Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İstanbul'un Kartal İlçesi'nde sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldi. Toplantıda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni anlatan Bakan Bozdağ, toplantının ardından ilçe esnafını ziyaret etti. Bakan Bozdağ'ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
YÖNETİMDE TEK BAŞLILIK GÜNDEMDEN HİÇ DÜŞMEDİ
Türkiye büyük bir değişimin, dönüşümün ve tarihi reformun arifesindedir. Son 200 yıldır Türkiye'de yönetim sistemi üzerine çok tartışmalar yaşandı. Kuşaklar değişti, insanlar değişti ama tartışmalar değişmedi. Türkiye'yi daha iyi bir yönetim sistemine nasıl kavuşturulacak. Türkiye daha iyi nasıl yönetilecek. Hangi sistem milletimiz ve devletimiz için daha yararlı oldu. Çok konuşuldu. Yazıldı, çizildi. Tarihin arşivlerinde bunlar yerini aldı, yeni kuşaklar belki bütün bu tartışmalardan haberdar değil. Fakat gündemimizden bu konu hiç düşmedi. Rahmetli Erbakan ve rahmet Türkeş siyasal hayatlarının daha başında, siyasi güçleri olmadığı dönemde Türkiye'nin tek başlı bir yürütmeye ihtiyacı olduğunu ve bu değişimi yapmasının Türkiye için gerekliliğini vurguladı. Ama güçleri yoktu. Merhum Özal ve merhum Demirel başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak Türkiye'yi yönetme deneyimini yaşadıktan sonra bu tecrübenin kendilerine öğrettiği ile Türkiye'nin tek başlı yürütmeye geçmesi gerektiğinin altını çizdi. Çünkü çift başlı yürütmenin çok zaman kaybettirdiğini, çok kavgalara neden olduğunu, enerjimizi boş şeylerle tüketmemize yol açtığını, krizleri, kaosları yönetmede ve Türkiye'nin bu şartlardan kolayca çıkmasını sağlamada yeterli imkan sunmadığını görüyorlar ve diyorlar ki tek başlı yürütme. Ama o zaman da bunları gücü yok.
TARİHİ BİR KARAR ALINDI
Şimdi ilk defa sistemi değiştirme gücü olan, siyasal gücünün de zirvesinde olan AK Parti ile onunla birlikte hareket eden Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye'nin hükümet sistemini değiştirme konusunda tarihi bir karar aldılar ve birlikte bir adım attılar. Bu işin başaracak güçte bir siyasal çoğunluk ve siyasal irade ile bu adımı attık. Ne zaman attık? 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra. Peki buradan neden bizim böylesi bir değişime dönüşüme ihtiyaç duyduğumuzu ve neden 15 Temmuz'dan sonra böylesi bir adımı atma kararı aldığımızı, hepinizin iyi değerlendirmesi lazım. Türkiye 1960 darbesini yaşadı, bir başbakanını iki bakanını idam sehpasında ahrete gönderdi. 1971 12 Mart muhtırası yaşadık, çok ilginçtir, 12 Mart. O zaman murtırayı verenler, muhtıranın bir örneğini Cumhurbaşkanına, bir örneğini başbakana gönderiyorlar, bir örneğini de TBMM'ne gönderiyorlar. O zaman Cumhuriyet Senatosu ve Milet Meclisinden oluşuyordu TBMM. Yani ikili bir yapı vardı. Ne oluyor biliyor musunuz? Hem Cumhuriyet Senatosu'nda askerin verdiği muhtıra başkanlık divanı tarafından okutturuluyor, senatörler tarafından herkesin kafası aşağıda onu dinliyorlar ve dinlemeyi içine sindiriyorlar. Hem de Millet Meclisi'nde muhtıra okunuyor, başkanlık divanı okutuyor ve orada yine herkes o muhtırayı içine sindiriyor, dinliyor. İtiraz yok. Hükümet istifa ediyor, sayın Demirel o zaman Başbakan, bakanları da başbakanı da muhtıracılar belirliyor, meclis ona güven veriyor. x
DEMOKRASİMİZ KESİNTİYE UĞRAMASIN DİYE BU ADIMI ATMAMIZ LAZIM
Pek çok sıkıntılar yaşandı. 12 Eylül darbesi oldu, bir sağdan, bir soldan idamlar oldu, haksızlıklar oldu. 28 Şubat gün gibi ortada, AK Parti döneminde yaşanan bütün hadiselere hep beraber yaşadık, en son 15 Temmuz 2106 darbe teşebbüsü ortada. onun için Türkiye'nin ve Türk demokrasisinin, hukuk devletimizin, milli irademizin, seçilmişlerimizin bir daha darbelerle muhtıralarla karşılaşmaması için demokrasimizin asla kesintiye uğramaması için, başka güçlerin taşeronluğunu yapanların, başka devletler adına Türkiye'ye hıza ve istikamet vermemesi, verememesi için milletin iradesinin daima iktidarda kalması için bizim bu değişikliğe sahip çıkmamız şarttır. Sırf demokrasimiz kesintiye uğramasın diye de bizim bu adımı atmamız başlı başına yeter, artar bile. Ama bir başka boyuttan da bakmamız lazım. 15 Temmuz'dan sonra neden bu noktaya geldik?
TÜRKİYE'Yİ GÜÇLÜ İKTİDARLARLA İLERİYE TAŞIYAMAZSAK, ÇOK ŞEY KAYBEDERİZ
Türkiye'nin yanı başında Suriye var, 910 kilometre sınırımız var 5-6 yıldır yürüyen bir içi savaş var, 600 bin Suriyeli ölmüş ve 15 milyon civarında Suriyeli yerinden yurdundan edilmiş, 3 milyon Suriyeli Türkiye'de. Oradan Türkiye'ye terör ithal ediliyor. Irak'ta 2003'ten beri yürüyen iç savaş var. Oradan da Türkiye'ye terör ithal ediyor. Bir yandan PKK terör örgütü, bir yandan DEAŞ, bir yandan FETÖ, bir yandan DHKP-C terör örgütü ne kadar terör örgütü varsa ki 10 civarında bunlar, Türkiye devletine ve Türk milletine saldırıyor, birliğimizi, dirliğimizi, milletimizi ve devletimizi yok etmek için mücadele ediyor, ediyorlar, öldürüyorlar, canımızı acıtmaya devam ediyorlar. Türkiye'nin böylesine önemli bir stratejik coğrafyada var olması, bir olması inşallah kıyamete kadar yaşayabilmesi için Türk milletinin ve Türk devletinin istikbali, istiklali ve bekası için istikrar şarttır. Eğer biz bu coğrafyada istikrarlı yönetimler, güçlü iktidarlar kuramazsak, ülkemizi istiklal ve güçlü iktidarlarla ileriye taşıyamazsak, Türkiye'miz çok şey kaybeder.
GÜÇÜMÜZLE ETRAFIMIZDAKİ YANGINDAN ETKİLENMEDİK
Elinizi vicdanınıza koyun, eğer 2002'den sonra AK Parti gibi güçlü bir iktidar Türkiye'de olmamış olsa, Tayyip bey gibi güçlü bir lider Türkiye'yi yönetmemiş olsaydı, etrafımızda yanan bu yangınlar içimizde olan terör, Türkiye'nin ekonomisi darma dağın etmek isteyen içerde işbirlikçi, dışarıda yabancı güçler. Acaba Türkiye nasıl olurdu? Bir bakın ırak hadisesi 2003, Cumhuriyet mitingleri, Danıştay saldırısı, Cumhurbaşkanı seçim krizi, 367, arkasından 27 Nisan e-bildirisi, 2008 kapatma davası, MİT müsteşarına operasyon, gezi hadiseleri arkasından 17-25 Aralık, arkasından MİT TIRlarına operasyon, 30 Mart seçimi, arkasından Cumhurbaşkanı seçimi, arkasından HSYK seçimi ve Kobani hadiseleri. Baktığınızda 2015'te de iki tane seçim. Bunları yaşıyoruz. Öte yandan DEAŞ terör örgütü, Türkiye'de terör eylemlerine başlıyor, PKK terör örgütü Türkiye'de yeniden terör eylemlerine başlıyor, sokakları hendeklerle dolduran, şehirleri işgal etmeye teşebbüs eden alçakca haince teşebbüsler var, en nihayet, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ve Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizi. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve buna lütfen cevap verin. Eğer bu kadar olaylar yaşandığı dönemde, güçlü bir siyasi istikrar, güçlü bir AK Parti iktidarı ve Türkiye'nin Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir lideri olmasıydı acaba bu kadar fırtına, kasırga, hadise Türkiye'yi nelere taşırdı. Ekonomimiz böyle dayanıklı olabilir miydi? Türkiye'ye devasa projeleri yapabilir miydi? Yapamazdı. Bir yandan bütün bu saydığım olumsuzluklarla mücadele ederken, bir yandan da Türkiye'yi ayağa kaldıracak önemli yatırımları yapıyor, gereğini yapıyoruz. Bunların tamamı Türkiye'nin bu fırtınalı havada bu okyanusta, gemisinin kaptanının ustaların ustası Tayyip Erdoğan olmasıyladır.
BÜTÜN OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN, GÜÇLÜ İKTİDARLA YOK ALDIK
Gerçekten bütün bu olumsuzlukları içerisinde Türkiye yol alıyorsa, güçlü iktidarı olduğu için. Biz diyoruz ki, Türkiye'nin Tayyip Erdoğan sonra da AK Parti'den sonra da daima istikrar, daima güçlü iktidar kuran bir sisteme ihtiyacı var. Şu anda siyasi istikrar, güçlü iktidar var. Bu siyasi istikrar, güçlü iktidar sistemin doğal sonucu değil, konjektürel bu durum. Atatürk döneminde istikrar ve güçlü iktidar var, Menderes, Özal döneminde var. Tayyip bey döneminde istikrar ve güçlü iktidar var. Fazla geriye gitmeyelim. Özal'dan sonra ne oldu? Herşeyimizi kaybettik. İki tane 10 yıl içinde büyük ekonomik kriz oldu. Ne zaman istikrarlı dönemler varsa büyüdük, arkasından gelen dönemlerde kaybettik. Nasıl doğruyor istikrar, güçlü liderlerle doğuyor. Halk ile buluşan, Atatürkler, Adnan Mederesler, Turgut Özallar, Tayyip Erdoğanlar olursa sandıktan istikrar çıkıyor.
SİSTEMİ GÜÇLÜ KURACAĞIZ, İSTİKRARI SİSTEM ÇIKARACAK
Şimdi sandıktan istikrar çıksın diye Türkiye'nin Tayyip beyi siyasetten çekilmesinden sonra yeni bir Tayyip Erdoğan beklemeye tahammülü yok, yeni bir Özal, Menderes, Atatürk beklemeye tahammülü yok. Biz istikrar için sürekli güçlü liderler bekleyemeyiz. Sistemimizi güçlü kuracağız ve istikrarı sistem kendisi ortaya çıkaracak. Onun için diyoruz ki bu sistem değişikliği, Tayyip bey, AK Parti için değil, onlardan sonra da Türkiye'nin daime siyasi istikrar ve güçlü iktidara sahip ülke olması için. Milletimizin, devletimizin ve Cumhuriyetimizin bekası için bu sistem değişikliğini hep beraber yapmamız gerekiyor.
CUMHURBAŞKANINDA YETKİLER ÇOK AMA SORUMLULUK YOK
Rahmetli Demirel, Tansu hanımı vekil yaptı, bakan yaptı, başbakan yaptı kavga ettiler mi? Rahmetli Ecevit, Ahmet Necdet Sezer'i Cumhurbaşkanı yaptı, kavga ettiler mi? Ettiler. Neden? Çünkü bu sistem yetkiyi ve sorumluluğu Başbakan ve Bakanlar Kurulu'na veriyor, Cumhurbaşkanına daha fazla yetkiler veriyor ama cumhurbaşkanı sorumsuz. Mevcut sistemde Türkiye'nin cumhurbaşkanının imzası olmadan herhangi bir iş yapma şansı yok. Neden diyeceksiniz? Çünkü yetkiler çok fazla. O zaman niye değiştiriyorsunuz? Bu çift başlılık devam ettiği sürece cumhurbaşkanının halk tarafından da seçilmesinden sonra kavgalar daha da büyüyecektir. Çünkü Cumhurbaşkanı yetkileri kullanacaktır, kullandığında sorumsuz cumhurbaşkanı yetki de sonsuz, Türkiye büyük enerji kaybedecektir.
BİZ ŞİMDİ SİSTEMİ BİRLEŞTİRİYORUZ
Türkiye'nin önünde iki yol var ya cumhurbaşkanı sembolik hale getirilecek başbakanlığı güçlendirecek ya da başbakanlığı cumhurbaşkanıyla bütünleştirip cumhurbaşkanlığı sistemine geçecek. Biz şimdi, ne yapıyoruz, sistemi birleştiriyoruz. Başbakanlıkla cumhurbaşkanlığını birleştiriyor, yürütmeyi tek başlı hale getiren bir adım atıyoruz. CHP niye karşı çıkıyor? Çok net. Sebebi çok da bir tanesi de bu. Çünkü 1960 darbesini yapanlar CHP’nin halkın iradesiyle iktidara gelemeyeceğini görünce cumhurbaşkanlığı vasıtasıyla Ankara’da iktidarlara ortak olmak istemişlerdir. Onun için yetkileri çoğaltmışlardır ve ortak olmuşlardır. Siz kimi seçerseniz seçin Ankara da ortak. Rahmetli Demirel’i hatırlarsanız en son ulusalcı oldu. Muhafazakar Demirel, nereye geldi? Ulusalcı Demirel oldu siyasi hayatını ulusalcı olarak bitirdi. Dönüştüremedikleri bir Özal’dı, bir de bizim dönemimizde seçilen Cumhurbaşkanlarıydı. Bunları da yol kazası görüyorlar. Nasıl Özal’dan sonra eski düzene dönüldüyse, Tayyip Bey’den sonra da biz eski düzene döneriz, eski düzenimiz aynen devam eder diyorlar.
TÜRKİYE'NİN ARTIK KAVGALARA AYIRACAK VAKTİ YOK
Biz de diyoruz ki Türkiye’nin artık kavgaya ayıracak vakti yok. Bu sistem gerçekten baba ile oğlu, kızı birbirine hasım yapan niteliklere sahip. Çift başlı bir yürütme olmaz. Bir işyerinde iki tane yönetici olursa son kararı veren iki kişi olursa, iki tane patron olursa orada netice çıkıyor mu? Çıkmıyor. Sayın Kılıçdaroğlu çıkmış diyor ki "Efendim, yani bu yanlış" diyor. Ben de diyorum ki Sayın Kılıçdaroğlu'na peki madem yanlış tek başlı yürütme de o zaman neden CHP’nin tek başlı bir genel başkanı var. İki tane genel başkan olsun CHP’ye ikiniz gül gibi yönetin gitsin CHP’yi. Eş genel başkan yap madem çift başlılık çok iyi oluyor. CHP’nin bir sürü belediyeleri var, o zaman eş belediye başkanlığı dönemine geçin çok iyi oluyorsa. İkisi beraber yönetsinler. Yok, ama iş oraya gelince onu söylemiyor, başka şey söylüyor. Halkın kafasını karıştırıyor.
GEL BERABER 'EVET' DİYELİM BU İŞİ BİTİRELİM
Bir yandan tek adamlık diyor, dün bir açıklaması var, daha önce yaptığı açıklamalar var, diyor ki "Bu sistemde Cumhurbaşkanı ayrı partiden, başbakan ayrı partiden olursa kavga çıkar. Çünkü halk onu ayrı seçer, bunu ayrı seçer." Zaten biz senin dediğin bu gerekçeyle sistem değişikliğine gidiyoruz. Sen o zaman 'evet'çisin, niye 'hayır'a çalışıyorsun mübarek. Gel beraber evet diyelim bu işi bitirelim. Adamın kafası karışık. Milletin de kafasını karıştırmak istiyor. Şimdi tabii bu kafa karışıklığı ve değişiklikleri bilmediğine dair ortaya çıkan bu somut durumdan sonra işi düzelteyim dedi, Sayın Kılıçdaroğlu bu sefer yeni bir açıklama yaptı, ben onu değil de şunu demek istedim: "Cumhurbaşkanı ayrı partiden oldu, yürütme ayrı partiden, meclis çoğunluğu da ayrı partiden oldu o zaman kavga çıkar" Sen demiyor muydun bu sistem tek adam getiriyor şimdi de diyorsun ki Cumhurbaşkanı ayrı meclis ayrı çoğunluk olursa kavga çıkar diyorsun.
BU SİSTEM TEK ADAMLIĞIN ÖNÜNE BÜYÜK ENGELLER KOYUYOR
O zaman bir karar ver sen. Bu sistem tek adamlık sistemi mi yoksa tek adamlığa son veren bir sistem mi? Bu sistem tek adamlığın önünde en büyük engelleri koyan ve Türkiye’de hiçbir kişinin tek adam olmasına imkan ve izin vermeyen bir sistem. Şimdi bir yandan meclis seçimi yapılacak, bir yandan yürütme seçimi yapılacak. Kartallı dostlarıma soruyorum, seçim yapıyoruz dört yılda bir, ne seçimi yapıyoruz, hükümet mi yoksa milletvekili seçimi mi yapıyoruz? Türkiye'de Anayasa vatandaşlarına hükümeti seçme hak ve yetkisi vermemektedir. Biz bu güne kadar hiçbir zaman sandıkta Türkiye'yi yönetecek hükümeti seçmedik. Neyi seçtik? Milletvekillerini seçtik, hükümet nereden çıkıyor, milletvekillerinin içinden çıkıyor. Hükümete güvenoyu için milletvekili diyor.
MİLLETE YENİ BİR HAK, GÜÇ VE YETKİ VERİYOR
Yeni sistemde diyor ki Türk milletine, ben senin önüne iki ayrı sandık koyacağım. Sandığın birinde milletvekillerini seçeceksin, diğerinde ise Türkiye'yi yönetecek hükümeti seçeceksin. Yani millete yeni bir hak, yeni bir güç, yeni bir yetki veriyor. Şimdi bunlar çıkmış, vatandaşa diyorlar ki siz aman bu hakkı, gücü, yetkiyi almayın, itiraz edin. Bu halk oylamasının temel sorusu burada yatar. O da şu: Kartallılar 'Siz Türkiye'yi yönetecek yürütmeyi doğrudan seçmek istiyor musunuz? İstemiyor musunuz? Biz milletvekillerini, belediye başkanını, cumhurbaşkanını doğrudan seçtiğimiz gibi yürütmeyi de doğrudan seçeriz diyorsanız oyunuzun rengi 'Evet'tir. Yok ben milletvekili, cumhurbaşkanını, belediye başkanını seçerim, ama Türkiye'yi yönetecek hükümeti seçmeye kendimi ehil görmüyorum, ben aracılar seçeyim vekiller, onlar kendi içinden hükümet çıkarsın diyorsan o zaman 'Hayır' diyecektir.
HAYIRCILAR MİLETTE HAK, GÜÇ VE YETKİ OLMASIN İSTİYOR
Esasında hayıra çalışanlar milletin önüne konan hak, güç ve yetkiye milletin sahip olmamasını istiyorlar. Vatandaşa bir imkan veriliyor ama bu imkanı reddedin diyor. Burada makul bir yaklaşım var mı? Olabilir bir şey mi? Değil. Cumhuriyetin tam tanımı, devleti yönetenlerin miras yoluyla veya dar bir şekilde belli şeylerle oluşması değil doğrudan halkın iradesiyle belirlenmesidir. Peki Türkiye’de biz cumhuriyetin tanımına uygun bir uygulama yapıyor muyuz? Yapmıyoruz, doğrudan halkın iradesiyle yönetici belirlemiyoruz. Halkın seçtiklerinin iradesiyle yapıyoruz, dolaylı bir seçim var. Şimdi ne yapılıyor tam cumhuriyetin lafsına ve ruhuna uygun bir şekilde esasında anayasadaki cumhuriyeti tam anlamıyla hayata geçiren bir adım atıyoruz. Doğrudan ülkenin yöneticisini seçme hakkını veriyoruz.
TÜRK TARİHİ BOYUNCA İLK KEZ HÜKÜMETİ DOĞRUDAN HALK SEÇECEK
Türk tarihi boyunca, Türk milleti tarihinin hiçbir döneminde ülke yöneticilerini yani hükümeti doğrudan seçme hakkına sahip olmamıştır. İlk defa doğrudan ülkeyi yönetecekleri seçme hakkı veriliyor. Bunun neresi kötü? Biz egemenlik kayıtsız, şartsız millete aittir diyoruz. Ama bu egemenliği sınırlamışız, hükümet seçmeyi bu egemenliğin yetkililerine vermemişiz, kayıtsız, şartsızsa kardeşim, hükümet seçme yetkisini de doğrudan sandıkta halka vereceğiz. Cumhurbaşkanlarına veya Ankara'da ayak oyunları yapanlara vermeyeceğiz.
TÜRKİYE'Yİ İLERİ NOKTALARA TAŞIYAN TARİHİ BİR ADIM
7 Haziran'da sandıkta tek başına hükümet çıktı mı? Çıkmadı. Peki ne oldu, Ankara'da, İstanbul'da tezgahlar kuruldu. Medya patronları, sermaye çevreleri ve bir takım başka güç odakları dışarıdan hükümet kim olsun dedi. AK Parti, CHP mi? AK Parti, MHP mi? Yoksa CHP, MHP, dıştan destekli HDP mi, şöyle mi, böyle mi? Bakanlar kim olsun, hangi kurumlar nereye bağlansın. Sanki miras taksimi yapıyorlar. Hükümet Ankara'da olur, o zaman da herkes meydana çıkıyor. Hükümet sandıktan çıkacak, Ankara'da kimse yollarını sıvayıp, bakanlık taksimatı yapmayacak, hükümete ortaklık etmeyecek, hükümetin tek sahibi millettir, millet bunu göreve getirecek ya da görevden uzaklaştırma vazifesini bizzat millet yapacak. Bu Türkiye'ye güç katan ve Türkiye'yi ileri noktalara taşıyan tarihi bir adımdır, büyük bir değişimdir.
MİLLETİN GÖZÜNDEN HİZA VE İSTİKAMET ALINACAK
Şu anda Türkiye'nin yöneticileri seçiliyor, yüzde 20'lerle geçmişte başbakanlarımız oldu. Yüzde 27 ile Demirel başbakan oldu, yüzde 34 ile AK Parti hükümet kurdu. Yeni sistem diyor ki Türkiye'yi yönetmek istiyorsan vatandaşın yüzde 50 artı 1'inin oyunu alacaksın. Yüzde 20 ile Türkiye'yi yönetmene izin vermiyorum, yüzde 30, 40, 49 ile de yönetmene ben izin vermiyorum diyor yeni sistem. Türkiye'yi yönetecekler yani hükümetin yüzde 50 artı 1'in oyunu alacak. Ben soruyorum aziz İstanbullulara Türkiye'yi yüzde 22, yüzde 30 oy almış ama yüzde 70'inin oyunu almamış bir parti, bir kişi mi yönetsin yoksa en az yüzde 50 artı 1'inin oyunu alan bir kişi mi yönetsin. Hangisi daha iyi olur? Milleti kucaklayacak o yani nerede olursak olalım, herkesin asgari yüzde 50 artı 1'inin oyunu alacak. Bu milletin daima iktidar olması demek, iktidara talip olanların da milletin gözünden hiza ve istikamet alması demek. Sermayeden, medyadan, güç odaklarından başka başka yerlerden değil, milletin gözünden hiza ve istikamet demek.
CHP'DE BÜYÜK DEĞİŞİM HEMEN KENDİNİ GÖSTERDİ
Bakın bu sistem gündeme geldi, CHP'de büyük bir değişim hemen kendini gösterdi. CHP her işi Anayasa Mahkemesi'ne götürüyordu, şimdi götürüyor mu? Götürmedi. Niye millete güvendiği için mi? Hayır, millete güvendiği için değil, Anayasa Mahkemesi'nin reddedeceğini biliyordu ama bu halk oylamasını engellemek için kendi oyunun yetmediğini de biliyor. Yüzde 26. Yüzde 25'e ihtiyacı var. Bu kimin oyu AK Parti, MHP, HDP, Büyük Birlik, Saadet ve diğer partilere oy verenlerin oyu bu. O zaman milletin oyuna ihtiyacı var, size muhtaç, size muhtaç olduğu için Anayasa Mahkemesi'ne gitmedi. Eğer sizin oylarına ihtiyacı olmasaydı, Sayın Kılıçdaroğlu ve ekibini dosyaları koltuğunun altına alıp Anayasa Mahkemesi'nin kapısını çalmaktan hiçbir güç alıkoyamazdı, sizin iradeniz alıkoydu. 28 Şubat'ın önden çekeni CHP'dir, arkadaş iteni de CHP'dir, şakşakçısı da CHP'dir. Merhum Erbakan'ı iktidardan etmek için 28 Şubatçılarla beraber çalışan da bunlar, ama dikkat edin Erbakan hocamızı anma toplantısına Sayın Kılıçdaroğlu katıldı, elini açtı, Erbakan hocamız için dua etti. Eğer bu halk oylaması olmasıydı, Saadet Partililerin oyuna ihtiyacı olmasaydı, hiçbir güç Kılıçdaroğlu'nu Erbakan hocamızı anma toplantısına götürüp, onun için dua ettiremezdi.
SİSTEMİN ADI BİLE DEĞİŞİME YETTİ
7/24 Sayın Cumhurbaşkanımıza hakaret etmeyi siyaset ve politika kabul edip, bunu yapanlar şimdi hep beraber Tayyipçi oldu. Neden? Tayyip beyi incitiriz, Hayır diyecekken 'Evet'e giderler. Aman ne deyin? Sayın Cumhurbaşkanı yada Sayın Recep Tayyip Erdoğan deyin, 16 Nisan akşamına kadar bir konuşma orucu tutuluyor. Neden? Tayyip beyi sevenlere Tayyip beyin aleyhine oy verdirmek için. Bunlar kendilerini akıllı, başkalarını farklı zannediyor. Bu millet senden bin defa daha akıllı, olup biten hadiseleri senden de benden de bin defa daha doğru değerlendirme kudretine sahiptir. Ne yapacağını çok iyi bilir. Değişti, adı bile yetti.
BAŞARISIZLIKTA KENDİLERİNİ ELEŞTİRMİYOR, HALKA CAHİL DİYORLAR
CHP her seçim başarısızlığı sonrasında ne diyor? Kendisini suçlayacağına, niye oy alamadım diye kendini eleştireceğine göbeğini kaşıyan adam diyor oy veren insana. Ya da bidon kafalılar diyor ya da "oyunu kömüre makarnaya sattı" diyor, ya da "efendim bize oy verenler üniversite mezunu, AK Parti'ye oy verenler daha az eğitim alanlar." Herkes üniversite mezunu olsa biz iktidarız deyip halkı cahil yerine koyuyor. Halka hakaret ediyor sonra da utanmadan gene o vatandaşların yanına gidip "Aziz vatandaşlarım bana oy verin" diyor. Şahit miyiz buna? Her seçimden sonra yapıldı mı? Yapıldı ama şimdi bakın yapamaz. Şimdi herkesin kapısına koşuyor. Hiç duyuyor musunuz eğitimlilerin oyu şöyle böyle, bunlar bidon kafalı filan? Yok. Herkesin kapısına koşuyor. Neden? Halk oylamasının onların dediği gibi sonuçlanması için sizin oyunuza ihtiyacı var da ondan. Bu sistem siyasetçiyi değiştiriyor, eğer bu sistemin adı CHP'yi bu kadar değiştirmişse, kendi kabulden sonra milletin oyuyla CHP'nin nasıl değişeceğini hep beraber görürüz. Bu bile bize fikir veriyor. Bu sistem millete saygısı olmayanların, milletini sevmeyenlerin iktidarını engelliyor. Milletin renklerine, dillerine, kabullerine ve retlerine saygıyı zorunlu olarak siyaset yapanların benimsemesini öngörüyor. Aksi takdirde milleten oy alıp, iktidara gelme imkanı yok.
YENİ SİSTEM YANGEL YAT SİYASETİNİ DE ORTADAN KALDIRIYOR
CHP'nin 26'sı var, 25 puana ihtiyacı var. O zaman CHP, kalkıp 'Bidon kafalı' diyebilir mi? Diyemez. Sıkar. Millet onun gereğini sandıkta yapar. Çünkü CHP'nin iktidar derdi yok. 26'yı alıyor, mecliste oh, yan gel yat. Yeni sistem, yan gel yat siyasetini de ortadan kaldırıyor. Ter dökecek, çalışacak. Çalışmazsan hiçbir şeyin sahibi olamazsın. Yatmaya alışmış olanlar da bu sisteme karşı. Küçük olsun, benim olsun, hep ben olayım, kaybetsem de ben olayım diyenler Türkiye'nin siyasetinde var. Yeni sistem, bu açıdan da büyük bir değişimi getiriyor. Kaybeden kayboluyor. Çünkü yeni sistem değişim iradesinin de sürekli iktidar olması demektir. Kaybeden kayboluyor. Oy verdiniz, Türkiye yönetimine getirdiniz, başarısız oldu 5 yıl sonra gidecek, partisi aday yapmaz ya da aday yaparsa millet başarısız birisini asla seçmez. Çok başarılı oldu, milletten yetki aldı, 5 yıl daha.
MİLLET İRADESİYLE DEĞİŞİM ZORUNLU OLACAK
O zaman 10 yıl görev yapacak, 10 yıldan sonra millet keşke imkan olsa bir daha seçsek dese dahi aday olamayacak. Bu ne demektir biliyor musunuz? Türk siyasetinde ve devlet hayatında değişimin, sürekli hem de milletin iradesiyle zorunlu olması demektir. 10 yılda bir azami Türkiye'yi yöneten siyasal kadroların değişmesini istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Sadece Ankara'daki siyasal aktörler değil, yerel yönetimler de parlamentoda değişecek.
YAŞAM BOYU MİLLETVEKİLLİĞİ YOK
Dinamizm, heyecan ve yenilik Türkiye'yi daha iyi noktalara taşıyacaktır. Kaybedenlerin hemen gideceği, çok başarılı olanların dahi 10 senede bir değişeceği ve yeni düzlemin Türkiye'yi yöneteceği bir düzeni 16 Nisan'da beraber inşa edeceğiz, temellerini atacağız. Değişime direnen herkes bunun karşısındadır. Ben öyle insanlar hatırlıyorum aklımın erdiği gün vekildi, biz geldik, yaşlandık, gidiyoruz hala vekil. Baykal kaç yıldır vekil? Benim çocukluğumda vekildi, şimdi yine vekil. Yeni sistemde öyle yaşam boyu milletvekilliği, yaşam boyu parti genel başkanlığı, yaşam boyu öyle bir yere gelince orada oturmak yok. Değişecek, milletin arasına karışacak, onun için de milletle bütünleşen bir sistem kuruyoruz biz. Bu değişime karşı çıkanlar da sistem aman gelmesin diye uğraşıyor. Onun için siyaseti gençleştirmek son derece önemli. Değişimle dinamizmi bir araya getirmek önemli.
GENÇLERE GÜVENMEYENLERİN ASLA AYDINLIK GELECEĞİ OLAMAZ
Bu anlamda büyük bir adımı da biz 18 yaşıyla atıyoruz. Çok eleştiriliyor. Bazıları "Efendim çoluk çocuk bunlara mı emanet edeceğiz ülkeyi. Meclisi çocuklarla mı dolduracaklar?" diyorlar. Cumhurbaşkanı seçiyor, belediye başkanı, il genel meclisi seçiyor bunlar, onlara diyor. Evleniyor gençler, "Aman bu yaşta yuva kurulur mu?" demiyoruz. Ehliyet alıyor şoför oluyor, kendimizi sevdiklerimizi onun bindiği arabaya bindiriyoruz, "Aman bunların hayatını tehlikeye atar" demiyoruz. Askere alıyoruz "Aman bunlar gencecik niye askere alıyoruz?" demiyoruz. Terör örgütleriyle mücadele gönderiyoruz "Yahu bunlar gencecik çocuklar terör örgütleriyle mücadeleye gönderilir mi?" demiyoruz. Gerektiğinde mücadelede şehit oluyor, gazi oluyor, neden bu gençler şehit gazi oluyor diye eleştirmiyoruz. 80 yaşındaki birini milletvekili seçtiriyor, seçtirirken çoluk çocuk demiyor. Ama 18 yaşındaki birisi milletvekili adayı olabilsin diyince "Çoluk çocuğa mı kaldı bu memleket" diyor. 24 yaşında doktorlar var, sağlığımızı götürüp onlara emanet ediyoruz. Avukatlara, mimarlara, her şeyimizi yaptırıyoruz, güveniyoruz ama milletvekili olmalarına gelince bunlar çoluk çocuk. Oğullarına, kızlarına güvenmeyenlerin, gençlerine güvenmeyenlerin geleceği asla aydınlık olamaz.
GENÇLERE İMKAN, GÜÇ VERİRSENİZ, YOLUNU AÇARSANIZ OLUR
Biz oğullarımıza, kızlarımıza, torunlarımıza gençlerimize güveneceğiz, erken yaşta onlara sorunluluk vereceğiz, inisiyatif almalarını sağlayacağız, yetiştireceğiz ve gelecekte Türkiye'nin bakanları, Cumhurbaşkanları, yöneticileri ve bu memleket için her şeyi göze alan büyük kahramanları onlar olacak. Biz evlatlarımıza imkan vereceğiz, tecrübe ile dinamizmi bir araya getireceğiz ve onların gelişmesine ve olgunlaşmalarına katkı sağlayacağız. Biz onların tecrübesi ile gençlerin dinamizmini bir araya getirdiğimizde Türkiye'miz kazanacaktır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u 21 yaşında fethetti. Bir çağı kapattı, bir çağı açtı. Babası biliyorsunuz Fatih'in erken yaşta devlet yönetimine getirdi. Fatih bunu başardı mı? Başardı. Herkes Fatih olamaz ama bir milletin içinde Fatihler çok olur. Bir tane değil, on tane değil, yüzlerce, binlerce olur. Siz buna imkan verirseniz olur, güç verirseniz, yolunu açarsanız olur. İnisiyatif vermediğimiz, sorumluluk yüklemediğimizde bunu başarma imkanımız asla olmaz. Şimdi gençlerin önüne biz böyle bir imkan koyuyoruz.
İDEOLOJİK BİR KÖRLÜK
CHP diyor ki gençlere 'Hayır' deyin. Neyi oyluyoruz biz? Gençlerin milletvekili seçilme hakkı olsun mu olmasın mı? Belediye başkanı adayı olma hakkı olsun mu olmasın mı? Bakan olsun mu olmasın mı? Gençlere diyor ki 'biz bakan olmak, vekil olmak istemeyiz, siyaset yapmak istemeyiz' diyerek oy verin. Böylesine bir mantıksızlık olabilir mi? Bu neyle izah edilir? İdeolojik körlükle izah edilir. Senin menfaatine bu, sana imkan veriyor. Gençlere milletvekili, bakan ve siyaset yapma imkanı veriyor ama bunlar, genciyle yaşlısıyla biz bunları istemeyiz diye ayağa kalkıyor. Anlaşılır gibi değil. Gençlerimize diyoruz ki: "Siz bizim geleceğimizin teminatısınız, biz inanıyor, güveniyoruz ve gelecekte bu ülkenin hür ve güçlü bir şekilde var olması bu milletin daima huzur ve mutluluk içinde yaşaması için sizin rolünüz büyük. Gençlere güvenen bir anlayışı iktidar yaptık.
ÖNCE KENDİ ÜLKENDE DEMOKRASİYİ HAKİM KIL
Türkiye'de hükümet sistemi değiştiriliyor ama Almanya'ya bakarsanız sanki Türkler, Federal Almanya'nın hükümet sistemini değiştirmek için uğraşıyormuş gibi bir algı var. Avrupa Konseyi ülkesi bazı ülkeler Türkiye'nin hükümet sistemini değil de kendi ülkelerinin hükümet sistemi değişiyormuş gibi telaştalar. Türkiye'nin hükümet sistemini değiştirmemesi için baskı yapıyorlar. Türk siyasetçilerin oralarda konuşmalarına izin vermiyorlar. Bir yandan ifade hürriyeti, bir yandan toplanma hakkı, bir yandan hukukun üstünlüğü, bir yandan demokrasi diyorlar ama ne toplanma hakkına, ne ifade hürriyetine, ne toplanma hakkına ne demokrasiye, ne hukukun üstünlüğüne ne de demokrasiye saygıları var. Sadece kendileri için bunu istiyorlar. Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarına, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarına yapılan haksızlıkların haddi hesabı yok ama bakıyorsunuz Türkiye ile ilgili bir şey oluyorsa bambaşka. Sen önce kendi ülkende demokrasiyi bir hakim kıl bakalım. Hukukun üstünlüğünü hakim kıl. PKK terör örgütü orada stant açmış duruyor, sen cami derneklerinde terörist arıyorsun. Terörist gözünün önünde. Sarayda ağırlıyorsun teröristi, cami derneklerinde masum insanlara terörist muamelesi yapıyorsun. Alman Devlet Televizyonu 'hayır kampanyası' başlatmış, reklamlar yayınlıyorlar.
BUNLARIN TEK DERDİ ZAYIF, İSTİKRARSIZ TÜRKİYE
Bunu niçin söylüyorum biliyor musunuz? Neden bunlar Türkiye'deki sistem değişikliğine karşı çıkıyorlar? Ona bakmak lazım. Bütün bunların tek derdi zayıf bir Türkiye, istikrarsız bir Türkiye, Türkiye'yi yöneten zayıf iktidarlar, devamlı iç kavgalarıyla krizle, kaosla, terörle mücadele eden ve enerjisini daima içine harcayan bir Türkiye olsun istiyor. Kendi kapılarında dilenci olan bir Türkiye olsun istiyorlar. "Biz de onlara ara sıra bir şeyler verelim idare edelim" diyorlar. Böyle bir Türkiye istiyorlar. Onun için karşılar bunlar. Bu sistem değiştikten sonra siyasi istikrar olacağı için, güçlü iktidar olacağı için düdük çalınca Türkiye'nin siyasetini hizaya getirme imkanları yok. Vekil transferiyle, başka yol ve yöntemlerle hükümet değişikliği yapma imkanları yok. Hatırlarsanız 1997'de Doğru Yol Partisi'ne merhum Erbakan hocamıza operasyon yapıldı. Hükümet istifa ettirildi, DYP'den patır patır vekiller istifa etti, yeni bir parti kurdular ve hükümet bambaşka bir hal aldı. 2002'de rahmetli Ecevit seçime gitmek zorunda kaldı. Hani oğlu deniyordu, Hüsamettin Özkan ama ne yaptı? Ecevit'e ilk hançeri Hüsamettin Özkan soktu. İsmail Cem istifa etti. Dışarıdan ithal bakan istifa etti. Bakanların istifasını takip ederken diğer bakanlar diğer vekiller son dakikaları takip edemez hale geldik. Neden? Karar vermiş güç odakları Ecevit'i iktidardan indirecekler. Operasyon çekiyorlar. Tehditle, şantajla, makamla, başka başka hukuksuz ve ahlaksız yol ve yöntemlerle bunları yapıyorlardı.
HÜKÜMET VE MECLİS SEÇME YETKİLERİ HALKTA
Şimdi yeni dönemde hükümet değişikliği için vekil transferi, vekilleri şantaj, makam, para, gayrı hukuki yöntemlerle yaklaşma dönemi ve bu yöntemlerle iktidarları devirme dönemi tarihe havale ediliyor. Çünkü milletin yüzde 50 artı 1'inin oyunu alıyor. İktidar sandıktan çıkıyor. Bunlar çok yalan söylüyor dedim ya, diyor ki adam "Meclis yok". Arkadaş meclis nasıl yok? Milletin gözünün içine baka baka "Meclis mezara, demokrasi mezara" deniyor. Nasıl oluyor bu iş anlat bakalım, biz de bilelim demokrasi, meclis nasıl mezara giriyormuş. Az önce söyledim hükümet ve meclisi seçme yetkisi ayrı ayrı halka veriliyor. Bu demokrasiyi güçlendirmiyor mu, cumhuriyet ruhunu hayata geçirmiyor mu, hakimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu alanı genişletmiyor mu? Daha da genişletiyor. Meclis sandığı ayrı konuyor. Ayrı seçilecek.
YENİ DÖNEMDE YASAMA ÜYESİ YÜRÜTMEDE GÖREV ALAMAYACAK
Şu anda hükümete rağmen mecliste bir kanun kimse yapamaz. Kabul edilen kanunların yüzde 99'u kanun tasarısı, yüzde 1'i tekliftir. O teklifleri de hükümet verdirir ya da onaylar. Şimdi hükümet kanun tasarısı veremeyecek, bütün teklifi milletvekilleri verecek. Komisyonda, genel kurulda görüşmelere katılmayacak. Vekilleri görüşecek, kabul ya da reddedecek. Cumhurbaşkanı sadece 'şu kanuna ihtiyacım var' diye rica edebilecek ya da partisinden olan vekillere kanun teklifi verdirebilecek. Başka bir şey yok. Bu milletvekillerini güçlendiriyor mu zayıflatıyor mu? Meclisi güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu? Şimdi bakanların gözüne bakıyor herkes. Orada bakan olmayacak ki. Herkes kendi iradesiyle karar verecek. Ben şimdi hem bakanım hem de vekilim. Hem yasama üyesiyim hem yürütme üyesiyim. Yeni dönemde yasama üyesi yürütmede görev alamayacak. Aldığı zaman yasama üyeliği sona erecek. Herkes işini yapacak, birbirini denetleyecek. Parlamento bu dönemde yapılan düzenlemelerle gerçekten bu günkü şeklinden kat be kat daha güçlü hale getirilmekte ve milletvekilleri daha da güçlendirilmektedir. Bu son derece önemli bir adım.
YALANLA KORKUYLA YOL ALAMAZSINIZ
Öte yandan Cumhurbaşkanı isterse bir kararnameyle muhtarlıkları kaldıracak, suçları affedecek, şu olacak bu olacak. Bu yalanın şahı. Ayıptır ya bir ana muhalefet partisinin genel başkanı olarak böyle şeyleri milletin gözünün içine baka baka söylüyorlar. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yasamaya ilişkin konularda çıkarılamaz, yargıya ilişkin konularda çıkarılamaz. İnsan haklarına ilişkin konularda çıkarılamaz, siyasi haklara ilişkin konularda çıkarılamaz. Bu konularda Cumhurbaşkanının kararname çıkarma hakkı ve yetkisi yoktur. Anayasada kanunla belirlenmiş konularda çıkaramaz ki 82 yerde yazıyor. Şu anda kanunla düzenlenmiş konuların hiçbirinde çıkaramaz. Nerede çıkartır, bakanlıkların kuruluşu, görev şekli, taşra teşkilatı. Yani Türkiye'de kaç bakanlık olacak bunu belirleyebilir. Üst düzey yöneticilerin atanması, görevden alınması belirler. Kararname ile yapabileceği şeyler bunlar. Ama bunlar öyle yalan söylüyorlar ki her şeyi kararname ile yapabilecekmiş gibi millete bir korku salıyorlar. Ben de buradan diyorum ki: Yalanla korkuyla yol alamazsınız. Çünkü bu olup bitenleri herkes sizin kadar biliyor, yakından takip ediyor. Bunların söylediklerinin hepsini dinlerken, bunların bir algı çerçevesinde yapıldığına da dikkat etmenizi isterim. Herkese korku pompalamak suretiyle böyle algılar oluşturulmaya çalışılıyor.
TÜRKİYE'NİN TÜRK MİLLETİNİN DAİMA GÜÇLÜ KALMASI İÇİN DEĞİŞİM ŞART
Bu sistem değişikliği ülkemizin ve milletimizin bekası, istiklali, istikbali, istikrarı ve Türkiye'nin Türk milletinin daima güçlü kalması için şarttır. Biz hep beraber el ele vermeliyiz. Parti farklarını bir kenara bırakmalıyız. Türkiyemiz ve geleceğimiz için 16 Nisan'da sandıkta 'Evet'leri patlatmamız lazım. Öyle patlatmalıyız ki Merkel Almanya'dan duyduğunda şöyle o sesle yerinden fırlamalı, yine mi Türkler diyebilmeli. Allahın izniyle ben diyeceklerine de inanıyorum. Öyle patlatmalıyız ki Kandil'deki teröristler, Pensilvanya'daki FETÖ, DHKP-C ve diğer bütün terör örgütleri bu millete yol çizemeyeceklerini bir kez daha görmelidirler.
BİRLİKTE YENİ DÖNEMİN KAPILARINI AÇALIM
Türkiye'nin daima istikrar içerisinde ve güçlü iktidarlarla yönetilmesi, milletimizin ve devletimizin krizler ve kaoslar ve benzeri olumsuzluklarla güçlü bir şekilde boğuşup onları alt edebilmesi ve Anadolu'nun daima huzur, güven ve barış adası olarak varlığını devam ettirmesi için birlikte yeni dönemin kapılarını açalım. 16 Nisan'a kadar herkes sevdiğine, saydığına, hatırının geçtiğine bu meseleyi anlatmalıdır. Bu mesele çok net söylüyorum; Tayyip bey için değil, Tayyip beyden sonrası içindir. AK Parti için değil, AK Parti sonrası içindir. Türkiye'nin daima siyasi istikrar ve güçlü iktidarlar tarafından yönetilmesi için, milletimizin ve devletimizin, Cumhuriyetimizin bekası içindir."