar hukuk devleti ve demokrasi
için tehlikeli bir şey olamaz. O kadar zararlı bir şey olamaz. Onun için elbette devletin bu
noktada tedbir alması lazımdır hükümetin tedbir alması lazımdı. Çünkü hükümet devletin
yönetici aklıdır bunun gereğini yapacaktır. Biz bu nedenle son bir buçuk, iki yıldır bu alanda
yargının milletin yargısı olma vasfını yitirmemesi ve milletin yargısı olarak yoluna devam
edebilmesi için biz de bir dizi tedbir aldık biliyorsunuz. HSYK yasasında değişiklikler
yapıldı, Yargıtay kanununda, Danıştay kanununda değişiklikler yapıldı ve oralarda bir takım
adımlar atıldı. Başkada önemli adımlar da atıldı. Biz bütün bu adımları atarken bir yandan
vatandaşımızın yargıda bekleyen işlerini kısa sürede karara bağlanması geciken adaletin
adalet olmaktan çıkması öte yandan da yargının bir grubun bir ekibin bir cemaatin bir paralel
yapının bir siyasal ideolojinin bir mezhebin yargısına olmasına izin vermeyecek bir
yapılanmayı ortaya koymak ve milletin yargısı olması vasfını muhafaza etmek bu vasfa riayet
etmeyenlerin etkisini yargıda kırmaktır.
SUNUCU: Peki, son iki dakikamız var. Şimdi biraz yeni camianız içerisinden yani adalet
camiasından çok sorular geldi Twitter üzerinden. İki soru var ağırlıklı olarak bize yöneltilen.
Bir; cezaevleri dış güvenlik yasa tasarısı ne durumda bu yasa ne zaman çıkacak? İki; infaz ve
koruma memurları özlük hakları iyileştirilecek mi? Bu konuda daha önce yaptığınız bir takım
açıklamalar vardı. Kısa bir cevap alabilirsek bu iki soru hakkında.
BEKİR BOZDAĞ: Esasında bu iki soruya tek cevap verilebilir çünkü ikisi de cezaevlerinin
dış güvenliğinin Jandarmadan Adalet Bakanlığına devrini öngören yasa tasarısı içerisinde
çözülüyor. Bir yandan bu yasayla dış güvenlik Adalet Bakanlığı geçerken öte yandan ceza
infaz kurumlarında görev yapan infaz koruma memurlarına yıpranma payları yıpranma hakkı
veriliyor, öyle diyelim. Öte yandan da özlük haklarında bir iyileştirme yapılıyor. Ayrıca ceza
infaz kurumlarında çalışan diğer personelle ilgili iyileştirmeler yapılıyor. Bu kanun tasarısı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 20. maddeye kadar görüşmeleri tamamlandı
iki maddesi kaldı. Önümüzdeki günlerde bu iki maddenin de yasalaşmasını umuyoruz. Ondan
sonra yasa yürürlüğe girmiş olacak. Bir noktaya geldi şu anda
SUNUCU: Kısa bir süre içerisinde
BEKİR BOZDAĞ: çıkarmayı umuyoruz.
SUNUCU: Çok teşekkür ediyorum. Bu da güzel bir müjde olmuş oldu aynı zamanda. Bu
beklenti içinde olanlar açısından. Çok teşekkür ediyorum bize vakit ayırdığınız için
BEKİR BOZDAĞ: Ben çok teşekkür ediyorum
SUNUCU: Bundan sonraki siyasi hayatınızda ve normal hayatınızda diyelim belki de artık
başarılar, kolaylıklar diliyorum size
BEKİR BOZDAĞ: Çok teşekkürler çok sağ olun.
SUNUCU: Evet Sayın Bekir Bozdağ Adalet Bakanı bu hafta Başkent Kulisi’nde konuğumuz
oldu pek çok konuda sorularımızı yönelttik ve cevaplarımızı aldık. Bizi izlediğiniz içinde
sizlere teşekkür ediyorum. Haftaya tekrar görüşmek ümidiyle hoşça kalın..
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr