Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye'de Yargı Etiğinin Güçlendirilmesi Projesinin açılış töreninde konuştu.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından Ankara'da gerçekleştirilen törende konuşan Bozdağ, Türkiye'nin güçlü yargı etiği ilkelerine sahip olduğunu söyledi. Yargı etiğini daha da güçlendirmek adına önemli çalışmalara ve reformlara imza attıklarını belirten Bozdağ şöyle konuştu:
"Esasında Türkiye’de yargı etiği ilkeleri vardır. Hem anayasamızda hem diğer yasalarımızın içerisinde hem bizim adaletle hukuk anlayışımızı besleyen kaynaklarımızda hem de hakim ve savcılarımız ile Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi yüksek mahkemelerimizin oluşturduğu geleneklerde bu anlamda güçlü bir etik altyapı olduğunu görmekteyiz. Bizim burada sorunumuz güçlü, etik altyapının farklı yerlerde olan dağınıklığını ortadan kaldırıp belki tek bir kanun içerisinde veyahut da iki kapak arasında bunları değerlendirmektir.
Bu çalıştay umuyorum ki vazifesini bitirdiği zaman, projeyi sonuçlandırdığı zaman, Türkiye’deki etik ilkeleri Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve AB standartları çerçevesinde ortaya koyan etik ilkeleri birlikte ele aldığında bize yeni ufuklar açacaktır, yeni rehberlikler ortaya koyacaktır.Onun için yapımızı güçlendireceğiz; hem bizde olanın farkına varacağız hem Avrupa’da olanın farkına varacağız ve bunlardan daha iyi sonuçlar çıkarmak için büyük bir fırsat yakalayacağımıza yürekten inanmaktayım.
Anayasamızın 138. maddesinde hakimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, mevki veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasından mahkemelere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Bu, yargı bağımsızlığının anayasamızdaki en önemli teminatlarından bir tanesidir. Bunun iki boyutu olduğunu düşünüyorum:
Bir tanesi bu yargı bağımsızlığını koruma ve sigortası olarak vazife yapacak kurumsal yapıların varlığı gerektiriyor.
İkincisi ise bu yapılarda görev yapan hakim ve savcıların anayasamızın ortaya koyduğu bu bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesi etrafından uygulamalara imza atmasıyla verecekleri adil kararlarla ancak hayata geçirilebilecek bir husustur. Türkiye'de hakim ve savcılarımızın görevlerini anayasamızın ortaya koyduğu hukuk devleti evrensel hukuk ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilekeleri çerçevesinde vazifelerini yapabilmeleri için önemli teminatlar ortaya koymaktadır. Hakimlik ve savcılıkla ilgili teminatlar bu açıdan son derece önemlidir.
Bütün modern demokratik hukuk devletlerinde olduğu gibi Türkiye'de hakimler ve savcılar görevlerinden kendi isteğiyle emekli olmadıkça veya yaş haddinden emekli olmadıkça alınamazlar,azledilemezler ve özlük haklarından bir mahkemenin kapatılması kaldırılması nedeniyle de olsa özlük haklarından asla mahrum edilemezler. Bu açıdan da mesleki teminat anayasamızda vardır. Bu teminat, AB üyesi ülkelerinin teminatlayla da uyumlu bir nitelik arz etmektedir. Tabi bunu ayakta turmak için de HSYK diye bir kurul oluşturmuştuk. Esasında bu kurul yürütmenin ve diğer bazı kesimlerin, bazı güç merkezlerinin yargı üzerinde tasarruf yapmasına son vermek, yargının kendi içindeki tayin terfi ve diğer bütün disiplin işlemler ve benzeri tasarruflarını yine kendi içinden yetkililer görevliler eliyle yürütmesini sağlamak maksadıyla anayasamıza koymuştur.
2010 yılına kadar anayasada HSYK; 3'ü Yargıtay'dan, 2'si Danıştay'dan seçilen 2 'si de tabii üye olan 7 kişiden oluşuyordu ve bu, demokratik bir temsili yansıtmıyordu. Kürsüde görev yapan hakim ve savcıların temsil imkanı olmadığı gibi Yargıtay ve Danştayımızın kendi içinden üyelerini doğrudan seçme imkanı da yoktu. 2010'da yapılan referandumla beraber halkımızın kabul ettği değişiklik sonucu HSYK; 22 üyeli 3 Daire şeklinde çalışan, üyelerinin 10 tanesi kürsüde görev yapan hakim ve savcılarımız arasından bizzat hakim ve savcılar tarafından doğrudan seçilen, 3 tanesi Yargıtay üyeleri arasıdan Yargıtay üyelerince, 2 tanesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay üyelerince, 1 Tanesi Adalet Akademisi Genel Kurulu üyeleri arasıdan Adalet Akademisi Genel Kurul üyelerince, 4 tanesi de Cumhurbaşkanı tarafından yargıyla ilgli alanlarda liyakatiyle tanınmış kişiler arasından doğrudan seçilme imkanı getirmiştir. Böylelikle temsil bakımından bir adalet sağlanmış hem kaynaklar çoğaltılmış hem de demokratik usulle bir seçim sistemi benimsenmiştir. Böylelikle Türkiye'nin oluşturduğu HSYK oluşum şekli AB üyesi ülkelerinin içerisinde demokratik bir usulle oluşan kurullar arasında yer aldığını ifade etmek isterim.
Daha önceki dönemde hakim ve savcılarla ilgili teftiş görevini yapan teftiş kurulu doğrudan Adalet Bakanlığına bağlı idi ve eskiden farklı, şimdi farklı. Hakim ve savcılarla alakalı teftiş kurulu doğrudan HSYK'ya bağlanmıştır. HSYK'nın ayrı bir bütçesi yoktu, ayrı bütçe verdik; ayrı bir binası yoktu, ayrı bina verdik; ayrı bir sekreteryası, personeli yoktu, ayrı personel verdik. Bizden önceki dönemde bunların tamamı Adalet Bakanlığı tarafından sağlanıyordu. Adeta Adalet Bakanlığının bünyesinde bir HSYK vardı ama biz yaptığımız bu büyük reformla beraber teftiş kurulunu HSYK'ye bağladık; ayrı bir personel oluşturduk, ayrı bir bütçe oluşturduk, idari ve mali özerklik verdik ve seçim usulünü de demokratik ilkelere uygun hale getirdik. Bu açıdan hakim ve savcılarımızın teminatlarına uygun bir biçimde her türlü baskıdan uzak şekilde vazifelerini yapabilmeleri için sigorta mahiyeti arz eden HSYK'yi gerçek anlamda yargı bağımsızlığının sigortasına dönüştürmüş olduk ama buna rağmen çok ciddi eleştiriler yapılıyor, onu da buradan ifade etmek isterim.
Türkiye'nin yaşadığı değişimi görerek, değişimin ne kadar büyük olduğunu da görmüş oluruz. Bundan 6 sene önceki sistemle 6 sene sonra gelinen sistemi mukayese ettğimizde bu alanda büyük bir reforma imza atıldığını, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda hakimler ve savcılarımız bakımından sigorta görevi taşıyan HSYK'nin idari ve mali özerkliğinin yanında her açıdan güçlendirildiğini gerçek anlamda hakim ve savcılarımızın temsilcisi ve teminatı haline dönüştürüldüğünü buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.
Adalet Bakanının HSYK'deki görevi ile ile Adalet Bakanlığında yaptığı görevleri birbirinden tamamen farklıdır. Geçmişte HSYK’nin bütün iş ve işlemlerine katılan, disiplin işlemlerine dahil katılabilen, oy kullanabilen Adalet Bakanı, HSYK başkanı sıfatıyla bugün disiplin işlemlerinin hiçbirisine katılmamaktadır. Tayin, atama, terfi işlemlerinin hiçbirisine katılmamaktadır. Sadece belirli konularla sınırlı genel kurul toplantılarına başkanlık yapmaktadır. Adalet bakanlığını ikinci defa üstlenen bir bakan olarak onurlu ve şerefli görevi ifade eden şimdiye kadar çok az toplantıya katıldım. Bir tanesi, yeni bakan olduğumda arkadaşlarımızın tebrik ziyaretine teşekkür mahiyetinde gittiğim toplantılardır. Bir diğeri de Genel Kurul toplantısına katılmadır. Prensip olarak zaten Genel Kurul toplantılarına Adalet bakanı, HSYK başkanı olarak da ben katılmıyorum. Bakan olduğum bu dönemde sadece yeni bakanlık olduktan sonra oraya gittiğimde de toplantıya katılmadım, yeni dönemde de hiç katılmadım, bundan sonraki süreçlerde de toplantıya katılmamayı kendi açımdan bir gelenek haline getireceğimi de buradan ifade etmek isterim. Bunun çok değişik şekillerde eleştirisi yapıldı ama biz orada yokuz, sadece adımız var kendimiz orada yokuz; bunu buradan özellikle ifade etmek isterim.
Diğer bir konu hakim ve savcılarımızın bağımsız ve tarafsız bir şekilde yapmaları. Anayasamız hakimlerin, savcıların görevlerini yaparken önce anayasaya kanunlar ve hukuka bağlı bir vicdani kanatla görevlerini yapacaklarını ifade ediyor. Bu, çok net bir şekilde yargı görevini yapanların anayasa, yasa ve hukuk dışında herhangi bir kişiyle, düşünceyle, inançla bağlılık içinde olmaksızın sadece anayasa, yasa ve hukuka bağlı, vicdani kanaatleri ile hareket etmeleri, karar vermelerine etkilidir, son derece önemli anayasal teminattır, etik bakımından da son derece önemlidir. Hakimlik ve savcılık mesleğininin vakar ve onuruna yakışır bir biçimde davranmak bakımından da son derece önemlidir. Vatandaşımızın yargıya gitmesi mevzu bahis olduğunda adil bir karar beklemesi konusunda son derece önemlidir. Bunu biz Türkiye olarak tartışıyoruz, tartışmaya da devam edeceğiz; çünkü yargı içerisinde olan herkesin yasaya, anayasaya bağlı bir vicdanla hareket etmesinin hem yargı etiğinin temel kuralı olduğunu hem yargı bağımsızlığının hem de hukuk devleti olmanın asgari görev şartı olduğunu hepimiz biliyoruz; onun için de buna vurgu yapmak, bu konudaki bilinci, farkındalığı yükseltmek hepimizin elbetteki vazifesidir.
Vicdan bağımsızlığı konusunda herkes farklı şeyler söylüyor, ben de zaman zaman söyledim. Buradan bir kere daha tekrar etmek isterim ki vicdan bağımsızlığı hiçbir şeyle bağımlı olmayan bir vicdanı ifade ederse o vicdan rüzgarın önünde savrulan yaprağa benzer. Rüzgar ne taraftan kuvvetli eserse o istikamette gider ama bu vicdan bağımsızlığı nasıl olmalı? Bizim anayasamızın dediği gibi Anayasa; yasa ve hukukla bağlı olmalı. Başka yerlere bağlı olan vicdan bağımsız olamaz; ya dine ya siyasete ya ideolojiye ya da gündelik konjektürel tartışmalara bağlı olup orada da bağımsız bir vicdandan bahsedemeyiz.
Hakimler, savcılar 'Ben vicdanıma göre karar verdim.' dediği zaman, o zaman kendine göre karar vermiştir. Ben anayasa, yasa ve hukuka bağlı olan vicdanıma göre karar verdim. Öyle olmamız lazım, öyle olmadığı takdirde suçluluğa kesin kanaati olan bir hakim ve savcı o suçluluğu ispat edecek dosyada hiçbir delili olmadığı zaman onun hakkında berat kararı veremez. Neye mahkumiyet tesis edilecek. Suçluluğu ispat eden sonun şüpheden uzak deliller var ise mahkumiyet kararı verecek. Böyle bir delil yoksa siz kendi vicdani kanaatiniz tam olsa bile mahkumiyet hüküm verebilir misiniz? Anayasaya bağlı bir vicdan, hukuka bağlı bir vicdan, yasaya bağlı bir vicdanla hareket ederseniz veremezsiniz; çünkü yasa burada kesin, şüpheden uzak,delil arıyor ama yok. Siz hiçbir yere bağlı olmayan veya kendinize,siyasetinize, dini düşüncenize, mensup olduğunuz gruba, tarikata, vesaireye bağlı hareket ederseniz o zaman siz ne yaparsınız o vicdanla anayasa ve yasaların hukukun aradığı kuralları çiğneyip bu kararı tesis edebilirsiniz. Bu karar, hukuk devletine de uygun olmaz, adaletten beklentilere de uygun olmaz. O nedenle diyoruz ki vicdan bağımsızlığı olmalı ama vicdan hiçbir yere bağlı olmayan bir vicdan değil; hukuka, anayasaya, kanuna mutlaka bağlı olmalıdır; aksi taktirde adalete değil, rolüne araç olur o vicdan. Onu vicdan sahibinin verdiği kararlar da doğru kararlar olmaktan çıkarlar. Bunun son derece önemli olduğunu buradan bir kez daha ifade etmek isterim.
Yargının içerisinde Türkiye’de veya dünyanın başka yerlerinde eğer bu anlamda bağımsızlıkla bağdaşmayan birtakım işler varsa ona karşı da hepimizin beraber hareket etmesi ve yargı bağımsızlığını birilerine bağlılığına feda edenlerle de yargı bağımsızlığını hukuk devletini korumak adına da ciddi ve kararlı bir mücadele yapmamız hem hukuk devletini korumak hem etik ilkelere sahip çıkmak anlamını taşımaktadır.
Türkiye’de Mecelle diye hepimizin bildiği bir kanun var; Cumhuriyetten önceki dönemde yayınlanmış ve yürürlükte olan bir kanun ve burada hakimlerin nitelikleri sayılıyor; çok önemli nitelikler. Ben burada yurtdışından misafirlerimiz de olduğu için Türkiye’deki hakim ve savcılarımız bunu çok iyi biliyorlar ama yurtdışındaki misafirlerimizin dikkatine sunmak için tekrar etmekte fayda görüyorum. Mecellenin 1792. Maddesinde hakimin nitelikleri sayılırken hâkim, hakim olmalıdır, yani bilge olmalıdır, konusuna hakim olmalı ve o konudaki bütün bilgilere sahip olmalıdır. Fehim olmalı, anlayışlı olmalıdır, kavrayışlı olmalıdır. Müstakim olmalı yani doğru olmalıdır, dürüst olmalıdır. Emin olmalı yani güvenilir olmalıdır. Metin olmalı yani saygın olmalıdır. Toplumdaki saygınlığını ortadan kaldıracak eylem ve söylemlerden uzak durmalıdır ayrıca metin olmalıdır. Soğukkanlı,sabırlı cesur kararlar alabilmesi için de mutlaka metin olmalıdır. Bu ilkeler esasında hakim ve savcılarımız bakımından son derece önemli, temel ilkelerdir. Türkiye’de bu ilkeler uzun zamandan beri yargı görevi yapan hakim ve savcılarımız tarafından dikkate alınmakta ve dikkatle uygulanmaya gayret edilmektedir. Bunlara aykırı davranışlar yargıya güveni de hakim ve savcılarımızın saygınlığını da onurunu da olumsuz anlamda etkilemektedir. Hem Anayasa Mahkememiz hem Yargıtayımız hem de Danıştayımız da ortaya koyduğu kararlarla etik ilkelerin hukuk devletinin gereklerinin, hukukun üstünlüğünün gereklerinin neler olacağını ortaya koymuşlardır. Bu açıdan da yargı kararlarının içerisinde oluşturulan geleneklerle çok önemli etik ilkeler ortaya çıktığını da hukukumuzda görüyoruz.
Bunların belki bir araya getirilmesi bu alanda önemli sonuçları ortaya koyacaktır. Bundan yana bu proje için bir şüphemizin olmadığını ifade etmek isterim; zira bu proje bu anlamda büyük bir sonucu da ortaya cıkaracaktır. Adalet Bakanlığı olarak biz bu projeye bugüne kadar destek nasıl olduysak bundan sonraki süreçte de destek olmayı devam edeceğiz. Projenin çıktılarını Bakanlık çalışmalarında yol gösterici çıktılar olarak kullanacağız; ayrıca bilmenizi isterim ki 64. Cumhuriyet hükümeti programında yargı alanında etik ilkelelerin belirlenmesini biz kamuoyuna taahhüt ettik. Bu proje bizim hükümet olarak milletimize taahhüt ettiğimiz projenin hayata geçirilmesi bakımından bize de büyük bir destek oluşturmaktadır. Bu yüzden bu pojeye katkı veren AB ve Avrupa Konseyine Türkiye Adalet Akademisine, HSYK'ye, TBB‘ye, yüksek yargımızın değerli başkanlarına ve destek verecek hakim ve savcılarımıza şimdiden gönülden teşkkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum."
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr
