Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, katıldığı bir televizyon programında gündemdeki konulara ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Bakan Bozdağ, TRT Haber’e verdiği özel röportajda TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Yaşar Taşkın Koç’un sorularını cevaplandırdı.
Bozdağ’ın açıklamalarının önemli kısımları şöyle:
İSTANBUL VE MARDİN’DEKİ TERÖR EYLEMLERİ
Öncelikle ülkemizin huzuru, vatanımızın bölünmezliği, milletimizin barış içerisinde yaşaması için şahadet makamına erişen bütün şehitlerimizi bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla yad ediyorum. PKK terörü dahil bölücü terörün bütün farklı versiyonları ve ideolojik terör, başka terör örgütleriyle Türkiye uzun yıllardır mücadele ediyor. Belki dünyada bu kadar uzun süre terörle mücadele eden Türkiye gibi ülke sayısı çok azdır. Bu açıdan Türkiye’nin büyük bir terörle mücadele birikimi de var ama biz biliyoruz ki bu mücadele birikiminin bize öğrettiği şeyler; terör esasında tek başına bir sonuç değil onun arkasında başka güçler var. PKK terör örgütünü kullanan güçler var, DHKPC terör örgütünü kullanan güçler var, DEAŞ terör örgütünü kullanan güçler var ve bu terör örgütleri o güçlerin taşeronu. Onların faaliyetlerini, onların daha doğrusu emrettiği faaliyetleri bir noktada yapıyorlar. Kürtçülük; ölecek, öldürecek Kürtleri kandırmak için kullanılan bir argüman. İşte DHKPC’nin emperyalizme karşı omuz omuza sloganı, başka sloganları esasında ideolojik açıdan bu örgütün ölmeye, öldürmeye ikna edeceği insanlar için bir afyondur aslında. İşte DEAŞ terör örgütünün dini kullanması da aynı şekilde din üzerinden ölecek, öldürecek insanları saflarına katmak için kullanıyorlar. Hepimiz bu şeyi görüyoruz ve Türkiye sadece bölücü, etnik terörle değil diğer terörlerle de mücadele ederken esasında onların arkasında bulunan güçlerle de mücadele etmektedir. Bu terör örgütleri silahları nerden alıyor bunlar? Bu kadar silahı nerden alıyor? Herkes biliyor nerden aldığını. Bu silahı verenler silah vermese bu iş devam edebilir mi? Bu finansmanı nereden sağlıyor? Herkes biliyor nereden sağlandığını yani haraç toplasalar dahi onların normal mekanizmalar dışında piyasaya sürülmesi o kadar kolay değil şimdi o mekanizmaları bunlara açan, kolaylaştıranlar kimler? Onu da herkes biliyor. Lojistik destek kim onu da görüyor. Onun için bunun arkasında Uluslararası bir güç var. Örneğin DEAŞ terör örgütü şuanda Türkiye’ye dönük ciddi terör eylemleri yapıyor ve uluslararası toplumda DEAŞ terör örgütüyle mücadele ettiğini söylüyor. Suriye’de koalisyon güçleri, İran, Rusya hep beraber DEAŞ terör örgütü ile mücadele ediyorlar. Gökten o kadar bomba yağıyor. 145 tane ülkeden DEAŞ terör örgütünün saflarına katılmış teröristler var. Şimdi ben sormak isterim 145 değişik ülkeden ülkeleri ayrı, dilleri ayrı, anaları ayrı, babaları ayrı, kültürleri ayrı, eğitimi ayrı, birikimi ayrı bu kadar farklı insanı hangi güç ikna edip Suriye’ye Irak’a ölmek ve öldürmek üzerine getiriyor. Yani bir terör örgütünün teröristleri bu kadar ülkenin dilini nerede öğrendiler, ne zaman öğrendiler? O kadar farklı kültürlerden eğitimlerden geçen insanları ikna edecek metodu nerden öğrendiler? Çok net gözüküyor bu kadar büyük alandaki insanları ikna eden bir güç var. Onlar ikna ediyorlar ve buraya getiriyorlar. O yüzden DEAŞ terör örgütü de uluslararası proje bir terör örgütüdür. Türkiye hem DEAŞ terör örgütüyle hem etnik bölücülük yapan PKK ve onun uzantıları terör örgütleriyle hem de ideolojik terör yapan DHKPC dâhil diğer terör örgütleriyle kararlı bir şekilde mücadele etmektedir. Şuanda ülkemizin bazı bölgelerinde teröristlerin şehirleri ele geçirme çabalarına karşı güvenlik güçlerimiz başarılı bir mücadele vermişler ve bölgeyi teröristlerden temizlemişlerdir. Vatandaşımızın hayatını teröristler zehir etmiştir. Hendekleri kazarak barikatları kurarak, bombalı tuzaklar yapmak suretiyle vatandaşımızın gündelik hayatını yaşamasına engel olacak pek çok şey yapmış. Devlet bu durumda ne yapması lazım? Vatandaşın can ve mal emniyetini sağlaması lazım, kamu düzenini tesis etmesi lazım ve orada vatandaşın gündelik ihtiyaçlarına erişimi engelleyecek ne varsa onları ortadan kaldırması lazım. Devletimiz, hükümetiz, güvenlik güçlerimiz bunu yapmaktadır. Vatandaşımızın can ve mal emniyetini temin etmek için orada gayret etmekte yeri geldiği zaman güvenlik güçlerimiz canlarını orada yaşayan insanlarımızın can ve mal emniyeti için, ülkemizin birliği, dirliği, huzur için feda etmektedir. Ama maalesef batıya giderken hem HDP hem de başka çevreler hem de Türkiye içerisinde bazı çevreler PKK’nın güdümünde hareket etmek suretiyle güvenlik güçleri ile mücadele ederken öldürülen teröristleri sivil vatandaşlar gibi takdim etmek gayreti, çabası içindeler. Orada güvenlik güçlerimize karşı silahlı çatışma yapıyor. O çatışmanın içerisinde öldürülüyor. Ondan sonra da bunları uluslararası alana taşıyarak efendim sivil insanlardı şuydu, buydu diye propaganda yapıyorlar. Siviller zarar görmesin diye kılı kırk yararcasına büyük bir titizlikle orada operasyonlar devam ediyor. Bundan sonra da aynı şekilde sivil herhangi bir vatandaşımızın burnu kanamaması için en en büyük hassasiyeti göstererek bu mücadele devam edecektir.
Terörle mücadele yapan dünyada ne kadar ülke varsa bunlar içerisinde mücadelesini hukuka azami riayet ederek yapan yegâne ülke Türkiye’dir. Bakın Fransa’da terör saldırıları oldu, Fransa hükümeti AB genel sekreterliğine bir yazı gönderdi dedi ki biz terörle mücadele ediyoruz dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya alıyoruz diye bilgilendirdi orayı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya aldı. Yani insan hakları tanımam demektir bunun anlamı ben hukuk da tanımam demektir ben bildiğim gibi bu mücadeleyi yapacağım demektir. Ama bakın 30 yılı aşkın bir süredir Türkiye etnik bölücü terörle mücadele ediyor. İnsan Hakları Sözleşmesini askıya alacağım diye AB Genel Sekreterliğine bir yazı yazmadı. Devam eden operasyonlarla ilgili Anayasa Mahkemesine bireysel başvurularda bulundu Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru taleplerini reddetti. AİHM’ye müracaatlar yapıldı. AİHM bir kısmını doğrudan reddetti, bir kısmını geçici kabul etti daha sonra kaldırdı. Diğer bir kısmı Anayasa Mahkemesi var oraya müracaat edin dedi gönderdi onlarda reddettiler. Şimdiye kadar onların yaptıkları yaptırdıkları müracaatları AİHM de haklı görmedi Türk hükümeti ve Türkiye’yi haklı gördü. Şimdi siz hükümet olarak güvenlik güçleri olarak bombayla karakola saldıran veya durakta evine gitmek üzere bekleyen okula, hastaneye gitmek üzere bekleyen vatandaşların üzerine araç sürüp orada araçla beraber kendini patlatan bir terör örgütüne karşı ne yapacaksınız? Elbette ki imkân ve kabiliyetleriniz neyi yetiyorsa o çerçevede ve hukuka uygun biçimde mücadele edeceksiniz. Türk hükümeti ve Türk güvenlik güçleri bunu yapmaktadır. Oralar kazınacak bombalar konulacak, mayınlar konacak, asker şehit edilecek. Ona karşı siz tedbir almayacak mısınız? Elbette devlet gerekli tedbirleri alacak ve bunları uygulayacaktır. Şimdi hükümetimizi eleştirenlere ben buradan bir kez daha söylüyorum. Bu hendekleri kimler kazıyor? Bu barikatları kimler kuruyor? El yapımı bombaları kimler atıyor? Mayınları kimler kuruyor? Canlı bomba olarak araçlara bomba yükleyip insanları bindirip teröristleri daha sonra onları kimler patlatıyor? İşte şimdi Midyat’ta hamile bayan polisimiz şehit edildi. Kim şehit etti? Bunları terör örgütü yapıyor. Söylüyorlar mı bunları terör örgütü yapıyor diye. Şimdi kumrular sokakta şehit edilenler, MEB’in yakınında şehit edilenler, önceki gün Sultanahmet’te şehit edilenler, bunlara dair şehit edenlerin kim olduğuna dair herhangi bir şey söylüyor mu hükümeti suçlayanlar? Ben onlara hep söylüyorum. Bu kadar insanı öldürenlerin adını niye anmıyorsunuz? Bunları falanlar öldürdü bu bir cinayettir bu bir canavarlıktır, vahşettir insanlık suçudur. Büyük bir terördür niye demiyorsunuz? Teröristlere terör örgütlerine artık yaptığınız yete durun niye demiyorsunuz? Hükümete söylediklerinin yüzde birini dönüp teröristlere söylemiyorlar. Hükümet bunları durduk yere yapmıyor vatandaşının huzuru güvenliği için yapıyor, can ve mal emniyeti için yapıyor. Biz vatandaşımızın can ve mal emniyetini tesis edene kadar terör bitene kadar bu mücadelemizi sürdüreceğiz.
ASKERLERİN YARGILANMASI İLE İLGİLİ YASA TASARISI
Şimdi tasarı şu anda bildiğim kadarıyla Milli Savunma Komisyonu’nda. Görüşüldükten sonra da genel kurulda görüşülüp yasalaşacak. Getirilen şey nedir? Terörle mücadele eden insanların haksız bir muameleye tabi tutulmasının önünü kesmektir. Şimdi düşünün bir güvenlik görevlisi şahadet şerbetini içme niyetiyle mücadele ediyor, her an hayatı tehlikede, terörle etkin bir mücadele yapıyor ama öte yandan da bu mücadeleyi yapan insanların moralini bozmak onların mücadele azmini kırmak ve onları daha başka bir noktaya çekmek için de mücadele yapan yapılar var. Bunu yaparken de hukuk kullanılmak isteniyor. Başka yöntemler kullanmak isteniyor. O zaman bunlarla ilgili bir yargılama süreci olacaksa buna izin veren bir mekanizmanın olması daha doğru bir iştir. Şimdi yapılan şey terörle mücadele sırasında onunda altını çizmekte fayda var. Yani TSK’nın terörle mücadelede görevlendirilme yetkisi Bakanlar Kuruluna veriliyor. Bakanlar Kurulu böyle bir karar verdi görevlendirdi ve terörle mücadele edilen yerler ile ilgili ve sadece terörle mücadelede görevlendirilen asker kişilerle alakalı bir düzenlemedir bu yoksa bütün askerleri kapsayan bütün Türkiye’nin her tarafını kapsayan bir şey değil. Sadece bu mücadelede görev alan ama Bakanlar Kurulu’nun görev vermesi üzerine görev alanlarla ilgili sınırlı bir düzenlemedir. Şimdi diyelim ki Mardin’de efendim terörle mücadele. İşte Şırnak’ta efendim, Nusaybin’de Sur’da bu mücadelenin içerisinde canını ortaya koyan güvenlik güçlerimize o mücadele ederken savcı gel bakalım sen şöyle bir şikâyet var hadi bakalım bir ifade ver niye oldu nasıl oldu. Yani orada bu mücadeleyi yapanlar savcılara her gün gelip ben şöyle yaptım her gün şikâyet edebilirler bunlarla ilgili. O zaman her gün savcılar bunları çağırıp ifadesini alacak orada onlarda canını ortaya koyup terörle mücadele edecek. Demezler mi biz bir yandan canımızı ortaya koyuyoruz. Ülkemiz için sizin için siz görevlerinizi rahat yapın diye mücadele ediyoruz. Öte yandan da her gün beni hesaba çekmek için çağırıyorsunuz. Onun için devletin güvenlik güçlerini yanında olması onları hukuki açıdan da koruma altına alması onların motivasyonunu da üst düzeye çekecektir ve terörle etkin bir mücadele edecektir. Eğer hukuk dışı bir şey olursa yani suç işlenirse o zaman bu koruma elbette olmayacaktır. İzin verenlerin mekanizmanın kararları sonuçta idari karardır. İdari kararların hepsi de yargı denetimine açıktır. Onu da yargı denetleyecektir. Yargı kaldırdığı zaman izin vermediğinde zaten yargıya gidecektir. Bir suç olduğunda da idarenin izin vermemesi gibi bir şey olacağı kanaatinde değilim. Suç olduğunda elbette idare izin verecektir. Çünkü güvenlik güçlerimizin suç işleme hakkı yetkisi yoktur. Bu düzenleme onlara suç işleme hak ve yetkisi vermiyor. Hukuk dışına çıkma hak ve yetkisi vermiyor. Hukuk içinde mücadelelerini yürütürken, art niyetli bir şekilde onları mücadeleden caydırmak ve onlarla ilgili süreçleri farklı noktalara çekmek isteyenlere karşı bir izin mekanizması getirilmektedir. Bu Emasya’nın geri dönüşü falan değildir. Tabi yanlış çünkü Emasya dediğimiz şey sürekli bir şey. Ama bu sürekli bir şey değil. Bir defa Bakanlar Kurulu buna bu yetkisi veriyor. O zaman Emasya’da bir protokol var. O protokol 365 gün devam eder. Şimdi burada böyle değil. Terörle mücadelede Bakanlar Kurulu bir karar veriyor. TSK kullanacak. Nerede kullanılacağına da karar veriyor, ne kadar kullanılacağına da karar veriyor. Şimdi nerede kullanacaksa orayla ilgili ne kadar süreyse o kadar süreyle ilgili faaliyetlerle sınırlı biz izin sistemidir bu. Bunun burada altını çizmekte fayda var. Onun için Emasya’ya benzeyen bir görüntü olabilir ama işin esası Emasya’dan farklı bir durum.
DOKUNULMAZLIKLAR
Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi soruşturma ve kovuşturmanın önündeki engelleri kaldırdı. Hangi dosyalarda kaldırdı? Anayasa değişikliğinin mecliste kabul edildiği tarihte Adalet Bakanlığında, Başbakanlıkta ve TBMM Anayasa Adalet Karma komisyonunda olan dosyalar bakımından soruşturma ve kovuşturma engelini kaldırdı. Şu anda 799 dosya ile ilgili soruşturma ve kovuşturma engeli kaldırılmış durumda. HDP’den 55 milletvekili var 511 dosya var HDP ile alakalı. CHP’den 57 milletvekili var 211 dosya var CHP’liler ile ilgili, MHP’den 10 milletvekili var 23 dosya var, AK Parti’den 29 milletvekili var 50 dosya var bir de bağımsız milletvekili var onunla ilgili de 5 dosya var ve toplam 152 milletvekili ile ilgili 799 dosyada soruşturma ve kovuşturma engeli kaldırılmıştır. Şimdi ne olacak derseniz TBMM Başkanlığı elindeki dosyaları Başbakanlığa, Başbakanlık da bize Adalet Bakanlığı’na gönderecek biz de bunları bu dosyaların düzenlendiği yer, cumhuriyet savcılıklarına göndereceğiz.
Tabi hangi savcılıkta ise biz oraya göndereceğiz. Adalet Bakanlığı’nda 117 dosya vardı onları biz göndermemiştik zaten yasa değişikliği oldu dolayısıyla geri iade edeceğimiz için tuttuk onları Adalet Bakanlığı’nda dün 117 dosyayı Adalet Bakanlığı’ndan ilgili savcılıklara gönderdik bizdeki dosyaları.
117 DOSYA SAVCILIKLARA GÖNDERİLDİ
117 dosya dün itibariyle cumhuriyet savcılıklarına gönderilmiş durumda. Meclisten gelecek dosyalar da bize geldikten sonra onlar da savcılıklara intikal ettirilecektir. Savcılıklar dosyalar kendilerine geldikten sonra o dosyalarla ilgili soruşturmaları kaldıkları yerden devam ettireceklerdir. Soruşturmaları herkes yapmayacak işte kamuoyunda eleştiriler var işte savcı ayarlaması yapılıyor falan ediliyor filan hâkim ayarlaması yapılıyor bunlar tamamen çirkin ve ahlaksız iftiralardır. Gerçekle uzaktan yakından alakası yoktur çünkü yetkili olan savcılar soruşturma yapılacak, davanın açılacağı yer de zaten belli yasalar çerçevesinde, o mahkemelerde açılacak. Çoğu Ağır Cezalık olabilir, Asli Cezalık olabilir birden fazla Ağır Ceza, Asli Ceza olan olan yerlerde hangi mahkemeye düşeceği UYAP üzerinden belirleniyor herhangi bir kimsenin mahkeme seçebilme imkân ve yetkisi kesinlikle yok. Ama buna rağmen sanki hâkim seçiliyormuş, mahkeme seçilecekmiş, savcı seçilecekmiş gibi bir takım olumsuz haberler de yayılıyor. Onu da buradan ifade etmek isterim. Adalet Bakanlığının Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün yayınladığı bir genelge var milletvekilleriyle ilgili soruşturmalar ya bizzat cumhuriyet başsavcıları tarafından yapılır ya da cumhuriyet başsavcı vekili tarafından yapılır başsavcının görevlendirdiği onun dışındaki savcılar tarafından bu soruşturmalar yürütülmez. Soruşturmalar başlayacak, kaldığı yerden ilerleyecek onlarla ilgili ne karar verilecekse savcılar onu takdir edecek. Delilleri topladıktan sonra savcılar takipsizlik kararı verip dosyayı kapatabilecekler. Veyahut da dava açmaya yeterli delil bulduklarında ise iddianamelerini düzenleyip dava açacaklardır o zaman yargılama safhası başlayacak. Mahkeme tarafları dinleyecek, delilleri değerlendirecek nihayetinde karar verecektir. Yalnız bu dosyaların içerisinde bazı şeyler var dosyalar var onlar da 301. Madde dediğimiz maddeyle ilgili bir de cumhurbaşkanına hakaret ile ilgili dosyalar onlarla alakalı farklı bir usul işleyecek. Cumhuriyet savcıları cumhurbaşkanına hakaretle ilgili dosyalarda izin talep etmek için yeniden Adalet Bakanlığı’na gönderecekler. Adalet Bakanlığı izin verirse soruşturmayı devam ettirecekler izin verilmezse dosya kapanmış olacak. Eğer 301 kapsamındaysa soruşturmayı bitirdikten sonra dava açmak için izin talebinde bulunacaklar izin verildiği takdirde dava açacaklar ve ondan sonra devam edecektir. Yani bunların nasıl olacağı esasında bizim ceza muhakemesi kanununda çok detaylı bir şekilde gösteriliyor. Bu aynı usule tabi olarak yapılacaktır.
Burada şunun altını çizmekte fayda var dokunulmazlıkları dosyalarla ilgili kaldıran anayasa değişikliği milletvekillerinin bütün dokunulmazlıklarını kaldırmadı. Sadece Meclis’te, Başbakanlıkta, Adalet Komisyonu’nda, Adalet Bakanlığı’nda olan milletvekillerinin dosyalarına münhasır şeyini kaldırdı yargılama önündeki engeli kaldırdı. Başka dosyalar şimdi diyelim yeni bir suç işlediği iddiası olsa milletvekili yine dokunulmazlık kapsamındadır. Onun soruşturulması 83’e göre olacaktır bundan sonra da. Şimdi kaldırılanlarla ilgili dediğiniz konuya gelince yargılama devam edecektir. Biz şimdi hangi dosyadan ceza alacağını, almayacağını bilemeyiz belki takipsizlik alacak belki beraat edecek, belki ceza alacak. Ceza aldığı zaman dosyalar yeni dönemde istinaf faaliyete geleceği için istinafa gelecek oradan Yargıtay’a gidecek tabi onama gerçekleştikten sonra kesinleşmiş olacak. Onandır kesinleşti ceza ve bu durumda ne olacak? Bu durumda kesinleşen ceza TBMM Başkanlığı’na bildiriliyor. TBMM Başkanlığı bu cezayı TBMM Genel Kurulu’nun bilgisine sunuyor. Bilgisine sunduğu an milletvekilliği düşmüş oluyor. Yani cezanın verildiği an değil o cezanın kesinleşmesi TBMM Başkanlığı’na intikal ettirilmesi Başkanlığın da bu kararı TBMM Genel Kurulu’na duyurmasıyla birlikte milletvekilliği düşer ondan sonra infaz aşaması başlar. Bu tabi 1 günde iki günde olacak bir iş değil. Bu belli bir zaman alacak iş. Yani 2019 seçimine kadar ne kadarı biter bilemeyiz diyelim ki 2019 seçimine kadar bu yargılamalar bitmedi milletvekili olanlar yeniden aday oldu yeniden seçildi. Bu sefer bu dosyalarda kalkan dokunulmazlıklar yeniden avdet etmiş olacaktır.
Tabii. Yeniden seçildikleri takdirde kalkan dokunulmazlık dosyalara dokunulmazlık yeniden gelecektir. Yargılama hangi aşamadaysa orada duracaktır.
Yargılama sürerken bireysel başvuru kural olarak olmaz. Sadece tutuklamayla alakalı konularda Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyu kabul edip karara bağlıyor onun dışındaki konularda Yargıtay aşaması bittikten sonra bireysel başvuru yapılabilir. Tabi anaysa değişikliğinin yürürlüğe girmesinden sonra bu değişikliğe karşı bireysel başvuru yapılamıyor çünkü kanun yasama faaliyetlerini bireysel başvuru kapsamı dışında tutmuştur.
HSYK ELEŞTİRİLERİ
Yani bir kısmı asılsız, bir kısmı çarpıtma, bir kısmı gerçek olduğunu düşünüyor ama gerçek onun düşündüğü gibi değil başka şekilde. Bir kısmı algı operasyonu maksadıyla yapıyor ve en önemlisi de HSYK’yı itibarsızlaştırmak ve HSYK’ya duyulan güveni zedelemek maksadıyla yapılıyor. Şimdi bakın PKK medyasına paralel medyaya şimdi kimlerin ne yazdığı belli. Ben şimdi hatta onlar yazmadan neler yazacakların ezberlemiş durumdayım. Yani bir olay olduğunda nasıl yazacaklarını biliyorum. Çünkü; aklın yolu bir. Çarpıtmak isteyen nasıl çarptır. Asılsız uydurma yapmak isteyen nasıl uydurur az çok şerbetlendik tabiri caizse. Onun için diyelim Cumhuriyet gazetesi nasıl yalan söyleyecek_? Benim için artık sır değil. Çünkü her konuda maharetleri var diğerlerinin öyle. Onun için onlar yapıyorlar itibarsızlaştırmayı. Ama işin aslı nedir? İşin aslı şu. HSYK her yıl yaz kararnamesi diye bilinen bir kararname çıkarıyor. Bu kararnamede 2011’den bugüne kadar çıkarılan kararnamedir. 2015 en son kararname. 2100 civarında asgari sayı ile 2600-2700 azami sayı arasında her kararnamede şimdi sayı değişmiş. Bazen 2076 olmuş bazen 2070 küsur olmuş bazen 2666 olmuş bu arada sürekli değişmiş. Neden? Çünkü hâkim ve savcıların bir yerde görev yapması için belli süre limitleri var. B dolduğunda onlar daha iyi yerlere gitmek için talepte bulunuyorlar veya mazereti oluyor talepte bulunuyor veya ihtiyaç oluyor. Siz orada bir değerlendirme yapmanız gerekiyor. Bu rutin bir faaliyet. Bunun altında başka anlamlar aramak fevkalade yanlış olur. Bu sene 3746 atama oldu. Neden 3746 oldu? Sebebi şu. Bildiğiniz gibi adli ve idari istinafın 20 Temmuz 2016’da fiilen göreve başlaması kararlaştırıldı. Ne yapıldı? Önce adli istinafa 1038 kişi itama yapıldı. Daha sonra idari istinafa atama yapıldı. Son kararnamede de idari istinafa atama yapıldı. Yani benim rakam yanlış aklımda kalmadıysa 1387 kişi adli ve idari istinafa atanan hâkim ve savcı sayısı. Bunların hepsi birinci sınıf hâkim ve savcılar. İlk derece mahkemelerinden aldı HSYK bunları istinafa atadı. Onların yeri boşaldı. 1387 kişi.
2359 oluyor bu rakam düştüğünüzde yani normal her zamanki rutin kararnamede kaç kişi varsa aşağı yukarı benzer bir sonuç ortaya çıkıyor. Şimdi bunların boşalttığı yerleri ne yapacaksınız dolduracaksınız. Peki, onların yerine getirdiğimiz kişiler, çünkü bunlar birinci derecedeki bölgelerde göreve yapan yerler olduğu için oraklara getirdiğinizde bu seferde onların boşalttığı yerler var. Şimdi siz onları da dolduracaksınız. Doldurduğunuzda böylelikle insanlar talebi dışında yerlere gitme ihtimali artıyor. Yani bu nedenle de talebi dışında yerlere atanma durumu varsa onlarda böylesi bir zaruretten kaynaklanan atamalardır. Yoksa kimsenin gözüne kaşına bakarak bir atama yapılmamıştır. Böyle yapılması da mümkün değildir. Bu kararnamenin tekrar söylüyorum. Bu kadar geniş tutulmasının nedeni adli ve idari istinafa yapılan atamalardır. Bu atamalarla boşalan yerleri doldurmak ve onların yerini doldururken onların boşalttığı yerleri doldurmak hem ilk derece mahkemelerinin hem istinafın sağlıklı çalışması için gereken adımları atmaktır. Bu çok önemli. Onun içindir. İki. Bu kararnamenin hangi tarihte yayınlanacağını HSYK aylar öncesinden ilan ediyor. Demiş ki ben istinaf kararnamesi için müracaatlar alıyorum şu zaman yayınlayacağım. İdari istinaf ve ilk derece mahkemelerinde hakim ve savcı nakilleriyle ilgili kararnameyi hazırlamaya başladım. Şu tarihte de kararnameyi açıklayacağım demiş. O zaman ne dokunulmazlıkların kaldırılması var. Gündemde böyle bir şey yok. Ne anaysa değişikliği var. Hiçbir şey yok. HSYK ne yapmış ilan etmiş kendini de bağlamış ve sonuçta da söz verdiği tarihte, 6 Haziran’da kararnamesini ilan etmiş. Şimdi HDP’den Sayın Sırrı Süreyya Önder ismini de veriyorum burada o diyor ki işte bu kararname niye gecikti bizim yargılamalarımız için hâkim ve savcı ayarlamak için diyor, büyük bir yalan bu. Büyük bir yalan büyük bir iftira çünkü çok açık aylar öncesinden kararnamenin ne zaman çıkacağı ilan edilmiş, ilan edileceği tarih de açıklanmış ve o tarihe de uyulmuş. Bunlar da yapılırken de demin de ifade ettim dokunulmazlıklarla ilgili anayasaya ek madde konulması teklifi Türkiye’nin gündeminde yok, böyle bir tartışma da yok o zaman. Şimdi böyle bir tartışmanın olmadığı ortamda alınan ve daha sonra da o alınan karara göre yapılan uygulamayı kalkıp bizi yargılamak için hâkim, savcı ayarlamak maksadıyla kararname işte cumhurbaşkanının ilanından sonra efendim işte veya ilanından sonra açıklandı gibi bir açıklama yapmak yani bilgisizlik değilse, çok açık net söylüyorum art niyetin ürünü büyük bir yalandır. Şimdi kararnamede 3.746 hâkim ve savcı var. Kamuoyuna yansıyanlara bakarsanız bunların içerisinden hepsi kamuoyunun tanıdığı bazı kişilerle ilgili haber ve yorumlar. 3.746 kişide soldan sağa sayın bu sayı iki elin parmaklarını ya az geçer ya da geçmez. Yani 3.746 kişinin içerisinde diyelim 5 tane 3 tane 10 tane eleştiri yapılabilir bunların çoğu da haksız eleştiri onu da söyleyeyim. Ama bu büyük bir kısmının isabetli olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz kaldı ki demin dediğim gibi bu eleştirelin bir kısmı da siyasi eleştiriler bir kısmı taraflı eleştiriler bir kısmı art niyetli eleştiriler. Diğer kısmı ya bilgisizlikten kaynaklanıyor işte sistemin nasıl işlediğini bilmiyor birtakım haberler çıkıyor o haberi teyit etme yoluna gitmiyor haberi yapana inanıyor oradan kaynaklananlar var tabi onları tenzih ediyorum bu ama sorarak bilgi edinerek yorum yapmış olsalar ondan daha memnun oluruz. HSYK başkanvekilimizi arayabilirler, daire başkanımızı arayabilirler onlardan bilgi alabilirler beni arayabilirler ben de HSYK başkanıyım benden de bilgi alabilirler ama bu yolu tercih etmeden onu yapıyorlar.
SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI
Almanya’da Alman parlamentosunun aldığı karar çok net Türk milletine, tarihin, ecdadımıza, mirasçısı olmakla övündüğümüz devletlere, Osmanlı Devletine büyük bir iftiradır. Hep söyledik tarihler parlamento kararlarıyla yazılamaz. Tarihi hakikatler parlamento kararlarıyla değiştirilemez eğer öyle bir şey olsa biz parlamentoda kanun çıkarır tarihimizi yeniden yazarız. Başka ülkeler de aynısını yapar tarihi istediği gibi yazabilir. Yazabiliyorlar mı istedikleri gibi? Hakikatleri değiştirebiliyorlar mı parlamentolar? Böyle bir gücü, kudreti yok. 1915’in üzerinden 100 sene geçmiş geçen sene de 100.yılıydı. Almanya samimi olsaydı 100 yıl niye bekledi niye bekliyor? 1916’da alırdı, almadın o zaman 1920’de al, almadın 1930’da al. Hadi 100.yıl geçti o zaman al, almadın. Niye almadı? Çünkü bu konuda onlar da samimi değil. Türkiye’yi sıkıştırmak, bunun üzerinden tehdit etmek için bu tür tasarruflar yaptığını ben düşünüyorum ve bunun Almanya’yı yönetenlerin düşündüğü gibi Almanya’nın menfaatine bir tasarı olmadığını da zaman gösterecektir. Tabi orada 11 tane de Türk milletvekili var benim eleştirim o Türk milletvekillerine ilişkindir ve bu eleştiri de haklı. Sizin annenize, babanıza, dedenize, atanıza birileri sövüyor siz de biliyorsunuz annenizi, babanızı, ecdadınızı biliyorsunuz. Sizin mensup olduğunuz aileye sövüyor millete sövüyor devlete sövüyor. Şimdi siz onlarla beraber olur bende sizinle aynı şekilde söverim ben de sövüyorum, hatta siz az sövüyorsunuz şöyle şöyle de küfürler var onları da dâhil ederek bunu yapın derseniz ben size ne diyebilirim? Yani karakterli biri omurgalı biri, kişilikli biri, kimlikli biri anasına babasına kim hangi küfrü yaparsa yapsın onun karşısında duran adamdır. Muhammed Ali Clay rahmetli oldu. 11 Eylül arkası sormuşlar kendisine. İşte bu eylemi yapan teröristlerle aynı dine mensup olmaktan utanıyor musunuz veya ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar. O da cevaben demiş ki siz Hitler ile aynı dine mensup olmaktan dolayı ne hissediyorsunuz diye sormuş. İşte omurgalı olmak böyle bir şeydir. Kalkıp benim ecdadıma tarihimi suçlayacak ben kendime Türk asıllı Alman vatandaşı vekil diyecek oralarda Almanlarla beraber olacağım. Emin olun onlara karşı Almanların da saygısı ortadan kalkmıştır. Eğer onlar orada ecdadına tarihine milletine içinden çıktığı devlete sahip çıksaydı Almanlar derdi ki ya saygı duyardı. Ya biz bunlardan bunu bekleyemeyiz. Bunların bunu yapması zaten doğru değil. Onları belki tehdit bile götürmez der. Ama kendi çıkarları için kendi milletini anasını babasını ecdadını kötülemeyi onlara iftirayı hakikat gibi takdim etmeyi sindirdiler bunlar. Bunu yaptılar. Onun için de ben diyorum ki entegrasyon falan konuşuyorlar ya bu entegrasyon değil. Bunun Türkçesi asimilasyon. Asimile bir Türk nasıl olur. İşte bu on birlere bakarsan asimile bir Türk’ün nasıl olduğunu görürsünüz. Şimdi biz Almanya’nın milletvekiliyiz diyorlar. Doğru. Almanya sizi ananıza babanıza ecdadınıza sövmeye zorluyor mu? Zorlamıyor. Demokratik bir ülke mi? Demokratik bir ülke. Sizse zorla evet oyu mu verin diyor size zorla teklif mi yapın diyor. Bunu siz takdir ediyorsunuz siz karar veriyorsunuz. Onun için bu kararı evrenlerin kimlikleriyle ilgili değerlendirme yapmak benim hakkımdır. Benim bir Türk vatandaşının veya Türk asıllı Alman vatandaşı olmuş birinin kendi milletine devletine atasına böylesi bir iftiranın altına imza atması halinde benim yaklaşımım aynıdır. Ya ecdadına düşmen ya da mayada bir bozukluk var. Başkada bir şey yok.
KILIÇDAROĞLU’NUN HAPİSTEKİ PKK’LI DHKPC’Lİ VE DİĞER ÖRGÜTLERİ ZİYARETİ
Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüleri, milletvekillerinin ziyaret edebilmeleri, açık ziyaret yapabilmeleri Adalet Bakanlığı’nın iznine tabi. Hangi milletvekili açık ziyaret yapmak istiyorsa dilekçeyle bakanlığa müracaat ediyor. Bakanlık izin verdiği zamanda gidip ziyaretlerini yapıyorlar. Ayrıca TBMM İnsan Hakları Komisyonu var. İnsan Hakları Komisyonunda Cezaevi komisyonu var bunlar gidip inceliyorlar. Bunlar için izne gerek yok. Bunlar sadece bildirim yapıyorlar. Gidip istedikleri yerde inceleme yapıyorlar. Şimdi bu tartışmalar ortaya çıkınca ben kayıtlarımıza baktım. Acaba CHP’den milletvekili arkadaşlarımızdan ziyaretler olmuş mu olmamışı diye bütün rakamları vermeyeyim ama. 2016 yılı rakamlarını örgüt şeyine göre verdiğimde 19 tane KCK terör örgütünden dolayı hüküm giymiş 7 tane DHKPC terör örgütünden 43 tane etnik bölücü PKK terör örgütünden 12 tane de THKPC terör örgütü mensubu hükümlü ve tutuklunun ziyaret edildiğini görüyoruz. Toplam 81 tane 2016 yılı içerisinde bugüne kadar bu saydığım terör örgütleri mensubu tutuklu ve hükümlünün ziyaret edildiğini görüyoruz. Tabi bu ziyaret bir haktır bunu kendileri takdir ediyor gidip ziyaret ediyor. Bir şey yapıyor ama bunlar hepsi de hasta, tutuklu ve hükümlü değil. Yani bir kısmı tutuklu, hasta ve hükümlü olabilir ama hepsi de hasta, tutuklu, hükümlüler değil. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Sayın Genel Başkanı böyle bir değerlendirme yaptı tabi o kendi takdirleridir ama bizim elimizdeki rakamlar böyle 2014-2015’te de ziyaretler var daha önceki yıllarda da var. 3 yılın ortalaması da 164 terör örgütü mensubu ziyaret edilmiş.
KILIÇDAROĞLU’NUN ŞEHİT CENAZESİNDE PROTESTO EDİLMESİ
: Bu yargılama sürecinde soruşturma makamlarının takdirinde olan bir konu soruşturma makamı soruşturma yaparken ceza mahkemesi kanununa göre yapılıyor. Tutuklama talep ederken oraya göre talep etmesi gerekiyor. Şimdi ceza mahkemesi kanunun tutuklamaya ilişkin maddesi 2 yıldan aşağı hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama yapamıyor yasağı var. Bazı suçlarla ilgili böyle bir şey var bazı da kamuoyunda suç olarak bilinen şeyler var ama esasında suçta olmayabiliyor. Veyahut çok az cezayı gerektiriyor suçlar onun takdirini tabi Cumhuriyet savcısı yapıyor. Eğer Cumhuriyet Savcısı tutuklama talebinde bulunursa tutuklama talebini değerlendiren sulh ceza hâkimliği yapıyor. Bu olayda Cumhuriyet savcısı böyle bir talep yoluna gitmemiştir. O tabi onun takdiri konusudur. Tabi geçmişte benim de yaşadığım bir olay var. Belki hatırlayacaksınız Hacı Bektaş Veli Anma Törenlerine gitmiştim o zaman Başbakan yardımcısıydım Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da vardı yan yana oturduk. Konuşmalar oldu ben konuşmamı yaptım inerken orada gazeteci kimliği ile oraya girmiş birisi o kalabalığın arasından geldi bana bir yumruk vurdu. Şimdi ben geldim oturdum Sayın Kılıçdaroğlu’na da bu yaşanan hadiseyi anlattım. Sayın Kılıçdaroğlu benden sonra protokol gereği konuştu ama konuşmasında bu olaya dair en ufacık bir değerlendirme yapmadı. Ben bekledim ki bir kınasın, eleştirsin, yanlışlığını dile getirsin yapmadı ama arkasından daha ilginç şeyler oldu. Orada törene katılan CHP’li bazı milletvekilleri, hatta bazıları o zaman genel başkan yardımcısıydı. Bana yumruk atan şahsın yanına gittiler yani adeta okşarcasına, severcesine büyük bir şefkat gösterisi. Fotoğrafları hep medyada yer aldı ona bakıldığında çok net görülecektir. Onu yaptılar bununla da yetinmediler arkasından polisler onu gözaltına alıp karakola götürüp ifadesine başvurmak istediklerinde polislere engel çıkardılar. Polisler bunlar dinlemeyip karakola götürdüğünde peşinden karakola gittiler. Arkasından peşinden rapor için hastaneye gittiklerinde hastaneye gittiler hastanede de benimle karşılaştılar çünkü ben de rapor için gitmiştim. Orada da onlarla bir kısmıyla orada karşılaştık. Ben diyorum ki biz bu tür olaylar karşısında bize yapıldığında başka, başkalarına yapıldığında başka durmayacağız. Burhan Kuzu hocayı hatırlar mısınız üniversitede yumurta yağmuruna tutmuşlardı. O zaman demokratik eleştiri, demokratik bir tepki diye bunu algıladılar ama Sayın Kılıçdaroğlu bir şehit cenazesinde kendisine yumurta atılınca yumurta atanı terörist ilan etti. Şimdi kendisine bir şey yapılınca yapan terörist, başkasına yapılınca yapan demokratik tepkisini gösteriyor. Siyasetimiz bu ikilemden kurtulmalı. Ben CHP’ye, Sayın Kılıçdaroğlu’na ve ekibine de tavsiyem bu. Size yapıldığında hangi tepkiyi veriyorsanız Bekir Bozdağ’a yapıldığında da lütfen aynı tepkiyi verin, Burhan Kuzu’ya yapıldığında da aynı tepkiyi verin. Hatırlarsanız Taner Yıldız Bey’e de benzer bir şey yapılmıştır, kayıttadır hepsi. O zaman hangi siyasi hangi tepkiyi verdi çok net. O yüzden de bir tepki verirken samimi olarak tavır koyanlar benzer olaylar hakkında kendileri nasıl tepki vermiş ona da bir bakmaları lazım. Elbette kimse bir genel başkana karşı böyle bir hadise yapılmasını tasvip etmez. Her genel başkanı bırak herhangi bir kişiye karşı yapılmasını da tasvip etmez. Acıyı paylaşmaya gelmiş duaya katılmaya gelmiş buna saygı duyulur. Ama böylesi bir olay olduğunda bizim tepkilerimiz herkese kim tarafından yapıldığında aynı olması lazım. Tabi bu İstanbul’daki olayda zannedersem o kişilerden bir tanesi şehidimizin dayısı. Tabi şehidin dayısı olduğu zamanda burada biraz da düşünmekte fayda var yani o psikolojik acı sıkıntısı vesairesi yani ben bunu orda hoş görmek için söylemiyorum. Ama yani yapmaması lazım, ama orada öyle bir şeyin olduğunu da unutmamak lazım. İnşallah bundan sonra herhangi bir şehidin cenazesinde böylesi bir hadisesi olmaz. Hiç kimseye karşı olmaz.
PARALEL YAPIYLA MÜCADELE
Bildiğiniz gibi son MGK bir tavsiye kararı aldı ve Bakanlar Kuruluna gönderdi. Bakanlar kurulu bu tavsiye kararı çerçevesinde yasal vazifesi neyse onu yapacaktır. Oradan bir önemli bir adımdır bu. İkincisi tabi yürüyen soruşturmalar var yürüyen davalar var. Bunlar adli süreçle bunlar kendi mecralarında usul çerçevesinde yürüyorlar. Onlar devam edecek. Bir de Adalet Bakanlığının görevi var. Biz de uluslararası adli yardımlaşmayla görevliyiz. Mahkemelerin çıkardığı iade taleplerini biz Amerikalı makamlara ileteceğiz. Şimdi bazı yerlerden kırmızı bülten çıkma oldu. Ama kırmızı bülten, adresi belli olmayanlarla ilgili daha ziyade çıkarılan bir bülten. İade talebi ise adresi belli olanlar için çıkarılıyor ve iade taleplerinin şu anda 5 tanesi 4 tanesinin tercümesi bitmek üzere. Dün en son bilgi aldım arkadaşlarımdan. Son rötuşları yapılıyor onlarla ilgili. Bir tanesiyle ilgili de daha henüz gelmedi onla ilgili de gelir gelmez onun da tercümesi yapılacak. Biz bunların hepsini birlikte gönderelim diye düşünüyoruz yoksa tek tek de gönderilebilir. 5 ayrı dava dosyası veya soruşturma dosyasıyla alakalı. 5 ayrı dosya. Hepsi Fethullah Gülen ile ilgili onların tercümesi. Çünkü dosyalar çok kabarık olduğu için çok zaman alıyor. Ekleri ile beraber sadece onların talep yazısı değil o yazının ekindeki bütün evrakın biz tercüme ediyoruz ki onlar bizden eksik evrak diye yeniden yazışmaya girmesinler. Gönderilmesi gereken bütün evrakları biz şey yapıyoruz. Öyle tahmin ediyorum ki bir iki aya kadar bütün çalışmalar nihayetlenmiş olacak.
06659 KIZILAY / ANKARA
90 (0312) 417 77 70
basinadalet.gov.tr
