Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Best FM’de Türkiye Soruyor Programı canlı yayınında gündemi değerlendirdi. İdlib’te yaşanan kimyasal silah kullanımını ve Amerika’nın operasyonunu değerlendiren Bakan Bozdağ, “Adeta Suriye’de insanlık, vicdan, adalet duygusu, merhamet yok ediliyor. Bütün bu yok edilişler karşısında bunu engelleme imkanı olanlar bunu engellemiyor, çıkar penceresinden bakıyorlar hala” dedi.
HSYK seçimleriyle ilgili ayrıntıları anlatan Bakan Bozdağ, yargının bağımsız olduğunu ve hakimlerin, Cumhuriyet savcılarının atayana göre karar vermediğinin altını çizdi. Bakan Bozdağ, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde gençlere verilen önemin ayrıntılarını da anlattı.
Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
KATLİAMI, ÇATIŞMALARI BİTİRMEK İÇİN ESAD’I DURDURMAK GEREKİYOR
Suriye’de yaşananlar gerçekten büyük bir insanlık dramı. Yönetim kimyasal silah kullanıyor, masum çoluk, çocuk, yaşlı, kadın birçok insan savunmasız hayatını kaybediyor. Daha önce de bildiğiniz gibi yönetim kimyasal silah kullandı. ABD bu benim kırmızı çizgimdir dedi. O çizgi aşıldı, bütün dünya da bunu seyretti. Şimdi ikinci defa kimyasal silah kullanıldı, yine değişen bir şey yok. Amerika Başkanı sayın Trump bu konuya tepki koydu ve bir oraya operasyonda yapıldı. Netice değişen bir şey oldu mu olmadı. Yani belirli füzelerin bir yere atılmış olması oradaki gerçekliği acıyı değiştirmiyor. Önemli olan bu füzeleri atan, kimyasal silahı kullanan ve Suriye’deki bütün bu ölümlerden sorumlu olan Esad’a karşı ve ve Esad’ın yaptıklarına karşı operasyon yapmak, Esad’ı durdurmaktır. Oradaki katliamları sona erdirmek ve çatışmaları bitirmektir.
SURİYE’DE İNSANLIK, VİCDAN, ADALET DUYGUSU YOK EDİLİYOR
Kimyasal silah kullanılması suçtur, uluslararası hukuk bakımından da suçtur. Bugün Avrupa’da, dünyanın pek çok ülkelerinde herkes insan haklarından bahsediyor. Türkiye konu olduğu zaman biraz daha yüksek sesle bahsediyor. Yaşam hakkından daha önemli bir insan hakkı var mı? En büyük insan hakkı yaşam hakkı, siz yaşarsanız diğer haklardan yararlanırsınız, yaşamadığınızda yok. Bugün Irak’ta, Suriye’de ve pek çok yerde insanların yaşam hakkı ihlal edilmekten öte yok ediliyor, katlediyor insanlar uluslararası toplum bunun karşısında sessiz. BM, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler Güvenlik Konseyi ve bu işleri önlemekle görevli ve yetkili uluslar arası örgütlerin hepsi olan bitine seyrediyor. Adeta Suriye’de insanlık yok ediliyor, vicdan yok ediliyor, adalet duygusu yok ediliyor, merhamet yok ediliyor. Bütün bu yok edilişler karşısında bunu engelleme imkanı olanlar bunu engellemiyor, çıkar penceresinden bakıyorlar hala.
SADECE TÜRKİYE SESİNİ YÜKSELTİYOR
İnsanlar haksız yere ölürken, öldürürken orada ülke menfaatleri üzerinden bir hesap, siyasal kazanımlar ve kaybetmeler üzerinden bir hesap yaparsa ülkeler, uluslar arası toplum o zaman insanlık ölmüş demektir. Şu anda Suriye’de olup bitenler karşısında insanlığın öldüğünü görüyoruz, sadece Türkiye sesini yükseltiyor ve haksızlığa dur diyor.
ABD, İLK DEFA BÖYLE BİR AÇIKLAMA YAPTI
Ben Amerika, sayın Trump’ın açıklamasını önemli buluyorum. İlk defa böyle bir açıklama yapılıyor ve ilk defa ABD yönetimi kimyasal silah kullandık diye bir operasyon yapıyor. Oraya, Humus’taki havaalanına saldırı düzenliyor. Bu önemli bir adım ilk oldu çünkü ama Amerika’nın Suriye’de olup bitenleri engelleme gücü ve imkanı var. Her açıdan bunu yapabilecek bir güçte. Rusya’nın, Avrupa ülkelerinin, BM Güvenlik Konseyi’nin bu imkanı bu gücü var. Şimdi Suriye’de kimyasal silahtan ve diğer çatışmalardan ölenlerin tartışmasız birinci faili sorumlusu Esad’tır. Ama bu çatışmaları kimyasal silah kullanımını önlemeye gücü yetip de bunu önlemeyenler, engellemeye gücü yetip de bunu engellemeyenler de Esad gibi bu işten sorumludur. Amerika bu işi engellenmeye dünyada gücü yeten bir güçtür. Bunda kimsenin şüphesi yok. Rusya’da bu işi engellemeye gücü yetecek bir güçtür. Uluslararası toplum da bu işi engellemeye gücü yeten büyük bir güçtür. Bu güçlerin hiçbirisi 6 yıldır devam eden bu iç çatışmaları, ölümleri durdurmak için harekete geçmedi sadece bakıyorlar, seyrediyorlar. DEAŞ ile mücadele ediyorlar. Tamam onunla mücadele edelim, onu yok edelim. Öte yandan DEAŞ’tan farkı olmayan kendi insanlarına ölüm yağdıran Esad’a karşı ve Esad’ın askerlerine karşı herhangi bir uluslararası hukukun gerekliliği yerine getirilmiyor. Sadece vazifesini yapması lazım.
ÖNCE ÖLÜMLER DURSUN, SONRA SİYASİ ÇÖZÜM YAPILIR
BM bu vazifeyi yapması için Güvenlik Konseyi’nin karar alması gerekiyor, Güvenlik Konyesi’nde oy birliği ile karar alması gerekiyor. Konseyin 5 üyesi var, her defasında konsey bir adım atmak istediğinde Rusya’nın vetosuna takılıyor, bazen bu vetoya Çin de dahil oluyor. Orada bir adım atılamıyor. Artık Amerika’nın Rusya ile bölge ülkeleriyle, uluslararası örgütlerle, Rusya’nın, Türkiye’nin herkesin bir araya gelip bu meseleye bir nokta koyması lazım. Yani bu kanı durdurup, savaşı durdurup, savaşı bitirip ondan sonra ne yapmak isteniyorsa onun yapılması lazım. Bir yanda ölüm var, bir yanda kimyasal silah kullanıyor, bir yandan çocuklar kadınlar, ülkelerinden kaçarken ölüyor, öte yandan da siyasi çözüm aranıyor. Önce şunu bir durdurup, sonra siyasi çözümü nasıl bulacaksanız bulun, nasıl arayacaksanız arayın. Ama şu savaşı, şu kimyasal silah kullanımını artık yapılamaz, kullanılamaz bir hale getiren adım adın. Bunu yamaya uluslararası toplumun gücü fazlasıyla yetiyor.
YARGIYI BİRLEŞTİRİYORUZ HUKUKUMUZU TEKLEŞTİRİYORUZ
Yargı ile ilgili bu anayasa paketinde çok büyük reformlar var. Onları bir bütün olarak onu da cevaplayarak söyleyeceğim. Bir defa bizim yargımız bağımsız bir yargı anayasaya göre. Ama tarafsızlığı anayasal bir güvenceye bağlı değil. Bu düzenleme tarafsızlığı anayasal bir güvenceye bağlıyor. Yargımız bakımından, yargı görevi yapanlar bakımından son derece büyük bir reformdur. Ben askerim siz sivilsiniz ikimiz de aynı suçu işledik; asker ayrı mahkemede yargılanıyor, sivil ayrı mahkemede, askerin temyizi ayrı yer, sivilin ki ayrı yer ikisine uygulanan hukukta usulde ayrı. Bizim anayasamız derki kanun önünde herkes eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye, sınıfa ayrıcalık imtiyaz tanınamaz ama şimdi bizim bu anayasa asker kişilere bir ayrıcalık tanıyor, bir imtiyaz tanıyor. Türkiye’de iki ayrı devlet mi var ki iki ayrı hukuk olsun, iki ayrı yargı olsun? Devletimiz tekse hukukumuz da yargımız da tek olması lazım. İki ayrı yargıyı, iki ayrı hukuku ortadan kaldırıyor, yargıyı birleştiriyoruz hukukumuzu tekleştiriyoruz. Böylece hukuk devletinin gereğini ve anayasanı eşitlik ilkesini gereğini yapıyoruz bu büyük bir demokratikleşme adımıdır. Dikkat ederseniz onun üzerinden kimse bir tartışma şu anda yürütülemiyor. Bu hukuk devletini güçlendiriyor.
CUMHURBAŞKANINI YARGI DENETİMİNE TABİ TUTUYORUZ
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlere karşı yargı yolu kapalıdır şimdi. Resen imzaladığı emir kararlara yargı yolu kapalıdır. Şimdi ne yapıyoruz bu düzenlemeyle; Cumhurbaşkanın bütün eylem ve işlemlerini sınırsız, istisnasız yargı denetimine açıyoruz ve Cumhurbaşkanını hukuk bakımından tam anlamıyla yargı denetimine tabi tutuyoruz. Bu da hukuk devletini güçlendiriyor.
YÖNETİM ASKERLERE GEÇMEYECEK
Yargıtay ile ilgili burada bir şey yok. Danıştay ile ilgili de bir şey yok. Ama hukuk devleti bakımından önemli olan bir başka şeyde sıkıyönetimi kaldırıyoruz biz. Sıkıyönetim olduğunda yönetim askere geçiyor, yargıda askeri mahkemeler görev alıyor. Pek çok şeye de hukuk yolu kapalı hale geliyor. Adeta hukuk devleti belli konularda askıya alınıyor. Şimdi Türkiye devleti bu anayasa değişikliği ile bundan sonda Türkiye’de sıkıyönetiminin asla olmayacağı bir düzene geçiyor. Yani yönetim çok önemli olaylar olsa dahi askerlere geçmeyecek. Türk yargısı görevini her şartta devam ettirecek. Olağanüstü hal kapsamına alıyoruz onları. Olağanüstü halde de yönetim yine sivilde, yargı yine bugün ki yargı gibi devam edecek.
HSYK ÜYE SEÇİMİ KONUSUNDA KARARTMA YAPILIYOR
Anayasa Mahkemesine ilişkin bu düzenlemenin içerisinde üye seçimine ilişkin bir düzenleme yok. Sanki orada da bir Cumhurbaşkanlığı üye seçecekmiş gibi bir algı oluşturuyor. Cumhurbaşkanı üye seçimine dair bu paketin içinde hiçbir düzenleme yok. Onu özellikle ifade etmek isterim. Eski düzen nasılsa aynen devam edecektir. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi üyelerinin görev süresi 12 yıldır. Cumhurbaşkanının görev süresi 5 yıldır. Bir Cumhurbaşkanı görev süresi içerisinde hiçbir Anayasa Mahkemesi üyeliği için seçim bile yapmadan görevi sona erebilir. Çünkü üyeler aynı zamanda göreve başlayıp aynı zamanda görevden ayrılmıyorlar. Hepsinin başlangıç ve bitiş tarihleri farklı. Bu yönden de bir karartma yapılıyor.
FETÖ’YE KAZANDIRAN CHP OLMUŞTUR
HSYK’ya gelince; ben Adalet Bakanıyım aynı zamanda Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu da başkanıyım. Türkiye HSYK’yı yeni düzene kovuşturan değişikliği 2010 referandumunda yaptı. O zaman biz bu değişikliği yaparken yargı hiçbir görüşün, örgütün, ideolojinin veya grubun eline geçmesin. Çoğulcu bir yapı olsun ve hukuk devletinin tam anlamıyla işleyişinin güvencelerinden biri haline gelsin istedik. Onun için de hatırlarsanız hakim ve savcıların HSYK üyeliğine aday olanlardan sadece 1 kişiye oy verebilmesini sağlayan bir düzenleme yaptık. Yani her hakim ve savcı tek kişiye oy verecek. Bundan amaç ne? Bir grup gelsin hepsine eline geçirmesin. Tek kişiye oy verilince çoğulcu bir yapı olacak. Her gruptan her kesimden insan olacak ve bir grup örgüt veya görüş burada hakim olmayacak. Hedefimiz o. Ama CHP bu anayasanın hükmünü diğerleriyle beraber Anayasa Mahkemesi’ne götürdü, iptalini istedi. Mahkeme de tek kişiye oy verme kuralını iptal etti ve böylelikle 2010’da HSYK’nın FETÖ terör örgütünün çoğunluk sağlayacağı bir şekilde oluşumuna giden yolu açtı. Ben bunu söylediğimde eleştiriyorlar. Ama bu gerçek Anayasa Mahkemesine götüren CHP’dir. İptal ettiren CHP’dir. Bu seçimde FETÖnün aşağıdan gelen üyelerinin neredeyse tamamını kazanmasının sebebi yolunu açan CHP olmuştur, Anayasa Mahkemesi olmuştur.
CUMHURBAŞKANINA İLAVE BİR SEÇME HAK VE YETKİSİ VERİLMEYECEK
Ne oldu sonra? Büyük sıkıntılar yaşadık. 2014’te ikinci seçimi yaşadık ve ben Adalet Bakanı olarak çıktım dedim ki ‘Türkiye aynı usulle üçüncü HSYK seçimini yaşamamalıdır’. Çünkü eğer üçüncüsünü yaşarsak yargıdaki ayrışma, kutuplaşma ve siyasallaşma daha üst düzeye gidecek. Hem yargıya hem adalete hem de milletimize ve devletimize kötülük yapmış olacağız. Partililere de çağrıda bulundum. Yeni anayasa konusunda anlaşamıyoruz, uzlaşamıyoruz. Öbür anlaşamadıklarımızı bir tarafa bırakalım. HSYKnın her şeyi de olmayabilir. Sadece şu seçim usulünü değiştirmede anlaşalım Türkiye üçüncü bir seçimi lütfen yaşamasın dedim ama olmadı, kabul etmediler. En son bu paketin içinde AK Parti MHP bir uzlaşma yaptı. Ne getiriyor uzlaşma? 22 üyeyi 13’e indiriyor. 3 daireyi 2’ye indiriyor. 22 üyede Cumhurbaşkanı 4’ünü seçiyordu eski düzende. Yeni düzende de Cumhurbaşkanı yine 4’ünü seçecek. Cumhurbaşkanına ilave bir seçme hak ve yetkisi verilmiyor.
SİSTEM UZLAŞMA GETİRECEK
Parlamento eski düzende üye seçiyor muydu? Seçmiyordu. Kürsüdekiler kendi arasından seçim yapıyorlardı. Onu sıkıntılarını yaşadık. Onun üzerine yeni anayasa diyor ki parlamento bu yeni seçimi yapacak. Nasıl yapacak? Birinci turda 3/2 oy çoğunluğu ile HSYK’ya üye seçilecek. Bu şu demektir. 600 vekilli bir parlamentonun 400’ünün oyuyla üye seçilecektir. Şu anda parlamentoda 400 vekile bir parti sahip mi? Değil. İki parti AK Parti, MHP oda sahip değil. AK Parti, CHP ikisi beraber sahip oluyor ama üç partinin bu uzlaşmasını zorunlu kılıyor. 400 oy da anayasayı değiştirme çoğunluğu ve diyor ki uzlaşın, anlaşın. Buradan uzlaşarak, anlaşarak bir seçim yapın. Anayasa bunu emrediyor. Uzlaşmadılar. İkinci turda 5’te 3 çoğunluk arıyor seçim. Bu da yine anayasayı referandumlu değiştirme çoğunluğudur. Bu hem seçmeye zorlamak çünkü birinci turda seçmek uzlaşmak istemeyenlere diyor ki anayasa ‘bak uzlaşmazsanız ikinci turda hesabı düşürüyorum, o zaman sizsiz de bir uzlaşma olabilir, bu işi ikinci tura bırakmadan burada halledin’. Halletmedi ikinci turda 360 oyla HSYK’ya üye seçilecek. Şu anda bir partinin 360’ı var mı? Yok. Yeni düzende alabilme ihtimali var mı? O da yok. Nereden bakarsanız bakın iki parti en az veya üç partinin asgari uzlaşması şart. Orada da uzlaşmadı. O zaman ne yapılıyor? Yapılacak şey kura çekiliyor. Artık oylama yapılmıyor.
SİYASETÇİLERDEN NEDEN KORKUYORUZ?
TBMM Başkanı bile ilk turda üye tam sayısının 3’te 2 çoğunluğu ile seçiliyor. 3 tur yapılıyor. Son turda en çok oy alan seçiliyor ama HSYK üyeliğine gelince en çok oyu alan değil. 5’te 3 çoğunluğu alman lazım. Almadın kura çekiliyor. Anayasa yargının düz idari kurulu olan bu kurula ve yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına verdiği önem gereği bunu böyle tesis ediyor. Şimdi derle ki efendim onu siyasetçiler seçilecek. Siyasetçilerden neden korkuyoruz. Cumhurbaşkanı kimin temsilcisi? Milletin temsilcisi. Yüzde 50+1’inin oyuyla seçiliyor. Parlamento da bütün toplumun oyu var orada. Yani ne kadar meclise girmiş var ise şu anda temsil yüzde 90’dan fazla. Parlamentoda yüzde 90’dan fazlasının iradesinin yansıması var. Bürokratlar kurula üye seçerse bu ala olur, demokratik olur, güzel olur deyip milletin seçtiği vekiller kurula üye seçerse bu berbat olur demek hem millete saygısızlıktır, güvenmemektir hem de parlamentoya saygısızlık, güvenmemektir. Biz ikidir seçtiriyoruz hakimlere savcılara kıyamet koptu.
HAKİM SAVCILARIN ASGARİ YÜZDE 80’I DÜZENLEMEYİ İSTİYOR
Siyasallaşmanın alası oldu, ayrışmanın alası oldu, kutuplaşmanın alası oldu. Biz bunu önlemek için bunu getiriyoruz. Buraya seçilecek kurul üyeleri öyle hemen bugün göreve başlamış kişiler olmayacak. Belli bir kıdem aranacak. Şu anda yasada en az 16 yıl fiilen yargı görevi yapmış olması gibi kriterler alınacak, uzlaşarak seçilecek, meclisin uzlaşmasıyla olacaktır. Burada iktidar var, orada şu var, o zaman biz ne yapacağız, Türkiye’yi iktidara hiç yönettirmeyeceğiz yani şimdi parlamentoda yasalar çoğunluğa göre veriyor. Yürütme kime veriliyor yine ona göre oluyor. Baktığınızda o zaman siyaseti devletin her tarafına devre dışı bırakacağız. Dünyanın her tarafına yargının kurullarına meclisten seçme yetkisi veriliyor. Cumhurbaşkanına seçme yetkisi veriliyor hatta bazı yerlerde meclis başkanına veriliyor. Bazı yerlerde başka uygulamalar var. Türkiye yaşadığı bu tecrübeden sonra yargının bağımsız ve tarafsız herhangi bir kaygı taşımadan görev yapması için bir düzenleme yapılıyor. Emin olun şu anda görevde olan hakim ve savcıların hepsine sorun asgari yüzde 80’ı, bu düzenlemenin bir önceki düzenlemeden daha iyi olacağını size defalarca söyleyecektir. Çok azı buna eleştiri getirecektir. Çünkü yaşanan sistem çok büyük zarar verdi. Sıkıntı verdi. Şimdi bu zarar ve sıkıntı tamamen ortadan kaldıran bir adımdır.
BU SİSTEMDE YARGIDA SİYASALLAŞMA MÜMKÜN DEĞİL
Doğrudan seçim ile bir siyasallaşma olmuyor demek işi görmemektir 2010’da yaptık FETÖ örgütüne mensup bazı kişiler orada seçildi ve Türkiye’nin yargısı hakkında önemli kararları onlar aldı, verdi. Demokratik bir seçim, kaynak çeşitli hem Yargıtay, hem Danıştay, hem kürsü, hem idare, hem Akademi Genel Kurulu ve doğrudan demokratik bir seçimle bu kadar farklı kaynaktan üyeler seçildi ama buna rağmen ne oldu orada bir örgütsel yapı terör örgütü orada bir çoğunluk sağlamayacak güce ulaşabildi. Bu olamaz. Çünkü artık örgütleri böyle bir tasarruf yapma, çalışarak yargı içerisinde netice alma imkanı yok. İki atamayı Cumhurbaşkanı yapacak 4’ünü, Cumhurbaşkanı terör örgütleriyle üyelik irtibat, iltisak içinde olan birisini ataması düşünülemez. Kalanları meclis seçecek ve meclis de seçerken bunlara dikkat edecektir. Dolayısı ile yargının idari kurulunun herhangi bir siyasallaşması veya siyasal gruplar, terör örgütleri, ideolojik yapılar tarafından ele geçirilmesi mümkün değildir.
YARGIDA, ATAYANA GÖRE KARAR VERİLMEZ
‘Atayana göre karar verir, Cumhurbaşkanı atıyor öyle karar verir’ şeklinde değerlendirmeyapanlar da oluyor. 4 tanesini Cumhurbaşkanı atıyor. Abdurrahman Yalçınkaya biliyorsunuz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıydı. Kapatma davasını o açtı. Sayın Yalçınkaya’yı hatırlarsınız sayın Abdullah Gül atadı. Cumhurbaşkanıydı ve bizim Başbakanlığımızı, Dışişleri Bakanlığımızı yapmış birisi ve bizim seçtiğimiz Cumhurbaşkanı Abdurrahman beyi başsavcı atadı. Abdurrahman bey AK Parti hakkında kapatma davası açtı, 72 kişi hakkında yasak talep etti. Yani böyle bir şey oldu. Atayana göre karar vermiş olsa biz o zaman 340 vekil ile iktidarız. Parlamentoda bugünkünden daha güçlü bir çoğunluğumuz var, hükümet bizde, Cumhurbaşkanı bizim bir arkadaşımız ama bakın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kapatma davası açtı. Onun için yargıda atayana göre karar verilmez.
KURUL BAŞKANIYIM, SAVCI BANA SORUŞTURMA AÇTI
Ben Adalet Bakanıyım, bu gün geçmişte FETÖ terör örgütü mensubu bazı savcılar MİT TIRlarına canlı yayında operasyon yapıp, soruşturmanın gizliliğini ihlal edip, hukuku çiğneyince ben aradım ‘Hukuka uyun’ dedim. Bana soruşturma açtılar. Ben halbuki kurulun da başkanıyım. Savcının bana da idari açıdan bağlılığı var ama bana soruşturma açtı. Onun için atayana göre bir değerlendirme yapmak, doğru değildir. Yargı görevi yapanlar vazifelerini atayana göre değil, Anayasa, kanun ve hukuka bağlı vicdani kanaatlerine göre yapacaktır. Bu bizim kafamızdaki bir takım algıların değişmemesinden kaynaklanıyor. Artık bunları bizim değiştirmemiz lazım ve yargının siyasallaşmasını önleyen grupların, terör örgütlerinin, ideolojilerin eline geçmesini önleyen Anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla kurula üye seçilmesini sağlayan bir düzen kuruyoruz. Anayasayı baştan sona değiştirecek bir çoğunlukla bir kurula üye seçiyoruz. Bundan daha iyi ne olabilir.
TÜRK EVLATLARI DA SEÇİLMEYE LAYIK
Bizim yasalarımıza göre 18 yaşını doldurmamış olan çocuktur. Milletvekili seçilme yaşına geldiği zaman 18 yaşını doldurmuş olanlar milletvekili veya belediye başkanı, muhtar seçilebilecek. Bunlar çocuk değil. Gençlerimizin bugün 18 yaşını doldurmaları halinde seçme hakları var. Muhtara, belediye başkanı,vekilini, cumhurbaşkanını seçiyor. Ama seçilme hakkı yok. Dünyaya baktığımızda bugün 56 ülkede 18 yaşını dolduran gençlere seçme ve seçilme hakkı beraber veriliyor. Almanya’da, İspanya’da 18 yaşını dolduran. Başka ülkelerde de 18 yaşını dolduranlara bu hak verilmiş. O zaman bunların üniversite eğitimi yok mu? Onların askerlik ve başka konuları yok mu? Onlarda da var ki Almanların İspanyolların çocukları 18 yaşını doldurunca seçilme hakkına sahip oluyor buna layık oluyor da Türk vatandaşları, Türk evlatları buna niye layık olmasın? 18 yaşını dolduran çocuklarımız evleniyor, 24 yaşına geldiği zaman hakim, savcı, doktor, kaymakam, öğretmen olabiliyor, onlara oğullarımızı, kızlarımızı, geleceğimizi emanet ediyoruz, sağlığımızı adaletimizi emanet ediyoruz. Polis, asker, astsubay olabiliyor, bunlar terörist ile mücadeleye gidiyor, şehit olabiliyor, gazi olabiliyor. Doktor, polis, asker olmasına, evlenmesine, seçmesine, şehit, gazi olmasına evet diyeceğiz, bunlar olurken çoluk çocuk demeyeceğiz ama seçilmeye gelince çoluk çocuk diyeceğiz. Bu büyük bir çarpıtmadır.
GENÇLERİNE GÜVENMEYEN MİLLETLERİN GELECEĞİ AYDINLIK OLMAZ
Biz gençlerimize, oğullarımıza, kızlarımıza güvenmeliyiz. Oğullarına, kızlarına, gençlerine güvenmeyen milletlerin geleceği aydınlık olmaz. Fatih 21 yaşında İstanbul’u fethetti. Eğer Fatih’e güvenip de ona devletin başına geçme fırsatı verilmemiş olsaydı çağı açıp,çağ kapatan İstanbul’u fetheden, Peygamberimizin övgüsüne layık olan bir Fatih biz tanıyabilir miydik? Tanıyamazdık. İmkan verildi, o da kalktı bunu yaptı. Atatürk de gençlere güvenmiş, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi var ve net bir şekilde Atatürk’ün gençlere nasıl inandığını, nasıl güvendiğini görüyoruz. Oradan bir mesajı ben de söylemek isterim. ‘Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir.’ Devamını gençlerimiz baksınlar. Atatürk, Cumhuriyeti, istiklalimizi ve vatanımızı gençlere emanet etmiş, onlara güvenmiş. Şimdi Atatürk’ün partisi olduğunu söyleyen, Atatürk’ün izinden gittiğini söyleyen CHP, gençlere çoluk çocuk diyor, onlara hiçbir şey emanet edilemez, onlara güvenilmez anlamına gelen bir yaklaşım ortaya koyuyor.
ATATÜRK ÜLKEYİ GENÇLERE EMANET ETTİ
Cumhuriyetin kurucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetimizi, istiklalimizi, vatanımızı gençlere emanet etmiş, muhtaç olduğu kudretin de damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu da ifade etmiş. Şimdi Atatürk’ün güvendiği Cumhuriyeti, istiklali, vatanı emanet ettiği gençlere bu Türkiye’nin yönetimini emanet etmeyi ve bu anlamda Atatürk’ün yolundan gitmeyi tercih ettik ve bu adımı atıyoruz. Buna evvela CHP’nin ‘Evet’ demesi lazım. Ama bakıyorsunuz buna da karşı çıkılıyor. Gençlere yeni bir hak veriliyor. Seçme hakkı var, seçilme hakkı yok. Gençlere deniyor ki biz sana bu hakkı veriyoruz. CHP’de diyor ki aman gençler siz bu hakkı almayın, bunu reddedin. Şu anda 25 yaşını dolduran herkes seçilme hakkına sahip. Peki parlamentoda herkes 25 yaşında mı? Değil. 80’lık Baykal da var, 60, 70 yaşlarında olanlar da var. Her yaş grubundan insan var. Yeni dönemde parlamentoda 18 yaşını dolduran herkes elbet olmayacak. Onlardan da bazıları parlamentoda yer alacak. Gençlerimizin parlamentoda temsilini sağlayacaklar. 18 yaşını dolduran bir genç eğitimine milletvekili, bakan olduktan sonra devam edebilir.
TÜRKİYE’Yİ GENÇLERİN OMUZLARINDA YÜKSELTECEĞİZ
Zenginlerin, bakanların çocukları, aristokrasi sınıfı oluşacak diye bir eleştiri var. Bu da balon. Şu anda 25 yaşını dolduran seçilebiliyor. Peki zenginlerin 25 yaşını doldurmuş oğlu, kızı yok mu? Bakanların hani bu aristokrat dedikleri çevrelerin 25 yaşını doldurmuş oğlu, kızı yok mu? Nerede onlar? Parlamentoda var mı? Eğer bu iş zenginlikle, para ile olacak olsa benim milletvekili değil, siyasette hiç yer almamam lazım. Önce kadere inancınız varsa kaderdir, sonra da alın teridir. Gençler kendilerine güvenmeli, bunlar diyorlar ki babayla anayla olur, onların desteği önemlidir ama kendilerinin kendi iradesi, çalışması ve konuşmasıyla olur. Nice ailesi iyi eğitimli biliyoruz, onlardan üniversiteyi kazanamayan bir sürü genç var. Onun içinde biz diyoruz ki gençlerin annesine, babasına, çevresine bakarak gençler rol çizmekten, rol tayin etmekten herkes vazgeçsin. Biz gençlerimize güveniyoruz, inanıyoruz. Yeni dönem artık herkes üniversitelerde başka yerlerde de seçilmiş vekillerden öğrencisi olmaya akademisyenler alışmalı. Belki kendi öğrencileri kendi arasında bir bakan arkadaşları olabilecek, onunla beraber olma fırsatı bulacaklar. Usta çırak ilişkisi içinde siyaset okulunda gençlerimiz yetişecek ve biz geleceğin Türkiye’sini onların omuzlarında yükselteceğiz, onlara iyi yetişmiş olarak ülkenin yönetimini emanet edeceğiz.