BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜŞAVİRLİĞİ
BOZDAĞ, YARGIDA REFORMLARI HAYATA GEÇİRECEĞİZ

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İstanbul Sanayi Odasının aylık olağan meclis toplantısına katıldı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İstanbul Sanayi Odası tarafından düzenlenen aylık olağan meclis toplantısına konuştu.

Bozdağ, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Yargı hepimiz için son önemlidir. Adalet herkesin arzu ettiği ayakta tutmaya çalıştığı en önemli değerlerden bir tanesidir. Türkiye'nin güçlü olması her anlamda adaletin zamanında tecellisiyle de doğrudan ilgilidir. Ekonomi olsun, siyaset olsun, hayatın hangi alanına bakarsak bakalım orada eğer adalet varsa düzen vardır, huzur vardır, barış vardır. Türkiye son 13 yıl içerisinde yaşadığı büyük değişimi incelediğiniz zaman pek çok şey söylenebilir. Ama ben birkaç kelimeyle bunu özetlemek isterim. Türkiye'nin son 13 yılda yaşadığı büyük değişimin altında siyasi istikrar, güçlü iktidar, iyi yönetim ve güven vardır ve esasında bütün bunları ayakta tutan şey de adalettir. Adalet olmadığı zaman siyasi istikrarda olmaz, güçlü iktidarda olmaz, yönetim de olmaz, güvende olmaz. Bütün bunlar ayakta tutan da adalettir. Bu nedenle adaletin terazisini doğru tartması, adaletin kılıcının doğru ve zamanında kesmesi son derece önemlidir. Eğer adaletin terazisi doğru tartar ve adalet zamanında tecelli eder ve adaletin kılıcı doğru keserse, o zaman insanların hak arama yoluna girdiği zaman da hakkına kavuşma noktasındaki inancı kuvvetlenmiş olur. O nedenle bütün ülkeler, demokratik hukuk devletleri,yargının bağımsız ve tarafsız olmasını en önemli esas olarak göstermişlerdir. Yargı bağımsız olursa, tarafsız olursa, başı derde giren herhangi bir insanla veya herhangi bir şirketle veya devletle ihtilafı olanın rahat edeceği 'ben hakkımı mutlaka alırım' diye bileceği bir yere başvurması lazım. İşte o yargıdır. Yargının o anlamda vazifesini layıkıyla yapmasında tarafsızlık ve bağımsızlıkla doğrudan alakalıdır. O yüzden anayasamız yargının bağımsızlığına büyük önem vermiştir. Anayasa'nın 138. maddesi çok açıktır. Yargı görevi yapanlar, yargı görev yapan hakimler görevlerini yaparken anayasaya kanuna ve hukuka bağlı vicdani kanaatleri ile kararlar vereceklerini hüküm altına almaktadır. Kamuoyunda çok tartışma yapılmakta, vicdan bağımsızlığı üzerinde durulmaktadır. Hani bir mesele oluyor. Sizin huzurumuza geliyor ve sizden karar isteniyor. Karar vericiler benim vicdani kanaatim bu deyip, karar verdiği zaman hata etme riski çok yüksektir. Onun için anayasa, vicdanı başıboş bırakmamış. Vicdanı, önce anayasaya sonra kanuna ve sonra hukuka bağlamış ve vicdan önüne gelen meseleyle ilgili bir kanaat oluştururken bunlara bağlı hareket edecek ve bunların öngördüğü usullere bunların öngördüğü kurallara riayet ederek bir sonuca varacaktır. Eğer yargıda görev yapanlar anayasa, yasa ve hukuka bağlı bir vicdan ile hareket etmez sadece kendi vicdanı kanaat ile kararlar oluşturursa orada yargının bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir.  Çünkü anayasa, yasa ve hukukla bağlı olmayan vicdan, ya sevgiye saygıya ya kine ya nefrete ya dine ya siyasete ya ideolojiye ya da esen rüzgarlara bağlıdır. Böylesi bir vicdandan da adalet beklemek mümkün değildir. O nedenle kanaatlerimizi mutlaka vicdanımızda oluşturacağız ama vicdanımızı anayasa yasama ve hukukla bağlı kalarak hareket etmemiz gerekir ve yargının da buna en fazla riayet etmesi gereken konu olarak bakması gerekiyor ve bugün yargıçlarımız savcılarımız görevlerini yaparken bu temel ilkeyi ana hareket noktası olarak kabul ediyorlar.

Yargıya güven ve yargıdan memnuniyet hepimizin üzerinde durduğu en önemli konulardan bir tanesidir. Yargıda memnuniyet esnasında yargıya işi düşenlerin yargıdan aldığı sonuçlar nedeniyle sahip olduğu kanaatleri göstermektedir.  Yargıya güven ise, yargıya işi düşsün düşmesin bütün vatandaşlarımızın yargı hakkındaki genel kanaatini yansıtır. Yargıdan memnuniyeti yüzde yüze çıkarma imkanı işin doğası gereği yoktur. Neden? Çünkü yargıya işi düşen herkes ya davacı sıfatı ile orada ya da davalı sıfatı ile oradadır. Taraflardan biri mutlaka kaybetmektedir. Kazanan da arzu ettiği gibi kazanamadığı takdirde burada diğer alanlarda üretilen hizmetlerin doğduğu gibi yüksek oranlı bir memnuniyet ortaya çıkarmak işin doğası gereği mümkün gözükmemektedir. Ama yargıya güven konusu ise yargıya işi düşen kişinin yargıya işi düştüğü zaman mutlaka hakkın yeri bulacağına, adaletin tecelli edeceğine olan genel inancı ifade etmektedir. Şu anda Türkiye'de bu genel inanç noktasında maalesef arzu ettiğimiz noktada değiliz. Bu genel inancı güçlendirmek hükümetimizin temel politikalarından biridir. Peki ne yapacağız? Bu genel inancın oluşmasına zarar veren anayasa ve yasalarımızda var olan hükümleri onu koruyan kollayan güçlendiren hükümlere dönüştürmek için bir dizi reformlar yapacağız ve başka adımlar atılması gereken adımlar neyse onları atmış olacağız. Bu çerçevede bakanlık olarak sayın başkanımızın ifade ettiği, Yargı Reformu Strateji belgesi bizim yol haritamızdır.  Buna bağlı olarak yargı reformu eylem planı da açıkladık. Eylem planın da hangi reformu hangi takvim içerisinde sonuçlandıracağımızı da Türkiye kamuoyu ile paylaştık.  İnşallah önümüzdeki 4 yıl içerisinde bu strateji belgesinde yer alan her bir adamı bir bir gerçekleştirecek ve Türkiye'de yargı alanında önemli değişikliklere önemli dönüşümlere hep beraber imza atacağız.  Yargıda şu anda en önemli sorun nedir diye baktığımızda tabi öncelikler değişebilir. Ben şimdi bir sıra ile bunu vereceğim ama öncelik sırası değil sadece değerlendirme yaparken yaptığım bir sıralama öncelikler elbette farklılaşabilir.

“TÜRK YARGISI ÇOK BÜYÜK BİR İŞ YÜKÜ ALTINDADIR”

Şuanda Türk yargısı çok büyük bir iş yükü altındadır. İş yükünün yoğunluğu adaletin zamanında tecelli etmesine engel olduğu gibi adaletin doğru tecelli  etmesine, terazinin doğru tartmasına da büyük bir engel oluşturmaktadır. O nedenle yargının iş yükünü azaltmak Hükümetimizin, Adalet Bakanlığımızın en önemli politikalarından bir tanesi olacaktır. Bugüne kadar bu konuda önemli adımlar attık. Bildiğiniz gibi Ceza Muhakemesi Kanununu yasalaşırken, kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve uzlaşma müesseselerini getirmek suretiyle ceza yargılamalarında iş yükünü azaltan önemli adımlar attık. Yine hukuk yargılamalarında, arabuluculuk müessesini sistemimize katmak suretiyle orada da  yeni bir kapıyı açtık. Önümüzdeki zaman içerisinde yargıya gitmeden uyuşmazlıkların çözümünü sağlayan yeni mekanizmalar kuracağız. Başkanım, burada bazılarına işaret etti. Hem ceza yargılamasında hem hukuk yargılamasında hem de idari yargıda alternatif çözüm yöntemlerini daha etkin bir şekilde uygulayacak, kapsamını genişletecek önemli reformlara önümüzdeki günlerde imza atacağız. Çalışmalarımız belli aşamalara geldi ve bu çalışmaları kamuoyuyla paylaşacağımız düzeye geldikten sonra da kamuoyu tartışmasına açacağız. Bilmenizi isterim ki hem arabuluculuk konusu hem uzlaşma konusu hem de diğer alternatif çözüm yöntemleri konusu Bakanlığımızın ve Hükümetimizin hem yargıdaki iş yükünü azaltmak hem de adaletin zamanında tecellisini sağlamak bakımından üzerinde hassasiyetle durduğu konuların başında gelmektedir. Bu konularda ciddi adımları atacağız. İş hukukunda biraz önce bahsedilen konuları da kapsayacak şekilde önemli değişikliklere imza atacağımızı buradan bir kez daha ifade etmek isterim.

2002’ye geldiğimizde hakimler ortak zabıt katibi kullanıyorlardı, neredeyse Türkiye’de her hakime düşen bir zabıt katibi yok durumdaydı. Mahkemelere işi düşenler bunu çok yakinen bilirler yakinen görürler ve daktilolar var, bilgisayarlar girmişti. Bizden önce sistemimize bilgisayarların tonerlerini siz alıyordunuz, kağıtları siz alıyordunuz, kağıtları siz getiriyordunuz, devlet bilgisayarına kağıt koyamayacak boya koyamayacak bir durumdaydı. Yeni dönemde biz bütün bunlar ortadan kaldıran önemli değişiklikleri imza attık. Son 12 yıl içerisinde hakim ve savcı sayımızı yüzde elli yedi oranında mahkeme sayısını Adli yargıda yüzde altmış sekiz oranında İdari Yargıda da yüzde kırk bir oranında arttırmış olduk. Bugün Avrupa ülkelerinde ortalama yüz bin kişi başına düşen hakim sayısı yirmidir, ülkemizde ise bu sayı on üç civarındadır. 2019 yılına kadar ülkemizde de 100 bin kişi başına düşen hakim sayısını yirmiye çıkarmayı hedefliyoruz. Gerek zabıt katibi, gerekse diğer teknik bakımdan hizmetlerin zamanında yürütülmesi için gereken bütün adımlar atıldı ve şu anda Türkiye’de zabıt katipleri bilgi iletişim malzemeleri bakımından herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır. Adalet binaları izbe noktalardan çıkarılmış adeta saray olarak nitelendirilebilecek özellikte ve güzellikte yeni binalarla milletimizin hizmetine yeniden sunulmuştur. Önümüzdeki süreç içerisinde bunları daha da iyi hale getirmek için çalışmalarımızı sürdüreceğiz devam ettireceğiz ve UYAP sistemi bu dönemin belki en önemli hizmetlerinden bir tanesidir. Şu anda UYAP’ tan şifre alan insanlar, UYAP üzerinden pek çok hukuki işlerini doğrudan yapabilme imkanına sahiptir. Büronuzdan oraya dava dilekçesi verebiliyor, verilmiş dava dilekçelerine oradan cevaplar gönderebiliyor pek çok adli işlemi bir parmak hareketiyle yapabilme imkanı var ve Türkiye UYAP sistemiyle sadece ülkemizde yaşayan insanlarının işlerini kolaylaştırmakla kalmamış aynı şekilde dünyada örnek ve model bir ülke olarak da kabul edilmekte ve biz bunu ihraç ediyoruz pek çok yerde hem bu sistemi kuruyor hem de bu sistemini sağlıklı işlemesi eğitimlerini vermeye devam ediyoruz. Önümüzdeki dönemde yeni bir adımı fiilen harekete geçireceğiz esasında adım attık nedir o? 2004 yılında istinaf yargı yolunun yasal altyapısını Türkiye olarak oluşturduk. Ancak 2004 yılından bugüne geçen 12 yıllık zaman içerisinde fiilen istinaf yargılamasını hayata geçiremedik. 20 Temmuz 2016 tarihi itibariyle istinaf yargılamasını fiilen hayata geçiren adımı atıyoruz.

“TÜRKİYE İHTİSAS MAHKEMELERİNİ ÇOĞALTMALIDIR”

İhtisas mahkemeleri konusunda bizde hemfikiriz. Türkiye ihtisas mahkemelerini çoğaltmalıdır.BU noktada Ceza Muhakemesi Kanunu, Hukuk Muhakemesi Kanunu, İdari Yargılama Usul Kanunu’nda gerekli değişiklikleri yaptık. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu birden fazla asliye hukuk,asliye ceza ve ağır ceza mahkemesinin olduğu yerlerde hangi mahkemelerin hangi tür davalara bakacaklarını belirleme hak ve yetkisine sahiptir. Bundan sonraki süreçlerde çalışmalarını tamamladıkça mahkemeleri belirleyen kararlar alacak ve bunu kamuoyuna ilan edecek dolayısıyla piyangodan çıkar gibi mahkeme çıkmayacak. Herkes hangi mahkemeye gideceğini daha önceden net bir şekilde bilme imkanına sahip olacaktır. Bu da son derece önemli. Yargıda zaman yönetimi diye yeni bir adımı da inşallah önümüzdeki dönemde hayata geçireceğiz. Demin meclis başkanımız Zeynep hanım dava sürelerini ifade ettiler. Doğru söylüyor. Türkiye'deki dava süreleri gerçekten uzun. Bizim bunu kısaltacak adımlar atmamız lazım. Yargıda zaman yönetimi projemizi hayata geçirdiğimizde savcıya şikayette bulunan bir vatandaş veyahut da ticaret mahkemesine işe mahkemesine tüketici mahkemesine aile mahkemesine dava açan bir vatandaş davasını açtığı şikayette bulunduğu an işinin ne kadar süre ile sonuçlandırılacağına dair kendisine bir belge verilecek. Ben davamı açtım bu mahkeme kaç günde bu işi bitirecekse bana bir belge verecek ben o belge ile işimin ne kadar süre içerisinde biteceğini önceden bileceğim  planlamamı ona göre yapacağım. Bu hakim ve savcılarımızın vatandaş denetimine kendilerini açmaları demektir. Yargının hesap verilebilirliği bakımından son derece önemli bir reform olacaktır uygulamada da vatandaşımızın lehine sonuçlar doğuracaktır. İnşallah haziran ayına kadar bu adımı atmış olacağız çünkü çalışmaları son aşamaya getirmiş durumdayız. Bilirkişilik konusu Türkiye'nin kanayan yarasıdır. Yargıya olan güveni, yargıdan memnuiyet azlığını ortaya çıkaran en önemli nedenlerden bir tanesi işin doğrusu bilirkişilik müessesi ve bu müessesinin sağlıklı işleyip işlemeyişidir. Hakim ve savcılarımızın mesleki bilgilerle çözüp karara bağlaması gereken pek çok konuda bilirkişiye müracaat etmesi de ayrı bir sorundur. Sadece teknik bilgiyi gerektiren uzmanlık gerektiren konularda bilirkişiye müracaat esas iken maalesef yaygın bir şekilde bilirkişiye neredeyse müracaat eden büyük bir yanlışlık var. Bilirkişilik konusunu müstakil bir yasayla ayrıca tanzim ediyoruz.Usul kanunlarında ki hükümler baki ama yeni kanunla bilirkişilik müessesini  zaptı rap  altına alan bir düzen kuruyoruz. Şu anda sahte bilirkişi raporu tanzim eden birinin alacağı ceza çok düşük bir ceza. Yani kendisini herhangi bir kayıt altında tutmayan o cezayı göze alabilir. Yeni dönemde hem cezayı artıran adımlar atacağız hem bilirkişi görevini ifa ederken gayri hukuki ve gayri ahlaki ilişkiler içerisinde olanlarla ilgili bir daha Türkiye sınırları içerisinde bilirkişilik yapmasına izin vermeyeceğiz. Ona dair önemli düzenlemeler içermektedir. Bilirkişilikle ilgili denetim mekanizmasını bilirkişileri tespit mekanizmasını ve bunlarla ilgili etik kuralları belirleme mekanizmasını hayata geçireceğiz ve Türkiye bu anlamda da önemli bir değişime önümüzdeki günlerde imza atacak. İnşallah şubatın ikinci haftasında bilirkişiler kanunu Bakanlar Kurulunda görüşme imkanımız olacak ondan sonra da Parlamentoya sevk edeceğiz. Adli Tıp Kurumu’nu da bu çerçevede yeniden yapılandıracağız.

“EN ÖNEMLİ ADIMLARIMIZDAN BİR TANESİ DE ADLİ VERİ BANKASI”

En önemli adımlarımızdan bir tanesi de Adli Veri Bankası'nın kurulmasıdır. Adli Veri Bankası dediğimiz şey esasında adli yargının Google'ı olacaktır. Kafanızda hangi soru varsa onu sorup cevabını doğru bir şekilde bulabileceğiniz bir sistem kuruyoruz. Şu anda Adalet Bakanlığı'nda Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü bulunmaktadır. Oradan vatandaşlarımız bazı adli verileri alabilmektedir. Yeni kuracağımız sistemle kafanızda bir konuyu öğrenme ihtiyacı duydunuz Adli verilerle örneğin Türkiye'de en fazla cinayet suçu hangi ilde işleniyor sordunuz cevapladı. Hangi ilçede sordunuz cevap hemen anında. Hangi belediye hangi köy hangi cadde hangi Sokak gündüz gece yaz kış eğitim meslek hangi konuda bu soruyu sorarsanız sorun bunların hepsinin cevabını aynı anda size verebilecek bir sistem. Sadece bir konuda değil ceza yargısında değil hem hukuk yargısında hem İdari yargıda hem icra iflas hukuku alanında hem İcra daireleri alanında her alanda bütün hukuksal veriler bu Adli Veri Bankası içerisinde yer alacak ve böylelikle suçlar işlendikten sonra ihtilaflar ortaya çıktıktan sonra değil esasında daha bunlar olmadan önce koruyucu hukuk uygulamasını başlatma imkanı bulacağız. Şu anda koruyucu hekimlik var başka başka uygulamalar var ama hukuk alanında benzer bir uygulama yok. Bu bize Türkiye'nin hukuksal ihtilaflar konusunda bir haritasını da verecek o zaman nerede hangi tür sorunlar varsa o bölgede ayrı politikalar uygulamak suretiyle o ihtilafların olmayacağı bir iklimi oluşturacak çalışmaları yapma imkanı ve fırsatı bulacağız ve böylelikle koruyucu hukuk sistemimizde daha etkin bir şekilde yerini bulacaktır. Hukuki himaye sigortası dediğimiz yeni bir sigorta anlayışını ülkemize kazandırmayı hedefliyoruz hukuki himaye sigortası şirketlerimiz bakımından işadamlarımız bakımından vatandaşlarımız bakımından önemli kolaylıklar getirecektir bu konudaki çalışmalarımıza da son aşamaya getirdiğimizde de buradan ifade etmek isterim.  2016 yılının sonuna kadar hukuki himaye sigortası konusunda da bir değişikliği Türkiye kamuoyunun gündemine getireceğiz ve yetişebilirse yasa gerektiren kısımları parlamentodan yasalaştırarak yürürlüğe koymayı planlıyoruz.

Ben sözümü burada nihayetlendirmek istiyorum. Tekrar bizler ile sizleri buluşturan İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bey ve ekibine ve bugün zaman ayırıp bu toplantıya katılan değerli meclis üyelerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum hepinize saygılar sunuyorum.”