KANAL : A HABER
TARİH : 04-08-2014
KONUK : BEKİR BOZDAĞ
SAAT : 11:15
SUNUCU: Günaydın efendim. Biraz evvel de anons ettiğimiz gibi yayın konuğumuz Adalet
Bakanı Sayın Bekir Bozdağ. Sayın Bakan hoş geldiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Teşekkür ediyorum, iyi yayınlar diliyorum.
SUNUCU: Efendim gündemin üç önemli maddesi var. Cumhurbaşkanlığı seçimleri, paralel
yapıyla mücadele ve Filistin konusu. Ben paralel yapıyla ilgili başlamak istiyorum. Malum şu
anda soruşturma emniyete yönelik ancak emniyetle sınırlı kalmayacağı başka alanlara yargı
dahil olmak üzere taşacağına dair açıklamalar, yorumlar vardı. Ayriyeten partinizin bir
milletvekili Şamil Tayyar’ın da operasyonların 81 ile yayılacağına dair bir açıklaması vardı.
Önce bu iki konudaki yorumlarınızla başlamak isterim, buyurun efendim
BEKİR BOZDAĞ: İstanbul’da yürütülen soruşturma Türkiye’de maalesef büyük bir algı
operasyonuyla karşı karşıya. Soruşturulan kişilerle alakalı iddialar, istinatlar nedir, bunların
üzerinde durmak yerine deliller nedir, bunların üzerinde durmak yerine işte bir takım
görüntüler, fotoğraflar, mesajlar, yayınlar, şunlar-bunlarla soruşturmayı yapanları
soruşturmayı yürüten savcıları, hakimleri itibarsızlaştırma gayreti, çabası çok yüksek. Biz
bunu daha önce başka soruşturma ve yargılamalar sırasında da gördük. Esasında soruşturulan
konuları herkesin iyi bilmesi lazım. Yani Türkiye’de insanlar hukuk kullanılarak hukukun
içinde görev yapması gereken kişiler vasıtasıyla dinlendiğine ilişkin çok ciddi bir iddiayla
Türkiye karşı karşıya. Hukuk kullanılıyor, kararlar alınıyor, karar alındıktan sonra bu
mahkeme kararı işte bunu yapıyoruz, mahkeme kararı var elimizde kapı gibi, sonra insanlar
dinleniyor sahte gerekçelerle sahte usullerle. Şimdi burada bir yargı kararı, hukuk dışılığın
meşrulaştırmak için de kullanılıyor. Şimdi böylesi bir durumda insanların bunların
soruşturmasını istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Şu anda Türkiye’nin Başbakanının
konuşmaları dinleniyorsa çeşitli devlet başkanlarıyla görüşmeleri kayda alınıyorsa
Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın müsteşarı dinleniyorsa kayda alınıyorsa bu ülkenin
sanatçıları dinleniyorsa, kayda alınıyorsa ve hem de ilgisiz, alakasız istinatlarla alınıyorsa
sahte isimle başka isimler veya ‘x’ diyerek başka numaralar dinleniyor sonra bunlar
arşivleniyor, yıllarca bunlar tutuluyorsa o zaman hukuk devletinde ne oluyor deme hakkı
vardır. Bunları soruşturma bu işi yapanları hukuku araçsallaştıranları soruşturma ve bunun
içinde hukukun ön gördüğü yaptırımları uygulama hakkı vardır. Şu anda Türkiye’de pek çok
alanda dinleme olduğuna dair herkesin kabulü var. Düşünebilir musunuz ülkenizin
Başbakanının ikametine böcek koyuyorlar dinliyorlar. Çalışma ofisine böcek koyuyorlar
dinliyorlar. İşte devletin önemli kurumlarından birisi kriptolu telefon üretiyor ve diyor ki;
bunu kimse dinleyemez, bakanlar, başbakan, cumhurbaşkanı, kuvvet komutanları, MİT
Müsteşarı devletin en mahrem bilgilerine sahip olan kişilere bunlar veriliyor ve bunlar
dinlenebiliyor. Bunu üreten belli öyleyse dinlenen birileri var, o mahremiyet içerisinde
konuşmalar oluyor. İşte Dışişleri Bakanlığında yaşanan hadise ülkenin milli güvenliğiyle ilgili
bir konu dinleniyor ve onlar medya aracılığıyla daha sonra servis yapılıyor. Şimdi herkes
soruşturmaya bakıyor. Şimdi soruşturmayla ilgili bir algı operasyonu yönetiyor ve algı
operasyonuna alkış veriyor destek veriyor. O zaman hepimizin burada sorması lazım. Ey algı
operasyonu yapanlar, hukukun işlemesine engel olmak için çalışanlar, bu işin altında başka
şeyler arayanlara sormak lazım. Başbakanı neden dinlediniz? Başbakanın evine, ofisine neden
böcek koydunuz? Neden kriptolu telefonlar dinlendi?
SUNUCU: Ama gözaltına alınan sadece polisler var, onlar mı her şey?
BEKİR BOZDAĞ: Neden güvenlikle ilgili bütün konular dinleniyor. Bakıyorsunuz bir
ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı bir terör örgütünden dinleniyor ve devletin en
mahrem yerinde görev yapıyor en mahrem bilgilerine sahip. Yani bunu birisi kalkıyor oradan
yasalara rağmen bir takım tasarruflarda bulunuyor, dinliyor. Ve oradan bakıyorsunuz;
başbakanla ilgili dönemin başbakanı, örgütü lideri gibi hukuk dışı ifadeleri kullanacak cüreti
yargı görevi yapanlardan ve adli kollukta çalışanlardan birileri kendinde buluyor ve bu
devletin içinde devlet, ülkenin başbakanını ülkeye ihanet edebilir. Milli İstihbarat Teşkilatı
Başkanı ülkeye ihanet edebilir, bakanlar ülkeye ihanet edebilir. Adli kollukta görev yapanlar
ülkeye ihanet etmez hainlerden onlar ülkeyi korur. Böylesi bir saçmalık böylesi bir
hukuksuzluk böylesi bir anlayışın maalesef bir noktaya geldiğini görüyoruz. Onun için bu
soruşturmalar yürümeli hukuk içinde işlemeli, gerçekler ortaya çıkmalı, gerçek failler hak
ettiği cezayı almalıdır.
SUNUCU: O zaman polisin dışına taşacak beklentisi içindesiniz.
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi bu soruşturmalar yürüyor. Tabi hakim ve savcılarla ilgili kısım
elbette onun prosedürü farklı bir prosedür var. Orada hukukun dışına çıkmış hakim ve savcılar
varsa e bu hakim savcı hukukun dışına çıktı ne yapalım.. Böyle bir şey olmaz. Elbette
hukukun dışına kim çıkmışsa hukuk onlar hakkında da işlemesi lazımdır. Onlarla ilgili de
süreçlerin işlemesi gerekiyor.
SUNUCU: HSYK’da başlatılan bir soruşturma süreci var mı?
BEKİR BOZDAĞ: Pek çok iddialar üzerine incelemeler var. Ama HSYK’da maalesef 3.
Daire bu incelemeler konusunda büyük bir blokajda uyguluyor şu anda. Yani oradan bir
himaye de görüyorlar. Çünkü onlar öneride bulunmadan bir incelemenin bir soruşturmanın
başlama ihtimal ve imkanı yok. Orada da biz onu görüyorum ama hukukun dışına çıkanlarla
ilgili mutlaka hukukun işlemesinde fayda vardır. Aksi takdirde Türkiye’yi biz bir hukuk
devletine çeviremeyiz, getiremeyiz. Bakın Reyhanlı’da patlama oldu, o zaman pek çok
vatandaşımız orada şehit oldu, hayatını kaybetti. Adana’dan özel yetkili savcılardan hiç birisi
gitmedi olay yerine. Ama bir tır hadisesi oldu savcı Adana’dan gitti tırın aramasına iştirak etti.
O kadar insanımız öldü onunla ilgili soruşturmada gitmiyorlar bakıyorsunuz tırda ne olduğunu
baştan beri biliyor herkes. O tırla ilgili soruşturmayı yürüten herkes o tırın kime ait olduğunu
biliyor.
SUNUCU: Nereye gittiğini, içinde ne var.
BEKİR BOZDAĞ: Tabi nereye gittiğini biliyor. İşte ilin valisi yazı gönderiyor. Bu MİT’e
aittir diyor. Oradan yine yetkililer geliyor bu MİT’e aittir diyor. Ve herkes söylüyor ama
kimse dinlemiyor. Hukuk çiğneniyor o kadar insan ölüyor onlarla ilgili soruşturmayı yürüten
özel yetkili gidip olay mahalline aynı şekilde gitmiyor ama baktığınız zaman tır hadisesine
gidiyor. Onun için bunlara baktığınızda bu saf bir hukukun işleyişi olarak gözükmüyor.
İstanbul’daki dinlemeler de gözükmüyor. Sayın Başbakanın etrafında ne varsa herkesi
dinliyorsunuz bu bir tuzaktır yargı eliyle kurulmuş bir tuzak gibi. Nasıl tuzak? Siz insanları
dinliyorsunuz, yargıdan karar alıyorsunuz ve örgüt kapsamına sokuyorsunuz. Örgüt olmayan
şeyi örgüte dönüştürüyorsunuz peki ne getiriyor bu size? Nihayetsiz ve süresiz dinleme
imkanı getiriyor. Siz birini selam tevhid örgütünden dinliyorsanız bilmem falan örgütten
dinliyorsunuz o zaman üç ay dinlediniz. Dinledikten sonra neler buldunuz bir bakmak lazım.
Üç ay daha uzatmak istiyorlar, üç ay daha uzatılıyor. Ondan sonra dinlediniz ne buldunuz bir
bakalım, yine yok. Ondan sonra her ay uzatmalar yapılıyor. Dosyada bir şey yok belki
dosyaya başka şeyler giriyor. Şimdi siz birini bir örgütten dinliyorsunuz bu sefer başka şeyler
giriyor dinleme almadığınız konular giriyor, tesadüfen deliller onlar arşivleniyor. Bir
bakıyorsunuz bazı medya organlarında bazı yerlerde bunların servisi yapılıyor. Yargı görevi
yapanlar yargıyı ve hukuku bu tür hukuk dışılıkların içerisine sokamazlar. Yargı ne zaman
devreye girer? Suç işlenmeden önce devreye girmez. Ben bildiğim kadarıyla bütün
hocalarımızın bize öğrettiği şey; adli süreç suçun işlenmesinden sonra başlar. Adli süreç
suçun işlenmesinden sonra sadece işlenmiş suçun delillerini bulmak, faillerini tespit etmek ve
adil bir yargılamasını yapmak için başlar. Ama şimdi Türkiye’de baktığınızda adli süreçler
işlenecek muhtemelen suçlar üzerine bir delil toplama süreci gibi maalesef işletilmiş, o
gözüküyor. Şimdi siz kuruyorsunuz oradan bir sistem ondan sonra gelsin torbaya ondan sonra
muhtemelen suçlar, muhtemel failler ondan sonra onlardan dosyalar oluşturuyorsunuz. Bu
resmen hukukun hukuk kullanılarak çiğnenmesidir. Kuralların tersine kullanılmasıdır.
SUNUCU: Hukuğun hukuk kullanılarak çiğnenmesi diyorsunuz. Peki HSYK 3. Dairesindeki
blokajdan bahsettiniz Sayın Bakan. Şunu sormak istiyorum; yakında HSYK’da seçimler de
olacak. HSYK’daki yapıyı değiştirmek için de bir yasal hazırlık içinde misiniz? Böyle bir şey
söz konusu mu?
BEKİR BOZDAĞ: Şu anda yasal bir çalışmamız yok.
SUNUCU: Peki nasıl aşacaksınız o zaman?
BEKİR BOZDAĞ: HSYK’yla ilgili Türkiye’de çok ciddi eleştiriler var. Bu eleştirilerden
HSYK’nın başkanı olarak ben de fevkalade rahatsızım. Çünkü bizim hakim ve savcılarımız
milletin hakim ve savcılarıdır. Savcılar Cumhuriyet adına savcılık yaparlar hakimler millet
adına karar verirler ve kararlarıyla konuşurlar. Eğer bir ülkede hakimler, savcılar Fethullah
Gülen’in hakimleri, savcıları veya falan cemaatin falan tarikatın hakim ve savcıları anılır hale
gelirse, gelmişse işte orada yargının bağımsızlığından hukuk devletinden, tarafsız ve bağımsız
bir yargıdan bahsetme imkanı maalesef yoktur. Türkiye’nin geldiği noktada baktığınızda bazı
hakim ve savcıların şimdi twitter üzerinden yaptığı yayınları görüyoruz. İşte İstanbul’da
ismini buradan vermekte de sakınca görmüyorum. Mehmet Karababa diye bir ağır ceza reisi
kalkıp soruşturmayı yürüten şu anda İstanbul’daki soruşturmayı yürüten savcıları tehdit eden
mesajlar atabiliyor. Oradan sosyal medyada paylaşım yapıyor. İşte Zekeriye Öz Cumhuriyet
Savcısı Başbakanı öznesini zikretmeden tehdit eden ve pek çok Türkiye’nin gündemine dair
konularda tarafgirliğini ortaya koyan açıklamalar yapabiliyor.
SUNUCU: Peki haklarında ne yapılıyor, ne yapılacak?
BEKİR BOZDAĞ: Şimdi düşünebiliyor musunuz? Diyor ki bir hakim reis; soruşturmayı
yürütenlere yarın HSYK seçimleri var Ekim’de diyor. Bu seçimlerden sonra bunların ters
olacak şöyle olacak sizden şöyle hesap sorulacak anlamına gelen tehdit içeren mesajlar
atılıyor. Şimdi normal bir hukuk devletinde bu hakimi orada bir saat oturtmazlar. Sen
tarafsızlığını yitirdin sen bağımsız bir hakim olarak görev yapma şansını ortadan kendi elinle
kaldırdın derler. Sen hukuka sahip çıkamazsın, kinin, öfken, nefretin, düşmanlığın seni teslim
almış. Sen şimdi o öfkenin o nefretin o düşmanlığın esiri durumundasın. Şimdi düşünebiliyor
musunuz? Bu hakimin Tayyip Bey’i seven birisinin davası gelse bu adam kendini ne kadar
güvende hisseder? Diyelim ki AK Parti’ye karşı böyle, Tayyip Bey’e karşı böyle, başkalarına
karşı böyle hepsine karşı bir nefreti bir kini bir öfkeyi koyuyor. Hukuku işletenleri tehdit
ediyor.
SUNUCU: Peki yapılması gereken ne?
BEKİR BOZDAĞ: Bu tür olaylar karşısında HSYK’nın sigorta görevini yerine getirmesi
lazım. Hangi savcı, hangi hakim hukuku araçsallaştırıyor mensup olduğu ideolojinin, fikrin,
cemaatin, tarikatın bir makamı haline dönüştürüyor. Birilerinin kininin, intikamının, nefretinin
aracı haline getiriyorsa onlarla ilgili derhal devriye girmeli ve yasaların emrettiği kuralları
uygulamalı ve ona gerekli müeyyideleri de derhal uygulaması lazım. Aksi takdirde o zaman
sizin sevdiğiniz birine karşı soruşturma başlatılıyor siz hakimsiziniz, o soruşturmayı
başlatanlara tehditler yapıyorsunuz. Öbürüyle ilgili bakıyor o yapıyor, o zaman bu hakimin
huzuruna başkalarının davaları, dosyaları geldiğinde nasıl tarafsız kalacak nasıl bağımsız
görev yapacak? Belli ki taraf belli ki bağımlı ve tarafgirliği ve bağımlığıyla hareket ediyor. Bu
noktada HSYK’nın kendi tarafsızlığı ve bağımsızlığını yitiren hakim ve savcılarla ilgili devre
girmesi ve hukuk devletini koruma vazifesini ifa etmesi lazımdır. Ama maalesef HSYK’da da
bakıyoruz bazı üyelerimizin bu noktalarda büyük blokajlarıyla karşı karşıyayız. Ben buradan
şunu çok net ifade etmek isterim. Türk Yargısı Türk Milletinin yargısıdır. Hakimler, savcılar
milletimiz adına hukuk devletinin gereklerine uygun görev yaparlar. Yargı bağımsızdır,
tarafsızdır ama bu layüsellik anlamına gelmez. Layüsellik keyfiliktir, o anlama gelmez.
Nedir? Esasında bir bağımlılığı ifade eder. Anayasa, hukuk, kanun ve vicdanla hepsi bağlıdır.
Bunun dışındaki bağlılıkları reddeder. Yani ideolojiyle, tarikatla, cemaatle, Fethullah Gülen’le
kim olursa olsun hepsiyle bağlılığı reddetmek sadece anayasa, hukuk, vicdan ve kanunla bağlı
olmak gerek. Sanki bazıları biz hiçbir şeyle bağlı değiliz. Kanun dediğin ne ki; benim
yorumum kanundur, benim uygulamam kanundur, benin kararım kanundur gibi bir keyfiliğe
kaçış var. Hukuk devletin dışına çıkıştır bu. Bizim buna izin vermemiz asla söz konusu
olamaz. Yargı milletin yargısıdır bu yargının Fethullah Gülen’in yargısı veya bir cemaatin
yargısı veya bir tarikatın yargısı veya bir ideolojinin yargısı olmasına da asla izin vermeyiz.
Herkesin bilmesinde fayda var. Çünkü yargının içerisinde görev yapan kendilerini kanun
yerine koyan ve bir takım bağlılıklarla hareket eden kişiler Türk yargısına, Türk hukuk
devletine büyük zarar vermektedir ve bu yargıyı bu töhmetten biz sadece kanunlarla
kurtaramayız. Ancak yargıçlar ve savcılar verdikleri kararlarla bundan kurtarabilir. Adil
kararlarla kurtulur. Şu anda yargımızın üzerinde maalesef büyük bir töhmet var. Ben şimdi
gazeteleri okuyorum, televizyonları izliyorum. Fethullah Gülen’e bağlı şu kadar hakim ve
savcı var. Yemin içmiş, ant içmiş böyle insanlar var. Falan gruptan şu kadar var filan gruptan
şu kadar var.
SUNUCU: Yargıtay 174 bu şekilde üye olduğu iddia ediliyor.
BEKİR BOZDAĞ: Şurada bu kadar var. Yargıçlarımızın böylesi tasniflere tabi tutulmuş
olması, tutuluyor olması ve medyada pek çok kesim tarafından böyle takdim ediliyor olması
Türk yargısının içine düştüğü çirkin ve kötü durumun somut bir göstergesidir. Onun için ben
buradan bütün yargıç ve savcılarımıza bir çağrıda bulunuyorum. Diyorum ki gelin yargının
üzerinden güç devşirmek isteyenlere, yargının üzerinden kin ve nefretlerini pompalamak
isteyenlere, yargıyı kullanarak hesap sormak isteyenlere, Türk yargısını hukukun dışına
çıkartıp Fethullah Gülen’in yargısı yapmak isteyenlere veya başka cemaatlerin, tarikatların,
grupların yargısı yapmak isteyenlere hep beraber biz Türk milletinin yargısıyız biz sadece bu
millet adına görev yapıyorum. Hukuk devleti adına görev yapıyoruz deyip bütün bunları
reddetmemiz lazım. Bunun yolu da bu HSYK seçimidir. Buradan çok net söylüyorum. HSYK
seçimlerinde bir takım çalışmalar yapılıyor onlar, bunlar herkes bir takım birşeyler yapıyorlar
burada hakim ve savcılarımız büyük bir sınavdan geçecekler. Onun içinde diyorum ki bu
sınavda yargı üzerine düşen karanlık bulutları ortadan kaldırmak için yargı mensuplarının bir
irade ortaya koyması lazım. Artık yeter bizi kullanmaktan vazgeçin. Biz bir cemaatin, bir
tarikatın, bir ideolojinin, bir mezhebin değil milletin yargısıyız diyecek bir irade ortaya
koyması lazım.
SUNUCU: Peki ama bu mümkün olabilecek mi? Çünkü şuna dayanarak söylüyorum. Bugün
Star Gazetesi’nde bir haber var. Eski İstanbul Başsavcı Vekili Fikret Seçen ve Mehmet
Karababa’nın İstanbul Adliyesi’ndeki 542 savcı ve hakimin sicillerini araştırdıkları,
arşivledikleri haberi var. Artı HSYK seçimleri öncesinde cemaate mensup paralel yapıya
mensup bazı hakim ve savcıların başkalarını dinledikleri onlara şantaj yaptıkları iddiaları var.
Bu konuda bir tespitiniz var mı? Çünkü olumlu yönde ise tespitiniz o biraz evvel söylediğiniz
çağrı gerçekleşemeyecek, ne dersin?
BEKİR BOZDAĞ: Şu anda yargıda görev yapan hakim ve savcılar üzerindeki korku kalkmış
durumda. Geçmiş dönem içerisinde bize gelen bilgiler için de gerçekten hakim ve savcılar
üzerinde büyük bir korku imparatorluğu kurulduğunu görüyoruz. Yani pek çok hakimin,
savcının dinlendiği, bir takım görüntülerinin kayda alındığı onlara aileleri üzerinden başka
şeyler üzerinden bir takım tehditler, şantajlar yapıldığına ilişkin bize de çok yoğun ihbarlar
geldi, iddialar yansıdır. Ben tabi bunları okudukça emin olun tüylerim ürperdi. Yani nasıl
olabilir diyorum. Bir yargının içerisinde görev yapan yine birisi birkaç yargının içerisinde
görev yapanı tehdit ediyor. Şimdi Mehmet Karababa’nın bundan hiçbir farkı yok. Önüne
kaset koymuyor ama bak diyor HSYK seçimi var gelince biz şöyle yapacağız anlamına gelen
bir şey yapıyor. Yargıç bir başka yargıcı tehdit edebilir mi? Baktığınızda bunlara ilişkin çok
ciddi iddialar var. Onun için ben buradan çağrı yapıyorum. Kim hangi kaseti yargıç ve
savcıların önüne korsa koysun, kim hangi tehdidi şantajı yaparsa yapsın onların hepsi boşa
çıkacaktır. Bu tür işleri yapanları lütfen Cumhuriyet savcılıklarına bildirsinler lütfen bakanlığa
bildirsinler lütfen ilgili yerlere mutlaka bu işte görevli yetkili yerlere bildirsinler. Bu
ahlaksızlığı bu hukuksuzluğu yapanları yakalayıp hukuka teslim etmek bizim vazifemiz.
Bunlardan hukuk içinde hesap sormak bizim vazifemiz. Yargının içerisinde kümelenmiş bu
hukuksuz yapıdan yargıyı kurtarmak da bizim vazifemiz. Türk yargısı gerçek anlamda tarafsız
ve bağımsız olacaksa her türlü tehdide her türlü şantaja kapılarını kapatması lazım. Bunun
yolu da nedir? Bu tehdit eden, şantaj yapan ahlaksızlara uyup boyun eğmek değil, elinizde ne
varsa ortaya koyup meydan okumaktır. Ben buradan bütün hakim ve savcıları bu ahlaksız ve
hukuksuz kişileri ihbar etme, şikayet etme, yargı önüne çıkarma konusunda yardımcı olmaya
çağırıyorum ve bunlara da elinizde ne varsa ortaya koyun diye meydan okumalarını istiyorum.
Aksi taktirde biz hukuku ve hukuk devletini koruyamayız. Böyle korkuyla, tehditle, şantajla iş
yapılacaksa orada hukuk olmaz ki, orada yargı bağımsız, tarafsız olmaz ki.
SUNUCU: Sayın Bakan bütün bunlardan bahsederken birkaç defa Fethullah Gülen’in ismine
atıfta bulundunuz. Daha önceki aylarda, haftalarda söz konusu kişinin iadesine dair girişimde
bulunulup bulunmayacağı konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştı. Bu konuda bir gelişme
oldu mu efendim?
BEKİR BOZDAĞ: Bu yargı süreçleri sonunda verilecek bir karardır. İdare olarak bizim
doğrudan bir kırmızı bülten çıkarma yetkimiz yok. Bu ancak adli tahkikat süreci sonunda
yargı bir karar verirse ve bu karar çerçevesinde uygulanabilir bir konudur. Şu ana kadar bu
yönde verilmiş bir karar yok. Bize gelen herhangi bir karar da bulunmamaktadır. Böyle bir
karar geldiğinde zaten gereği yapılır.
SUNUCU: Sayın Bakan hukukun içinde bulunduğu durumdan bahsederken yayının başında
bahsettiğimiz polislerin gözaltına alınması sırasında İstanbul Adliyesi’nde bir çoğumuzun
alışık olmadığı olaylar yaşandı. Kimi partinizin eski milletvekillerinin de aralarında
bulunduğu kişiler adliyeye gittiler, gözaltına alınanlarla fotoğraflar çekildi. Ayriyetten yazılı
basında sizin de dikkatinizi çekmiştir bazı milletvekillerin yine savcıların, hakimlerin
odalarını bastığı onlara tehditlerde bulunduğu iddiaları yazılı basında yer aldı. Bunları nasıl
karşıladınız? Özellikle milletvekilleriyle ilgili.
BEKİR BOZDAĞ: Fevkalade yanlış. Çünkü Türkiye bir hukuk devleti ve hukuk devletinde
soruşturmanın nasıl yapılacağı usul kanunlarında açıkça yazılmıştır. Bu çerçevede
soruşturmalar yapılır kurallara uygun olarak yapılıyor. Eğer kurallara uymadığına ilişkin
iddialar varsa bu iddialarla ilgili düzeltici hukuksal mekanizmalar ve usuller var buradan
gidilir. Ama bu soruşturmalara baktığınızda adliyenin adeta bir abluka altına alındığını, işgal
edilmek istendiğini işte gözaltına alınanlarla fotoğraflar çekildiğini, pozlar verildiğini pek çok
işlerin yapıldığını görüyoruz ki bütün bunların hepsi bir algı operasyonu. Soruşturulan
kişilerle ilgili soruşturma konularını gizlemek ve burada bir haksızlık bir zulüm yapılıyor
algılısını oluşturmak, hukuk çiğneniyor algısını oluşturmak için yapılıyor. Ben diyorum ki bir
soruşturma varken hepimizin üzerinde titremesi gereken şey hukukun sağlıklı bir biçimde
işlemesi ve işletilmesidir. Herkes hukukun sağlıklı bir şekilde işlemesi ve işletilmesi üzerinde
durmalı. Algı operasyonlarıyla hiçbir soruşturma kapatılamaz hiçbir yargılama sonuçlanamaz.
SUNUCU: Milletvekillerin yaptıkları hukukun ihlali midir?
BEKİR BOZDAĞ: Milletvekillerinin yaptığı da hukukun ihlalidir. Çünkü toplantı, gösteri
yapma yeri değildir adliyeler. Bizim kanunumuzda toplantı ve gösterilerin nerede yapılacağı
bellidir. Adliyelerde bunu yapmak sadece bir usule aykırılık değil aynı zamanda bizim
mevzuatımız bakımında bir suç da oluşturuluyor. Belli ki Çağlayan Adliyesi’nde bu noktada
güvenlik açısında gerekli tedbirler yeterince alınmamış. Alınmış olsa bunlar olmazdı. O
tedbirlerin alınması hukukun sağlıklı işlemesi bakımından son derece önemli. Milletvekillerin
adliyeye gelmeleri oraya gelip savcıları, görev yapan insanları ben milletvekiliyim diye üst
perdeden konuşarak aşağılamaları, tehdide varan yaklaşımlar ortaya koymaları asla kabul
edilemez. Milletvekilleri herkesten çok hukuka saygı duymalı hukukun işlemesine saygı
duymalı. Eğer bir bilgi edinmek istiyorsa elbette yasal sınırlar için bu kendilerine verilir. Ama
hiçbir milletvekili adliyeyi basma hakkına sahip değildir, böyle bir hakkı yoktur.
SUNUCU: Peki bu kişiler hakkında başlatılan bir süreç var mıdır?
BEKİR BOZDAĞ: B öyle bir iş yapmak milletvekilinin üzerine vazife de değildir. Geçmişte
de biz bunu yaşadık. Onun için milletvekilleri herkesten daha çok hukuk içinde kalmalı,
hukuka saygı duymalı, yargının işleyişinin hukuk içinde olmasını sağlamalıdır. Ama
bakıyorsunuz şov yapmak isteyenler var işte bazıları kurulmuş saat gibi hareket edenler var.
Herkes bir hesapla kanunu, yasayı maalesef çiğniyorlar. Bunlarla ilgili şu anda benim
bildiğim başlamış bir süreç benim bildiğim kadarıyla yok. Ama basında bir takım
soruşturmaların başladığına ilişkin haberler okudum ama benim bilgim dahilinde bir şey yok.
SUNUCU: Sayın Bakanım bu konuda bir soru daha kısaca yanıt rica edeceğim. Partinizin bir
milletvekili paralel yapının dinlemelerle sağladığı bilgileri isim vererek MOSSAD ve CIA’yle
paylaştığını söyledi. Böyle bir bilgi sizde mevcut mu?
BEKİR BOZDAĞ: Çok önemli bir iddia bu. Türkiye’de esasında bu dinlemeler herkesi bir
paranoyaya çevirdi. Şu anda evde oturuyor insanlar telefonlarını öbür odaya koyuyorlar.
Sohbet ederken bile sıradan vatandaşlar acaba beni de dinliyor mu diye bir endişeye kapılıyor.
Türkiye maalesef aile mahremiyeti, özel alan korumasından şu anda uzak bir noktaya düşmüş
durumda. Bütün bunlar nereden çıktı, işte bu dinlemeler yüzünden çıktı. Bugüne kadar
baktığınızda bu haksız ve hukuksuz dinlemelerle ilgili paralel yapıyla irtibatlı olan ve
kamuoyunun öyle bildiği kişiler bunlar bizim dışımızda dediler, bizimle alakası yok bunların.
Kimse bunlar çıkarasın hukukun önüne konsun dendiler. Ama şimdi bakın İstanbul’da
soruşturma var ve bu soruşturmada soruşturulanlarla ilgili kimler yazıyor, kimler konuşuyor,
kimler burada haksız var diye bağırıyor diye bir bakmak lazım. Şimdi başka yerlerde atamalar
var, atamalarla ilgili kimler ne konuşuyor ona bir bakmak lazım. İşte polis içerisinde bir takım
değişimler var, kim konuşuyor bakmak lazım. Yargıda bir takım değişimler var, kim
konuşuyor bakmak lazım. TÜBİTAK’ta başka kurumlarda bir takım değişimler var kim
konuşuyor bakmak lazım. Bugün bir grup Fethullah Gülen grubu diye bildiğimiz yapı devletin
içerisinde bazı kurumları devlet gibi kendileri devletmiş gibi adeta örgütlenmesiyle,
yapılanmasıyla teslim almış durumda. Hükümet dediğin ne ki? Hükümet bizim emrimizi
yerine getirecek bir taşeron. Öyle bir güç zehirlenmesi yaşıyor ki hükümeti de kontrol ediyor.
Esasında bu dinlemeler Başbakanın odasına böcek koymalar, dış politikayı dinlemeler, şunabuna
baktığınızda bunu hükümeti kontrol etmeye dönük ve yıkılan vesayetlerin yerine
başkaca bir vesayeti inşa etmeye dönük bir hareket olduğu da çok acıktır. Halbuki bu hükümet
pek çok vesayete karşı başarıyla mücadele vermiş bir hükümet. Başka bir vesayetle gidip
kendisini teslim etmez. O nedenle bu dinlemelerin ortaya çıkışına ve öncesine baktığınızda
Türkiye’nin yeni bir kuşatmayla karşı karşıya olduğunu devletin içinde yargıda görev yapan
birini düşünebiliyor musunuz? Önüne bir dosya geliyor, karar verecek. Bu dosyayla ilgili işte
cemaatin o ildeki imamıyla bir istişare edecek. Bir hukuk devleti buna izin verebilir mi, göz
yumabilir mi? Veya işte kararlar çıkıyor. ben geçen bir yerde anlattım. İki tane idare
mahkemesinin verdiği kararın sadece davacı isimleri mahkeme kararları işlemlerin tarihleri
gibi bazı zorunlu farklılıkları hariç nokta, virgül aynı. Belli ki kararlar bir yerde yazılmış,
dağıtılmış. Ben Adalet Bakanı olarak böylesi bir keyfiliği gördüğüm zaman böylesi hukuku
tanımama ve hukuka meydan okuma konusunda bir cesareti gördüğüm zaman ben kusura
bakmayın siz hakimsiniz bu yargı kararıdır ben demem, diyemem de. Çünkü bağımsız ve
tarafsız bir vazifeyi herkesin icrası lazımdır. Ama maalesef baktığınız zaman kararları şöyle
bir idari yargının son dönemlerde verdiği kararları bir alın medyaya buradan çağrıda
bulunuyorum. İdari yargının verdiği kararları lütfen bir alın önünüze bir koyun bakalım. Bu
kararlar hukuku ne kadar içinde ne kadar dışında, ne kadar belli grubun menfaatleri
doğrultusunda ne kadar Türk milletinin hukuk devletine verdiği anlam doğrultusunda ortaya
çıkmış? Çok net bir şekilde görünüyor. Şimdi yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Bölge
idariye itiraz ediliyor, bölge idare yürütmeyi durdurmanın haksızlığına karar veriyor ve
yürütmeyi durdurmayı kaldırıyor ve ilk derece mahkemesi daha karar ilgili davalı daireye
tebliğ dahi edilmeden hemen toplanıyor esastan aynı kararını veriyor. Yani hukuku
tanımayarak bir karar veriyor. Şimdi hukuku tanımayarak karar verdiğine şahit olan ben bir
bakanım, benim içim yanıyor. Hukuku tanımayarak karar veriyor orada oturuyor. Şimdi
hukuku tanımayarak karar veren bir hakime karşı benim bir saygım olur mu sırtında bir hakim
cübbesi var diye. Ben hukuku yücelten hakime saygı duyarım. Hukuku ideolojisinin kılıcı
haline getiren, hukuku mensup olduğu tarikatın kılıcı haline getiren, hukuku mensup olduğu
cemaatin kılıcı haline getirene ben saygı duymam kimsenin de saygı duymasını istemem.
HSYK işte tam bu noktada hukukun sigortası hukuk devletinin sigortası olması lazım.
Devletin içindeki bu örgütlenme öyle bir noktaya geliyor ki artık herkes yani yarın işte
konuşuluyor. Yarın siz merak etmeyin üç gün sonra şu olacak, beş gün sonra olacak, başbakan
şöyle gidecek, bakanlar böyle gidecek şu Adalet Bakanı olacak, şu Başbakan olacak. Ya bir
cemaatin uğraşacağı iş midir bu? Türkiye’nin dış politikasını ne zamandan beri cemaatler
tayin ediyor. Türkiye’nin terörle mücadelesini ne zamandan beri cemaatler tayin ediyor.
Türkiye’nin Milli İstihbarat Teşkilatı’nın başına kimin geleceğine ne zamandan beri cemaatler
karar veriyor. Böyle şey olabilir mi? Biz bu olup bitenlere göz yummamız Türkiye’ye
ihanetimiz olurdu. Biz bu devlete, bu millete bugüne kadar asla ihanet etmedik. Bu devlet 77
milyonun devletidir 77 milyonun da devleti olarak kalacaktır. Devletin içinde kim olursa
olsun devletleşmesine yargıyı, hukuku her alanı istediği gibi kullanmasına biz asla izin
vermeyeceğiz, bundan herkesin emin olması lazım. Türkiye hukukuna, demokrasisine, milli
iradesine sahip çıkarak yoluna devam edecek. Tehdit, şantaj kim ne yapıyorsa yapsın biz
onların hiç birine aldırmayacağız. Bundan sonra ne ortaya dökerlerse döksünler bizim
nazarımızda kıymeti nazariyesi yoktur. Biz ortaya dökenlerle ilgili mücadelemizi hukuk
içinde ama kalarak sonuna kadar devam ettireceğiz.
SUNUCU: Sayın Bakan başka bir konuya geçmek istiyorum o da cumhurbaşkanlığı seçimleri,
gündemin bir diğer önemli maddesi. Malum 10 Ağustos son haftaya son viraja girdik. AK
Parti çevrelerine baktığımız zaman seçimi Sayın Başbakanın kazanacağına dair net bir güven
var. O zaman da tabi dikkatler haliyle bir sonraki Başbakana çevriliyor. Bir sonraki Başbakan
sizce nasıl özelliklere sahip olmalı. Bir de bu çerçevede mevcut Cumhurbaşkanı Sayın
Abdullah Gül’ün daha sonra konumunun ne olacağına dair tartışmalar var. Sizin bu konudaki
görüşünüz nedir? Sayın Abdullah Gül bundan sonra ne olabilir, neler yapabilir?
BEKİR BOZDAĞ: Bu iki kısma izin verirseniz cevap vermeyeceğim. Çünkü Sayın Gül’le
ilgili değerlendirme yapmak benim yapabileceğim bir şey değil. O onun kendi
değerlendirmesidir. Ona bizim hepimizin saygı duyması lazım. Partinin Cumhurbaşkanlığı
seçiminden sonraki süreçte nasıl yürüyeceğine ilişkin de şunu ifade etmek isterim. Partide bir
sıkıntı olmaz. AK Parti ne dünün ANAP’ıdır ne dünün DYP’sidir. Onlardan çok farklı
özelliklere sahip olan bir partidir. Dolayısıyla büyük bir fikri birliktelik vardır her açıdan bir
uyum vardır. O nedenle de ben herhangi bir sıkıntı olacağı kanaatinde değilim. Sayın
Başbakanımız, Cumhurbaşkanlığı milletimizin teveccühüyle seçildiği takdirde herhangi bir
problem olmaz. Türkiye’de siyasi istikrar yine devam eder. Güçlü AK Parti iktidarı yine
devam eder, iyi yönetim yine devam eder, güven ortamı yine devam eder, Çankaya ile
hükümetin el ele vermesi Türkiye’yi her alanda güçlendirir. Bunu hep beraber göreceğiz o
yüzden bunu daha ayrıntılı değerlendirmeyi bundan fazla yapmayı doğru görmem şu
aşamada. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelince Sayın İhsanoğlu esasında CHP’lilerin,
MHP’lilerin hatta daha ileri gidiyorum Sayın Genel Başkan Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun da
bana göre adayı değil. Onlara tavsiye edenler kimse onların adayı, ithal bir aday. Birileri
tavsiye etti. Çünkü ne Kılıçdaroğlu’nun ne Bahçeli’nin ne de bu iki partiye gönül vermiş
milyonlarca insanımızın aklının ucundan Türkiye’de bizim partinin göstereceği
cumhurbaşkanı adayı kim olsun derken Sayın İhsanoğlu’nun isminin geçtiğine ben
inanmıyorum, geçmemiştir. Birileri tavsiye etti kimin tavsiye ettiğini de bütün Türkiye
kamuoyu da merak ediyor. Onu Türkiye’deki bazı sermaye çevreleri mi?
SUNUCU: Sizce kim tavsiye etmiş olabilir?
BEKİR BOZDAĞ: İşte ben de soruyorum, diyorum ki; Pennsylvania mı tavsiye etti yoksa
bazı medya organları biliyoruz onları, onlar mı pazarladı. Yoksa bazı sermaye çevreleri mi
pazarladı yoksa dışarıdan güçsüz bir Türkiye isteyenler kendi istedikleri gibi yönettikleri gibi
bir Türkiye isteyenler içerideki işbirlikçileriyle onlar mı tavsiye etti yoksa başka birileri mi
tavsiye etti. Ama kesin olan bir şey var. Bu CHP’nin de, MHP’nin de aklının ürünü değildir.
CHP’lilerin de, MHP’lilerin de gönlünden geçen ve istedikleri bir aday değildir. Türkiye
cumhurbaşkanlığı seçiminde dışarıdan ve içerideki ortaklarıyla beraber bir cumhurbaşkanı
adayı ithali ve dayatmasıyla karşı karşıyadır. Şunu herkesin bilmesi lazım; bu millet
cumhurbaşkanını kimin seçeceğini Ankara’daki genel başkanlardan Ankara’daki kulislerden,
Ankara’daki kirli hesaplardan daha iyi bir şekilde bilecek ve tereyağından kıl çeker gibi
Allah’ın izniyle çözecektir. Benim bundan yana hiç ama hiç şüphem yok. Milletimiz siyaset
içerisinde olsun olmasın birisi cumhurbaşkanı olacaksa kendisiyle ilgili meselelerin içerisinde
de cumhurbaşkanı adayını görmek ister. Bugüne kadar bakın Türkiye onca sorun yaşadı. 30
yıldır terörle mücadele yaşıyoruz. Terör sorununun çözümüne dair çatıdaki adayın en ufacık
bir terini, bir emeğini, bir mücadele içinde olduğunu gördük mü? 28 Şubat, 27 Nisan, 12 Eylül
1971, 60 darbesi yaşı yetiyor hepsine.. Bunların içerisinde bunlara karşı mücadele ederken hiç
gördü mü Türk milleti? Veya bunlara karşı mücadele edenleri desteklerken hiç şahit oldu mu?
Olmadı, hiçbir Türkiye’nin yaşanan sorununun çözümünün içerisinde bir projesi yok. Bu
çözüm için uğraşanlar yanında akıttığı bir damla teri yok.
SUNUCU: Sayın Bakanım vaktim çok daraldı. Birkaç sorum daha var. kısa kısa yanıt rica
edeceğim. Abdullah Öcalan ile ilgili bir sorum olacak. Öcalan’ın 2016 yılında serbest
kalacağına dair propaganda yapılıyor muhakkak sizde duymuşsunuzdur. Böyle bir şey söz
konusu mu, bu yönde herhangi bir hazırlık var mı? Çünkü çözüm sürecinin ilerlediğine dair
Beşir Atalay’ın Başbakan Yardımcısının açıklaması var. Buna paralel olarak da Öcalan’ın
serbest bırakılacağına dair iddialar var. Böyle bir şey söz konusu mu? İkincisi; Öcalan’a bir
grup gazetecinin gidip görüşme yapmasına dair bazı iddialar gündeme gelmişti. Bu yönde bir
gelişme var mı?
BEKİR BOZDAĞ: Öcalan’ın serbest bırakılacağına ilişkin iddiaların ben seçim yaklaştıkça
biraz daha böyle köpürtüleceğini tahmin ediyorum. Çünkü seçimde vatandaşımızın özgür
iradesini olumsuz anlamda etkilemeye dönük bir kampanyanın ürünü olduğunu düşünüyorum.
Şu anda yapılan böyle bir çalışma yoktur, böyle bir planlama yoktur. Bunu biz daha öncede
defalarca açıkladık. Ama seçim gündeme gelince bunun köpürtüleceğini biliyoruz. Öyle
tahmin ediyorum bugünlerde biraz daha böyle abartılı bir şekilde bu konu gündemde
tutulacaktır.
SUNUCU: Gazetecilerin görüşmesi
BEKİR BOZDAĞ: Bu bir seçime dönük kirli operasyondur. Gazetecilere dönük şu anda bir
şey yok. BDP’lilerin bu yönde bir talebi vardı böyle bir talebi var. Ama şu anda alınmış bir
karar yok.
SUNUCU: Sayın Bakan peki çözüm sürecine yönelik cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen
sonra bir yasal süreç yaşanması söz konusu mu?
BEKİR BOZDAĞ: Çözüm süreci Türkiye’nin başardığı en önemli projelerden bir tanesi, milli
bir proje. Bugüne kadar baktığınızda bu konuda atılması gereken en cesur adımları
hükümetimiz attı. Akil İnsanlar Heyeti ki Türkiye’nin her yanında büyük işler yaptı, mecliste
komisyon kurduk. Biliyorsunuz pek çok yasal düzenleme yaptık bu konuda ayrıca en son
çözüm sürecine ilişkin tarihi bir yasayı parlamentodan çıkardık, cumhurbaşkanımız onayladı,
yürürlüğe girdi. Bu yasa esasında bir yol haritasını da gösteriyor. Sadece pkk terör örgütüyle
ilgili değil, Türkiye’nin başına bela olacak başkaca terör örgütleriyle ilgili de genel yetki
çerçevesi çiziyor ve işin esasları ve detayları konusunda bir yol haritası ortaya koyuyor. Bu
yasa çerçevesinde bundan sonra çözüm sürecinin neleri kapsayacağı, neler olacağına ilişkin
milletimizin gözü önünde yürüyecek bir yol haritası olacaktır bu kanun uygulaması
çerçevesinde. Çünkü biz çözüm sürecinin esrarlı yürütülmesini değil şeffaf yürütülmesinin ve
neler olup biteceğinin milletimiz tarafından bilinmesinin bu sürecin başarısı için şart olduğuna
inanıyoruz. Kirli oyunlara, provokasyonlara sürecin kurban edilmemesi için de gerek
olduğuna inanıyoruz.. Onun için milletimizin huzuruna çözüm süreciyle ilgili yol haritasını
bundan sonraki süreç için çıkardığımızda milletimizin huzurunu onu da getireceğiz bu yol
haritasına dair herkesin bilgisi olacak. Ne olacak, ne zaman olacak, nasıl olacak vesaire bütün
bu detayları bizim milletimizle paylaşarak ve milletimizi de bu sürece sahip çıkarak bu
sürecin taşıyıcı olarak hep beraber biz bunu götürmemiz gerekiyor.
SUNUCU: Sayın Bakan son bir sorum daha var. Hukukla başladık hukukla bitirelim
istiyorum. Hakim ve savcılardan gelen bir soru var. Yeni bir ücret çalışması var mı, sicil affı
söz konusu mu?
BEKİR BOZDAĞ: Hakim ve savcılarımızın aldıkları maaşlara ilişkin büyük sıkıntılar var. Şu
anda bir takım haksızlıklar da bu noktada var. Biz bu konuyu Sayın Başbakanımızın
gündemine taşıdır. Bize de Yargıda Birlik Platformu diye şu anda hakim ve savcılar arasında
çalışma yürüten platformun değerli üyeleri bakanlığımıza getirdiler biz de bunu Sayın
Başbakanımıza taşıdır. Sayın Başbakanımız hakim ve savcıların özlük haklarında bir
iyileştirme yapılması talimatını verdi. Sicil affı konusunda da talimatları oldu. Bakanlık olarak
biz hem maaşların arttırılması hem de sicil affı konusundaki çalışmaları bir noktaya getirdik.
Sicil affı konusunu netleştirdik. Maaşlarla ilgili konuyu Maliye Bakanımızla son bir defa daha
görüşeceğiz Başbakanımıza bir arzda bulunacağız ondan sonra da parlamentoya sevk
edeceğiz. Öyle zannediyorum ki Ağustos ayının 15’i civarlarında bizim hazırladığımız bu
tasarı TBMM’ne sevk edilmiş olacaktır. Parlamento açıldıktan sonra da tasarıyı
yasalaştıracağız.
SUNUCU: Sayın Bakan teşekkür ediyorum vakit ayırdığınız soruları cevapladığınız için.
BEKİR BOZDAĞ: Ben teşekkür ediyorum.
SUNUCU: Efendim konuğumuz Adalet Bakanı Sayın Bekir Bozdağ’dı. Vaktimiz el
verdiğince geniş bir yelpazede sorularımızı yönelttik. Sanırım Sayın Bakan önümüzdeki
günlerde çokça tartışılacak üzerinde konuşulacak açıklamalarda bulundu. Yeniden
görüşünceye kadar hoşça kalın diyoruz, sözü tekrar İstanbul’a bırakıyoruz..
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr